Skip to content Skip to main navigation Skip to footer

Blog

Mayo veya bikini ile denize giren evli bir kadının nikâhı düşer mi?

Evli olsun bekâr olsun bir kadının avret yerlerini kendisine dinen yabancı olan erkeklere göstermesi haramdır. Bu, kadını günahkâr yapar. Ama bunun nikâhla hiçbir ilgisi bulunmamaktadır, nikâhını düşürmez.

Benzer bir soru-cevap için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/bir-kadin-erkeklerin-onunde-oynarsa-nikahi-duser-mi.html

Kefir içmek caiz midir?

Kefir fermente yani mayalanmış-ekşitilmiş bir süt ürünüdür. Her fermente edilen üründe olduğu gibi kefirde de mayalanma esnasında alkol oluşmaktadır.

Kefirin çeşitleri mayalama sürelerine bağlı olarak tatlı kefir, orta sert kefir, sert kefir, çok sert kefir diye adlandırılmaktadır. Bu süreler 12, 24, 48, 60-72 saat olabilmektedir. Bu sürelerde oluşan alkol miktarı, geçen zamanla doğru orantılı olarak azdan çoğa doğru artmaktadır.

Tatlı kefirde on binde bir ile binde bir civarında oluşan alkol, mayalama süresi uzadıkça artmaktadır. Özellikle sert kefir ve çok sert kefirde bu oran yüzde ikiye, üçe çıkmaktadır. Bir sene gibi bir süre bekletilen kefirde bu oran yüzde 4 düzeyine yükselmektedir. Türkiye’de tatlı kefir üretilmektedir.

Sirke, şıra, turşu, boza, ekmek ve diğer mayalı unlu mamullerde de fermantasyondan dolayı doğal olarak alkol oluşmaktadır. Ekmekte sıcaklıkla özellikle kabuk kısmındaki alkol uçmakta ancak içinde önemli bir miktar kalmaktadır. Bu ürünlerdeki oran yüzde 2-3 gibidir. Aynı zamanda portakal, limon, nane v.b. doğal ürünlerde yüzde 2-3 oranında alkol vardır. Ancak bunların hiçbiri insanı sarhoş etmez.

Buna göre Türkiye’de üretilen tatlı kefirin içinde oluşan alkol da sarhoş etmeyeceğinden üretilmesinde, satılmasında ve içilmesinde herhangi bir sakınca yoktur.

Bununla ilgili görüntülü bir cevabımızı aşağıdaki linkten izlemenizi tavsiye ederiz:

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/icinde-alkol-bulundugu-soylenen-kefir-ve-boza-icmek-caiz-midir.html

Namazlardan sonra camide musafaha yapmanın hükmü nedir?

Birbirleri ile karşılaşan Müslümanların önce selamlaşmaları ardından da musafaha (tokalaşma) yapmaları sünnettir. Musafaha ile ilgili olarak Peygamberimizden nakledilen iki hadis şöyledir:

Berâ radıyallahu anh anlatıyor: Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

“İki Müslüman karşılaşıp musafahada bulununca ayrılmalarından önce (küçük günahları) mutlaka affedilir.” (Ebû Davud, Edeb, 153; Tirmizi, İsti’zân, 31)

Atâ el-Horasani anlatıyor: Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

Musafaha edin ki kalplerdeki kin gitsin. Hediyeleşin ki birbirinize sevgi doğsun ve aradaki düşmanlık bitsin.” (Muvatta, Hüsnü’l-Hulk, 16).

Fakat vakit namazlardan sonra cemaatin cami içinde sıraya girerek birbirlerine “Allah kabul etsin” deyip musafaha etmeleri ve bunu adet haline getirmeleri, bu sünnetin kapsamına dâhil değildir. Kütüb-ü Sitte’den “Sünen-i Ebî Davud” un Türkçe tercüme ve şerhinde konuyla ilgili şu faydalı bilgiler yer almaktadır:

Sabah Ve İkindi Namazlarından Sonra Musafaha Yapmak (Caiz Midir?)

İmam Nevevî, “el-Ezkâr” isimli eserinde musafaha konusunda şöyle diyor:

“Şunu bil ki her karşılaşmada musafaha yapmak müstehabtır. Hal­kın sabah ve ikindi namazlarından sonra âdet hâline getirdiği güzel musa­fahanın ise şeriatla ilgisi yoktur. Ancak bunun zararı da yoktur. Çünkü prensip olarak musafaha sünnettir. Ve halkın çoğu hallerde aşırı giderek bunu kusurlu halde yapmaları onu sünnet olmaktan çıkarmaz. (…) Mubah olan bidatlerden birisi de sabah ve ikindi namazlarından sonra tokalaşmaktır.” (Muhammed İbn Allân, el-Futûhâtü’r-Rabbâniyye, V, 397-399.)

Hanefi ulemasından Aliyyü’l-Kâri, İmam Nevevî’nin bu görüşüne itiraz ederek şöyle demiştir:

“İmam Nevevî’nin bir nevi çelişki içinde bulunduğu aşikârdır. Çünkü halkın bazı vakitler işledikleri sünnete bid’at denilemeyeceği gibi, halkın bu sünneti sabah ve ikindi namazlarından sonra müstehab ve meşru olma­yan şekliyle yapmalarına da sünnet denilemez. Çünkü meşru olan musafahanın zamanı, ilk karşılaşma zamanıdır. Bazen halk karşılaştıkları halde musafaha yapmadan uzun süre sohbet ve ilim müzakeresi yapıyorlar. Sonra namazı kılınca musafaha ediyorlar. Nerede sünnet, nerede bunların yaptıkları! Onun için bizim Hanefî ulemasından bazıları, İmam Nevevî’nin sözünü ettiği bid’atin mekruh ve mezmûm (kınanmış) bidatlerden olduğunu açıkça ifade etmişlerdir.” (Aliyyü’l-Kârî, Mirkâtü’l-Mefâtîh, IV, 74-575.)

(…) Bu konuda İbn Abidin şöyle diyor:

“Sadece namazlardan sonra musafahaya devam etmek, bazı cahillerin bunun sünnet olduğunu ve diğer zamanlarda yapılan musafahalardan daha faziletli olduğunu zannetmelerine yol açar. Oysa seleften hiç­bir kimse bu vakitlerde musafaha etmemiştir. Binaenaleyh namazdan sonra musafaha her hâlükârda mekruhtur ve Rafızîlerin sünnetlerindendir.” (İbn Abidin, Reddu’l-Muhtâr, V, 244.)

KAYNAK: Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Hüseyin Kayapınar, Necati Yeniel, Necat Akdeniz, Şamil Yayınevi, Edep, 141-142. bâb. 5212. hadisin şerhi)

Adam öldü. Karısı ve dört kızı kaldı. Miras nasıl taksim edilir?

Adamın karısı mirasın sekizde birini alır. Kalanın tamamını (kalanın üçte ikisini farz hisse olarak, kalan üçte birini de akrabalıkla) ise kız çocuklar alırlar. Hepsi kız çocuk olduğu için mirası aralarında eşit olarak paylaşırlar.

Mirasın tamamı 32 hisse kabul edilirse sekizde  biri olan 4 hisseyi  karısı alır. Kalan 28’lik hisseden de her  bir kız çocuk 7’şer hisse alırlar. 4+7+7+7+7=32

Kişinin çocuğu varken kardeşleri mirastan pay alamaz. Nisa 4/176’da kardeşlerin mirasçılıkları için kişinin veledinin (yani kız veya erkek çocuğunun) bulunmaması şartı koşulmuştur. İlgili ayet şöyledir:

Senden fetva istiyorlar. De ki: Kelâle konusundaki fetvayı size Allah veriyor. Bir kimse çocuğu yokken ölür, bir kız kardeşi kalırsa bıraktığının yarısı onun olur. Çocuksuz ölen kız ise erkek kardeş bütün mirası alır. Kız kardeşler iki tane ise mirasın üçte ikisi onlarındır. Kardeşler erkekli kızlı iseler erkek, iki kıza payı alır. Yanılırsınız diye açıklamayı size Allah yapıyor. Allah her şeyi bilir. (Nisâ, 4/176)

Kızların evli veya bekâr olmaları ya da küçük-büyük olmaları mirasçılıklarına etki etmez.

Satılan mal müşteri tarafından teslim alınmazsa nasıl hareket edilmeli?

Bir alım satımda satıcının görevi malı teslim etmek, alıcının görevi ise teslim almaktır. Sorudan anlaşıldığına göre müşteri gayrimenkulü teslim almamıştır; çünkü gayrimenkulün teslim ve tesellümü, tapunun nakli ile gerçekleşir.

Kişi, soruda belirtildiği üzere uzun yıllardır ortaya çıkmıyor, malını teslim alıp sahip olmuyor, arandığı halde kendisine veya hakkında tasarrufta bulunmaya yetkili birine de ulaşılamıyor ve bu durum malı satan tarafı mağdur ediyorsa şöyle hareket edilmelidir:

Alım-satım akdini geçersiz kılıp müşterinin yazlık için ödediği bedelin o günkü değerini, müşterinin çıkıp gelmesi ihtimaline karşı makul bir süre saklı tutmak, süre sonunda da ortaya çıkmazsa onun adına hayra harcamaktır.

Doç. Dr. Servet Bayındır