Skip to content Skip to main navigation Skip to footer

Blog

Süleymaniye Vakfı Selefi mi, Vehhabi mi, Süleymancı mı?

Biz kendimizi “şucu bucu” değil, sadece Allah’ın bizi isimlendirdiği şekilde “MÜSLÜMAN” olarak kabul ediyoruz.

Allah Teâlâ, şöyle buyurmuştur:

“Allah uğrunda gerektiği gibi savaşın. Sizi seçkin kılan Odur. Din işinde size hiçbir güçlük göstermemiştir. Atanız İbrahim’in tuttuğu yolu tutun. (O’nun) Elçisi size örnek olsun, siz de başkalarına örnek olasınız diye size bundan önce de bu Kur’ân’da “MÜSLÜMAN” adını o verdi. Öyleyse namazı kılın, zekâtı verin ve Allah’a sımsıkı sarılın. O sizin koruyucunuzdur. Ne güzel koruyucudur, ne güzel yardımcıdır o.” (Hac, 22/78)

Hangi mezhep Allah’ın kitabına uygun fetva vermişse biz ona uyarız; ama Allah’ın ayetlerine ters gördüğümüz durumlarda da hiçbir mezhebin görüşü ile amel etmeyiz. Nitekim yaptığımız çalışmalarda bu açık bir şekilde görülmektedir. www.suleymaniyevakfi.org sitemizi inceleyebilirseniz bunu görebilirsiniz.

“Dinlerini bölük bölük edip her biri bir kişinin taraftarı olmuş olanlar var ya, sen hiçbir konuda onlardan olamazsın. Onların işi, Allah’a kalmıştır. Daha sonra Allah, onların yaptıklarını kendilerine bildirecektir.” (En’âm, 6/159)

Devletin verdiği teşvik kredilerini almak caiz midir?

Devletin verdiği teşvik kredileri, ülkenin ihtiyaç duyduğu yatırımları ve bir kısım ticari faaliyetleri yapmaya vatandaşı teşvik için açılan kredilerdir. Yerinde ve iyi kullanıldığı takdirde ülke bundan yararlanır. Burada devlet kredi kullanandan herhangi bir menfaat beklemez. Borç olarak verdiği değer ile geriye aldığı değer, ya birbirine eşittir ya da daha azdır. Mesela devlet yüzbin lira teşvik kredisi verir ve daha sonra onu yüz bin lira olarak geri alırsa günümüzde kronik hale gelmiş enflasyon sebebiyle bu yüz bin lira alınan borçtan daha az satın alma gücüne sahip olur ve aradaki fark, devlet tarafından o kişiye bağışlanmış sayılır.  Bazen de enflasyonun altında bir faiz alınır. Bu durumda da yapılan ödeme, yine alınan borçtan az değerde olur.

Burada devletin kârı, kamu yararına bazı yatırımların yapılmasını ve yeni iş sahalarının açılmasını sağlayarak oralarda çalıştırılacak işçi ve alacağı dolaylı ve dolaysız vergiler sebebiyle kamuya yararlı olmaktır. Bu şartlarla verilen teşvik kredisi, faizsiz borç yani karz-ı hasen sayılabilir. Çünkü borcu veren taraf, ondan bir menfaat sağlamamaktadır. Sonuç olarak borç veren devletin, verdiğinden fazlasını almayı şart koşmadığı teşvik kredileri alınabilir.

Yatırım yapmak, zor ve riskli bir iştir. İhracat da öyledir. Kamunun, her ikisine de ihtiyacı vardır. Devletin, bu işleri yapanları teşvik etmesi, günümüz şartları içinde mühimdir. Ancak şartlarına uygun olarak yapılan yatırımlar ve ihracat önemli kârlar bırakır. Bu sebeple aldığı teşvik ile başarı elde etmiş ve kârlı duruma geçmiş olan kişi ve kuruluşlar, kendilerine bu konuda yardımı olan kamuya ve onun adına hareket eden devlete karşı görevlerini yerine getirmek zorundadır. Birinci görev, para değer kaybı dolayısıyla, zimmetine geçmiş olan kamu malını, bir şekilde kamuya döndürmektir. Mesela yüz bin lira teşvik almış ve aldığı gün bunun karşılığı bir buçuk kilo altın ediyor, geriye ancak bir kilo altın değerinde ödeme yapmışsa zimmetine geçmiş olan yarım kilo altın değerindeki kamu malını kamuya döndürmelidir. İhtiyaçlılara yardım, öğretim müesseselerine destek olma vs. gibi yollarla bu meblağ kamuya döndürülebilir. Devlete ödenen vergiler de bu meblağa mahsup edilebilir.

Allah Teâlâ yeri mi önce yarattı, gökleri mi?

Önce şunu belirtmeliyiz ki meallerde hata ve çelişkiler olabilir; ama Kur’an’ın metninde asla ve asla hata ve çelişki bulunmaz.

Arapçadaki ثُمَّ sümme” edatı her zaman Türkçedeki “sonra” manasında kullanılmaz. Bunun “aynı zamanda”, “bu esnada”, “bununla birlikte”, “bir de” gibi manaları da vardır. Nâziât sûresinin 30. ayetinde بَعْدَ ذَلِكَ ba’de zâlike: bundan sonra” ibaresi kullanıldığı için yerin döşenmesinin kâinatın yaratılmasının tamamlanmasından sonra olduğu anlaşılmaktadır. Bakara sûresi 29 ve Fussilet sûresi 11. ayetlerde meallerde “sonra” diye tercüme edilen ثُمَّ sümme” edatına bu edatın yukarıda sayılan manalarından herhangi biri verilince mana doğru olacaktır.

Buna göre Bakara sûresinin 29. ayetinin meali şöyle olmalıdır:

“O, yerde olan her şeyi sizin için yaratandır. O, bununla birlikte göğe yönelmiş ve onları yedi gök olarak düzenlemiştir. O her şeyi bilir.”

Durum böyle olunca Kur’an’ın kendisiyle çeliştiği iddiası da boşa çıkmaktadır.

Kur’an’da çelişki bulunduğunu iddia edenlerin verdikleri bir başka örneği aşağıdaki linkten okuyabilirsiniz:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/araf-109-110-ayetlerle-suara-34-35-ayetler-arasinda-bir-celiski-mi-var.html

Kadınlar başları açık bir şekilde tesbih çekebilirler mi?

Tesbih çekmek için başı örtmek gerekmez. Kadınlar dinen kendilerine yabancı olan erkeklerin yanına çıkarken ve namaz kılacakları zaman başlarını örtmek zorundadırlar. Kur’an okumak için dahi başın örtülmesi şart değildir.

Bununla ilgili cevap için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/kuran-i-kerim-okurken-basortusu-takmak-gerekir-mi.html

Gerdek gecesine özel bir dua var mıdır?

Abdullah İbn Mes’ud radıyallahu anh’dan gelen bir rivayete göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

“(Düğün gecesi) gelin damadın yanına girdiğinde, damat namaza kalkar, gelin de onun arkasında durur ve birlikte iki rekât namaz kılarlar. Ardından erkek şöyle dua eder:

اَلّلهُمَّ بارِكْ لِي فِي أَهْلِي وَبارِكْ لِأَهْلِي فِيَّ

اَلّلهُمَّ ارْزُقْهُمْ مِنِّي وَارْزُقْنِي مِنْهُمْ

أَلّلهُمَّ اجْمَعْ بَيْنَنا ما جَمَعْتَ فِي خَيْرٍ وَفَرِّقْ بَيْنَنا إِذا فَرَقْتَ إِلى خَيْرٍ.

OKUNUŞU: Allâhümme bârik lî fî ehlî ve bârik li ehlî fiyye

Allâhümme’r-zuknî minnî ve’r-zuknî minhum

Allâhümme’c-ma’ beynenâ mâ cema’te fi hayrin ve ferrik beynenâ izâ ferakte ilâ hayrin.

ANLAMI: “Allahım! Beni ve eşimi birbirimize karşı bereketli kıl. ِAllahım! Eşimin benden rızıklanmasını (faydalanmasını) benim de ondan rızıklanmamı sağla. Allahım! Bizleri bir arada tuttuğun sürece hayırda tut ve ayırırsan da hayır üzerine ayır.” (Ali b. Ebu Bekir el-Heysemi, Mecmau’z-Zevaid ve Menbe’ul-Fevaid, c.4, s: 291-292)

Bu rivayet, senedinde bulunan bazı kimselerden dolayı zayıftır. Taberâni’de geçen ve buna göre daha sağlam olan rivayette ise bu dua Peygamberimizin değil; bizzat Abdullah İbn Mesud’un tavsiyesi olarak geçmektedir. (Bkz: Heysemî, a.g.e, c: 4, s: 292)

Cuma namazından sonra zuhr-i ahir kılmak gerekir mi?

Türkiye’de cuma namazı kılınır mı?

İş yerinde cuma namazı kılınır mı?

A’râf 109-110. ayetlerle Şuarâ 34-35. ayetler arasında bir çelişki mi var?

“Sizi, yurdunuzdan çıkarmak istiyor. Ne dersiniz?” sözü, her iki ayette de Firavun’a aittir. Çeviri yapanları yanıltan, Arapçadaki bir kurala dikkat etmemeleridir. Arapçada, kim olursa olsun tek kişiye “siz” diye hitap edilmez. Firavun tek kişi olduğu için “siz” kelimesi burada, ancak onun tarafında ve çevresinde yer alan kişilere hitaben söylenebilir.

“Bu, bilgin bir sihirbazdır” sözü ise A’râf sûresinde Firavun’un çevresindekilere, Şuarâ sûresinde ise Firavun’a aittir. Burada ciddi bir telaş görülüyor. Firavun ve çevresi, onun yaptığının sihir olmadığını anladıkları halde “sihir” diyerek birbirlerini teselli etmektedirler.

Sihirbazlıkla uğraşan kimselerin Firavun gibi güçlü bir hükümdara bir şey yapamayacağı açık olduğu halde onun; “Sizi, yaptığı sihirle, yurdunuzdan çıkarmak istiyor. Ne dersiniz?” diyerek çevresini yanına çekme çabası, büyük bir korkuya kapıldığını da gösterir. Onun bu korkusu, davranışlardan okunabilir:

“Firavun’un kavminden itibarlı kişiler dediler ki. Bu gerçekten bilgin bir sihirbaz!

(Firavun): Sizi ülkenizden çıkarmak istiyor; ne emredersiniz?” (A’râf, 7/109-110)

Kredi kartı borcunu zamanında yatırmamanın hükmü nedir?

Maddi imkânsızlık nedeniyle borcunuzu geç yatırmanızdan dolayı bir sorumluluğunuz olmaz. Fakat bir önceki aydan hesabınızı iyi ayarlayıp faizin meydana gelmemesine azami ölçüde dikkat etmeniz gerekir.

İmkânınız olduğu halde kart borcunu zamanında yatırmazsanız faiz yemiş değil, “yedirmiş” olursunuz. Faizi yemek nasıl haramsa yedirmek de haramdır. Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle demiştir:

“Allah faizi yiyene ve yedirene lânet etsin.”[1]

Tevbe edip bir daha asla bu işlere bulaşmayarak kendinizi düzeltirseniz Allah Teâlâ sizi affeder.

Lütfen aşağıdaki linkte bulunan görüntülü cevabımızı da izleyiniz:

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/kredi-karti-kullanmanin-dinen-herhangi-bir-sakincasi-var-mi.html


[1] Buhârî, Sahih, Büyü’ 25; Müslim, Sahih, Müsakât, 105. Allah’ın laneti, rahmetinden uzaklaştırması; ikramda bulunmamasıdır.

Tüm organlarımı bağışlamak istiyorum. Organ bağışı caiz midir?

Sitemizde organ bağışı ile ilgili olarak İslâm Fıkıh Akademisi‘nin kararları bulunmaktadır. Bu kararları okumak için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/organ-nakli-ve-bagisinin-dinimizdeki-yeri-nedir.html

Kadın âdetli iken imam nikâhı kıyılabilir mi?

Âdet döneminde kıyılan nikâh geçerlidir. Nikâh için kadının âdetli olmaması diye bir şart yoktur.

Daha geniş cevap için lütfen aşağıdaki linkleri tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/gerdek-gecesi-adetli-olan-gelinin-imam-nikahi-gecerli-olur-mu.html

www.fetva.net/yazili-fetvalar/imam-nikahinin-sartlari-nelerdir.html

Pijama ile namaz kılmak günah mıdır?

Pijama ile namaz kılmak günah değildir. Namaz için gerekli olan “setr-i avret” pijama ile de sağlanabilir. Ama aşağıdaki ayete göre pijamanın üstüne pantolonlarınızı da giyerek namaz kılmanız tavsiye edilir.

Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“Ey Âdemoğulları! Her secde yerine vardığınızda süslerinizi (size yakışan giysiyi) giyinin. Yiyin, için ama israf etmeyin.  Allah israf edenleri sevmez.” (A’raf, 7/31)

Yıldızlama, yıldız falı nedir? Yıldızlamaya baktırmak dinimizde var mıdır?

Kısaca fal bakmak, falcılık yapmak olarak adlandırılabilecek olan bu gibi şeyleri dinimiz kesin olarak yasaklamıştır. Bu tür işlerle uğraşan insanlar geleceği bildiklerini iddia ederler. Eğlence maksadı ile bile olsa bundan uzak durmak gerekir.

Gaybı ne insan ne melek ne cin ne de Allah’ın Elçisi bilebilir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“De ki, göklerde ve yerde, hiç kimse gaybı bilmez, onu sadece Allah bilir.” (Neml 27/65)

Şu ayetler, özellikle meleklerle ilgilidir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Şurası bir gerçek ki, insanı yaratan biziz. Ona şahdamarından da yakın olduğumuzdan biz, içinin ona ne fısıldadığını biliriz.

Sağında ve solunda oturmuş iki kayıt memuru bulunur.

Bu sebeple ağzından çıkan her sözü kayıt için hazır bekleyen bir gözcü mutlaka vardır”. (Kaf 50/16–18)

Demek ki, Allah kişinin içini bildiği halde melekler ancak ağızdan çıkan sözü bilebilirler.

Cinlerin gaybı bilemeyecekleri ile ilgili olarak da şöyle buyurulur:

“… Rabbinin izniyle, yanında çalışacak cinleri Süleyman’ın emrine verdik. Onlardan hangisi buyruğumuzdan çıksa ona alevli ateşin azabını tattırırdık.

Süleyman’ın istediği her şeyi, yüksek binaları, heykelleri ve büyük havuzlara benzer çanakları ve taşınması güç kazanları yaparlardı. Ey Davud ailesi, şükredin! Kullarımdan şükredenler pek azdır dedik.

Süleyman’ın ölümüne karar verdiğimiz zaman, onun öldüğünü gösterecek bir işaret yoktu; yalnız bir güve böceği değneğini yiyordu. Ne zaman Süleyman yere yıkıldı, iyice ortaya çıktı ki eğer cinler gaybı bilselerdi, kendilerini küçük düşüren o azap içinde kalmazlardı.” (Sebe 34/12–14)

Peygamberler sadece Allah’ın ken­dilerine vahyettiği şeyleri bilirler. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“De ki: “Ben size, Allah’ın ha­zineleri yanım­dadır, demiyorum. Gaybı da bilmem. Size, “işte ben bir meleğim.” de demiyorum. Ben bana vah­yolu­nandan başkasına uymam.” De ki: “Görenle görmeyen bir olur mu? Hiç zihninizi yormaz mısı­nız?” (En’am 6/50)

“De ki: “Eğer gaybı bilseydim, daha çok iyi­lik yapmak isterdim ve bana kötülük de gelmezdi. Ben, inanan kesim için bir uyarıcı ve bir müjdeciden başka bir şey değilim.” (Araf 7/188)