Skip to content Skip to main navigation Skip to footer

Yazılı Fetvalar

Faiz ödemek zorunda kalanlar faiz yiyenler gibi günahkâr mıdırlar?

Faiz yemek büyük günahlardandır. Nebîmizin şöyle dediği rivayet edilmektedir:

Felakete sürükleyen yedi şeyden sakının!.

– Ey Allah’ın Elçisi nelerdir onlar?

Allah’a ortak koşmak, sihir, haklı sebeple olması bir yana Allah’ın dokunulmaz kıldığı bir canı öldürmek, faiz yemek, yetim malı yemek, düşmana toplu hücum yapılacağı sırada savaştan kaçmak ve kötü yolla ilgisi olmayan namuslu mümin kadınlara zina iftirasında bulunmaktır.” (Buhârî, Vesâyâ, 23; Müslim, İman, 145)

Allah Teâlâ yasaklandığımız şeylerin büyüklerinden uzak kalmayı emrettiği için faiz vermek/yedirmek de yasağın kapsamına girer.

“Göklerde ve yerde olan her şey Allah’ındır. Bu, kötü davrananları yaptıklarına karşılık cezalandırsın; güzel davrananları da daha güzeli ile karşılasın diyedir. Onlar, günahların büyüklerinden ve fuhuş çeşitlerinden uzak duranlardır; diğer günahlar başka. Senin Rabbinin affı kapsamlıdır.” (Necm, 53/31-32)

Faiz veren, o büyük günaha en yakın olan kişidir. İnsan hiçbir zaman faiz almak zorunda kalmaz ama faiz vermek zorunda kalabilir. Şu ayet böyle kimseler için bir müjde niteliğindedir:

“Size konan yasakların büyüklerinden kaçınırsanız kusurlarınızı örter ve sizi şerefli bir yere yerleştiririz.” (Nisâ, 4/31)

Zorunlu olmadıkça böyle durumlara düşmemek gerekir.

Aşağıdaki linklerde bulunan benzer soru-cevapları da okumanızı, dinlemenizi tavsiye ederiz:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/bankalardan-kredi-almak-hangi-mecburi-durumlarda-helal-olabilir.html

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/faizle-borclanmak-faiz-yemek-gibi-buyuk-gunah-midir.html

Kur’an-ı Kerim’de geçen “kitap” kelimesi hangi manalara gelir?

Âl-i İmrân suresinin 48 ve Mâide suresinin 110. ayetlerinde Tevrat ve İncil ile birlikte ayrıca kitab (el-Kitâb) kelimesinin geçmesi, bunun Bakara suresi 151. âyette geçen kitab kelimesi ile farkının olmasını gerektir. Bakara suresinde (Bakara, 2/151) geçen “el-Kitâb” ile kastedilen, “Kur’ân”dır. Diğer ayetlerde geçen kitâb kelimesinden kasıt “yazmak”tır. Böyle anlam vermemizin sebebi, ilgili ayetlerde İsâ (a.s.)’dan bahsediliyor ve İncil kelimesinin geçiyor olmasıdır. Öte yandan Kur’an’ın bazı ayetlerinde insana bilmediklerinin kalemle yani yazıyla öğretildiği (Alak, 96/4-5), yine ona ifade etmenin (beyan) öğretildiği (Rahmân, 55/4) bildirilmektedir. Ancak Bakara suresinin 151. ayetinde olduğu gibi herhangi bir karine (belirti, ipucu) bulunmayan yerlerde “ilahi kitap” anlamındadır. Bu ilahi kitabı nebiler tilavet eder, öğretir. Ayrıca bütün nebiler, kendilerine indirilen ilahi kitaptaki hükümleri yani hikmeti de öğretirler.

İlgili ayetlere tarafımızdan verilen mealler şöyledir:

Âl-i İmrân Suresi 48: “Ona (İsa’ya) yazıyı, doğru bilgiyi, Tevrat’ı ve İncil’i öğretecektir.”

Mâide Suresi 110: “O gün Allah şöyle diyecektir: ‘Meryem oğlu İsa! Senin ve annenin üstünde olan iyiliklerimi hatırla. Hani seni kutsal ruhla desteklemiştim; hem beşikte hem de yetişkin iken insanlara konuşma yapıyordun. Bir de sana yazmayı, hikmeti, Tevrat’ı ve İncil’i öğretmiştim. İznimle topraktan kuş şeklinde bir şey yaratır, sonra ona üflerdin de yine iznimle kuş oluverirdi. Anadan doğma körü ve abraşı iznimle tamamen iyileştirirdin. Yine iznimle mezardan ölüyü (diri olarak) çıkartırdın. Seni İsrail oğullarından da kurtarmıştım; çünkü onlara açık delillerle geldiğin halde inanmayanlar “bu, açık bir büyüdür.” demişlerdi.”

Bakara Suresi 151: “İyiliklerimizi tamamlayalım diye içinizden size bir de elçi gönderdik. O size ayetlerimizi okur, sizi geliştirir, size Kitab’ı ve hikmeti öğretir; size bilmediğinizi öğretir.”

Soruda bahsi geçen yazımıza aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz:

www.suleymaniyevakfi.org/kutsanan-gelenek-ve-kuran/kitap-ve-hikmet.html

Resimli mezar taşı yapmak ve yaptırmak caiz midir?

Bu iş dinen caiz değildir. Mezarların sade olması, yüksek olmaması ve israftan kaçınılması esastır. Kabirlerden asıl maksat, onlardan ibret almak, dünya hayatının geçiciliğini ve bir imtihan olduğunu hatırlamaktır.

Bir rivayette, Peygamberimizin yüksek taşlarla yapılmış mezarlıkların yükseltilerini yıktırdığı nakledilmektedir. (Bakınız. Müslim, “Cenâiz”, 93 (969); Ahmed b. Hanbel, 2/141)

Aişe radıyallâhu anhâ’dan nakledilen bir rivayet de şöyledir:

“Resulullah, ‘Allah, Yahudi ve Hristiyanlara lânet etsin! Onlar, peygamberlerinin kabrini mabet haline getirdiler.’ buyurdu. Aişe (ra) (rivayeti naklettikten sonra), ‘Eğer bundan korkulmasaydı, Hz. Peygamberin kabri dışarıdan belli olacak şekilde yapılacaktı.’ dedi. ” (Buhâri, Cenâiz, 94; Müslim, Mesâcid, 19 (529)

www.fetva.net/yazili-fetvalar/mezarligin-icinde-mescit-insa-edilmesi-caiz-midir.html

Mezarları yüksek ve şaşaalı yaparak resimler koymak, israf olmasının ötesinde önü alınamaz sakıncaları da beraberinde getirebilecektir. İnsanlar bir süre sonra sadece sevdiklerinin değil, din âlimi olarak bildikleri kişilerin, siyasi liderlerin çeşitli ebatlarda resimlerini mezarlara koyarak birbirleriyle yarışır hale geleceklerdir. Bunun örneklerini de çevremizde görmemiz mümkündür. Bunun neticesinde mezarların ibret alma ve ölümü hatırlamanın ötesine giderek bir yarış ve gösteriş yerini alacağı kesindir.

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/mezarliklar-nasil-olmali-bir-mezara-sadece-bir-olu-mu-gomulur.html

Adam öldü. Karısı ve üç çocuğu kaldı. Miras nasıl taksim edilir?

Anneniz mirasın sekizde birini alır. Eğer babanızın anne ve babası (dede ve nineniz) bulunmuyorsa mirasın kalanı üç kardeş (ölenin çocukları) arasında taksim edilir. Eğer üç kardeşin hepsi kız veya hepsi erkekse bunlar, mirası eşit hisselerde paylaşırlar. Kardeşler bir erkek iki kız veya iki erkek bir kız şeklinde karışık bulunuyorlarsa erkek kardeş iki kız kardeş hissesi alacak şekilde miras paylaştırılır.

Lütfen aşağıdaki linki de tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/adam-oldu-karisi-iki-oglu-ve-bir-kizi-kaldi-miras-nasil-taksim-edilir.html

Namaz konusunda sıkıntı yaşanan iş yerinde oturarak namaz kılınır mı?

Sıkıntılı bir durumda olduğunuza göre öğle ile ikindiyi, öğle veya ikindi vaktinde birleştirerek kılabilirsiniz. Bunların sadece farzlarını kılmanız yeterli olur. Birleştirerek tam kılma imkânınız da yoksa masada oturarak kılabilirsiniz. Bununla birlikte namazları zamanında ve tam kılmanın mücadelesini de vermeniz gerekir.

İş yerlerinde namaz konusunda yaşanan sıkıntılara dair daha önce sorulan sorulara verdiğimiz cevapları aşağıdaki linklerden okumanızı tavsiye ederiz:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/is-yerinde-namaz-kilmam-imkansiz-ne-yapmaliyim.html

www.fetva.net/yazili-fetvalar/isyerleri-namaz-kilinmasina-musaade-etmezlerse-ne-yapilmalidir.html

www.fetva.net/yazili-fetvalar/kilamadigim-namazlarimi-isten-gelince-aksam-kilarsam-olur-mu.html

Askerlik yapanlar Cuma namazı konusunda nasıl hareket etmelidirler?

Cuma namazının farziyeti Kur’an-ı Kerim’de şöyle belirtilmektedir:

“Müminler! Cuma günü namaz için çağrı yapıldığında hemen Allah’ı anmaya yönelin ve alım satımı bırakın. Bilseniz bu sizin için daha hayırlıdır. Namaz bitince hemen yeryüzüne dağılın ve Allah’ın lutfundan isteyin. Allah’ın adını çokça anın ki umduğunuza kavuşasınız.” (Cuma, 62/9–10)

Namazların hiç biriyle ilgili “daha hayırlıdır” ifadesi geçmemektedir. Beş vakit namaz her şart ve durumda kılınmakla birlikte Cuma namazı bazen kılınmayabilir. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemden nakledilen rivâyetler şöyledir:

Abdullah b. Abbas radıyallâhu anh yağmurlu bir günde müezzinine dedi ki: “Ezan okurken ‘Eşhedü enne Muhammeden Resulüllah’ dedikten sonra ‘Hayye ale’s-salâh’ deme. ‘Namazınızı evlerinizde kılın.’ de.” İnsanlar bu davranışı yadırgar gibi oldular. Dedi ki: “Bunu benden daha hayırlı olan biri (yani Hz. Peygamber) yapmıştır. Cuma namazı farz olduğundan size sıkıntı vermek istemedim. O zaman çamurlu ve kaygan zemin üzerinde yürüyecektiniz.” (Buharî, Cuma, 14)

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemin eşi Aişe validemiz şöyle buyuruyor: “Halk menzillerinden ve Avâlî’den “nöbetleşe” Cumaya gelirlerdi. Toz-toprak içinde gelir, kendilerinden ter akardı. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem yanımdayken onlardan biri gelmişti. O buyurdu ki: ‘Keşke bu gün için temizlenmiş olsaydınız.’ (Buharî, Cuma, 15)

Rivayetlerde de görüldüğü gibi zorunlu hallerde Cuma namazı terk edilebilir. Askerlik de bu zorunlu hallerden biridir. Cuma namazına gitme ya da orada kılma imkânı veya izni olmazsa öncelikle bu konuda izin talep etmelisiniz. Eğer cumayı kılamıyorsanız o taktirde öğle namazını kılmalısınız.

Askerlik esnasında yaşanabilecek sıkıntılara dair daha önce cevapladığımız bazı soruları aşağıdaki linklerden okumanızı tavsiye ederiz:

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/nobet-yuzunden-namaz-kilamayan-askeri-personele-ne-tavsiye-edersiniz.html

www.fetva.net/yazili-fetvalar/ben-askerim-namazi-botlari-cikarmadan-kiliyorum-oluyor-mu.html

www.fetva.net/yazili-fetvalar/%E2%80%9Ctanrimiza-hamdolsun%E2%80%9D-demek-dogru-mu.html

Allah Teâlâ -hâşâ- kaldıramayacağı bir taş yaratabilir mi?

Bu gibiler, Allah’ın var ve bir olduğunu iyi bilirler; ama Allah’ı kendilerine benzetip onunla boy ölçüşmeye kalkışırlar. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“Siz Allah’ı bir şeylere benzetmeyin. Allah bilir, siz bilmezsiniz.” (Nahl, 16/74)

“Ona benzer bir şey yoktur; O işitir, bilir.” (Şûrâ, 42/11)

“Ona denk bir şey yoktur.” (İhlâs, 112/4)

Allah Teâlâ’nın kadir sıfatı, O’nun varlıklara istediği gücü verip sınırlar koymasını ifade eder (İbn Fâris, Mu’cemu’l-Mekâyîs Fî’l-Luğa.) İnsanın bilgisi de gücü de sınırlıdır. Bu konuda şöyle buyurulur:

“… Onlar Allah’ın bilgisinden onun imkân verdiği kadarı dışında bir şey kavrayamazlar…” (Bakara, 2/255)

“De ki: “Rabbimin sözleri için denizler mürekkep olsaydı; bir o kadarını daha katsaydık, Rabbimin sözleri tükenmeden denizler tükenirdi.” (Kehf, 18/109)

“Yerdeki ağaçlar hep kalem, deniz de mürekkep olsa, arkasından yedi deniz daha katılsa, Allahın sözleri tükenmez. Allah güçlüdür, doğru karar verir.” (Lokmân, 31/27)

Lütfen aşağıdaki linki de tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/allah-tealayi-tam-manasiyla-kavrayabilmek-mumkun-mudur.html

Hz. Peygamber’in Kur’an’ı açıklama görevi var mıdır, yok mudur?

Sözünü ettiğiniz faaliyet, Resulullah’ın hikmeti talim etmesidir. Bu, zaten Kuran’ın içinde olan hükümleri, belli bir metoda göre ortaya çıkarmaktır. Yani zaten var olanı açığa çıkarma işlemidir. Buna mecazen açıklama denebilir. Ancak gelenek, tebyini böyle anlamamaktadır. Onlar tebyini, Resulullah’ın açıklamaları olmadan anlaşılmasının mümkün olmadığı açıklamalar olarak anlamaktalar. Ve bu açıklamaların bir kısmının da Kuran dışı vahiyle ona bildirildiği söyleniyor. Bu ikisi farklı şeylerdir.

Geniş bilgi için lütfen aşağıdaki linkte bulunan yazımızı okuyun:

www.suleymaniyevakfi.org/kutsanan-gelenek-ve-kuran/kitap-ve-hikmet.html

Sattığımız malların tüm özelliklerini müşteriye anlatmamız mı lazım?

Mallarda belirli standartlar vardır. Standart dışı durumlarda müşterinin haberdar edilmesi asıldır. Bahsedilen durumda, müşteri malı görüp inceleyip beğeniyorsa ayrıca bir açıklamaya gerek yoktur. Fakat müşterinin sorması halinde gerekli açıklamanın yapılması lazımdır.

Zina cezasının anlatıldığı ayetlerdeki azap, ahiretteki azap olamaz mı?

Nûr suresinin 2. ayetinde zina yapan kadınla erkeğe verilecek cezaya (el-azâb), müminlerden bir grubun şahitlik etmesi istenmektedir. Şahitlik edilmesi istenen ceza (el-azâb), bu dünyadaki cezadır.

Aynı surenin 8. ayetinde, kocası tarafından zina yapmakla suçlanan kadının, dört kez yemin etmekle o cezadan (el-azâb) kurtulacağı belirtilmektedir. Bu kadın, gerçekten zina yapmış da olabilir. Ama kocası şahit bulamadığı için dünyadaki azaptan yani 100 celde/sopa cezasından kurtulmuş oluyor. Peki, kadın gerçekten zina yapmışsa ahiretteki cezadan kurtulabilir mi? Tabiî ki kurtulamaz. Demek ki zinadan bahseden ayetlerdeki “el-azab” kelimesi ahiretteki cezayı değil, dünyadaki cezayı yani 100 celdeyi göstermektedir.

Zina cezası ile ilgili geniş bilgi için lütfen aşağıdaki linkte bulunan yazımızı okuyunuz:

www.suleymaniyevakfi.org/kuran-arastirmalari/nesih-ve-recim-cezasi.html

Başımı mesh etmeden aldığım abdestle kıldığım namaz kabul olur mu?

Başı mesh etmek, abdestin farzlarındandır. Unutarak terk eder de daha sonra hatırlarsanız yeniden abdest almanız ve kıldığınız namazı tekrar kılmanız gerekir. Hatırlamadığınız takdirde yapılacak bir şey yoktur.

Müşterilerimizi banka kredisine yönlendirmemizin hükmü nedir?

Banka aracılığıyla yapılan her türlü işlem, haram sınıfına girmeyebilir. Ancak soruda bahsedildiği şekilde müşteriyi faizli kredi almak üzere bankaya yönlendirmek veya onun banka ile gerçekleştireceği faizli işlemleri onun adına yapmak fıkha aykırıdır, faize aracılıktır. Bu işle uğraşanların bu konuda dikkatli olmaları gerekir.

Allah Teala şöyle buyurmuştur:

“Kim iyi bir işe aracılık ederse onun da o işten bir nasibi olur. Kim kötü bir işe aracılık ederse onun da ondan bir payı olur. Allah her şeyin karşılığını vericidir.” (Nisâ, 4/85)

“İyilikte ve fenalıktan sakınmakta yardımlaşın, günah işlemek ve aşırı gitmekte yardımlaşmayın.” (Mâide, 5/2)

Diğer sorunuza gelince: Bankanın şirkete verdiği komisyon, bir şirket çalışanı olarak sizi ilgilendirmez. Siz şirkette verdiğiniz emeğin karşılığını alıyorsunuz. Şirketin bankadan aldığı para, onun malıdır. Size verdiği meblağ ayrı, o para ayrıdır. Ancak şüphelerden kalben mutmain olmak için bu tür işlerle uğraşmayan alternatifler aramanızı tavsiye ederiz.

Doç. Dr. Servet Bayındır

Benzer soru-cevaplar için lütfen aşağıdaki linkleri de tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/bankalardan-kredi-alanlara-otomobil-satabilirmiyim.html

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/finans-sirketi-araciligiyla-otomobil-bayiinden-araba-almak-sakincali-mi.html

Kız çocuklarına Lara ismini koymakta bir sakınca var mıdır?

Lara isminin kökenini ve ne manaya geldiğini bilmiyoruz. Fakat bunun yerine Türk Dil Kurumu Kişi Adları Sözlüğü’nde de geçen ve Farsça kökenli olduğu bildirilen Gülara (anlamı: gül süsleyen, gül bezeyen) ismini tavsiye ederiz.

Çocuk isimleri hakkında geniş bilgi edinmek için aşağıdaki linkte bulunan soru cevapları incelemenizi tavsiye ederiz:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/isim

İş yerimizde yılbaşında erzak dağıtılıyor. Almamızda bir sakınca var mı?

Erzakları iş yeri verdiği için size bir sakıncası yoktur. Verilen şeyler helal ise alabilirsiniz, helal olmayan şeyler de varsa helallerini kullanabilirsiniz/tüketebilirsiniz. Diğerlerini ise almamanız veya almışsanız imha etmeniz gerekir.

Yılbaşı kutlamakla alakalı cevabımız için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/yilbasi-kutlamak-caiz-midir-muslumanlar-yilbasini-kutlayabilirler-mi.html

Evde 7 fil biblosu bulundurmak uğur getirir mi?

Evde 7 fil biblosu bulundurmanın insanlara uğur getireceği inancı, bir hurafeden ibarettir. Bunun dinimizle uzaktan yakından alakası bulunmamaktadır. Bu gibi bilgilere itibar edilmemesi gerekir.

Hurafeler hakkında bilgi edinmek için lütfen bu kategoride bulunan diğer soru-cevapları da okuyunuz.

Allah her günahkâra tevbe etmesi için bir süre tanır mı?

Bizim konumuz günahkâr müminlerdir. İşaret ettiğiniz aşağıdaki âyetler ise kâfirlerle ilgilidir.

Allah Teala şöyle buyurmuştur:

وَالَّذِينَ كَفَرُوا لَهُمْ نَارُ جَهَنَّمَ لَا يُقْضَى عَلَيْهِمْ فَيَمُوتُوا وَلَا يُخَفَّفُ عَنْهُم مِّنْ عَذَابِهَا كَذَلِكَ نَجْزِي كُلَّ كَفُورٍ . وَهُمْ يَصْطَرِخُونَ فِيهَا رَبَّنَا أَخْرِجْنَا نَعْمَلْ صَالِحًا غَيْرَ الَّذِي كُنَّا نَعْمَلُ أَوَلَمْ نُعَمِّرْكُم مَّا يَتَذَكَّرُ فِيهِ مَن تَذَكَّرَ وَجَاءكُمُ النَّذِيرُ فَذُوقُوا فَمَا لِلظَّالِمِينَ مِن نَّصِيرٍ .

“Kâfirlerin payına düşen Cehennem ateşidir. Ölümlerine hükmedilmez ki ölsünler, ateşin azabı da hafifletilmez. İşte kâfirlik edip duran herkesi böyle cezalandırırız.

Onlar orada; ‘Rabbimiz, bizi çıkar, yapıp ettiklerimizi değil, iyi şeyler yapalım.’ diye feryat ederler. ‘Sizi orada, doğru bilgisini kullanmak isteyene yetecek kadar yaşatmadık mı, hem size uyarıcı da geldi, öyleyse keyfinize bakın, yanlış yapanlara yardımcı olacak kimse yoktur.’ (denir).” (Fâtır, 35/36-37)

Günahkâr mü’minlerin cehenneme girip girmeyecekleri konusunda yukarıdaki bahsi geçen dersimizi aşağıdaki linkten izleyebilir, bilgisayarınıza indirebilirsiniz:

www.kurandersi.com/mukayeseli-fikih-muzakereleri/2011/muminler-cehenneme-girecekler-mi.html

Âmâ bir sahabi Peygamberimizi vesile ederek mi Allah’a dua etmiştir?

Sorunuzla ilgili olarak Kur’an Işığında Tarikatçılığa Bakış kitabımızda şu bilgiler bulunmaktadır.

ŞEYH EFENDİ – Sen vesileyi kabul etmi­yor­sun. Vesileye dair delilimiz vardır. Bir zatın göz­leri âmâ olmuştu.  Muhammed sallal­lahu aleyhi ve selleme geldi, ona dua etmesini söy­ledi. O da:

“Abdest al, iki rekât namaz kıl ve ‘Ya Rabbi! Elçini ve­sile ede­rek senden şifa istiyo­rum.’ diye dua et, buyurdu.

O şahıs bu dua ile beraber “Ya Rabbi peygambe­rini hak­kımda şefaatçi kıl.” dedi. Bu sahih ha­distir. Bu hadisi kabul etmezsen biz de seni kabul etme­yiz.

BAYINDIR– Bu hadis, Tirmîzî’de, İbn Mâce’de ve Ahmed b. Han­bel’in Müsned’inde geçer.

“Gözleri kör bir adam Muhammed sallallahu aleyhi ve sel­leme gelir ve şöyle der:

– ‘Allah’a dua et, bana şifa versin.’ Allah’ın Elçisi buyurur ki:

– ‘İstersen dua ederim, istersen durumuna sab­redersin daha iyi olur.’ Adam:

– ‘Dua et’ der.

Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem ona, güzelce abdest al­masını, iki rekât namaz kılmasını ve şöyle dua etme­sini emreder:

Allah’ım! Senden istiyorum, rahmet peygam­beri Muhammed ile birlikte sana yö­neliyorum.’

– Ya Muhammed, şu ihtiyacımın görülmesi için seninle Al­lah’a yö­neldim. Ya Rabb! Onu benim hakkımda şefaatçi kıl.”[1]

“… Onu benim hakkımda şefaatçi kıl…” demek, “onun benimle ilgili duasını kabul et” demektir. Çünkü şefaat, yardımcı olmak ve istekte bulunmak için birine eşlik etmektir.[2] O,  Peygamberden, duasına eşlik etmesini istemiş, O da dua etmeye söz ve­rmiş ve onun da kendisiyle birlikte şöyle demesini istemiştir:

اللهم إني أسألك وأتوجه إليك بنبيك محمد نبي الرحمة

Allah’ım senden istiyorum, rahmet peygam­beri Muhammed ile birlikte sana yö­neliyorum.”

“Nebi” keli­mesinin başındaki bâ harf-i cerri, yanıl­tıcı olabilir. Bu harf “ilsâq” anlamı verir. İlsâq, yapış­tırmak ve bir şeyi öbürünün parçası haline getirmek demektir. Bu se­beple duanın doğru ma­nası yukarıda yazıldığı gibidir.

Aksini düşünmek şu ayete aykırı olur:

“(Ya Muhammed) De ki: Allah’ın dilemesi dışında ben ken­dime bile bir fayda ve zarar verecek durumda değilim.” (A’râf, 7/188)

KAYNAK: Abdulaziz Bayındır, Kur’an Işığında Tarikatçılığa Bakış, Süleymaniye Vakfı Yayınları, 6. Baskı, İstanbul, 2010, s: 22-24.


[1] Tirmizî, Daavât, 119. Hadis no 3578. Tirmizi hadisin sonuna şu notu düşmüştür: “Bu hasen, sahih, ga­rib bir hadistir. Hadisi sadece bu vecih­ten biliyoruz, Hatmî’li Ebu Cafer hadisinden.

İbn Mace, İkâmet’us-salât (hacet namazı), 189, no 1385; Ah­med b. Hanbel, c. IV s.138.

[2]  الشفاعة: الإنضمام إلى آخر ناصرا له وسائلا عنه Rağıb el-İsfahânî, el-Müfredât, Safvân Adnan Davudî’nin tahkikiyle) Dımaşk ve Beyrut 1412/1992, ş-f-a maddesi.

Safer ayında yapılması gereken özel bir ibadet var mıdır?

Bazı gün ve gecelerde kılınması gereken namazlarla ilgili hadisler uydurma hadislerdendir. Mesela Pazar günü ve gecesi, Pazartesi günü ve gecesi ve haftanın diğer gün ve gecelerinde kılınması gereken (sadece bu günlere mahsus) namazlarla ilgili hadisler bunlardandır.

Safer ayına özel namaz, dua vb. ibadetlerle ilgili rivayetlerin aslı yoktur. (M. Kamil Yaşaroğlu, “Safer”, Diyanet İslam Ansiklopedisi, c: 35, s: 451.)

Siz beş vakit namazınızı eda edin. Bununla birlikte geceleri teheccüd namazına kalkabilirseniz teheccüd namazı kılın. Bunun dışında “Falanca gün veya gecede şu kadar rekât namaz kılınması gerekir.” gibi söz veya bilgilere de itibar etmeyiniz.

“Bu ayda şöyle ibadetler yapılmalıdır” diyenlere delil sorarsanız kafanız karışmaz. Zira ibadetler ancak ve ancak nass ile yani ayet ve sahih hadis ile sabit olur.

Safer ayının uğursuzluk getireceğine dair olan inancın da bir kaynağı yoktur. Safer ayının diğer aylardan hiçbir farkı yoktur. Bununla ilgili cevabımızı aşağıdaki linkten okuyabilirsiniz:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/safer-ayinda-yapilan-evlilikler-kisa-olur-diyorlar-dogru-mu.html

Kur’an’ı belden aşağıda tutmayı yasaklayan bir ayet veya hadis var mıdır?

Kur’an-ı Kerim’i göbek altında tutmayı, yere koymayı yasaklayan bir ayet veya bir hadis bulunmamaktadır. Fakat toplumumuzda Kur’ân, ekmek vs. gibi şeyleri göbek altında tutmak, onlara saygı açısından hoş görülmez ki bu, yanlış bir davranış değildir.

Kur’ân’a karşı asıl saygı onu okumak, anlamını kafaya yerleştirmek ve yüklenen görevleri yerine getirmektir.  Bunu yapmadıktan sonra ne yaparsak yapalım, Kur’ân’a karşı görevimizi yapmış olmayız.

Kur’an’ın nasıl okunması gerektiğine dair aşağıdaki linkte bulunan yazıyı okumanızı tavsiye ederiz:

www.suleymaniyevakfi.org/arastirmalar/kurani-nasil-okumaliyiz.html

Ahir zamanda kocakarı imanı gibi mi iman etmek gerekiyor?

Ulaşabildiğimiz tüm hadis kaynaklarında “îmânu’l-acûze” yani “kocakarı imanı” gibi bir tabire rastlayamadık.

Allah Teâlâ, Kur’an-ı Kerim’in birçok ayetinde nasıl inanmamız gerektiğini beyan etmiştir. İmanımızın bizi dünya ve ahiret mutluluğuna ulaştıracak şekilde olması için Allah’ın koyduğu ölçülere uygun olması gerekir. İlgili ayetlerin biri şöyledir:

“Müminler o kimselerdir ki Allah anılınca yürekleri titrer, Allah’ın ayetleri okununca, o ayetler onların imanlarını artırır ve yalnız Rablerine güvenip dayanırlar.

Namazlarını kılar, kendilerine rızık olarak verdiklerimizden hayra harcarlar.

Gerçek müminler işte onlardır.  Onlar için Rableri katında dereceler, bağışlanma ve değerli rızık vardır.” (Enfâl, 8/2-4).

İslam dininde bilginin önemini anlamak için vahyin ilk olarak “oku” emri ile başlamasının hikmetini düşünmek yeterlidir.  Ayrıca Allah Teâlâ, bilgili kişilerin derecesinin yüksek kıldığını beyan buyurmuştur. Bir ayet şöyledir:

“Allah, sizden inananları ve kendilerine ilim verilenleri derecelerle yükseltir.” (Mücâdele, 58/11).

İnsanın bilinçli olarak inanması gerekir. İmanda şüphesizlik yani kesinlik şarttır. Bilinçsiz, körü körüne inanmanın dinimizde yeri yoktur. Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:

“Müminler ancak Allah’a ve Resulüne iman eden, ondan sonra asla şüpheye düşmeyen, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla savaşanlardır. İşte doğrular ancak onlardır.” (Hucurât, 49 / 15).

İnanan insanın çok derin araştırmalar yapmasa da neye ve niçin inandığının farkını varması yeterlidir. Elbette iman konusunda bilgi çok önemlidir. Ancak İslam’ın genel ilkelerini kabul ettikten sonra Allah’a teslimiyet gerekir. Başka bir deyişle inanmanızı gerektiren delillere ikna olduysanız emirlerin hikmetine vakıf olmanız şart değildir. Şer’î bir emri yerine getirme konusunda “Bunun ne hikmeti var, bana ne yarar getirir?” şeklinde sorgulama yapmadan “Allah böyle emretmiş, imanım gereği yerine getirmem gerekir.” Demek gerekir İşte bu, İslam’dır. Allah şöyle buyuruyor:

“Aralarında hüküm vermesi için Allah’a ve Resulüne davet edildiklerinde müminlerin sözü ancak ‘İşittik ve itaat ettik.’ demeleridir. İşte asıl kurtuluşa erenler bunlardır.” (Nûr, 24 /51).

“Bedevîler ‘İnandık.’ dediler. De ki: ‘Siz iman etmediniz; ama ‘Boyun eğdik.’ deyin. Henüz iman tam olarak kalplerinize yerleşmedi. Eğer Allah’a ve elçisine itaat ederseniz Allah işlerinizden hiçbir şeyi eksiltmez. Çünkü Allah çok bağışlayan ve ikramı bol olandır.” (Hucurât, 49/14).

Mehmet RUZİBAKİ

Benzer soru-cevaplar için lütfen aşağıdaki linkleri tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/imanimiz-akilla-mi-olmalidir.html

www.fetva.net/yazili-fetvalar/suphenin-iman-karsisindaki-konumu-nedir.html