Skip to content Skip to main navigation Skip to footer

Blog

Müslüman kardeşlerini aşağılayan kişinin cezası nedir?

Onu uyarma ve nasihat etme dışında yapılabilecek bir şey yoktur. Din, ana imtihan sahasıdır. Doğruyu bulmak için tartışmak gerekir. Bu tür tartışmalar, ceza hukuku sahasına girmez. Bunun doğuracağı sıkıntılara katlanmak icap eder. Allah Teâlâ, şöyle buyurur:

“Mallarınız ve canlarınız konusunda yıpratıcı bir imtihandan geçirileceksiniz. Bir de sizden önce Kitap verilenlerden ve müşriklerden üzücü çok söz işiteceksiniz; bunlardan kaçış olmaz. Eğer sabreder, korunursanız işte bu, kararlılık gerektiren işlerdendir.” (Âl-i İmrân, 3/186)

Üzücü söz ve hakarete karşı sabırlı, tedbirli ve kararlı olma dışında bir yol gösterilmemiştir. Peygamberimiz, önce Müslüman olan, sonra dinden dönen ve problem kaynağı olan ikiyüzlülerden çok çekmiş; ama onları cezalandırmamıştır. Münafikûn Suresi, bu açıdan önemlidir. O sureyi anlayarak okumanız uygun olur.

Benzer bir soru-cevap için lütfen aşağıdaki linki de tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/dinini-yasamayan-muslumanlarla-iliskilerimiz-nasil-olmali.html

Kur’an’da namaz üç vakit midir, beş vakit mi?

Birçok ayet gibi Hûd 114. ayetin anlaşılmasında da geleneğin büyük hataları vardır. Bizde meal ve tefsir yapanların çoğu, o geleneği tenkide yanaşmadıkları için hatalar kalıcı hale gelmektedir. Ayetin meali şöyledir:

“Gündüzün iki bölümünde ve gecenin gündüze yakın zamanlarında namaz kıl.  Çünkü iyilikler, kötülükleri giderir. Bu, aklını başına alacaklar için bir hatırlatmadır.” (Hud, 11/114)

Kur’ân’ın indiği sırada gündüz, güneşin doğuşu ile batışı arasındaki zaman dilimine denirdi. Âlimler, daha sonra yeni bir terim oluşturdu ve tan yerinin ağarmasından güneşin batmasına kadar olan kısma gündüz (nehâr-i şer’î) dediler. Bu anlayış tefsire intikal edince sistem çöktü ve namaz vakitleri ile ilgili ayetler anlaşılamaz oldu. Hâlbuki Kur’ân, Arap toplumunun diliyle inmiştir. İlgili ayet şöyledir:

Biz, her elçiyi kendi toplumunun dili ile gönderdik ki, onlara açıkça anlatsın…” (İbrahim, 14/4)

O kavmin diline göre gündüz (nehâr), güneşin doğması ile batması arasındaki vakittir. Taraf (طرف), “bir şeyin bölümlerinden biri” anlamına gelir. “Gündüzün iki tarafı”, iki bölümü demektir. Dolayısıyla bu ayet, gündüzün iki bölümünde namaz kılmayı emretmektedir. İsra 17/78’de gündüzün birinci tarafının güneşin tepe noktasından batıya kaymasıyla yani meridyen geçişi ile başlayan öğle namazının vaktidir. Kaf 50/39’da ikinci tarafının güneşin batmasından önceki vakit olduğu açıklanmıştır. Böylece gündüzün iki bölümünde kılınması emredilen namazların öğle ve ikindi namazları olduğu ortaya çıkar.

Ayetin metninde, “yakınlık” anlamında olan zülfe (زلفة)’nin çoğulu zülef (زلف) kelimesi vardır. Arapçada çoğul, en az üç şeyi gösterir. Ayetteki زُلَفًا مِّنَ اللَّيْل = gecenin zülfeleri”, gecenin gündüze yakın en az üç zamanıdır. Bunlar: gündüzden işaret taşıyan akşam, yatsı ve sabah namazlarının vakitleridir.

Şimdi ayete Süleyman ATEŞ’in verdiği meale bakalım:

“Gündüzün iki tarafında (sabah, akşam) ve geceye yakın saatlerde namaz kıl…”

Hoca, “gündüz” sözüyle güneşin doğuşundan batışına kadar süren zamanı kast ediyorsa bunun dışında olan sabah ve akşam namazları, gündüzün birer bölümü olamaz.

Eğer “gündüz, tanyerinin ağarmasından güneşin batmasına kadar olan vakittir” diyorsa sabah namazı gündüzün bir tarafı olur; ama akşam namazı dışarıda kalır. Her iki durumda da gündüzün iki tarafı, sabah ve akşam namazı vakitleri olmaz.

Mealde yer alan “geceye yakın saatler” ifadesi, ancak “gündüzün geceye yakın saatleri” olarak anlaşılır. Çünkü Bakara 187’ye göre gece, güneşin batmasıyla başlar. “Yakın saatler” diye tercüme edilen zülef (زلف) kelimesi, zülfe (زلفة)’nin çoğuludur ve en az üç vakti ifade eder. Tesniye (bir şeyden iki tane demek) olan طَرَفَي kelimesine “iki vakit” anlamı verip de Cemi (bir şeyden üç tane ve daha fazlası demek) olan zülef (زلف)’e “üç vakit” anlamı vermemenin izah edilir bir yanı yoktur! Sayın ATEŞ, “geceye yakın saatler” ifadesi ile hangi üç namazın kast edildiğini açıklamalıdır.

Ayette ifade edilen yakınlık, geceye değil gündüze olan yakınlıktır. Akşam namazı, güneşin batmasından batı ufkundaki kızıllığın kaybolmasına kadar kılınır. Bundan sonra batı ufkundaki beyazlığın kaybolup havanın tam kararmasına kadar devam eden yatsı namazı vakti girer. Hava tam kararınca gecenin gündüze yakın bu iki bölümü bitmiş olur.

Doğu ufkunda tan yerinin ağarmasıyla birlikte gündüzün yaklaştığı ortaya çıkar. Bu da gecenin gündüze yakın üçüncü vaktidir. Böylece iki vakit gündüz, üç vakit de gece olmak üzere günde beş vakit namaz, bu ayetle kesin olarak ortaya çıkar.

Bu ve benzeri konularda yapılan yanlışlar, yazmakla bitmez. Size daha önce hazırladığımız ve aşağıdaki linkte bulunan “Kur’an’da Namaz Vakitleri” başlıklı yazımızı okumanızı tavsiye ederiz:

www.suleymaniyevakfi.org/kuran-arastirmalari/kuranda-namaz-vakitleri.html

45 koyun ve 50 keçinin zekâtı nasıl verilir?

Küçükbaş hayvanların zekât hesabı yapılırken koyunlarla keçiler ayrı ayrı değil; bir olarak hesaplanır. Bu durumda 45 koyun ve 50 keçi, toplamda 95 küçükbaş eder. Dolayısıyla zekât olarak sadece 1 koyun veya sadece 1 keçi verilmesi yeterlidir.

Fakat koyunlarla keçilerin bu örnekte olduğu gibi karışık durumda bulunmaları halinde, sayısı fazla olan cinsten zekât verilmesi, daha uygun görülmüştür. Buna göre sizin, bir (1) yaşını doldurmuş 1 keçiyi zekât olarak vermeniz tavsiye edilir.

Koyun ve keçilerin zekât nispetleri şöyledir:

1’den 39’a kadar zekâttan muaf

40’tan 120’ye kadar 1 koyun

121’den 200’e kadar 2 koyun

201’den 399’a kadar 3 koyun

400’den 499’a kadar 4 koyun

400 koyundan sonra her yüz koyun için ayrıca bir koyun lazım gelir. Mesela, 500 koyundan 5, 600 koyundan 6 koyun alınır. (Ömer Nasuhi Bilmen, Hukuki İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye Kamusu, cilt: 4, sayfa: 88, paragraf no: 99-100.)

www.fetva.net/yazili-fetvalar/nisap-miktari-olarak-hangi-olcuyu-almamiz-gerekir.html

Tesettür için kadınların peçe takmaları zorunlu mudur?

Kadınların, yüzlerini peçe veya benzeri şeyle örtmeleri gerekmez.  Ahzâb sûresinin 52. ayetinde Resûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’e hitaben şöyle buyrulmaktadır:

“Bunlardan sonra başka kadınlar al­mak ya da bunları boşayıp da yerlerine başkaları ile evlenmek sana helal olmaz; güzellikleri hoşuna gitse bile …”

Bir insan; ancak yü­zünü gördüğü kadının güzelliğinden hoşlanacağından bu ayet, kadı­nın yüzünün görülebileceğini göstermektedir. (Ebûbekr el-Cessâs, Ahkâmu’l-Kur’ân, Dâru’l-Kitâbi’l-Arabî, Beyrut, 1335 h., c: 3, s. 316.)

Bir gün Halife Ömer radıyallâhu anh hutbede, “Dikkatli olun, kadınların mehirlerini artırmayın.” dedi. Bunun üzerine yanakları esmer kırmızısı bir kadın, hemen söze karıştı ve şöyle dedi: “Bu, senin görüşün mü; yoksa Resûlullâh’tan mı duydun? Biz, Allah Teâlâ’nın kita­bında senin söylediğinin aksini buluyoruz. Allah Teâlâ, şöyle bu­yuruyor:

“Eğer bir kadını boşayıp yerine başka bir kadını almak isti­yorsanız ilkine kantar yükü altın vermiş de olsanız hiçbir parçasını geri almayın.” (Nisâ, 4/20)

Ömer (ra), bir ara şaşkınlaştı ve şöyle dedi: “Herkes Ömer’den daha anlayışlı;  evlerindeki kadınlar bile!

Kadının yanaklarının esmer kırmızısı ol­duğu belirtildiğine göre demek ki kadının yüzü kapalı değildi.

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/kadin-en-uygun-bir-sekilde-pece-takarak-mi-ortunebilir.html

Aşağıdaki linkte bulunan Başörtüsü ve Örtünme adlı yazıdan, kadınların örtünmesi ile ilgili daha geniş bilgiye ulaşabilirsiniz.

www.suleymaniyevakfi.org/arastirmalar/basortusu-ve-ortunme.html

Nisâ 7. ayete göre kadınlarla erkekler miras konusunda eşit midirler?

O ayette Allah Teala, şöyle buyurmuştur:

“Ana babanın ve yakınların bıraktıklarından, erkeklere hisse vardır. Ana babanın ve yakınların bıraktıklarından kadınlara da hisse vardır. Bunlar, az veya çok, belirli bir hissedir.” (Nisâ, 4/7).

Ayet mealindeki “erkeklere hisse vardır (…) kadınlara da hisse vardır.” ifadeleri, Arapça’sındaki “نصيب , nasîbun” kelimesinin Türkçe karşılığıdır. Bu da ‘belirli bir hisse, pay’ anlamında olup “mirasçılık açısından” kadınlarla erkekler arasında farklılık olmadığını; farklılığın, hisselerde olduğunu belirtmektedir. Zaten devamındaki ayetlerde de bu hisseler belirtilmiştir.

İlgili ayetler şöyledir:

“Allah evladınız hakkında erkeğe, iki kız hissesi vasiyet eder. Eğer kızlar ikinin üstünde ise, bıraktığının üçte ikisi onlarındır; şayet bir kız ise yarısı onundur. Ana babadan her birine, ölenin çocuğu varsa altıda bir verilir. Ölenin çocuğu olmaz, anası babası ona varis olursa anasına üçte bir pay verilir. Kardeşleri varsa, altıda biri annesinindir. Bunlar, yaptığı vasiyetin yerine getirilmesinden veya borcunun ödenmesinden sonra olur. Babalarınız ve oğullarınız… Onlardan hangisinin menfaat bakımından size daha yakın olduğunu bilmezsiniz. (Bu sebeple) paylar Allah tarafından belirlenmiştir. Allah bilir, doğru karar verir.

Kadınlarınızın çocukları yoksa bıraktıklarının yarısı sizindir, çocukları varsa, bıraktıklarının dörtte biri sizindir. Bunlar, yaptığı vasiyetin yerine getirilmesinden veya borcunun ödenmesinden sonra olur. Sizin çocuğunuz yoksa ettiğiniz vasiyet veya borç çıktıktan sonra bıraktıklarınızın dörtte biri karılarınızındır; çocuğunuz varsa, bıraktıklarınızın sekizde biri onlarındır. Eğer bir erkek veya kadına kelale yollu (çocuğu ve babası olmadığı halde) varis olunuyor ve bunların ana-bir erkek veya bir kız kardeşi bulunuyorsa, her birine edilen vasiyetten veya borçtan arta kalanın altıda biri düşer; ikiden çoksalar, üçte birine, zarara uğratılmaksızın ortak olurlar. Bunlar Allah tarafından vasiyet edilmiştir. Allah bilendir. Halim’dir.

Bunlar Allah’ın yasalarıdır. Allah’a ve Peygamberine kim itaat ederse onu içlerinden ırmaklar akan cennetlere koyacaktır, orada temellidirler, büyük kurtuluş budur.

Kim Allah’a ve Peygamberine baş kaldırır ve yasalarını aşarsa, onu, temelli kalacağı cehenneme sokar. Alçaltıcı azap onadır.” (Nisâ, 4/11-14)

Lütfen aşağıdaki linki de tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/kuran-i-kerim-mirasdan-kadina-1-erkege-2-pay-verilmesini-ongoruyor-neden.html

Sağlığa zararlı olduğu iddia edilen hamur işi yiyeceklerin hükmü nedir?

Bahsettiğiniz yiyecekler, mutlak manada insan sağlığına zararlı değildir. Bunlar, helal yiyeceklerdendir. İçlerine dinimizce kesin olarak haram kılınmış bir madde katmadığınız sürece, pasta, börek gibi hamur işi yiyecekler yemenizde ve eşe dosta ikram etmenizde dinimizce hiçbir sakınca bulunmamaktadır.

Benzer bir soru-cevap için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/sigara-icmek-de-yagli-yemek-de-sagliga-zararli-peki-hukumleri-ayni-mi.html

Küçük günahlar affedilecekse istiğfâr etmeye gerek var mı?

Affedilmenin ön şartı, Allah’a boyun eğmek ve kulluğun şuuruna varmaktır. Bu da kuralın parçası olduğu için Allah Teala sık sık tevbe ve istiğfarda bulunmamızı emretmiştir. (İlgili ayetlerden bir kısmı için bkz: Bakara, 2/199; Muhammed, 47/19; Nûr, 24/31; Tahrîm, 66/8)

Sizin çizdiğiniz tablo ise sadece eşitler arasında olur. Bir kişiye olan borcunuzu zamanında ödedikten sonra yapmanız gereken başka bir şey kalmaz. Ama Allah ile kul arasında böyle bir eşitlik söz konusu değildir. Bu yüzden büyük günahlardan kaçınıyor olmak, müstakil bir emir olan tevbe ve istiğfârın terk edilmesini gerektirmez. Kaldı ki Allah Teala sadece günahlardan dolayı değil; elde edilen başarılardan, kavuşulan nimetlerden sonra da kendisine istiğfar edilmesini emretmiştir. Buna en iyi örnek, Nasr Suresi’dir. O surede Allah Teala şöyle buyurmuştur:

“Allah’ın yardımı gelip önün açıldığında, insanların dalga dalga Allah’ın dinine girdiğini gördüğünde, her şeyi güzel yaptığından dolayı yine Rabbine yönel ve bağışlanma dile. Çünkü o, kendine yönelenleri kabul eder.” (Nasr, 110/1-3)

Dolayısıyla sadece günahların ardından değil; her daim istiğfarda bulunmaya devam etmemiz ve Peygamberimizin “Gerçek şu ki benim kalbim de perdelenir. Ben de her gün yüz defa Allah’tan bağışlanma dilerim/istiğfar ederim.” (Müslim, Zikir, 41 (2702); Ebû, Dâvûd, Vitir, 26. Ayrıca bkz:; Tirmizi, Tefsîr, 47; İbn Mâce, Edeb, 57) şeklindeki buyruğunu aklımızdan çıkarmamamız gerekir.

Peygamberimizin “Beni seven belaya uğrar” diye bir hadisi var mı?

Hadisin aslı şöyledir:

Abdullah b. Muğaffel radıyallahu anh’dan rivayete göre o, şöyle demiştir:

“Bir adam, Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme “Ey Allah’ın Resûlü! Ben seni gerçekten seviyorum” dedi. Resûlullah, “O söylediğin söze dikkat et” buyurdu. Adam tekrar “Ben seni gerçekten seviyorum” deyince Resûlullah (s.a.v.), “Söylediğin söze iyi dikkat et, ciddi misin?” buyurdu. Adam da “Vallahi seni gerçekten seviyorum” diyerek üçüncü sefer aynı sözü tekrar etti. Bunun üzerine Resûlullah, şöyle buyurdu:

“Eğer beni seviyorsan fakirliğe karşı bir kalkan hazırla. Çünkü fakirliğin beni seven kimseye gelmesi, selin durak yerine akması gibi hızlıdır.” (Tirmizi, Zühd, 36)

Hadis mana açısından sahihtir. Çünkü iman ve sevgi bir iddiadır. Her iddia da doğruluğunun kanıtlanması için ispat ister. İspat ise başa gelecek olana sabretmekle olur. Bu hadisi açıklayan diğer hadisler şöyledir:

Sa’d radıyallahu anh’dan rivayete göre o, şöyle demiştir:

Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme, insanların hangisinin belasının/yıpratıcı imtihanının daha ağır olduğunu, sordum. Buyurdular ki:

“Önce Peygamberler, sonra onların peşinden yaşantı olarak Peygambere yakın olanlar, sonra onlara yakın olanlar… Kişi dindarlığı oranında yıpratıcı imtihana uğratılır. Dininde sağlam ise imtihanı ağırlaştırılır. Dininde gevşek ise dindarlığı oranında imtihana uğratılır. İmtihan, kulun peşini bırakmaz; sonunda kul uğradığı imtihanlarla üzerinde günah kalmayıncaya kadar günahlarından temizlenmiş olur.” (Tirmizi, Zühd, 56)

Âişe radıyallahu anhâ’dan rivayete göre o, şöyle demiştir:

“Ağrı ve sancıların Resûlullah’a şiddetli olduğu kadar kimseye şiddetli olduğunu görmedim.” (Tirmizi, Zühd, 56)

Enes radıyallahu anh’dan rivayete göre o, şöyle demiştir:

“Mükâfatın büyüklüğü, yıpratıcı imtihanın büyüklüğüne bağlıdır. Allah bir toplumu sevdiğinde onları değişik şekillerde imtihana tabi tutar. Kim razı olursa Allah’ın rızasını kazanır. Kim de kızar, kırgınlık gösterirse Allah da o kimseye kızar.” (Tirmizi, Zühd, 56)

İmtihan gerçeği ile ilgili ayetleri de aşağıdaki linkte bulunan cevabımızdan okumanızı tavsiye ederiz:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/ayni-kosullarda-dogmayan-iki-insan-neden-ayni-sartlarda-sinav-olur.html