Skip to content Skip to main navigation Skip to footer

Yazılı Fetvalar

Bayramlarda hep küçükler mi büyükleri ziyarete gitmeli?

Normalde küçüklerin büyükleri ziyaret etmesi beklenir. Ama çeşitli sebeplerle veya sebepsiz yere küçükler, büyüklerini ziyaret etmezlerse ve bu da zamanla akrabalık ilişkilerinin tamamen ortadan kalkmasına doğru gidiyorsa -ki maalesef son zamanlarda böyle bir tehlike vardır- büyüklerin sırf Allah rızası için bu ziyaretleşmeleri sürdürmesi gerekir.

Eğer böyle bir durum söz konusu ise siz elinizden geldiği kadar bütün akrabalarınızı ziyaret edin, hiç kimseyle irtibatınızı koparmayın. Aşağıdaki ayet ve hadisler sizin için kılavuz olsun:

“Adını anarak birbirinizden bir şeyler istediğiniz Allah’a karşı gelmekten sakının ve akrabalık bağlarına saygı gösterin.” (Nisa, 4/1)

“Allah’a kulluk edin, O’na hiç bir şeyi ortak koşmayın. Ana-babaya, akrabalara, yetimlere, düşkünlere, yakın ve uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya ve size hizmet eden kimselere iyilik edin. Allah, kendini beğenip öğünenleri elbette sevmez. “ (Nisa, 4/36)

“Akrabalarına, düşküne ve yolcuya hakkını ver, elindekileri de saçıp savurma.” (İsra, 17/26)

Ebû Hureyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Allah’a ve âhiret gününe iman eden kimse misafirine ikram etsin. Allah’a ve âhiret gününe iman eden kimse akrabasına iyilik etsin. Allah’a ve âhiret gününe iman eden kimse ya faydalı söz söylesin veya sussun!” (Buhârî, Edeb 85; Müslim, Îmân 74, 75. Ayrıca bk. Buhârî, Nikâh 80, Edeb 31, Rikak 23;  Ebû Dâvûd, Edeb 123; Tirmizî, Kıyâmet 50; İbni Mâce, Edeb 4)

Ebû Hureyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre bir adam:

– Yâ Resûlallah! Benim akrabam var. Ben kendilerini ziyaret ediyorum, onlar bana gelip gitmiyorlar. Ben onlara iyilik ediyorum, onlar bana kötülük ediyorlar. Ben onlara anlayışlı davranıyorum, onlarsa bana kaba davranıyorlar, dedi.

Bunun üzerine Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Eğer dediğin gibi isen, onlara sıcak kül yutturmuş oluyorsun. Sen böyle davrandıkça, Allah’ın yardımı seninledir.” (Müslim, Birr, 22)

Abdullah İbni Amr İbni Âs’dan rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Akrabasının yaptığı iyiliğe aynısıyla karşılık veren, onları koruyup gözetmiş sayılmaz. Akrabayı koruyup gözeten adam, kendisiyle ilgiyi kestikleri zaman bile, onlara iyilik etmeye devam edendir.” (Buhârî, Edeb 15. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Zekât 45; Tirmizî, Birr 10)

Bir kadın hamile olduğunu eşe dosta ne zaman duyurmalıdır?

Hamileliği açıklamanın belirli bir süresi yoktur. Bu gibi konularda toplumda oluşan âdâb-ı muâşeret yani görgü kurallarına göre hareket etmek uygun olur.

Bir kadının kendisine dinen yabancı olan erkek akrabalarına kaçıncı ayda olursa olsun “hamileyim” şeklinde bir açıklama yapması, genelde ayıp karşılansa da günah değildir. Zaten hamilelik birkaç ay sonra gizlenemeyecek bir hal aldığında bunu öğrenmeyen de kalmayacaktır.

Cuma namazını kılamayan öğle namazını sünnetleriyle birlikte mi kılar?

Zaruretten dolayı cuma namazının kılınması mümkün değilse o günün öğle namazının kılınması gerekir. Bu kişi, her zaman olduğu gibi bu durumda da sünnetleri kılıp kılmamakta serbesttir. Kılarsa sevap alır, kılmazsa günahkâr olmaz.

Konuyla ilgili geniş bilgi aşağıdaki linklerde bulunmaktadır. Lütfen tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/bazi-hallerde-cuma-terkedilir-mi.html

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/sunnet-i-muekkede-neye-denir-sunnetler-kilinmazsa-ne-olur.html

Spiralden dolayı âdetten önce gelen kanamalar namaza engel midir?

Tıbbi olarak kadında âdet kanaması, en fazla 7 gün sürer. Âdet kanamasının 7 günden uzun sürmesi veya beklenen âdet tarihi dışında ara kanama veya lekelenme hali görülmesi, bir hastalığa işaret olabilir. Doktora başvurup durum değerlendirilmesi yapılması gerekir. Muayene ve tetkik sonucu bir hastalık varsa tedavi edilir.

Lekelenme ve âdet süresinin uzaması, âdet kanama miktarının fazla olması, RİA (Rahim İçi Araç)’nın yan etkileri arasındadır. 7 gün dışında lekelenme ve beklenmedik ara kanama, âdet hali değildir. Bu durum namaza da karı-koca ilişkisine de engel olmaz.

Lütfen aşağıdaki linki de tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/bir-kadinin-adeti-ne-zaman-bitmis-sayilir.html

Erkek kardeş, ölen abisinin hanımını eş olarak alabilir mi?

Bekâr olan erkek kardeş, ölen abisinin hanımı ile evlenebilir. Bunun dinen bir sakıncası yoktur.

Evlilikte tarafların rızası aranır. Bu, olmazsa olmaz bir şarttır. Yani kocası ölen kadın veya kayınbiraderi, böyle bir evlilik yapmak istemiyorlarsa kimse onları böyle bir evliliğe zorlayamaz. Bu konuda örfe/âdete/töreye itibar edilmez. Fakat hem erkek hem de kadın isterlerse evlenebilirler.

Benzer bir soru-cevap için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/yenge-ile-imam-nikahi.html

Şaraptan elde edilen balsamik sirke helal midir?

Sirke elde edilirken üzüm veya elmanın önce mutlaka “şaraba” dönüşmesi şarttır. Aksi taktirde sirke olmaz. “Elma, kayısı, zerdali, erik, dut gibi meyvelerden de sirke elde edilir. Hangi meyveden olursa olsun, önce bu meyvenin şarabı elde edilir, daha sonra bu şarap sirke bakterileri tarafından aşılanarak sirkeye dönüştürülür.” (Sıdıka Bulduk, Gıda Teknolojisi, 5. Bs., Detay Yayınları, Ankara, 2009, s: 286-287.)

Sirkenin helal olduğu birçok hadisle de teyit edilmiştir. En meşhuru, şu hadistir:

Câbir radıyallahu anh’tan rivâyet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

“Sirke ne güzel katıktır!” (Müslim, Eşribe 164-169; Ebû Dâvûd, Et’ime 40; Tirmizî, Et’ime 35; Nesâî, Eymân 21.)

Haram olan bir şey, fermantasyon yoluyla helale dönüşebilir. Şaraptan dönüşen sirkeyi kullanmak helaldir. Bir şeyin aslının helal veya haram olması değil, son hali önemlidir. Önemli olan, ortaya çıkan yeni maddedir. Fıkıhta buna istihâle denir. İstihale, bir şeyin yapısının değişerek yeni/başka bir maddeye dönüşmesidir. Şarabın kendisi haram olsa da ondan dönüşen sirke helaldir. Aynı şey tersi için de geçerlidir. Üzüm suyu helaldir. Ama şaraba dönüşürse haram olur.

Dolayısıyla balsamik sirkenin üretilmesinde, kullanılmasında ve alım-satımının yapılmasında bir sakınca yoktur.

Sirke ve kimyasal değişimle ilgili daha geniş bilgi için aşağıdaki linklerde bulunan cevaplarımızı da okumanızı/izlemenizi tavsiye ederiz:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/alkollu-ickiden-uretilen-sirke-helal-midir-haram-midir.html

www.fetva.net/yazili-fetvalar/sirkenin-icinde-bulunan-alkolun-hukmu-nedir.html

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/kimyasal-degisim-hangi-durumda-harami-helal-yapmaz.html

Yetim çocuğa kalan mirastan annesi de istifade edebilir mi?

Bir adam ölür, geride hanımı ve bir çocuğu kalırsa hanımı mirasın sekizde birini alır. Eğer ölenin anne ve babası gibi başka mirasçı da yoksa kalan sekizde yediyi çocuk alır.

Anne, çocuğun malından onun nafakasını karşılar. Eğer kendisinin ihtiyacı varsa yaptığı hizmetin karşılığı olarak aklın ve dinin gereklerine uygun olarak çocuğuna ait maldan o da yiyebilir.

Yetimlerin malları konusunda Allah, Müslümanları birçok ayette uyararak, onların mallarının “haksızca” yenmesini, mallarının “israf” edilmesini yasaklamaktadır. İlgili ayetlerden bir kaçı mealen şöyledir:

“Allah’ın sizin için geçim yaptığı mallarınızı aklı ermezlere vermeyin. O mallarla onları besleyin, giydirin ve onlara güzel söz söyleyin.

Yetimleri deneyin. Evlenme çağına erdiklerinde, eğer reşid olduklarını görürseniz mallarını kendilerine verin. Büyüyecekler (ve mallarını geri alacaklar) diye israf ederek ve aceleye getirerek mallarını yemeyin. (Velilerden) kim zengin ise (yetim malından yemeğe) tenezzül etmesin. Kim de fakir ise, aklın ve dinin gereklerine uygun bir biçimde (hizmetinin karşılığı kadar) yesin. Mallarını kendilerine geri verdiğiniz zaman da yanlarında şahit bulundurun. Hesap görücü olarak Allah yeter.” (Nisâ 4/5-6)

Büyükbaş hayvanları yediden fazla kişi ortak olarak kesebilir mi?

Bir büyükbaş hayvanı en fazla yedi kişi kurban olarak kesebilir. Bunun delili aşağıdaki hadislerdir:

Câbir b. Abdillah’tan rivayet olunmuştur:

“Biz Resulullah sallallahu aleyhi ve selem zamanında temettu’ haccı yapar ve ortakla­şa yedi kişiye bir sığır ve (yine) yedi kişiye bir deve kurban ederdik.” (Müslim, Hac 353; Ebu Davud, Edâhî, 6-7; Tirmizî, Hac 66; Nesâî, Dahaya 16; Muvatta, Dahaya 9; İbn Mâce Edahî, 5; Ahmed b. Hanbel, 3/335, 5/409.)

Yine Câbir b. Abdillah’tan rivayet olunmuştur:

“Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte telbiye getirerek hacc için yola çıktık. Resulullah, bize deve ile sığırda ortak olmamızı, içimizden her yedi kişinin bir deveye iştirak etmesini emir buyurdu.” (Müslim, Hac, 351)

Kurban, bir ibadet olduğu için bu konuda ayet veya hadis dışında bir delile dayanılarak hüküm çıkarılamaz.

Adam öldü. Annesi, babası, karısı ve kızı kaldı. Miras nasıl taksim edilir?

Karısı öncelikle mirasın sekizde birini alır. Anne ve babası, miras bırakanın karısının terekenin sekizde birini almasından sonra kalanın altıda birerini, kız çocuk da kalanı (önce hissesini arta kalanı redd olarak) alır. Buna göre mal taksimi şöyle olur:

Miras 48 hisseye bölünür. Adamın karısı sekizde biri olan 6 hisseyi alır. Kalan 42 hisseden anne ve babası altıda bireri olan 7’şer hisse (ikisi 14) alır. Kız çocuk da kalanı alır. 6+ 7+7+28= 48

Daha çok kilo alsın diye kuyrukları kesilen hayvanlardan kurban olur mu?

İlmihal kitaplarında anlatılan husus, hayvanlar için kusur sayılır. Sizin bahsettiğiniz husus ise “olumlu” özelliktir. Bu sebeple o hayvanları kurban etmekte bir sakınca yoktur.

Benzer bir soru-cevap için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/ilacla-boynuzlarinin-buyumesi-engellenen-hayvan-kurban-edilebilir-mi.html

İlk defa kurban kesecek olan kişi büyükbaş hayvan kesemez mi?

İlk defa kurban kesecek olanların küçükbaş hayvan kesmeleri gerektiği, büyükbaş hayvana ortak olamayacağı bilgisi doğru değildir. Bu kişiler serbesttirler; ister küçükbaş hayvan keser isterlerse de büyükbaş hayvana ortak olabilirler.

Yatak odasında namaz kılmanın hükmü nedir?

Yatak odasında namaz kılmanın herhangi bir sakıncası yoktur. Peygamberimizin, Aişe validemizle birlikte kaldığı/uyuduğu odada namaz kıldığı ile ilgili olarak Aişe validemizden şöyle bir rivayet nakledilmiştir:

(…) Ben Resulullah’ı namaz kılarken gördüm, ben de kıble ile onun arasında yatıyordum. Bir ihtiyacım olunca oturur, onu rahatsız etmek istemez, yatağın ayak tarafından sıyrılıp çıkardım.” (Buharî, Salât 99, 102, 105, 108; Müslim, Salât 268-271)

Hanefiler seferilik müddetini nasıl bir kıyasla belirlemişlerdir?

Hanefiler, hakkında herhangi bir nass, yani ayet veya hadis olmayan takdirat cinsinden konularda rey ile hüküm verilemeyeceğini söylerler. Mesela, “Zina etmese de bir kadını taciz edene, zina haddine kıyasla 50 sopa vurulmalıdır.” denemez. Bununla birlikte Hanefiler, alt ve üst sınırları belli olan takdirat cinsinden meselelerin alt ve üst sınırları arasındaki ölçülerde rey ile hüküm verilebileceğini söylerler. Mesela, buluğ çağına erme yaş sınırları 10-20 arasında ise, bu ikisi arasındaki ölçülerde kişilere göre rey ile hüküm verilebilmektedir. (Serahsî, Usûl, c: 2, s: 112-112)

Kadınların iki adet arasındaki asgari temizlik sürelerinin en az on beş gün olmasından hareketle seferilik süresinin de on beş gün olduğuna dair kıyas (el-Hidaye, c: 1, s: 81; Şerhu Fethi’l-Kadîr, c: 2, s: 35), esasında Hanefi kıyas anlayışına göre geçerli bir kıyas değildir. Böylesi bir kıyasla ibtidaen hüküm koymanın mümkün olmadığını el-Hidâye kitabını şerh eden Kemaleddin İbnü’l-Hümam dile getirmektedir. O, böylesi bir kıyasın ancak rivayetle sabit olan bir hükmü teyit edici (destekleyici) rolünün olabileceğinin altını çizmektedir. (Bkz: İbnü’l-Hümam, Şerhu Fethi’l-Kadîr, c: 2, s: 35)

Yani Hanefilere göre seferiliğin müddeti, kadınların temizlik günlerine kıyasla değil, bu konuda var olduğunu öne sürdükleri bir esere (rivayete /habere) göre belirlenmiş; kıyas ise bunu “destekleyici” ikinci bir delil olarak kullanılmıştır.

Dr. Fatih Orum

7 aylık bebeğim var. Dinen ne kadar emzirmem gerekiyor?

Çocukların emzirilmesi ile ilgili olarak Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“Anneler çocuklarını iki tam yıl emzirirler. Bu, emzirmeyi tamamlamak isteyenler içindir. Onların marufa uygun yiyecek ve giyeceği, çocuğun babasına aittir. Kimseye gücünün yettiğinden fazla yük yüklenmez. Çocuğu yüzünden ne ana ne de baba zarara sokulur…” (Bakara, 2/233)

Buna göre en güzeli, çocuğu iki yaşını dolduruncaya yani 24 aylık olana kadar emzirmektir. Ayette de görüldüğü gibi iki yaşından önce çocuğunu memeden kesmek isteyen anne, bu kararı tek başına veremez; ancak kocası ile karşılıklı anlaşmak suretiyle çocuğunu erken bir zamanda sütten kesebilir.

Bununla ilgili görüntülü bir cevabımızı aşağıdaki linkten izlemenizi tavsiye ederiz:

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/kurana-gore-bebekler-24-ay-mi-30-ay-mi-emzirilir.html

Kaddafi’ye yapılanları İslam’a göre nasıl değerlendirmemiz gerekiyor?

Sorunuzu iki başlık altında ele alarak cevaplandırmaya çalışalım:

1. Televizyonlardan izlediğimiz görüntülere göre Kaddafi’ye yapılanlar, işkencedir. Dinimizce, ölümü hak etmiş olsa bile işkence ile adam öldürmek asla caiz değildir.

“Hz. Peygamber haklı cezalandırmada bile yüze vurulmasını kı­namış (Müslim, Birr, 113), Müslüman-gayri müslim, hür-köle veya suçlu-suçsuz ayırımı yapmaksızın insanlara ve sa­vaş şartlarında azılı düşmanlara bile iş­kence yapılmasını, haklı cezalandırmada ölçüyü kaçırıp işkence boyutuna vardırılmasını uygun bulmamıştır ve şöyle buyurmuştur:

“Dünyada insanlara işken­ce edenlere Allah da âhirette ceza verir.” (Müslim, Birr, 117-119; Ebû Dâvûd, İmâre, 32)

Kur’an’a göre (Muhammed 47/4) savaş esirleri öldürülemez, karşılıklı veya karşılıksız serbest bırakılırlar. Serbest bırakılıncaya kadar esirlere iyi davranmak ve onlara yemek ye­dirmek de iyi kulların örnek davranışı olarak övülmüştür. Hz. Peygamber de çeşitli talimat, tavsiye ve uygulamalarıy­la esirlere iyi davranılması, onlara eziyet ve işkence edilmemesi gerektiği üzerin­de ısrarla durmuş, kendisinden bilgi al­mak maksadıyla bile olsa esirin dövülme­sini, işkenceye mâruz bırakılmasını uygun görmemiş, hatta esirlerin dağıtı­mında annelerle çocuklarının birbirinden ayrı düşürülmesini yasaklamıştır.

Yine Resûlullah’ın, azılı düşmanlarından biri esir alın­dığında ona işkence yapılmasını isteyen­lere, “Ben ona işkence yapmam. Peygam­ber bile olsam Allah beni de aynı şekilde cezalandırır.” cevabını vermesi  düşmanın öldürülmesiyle ilgili ola­rak “Öldürme konusunda insanların en çekingeni, müminlerdir.” demesi onun bütün canlılara karşı gösterdiği merhametin bir parçası olduğu kadar Müslümanlar için de temel bir insanî ilke anlamı taşır.” (Şamil Dağcı, “İşkence”, Diyanet İslam Ansiklopedisi, c: 23, s: 430.)

 

2. Muhammed Suresinin 4. ayetinde Allah Teala şöyle buyurmuştur:

“(Savaşta) Kâfirlerle karşılaştığınız zaman, onları yere serinceye kadar boyunlarını vurun. Sonra (esirlerin) bağını sıkı tutun. Daha sonra da onları karşılıklı veya karşılıksız serbest bırakın. O savaş, ağırlıklarını bırakıncaya kadar böyle yapın…” (Muhammed, 47/4)

Bu ayete göre savaş meydanında ve savaş henüz devam ederken ele geçirilen “kâfirler” öldürülmelidir. Savaş bittikten sonra alınan esirler ise ya fidye karşılığı ya da tamamen karşılıksız olarak serbest bırakılmalıdırlar.

Yukarıdaki ayette yer alan hükümlerin Kaddafi’ye uygulanması gerektiği söylenemez. Zira o, her ne kadar yanlış davranışlar içinde bulunmuş olsa da bir Müslümandı ve savaş meydanında ele geçirilmiş değildi. Dolayısıyla öldürülme veya esir alınma hükümleri ona tatbik edilemezdi.

Kaddafi’yi ele geçiren muhalifler, onu yargılayabilirlerdi. Yargılama neticesinde daha önce adam öldürdüğü kesinleşseydi öldürdüğü kişi veya kişilerin ailelerinin talebine göre kısas veya diyet ödeme cezasına çarptırılır, suçsuz bulunması halinde de serbest bırakılırdı. Dinimize göre yapılması gereken buydu.

Yahya Şenol

Süt inekçiliği yapan çiftçiler zekâtlarını nasıl verirler?

Süt inekçiliğinde inekler, sâime* vasfı taşımadığı yani yılın neredeyse tamamında kapalı bir alanda ve yem ile beslendiği için bunlara zekât düşmez.

Bu işle uğraşanlar, nisap miktarına ulaşması halinde sattıkları sütten kazandıkları paranın zekâtı verirler.

* Sâime: Senenin yarısından çoğunu kırlarda ve meralarda otlayarak beslenen hayvandır. Altı ay ve daha az otlayarak beslenen hayvanlar “saime” sayılmadığından zekâta tabi değillerdir. (Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslam İlmihali, “Ehli Hayvanlara Ait Zekâtlar”, 35. paragraf)

İçerisinde malt bulunan yiyecek ve içecekler caiz midir?

Malt, bira yapmak için çimlendirilip kurutularak hazırlanmış arpaya denir. Bunun bazı yiyecek ve içeceklere katılmasında bir sakınca yoktur. Önemli olan, maltın karıştığı yiyecek veya içeceğin bira gibi sarhoş edici vasfı olmamasıdır. Yani içinde malt bulunan herhangi bir gıda maddesi, sarhoş edici bir özelliğe sahip değilse caiz, sarhoş ediyorsa caiz değildir.

Benzer bir soru-cevap için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/icki-yapiminda-kullanilan-anason-bitkisinin-cayini-icmek-caiz-midir.html

Osmanlı’daki kardeş katli uygulaması yanlış mıydı?

Allah Teâlâ, insanoğlunu üstün bir varlık olarak yaratmış ve onun haksız yere öldürülmesini kesin olarak yasaklamıştır. O, şöyle buyurmuştur:

“Haklı sebeple olması dışında Allah’ın dokunulmaz kıldığı cana kıymayın.” (En’âm, 6/151; İsra, 17/33)

“Onlar, haklı sebeple olması dışında Allah’ın dokunulmaz kıldığı cana kıymazlar…” (Furkan, 25/68)

Dokunulmaz kılınan, insanın bizzat kendisidir ve bu konuda mü’min-kâfir ayrımı yoktur. Her insan, doğuştan bu dokunulmazlığa sahiptir.

Yukarıdaki ayetlerde yer alan “haklı sebep”, Kur’an’ın belirtmiş olduğu sebeplerdir. Bunlar ise üçtür:

1.  Kısas: Allah Teâlâ, “Ey iman edenler! Adam öldürmelerde kısas size farz kılındı: Hüre hür, köleye köle, kadına kadın…” (Bakara, 2/178) buyurarak haksız yere adam öldürenlerin öldürülmeleri gerektiğini bildirmiştir.

2. Savaş: Allah Teâlâ, birçok ayette Müslümanlara savaş açanlarla savaşmayı farz kılmıştır. (Bkz: Bakara, 2/190, 244; Tevbe, 9/36) Bu, savaş meydanlarında düşmanların öldürülmesinin “haklı bir sebebe dayanan adam öldürme” olduğunu göstermektedir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“Savaşta kâfirlerle karşılaştığınız zaman boyunlarını vurun…” (Muhammed, 47/4)

3.  Terör ve yol kesme suçu: Bununla ilgili olarak da şöyle buyurulmuştur:

“Allah’a ve elçisine karşı savaşan ve yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya çalışanların cezası, öldürülmeleri veya asılmaları yahut ellerinin ve ayaklarının çapraz olarak kesilmesi ya da bulundukları yerden sürülmeleridir. Bu, dünyada uğrayacakları rezilliktir. Ahirette ise onları büyük bir azap beklemektedir.

Ele geçirmenizden önce tevbe ederlerse başka. Bilin ki Allah bağışlar ve ikramda bulunur. ” (Mâide, 5/33-34)

Allah Teâlâ’nın dokunulmaz kıldığı canlara ancak bu üç haklı sebeple dokunulabileceği, bunun dışında şüphe ve ihtimallere dayanarak hiç kimsenin öldürülemeyeceği, gayet açık bir şekilde görülmektedir.

Bize düşen, bu konuda kimin doğru, kimin yanlış yaptığını söylemek ve insanları buna göre yargılamak değil, Kitap ve Sünnet’te tarif edilen doğruları saklamadan, gizlemeden, olduğu gibi söylemektir. Anamız, babamız ve ecdadımız da olsa insanları amellerine göre yargılayacak olan, sadece Allah Teâlâ’dır. Bu gibi konularda fetvalar veren, kitaplar yazan âlimler ve bu fetvaları uygulayan sultanlar, halifeler ölmüşlerdir. Bizler onları mü’min bildiğimiz için bağışlanmaları için arkalarından hayır dualar etmeliyiz. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“Onlardan sonra gelenler: «Rabbimiz! Bizi ve bizden önce inanmış olan kardeşlerimizi bağışla; kalbimizde müminlere karşı kin bırakma. Rabbimiz! Şüphesiz Sen şefkatlisin, merhametlisin» derler.” (Haşr, 59/10)

Yahya Şenol

NOT: Bununla ilgili görüntülü cevabımızı aşağıdaki linkten izleyebilirsiniz:

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/devletin-bekasi-icin-kardes-katlinin-kurana-gore-hukmu-nedir.html

İfrad haccı yapan bir kişi, en erken ne zaman umre yapabilir?

Hac yapan kişi, bayramın birinci günü büyük şeytanı taşladıktan sonra kurban kesip tıraş olur ve ihramdan çıkar. Bu ihramdan çıkmakla o kişi için karı-koca ilişkisinden başka ihram yasağı kalmaz. Daha sonra Kâbe’ye giderek tavaf ve sa’y yapar. Aynı gün tekrar Mina’ya döner. Zilhicce ayının 11 ve 12. günleri orada kalır ve her gün üç şeytanı da taşlar. İsterse 13. günü de orada kalır. Öğleden sonra üç şeytanı da taşlayıp Mekke’ye döner.

İfrad, kıran veya temettu’ olsun, hac bu şekilde olur.

Teşrik günlerinde en az iki gün şeytan taşlamadıkça hac ibadeti bitmiş sayılmaz. Dolayısıyla bu araya umre ibadeti sokulamaz.

Gececi olarak çalışmakta dinen bir sakınca var mıdır?

Şayet işinizin durumu bunu gerektiriyor, bu sırada dinlenmek durumunda olanları rahatsız etmiyor, ayrıca bedeniniz ve aile fertlerinize karşı görevlerinizi ihmal etmiyorsanız gece çalışmanızda bir sakınca yoktur.

Doç. Dr. Servet Bayındır

Lütfen aşağıdaki linki de tıklayınız:

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/gece-calisip-gunduz-uyudugu-icin-namaz-kaciran-kisinin-hukmu-nedir.html