Skip to content Skip to main navigation Skip to footer

Yazılı Fetvalar

Kız çocuklarına Alya ismi konulur mu? Manası nedir?

Alya ismi  Arapça kökenli olup (أَلْعَلياءُ) “şeref”, “sema”, “dağ tepesi” ve “yüksek yer” manalarına gelmektedir. Kız çocuklarına isim olarak konulmasında bir sakınca yoktur.

Alya ismi Kur’an’da geçmemektedir. Zaten isimlerin Kur’an’da geçmesi şart değildir.

Tarikatlarda sıkça bahsedilen cezbe halini açıklar mısınız?

Sözlükte “çekmek” anlamına gelen cez­be, tasavvufta “Hakk’ın kulu kendine çekmesi ve aniden yüce huzuruna yük­seltmesi” anlamında kullanılır.

Tasavvufçulara göre Allah’ın sev­diği kulunun kalbinden perdeyi kaldırıp çalışma ve gayreti olmadan onu yakın nuru ile birden bire manevî makamlara yükseltmesi hali cezbe olur. İlk tasavvufî kaynaklarda cezbeye vecd adı verilir ve zikir, semâ gibi konularla birlikte anlatılır. (KAYNAK: Hasan Kamil Yılmaz, “Cezbe”, Diyanet İslam Ansiklopedisi, cilt, 7, s: 504.)

Bu gibi konularda bizim bir kitabımız bulunmaktadır: KUR’AN IŞIĞINDA TARİKATÇILIĞA BAKIŞ. Bu kitapta tarikatlarda bulunan yanlışlar bizzat şeyhlerinin ağızlarından ortaya konmuştur. Kitabı, www.suleymaniyevakfi.org sitemizden ücretsiz olarak bilgisayarınıza indirebileceğiniz gibi www.suleymaniyevakfi.com dan da sipariş verebilirsiniz.

Kur’an-ı Kerim 23 yıl içinde mi, yoksa sadece 1 aylık bir sürede mi indi?

Bakara sûresinin 185. ayeti, Duhân sûresinin ilk ayetleri ve Kadir sûresi’nde Kur’an’ın Ramazan ayında mübarek bir gecede yani Kadir gecesinde indirildiğinden bahsedilmektedir. İlgili ayetler şöyledir:

“Ramazan ayı ki o ayda insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur’an indirilmiştir.” (Bakara, 2/185)

“Hâ Mîm. Andolsun o apaçık kitaba ki, biz onu mübarek bir gecede indirdik. Çünkü biz uyarıcıyız. O gecede her hikmetli buyruk ayrılır ve katımızdan bir emirle ilgilisine yollanır.” (Duhân, 44/1–5)

“Muhakkak ki biz Kur’an’ı Kadir gecesinde indirdik.” (Kadir, 97/1)

Bu ayetlerde Kur’an’ın bir defada indirildiği değil; Ramazan ayında ve adına “Kadir” denilen bir mübarek gecede indirilmeye başlandığı anlatılmaktadır. Aksi takdirde Kur’an’ın bir gecede toptan indirildiği anlaşılır ki bu, şu ayete aykırı olur:

“İnkâr edenler: Kur’an ona bir defada topluca indirilmeli değil miydi? dediler. Biz onu senin kalbine iyice yerleştirmek için böyle yaptık (parça parça indirdik) ve onu tane tane (ayırarak) okuduk.” (Furkân, 25/32)

Zaten Kur’an baştan sona okunduğunda uzun bir zaman zarfında indirildiği açık bir şekilde görülebilir. Hem Mekke dönemine hem Medine dönemine değinen ayetler, Peygamberimizin ve ashabının giriştiği mücadeleler ve savaşlar, kâfir, münafık ve ehl-i kitabının davranışları… Hepsi Kur’an’ın bir defada ve toptan indirilmediğinin en önemli delilleridir.

Kur’an-ı Kerim’de engelli doğmakla ilgili ayetler var mıdır?

Kur’an-ı Kerim’de direkt olarak özürlü doğma konusunda bir ayet bulunmamaktadır. Fakat aşağıdaki ayetler incelendiğinde dünya hayatının gereği olan imtihan için bazı insanlarda bazı bedensel engeller bulunduğuna dikkat çekilmekte; ama bunlar gerçek kusur olarak kabul edilmemektedir. Allah’a göre gerçek kusur fiziksel olarak görememek/duyamamak vs. değil; hakka karşı bile bile görmezlik/duymazlık etmektir.

Bakara, 2/155: “Mallarınızdan, canlarınızdan ve ürünlerinizden eksilterek, sizi biraz korku ve biraz açlıkla yıpratıcı bir imtihandan geçireceğiz, bundan kaçış olmaz. Sen sabırlı davrananlara müjde ver.”

Hacc, 22/46: “Öyle yerleri gezip dolaşmadılar mı ki düşünecek kalpleri ve dinleyecek kulakları olsun. Gözler kör olmaz; ama onların göğüslerindeki kalpleri kör olur!”

Bunun yanı sıra Kur’an’da bedensel engelliler için birçok kolaylıklar bulunmaktadır. İlgili ayetler şöyledir:

Tevbe, 9/91: “Allah’a ve Elçisine karşı samimi oldukları sürece güçsüzlerin, hastaların, harcayacak bir şey bulamayanların kendilerini sıkıntıya sokmaları gerekmez. Güzel davranan kimselerin aleyhine yapılacak bir şey yoktur. Allah bağışlar, ikramda bulunur.”

Nûr, 24/61: “Köre güçlük yoktur, topala güçlük yoktur, hastaya da size de güçlük yoktur (Bunlara yapamayacakları görev yüklenmez; yapamadıklarından dolayı günahkâr olmazlar.)”

Fetih, 48/17: “Köre sıkıntı yok, topala sıkıntı yok, hastaya da sıkıntı yoktur. Kim Allah’a ve elçisine boyun eğerse onu, içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokar. Kim de yüz çevirirse onu da acıklı bir azaba sokar.”

Namazla mükellef olmayan zihinsel engelliler gusülle mükellef midirler?

Dinimize göre ibadetlerle mükellef olmanın şartlarından biri akıllı olmaktır. Eğer o çocuk namaz kılamayacak derecede zekâ özürlü ise onun gusül abdesti almasına gerek yoktur. Çünkü gusül abdesti namaz için şart kılınmıştır. (Maide, 5/6) Bu yüzden annesi onu her cünüp olduğunda değil, yıkanması gerektiği zamanlarda yıkasın, yeterlidir.

Abdest, gusül ve teyemmüm ile ilgili ayette Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“Müminler! Namaza kalktığınız zaman yüzlerinizi ve dirseklerinize kadar ellerinizi yıkayın. Başınıza meshedin ayaklarınızı da topuklarınıza kadar. Eğer cünüpseniz yıkanın. Hasta veya yolcu olur veya sizden biri ayakyolundan gelir ya da kadınlara temas etmiş olur da su bulamazsanız temiz toprağa teyemmüm edin; onunla yüzünüzü ve ellerinizi meshedin. Allah, sizi sıkıntıya sokmak istemez. Onun isteği sizi arındırmak ve size olan nimetini tamamlamaktır. Belki şükredesiniz.” (Maide, 5/6)

Sorunuzla yakından ilgili olan aşağıdaki linkteki cevabı da okumanızı tavsiye ederiz:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/akil-nedir-islam-ile-mukellef-olmak-icin-gereken-akil-miktari-nedir.html

Kur’an’daki dua ayetlerinin Allah’ın sözü olmadığı iddialarına ne dersiniz?

Kur’ân’daki dualar, mü’minler için örnek dualardır. Yani Allah Teâlâ müminlerin o dualarla kendisine yalvarabileceklerini bildirmiş olmaktadır.

Fatiha suresinde bir anda dua cümlelerine yer verilmesi,  Kur’ân’da sık tekrarlanan bir üsluptur. Buna Arap dilinde iltifat sanatı denilir. Konuşma metinlerine yer verilirken bir anda muhatap değişir. Bu, o dilin kurallarına uygundur. İlk muhataplar Arap olduğu için Kur’an Arap dili ile indirilmiştir. Bu yüzden Kur’ân’da Arap diline ait edebi türlerin kullanılması kadar doğal bir şey olamaz. Neden Mekke müşrikleri bu ayetleri duyduklarında “burada bir uyumsuzluk var” demediler! Diyemezlerdi, çünkü bu onların gayet iyi bildiği bir sanattı. Arap dilini bilmeden, bu edebi sanatlara vakıf olmadan bu tür konularda söz söylemek yanlış olur.

Kur’an bir kitap haline getirilirken herhangi bir müdahale olmuş mudur?

Bunlar Arap diline has anlatım üsluplarıdır; Türkçede olmadığı için size garip gelebilir.

Kur’ân’ı, Allah’tan başkasının kitabı olarak göstermeye çalışanlardan hiçbiri ona böyle bir tenkit yöneltmemiştir. Çünkü Arapça bilenlerin aklına böyle bir şey gelmez.

Nebîmiz hayatta iken Kur’ân’ın tüm içeriği ve bunların hangi sırayla kitap haline getirileceği kesin olarak bilinmekteydi. Bu içerikte hiçbir ekleme, çıkarma veya sıra değişikliği hiçbir dönemde söz konusu olmamıştır; eğer olsaydı, bu değişikliği yapanlar da Allah’ın dininde söz sahibi yani kural koyucu olmuş olurlardı. Ebu Bekir (ra) zamanında Kur’an’ın tüm bölümleri ve ayetleri Nebîmizin öğrettiği şekliyle bir araya getirilmiştir ve bunda bir hata olmadığından emin olunması için sahabe tarafından titizlikle kontrol edilmiştir.

Kur’ân lafzının tamamının Allah’a ait olduğunu söyleyen ayetlerden biri şöyledir:

” Kur’ân’ı baştan sona düşünmezler mi? Allah’tan başkasından gelseydi içinde çok sayıda tutarsızlıklar bulurlardı.” (Nisa, 4/82)

Bunun dışında şu ayetlere de bakabilirsiniz: Bakara 2/23-24; En’âm 6/19, Yusuf 12/2,  İsra 17/88, Neml 27/6, Şûrâ 42/7, Zuhruf 43/3.

İmam nikâhlı bir insan boşanırsa tekrar ne zaman evlenebilir?

Boşanma gerçekleştikten sonra erkeğin beklemesi gereken herhangi bir süre yoktur. Ancak boşadığı kadının bekleme süresi bitmeden onun kız kardeşi, kardeşlerinden birinin kızı, halası yahut teyzesi ile evlenemez. Çünkü iddet bitmeden kadın kocasından tam ayrılmış olmaz.

Birinci ve ikinci boşanmadan sonra kadının bir başkası ile evlenebilmesi için iddet beklemesi gerekir. İddet, adet gören kadının üç temizlik müddeti, adet görmeyenlerin üç ay, hamilelerin de doğum yapıncaya kadar beklemesidir.

Erkek iyi niyetli ise iddet bitinceye kadar, yeni bir nikâha gerek kalmadan eşine dönüp evliliği sürdürebilir.

www.fetva.net/yazili-fetvalar/iddet-iddet-bekleme-ne-demektir.html

Tabi bu anlatılanlar gerçek bir evlilik sonucunda meydana gelen gerçek bir boşanma için geçerlidir. Bir evliliğin gerçek olabilmesi için ilk şart, kıyılan nikâhın kızın ve ailesinin izni ve onayı ile kıyılması ve bu nikâhın gizli olmamasıdır. Bu şartlara uyulmadan kıyılan nikâhlar geçerli değildir!

Tüm şartlarına uyularak kıyılan nikâhtan sonra boşanmanın meydana gelebilmesi için de bir takım şartlar bulunmaktadır. Boşanma sadece sözlerle meydana gelen bir olay değildir. Belirli kuralları olan bir işlemler bütünüdür. Bu kurallara uymadan boşanma gerçekleşmez.

Hem imam nikâhı ve şartları hem de boşanma ve şartları ile alakalı olarak sitemizde bir hayli bilgi bulunmaktadır. Aşağıdaki linklerde bulunan soru-cevapları okursanız konu hakkında yeteri kadar bilgi sahibi olabilirsiniz.

www.fetva.net/yazili-fetvalar/imam-nikahi

www.fetva.net/yazili-fetvalar/bosanma

Kur’an’da geçen şâe ve erâde filleri “istemek” manasına mı gelir?

Şâe شَاء fiilinin asıl anlamı “şey yaptı”dır. Şey yapmak, bir şeyi oluşturmak yani tekvîndir. Allah’ın şeyi tekvîni ile insanın tekvîni farklıdır. Allah, tekvînine karar verdiği şey için sadece “ol” der, o şey oluşmaya başlar. İnsanın böyle bir gücü yoktur. O, bir şeyi, ancak Allah’ın koyduğu kanunlara göre oluşturabilir. Bu sebeple Allah Teâlâ şöyle buyurur:

وَلَا تَقُولَنَّ لِشَيْءٍ إِنِّي فَاعِلٌ ذٰلِكَ غَدًا . إِلَّا أَن يَشَاء أي يكونه اللَّهُ

 

“Hiçbir şey için yarın bunu yapacağım, deme; “Allah şartları oluşturursa” dersen başka.” (Kehf 18/23–24)

İnsanın bir şeyi oluşturması, gereken çabayı göstermesine bağlıdır. Bütün insan fiilleri böyledir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

وَأَن لَّيْسَ لِلْإِنسَانِ إِلَّا مَا سَعَى

 

“İnsanın kendine ait bir şeyi yoktur; çaba gösterdiği başka.” (Necm 53/39)

Yani kişinin bir çabası yoksa kendinin sayılacak işi de yoktur. Ahirette durum farklıdır, orada istediği her şeyi hazır bulacağı için yapacağı tek şey tercihtir. Bu sebeple ahiret ile ilgili Şâe fiiline “اختار = beğendi, tercih etti” anlamı uygun düşer. O zaman sorduğunuz ayetlerin anlamı şöyle olur:

 

“Beğendikleri her şey Rablerinin katında onlar içindir. İşte iyilik edenlerin karşılığı budur.” (Zümer, 39/34)

“Derler ki: “Verdiği sözü tutan ve bize Cennet toprağını veren Allah, yaptığı her şeyi güzel yapar. Onun neresini beğenirsek oraya yerleşiyoruz. Çalışanların karşılığı ne güzeldir!” (Zümer, 39/74)

Kur’an’da geçen şâe شَاء ve erâde أَرَادَ fiillerinin ne manaya geldiğine dair geniş bilgiye aşağıdaki linkten bulunan yazıdan ulaşabilirsiniz:

www.suleymaniyevakfi.org/akaid-arastirmalari/kuranda-sey-mesiet-irade-ve-fitrat.html

Ölen bebeğin arkasından ne yapmamız gerekir?

Buluğ çağına ermeden ölen çocuklar günahsızdır ve cennetliktirler. Dolayısıyla onların bağışlanmaları için dua etmek gerekmez.

Fakat İmam Buharî, tabiin âlimlerinin ileri gelenlerinden Hasan-ı Basrî’nin ölen küçük çocuklar hakkında şöyle dediğini nakleder:

“Çocuk üzerine cenaze namazı kıldıracak olan kimse Fatiha’yı okur. Sonra da şöyle dua eder:

“Yâ Rabbi, bu çocuğu -cennette- bizim için karşılayıcı, teşrîfâtçı ve âhiret armağanı kıl:

اَللًّهُمَّ اجْعَلْهُ لَنا فَرَطاً وسَلَفاً وأَجْراً

Allahummec’alhu lenâ faratan ve selefen ve ecran.” (Buhari, Cenâiz, 65)

Bu, çocukların cenaze namazında yapılagelen bir dua olmuştur. Bu dua her zaman yapılabilir. Bunun dışında bir şey yapılmasına gerek yoktur.

Ölmüşlerin ardından Kur’an-ı Kerim okunması ile ilgili cevap için de lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/olulerin-ruhlarina-kuran-okunur-mu.html

Adağımızı mutlaka adak esnasında belirlediğimiz fakire mi vermeliyiz?

Adadığınız miktarı ihtiyacı olan başka birisine/birilerine verirseniz adağınız yerine gelir. O çocukları arayıp bulmak zorunda değilsiniz.

Ömer Nasuhi Bilmen’in Büyük İslam İlmihali‘nde konuyla ilgili şu bilgiler yer almaktadır:

“Şarta bağlanarak yapılan bir adak, zamanla, mekânla, belli bir para ve belli bir fakirle kayıtlanmaz.

Örnek: “Falan işim olursa cuma günü oruç tutayım, şu yerdeki falan fakire şu parayı vereyim” şeklinde nezir (adak) yapan kimse, o iş olduktan sonra herhangi bir günde o orucu tutabilir veya herhangi bir yerdeki başka bir fakire o paranın karşılığını verebilir.” (Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslam İlmihali, “Belirli ve Belirsiz, Mutlak ve Muallak Adaklar”, 241. paragraf)

Allah’la veya yaratılışla ilgili sorgulamalar kişiyi kâfir yapar mı?

Hayır, bütün bu sorgulamalar tam anlamıyla iman ediyorsunuz anlamına gelmektedir.

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/zaman-zaman-allahin-varligindan-suphe-duymak-vesvese-midir.html

www.fetva.net/yazili-fetvalar/suphenin-iman-karsisindaki-konumu-nedir.html

Kur’an okumaya devam edin. Ama anlamadığınız, anlayamadığınız yerler olunca da mutlaka bilenlere danışın. Anlamadan okumak kişiye hiçbir şey kazandırmaz. Çok okumanıza gerek yok. Anlayarak okuyacağınız tek bir ayet, anlamadan okuyacağınız sayfalarca ayetten daha hayırlıdır. Anlamaya çalışırsanız göreceksiniz ki Allah size yardım edecek ve bir hayli yol alacaksınız. Siz gönlünüzü Kur’an’a açarsanız Allah da Kur’an’ı sizin gönlünüze açar.

Sorunuzla ilgili daha geniş bilgi edinmek için lütfen aşağıdaki linkte bulunan röportajımızı okuyunuz:

www.suleymaniyevakfi.org/elestiriler/altinoluk-dergisinin-roportaji.html

Erkekle kadının boşanmasında hakemler ne zaman devreye girmeli?

Yazımızda sadece talak/boşanma safhası anlatıldığı için hakemlerin o safhada devreye girmeleri gerektiği anlatılmış ve bunun “Allah’ın emri” olduğu ifade edilmiştir.

www.fetva.net/yazili-fetvalar/sahitsiz-bosanmalar-gecerli-midir.html

Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Eğer karı-kocanın aralarının açılmasından korkarsanız, erkeğin ailesinden bir hakem ve kadının ailesinden bir hakem gönderin. Bunlar barıştırmak isterlerse Allah aralarını bulur; şüphesiz Allah her şeyi bilen, her şeyden haberdar olandır.” (Nisa, 4/35)

Bu ayet, Müslümanlara “farz görev” yüklemekte, bunu da korkma yani خوف = havf şartına bağlamaktadır.

Havf: Zanna veya bilgiye dayalı bir emareden dolayı kötü beklenti içinde olmaktır.  Şahitler olmazsa Müslümanlar böyle bir bilgiye ulaşamayabilirler. O bilgi ortaya çıkınca görev başlar. Böyle bir bilgiye daha önce ulaşmışlarsa boşanmayı beklemeden hakemleri devreye sokmaları gerekir. Bu durumda yine de boşama gerçekleşmişse hakemleri tekrar görevlendirmek icap eder.

Erkeğin boşaması/talak ile ilgili yazımızı aşağıdaki linkten okuyabilirsiniz:

www.suleymaniyevakfi.org/kuran-arastirmalari/talak-erkegin-bosama-hakki.html

Kadınlar yemek yerken başlarını örtmek zorundalar mı?

Bir kadın başını, namaz kılarken, bir de kendisine dinen yabancı olan erkeklerin yanında örtmek zorundadır. Bunun dışında başını örtmesi gerekmez.

Nimete saygı; onu vereni hatırlamak, şükretmek ve israf etmemekle olur. Başı örtmenin nimete saygı ile bir ilgisi yoktur.

Hilye-i Şerif nedir? Bunu üzerimizde taşımak sevap mıdır?

Hilye Arapça’da ‘zinet, süs, yaratılış, sıfat, şekil’ manalarına gelir. Peygamberimizin sıfatlarını anlatan manzum veya nesir halindeki yazılara, kitaplara ve tablolara Hilye-i Saadet veya Hilye-i Şerif denilir.

Bunlar birer sanat eserleridir. Fakat bunların taşınmasının, evlere asılmasının herhangi bir dini değeri yoktur. Yani asanlara/taşıyanlara bir sevap getirmeyeceği gibi asmayan ve taşımayanların da bir eksiği olmaz.

Nebîmizin devlet lideri olarak verdiği kararlar da bağlayıcı mıdır?

Allah’ın Resûlü, Allah’ın Elçisi demektir. O, Allah’tan aldığı ayetleri, onun elçisi olarak insanlara tebliğ ediyor, ulaştırıyordu. O aynı zamanda, her konuda o ayetlerden hüküm çıkarıyor, o hükümleri insanlara söylüyor ve uygulamaya koyuyordu. Bunun Kur’an’daki karşılığı hikmet yani doğru hükümdür. Hikmet’i öğretmek ve uygulamak da onun göreviydi. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Nitekim (iyiliklerimi tamamlayayım diye) içinizden size bir elçi gönderdim. O size ayetlerimizi okur, sizi geliştirir, size Kitab’ı ve hikmeti öğretir, size bilmediğinizi öğretir.” (Bakara, 2/151)

Nebîmiz Kur’an’dan hüküm çıkarırken yanılabilmiştir. Eşleriyle ilişkilerinde (Tahrîm, 66/1-6), esirlerle ilgili uygulamasında (Enfâl, 8/67-68), münafıklara izin vermesinde (Tevbe, 9/43) ve bazı Müslümanlara karşı tavırlarında (Abese, 80/1-10) birtakım yanlışlar olunca Cenâb-ı Allah’tan uyarılar almıştır. Böylece hataları düzeltilerek onun bir tanrı olmadığı da gösterilmiştir.

Kur’an, ona indirilen ayetleri barındıran ilahi kitaptır. Nebîmizin Kur’an’dan çıkardığı hikmetler de onun sünnetini oluşturur. Yaptığı hataların düzeltiliyor olması onun sünnetinin Allah Teâlâ tarafından onaylandığını gösterir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Allah ve Resûlü bir işi kesinleştirince artık inananmış bir erkeğin ve kadının, kendi işlerinde seçme hakkı kalmaz. Kim, Allah’a ve Resûlüne başkaldırırsa apaçık bir şekilde sapmış olur.” (Ahzâb, 33/36)

“ Hayır! Rabbine yemin olsun ki bunlar inanıp güvenmezler. Ama aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem yapar, sonra verdiğin kararı, içlerinde bir sıkıntı duymadan kabul eder ve tam olarak teslim olurlarsa o başka.” (Nisa, 4/65)

Sonuç olarak, onun karar ve uygulamaları, hangi konuda olursa olsun, Müslümanlar için bağlayıcıdır.

Dr. Fatih Orum

Lütfen aşağıdaki linki de tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/nebimizin-her-davranisi-bizim-icin-sunnet-midir.html

İmam-ı Azam’a göre Kütüb-ü Sitte’de Kur’an’a aykırı hadis var mıdır?

Doğrudur. İmam-ı Azam Ebû Hanife, kendisine isnad edilen el-Âlim ve’l-Müteallim adlı eserinde Tirmizî ve Ebû Dâvûd’da geçen bu hadisi “Kur’an’a aykıdır” diyerek reddetmektedir. O eserin Türkçe tercümesinden ilgili bölümü aşağıya alıntılıyoruz. Okumanızı tavsiye ederiz:

Talebe (Ebû Mukâtil): “Mü’min zina edince, başından gömleğinin çıkarıldığı gibi, imanı da çıkarılır, sonra tevbe edince iman kendisine iade edilir.” (Ebû Dâvûd, Sünnet, 15; Tirmizî, İman, 11) hadisini rivayet eden kimseler için ne dersiniz? Eğer tasdik ederseniz Haricîlerin (Haricîler, ameli imanın bir parçası olarak düşünen, büyük günah işleyenin kâfir olduğunu iddia eden bir fırka) prensiplerini kabul etmiş olursunuz. Onların görüşlerinden şüphe ederseniz, Haricîlerin prensiplerinde de şüpheye düşmüş ve ifade ettiğiniz haktan rücû’ etmiş olursunuz. Eğer, râvilerin sözünü tekzip edecek olursanız, onlar da sizi Hz. Peygamber’in sözünü yalanlamış olmakla suçlarlar. Çünkü onlar, Hz. Peygamber’e ulaşıncaya kadar, bu hadisi muteber kişilerden nakletmişlerdir.

Âlim (Ebu Hanife): Tekzip etmek, ancak “Ben Hz. Peygamber’in sözünü yalanlıyorum,” diyen kimsenin yalanlamasıdır. Lâkin bir kimse “Ben Hz. Peygamber’in söylediği her şeye iman ederim, fakat o kötülük yapılmasını söylemedi, Kur’ân’a da muhalefet etmedi” derse, bu söz o kimsenin, Hz. Peygamber’i ve Kur’ân-ı Kerim’i tasdik etmesi; Allah’ın Resulünü, Kur’ân’a muhalefetten tenzih etmesidir. Eğer, Hz. Peygamber, Kur’ân’a muhalefet etse ve Allah için hak olmayan şeyleri kendiliğinden uydursa idi, Allah onun kudret ve kuvvetini alır, kalp damarını koparırdı. Nitekim bu husus Kur’ân’da şöyle belirtilir:

“Eğer peygamber söylemediklerimizi bize karşı, kendiliğinden uydurmuş olsa idi, elbette onu kuvvetle yakalar, sonra da kalp damarını koparıverirdik. Sizin hiçbiriniz de buna mâni olamazdı.” (Hâkka, 69/45-47)

Allah’ın peygamberi, Allah’ın kitabına muhalefet etmez, Allah’ın kitabına muhalefet eden kimse de Allah’ın peygamberi olamaz. Onların rivayet ettikleri bu haber Kur’ân’a muhaliftir. Çünkü Allah; Kur’ân-ı Kerîm’de “Zina eden kadın ve erkek..” (Nur, 24/2) ayetinde zâni ve zâniyeden iman vasfını nefyetmemiştir. Keza, “Sizden fuhşu irtikap edenlerin her ikisini de..” (Nisa, 4/16) ayetinde Allah “sizden” kaydı ile Yahudi ve Hıristiyanları değil, Müslümanları kastetmektedir. O halde Kur’ân-ı Kerim’in hilafına, Hz. Peygamber’den hadis nakleden herhangi bir kimseyi reddetmek, Hz. Peygamber’i reddetmek veya tekzip etmek demek değildir. Bilakis, Hz. Peygamber adına bâtılı rivayet eden kimseyi reddetmek demektir. İtham Hz. Peygamber’e değil, nakleden kimseye râcidir. Hz. Peygamber’in söylediğini duyduğumuz yahut duymadığımız her şey can, baş üstünedir. Biz onların hepsine iman ettik, onların Allah’ın Resulü’nün söylediği gibi olduğuna şehadet ederiz. Keza Hz. Peygamber’in, Allah’ın nehyettiği bir şeyi emretmediğine, Allah’ın kullarına ulaştırılmasını emrettiği bir şeye de mâni olmadığına şahitlik ederiz. O, hiçbir şeyi Allah’ın tavsif ettiğinden başka şekilde tavsif etmez. Yine şehadet ederiz ki O, bütün işlerde Allah’ın emrine muvafakat etmiş, hiçbir bid’at ortaya koymamıştır. Allah’ın söylemediği hiçbir şeyi de, Allah’a isnat etmemiştir. Bunun için Allah Teâlâ “Kim Resule itaat ederse, Allah’a itaat etmiş olur.” (Nisa, 4/80) buyurmaktadır. (İmam-ı Azam’ın Beş Eseri, Tercüme, Mustafa Öz, 2. Bs., İFAV Yayınları, İstanbul, 1992, “el-Âlim ve’l-Müteallim”, s: 24-25)

Faizden elde edilen kazançla pişen yemekleri yemek caiz mi?

Haramlık ya bir şeyin yapısında ya da elde etme şeklinde olur. İçki ve domuz eti gibi yapısında ise ona haram li aynihi denir ve bu her Müslümana haram olur. Ama faiz, hırsızlık ve gasp gibi elde etme şeklinden dolayı haram ise ona da haram li gayrihi denir ve bu sadece o işi yapana haram olur. Öyle olmasa, herkes kendine verilen para veya malın kaynağını sormak zorunda olur ki, bunu hiç kimse yapamaz.

www.fetva.net/yazili-fetvalar/haram-nedir-cesitleri-nelerdir.html

Hırsızlık veya gasp yoluyla elde edildiğini bildiğimiz malı kabul etmek caiz olmaz. Bu, o malın bize haram olmasından dolayı değil, hırsızlık veya gasp fiilini onaylamış olmaktan dolayıdır.

Faiz geliri, bir akitle elde edilir, dolayısıyla hırsızlık veya gasp yoluyla elde edilmiş maldan farklıdır. Böylelerine ilgili ayetler okunur ve uyarı yapılır. Onun malından yenmesi, onu onaylama anlamına gelmeyecek ya da daha hayırlı bir maksada hizmet edecekse yenebilir.

Ayakkabılarımızı çıkarmadan namaz kılabilir miyiz?

Temiz olmak şartıyla isteyen ayakkabılarıyla, isteyen de çıplak ayakla veya çorapla namaz kılabilir. Bu konuda serbesttir.

Nebîmiz de bazen ayakkabılarıyla bazen çıplak ayakla namaz kılmıştır.

Geniş bilgi için lütfen aşağıdaki linkleri tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/peygamberimiz-ayakkabiyla-namaz-kilmis-midir.html

www.fetva.net/yazili-fetvalar/ben-askerim-namazi-botlari-cikarmadan-kiliyorum-oluyor-mu.html

Mezarlığın içinde mescit inşa edilmesi caiz midir?

Mezarlıkta boş bir alanda mescit yapılmasında bir sakınca yoktur. Sakıncalı olan, bir kabri mescit edinmek veya kabre doğru namaz kılmaktır.

Şunu da hatırlatmakta fayda vardır:

Hz. Peygamber’in son hastalığı sırasında söy­lediği, “Allah Yahudi ve Hristiyanlara la­net etsin. Bunlar peygamberlerinin ka­birlerini mescit edinip mabet haline ge­tirdiler” (Buhârî, Cenâiz, 62; Ebû Dâvûd, Cenâiz, 76) sözü mescitlerin etrafında kabristan bulunmasını değil, kabirlerin mescit haline getirilmesini yasaklamaktadır.