Skip to content Skip to main navigation Skip to footer

Yazılı Fetvalar

Avliyye meselesi nedir?

Kur’an-ı Kerim’de belirtilen miras paylarının mirasçılara yetmemesi diye bir durum söz konusu değildir. Belirtilen taksim isabetli olmayan içtihada dayanmakta olup mirasçılar arasındaki ilişkinin görülememesinden kaynaklanmaktır. Burada öncelikle ölünün karısı sekizde birini alacak kalan da rahim yoluyla akraba hısımlar arasında pay edilecektir. Kalandan anne altıda bir, baba altıda bir ve üç kız çocuk da kalanın üçte ikisini alacaktır. Belirtilen meselede terekenin toplamı 48 hisse kabul edilirse karısı sekizde biri olan 6 hisseyi alacak. Kalan da rahim sahibi hısımlar arasında Allah’ın Kur’an’da belirttiği oranlara göre taksim edilecektir. Buna göre anne ve baba kalan 42’nin altıda bireri olan 7’şer hisseyi alacak. Üçte ikilik 28 hisseyi de üç kız çocuğu alacaktır.

Avliyyenin yapılmaması gerektiği, ilk defa ne zaman avl yapıldığı ile ilgili lütfen aşağıdaki yazıyı inceleyiniz:

www.suleymaniyevakfi.org/arastirmalar/avliyye-meselesi.html

Çocuklara Hayber ismi konulabilir mi?

Hayber, Medine’nin yaklaşık 180 km. kadar kuzeyinde başlayan ve denizden 850-1000 km yükseklikte yer alan etrafı volkanik topraklarla çevrili geniş bir vadinin adıdır. Bazı müelliflerin ifadesine göre kelime bölgede oturan Yahudilerin dilinde, “kale” anlamını taşımaktadır. Şehrin, adını kurucusu Hayber b. Kâniye b. Mehlâil’den aldığı da rivayet edilir. (Kaynak: Muhammed Hamidullah, “Hayber”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, c: 17, s. 20-22.)

Hayber, İslam öncesi Araplarda isim olarak kullanılmakla birlikte günümüzde bir şehir ismi olarak meşhur olmuştur. Aynı zamanda tarihi bir vakıayı da (Hayber’in Fethi) anımsatmaktadır. Bu açıdan çocuklara isim olarak verilmesi uygun düşmemektedir. Bunun yerine anlamı dinimize, örfümüze uygun daha güzel isimleri koymanızı tavsiye ederiz.

Hz. Ebû Bekir zekât vermeyenlerle niçin savaştı?

Hz. Ebû Bekir, siyasi otoriteye karşı gelenlerle savaşmıştır ki bu zaten savaş suçudur. Kur’an-ı Kerim’e baktığımızda “Namaz kıl/kılın”, “Oruç tutun” gibi ibadetle ilgili emirlerin tamamen kişisel olduğunu anlıyoruz. Zekât içinse bir taraftan “Zekâtı verin” buyurulurken diğer taraftan siyasi otoriteyi de temsil eden Peygamberimize hitaben “Mallarından sadaka/zekât al; böylece onları arındırmış ve geliştirmiş olursun.” (Tevbe, 9/103) buyurulmuş, zekâtın bir yönüyle bireysel; ama diğer taraftan siyasi/devlet yönü olan bir ibadet olduğu gerçeği vurgulanmıştır.

Tevbe sûresinin 60. ayetinden de anlaşıldığı kadarıyla bizzat devlet tarafından toplanan zekât, yine devlet tarafından 8 fona taksim edilecektir. Bu açıdan zekât diğer ibadetlerden ayrılmakta, verilmemesi hem Allah’a hem de devlete isyan suçu kabul edilmektedir. Zekâtı vermeyenlere savaş açılması da bu sebepten dolayıdır.

Lütfen aşağıdaki linki de tıklayınız:

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/hz-ebu-bekir-zekat-vermeyenlere-nicin-savas-acmistir.html

İnsanlara yardım etmek amacıyla paramızı faizde değerlendirebilir miyiz?

Burada iki ayrı işlem söz konusudur: Biri karşılıksız borç vermek, diğeri, bankada faiz karşılığı para tutmak. Bankada faiz karşılığı para tutmak- amaç ne olursa olsun- faize ortak olmaktır ve caiz değildir. Ancak kişinin faiz veya başka nedenle sahip olduğu para, bir başkası tarafından faizsiz olarak borç alınabilir.

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/banka-hesaplarinda-olusan-faizi-bankada-mi-birakmak-lazim.html

Doç. Dr. Servet Bayındır

 

Margarinlere domuz yağı katıldığı iddialarına karşı ne diyorsunuz?

Margarin, “bitkisel sıvı yağların hidrojene edilmesi sonucu elde edilen ve içinde emülsiyon halinde su, süt tozu ve peynir tozu bulunabilen bir yağ türüdür.”

İslam hukukunda “el-beyyinetü ale’l-müddeî…” şeklinde yerleşik bir kural vardır. Yani “kim bir iddiada bulunuyorsa onun delil getirmesi gerekir.” Ülkemizde üretilen margarin yağlarına domuz yağı katıldığını iddia etmek ve insanları bu hususta şüpheye sevk etmek ancak elde kuvvetli bir delil varsa olabilecek bir şeydir. Kim böyle bir iddiada bulunuyorsa bunu ispatlamakla mükelleftir. Dolayısıyla bunu bize değil, iddia sahiplerine sormanız gerekir.

Margarinlerle ilgili önceki cevabımızı aşağıdaki linkten okuyabilirsiniz:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/margarin-yaglarinin-icinde-domuz-yagi-var-mi.html

Dinimize hakaret eden web sitelerini çökertmek caiz midir?

Web sitelerinde dinimize ve ülkemize karşı hakaretlerde bulunanlarla mücadele etmek gerekir. Fakat bunun yolunun hack yapmaktan geçmediğini, zira bunun havayı yumruklamak gibi bir şey olacağını düşünüyoruz. Sizin de bildiğiniz gibi hack yapılsa bile bunlar mantar gibi çoğalmaya devam edecektir. Dolayısıyla bunlara zaman ayıracağımıza kendimize ait sitelerimizi hem içerik hem de altyapı açısından daha da güçlendirmemiz, mücadelemizi fikri boyutta sürdürmeye gayret etmemiz gerektiğini düşünüyoruz.

Lütfen aşağıdaki linkleri de tıklayınız:

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/islama-ve-muslumanlara-hakaret-edenlere-tepkimiz-nasil-olmalidir.html

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/dusmanin-silahi-ile-silahlanmak-gunumuzde-nasil-mumkun-olur.html

Esnaf açık hesapla iş yaparken nelere dikkat etmeli?

Bu tür satışlarda işlem ya malın fiyatı belirtilerek/kaydedilerek yapılıp belgeler bu şekilde düzenlenir ya da malın kendisi, miktarı yazılarak. Şayet malın fiyatı belirtilerek kayıt tutulmuş ve işlem yapılmışsa ödeme günü veya başka bir gün bu bedel üzerinde herhangi bir değişiklik yapılamaz. Yok, eğer malın kendisi, miktarı belgeye kaydedilerek satış yapılır, anlaşma bu şekilde olursa ödeme günü, o malın raf fiyatı/piyasa fiyatı ne ise hesap o fiyattan kapatılabilir.

Bu yöntem, ticari malların satılıp karşılığında paranın alındığı normal ticari işlemlerde geçerlidir, yoksa faiz kapsamına giren işlemlerde değil.

Doç. Dr. Servet Bayındır

Daha geniş bilgi için lütfen aşağıdaki linki de tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/vadeli-satilan-bir-malin-bedeli-yeni-fiyati-uzerinden-mi-hesaplanir.html

Kur’an nazil olurken Mekke ve civarında domuz eti yeniliyor muydu?

Kur’an’ın nazil olduğu dönemlerde Mekke, Medine ve çevrelerinde sadece Araplar değil, başka milletlerden ve dinlerden insanlar da yaşamaktaydı. Kâbe’nin Mekke’de bulunuyor olması sebebiyle Mekke daima bir ticaret merkezi olarak günümüze kadar gelmiştir. O dönemlerde de çeşitli millet ve dinlerden insanlar gerek hac ve gerekse ticaret için Mekke’ye geliyorlardı.

Kur’an’ın ilk muhatapları arasında müşrikler kadar kendilerine “ehl-i kitap” denilen Yahudi ve Hristiyanların bulunduğunu da unutmamak gerekir. Her ne kadar Yahudilikte domuz eti kesin olarak haramsa da (Bkz: Levililer, 11:7; Tesniye, 14:8) Pavlus sonrası Hristiyanlıkta domuz eti de dâhil olmak üzere her şey caiz kabul edilmiştir. (Bkz: 1. Korintliler, 10:23-26; 1. Timoteyus, 4:4–5)

Buradan hareketle Kur’an’ın nazil olduğu dönemlerde en azından gerek o çevrede yaşayan ve gerekse ticaret için Mekke’ye gelen Hristiyanların domuz eti yediği anlaşılmaktadır.

İslam’ın emir ve yasaklarını anlamada indiği coğrafyanın önemi inkâr edilemez.  Ancak bunlar o bölgeyle sınırlı değil, evrenseldir.

Kısırlık tedavisi için yapılan aşılamadan sonra gusül almak gerekir mi?

Doktorlardan edindiğimiz bilgilere göre aşılama sonrası kadında 1-2 gün süreyle adet ağrısına benzer bel ve kasık ağrısı ile birlikte az miktarda kanama görülebilir. Bu, adet değil, tedaviden kaynaklanan adet dışı bir kanamadır. Dolayısıyla bu durumda namaz kılmaya devam etmeniz gerekir.

Bundan dolayı gusül abdesti almanız da gerekmez.

Benzer bir soru-cevap için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/jinekolojik-muayeneden-sonra-gusul-abdesti-almak-gerekir-mi.html

Ennur Kübra ismini koymakta dinen bir sakınca var mıdır?

Ennur kelimesinin başındaki “en”, Arapça’daki elif-lâm (ال)  takısıdır. Bu takı, Nur kelimesinin başına gelince kelimeyi en-Nur şeklinde okutur. Sözlükte ‘aydın ve ışıklı olmak’ manasındaki “nevr” kökünden türemiş olan Nûr ise ‘aydınlık, ışık’ anlamındadır.

Kübra da ‘daha büyük’, ‘çok büyük’ ve ‘en büyük’ manalarına gelmekte ve kız çocuklarına isim olarak konulmaktadır.

Buna göre kızınıza Ennur’un ön eki olmaksızın sadece Nur veya Kübranur şeklinde bitişik yahut da Kübra Nur şeklinde iki ayrı isim koymanız daha uygundur.

Nur ismiyle ilgili ayrıntı için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/nur-ismi-sadece-allaha-ait-bir-isimmi.html

“Hadisi bırak, Kur’an’a bak diyen yalancılar çıkacak.” hadisi sahih midir?

Ebû Ya’lâ’nın tahriç ettiği ve Hz. Peygambere isnad edilen rivayet şöyledir:

“Bir zaman gelecek. Sizden birisine benden bir hadis söylenince o, oturduğu yere yaslanmış bir şekilde şöyle diyecek: ‘Resûlullah böyle bir şey söylemez. Hadisi bırak, bana Kur’an’dan delil getir.’” (Ebû Ya’lâ, Müsnedü Ebî Ya’lâ, c: 3. s: 346)

Bu rivayet, senedinde yer alan Yezid b. Ebân er-Rakkâşî adlı ravi sebebiyle zayıf kabul edilmiştir. (Bkz.: Heysemî, Mecmaü’z-Zevâid, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, 1988, c: 1,  s: 155)

Hadis ilmi açısından böyle  bir hadis delil olarak alınamaz.

www.fetva.net/yazili-fetvalar/zayif-hadisle-amel-edilir-mi.html

Sahih hadisler ise Peygamberimizin Kur’an’dan çıkardığı hükümlerdir. Onların hangi ayetlerden çıkarıldığını ancak bir uzmanlar heyeti bulabilir. Bu sebeple “Resûlullah böyle bir şey söylemez. Hadisi bırak; Kur’an’a bak” şeklindeki sözler kesinlikle yanlıştır. Peygamberimiz Kur’an’ı en iyi anlayan kişi o olduğuna göre bu işin uzmanı da odur. O, Kur’an’da zaten var olan; ama bizim kolaylıkla göremediğimiz şeyleri bizlere gösterir. Bu bakımdan bizler onun örnekliğine muhtacız. Dolayısıyla “Hadislere gerek yok, bize sadece Kur’an yeter.” demek, bu gerçeği inkâr etmekten başka hiçbir anlam taşımaz.

Bu konuda geniş bilgi için lütfen aşağıdaki linkleri de tıklayınız:

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/dini-anlama-ve-yasamada-sadece-kuran-ile-yetinmek-dogru-olur-mu.html

www.fetva.net/yazili-fetvalar/herkes-hikmete-ulasabilirse-peygamberlere-ne-gerek-vardi.html

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/hadisler-olmazsa-kurani-anlamak-mumkun-olmaz-mi.html

Herkes hikmete ulaşabilirse Allah’ın elçilerine ne gerek vardı?

Nebilerin, tebliğ görevleri yanında ilahi kitaptaki hükümleri çıkartma görevleri de vardır. Bu, oldukça zor bir iştir. Nebiler bunu hem uygular hem de insanlara öğretirler. Muhammed Aleyhisselâm da Kur’an’dan hüküm çıkartma işini yapmış ve bunu ashabına öğretmiştir. Bu yönüyle o, bize örnektir.

Şayet nebiler gönderilmeseydi insanlar hikmete ulaşma konusunda hızlı mesafe alamazlardı. Tabiatta da her şey var; ama bunları keşfetmek, bunları bir araya getirip teknoloji üretmek emek ister. Ayrıca bunu görev edinen ve bu konuda uzmanlaşan insanlar ister. Herkes kendi bilgisayarını kendi üretmeye kalksaydı ilerleme bu kadar hızlı olamazdı.

Sünnet-hikmet ilişkisi konusunda geniş bilgiye ulaşmak için aşağıdaki linkleri tıklayabilirsiniz:

www.suleymaniyevakfi.org/kutsanan-gelenek-ve-kuran/kitap-ve-hikmet.html

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/sunnet-hikmet-iliskisini-aciklar-misiniz.html

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/hikmet-nedir-peygamber-olmayanlara-hikmet-verilir-mi.html

Mezhep imamlarının kandil geceleri ile ilgili fetvaları var mıdır?

İmam-ı Azam (ö. 150 h.), İmam Malik (ö. 179 h.), İmam Şafii (ö. 204 h.) ve Ahmed b. Hanbel (ö. 241 h.) gibi mezhep imamlarının kandil geceleri ile ilgili fetvaları yoktur. Çünkü onlar hayattayken bu geceler henüz kutlanmıyordu.

Kandil geceleri Osmanlı döneminde değil, hicretten yaklaşık üç yüz elli yıl kadar sonra Mısır’da, Şii Fâtimî Devleti döneminde kutlanmaya başlanmıştır. Bu geceler, Osmanlılar döneminde ise II. Selim zamanından başlayarak, minarelerde kandiller yakılarak duyurulup kutlandığı için “kandil” olarak anılmaya başlamıştır. Yani bu gecelerin kutlanmaya başlaması değil, kandil olarak isimlendirilmesi Osmanlı döneminde olmuştur. İkisini birbirine karıştırmamanız gerekir.

Kandil geceleri ile ilgili geniş bilgi için lütfen aşağıdaki linkte bulunan yazımızı okuyunuz:

www.suleymaniyevakfi.org/tarih-arastirmalari/kandil-geceleri.html

Erkekler giyecekleri elbiselerde neye dikkat etmelidirler?

Kur’an-ı Kerim’de gerek erkeğe gerekse kadına bakışlarını kontrol etme ve avret yerlerini kapalı tutma emri verilmiştir. Allah Teâlâ, Müslüman erkeklerle ilgili şöyle buyurur:

“Mümin erkeklere söyle, gözlerini önlerine indirsinler ve ferclerini korusunlar….” (Nûr, 24/30)

Ferc, erkeğin ve kadının ön ve arkasıyla onları çevreleyen yere denir ki bu, diz kapağı ile göbeğinin arasıdır. Bu bölgeyi kişinin eşi dışında kimse göremez.

Pantolon giydiğiniz takdirde avret mahallinizi kapatmış olmaktasınız. Otururken, yürürken veya herhangi bir iş yaparken dizlerin üstünün belli olması tabiîdir.

Elbisenizin ten rengini göstermemesi ve çok dar olmaması yeterlidir.

Giyim-kuşam ve elbise ile ilgili hükümler hakkında geniş bilgi edinmek için lütfen aşağıdaki linkte bulunan yazıyı okuyunuz:

www.suleymaniyevakfi.org/arastirmalar/basortusu-ve-ortunme.html

Siz gerçekten bu ülkede din özgürlüğünün olduğuna inanıyor musunuz?

Yaptığınız uyarılar ve samimi tenkitler için teşekkür ederiz.

Kitaba bir bütünlük içinde bakarsanız endişesini duyduğunuz hususların açıkça ifade edildiğini görürsünüz. Kitabın 52 ve 53. paragrafları şöyledir:

52: “Din hürriyeti önemlidir. İnanç bir kalp işi olduğu için inanç hürriyetini tanımak veya tanımamak fazla bir anlam taşımaz.  Ama din hürriyeti çok önemlidir. Din deyince, o dinin bütün emir ve yasakları anlaşılır. Bunun daha açık ifadesi, inandığı gibi yaşama hürriyetidir.

İslam, insana inandığı gibi yaşama imkânı sağlar ve inançlara baskı ve hakareti yasaklar. Osmanlının, meyhane açmayı ve domuz yetiştirmeyi Müslüman kesime yasaklayıp gayrimüslimlere serbest bırakması bu yüzdendir.

Bu anlayış, İspanya’dan kaçan Yahudilere kucak açmamıza ve onlara tarihlerinin en mutlu dönemini yaşatmamıza sebep olmuştur. Yahudiler bunun hatırasına 500. Yıl Vakfı’nı kurmuşlardır.”

53. “Ama artık eski hoşgörü ortamı yoktur. Çünkü etkili mevkilerde bulunan ateistler ve dine uzak kimseler, hoşgörülü olamamaktadırlar. Bunlar, çeşitli sebeplerle Müslüman görünme ihtiyacı da duydukları için problem karmaşık hale gelmektedir. 1946’dan beri kurulan siyasi partiler, daha çok oy alabilmek için halkın dinî duygularına hitap etme konusunda adeta yarışmışlardır. Bunların içinde samimi olanlar olduğu gibi dinî duyguları istismar edenler de olmuştur.

Anayasanın 24. maddesine göre ‘Kimse .. her ne suretle olursa olsun,  dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz.’

Din istismarının adı ikiyüzlülük ve münafıklıktır. İkiyüzlü ile gerçek dindarı ayırmak zordur. Hele insanlara dinleri konusunda problem çıkarılırsa ikiyüzlüler için bulunmaz bir fırsat doğar. Bu defa gerçek dindarlar din istismarcılığı ile suçlanırlar. Bu da her şeyi altüst eder. Türkiye’de yaşanan budur. Bir de her türlü dinî görüntüye, laiklik adına karşı çıkan, dinî eğitime darbe vurup insanları dinlerinden uzaklaştırmayı çağdaşlık sayanların, kendilerine duyulan tepkileri azaltmak için zaman zaman çıkıp dine saygılı olduklarını, fakat din istismarına karşı olduklarını söylemeleri yok mu, işte bu tavır, daha büyük tepki toplamakta ve dindarlara, alaya alındıkları duygusunu vermektedir.”

Ben kızlarımla lades oynuyorum. Lades de kumar mıdır?

Oyuncuların, ortaya mal/para koyarak oyunun sonucunda kazananın sahip olduğu eylemlerin tamamı kumardır.

Çocuklarınızın geleceklerini de düşünerek bu oyundan sakındırmanız, onları uzak tutmanız önemlidir. Büyük günahlardan olan kumar gibi birçok kötü alışkanlık, çocukluk yaşlarında kazanılmaktadır. Allah Teâlâ günahlardan özellikle de büyük günahlardan kaçınmamızı emretmektedir:

“Eğer yasaklandığınız büyük günahlardan kaçınırsanız sizin küçük günahlarınızı örteriz ve sizi şerefli bir yere sokarız.” (Nisa, 4/31)

“Onlar (mü’minler), büyük günahlardan ve hayâsızlıktan kaçınırlar; kızdıkları zaman da kusurları bağışlarlar.” (Şûrâ, 42/37)

Konuyla ilgili ayrıntı için lütfen aşağıdaki adrese tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/odul-karsiligi-oynanan-oyunlar-kumar-kapsamina-girer-mi.html

www.fetva.net/yazili-fetvalar/buyuk-gunahlar-nelerdir-buyuk-gunah-isleyenler-kafir-mi-olur.html

Çalışırken başımı açıp açmama konusunda ne yapmam gerekiyor?

Siz, başörtüsünü sevdiğiniz için değil, Allah emrettiği için örtüyorsunuz. Allah’ın emrine uymanın ise bir bedeli vardır. Böylece o şeyi Allah için mi yoksa başka maksatla mı yaptığınız ortaya çıkar. Siz o bedeli ödeyin ve direnin.

Zorunlu hallerde peruk takmanızı tavsiye ederim. Allah Teala şöyle buyurur:

“Mallarınız ve çocuklarınız sizin için imtihandır. Allah katında ise büyük bir karşılık vardır. Gücünüz yettiği kadar Allah’tan çekinin; dinleyin ve itaat edin. Kendinize iyilik yapmış olmak için de hayra harcamada bulunun. Kim kendini cimrilikten korursa istediğine kavuşacak kimselerden olur.” (Teğabun, 64/15-16)

Unutmayın ki Şeytan, doğru yolda olur ve sadece o yolda olanlarla uğraşır. Sakın kendinizi onun vesvesesine kaptırmayın. Allah yardımcınız olsun.

Lütfen aşağıdaki linkleri de tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/okumak-icin-peruk-takmak-veya-basi-acmak-zaruret-kapsamina-girer-mi.html

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/sinava-peruk-takarak-girmekle-basini-acarak-girmek-ayni-sey-midir.html

İsa aleyhisselam doğuştan peygamber midir?

İsa aleyhisselamın beşikte bebekken mucize olarak konuşmasından ve “Dedi ki: Ben Allah’ın kuluyum. O bana kitap verdi, beni nebi kıldı.” (قَالَ إِنِّي عَبْدُ اللَّهِ آتَانِيَ الْكِتَابَ وَجَعَلَنِي نَبِيًّا) (Meryem, 19/30) demesinden onun daha bebekken peygamber seçildiği anlaşılmaktadır. (Ayrıca bkz. Maide, 5/110).

İsa aleyhisselamın beşikte iken konuşması hakkındaki cevabımızı aşağıdaki linkte okumanızı tavsiye ederiz:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/meryem-suresi-29-ayete-gore-hz-isa-besikte-iken-konusmus-mudur.html

Babamın ikazlarına rağmen başımı açarsam ona da günah yazılır mı?

Babanızın uyarı ve ikazlarına rağmen başınızı açarsanız bunun günahı babanıza olmaz, size olur. Dinimizde suçun şahsiliği prensibi esastır. Kim günah işlerse ceza ona verilir. Bu açıdan baba gerekli uyarıları yapar, örtünme ile ilgili ayet ve hadisleri okur ve okutur. Bundan sonrası size kalmıştır. İster Allah’ın emrine uyarak başınızı örtersiniz,  ister Allah’a karşı gelerek başınızı örtmezsiniz.

www.fetva.net/yazili-fetvalar/esime-ve-cocuklarima-dini-yasamalari-icin-baski-yapabilir-miyim.html

“Yaşım ilerledikçe artık bunu istemediğimi fark ettim” diyorsunuz. Müslüman bir şeyi canı istediği için değil, Allah istediği için yapar. Kulluk budur. Bir insanı kâfir olmaya götüren şey de Ahireti inkâr etmesi değil, dünyayı Ahirete tercih etmesidir.  Allah Teala şöyle buyurur:

“… Kâfirlerin çetin bir azaptan çekecekleri var. Onlar, yaşadıkları anı (dünyayı) ilerisinden (Ahiretten) çok seven, Allah’ın yolunu çarpıtmaya çalışarak ondan uzaklaşan kimselerdir. Onlar derin bir sapkınlık içindedirler.” (İbrahim, 14/1-2)

Başörtüsü ve dini açıdan hükmü konusunda ayrıntı için lütfen aşağıdaki adresi tıklayınız:

www.suleymaniyevakfi.org/arastirmalar/basortusu-ve-ortunme.html