Skip to content Skip to main navigation Skip to footer

Blog

Azer, İbrahim Aleyhisselamın babası mı, amcası mı?

Kur’an-ı Kerim’in zahirine ve tefsircilerin büyük ço­ğunluğuna göre Azer, Hz. İbrahim’in babasıdır. Amcaya ve dedeye de baba tabirinin kul­lanıldığını ve Nebîmizin soyunda hiç kâfir bulunmadığını iddia ederek bazıları, Azer’in Hz. İb­rahim’in amcası olduğunu söy­lemişlerdir ki Şiiler bu görüştedir. Fakat Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır’ın da isabetle belirttiği gibi bu iddialar, Kur’an’ın zahirine karşı zorlama ve lüzumsuz bir ta­assuptan başka bir şey değildir.

(Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, İstan­bul, 1936, c: 3, s. 1964-1965, En’âm Suresi 74. ayetin tefsiri)

Abdestimin bozulup bozulmadığı konusunda şüphem olursa ne yapayım?

Eğer gaz kaçırmadığınızdan eminseniz kesinlikle namaza devam etmelisiniz. Zira fıkıhta “şekk ile yakîn zâil olmaz” (Mecelle, madde: 4) diye bir prensip vardır. Yani şüpheyle gerçekler ortadan kalkmaz. Bu konuda taviz vermemeli, namaza devam etmelisiniz. Aksi takdirde zamanla vesveseye düşer, hayatınızı zindana çevirirsiniz. Vesvese şeytandır. Bu konuda ona prim vermeyin.

Bu gibi konularda yaşanan vesveselerden kurtulmakla alakalı olarak aşağıdaki linkte yer alan görüntülü cevabımızı izlemenizi tavsiye ederiz:

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/ibadetlerimde-asiri-derecede-vesvese-var-nasil-kurtulabilirim.html

Âdetli kadınlar camiye girebilirler mi?

Fıkıh mezhepleri, âdetli bir bayanın mescide girmesini caiz görmezler; ama konuyla ilgili hadislerden bu sonuca varmak mümkün değildir.

Bizim görüşümüze göre kadınlar özel günlerinde de mescide girip vaaz, mukabele dinleyebilir, oturabilir. Bazı hadislerde görülen mescide girme yasağı, mescidi kirletmeme amacıyladır.

Âdetli bir kadının yapamayacağı tek şey eşi ile cinsel ilişkiye girmektir. Bunun dışında bir yasak yoktur.

www.suleymaniyevakfi.org/ramazan-ve-oruc/detli-kadinin-orucu-ve-namazi.html

Konuyla ilgili olarak bir bayan öğrencimize ABDEST VE HAYIZ başlıklı bir araştırma yaptırdık.  O araştırmanın ÜÇÜNCÜ BÖLÜMÜ’nün başlığı ABDESTSİZ MESCİDE GİRME‘dir. Orayı okumanızı tavsiye ederiz.

www.suleymaniyevakfi.org/arastirmalar/abdest-ve-hayiz.html

Son zamanlarda sıkça bahsedilen “istikrâi okuma” ne demektir?

“Sözlükte “bir şeyin durumunu ve özel­liklerini öğrenmek için araştırma yapma, çaba harcama” anlamına gelen istikra mantıkta “tikelden (cüz’î) tümele (külli), özelden genele, tek tek olguların bilgisin­den bu olguların dayandığı kanunların bilgisine götüren zihinsel işlem” için kul­lanılan bir terimdir.

Meselâ bakır, demir, al­tın ve gümüşten her birinin ısı etkisiyle genleştiğini ve bunların hepsinin maden olduğunu bildikten sonra, “Bütün ma­denler ısıtılınca genleşir” hükmüne var­mak; aynı şekilde gramerde kelime kav­ramının isim, fiil ve edatlardan oluştuğu­nu, isim, fiil ve edatın da anlamlı sözcük­ler olduğunu bildikten sonra bütün keli­melerin anlamlı sözcükler olduğu hükmü­ne varmak birer istikradır.” (Abdülkuddüs Bingöl,  “İstikrâ”, Diyanet İslam Ansiklopedisi, c:23, s: 358.)

İstikrâî okuma da metinden hareketle metinde söylenmeyen şeyleri düşünmek, onları zihinde canlandırmak ve muhakeme yapıp bir neticeye varabilmektir. Yani parçadan bütüne doğru hareket edip bir sonuca varmak demektir.

Akraba evlilikleri hangi batna kadar haramdır?

Dinimizde evlenmeyi yasak hale getiren akrabalık, yakın akrabalık, sıhrî akrabalık ve süt akrabalığı yoluyla olur.

a- Yakın akrabalar: Bir kişi yakın akrabalarından anne ve nineleri, kendi kızı ve torunları, kardeşleri ve kardeşlerinin kızları ile torunları, halası ve teyze­siyle evlenemez.

b- Sıhrî akrabalar: Bir kişi nikahladığı kadının annesi ve nineleriyle ebediyen evlenemez. Kendisiyle gerdeğe girdiği eşinin kızı ve torunları da aynıdır. Babası ve dedesinin eşleriyle, oğlunun ve torunlarının eşleri de kendisine ebediyen haramdır.

c- Süt akrabalığı: Bir şahsın, iki yaşına kadar sütünü emdiği kadınla o ka­dının eşi, çocukları ve emzirdiği diğer çocukları kendine süt yönünden akraba olurlar. Bazı istisnaları olmakla birlikte bir Müslüman, yakın akrabalık sebebiyle evlenemeyeceği kadınlarla süt akrabalığı sebebiyle de evlenemez. Mesela bir kişi, sütannesi, süt teyzesi, süt halası ve sütkardeşiyle evlenemez.

Bunlar dışında kalan akrabalarıyla evlenmesinde dinî yönden bir sakınca yoktur.

İlgili ayetler şöyledir:

“Babalarınızın nikâhladığı kadınları nikâhlamayın. Geçmişte olan oldu. O çirkin, çok iğrenç ve pek kötü bir yoldur!

Analarınız, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, erkek kardeşinizin kızları, kız kardeşinizin kızları, sizi emzirmiş olan analarınız, sütkız kardeşleriniz, karılarınızın anaları, kendileriyle gerdeğe girdiğiniz karılarınızın yanınızda bulunan kızları size haram kılınmıştır. Gerdeğe girmeden ayrıldığınız kadınların kızları ile evlenmenizin günahı yoktur. Kendi soyunuzdan olan oğullarınızın eşleri ile iki kız kardeşi birlikte nikâhınız altında bulundurmanız da haram kılınmıştır. Geçmişte olan oldu. Allah’ın bağışlaması çok ikramı boldur.

Kocalı kadınlar da haramdır; (savaş esiri olarak alıp) sahip olduklarınız başka. Bu, Allah’ın size yazdığıdır. Bunlar dışında kalanlar ise namuslu yaşamanız ve zinadan kaçınmanız şartıyla size helaldir. Bunlardan hangilerinden nikâh ile yararlanırsanız mehirlerini belirlediğiniz miktarda verin. Mehri belirledikten sonra gönül rızası ile başka bir şekilde uyuşmanızın bir günahı yoktur. Allah bilir, doğru karar verir.” (Nisa, 4/22-24)

“En iyi Müslüman, hanımına en iyi davranandır” hadisini açıklar mısınız?

Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem her konuda bizim için en iyi örnektir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“Andolsun ki Resulullâh, sizin için, Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çok zikredenler için güzel bir örnektir.” (Ahzâb, 33/21)

Bahsettiğiniz hadisi, yukarıdaki ayetle birlikte düşündüğümüzde kadınlara iyi muamelede de bizim için en iyi örneğin Peygamberimiz olduğu anlaşılmaktadır. Peygamberimiz, bu hadisi ile tüm Müslümanlar için bir genelleme yapmış ama “kadınlara nasıl iyi davranacağınızı da benden öğrenin” demiş olmaktadır.

İddaa oyununun oynanmasını yaygınlaştıracak proje hazırlamak caiz mi?

Bahsettiğiniz şey basit bir oyun değil; milletlerin baş belası, kötülüklerin anası ve Allah’ın kesin olarak yasakladığı bir KUMARdır. Dolayısıyla bir Müslümanın, kumarın yaygınlaşması ve neticesinde milletin ifsâd olması için destek vermesi düşünülemez. Aksine, bu tür kumarların tamamen kaldırılması, yok edilmesi yönünde çalışmalar yapmalısınız. Projelerinizi hayırlı işlere yönlendirmeniz hususunu hatırlatır, bu tür yanlış düşüncelerden Allah’a sığınmanız gerektiğini tavsiye ederiz.

Bir müslümanın kumar oynaması nasıl caiz değilse buna alet olması, vesile olması da caiz değildir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“İyi bir işe arka çıkan ondan bir pay alır; kötü bir işe arka çıkan da onun sıkıntısına katılır. Allah, her şeyin karşılığını verir.” (Nisa, 4/85)

“İyilikte ve fenalıktan sakınmakta yardımlaşın, günah işlemek ve aşırı gitmekte yardımlaşmayın.” (Maide, 5/2)

Benzer bir soru-cevap için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/iddaa-veya-ganyan-bayisi-olmanin-hukmu-nedir.html

Sabah namazı imsakten önce kılınabilir mi?

Namazın şartlarından biri, kılınacak olan namazın vaktinin girmesidir. Bir namaz, vaktinden önce veya sonra kılınamaz. Çünkü Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

Namaz inananlara vakitleri belirlenmiş olarak farz kılınmıştır.” (Nisa, 4/103)

Sabah namazının vakti, ikinci fecrin doğuşu ile yani imsak vaktinin girmesi ile başlar. Bu zamandan önce sabah namazının kılınması mümkün değildir.

Sabah namazının vakti konusunda daha geniş bilgi için lütfen aşağıdaki linkte yer alan cevabı okuyunuz:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/sabah-namazinin-vaktini-kurana-gore-aciklarmisiniz.html

Müslümanların gayrimüslimleri takdir etmesi günah mıdır?

Denebilir, günahı yoktur. Peygamberimizden nakledilen; “Arapların en hayırlıları, cahiliye döneminde hayırlı oldukları gibi İslam döneminde de hayırlı olanlarıdır” hadisi Müslüman olmasa da insanların hayırlı işler yapabileceklerini gösterir. (Bkz: Buhârî, Enbiya 8, 14, 19, Menâkib 1, 25, Tefsir, Yusuf 1; Müslim, Fezâil 168, (2378); Ahmed b. Hanbel, Müsned, 2/, 257, 260, 391)

Bundan dolayı Allah Teâlâ kendilerine kitap verildiği bildirilen Yahudi ve Hristiyanlardan bahsettikten sonra; “Herkesin bir hedefi vardır, o ona yönelir. Siz iyiliklerde yarışın. Nerede olursanız olun, Allah sizi bir araya getirecektir. Allah’ın gücü her şeye yeter.” (Bakara, 2/148) buyurmuş, Müslümanlara onlarla hayırlı olan her işte yarışma emri vermiştir.

Ayrıca Yusuf aleyhisselam, henüz Müslüman olmayan efendisinden bahsederken; “o benim efendimdir, bana iyi bakmıştır.” (Yusuf, 12/23) buyurarak onu takdir etmiştir.

Bunlar gösteriyor ki kendileri Müslüman olmasalar dahi işlerini güzel yapan insanlar Müslümanlar tarafından takdir edilebilir. Bunun herhangi bir günahı olmaz.

Süeda isminin manası nedir? Bu ismi koymakta bir sakınca var mı?

Süeda ismi mutlu, mes’ud, bahtiyar insanlar anlamına gelir. Musa aleyhisselamın annesinin isminin Süeda veya Süheda olduğuna dair herhangi bir bilgiye rastlayamadık.

Musa aleyhissselamın annesinin adı Kur’an’da zikredilmemektedir. Tevrat’ta ise isminin Yokebed (Yoheved) olduğu belirtilir. (Bkz: Tevrat, Çıkış, 6:20)

Bazı İslami kaynaklarda da Musa aleyhisselamın annesinin adı Ayariha, Eyarihat, Luha, Yuha, Yuhabez, Yuhaned, Yuhanez, Baduna olarak gösterilmektedir. (Kurtubi, Begavi gibi tefsirlerden Kasas suresi 28. ayetine bakılabilir) Fakat bu bilgiler de İsrailiyat kaynaklıdır.

Sonuç olarak Süeda isminin kız çocuklarına konulmasında herhangi bir sakınca bulunmamaktadır.

Adam öldü. Karısı, bir oğlu ve bir kızı kaldı. Miras nasıl taksim edilir?

Nisa suresinin 12. ayetine göre anneniz, mirasın sekizde birini alır.

“…Sizin çocuğunuz yoksa ettiğiniz vasiyet veya borç çıktıktan sonra bıraktıklarınızın dörtte biri karılarınızındır; çocuğunuz varsa, bıraktıklarınızın sekizde biri onlarındır…” (Nisa, 4/12)

Aynı surenin 11. ayetine göre siz, erkek kardeşinizin yarısı kadar pay alırsınız:

“Allah evladınız hakkında, erkeğe iki kız hissesi kadar tavsiye eder…” (Nisa, 4/11)

Buna göre miras 24 paya bölünür. 3 pay annenize, 7 pay size, 14 pay da erkek kardeşinize düşer.

Selam alırken “aleynâ ve aleyküm selâm” demek doğru olur mu?

Selam alırken “aleynâ” sözünün eklenmesine gerek yoktur. Peygamberimizden ve ashab-ı kiram’dan böyle bir nakil gelmemiştir. Aşağıdaki linkte görüleceği üzere selamlaşma şekli, bizzat Allah Teâlâ’nın gözetiminde ve melekler aracılığıyla Âdem aleyhisselama öğretilmiştir. Dolayısıyla herhangi bir delil olmadan bu gibi tasarruflarda bulunulması doğru değildir.

www.fetva.net/yazili-fetvalar/selamlasmak-ille-de-selamun-aleykum-demekle-mi-olur.html

Katılım bankaları finanse ettikleri ürünlerde faize sebebiyet veriyor mu?

Bahsettiğiniz sözlü satış da aslında bir satış değildir. Çünkü satışla ilgili hiçbir hukuk doğmamakta, katılım bankası satıcı sorumluluğunu üstlenmemektedir. Yapılan işlem, her iki durumda da borç vermektir. Borçtan elde edilen gelir de faizdir.

Bu gibi konularda geniş bilgi için www.suleymaniyevakfi.com sitemizde bulunan TİCARET VE FAİZ adlı kitabı okumanızı tavsiye ederiz.

Son anda tevbe etmek mümkün mü? Böyle bir kişi affedilir mi?

Hem Yunus aleyhisselam hem de kavmi, ölümle yüz yüze gelmeden hatalarını anlamış, tevbe etmişlerdi. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Allah’ın kabul edeceği tevbe, cahilce kötülük işleyen, sonra vakit varken tevbe edenlerin tevbesidir. Allah işte bu gibilerin tevbesini kabul eder. Çünkü Allah bilir, doğru karar verir. Yoksa kötülük işleyip duran, ölüm gelip çatınca da: “İşte ben şimdi tevbe ettim” diyenler ile kâfir olarak ölenlerin tevbesi tevbe değildir. Onlar için acıklı bir azap hazırlamışızdır.” (Nisa 4/17-18)

Yunus aleyhisselamı balık yutmuştu ama o, karanlık bir yere girdiğini sanıyordu. Balığın yuttuğunu bilseydi ölmek üzere olduğunu anlar, son pişmanlığın fayda vermeyeceğini bilirdi. Çünkü bu, Allah’ın yukarıdaki ayette yer alan kanunudur. Ama o, nerede olduğunu bilmediği için tevbe ediyor, tesbihte bulunuyordu. Bunu şu ayetlerden öğreniyoruz:

“Balığın yuttuğu Yunus’u da an. Bir gün öfkelenmiş, başını alıp gitmişti. Dünyayı başına dar etmeyeceğimizi sanmıştı. Sonra karanlıklar içinden şöyle yakarmıştı: “Senden başka ilah yoktur. Senin kusurun yok, ben yanlış yaptım.” Onun yakarmasına karşılık verdik; onu üzüntü ve kederden kurtardık. İşte inananları böyle kurtarırız.” (Enbiya 21/87-88)

Nuh aleyhisselam da kurtulma ümidi varken, oğlunu tevbeye çağırmıştı. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Gemi, dağlar gibi dalgalar içinde onları çalkalıyordu. Nuh, bir kenarda duran oğluna seslendi: “Yavrucuğum! Bizimle birlikte bin, kâfirlerle beraber olma” dedi. “Bir dağa sığınacağım, o beni sudan korur” diye karşılık verdi: Nuh ise: “İkram ettikleri bir yana, bugün Allah’ın bu işinden koruyacak biri yoktur” dedi. Aralarına dalga girdi, o da boğulanlara karıştı gitti.” (Hûd 11/42-43)

Firavun da tevbe etmiş ama tevbeyi, ölümle yüz yüze geldiği anda yaptığı için kabul edilmemişti. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“İsrail oğullarını denizden geçirdik, Firavun ve askerleri haksızca ve düşmanca onları takip ettiler. Firavun boğulmayla yüz yüze gelince dedi ki, “İsrail oğullarının inandığından başka tanrı olmadığına inandım, artık ben ona teslim olanlardanım.” “Şimdi mi? Az öncesine kadar baş kaldırmış ve bozgunculardandın. Bugün senin cesedini bir tepeye atacağız ki, senden sonrakiler için belge olsun. İnsanların çoğu belgelerimizden gerçekten habersizdir.” (Yunus 10/90-92)

“Bunlar, kendilerine meleklerin gelmesinden veya Rabbinin gelmesinden ya da Rabbinin birkaç işaretinin gelmesinden başka ne bekliyorlar?  Rabbinin işaretleri gelince, o zamana kadar iman etmemiş veya imanlı olarak iyi iş yapmamış olanın o anki imanının faydası olmaz. De ki: “Bekleyin; biz de bekliyoruz.” (En’âm 6/158)

Firavun da tıpkı Yunus aleyhisselam gibi kendini kınamıştı. Ama Yunus aleyhisselam bunu, ölüm gelmeden önce, Firavun ise ölüp denizin dibini boyladıktan sonra yapmıştı. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Firavun’u ve ordularını yakaladık, denizin dibine attık. Bu sırada o, kendini kınıyordu.” (Zâriyat 51/40)

Kendini kınama, kâfir olarak ölen her ruhun yapacağı iştir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Onlardan birine ölüm gelince der ki: «Rabbim! Beni geri çeviriniz. Belki terk ettiğim dünyada iyi bir iş yaparım. Hayır; bu onun söyleyip duracağı bir sözdür. Arkalarında yeniden dirilecekleri güne kadar bir engel (berzah) vardır.” (Mü’minun 23/99-100)

Peygamberimiz de şöyle buyurmuştur: “Allah kulunun tevbesini, can boğaza gelinceye kadar kabul eder.” (Tirmizi, Daavat 98; İbn Mace, Zühd 30; Ahmed b. Hanbel, 2/132, 153.)

Bahsettiğiniz şahıs, ölüm gelip çatmadan hatasını anlayıp tevbe etmişse onun tevbesi de kabul edilir.

Tevbe ile ilgili geniş bilgi için aşağıdaki linklerde yer alan sohbetimizi dinlemenizi tavsiye ederiz:

www.kurandersi.com/mukayeseli-fikih-dersleri/tevbe-1/

www.kurandersi.com/kuran-sohbetleri/tevbe-nedir-nasil-yapilir/

İş yoğunluğu sebebiyle cuma namazına gitmesem olur mu?

Cuma namazının emredildiği ayetlerde Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

“Müminler! Cuma günü namaz için çağrı yapıldığında hemen Allah’ı anmaya yönelin ve alım satımı bırakın. Bilseniz bu sizin için daha hayırlıdır.

Namaz bitince hemen yeryüzüne dağılın ve Allah’ın lütfundan isteyin. Allah’ın adını çokça anın ki umduğunuza kavuşanız.” (Cuma, 62/9–10)

Allah Teâlâ bu emri verirken Müslümanların işlerinin yoğun olacağını pekâlâ bilmekteydi! Önemli olan, bu işlerin arasında -yoğunluğu ne olursa olsun- Allah’ın davetine koşabilmektir. Hiçbir şey Allah’ın ve resulünün emirlerinin önüne geçmemelidir. Bir ayette Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabanız, kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız meskenler size Allah’tan, Resulünden ve Allah yolunda cihad etmekten daha sevgili ise, artık Allah emrini getirinceye kadar bekleyin! Allah fasıklar topluluğunu hidayete erdirmez.” (Tevbe, 9/24)

Bir Müslüman olarak sizlere yakışan, Allah’ın davetine koşmaktır. Zira o kadar yoğunluğunuza rağmen size “haydi; bırak ticareti, namaza gel” emrini veren de size rızkı veren ve vermeye devam edecek olan da ALLAH’tır.

Ezan okunduğu zaman camiye gidin. Daha erken gitmeniz şart değildir. Farz biter bitmez, başka bir namaz kılmadan derhal işinizin başına dönün. Yukarıdaki ayetlerde görüldüğü gibi Allah’ın istediği budur. Daha sonra iş yerinde fırsat bulursanız 2 veya 4 rekât daha namaz kılabilirseniz -ki bu da şart değildir- başka hiçbir şey yapmanıza gerek yoktur.

Cumadan sonra kılınagelen zuhr-i ahir namazı ile ilgili olarak aşağıdaki linkte yer alan açıklamayı okumanızı tavsiye ederiz:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/zuhr-i-ahir-namazi.html

Yahya Şenol

Çarşaf giymek aşırılık mıdır?

Çarşaf, bir aşırılık alameti değildir. İsteyen her Müslüman hanım çarşaf giyebilir. Bunun renginin siyah olması bir gelenektir. Müslüman ülkelerdeki çarşaflar siyah, lacivert, kahverengi gibi değişik renk ve desenlerdedir. Onların tercihi de öyledir.

Çarşaf giymekle alakalı olarak aşağıdaki linklerden geniş bilgilere ulaşabilirsiniz:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/dinimizde-carsaf-giymek-farz-midir.html

www.fetva.net/yazili-fetvalar/celabib-kelimesi-carsaf-anlamina-mi-gelir.html

73 fırka hadisinde belirtilen fırka-i nâciye kimlerdir?

Kimlerin fırka-i nâciye (kurtuluşa eren grup) olduğunu öğrenmek isteyenler mutlaka Kur’an’a müracaat etmelidirler. Zira orada Allah Teâlâ birçok ayette “işte bunlar kurtuluşa erenlerdir.” buyurmuş, bunların vasıflarını uzun uzadıya anlatmıştır. Bu özellikleri kendisinde taşıyan her birey, grup, cemaat, mezhep vs. -ismi ne olursa olsun- Allah’ın izni ile kurtuluşa erecektir. Bunlar öğrenilmeden, tetkik edilmeden “biz bu gruptanız”, “şunlar bu gruptandır” demek hiç kimsenin haddine değildir. Bu konuda kıstas, Kur’an’dır: Kur’an’ın istediği ölçülere uyan Müslüman fırka-i nâciye’dendir.

İlgili ayetler şöyledir:

“Hepiniz O’na yönelerek O’na karşı gelmekten sakının, namazı kılın; müşriklerden olmayın. Onlar ki; dinlerinde ayrılığa düşüp fırka fırka olmuşlardır. Her zümre kendi yanında olanla sevinir durur.(Rûm, 30/31-32)

“Allah, insanların bir kesimini doğru yola iletti, bir kesimi de sapıklığı haketti. Çünkü onlar Allah’ı bir yana bırakarak şeytanları dost edindiler ve (buna rağmen) kendilerinin doğru yolda olduklarını sanıyorlar.” (A’râf, 7/30)

73 fırka hadisi diye bilinen meşhur hadise gelince: Bu, İslam tarihinden en çok tartışılan konulardan olmuştur. Konuyla ilgili çok sayıda hadis (Ebû Dâvûd, Tirmizî, İbn Mâce, Ahmed b. Hanbel) rivayet edilmiştir. Bunlar farklı rivayet yolları ile geldiği için aralarında mana farkı da bulunmaktadır.

Hadislerin sıhhati hadisçiler tarafından tartışılmış, kimileri bu hadislerin sahih, kimileri de zayıf olduğunu belirtmiştir.

Ayrıca İslam tarihinde ortaya çıkan her grup, fırka-i nâciye’nin kendisi olduğunu iddia etmiştir.

Bu konuda müstakil çalışmalar yapıldığı için sizlere detaylı bilgi vermek yerine bu çalışmaları tavsiye etmekle yetinebiliriz:

KİTAP: Mevlüt Özler, İslam Düşüncesinde 73 Fırka Kavramı, İstanbul: Nun Yayıncılık, 1996.

MAKALE: Ahmet Keleş, “73 Fırka Hadisi Üzerine Bir İnceleme”, Marife Dergisi, Ehl-i Sünnet Özel Sayısı, yıl:5, sayı: 3, 2005, sayfa: 25-45.

Kadınların koku, parfüm sürünmeleri kesin olarak yasak mıdır?

Kadının koku sürmesini yasaklayan hadisler, bunun mutlak manada yasak olduğunu bildirmemektedir. Bir kadın evinde eşinin, çoluk çocuğunun ve dinen kendisine yabancı olmayan akrabalarının yanında koku (parfüm) sürebilir. Yasak olan, dışarı çıkarken erkekleri etkilemeleri veya etkileyecek derecede parfüm sürüp erkeklerin dikkatini çekmeleridir. Bir hadis şöyledir:

Ebu Musa el-Eş’ari radıyallahu anh’ın rivayet ettiğine göre Nebîmiz şöyle buyurmuştur:

“Her göz yabancı bir kadına bakarak göz zinası işlemiştir. Bir kadın da güzel kokular sürünerek erkeklerin yanından geçerse o da aynen bakan erkekler gibi zina etmiş gibidir.” (Tirmizî, Edeb, 35; Ebû Dâvûd, Tereccül, 7)

Erkeklerin ve kadınların nasıl koku sürünmeleri gerektiğine dair ise hadisler şöyledir:

Ebû Hureyre radıyallahu anh’den rivayete göre, Nebîmiz şöyle buyurdu:

“Erkeklerin sürünecekleri kokunun kokusu fark edilir fakat rengi olmaz. Kadınların kokularının ise rengi olur fakat kokusu başkaları (yabancı erkekler) tarafından fark edilmez olmalıdır.” (Tirmizî, Edeb, 35)

İmrân b. Husayn radıyallahu anh’den rivayete göre o şöyle demiştir: Resûlullah bana şöyle buyurdu:

“Erkeklere ait güzel kokuların en iyisi kokusu açık, rengi gizli olandır. Kadınların kokularının en iyisi ise rengi açık olup gözüken ve kokusu çevreye yayılmayandır.” (Tirmizî, Edeb, 35)

Benzer bir soru-cevap için lütfen aşağıdaki linki tıklayın:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/koku-surunmus-kadin-gusletmeden-namaz-kilamaz-bu-dogru-mu.html