“İçi dört köşe bir oda görünümünde olan Kâbe’nin Rüknü’l-Irâki köşesinde dama çıkılan merdiven ve önünde “tövbe kapısı” denilen bir kapı yer alır. Taban mermer döşeli, duvarlar 2 m. yüksekliğe kadar mermer kaplamalıdır. Yapılan onarım ve yeniden inşalarla ilgili olarak batı duvarına beş, doğu ve kuzey duvarlarına birer kitabe yerleştirilmiştir. Tabanın ortasında, Abdullah b. Zübeyr zamanından kalma güney-kuzey yönünde dizilmiş üç ağaç direk ve bunlardan kapının karşısındakinin önünde batı duvarına doğru Hz. Peygamber’in namaz kıldığı yer bulunmaktadır; burası seccade şeklinde bir mermerle belirtilmiştir. Tavan ve duvarlar, yukarıdan mermer kaplamalara kadar inen çepeçevre kırmızı atlastan yapılmış bir perde ile örtülüdür. Tavan ile dam arasında 1,33 m. yüksekliğinde bir açıklık vardır.” (Sadettin Ünal, “Kâbe”, Diyanet İslam Ansiklopedisi, c: 24, s: 15)
Yazılı Fetvalar
Gayrimüslim olarak öldükleri kesin olarak bilinen kimselere rahmet okumak caiz değildir. Bu, aşağıdaki ayete göre yasaktır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“Cehennem ahalisi oldukları iyice belli olmuş olan müşriklerin bağışlanmalarını istemek ne Nebîye düşer ne de müminlere; isterse en yakınları olsun.” (Tevbe, 9/113)
İnsanlık için faydalı çalışmalar ortaya koyan gayrimüslimler için yapılacak dua, onların hidayetini istemektir. Yani “Allah ona/onlara hidayet nasip etsin” şeklinde dua edilebilir.
Gayrimüslim olarak ölenlerin yaptıkları ameller ile ilgili cevap için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:
www.fetva.net/yazili-fetvalar/gayrimuslimlerin-iyi-amelleri-ne-olacak-onlara-faydasi-olacak-mi.html
Hayır, bu düşünce adak olmaz. Çünkü adak, kişinin üzerine vacip olmayan bir ibadeti yapacağına dair Allah Teala’ya söz vererek kendine vacip kılmasıdır.
Hastalık veya yolculuk gibi meşru mazeretlerden dolayı tutulamayan oruçların kaza edilmesi üzerinize farz olduğu için, onun adağa dönüştürülmesi mümkün olmaz.
Dolayısıyla bu 7 günlük orucu peş peşe tutmanız gerekmez. Belirli aralıklarla tuttuğunuzda sorumluluğunuzu yerine getirmiş olursunuz.
Konuyla ilgili olarak aşağıdaki linklerde bulunan soru-cevapları da okumanızı tavsiye ederiz:
www.fetva.net/yazili-fetvalar/hamileyken-tutulamayan-oruclar-ne-zaman-kaza-edilmelidir.html
www.fetva.net/yazili-fetvalar/hastaliktan-dolayi-bozulan-orucun-yerine-kac-gun-oruc-tutulur.html
Anlatılan kusur, çevreye zarar verecek olmasından dolayı düzeltilmesi gereken bir kusur ise aşağıdaki ayete göre davranmanız gerekir:
“Ey iman edenler! Eğer bir fâsık size bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa kötülük edersiniz de sonra yaptığınıza pişman olursunuz.” (Hucurât, 49/6)
Fakat kusur, sadece sahibini ilgilendirip başka kimseye zarar vermeyecek bir nitelikte ise bu durumda da aşağıdaki ayete ve hadislere göre amel etmek gerekir:
“Ey iman edenler! Zandan çok sakının. Çünkü zanların bir kısmı günahtır. Birbirinizin gizli hallerini araştırmayın. Kiminiz kiminizi gıybet etmesin. Hiç sizden biriniz ölmüş kardeşinin cesedini dişlemekten hoşlanır mı? İşte bundan hemen tiksindiniz! Öyleyse Allah’ın azabından korkun da bu çirkin işten kendinizi koruyun. Allah tevbeleri kabul eder, ikramı boldur.” (Hucurât, 49/12)
Ebû Hureyre radıyallahu anh‘den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Zandan sakınınız. Çünkü zan (yersiz itham), sözlerin en yalan olanıdır. Başkalarının konuştuklarını dinlemeyin, ayıplarını araştırmayın, birbirinize karşı öğünüp böbürlenmeyin, birbirinizi kıskanmayın, kin tutmayın, yüz çevirmeyin. Ey Allah’ın kulları! Allah’ın size emrettiği gibi kardeş olun.” (Buhari, Nikah, 45, Ferâiz, 2, Edep, 57, 58; Müslim, Birr, 28 (2563); Ebu Davud, Edep 37, 48; Muvatta, Hüsnü’l-Huluk, 15; Ahmed b. Hanbel, 2/287, 342, 465, 470, 482, 492, 517, 539)
Muâviye radıyallahu anh şöyle dedi: Ben Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu işittim:
“Müslümanların ayıplarının, gizli durumlarının peşine düşer, araştırmaya kalkışırsan, onların ahlâkını bozarsın veya onları buna zorlamış olursun.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 37)
Abdullah İbn Mes’ûd radıyallahu anh, bir gün kendisine bir adam getirilerek, “Bu, sakalından şarap damlayan falanca kişidir” denildiğini, bunun üzerine kendisinin de şu cevabı verdiğini bildirmektedir:
“Biz ayıp ve kusur araştırmaktan menedildik. Kendiliğinden bir kusur veya ayıp ortaya çıkarsa biz onun gereğini yaparız.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 37 )
Aile, akraba ve dost çevrenizden vefat edenlerin cenaze törenlerine katılabilir, bu maksatla kiliseye gidebilir ve başsağlığı dileğinde bulunabilirsiniz. Ancak onlar için dua okumanız uygun olmaz. Çünkü gayrimüslim olarak öldükleri kesin olarak bilinen kimselere rahmet okumak caiz değildir. Bu, aşağıdaki ayetlere göre yasaktır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“Onlardan biri ölürse namazını asla kılma. Mezarı başında da bulunma. Çünkü onlar Allah’ı ve elçisini göz ardı ettiler ve fasık olarak öldüler.” (Tevbe, 9/84)
“Cehennemlik oldukları iyice belli olmuş olan müşriklerin bağışlanmalarını istemek ne Peygambere düşer ne de müminlere; isterse en yakınları olsun.” (Tevbe, 9/113)
Ailenize ve dostlarınıza iyi muamelede bulunmaya devam edin. Kendileri ile dostluk kurulması yasak olan kişilerin özellikleri şunlardır:
1- Dinimizden dolayı bizimle savaşmaları,
2- Bizi yurdumuzdan çıkarmaları,
3- Yurdumuzdan çıkaranlara destek vermeleri.
Bu çizgileri çiğneyenlerle dostluk kuramayız. Bahsettiğiniz kişiler bu özellikte olmadığı için onlarla ilişkilerinizi iyi tutmanızda bir sakınca yoktur. Konuyla ilgili biraz daha geniş bilgi almak için aşağıdaki linkte yer alan yazıyı okumanızı tavsiye ederiz:
www.suleymaniyevakfi.org/arastirmalar/musluman-olmayanlarla-iliskiler.html
İçki ve kumar hakkında Allah Teala şöyle buyurmuştur:
“Sana hamrı (sarhoşluk veren maddeleri) ve kumarı soruyorlar. De ki, her ikisinde büyük günah ve insanlar için yararlar vardır. Ama bunların günahı yararlarından büyüktür…” (Bakara, 2/219)
Doktor tavsiyesine göre ölçülü alındığında bir kısım içkilerin bazı bünyelerin güçlenmesini sağlaması, önemli miktarlarda ticarî ve ekonomik gelirlerinin bulunması ve kullanana geçici zevk vermesi; kumarda bazılarının hiç zorlanmadan bedavadan mal ele geçirmesi, bu esnada piyasaya büyük oranlarda para akışının sağlanması gibi hususlar bu ayette sayılan birtakım menfaat kapsamına girer. Fakat günahları bu tür yararlarından büyük olduğu için bunların Müslümanlar tarafından kullanılması asla ve asla caiz değildir.
Başka bir ayette Allah Teala şöyle buyurmuştur:
“Müminler! Sarhoş edici içkiler kumar, dikili taşlar ve fal okları şeytan işi pisliklerdir. Onlardan uzak durun ki umduğunuza kavuşasınız.
Şeytanın istediği tek şey sarhoş edici içkiler ve kumarla aranıza düşmanlık ve kin sokmak bir de Allah’ın zikri (olan Kur’an)’dan ve namazdan sizi alıkoymaktır. Artık vazgeçersiniz değil mi?” (Maide, 5/ 90-91)
Tarık b. Süveyd, Hz. Peygambere şarap konusunda sordu. O da onu men etti. Soran adam: “Ama ben onu yalnızca ilaç ve tedavi için yapıyorum” deyince de: “O, ilaç değil, derttir” buyurdu. (Müslim, Eşribe, 12 (1984); Ebû Dâvûd, Tıp, 11.)
Ebu’d-Derdâ’dan rivayet olunduğuna göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
“Kuşkusuz Allah hastalığı da şifayı da yarattı ve her dert için bir derman yarattı. Binaenaleyh (Allah’ın yarattığı bu şifalı ilaçlarla) tedavi olmaya çalışınız, (fakat) haramla tedavi olmaya kalkışmayınız” buyurmuştur. (Ebu Davud, Tıp, 11)
Bu hadise göre içilmesi kesin olarak haram olan içki ve çeşitleri tedavi yöntemi olamaz. Bu gibi durumlarda başka tedavi yolları aramak gerekir.
Kur’ân-ı Kerim fıtrata, akla, tefekküre, insanın etrafında gelişen olayları tahlil etmeye sürekli vurgu yapar. Kitabın ayetlerinin, düşünen ve aklını kullananlar için açık bir şekilde ortaya konduğunu söyler ve muhataplarına görevler yükler. Tüm bunlar ön yargılardan, ön kabullerden, siyasi, kültürel, hissi duygulardan arınabilmiş salt akıl ilkeleriyle yani doğru düşünme yolları ile mümkün olur. Kitaptaki ve tabiattaki ayetleri insan ancak bu metotlarla kavrar, sonuçlara ulaşır ve uygular. Kabullerini ve itirazlarını bu ilkeler doğrultusunda yapar. Buradan hareketle, her insanın doğuştan getirdiği doğru düşünme ilkelerini konu edinen mantık ilmi insan hayatının her aşamasında bilmesi ve uygulanması gereken kurallardır ve sorunuza cevaben Kur’an’ı daha iyi anlama konusunda bize yardımcı olur.
Dr. Fatih Orum
Cevap için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:
Bir hadisinde Peygamberimiz: “Benim namazı nasıl kıldığımı görüyorsanız siz de öyle kılın” (Buhari, Ezan, 18) buyurduğuna göre namazı onun kıldığı gibi kılmak gerekmektedir. O, teşehhüdde tahiyyat ve salli barik okunurken besmele çekilmesinden bahsetmediğine ve ashabına öğretmediğine göre siz de besmele çekmeden bunları okumalısınız.
Toplantı sonlarında veya dostların, arkadaşların ayrılmaları esnasında Asr Surelerini okumaları dini bir gereklilik değildir. Fakat bazı hadis kitaplarında (Taberânî, el-Mu’cemu’l-Evsat, Dâru’l-Harameyn, Kahire, 1415 h., c: 5, s: 215 hadis no: 5124; Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, c: 10, s: 233) ashaptan iki kişinin karşılaştıkları zaman biri diğerine Asr Suresini okumadan ve ardından selam vermeden ayrılmadıkları rivayet edildiği için bu, zamanla bir “gelenek” halini almıştır. Fakat nedense toplantılarda Asr Suresi okunduktan sonra genelde “el-Fatiha” denildiği için son okunan sure Asr değil, Fatiha Suresi olmaktadır!
www.fetva.net/yazili-fetvalar/her-duadan-sonra-el-fatiha-demenin-hukmu-nedir.html
Anason çayını içmekte bir sakınca yoktur. İçki yapımında kullanılıyor olması sebebiyle anason bitkisinin çay olarak içilmesi caiz olmasaydı, şarap yapımında kullanılıyor diye üzümün yenilmesi veya suyunun içilmesi de caiz olmazdı! Böyle bir durum da söz konusu değildir. Anason da üzüm de helaldir.
Diyanet İslam Ansiklopedisi’nin “Fatıma” maddesinde, Fatıma validemizin 609 veya 605 yılında doğduğuna dair iki rivayet verilmekte fakat 609 rivayeti tercih edilmektedir.
Fatıma validemiz Peygamberimizin vefatından beş buçuk ay sonra yani 632 yılında vefat etmiştir. Dolayısıyla birinci rivayete göre 23, ikinci rivayete göre ise 27 yaşında vefat etmiş olmaktadır. (M. Yaşar Kandemir, “Fatıma”, Diyanet İslam Ansiklopedisi, c: 12, s: 219)
Allah Teâlâ, bazı sebeplerle yolculuk yapmayı emretmektedir. Bunlar:
1- Kültür amaçlı yolculuk:
“Yeryüzünde gezip dolaşsalar olmaz mı? O zaman onlarda, akıllanmalarına yarayan kalpler ve dinlemelerine yarayan kulaklar oluşur. Gözler körelmiyor ama göğüslerdeki kalpler, gerçekten köreliyor.” (Hac 22/46)
2- Bilim ve araştırma amaçlı yolculuk:
“De ki: Yeryüzünde gezin dolaşın da bakın ki, Allah yaratmaya nasıl başlamış. Sonra o, bir başka yapı oluşturacaktır. Allah her şeye bir ölçü koyar.” (Ankebut 29/20)
3- Dinler tarihi amaçlı yolculuk:
“Her ümmetin içinden elbette elçi çıkardık. «Allah’a kul olun, zorbalardan uzak durun» dedik. Allah, onlardan kimini yola gelmiş saydı, kimi de sapık sayılmayı hak etti. Yeryüzünde gezip dolaşın da bakın ki, yalana sarılanların sonu nasıl olmuş.” (Nahl 16/36)
4- İbadet amaçlı yolculuk:
Hac ibadeti ile ilgili olarak Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“Yoluna gücü yeten her kimsenin Beytullah’ı haccetmesi Allahın insanlar üzerinde hakkıdır.” (Ali İmran 3/97)
Dolayısıyla bir Müslümanın bu amaçlardan herhangi biri için yabancı bir ülkeye geziye gitmesinde hiçbir sakınca bulunmamaktadır.
Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“Müminler! Cuma günü namaz için çağrı yapıldığında hemen Allah’ı anmaya yönelin ve alım satımı bırakın.” (Cuma, 62/9)
Osman radıyallahu anh çarşı pazardaki insanları namaza çağırarak ayetle verilen görevi yerine getirmiştir.
Dolayısıyla onu bid’at saymak mümkün değildir. Ancak bugün hoparlörler sayesinde ezan her yerden duyulduğu için hutbeden önce okunan iç ezana ihtiyaç kalmamıştır; artık o uygulamanın terk edilmesi ve okunacak dış ezanın ardından hutbeye geçilmesi gerekir.
Cuma namazı hakkında geniş bilgi edinmek için aşağıdaki linkte bulunan yazıyı okumanızı tavsiye ederiz:
www.suleymaniyevakfi.org/arastirmalar/delillerle-cuma-namazi.html
A’raf Suresi 54. âyetin ifadesi şöyledir:
“O, gündüzü kendini sürekli kovalayan gece ile örter.”
Kovalayan daima arkada olduğu için gece her gün gündüzü kovalıyor, yakalıyor, üstünü örtüyor ama bir türlü geçemiyor. Yani bu ayet Yasin Suresinin 40. ayetini biraz daha açıklamış olmaktadır. Dolayısıyla bu ayete dayanarak gecenin gündüzden önce geldiğini söylemek mümkün değildir.
“İslami hesaba göre gece mi önce gelir, yoksa gündüz mü?” Sorusunun cevabı hakkında daha geniş bilgi için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:
www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/islami-hesaba-gore-gece-mi-once-gelir-gunduz-mu.html
Türk Dil Kurumu Kişi Adları Sözlüğü’ne göre Türkçe kökenli olan Kayra ismi , “büyük bir kimseden gelen iyilik, ihsan” anlamına gelmektedir.
Kız ve erkek ismi olarak kullanılabilir. Çocuğunuza bu ismi koymanızda hiçbir sakınca yoktur.
Talak suresinde “talak” ile “tefrîk” kavramları; Bakara suresi 229 ve 231. âyetlerde ise “talak” ve “tesrîh” kavramları vardır. Tesrîh, Ahzab sûresi 28. ayette Nebîmizin eşleri için de kullanılmıştır. Talak, boşama; tefrîk veya tesrîh ise iddet bitiminde eşlerin ayrılmasıdır. Talakın vukuu/gerçekleşmesi; tefrîk veya tesrîh’e bağlı değildir. Bu, kadınları koruyucu bir işlemdir. Aksi takdirde birçok kimse karısını boşar, süre bitiminde ona döner ve bu işi sayısız kereler yapabilirdi. Talakın tefrike bağlı olmaması bu kapıyı kapamıştır. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“O talak iki defa olur. Her birinden sonra kadını ya iyilikle tutmak, ya da güzellikle ayırmak gerekir.” (Bakara 2/229)
Kur’ân’daki talak sistemini, diğer hukuklardaki boşama sistemine göre değerlendirerek “yeni bir nikah olmadan yeni talak olmaz” demek Kur’ân’ın talak sistemine aykırıdır.
Talakla ilgili olarak Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“Ey Nebî! Karılarınızı boşadığınızda iddetler içinde boşayın ve iddetlerini sayın. Rabbiniz Allah’tan çekinin de açık bir fuhuş yapmamışlarsa onları evlerinden çıkarmayın. Onlar da çıkmasınlar. Bunlar Allah’ın koyduğu sınırlarıdır. Kim Allah’ın sınırlarını aşarsa kötülüğü kendine yapar. Bilemezsin, belki Allah bunun ardından yeni bir durum ortaya çıkarır. ” (Talak 65/1)
Kadınları iddetleri içinde boşama, talakın olmazsa olmaz şartıdır. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“Boşanmış kadınlar, kendi başlarına üç kur’ (temizlik dönemi) beklerler.” (Bakara, 2/228)
Âdet halinde ilişki yasak olduğu için kadın zaten kendi başınadır. İddet süresi içinde kocası ile aynı evi paylaşacağından buradaki kur’, onunla ilişkiye girebileceği temizlik dönemidir.
Öyle ise talakın iddet içinde olması, kadının bu sırada âdetten temizlenmiş; ama kocasıyla ilişkiye girmemiş olması demektir.
Yukarıdaki ayette bunun dışında üç şart daha sayılmıştır. Bunlar; iddeti sayma, kadını evden çıkarmama ve kadının evden çıkmaması şartlarıdır. Bunlara uymayan, kendini zora sokmuş olur; ama yaptığı talak geçerlidir. Çünkü Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“Bunlar Allah’ın sınırlarıdır. Kim Allah’ın sınırlarını aşarsa kendine yazık etmiş olur.”
Çünkü iddetin sonuna kadar erkeğin eşine dönme hakkı vardır. Eğer iddeti saymazsa sürenin bittiğini fark edemediği için bu hakkı kaybedebilir. İddet süresi içinde koca eşini evden çıkarmazsa anlaşmazlığın çözümü kolaylaşır. Durumu gözden geçirip daha sağlıklı bir sonuca varabilir.
Kadın evden ayrılmazsa o da kocasını ikna etme fırsatını yakalar. Bu süre içinde onun, kocasına karşı davranışlarında tek yasak cinsel ilişkidir. Bu da kocasının kendine olan ilgisini artırır. Koca dönme kararı verir ve bunu şahitlerle tespit ettirirse o yasak da kalkar.
www.fetva.net/yazili-fetvalar/kadinin-iddet-donemi-icerisinde-evden-cikmasi-veya-cikarilmasi.html
Talak sûresinde boşamanın ölçüleri konmuş, Bakara 229. ayette de bu ölçülere göre talakın ancak iki kere olabileceği hükme bağlanmıştır. Dolayısıyla kadının iddet süresinin sonuna kadar birden fazla talak olamaz.
Mezheplere ait olduğu iddia edilerek fetvaya esas alınan görüşlerin birçoğunun Kur’an’a ve Sünnete uymadığı ve Müslümanları bağlamadığı açıktır. Bahsettiğiniz fetva da onlardandır.
Talak/boşanma konusunda geniş bilgi için lütfen aşağıdaki linkte bulunan yazıyı okuyunuz:
www.suleymaniyevakfi.org/kuran-arastirmalari/talak-erkegin-bosama-hakki.html
Libya’nın birçok yerinde yönetime karşı başlayan isyan dalgasının yayılması üzerine yönetim, çok sert tedbirler uygulamakta ve katliama varan davranışlar sergilemektedir. Birleşmiş Milletler, petrol zengini olan Libya’yı uçuşa yasak bölge ilan ederek Amerika öncülüğünde Libya topraklarına hava saldırısı yapmış ve daha çok insanın ölümüne sebep olmuştur. Bu kararın, Mısır’da toplanan Arap Birliğinin talebi üzerine alınmış olması Müslümanlar açısından kabul edilemez bir hatadır. Böyle bir durumda yapılması gereken şey, savaşan tarafların arasını düzeltmektir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“Müminlerden iki topluluk birbirleriyle savaşırlarsa aralarını düzeltin. Biri diğerine haksız saldırı yaparsa, Allah’ın emrine dönünceye kadar haksız saldırı yapan tarafla savaşın. Eğer vazgeçerlerse adil bir şekilde aralarını düzeltin. Dengeli davranın, Allah dengeli davrananları sever. Müminler sadece kardeştirler; kardeşlerinizin arasını düzeltin; Allah’tan çekinin ki size ikramda bulunsun.” (Hucurât, 49/9-10)
Allah’ın emrettiği şeyi yapma yerine, Allah’ın yasakladığı bir tavır içine girilmesi çok üzüntü vericidir. Müslüman olmayanlarla ilişki konusunda Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“Ey Nebî! Allah’tan çekin de görmezlikten gelenlere ve iki yüzlülere uyma, Allah bilir, doğru karar verir.
Sana Rabbinden vahyolunana uy; Allah, yaptığınız her şeyin içyüzünü bilir.
Sen Allah’a güven, vekil olarak Allah yeter. ” (Ahzâb, 33/1-3)