Skip to content Skip to main navigation Skip to footer

Yazılı Fetvalar

Allah Teâlâ bazı insanların kâfir olarak ölmelerini mi istiyor?

Bahsettiğiniz ayetler münafıklarla ilgilidir ve ortak mealleri şöyledir:

“Onların ne malları seni imrendirsin ne de evlatları. Allah ister ki yaşadıkları bu hayatta bunlar sebebiyle onlara azap etsin ve ruhları, üzüntü içinde kâfir olarak çıksın.” (Tevbe, 9/55 ve 85)

Bu, Allah Teâlâ’nın koyduğu kuraldır. Şartları değiştirmek için çaba göstermezlerse bu kural işler. Ama tevbe kapısı da daima açıktır; dönüş yapmak isteyen dönebilir.

Aşağıdaki ayetlerden bunu anlayabiliriz.

“İnandıktan sonra kâfir olan bir topluma, Allah hiç dirlik ve düzenlik verir mi? Bunlar, kendilerine açık belgeler gelince o Elçi’nin doğru olduğuna şahit olmuş kimselerdir. Allah yanlışlar içinde olan bir topluluğu yola getirmez.

Onlar var ya onların cezası Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların lanetidir. Sürekli o lanet içinde kalırlar. Sıkıntıları hafifletilmez; onlara göz de açtırılmaz. Olup bitenden sonra tevbe edip durumunu düzeltmiş olanlar başka. Çünkü Allah çok bağışlar ve ikramı boldur.” (Âl-i İmrân, 3/86-89)

Benzer bir soru-cevap için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/allah-teala-insanlari-yoldan-cikarmak-ister-mi.html

Kendi isteği ile işten ayrılanların işsizlik maaşı almaları caiz olur mu?

Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) kendi isteği ile işten çıkanlara değil, işini kaybedenlere maaş vereceğini belirtiyor. Kendi isteği ile işten ayrılıp işveren tarafından çıkarılmış gibi görünerek işsizlik maaşı almak caiz değildir. Bu durumda alınacak para haram olur.

Benzer bir soru-cevap için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/sigortasiz-calisip-issizlik-maasi-almak-caiz-midir.html

Namazda gülmek hem namazı hem de abdesti mi bozuyor?

Namazda gülmek, dört mezhebe göre de namazı bozarken sadece Hanefilere göre namazla birlikte abdesti de bozar. Hanefilerin bu konuda delil getirdikleri hadisler, hadis âlimleri tarafından sahih görülmemiştir. Dolayısıyla kahkaha ile gülen kişinin namazda da namazın dışında da abdesti bozulmaz.  Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“… Hasta veya yolcu olur veya sizden biri ayakyolundan gelir ya da kadınlara temas etmiş olur da su bulamazsanız temiz toprağa teyemmüm edin; onunla yüzünüzü ve ellerinizi mesh edin…” (Maide 5/6)

Bu ayete göre abdesti bozan şeyler –tuvalet dışında olsa da- tuvalette olan şeylerdir. Bunlar yellenme, büyük abdest ve küçük abdestten ibarettir. Namazda gülmek bunlardan biri değildir.

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/abdesti-bozan-seyler-nelerdir-kan-ve-uyku-abdesti-bozar-mi.html

Cuma vakti okul kantininden alışveriş yapmak haram mı?

Kendisine Cuma farz olan herkesin, geçerli bir özrü bulunmadıkça Cuma namazına gitmesi farzdır. Ancak Cumaya gittiklerinde toplumun güvenliğinin tehlikeye düşmesi ihtimali bulunan asker, polis, itfaiye çalışanları, belli kurumlardaki güvenlik görevlileri vb.  kişilerle Cuma kılınamayacak kadar küçük olan yerleşim birimlerinde yaşayanların Cuma’ya gitme zorunluluğu yoktur.

Dersleri zorunlu olarak  Cuma saatine konulmuş olan öğretmen ve öğrenciler de bu grupta sayılabilir.

www.fetva.net/yazili-fetvalar/bazi-hallerde-cuma-namazi-terk-edilebilir-mi.html

Dolayısıyla bir öğrencinin Cuma vakti okul kantininden alışveriş yapması haram değildir. Fakat kantinci şayet kendisine Cuma farz olan kişi ise ona Cuma vakti alışveriş yapması haramdır.

Doç. Dr. Servet Bayındır

Allah, anne-babanın hataları yüzünden evlatlara ceza verir mi?

Dinimizde suçun şahsiliği prensibi esastır. Buna göre Allah’ın yasakladığı bir eylemi işleyen kişi, günah kazanır ve bu günahı bir başkasını bağlamaz. Yani hiç kimse başkasının hatasından ve günahından sorumlu değildir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“Yoksa o Mûsâ’nın ve o çok vefalı İbrâhim’in sahifelerinde bulunan şu kesin gerçekler hakkında bilgi edinmedi mi ki: Hiçbir kimse başkasının günah yükünü çekemez. İnsan, emek ve gayretinin neticesinden başka şey elde edemez. Bu gayretinin semeresi de ileride ortaya çıkacaktır. Emeğinin karşılığı kendisine tam tamına ödenecektir. Elbette son durak, Rabbinin huzuru olacaktır. O’dur güldüren ve ağlatan; O’dur öldüren ve yaşatan.” (Necm, 53/36-44)

“Kim yola gelirse kendi yararına gelir, kim de yoldan çıkarsa kendi zararına çıkar. Kimse kimsenin yükünü çekmez. Biz elçi göndermeden azap etmeyiz.” (İsrâ, 17/15)

Dolayısıyla anne ve babanızın hatalarından siz sorumlu olmazsınız. Fakat elinizden geldiğince onları güzellikle uyarmalı ve mümkün mertebe hatalarını engellemeye çalışmalısınız. Gücünüzün yetmediğinden ise sorumlu tutulmayacaksınız. Allah Teala şöyle buyurmuştur:

“Allah, kimseye gücünün yettiğinden fazlasını yüklemez…” (Bakara, 2/286)

Kadın öldü. Kocası, 1 erkek, 1 kız kardeşi kaldı. Miras nasıl taksim edilir?

Kur’an-ı Kerim’e göre kadının kocası, mirasın yarısını alır. Kalan mirastan erkek kardeşe iki, kız kardeşe de bir pay verilir. Buna göre miras 6 paya bölünür: 3 pay kocasına, 2 pay erkek kardeşine, 1 pay da kız kardeşine verilir.

Peygamberimiz döneminde hırsızların elleri kesiliyor muydu?

Hırsızlık yapanların ellerinin kesilmesi gerektiğine dair ayet şöyledir:

“Erkek hırsız ile kadın hırsızın ellerini kesin ki kazandıklarına karşılık bir ceza, Allah tarafından bir caydırma olsun. Allah güçlüdür, doğru karar verir.” (Maide, 5/38).

Hadis kitaplarında Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellemin, yukarıdaki ayetin emri gereğince, o dönemde hırsızlık yapanların ellerini kestiği veya kestirdiği rivayet edilmektedir. Bu rivayetlerden ikisi şöyledir:

Âişe radıyallahu anhâ şöyle demiştir:

“Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, çeyrek altında ve daha fazlasında hırsızın elini keserdi.”

“Hırsızın eli ancak çeyrek altında ve daha fazlasında kesilir.” (Müslim, Hudûd, 1 (1684). Ayrıca bkz: Buhari, Hudûd, 14; Ebû Dâvûd, Hudûd, 12; Tirmizî, Hudûd, 16)

Benzer bir soruya verilen cevap için aşağıya tıklayınız.

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/maide-suresi-38-ayete-gore-hirsizlarin-iki-elini-de-kesmek-mi-gerekiyor.html

Mülklerden elde edilen kira geliri ile faiz arasında ne fark var?

Kira ile faiz, birbirinden şu açılardan farklıdır:

A) Faiz:

1) Faiz, para ve benzeri standart malların belli bir süre ile borç olarak verilip geriye verilen miktarın misli ve bir miktar fazlasıyla geri alınması işleminden doğar.

2) Faizde borç verilen mal tüketilir. Geriye aynı mal değil, o malın misli/aynı standartlardaki bir benzeri fazlasıyla verilir.

3) Faizde borç olarak alınan şeyin bütün riski, borçluya aittir. Para kaybolsa da çalınsa da borçlu, bu miktarı ve fazlasını geri vermek zorundadır.

B) Kira:

1) Kira ancak menfaatinden faydalanılıp aynıyla geri iade edilebilen mallarda olur, tüketilen mallarda değil.

2) Kirada bir malın borç olarak verilip fazlasıyla geriye alınması durumu söz konusu değildir.

3) Kiraya verilen mal ile geri tahsil edilen mal birbirlerinden farklıdır. Bu sebeple verilenin fazlasıyla geri alınmasından bahsedilemez.

4) Tüketilen mallar kiraya konu olamaz. Yani para, buğday vb. tüketilip misli iade edilen mallar kiraya verilemez.

Dolayısıyla ev olsun, tarla olsun menfaatinden yararlanılıp aslıyla geri iade edilen mallar sınıfından oldukları ve kira süresince -kiracının kasıt ve kusuru dışındaki- bütün arıza, hasar, yanma, kaybolma, deprem vb. felaketler sonucu tamamen yok olma gibi bütün riskler kiracıya değil mal sahibine ait olduğundan bu tür malların kiraya verilmesi caizdir.

Doç. Dr. Servet Bayındır

Kira-faiz ilişkisine dair görüntülü bir cevabımızı izlemek için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/gayrimenkullerden-elde-edilen-kira-geliri-faiz-midir.html

Gayrimüslim bir doktor Müslüman çocukları sünnet edebilir mi?

Gayrimüslim doktorların Müslüman erkek çocukları sünnet etmelerinde dinen herhangi bir sakınca bulunmamaktadır.

Sünnet esnasında tekbir getirilmesi, belirli bir dua okunması veya tören yapılması gerekmemektedir.

Meryem sûresi 29. ayete göre Hz. İsa beşikte iken konuşmuş mudur?

“Bunun üzerine (Meryem, çocukla konuşun diye) ona işaret etti. ‘Beşikteki bir bebekle nasıl konuşuruz?’ dediler.” (Meryem, 19/29) ayetindeki, “beşikteki bebek (فِي الْمَهْدِ صَبِيًّا) ifadesinin mecaz/kinaye olduğu, o vakitte İsa (as)’ın yetişkin biri olduğu görüşünün isabetli olmadığı, konuyla ilgili diğer ayetlerden anlaşılmaktadır. İlgili ayetler şöyledir:

“Hani melekler şöyle demişti: ‘Ey Meryem! Allah seni kendi tarafından bir kelime ile müjdeliyor ki onun adı Meryem oğlu İsa Mesih’tir. O, dünyada da ahirette de itibarlı ve Allah’a çok yakın olanlardandır. O, beşikte de yetişkin çağında da insanlarla konuşacak, salihlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 3/45-46)

“O gün Allah şöyle diyecek: ‘Ey Meryem oğlu İsa! Senin ve annenin üzerindeki nimetimi düşün. Hani seni Ruhu’l-Kudüs (Cebrail) ile desteklemiştim. Beşikte iken de yetişkin iken de insanlara konuşuyordun…” (Mâide, 5/110)

Bu son iki ayette de “beşikte ve yetişkin iken (فِي الْمَهْدِ صَبِيًّا) şeklinde İsa (as)’ın beşikte bebek iken de yetişkin iken de muhataplarıyla konuşacağı ayrı ayrı vurgulanmaktadır. Birinci ayetteki (Âl-i İmrân, 3/45-46) ifade meleklere, ikinci ayetteki (Mâide, 5/110) ise bizzat Allah Teala’ya aittir ve burada herhangi bir küçümseme durumu yoktur. Bu da “Beşikteki bir bebekle nasıl konuşuruz? (قَالُوا كَيْفَ نُكَلِّمُ مَنْ كَانَ فِي الْمَهْدِ صَبِيًّا) dediler.” (Meryem 19/29) ayetindeki ifadenin mecazi değil, hakiki anlamda olduğunu teyit etmektedir.

Almanya dârülharp mı? Bu ülke kadınlarına cariye muamelesi yapılır mı?

Almanya milyonlarca Müslümanın dinlerini yaşayabildikleri, ibadetlerini yapabildikleri dârüssulh’tur. Dârüssulh, kendisiyle barış anlaşması yapılmış ülkeye denir. Ama dârülharp bile sayılsa cariyelik hukuku asla geçerli olmaz. Çünkü Kur’an, cariyelerle de olsa her türlü nikâhsız ilişkiyi yasaklamıştır.

Cariyelik sistemi ve İslam’ın buna bakışı hakkında Ali Rıza Demircan’ın, Kur’ân ve Sünnet Işığında Cariyeler ve Sömürülen Cinsellikleri isimli kitabını tavsiye ederiz.

Ayrıca konuyla ilgili ayrıntı için lütfen aşağıdaki adresleri tıklayınız:

www.suleymaniyevakfi.org/tarih-arastirmalari/savas-esirleri-ve-cariyelik.html

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/peygamberimiz-doneminde-savas-esirleri-kolelestiriliyor-muydu.html

Bir koca, ölen karısının cenazesini yıkayabilir mi?

Kur’an’a göre eşlerden birinin ölmesi ile karı-kocalık bitmemektedir. Çünkü kadın kocasına, koca da karısına mirasçı olabilmektedir. Ayrıca bu ilişkinin cennette de devam edeceğini ayetlerden öğreniyoruz. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

(Rablerinden çekinmiş olanlar) Kalıcı bahçelere girerler; babalarından, eşlerinden ve evlatlarından uygun olanlar da girer. Melekler her kapıdan yanlarına girince “Sabrınızın karşılığı olarak huzur ve güvendesiniz. O dünyanın sonu ne güzelmiş!” derler.” (Ra’d, 13/23-24)

Peygamberimiz bir defasında Âişe validemize şöyle demiştir:

“Sen benden önce ölürsen seni yıkar, sonra da kefenlerim…” (Ahmed b. Hanbel, 6/228; İbn Mâce, “Cenâiz”, 9)

Ayrıca Fâtıma radıyallâhu anhâ vefât ettiğinde kocası Ali b.  Ebî Tâlib’in onu yıkadığı ve sahabeden herhangi bir itirazın olmadığı da rivayetler arasındadır. (Hâkim, el-Müstedrek, c: 3, s: 179, hadis no: 4769)

Sonuç olarak bir kadın kocasının cenazesini yıkayabileceği gibi koca da karısının cenazesini yıkayabilir.

Mezhep imamlarından İmâm Şâfiî, Mâlik ve Ahmed b. Hanbel’e göre koca, ölmüş karısını yıkayabilir.

Hanefilere göre ise kadın öldüğü zaman nikâh düşer ve zevciyet kalkar. Bu yüzden koca, ölen karısının cenazesini yıkayamaz. Fakat ölüm iddeti beklediğinden henüz eşlik ilişkisi bitmediği için kadın, ölmüş kocasını yıkayabilir.

Hanefiler, Hz. Ali’nin Fatıma’yı yıkamasını onlara özel bir durum olarak nitelemiş, Peygamberimizin Aişe validemizi yıkayacağını söylemesini de bir başkasına yıkattıracağı şeklinde yorumlamışlardır. (Bkz.: Serahsî, el-Mebsût, c: 2, s. 71 vd.).

Bununla ilgili görüntülü cevabımızı aşağıdaki linkten izlemenizi tavsiye ederiz:

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/bir-erkek-olen-karisinin-yuzune-bakabilir-veya-cenazesini-yikayabilir-mi.html

Dini konularda vesveselerden kurtulmak için ne yapmalıyım?

Öncelikle bunun size şeytan tarafından yapıldığını bilmelisiniz. Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyrulmaktadır:

“Gerçek şu ki, sizi yarattık, sonra biçim verdik. Sonra meleklere “Âdem’e secde edin” dedik. Hemen secdeye kapandılar ama İblis öyle yapmadı. O, secde edenlerden olmadı.

Allah dedi ki: “Sana emrettiğimde secde etmeni engelleyen neydi?” Dedi ki: “Ben ondan üstünüm; beni ateşten yarattın, onu da balçıktan yarattın.”

Allah dedi ki: “Yıkıl oradan; orada büyüklük taslamaya hakkın yoktur. Çekil; sen alçağın tekisin.”

“Öyleyse dirilecekleri gününe kadar beni beklet.” Dedi.

Allah dedi ki: “Sen bekletilenlerdensin.”

Şeytan “Madem beni azdırdın, ben de senin doğru yolunun üstüne, onlar için oturacağıma yemin ederim. Sonra önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım. Göreceksin, onların çoğu sana teşekkür etmeyecektir” dedi.” (Araf, 7/12-17)

Şeytan, sadece doğru yolda olana vesvese verdiği için onun vesvesesi, yaptığınız işin doğruluğunu da gösterir. Böyle bir durumda ne yapılması gerektiğini şu âyetlerden öğreniyoruz:

“Şeytandan sana ilişkileri bozacak bir vesvese gelirse hemen Allah’a sığın. Çünkü o işitir, bilir.  Allah’tan çekinenler, Şeytan vesvesesinden etkilenince bilgilerini harekete geçirir, hemen gerçeği görürler.” (Araf, 7/200-201)

Yukarıdaki ayetlerden de anlaşılacağı gibi şeytan vesvese verecek; ama kendinizi vesveseye kaptırmayacaksınız. Kendisini vesveseye kaptıran insan, ibadetlerinde yanılır, çeşitli hatalara düşer ve ibadetlerden haz almaz. Vesvese, insanı yanlış ve batıl yollara saptırabilir. Hatta vesvese neticesinde insan akli dengesini bile kaybedebilir. Bu açıdan rahat olun, kendinize zarar vermeyin. Bundan kurtulmak için sık sık Euzu çekerek Allah’a sığının, İhlas, Felak ve Nâs surelerini anlamları ile birlikte okuyun.

Lütfen aşağıdaki linkleri de tıklayınız:

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/ibadetlerimde-asiri-derecede-vesvese-var-nasil-kurtulabilirim.html

www.fetva.net/yazili-fetvalar/vesvese-omur-boyu-surer-mi.html

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/banyo-konusunda-vesvese-yapiyorum-ne-yapmam-lazim.html

Miras paylaşımı her durumda erkeğe iki, kadına bir pay mıdır?

Bir kişi öldüğünde geride kalan malının tamamı, mirasçıların alacakları hisselere göre olur. Kalan malın arsa, ekilip dikilen arazi veya dükkân olup olmaması, paylaşım açısından önemli değildir.

Miras hükümlerinde erkeğin iki kadın hissesi alması, genel kuraldır. Ancak bunun bazı istisnaları bulunmaktadır. Bunlar şöyledir:

1. Geride miras bırakarak ölen kişinin kız veya erkek çocuğu bulunduğunda anne ve babası eşit olarak altıda bir (1/6) oranında miras alırlar. İlgili ayet-i kerime şöyledir:

“Ölenin çocuğu varsa, anne babasından her birinin terekeden altıda bir hissesi vardır. Eğer çocuğu yoksa terekeden annenin hissesi üçte birdir.” (Nisâ, 4/11).

2. Anne bir erkek veya kız kardeşler mirasçı olurlarsa mirasın üçte birini (1/3) aralarında eşit olarak paylaşırlar. İlgili âyeti kerime şöyledir:

“Eğer bir erkek veya kadına kelâle olarak mirasçı olunur ve ölünün erkek veya kız kardeşi bulunursa bunlardan her birisi altıda bir alır. Eğer kardeşler bundan çok iseler üçte bire zarara uğratılmaksızın ortak olurlar…” (Nisâ, 4/12).

Benzer bir soru-cevap için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/nisa-7-ayete-gore-kadinlarla-erkekler-miras-konusunda-esit-midirler.html

Namazda okunacak sureleri Cebrail aleyhisselam mı öğretmiştir?

Bu konuda bir bilgiye sahip değiliz. Namazda Kur’an okumamız, onun şekil şartına bağlı bir zikir olmasından dolayıdır. Allah Teâlâ Musa aleyhisselama şu emri vermiştir:

وَأَقِمِ الصَّلَاةَ لِذِكْرِي

“Namazı, beni zikir için kıl.” (Taha 20/14)

Zikir, bağlantılarıyla birlikte düşünülüp öğrenilen bir bilgiyi kullanıma hazır tutmaktır. Kullanıma hazır tutulacak asıl bilgi Allah’ın Kitabında olandır. Bu sebeple “Zikir” ilâhî kitapların ortak adıdır. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Bakın! Kalplerin yatışıp rahatlaması Allah’ın zikri ile olur.” (Ra’d 13/28)

Peygamberimizin bize öğrettiği dualar da zikirdir. Namazda hem onlar hem Kur’ân âyetleri okunmalıdır. Bu sebeple Kur’ân âyetlerini bilmeyenler, sadece bildikleri zikirlerle namaz kılabilirler.

Allah Teâlâ, yolculuk sırasında düşman korkusunun ortaya çıkması halinde kılınan tek rekâtlı namazdaki zikirleri yaparken vücudun bulunacağı şekil ile ilgili şu emri vermiştir:

فَإِذَا قَضَيْتُمُ الصَّلاَةَ فَاذْكُرُواْ اللّهَ قِيَامًا وَقُعُودًا وَعَلَى جُنُوبِكُمْ

“O namazı kıldığınız zaman Allah’ı; ayakta, oturarak ve yanlarınız üzerindeyken zikredin.” (Nisa 4/103)

Ayete göre namazda zikir; kıyamda, rükûda, secdede, iki secde arasında, son oturuşta ve bunlar arasındaki geçişlerde yapılır.

Hanımının sütünü içen koca onun sütoğlu mu olur?

Eşler arasında bu tür şeylerin meydana gelmesi normaldir. Bundan dolayı aralarında süt hısımlığı doğmaz.

Süt hısımlığının doğması için bir kadının 0-2 yaş arasındaki çocuğu beslemek/doyurmak maksadıyla emzirmesi gerekir. Bir hadiste “Süt hısımlığı ancak iki yaş içinde emzirilen sütle oluşur.” (Buhârî, Nikâh, 21) buyurulur. Dolayısıyla böyle bir durumla karşılaşan karı-koca arasında süt bağı oluşmaz.

Bununla ilgili olarak İmam Malik’in Muvatta’ adlı hadis kitabında şöyle bir rivayet yer almaktadır:

Bir adam, Ebû Musa el-Eşârî’ye “Ben hanımımın göğsünü emdim, karnıma süt gitti (bunun hükmü nedir)?” diye sordu. Ebû Musa “Buna göre o kadın sana haram olmuştur.” deyince Abdullah b. Me­sûd, adama “Nasıl fetva verdiğine dikkat et!” dedi. Ebû Musa “Bu hususta sen ne dersin?” deyince İbn Mesûd “(Haramlık doğuracak olan) emme ancak (doğumdan sonraki) iki sene içerisinde olur.” dedi. Bunun üzerine Ebû Mûsâ “Bu büyük âlim aramızda iken bana bir şey sormayınız.” dedi.” (Muvatta, Radâ’, 14.)

Şizofren, paranoyak gibi hastaların sorumluluk durumu nedir?

Bir hukuk terimi olarak ‘iyi ile kötüyü, kâr ile zararı ayırt etmeye yarayan zihnî melekeler açısından yeterli kimseyi ifade eden kavram’, âkil veya akıl sahibi kavramıdır. Akıl ve temyiz kabiliyeti arızalanınca, kişinin dinî yükümlülükleri kalkar.

Allah Teala Kur’an-ı Kerim’de “Allah, kimseye kaldıramayacağı yükü yüklemez.” (Bakara, 2/286) buyurmaktadır.

Peygamberimizden nakledilen bir rivayet de şöyledir:

Üç kişiden sorumluluk kaldırılmıştır: Aklı olmayan deliden, uyanıncaya kadar uyuyan kimseden ve ergenlik çağına ulaşıncaya kadar çocuktan.” (Ebû Dâvud, Hudûd, 16; Tirmizî, Hudûd,2)

Akıl hastalıkları, temyiz gücünü tamamen veya kısmen kaldırmalarına; doğuştan, devamlı veya belirli sürelerle ortaya çıkmalarına göre farklılık taşımaktadırlar. Dolayısıyla her bir hastanın, hastalığının keyfiyetine göre akıl ve temyiz gücünü kaybedip kaybetmemesine göre hükümler de değişiklik gösterir.

Bu durumda olanların akıl ve temyiz gücünü tamamen ortadan kaldıran hastalıkları devam ettiği süre içinde yaptıkları tasarrufları geçerli değildir. Bu sırada işledikleri suçlardan dolayı kendilerine herhangi bir ceza uygulanmaz. Onlar uygulanacak her türlü bedeni cezadan muaftırlar. Çünkü onlar, bedeni cezaya ehil değildirler. Ancak başkalarına verdikleri maddi zararlar, kendi mallarından tazmin edilir.

(Kaynak: Mustafa Uzunpostalcı, “İslâm Hukukunda Ehliyeti Daraltan veya Ortadan Kaldıran Sebepler”, İslam Hukuku Araştırmaları Dergisi, sayı: 9, yıl: 2007, sayfa: 67–100.)

Konuyla ilgili biraz daha geniş bilgi için lütfen aşağıdaki linkleri tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/akil-nedir-islam-ile-mukellef-olmak-icin-gereken-akil-miktari-nedir.html

www.fetva.net/yazili-fetvalar/eda-ehliyetini-ortadan-kaldiran-seyler-nelerdir.html

Boşanmalardaki iddet, kadının hamile olup olmadığını tespit için midir?

Talakla ilgili ayetlerde (Talak, 65/1-2, Bakara, 2/228-229), birinci ve ikinci boşanmanın iddet süresinin üç kur’ yani üç temizlik dönemi olduğu hükme bağlanmıştır. Talak Suresindeki âyetler şöyledir:

Ey Nebî! Karılarınızı boşadığınızda iddetler içinde boşayın ve iddetlerini sayın. Rabbiniz Allah’tan çekinin de açık bir fuhuş yapmamışlarsa onları evlerinden çıkarmayın. Onlar da çıkmasınlar. Bunlar Allah’ın koyduğu sınırlarıdır. Kim Allah’ın sınırlarını aşarsa kötülüğü kendine yapar. Bilemezsin, belki Allah bunun ardından yeni bir durum ortaya çıkarır.

Sürelerinin sonuna geldiklerinde kadınları ya maruf ile tutun ya da maruf ile ayırın. İçinizden güvenilir iki kişiyi şahit tutun; şahitliği Allah için tam yapın. İşte bu size, sizden Allah’a ve Ahiret gününe inanan kimseye verilen öğüttür. Kim Allah’tan çekinerek kendini korursa Allah bir çıkış yolu açar.

Beklemediği yerden ona rızık verir. Kim Allah’a güvenirse O, ona yeter. İşini tam yapan Allah’tır. Allah her şey için bir ölçü koymuştur. ” (Talak 65/1–3)

Eşini boşamak isteyen erkeğin uyacağı bu ölçüler şöyle sıralanabilir:

1. Boşanma iddet içinde olmalı, yani kadın âdetli olmamalı, temizse o temizlik dönemi içinde eşiyle ilişkiye girmemiş olmalıdır.

Bu dönemde hem âdetin kadına verdiği sıkıntıdan hem de eşinin onunla ilişkiye girememesinden dolayı erkekte huzursuzluk olur ve karısını kolayca boşayabilir.

Âdetten temizlenmiş olan eşiyle ilişkiye giren erkek, arzusuna kavuşmuş olacağından eşini yine kolayca boşayabilir. Her iki durumda da boşamanın geçersiz sayılması fıtrat gereğidir.

2. İddeti erkek saymalıdır. Boşadığı kadının evde geçireceği günleri kocanın sayması, bu dönemde onunla yakından ilgilenmesi demektir.

3. Kadını evinden çıkarmamalıdır. Üç ay kadar sürecek bekleme dönemini, birlikte geçiren çiftler, bir şekilde anlaşabilirler. Eğer anlaşamazlarsa sıkıntı büyük demektir.

4. Kadın da evden çıkmamalıdır. Kadının evi terk etmesi halinde araya soğukluk girer ve eşleri birleştirme işi zorlaşır.

5. Erkek, süre içinde veya süre sonunda eşine iyilikle dönmeli veya iyilikle ayrılmalıdır. Zoraki evlilik olmaz; bu aileye zarar verir. İyilikle ayrılırlarsa daha sonra yeni bir nikâhla birleşebilirler.

6. Gerek boşarken gerek dönüş sırasında ve gerekse ayrılırken iki kişiyi şahit tutmalıdır.

Böylece durumdan haberdar olan Müslümanlar, Nisa 35. âyete göre erkeğin ve kadının ailesinden birer hakem görevlendirip eşleri barıştırma yollarını ararlar. Bütün bunlar, kişinin eşini bir kere boşaması içindir.

www.suleymaniyevakfi.org/kuran-arastirmalari/talak-erkegin-bosama-hakki.html

Görüldüğü gibi iddet, hamileliğin tespiti için değil, tarafların birlikte yaşayıp yaşayamayacağının iyice tespiti içindir. Yoksa bir kadının hamile olup olmadığı, bir âdet ve bir temizlikle anlaşılabilir. Bu yüzden iddeti, hamile olma ihtimali olmayan kadınlar da beklerler. İlgili ayet şöyledir:

“ Karılarınızdan âdetten kesilmiş olanlar hakkında şüpheye düşerseniz iddetleri üç aydır; âdet görmeyenler de öyledir. Hamile olanların bekleme süreleri yapacakları doğumla biter. Kim Allah’tan çekinerek kendini korursa Allah onun işini kolaylaştırır. ” (Talak 65/4)

Durum böyle olduğu için iddetin, bu ayette yazılı sürelerin altına inmesi mümkün değildir.

Bedelli askerlik için bankadan kredi çekmenin hükmü nedir?

Faiz vermek, birilerinin faiz yemesini sağlamak ve Allah’ın bir emrinin çiğnenmesine destek vermektir. Bir zaruret olmadan bu yola girmemek gerekir. Askerde namaz kılma yasağı diye bir yasak yoktur. Bedelli askerlik yapmak isteyenler bunu faizli kredi şeklinde değil de başka şekilde yapmaya çalışmalıdırlar.

Görüntülü cevabımızı da aşağıdaki linkten izleyebilirsiniz:

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/katilim-bankalari-bedelli-askerlik-ve-yilbasi-kredisi-verebilir-mi.html

Doktorlar, özel kuruma yönlendirdikleri hasta başına ücret alabilirler mi?

Hekimin kendi kurumunda yapması gerektiği/yapabileceği halde görevini ihmal etmemesi, hastayı yanıltmaması, resmi ve özel nitelikli bütün alternatifleri eşit derecede hastaya bildirmesi, gizli veya açık şekilde belli bir merkeze yönlendirmemesi şartıyla bu şekildeki bir uygulamada mahzur olmaz. Ancak bahsedilen özel kurum, hekime verdiği ek meblağı hastadan tahsil etmemeli, hekimin tavsiyesi ile gelen hastaya diğer hastalara uygulanan tarifeden farklı bir tarife uygulamamalıdır. Bir de doktora ödenen meblağın hastadan değil, bizzat o kurumun kasasından çıkıyor olması gerekir.

Doç. Dr. Servet Bayındır