Skip to content Skip to main navigation Skip to footer

Yazılı Fetvalar

Çekle mal alan müşterilere vade farkı koymak faiz midir?

Ticarette satıcı malın fiyatını dilediği şekilde belirleme hakkına sahiptir. Peşin alana bir fiyattan, vadeli alana ise başka bir fiyattan verebilir. Müşteriyi kandırmadan, karşılıklı rıza ile fiyat belirlendikten sonra bir mahzur kalmaz. Fakat faiz kuralının ihlali söz konusu olmamalıdır. Bahsedilen soruda faiz kuralının ihlali söz konusu olmadığından, bu işlemin yapılmasında bir sakınca yoktur.

Doç. Dr. Servet Bayındır

Lütfen aşağıdaki linkleri de tıklayınız:

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/vade-farki-faiz-olarak-degerlendirilebilir-mi.html

www.fetva.net/yazili-fetvalar/vade-farki-caiz-midir.html

İslami hizmetler için gayrimüslimlerden yardım toplamak caiz midir?

Cami yapımı veya diğer İslami hizmetler için gayrimüslim vatandaşları dolaşarak yardım talep etmek doğru değildir. Bu, onları inanmadıkları bir dine yardım etmeye zorlayabilir, kendilerini baskı altında hissedebilirler. Fakat hiçbir baskı altında kalmadan tamamen kendi rızaları ile yapacakları aynî veya nakdî yardımlarını kabul etmekte de bir sakınca yoktur.

Ateistlere kurban eti vermek caiz midir?

Caizdir, kurban eti verilecek kişilerin Müslüman olması şartı yoktur. Kurban etinden onlara vermeniz, ayrıca onların kalplerinin ısındırılmasına da vesile olacağı nedeniyle güzel bir davranıştır.

Benzer bir soruya verilen cevabımızla gayrimüslimlerle ilişkiler konusunda ayrıntı için lütfen aşağıdaki adresleri tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/kurban-eti-gayri-muslimlere-verilebilir-mi.html

www.suleymaniyevakfi.org/arastirmalar/musluman-olmayanlarla-iliskiler.html

Adam öldü. Karısı, bir oğlu, iki kızı kaldı. Miras nasıl taksim edilir?

Geride eşini, iki kızını ve bir oğlunu bırakarak ölen adamın mirası şu şekilde taksim edilir:

Eşi (anneniz) mirasın sekizde birini aldıktan sonra kalanı kız ve erkek çocuklar arasında erkek çocuğun iki kız çocuk hissesi alacağı şekilde taksim edilir. Buna göre taksim 32 hisse üzerinden olur. Eşi sekizde biri olan 4 hisseyi alır. Kalan 28 hisseden erkek çocuk 14 hisse, kız çocuklar da 7’şer hisse alırlar.  4+14+7+7=32

Kızımıza Esila ismini takabilir miyiz? Anlamı nedir?

Daha önce de birkaç kez ifade ettiğimiz gibi bir ismin çocuklara verilmesi için Kur’an’da geçme şartı yoktur. Kur’an’da geçen her kelime, çocuklara isim olarak verilmez.

Esîlâ/Asîlâ (أصيلا), Arapçada “ikindi vakti”, “akşamüzeri” manalarına gelir. Bunun çocuklara isim olarak konulması manasızdır. Bu kelimenin yerine kızınıza daha anlamlı, dinimize ve örfümüze uygun bir isim koymanızı tavsiye ederiz.

(Kur’an-ı Kerim’de bu kelimenin ayetler için bkz: Furkân, 25/5; Ahzab, 33/42; Feth, 48/9; İnsan 76/25.)

Kadınların hamama gitmeleri günah mıdır?

Kadınların birbirlerinin avret yerlerini görme ihtimalinin yüksek olması sebebiyle hamama gidenlerin çok dikkatli olmaları gerekir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

Mümin erkeklere söyle, gözlerini önlerine indirsinler ve ferclerini korusunlar…” (Nûr, 24/30)

Mümin kadınlara da söyle, gözlerini önlerine indirsinler ve ferclerini korusunlar…” (Nûr, 24/31).

Ferc, erkeğin ve kadının ön ve arkasıyla onları çevreleyen yere denir ki bu, diz kapağı ile göbeğinin arasıdır. Bir kadın, arzu duysun veya duymasın diğer bir kadının diz kapağı ile göbeğinin arasına bakamaz. Kadın bu bölgeyi eşi dışında kimseye gösteremez. Bu sebeple bir kadın nerede olursa olsun başka bir kadının yanında diz kapağı ile göbeğinin arasını kapamak zorundadır, bu ona farzdır.

Kadınların göbek ile diz kapağı arasında kalan bölgeyi başka kadınlara göstermemek ve hamamdaki diğer kadınların da bu bölgelerini görmemek şartıyla hamama gitmelerinde sakınca yoktur.

Lütfen aşağıdaki linki de tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/bir-bayan-olarak-bayan-kuaforlugu-yapmam-caiz-mi.html

Bebeklere konulan isimler onların kaderlerini etkiler mi?

Çocuklara konulan isimlerin kadere veya ecele ilişkin, olumlu- olumsuz herhangi bir etkisi yoktur.

Bir insanın ne zaman öleceği yani eceli, Allah tarafından belirlenir ve bunu O’ndan başka hiç kimse bilemez.

Ecelin uzaması kesinlikle mümkün değildir. Fakat ayetlere bakılınca iki şeyin eceli kısalttığı görülür: Biri yanlış davranışlar, diğeri ise kendini Allah yolunda feda etmektir. İnsana anne-babası veya büyükleri tarafından konulan isimlerin her iki gruba da girmeyeceği açıktır.

Ecelin kısalması konusunda geniş bilgi için lütfen aşağıdaki linkte bulunan yazımızı okuyunuz:

www.suleymaniyevakfi.org/arastirmalar/ecelin-kisalmasi.html

Faizi alan da veren de aynı oranda günah mı işlemiş olurlar?

Faiz alan da veren de aynı sorumluluğu üstlenir. Çünkü Allah sadece borcun fazlası niteliğindeki faizi değil, aynı zamanda faizli sözleşmenin bizzat kendisini de yasaklamıştır.

Ebu’z-Zubeyr’in Cabir yoluyla Nebîmizden naklettiği bir rivayet şöyledir:

Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem ‘Ribâyı/fâizi yiyene, yedirene, (sözleşmesini) yazana, şâhidine lânet etti ve ‘Onlar müsâvîdirler/eşittirler.’ dedi.” (Müslim, Musakaat, 19 (106/1598).

(Konuyla ilgili benzer lafız ve anlamdaki rivayetler için lütfen bakınız. Müslim, “Musakat”, 19 (105/1597); Nesâi, “Zîne”, 25; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, I/430).

Faiz, büyük günahlardandır. Allah Teâlâ büyük günahlardan uzak kalmamızı emretmiş ve şöyle buyurmuştur:

“Size konan yasakların büyüklerinden kaçınırsanız günahlarınızı örter, sizi şerefli bir yere yerleştiririz.” (Nisâ, 4/31)

“Göklerde ve yerde olan her şey Allah’ındır. Bu, kötü davrananları yaptıklarına karşılık cezalandırsın; güzel davrananları da daha güzeli ile karşılasın diyedir. Onlar, günahların büyüklerinden ve fuhuş çeşitlerinden kaçınanlardır; diğer günahlar başka. Senin Rabbinin affı kapsamlıdır.” (Necm, 53/31-32)

Bununla ilgili görüntülü cevabımızı aşağıdaki linkten izlemenizi tavsiye ederiz:

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/faizle-borclanmak-faiz-yemek-gibi-buyuk-gunah-midir.html

İslam’da Üveysîlik diye bir kavram var mıdır? Varsa dindeki yeri nedir?

“Üveysî”, Veysel Karanî gibi olan demektir. Tasavvufta, bir şeyhe bağlanıp resmî sülük görmeyen; ancak Hz. Peygamber veya bir velînin ruhunun etkilemesiyle terbiye ve irşâd olanlara Üveysî denir.

Bunların Veysel Kârânî’nin adıyla anılmasının sebebi, onun Hz. Peygamberi görmemiş olmasına rağ­men, gıyaben O’nun terbiyesinden geçtiğine inanılmasıdır. (Bkz: Ethem Cebecioğlu, Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, “Üveysilik” maddesi.)

Ruhlarla iletişime geçme ya da onlardan yardım isteme, onlardan terbiye ve eğitim alma anlayışı İslam’a aykırıdır. Bu anlayışın Taoizm, Budizm ve Yahudilik gibi dinlerin tesiriyle Tasavvuf’a girdiği anlaşılmaktadır.

Konuyla ilgili olarak Kur’an Işığında Tarikatçılığa Bakış ve Kur’an Işığında Aracılık ve Şirk kitaplarımızı aşağıdaki adreslerden okuyup inceleyebilirsiniz.

www.suleymaniyevakfi.org/e-kitaplar/tarikatciliga-bakis.pdf

www.suleymaniyevakfi.org/e-kitaplar/aracilik-ve-sirk.pdf

Okullardaki Kur’an derslerinde öğrenciler abdestli olmak zorunda mı?

1. Kur’an-ı Kerim okumak, dinlemek veya ona dokunmak için abdest almaya gerek yoktur. Maide suresinin 6. ayetine ve Nebîmizin sahih hadislerine göre abdest, Kur’an okumak veya ona dokunmak için değil, namaz kılmak için şarttır. İlmihal kitaplarında yazan “Kur’an’a abdestsiz dokunulmaz, abdestsiz okunmaz.” hükmü zayıf hadislere dayanmaktadır ki bunlarla amel edilemez.

Sadece Kur’an’a değil, öğrencilere dağıtılması planlanan ve Kur’an ayetleri yüklenecek olan tablet, notebook, USB vb. ders araç-gereçlerine de öğrencilerin abdestsiz bir şekilde dokunmalarında dinen herhangi bir sakınca yoktur. Bu, zaruret gereği sadece öğrenciler için verilmiş bir hüküm olmayıp Kur’an okumak veya ona dokunmak isteyen Müslüman veya gayrimüslim herkes için geçerlidir.

Bununla ilgili geniş bilgi için lütfen aşağıdaki linki de tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/kuran-okumak-veya-ona-dokunmak-icin-abdestli-olmak-sart-midir.html

 

2. Kız öğrenciler, özel günlerinde (adetli oldukları günlerde) ister Arapçasından ister mealinden Kur’an okuyabilir, ona dokunabilir ve dua edebilirler.

 

3. Ergenlik çağına girmiş olan her Müslüman kızın kendisine dinen yabancı olan erkeklerin yanında başlarını örtmeleri dinin kesin bir emridir. Fakat başörtüsü, Kur’an okumanın bir şartı değildir. Dolayısıyla Kur’an dersinde kız öğrencilerin başörtüsü takmamaları, onların Kur’an okumalarına ve derse katılmalarına engel teşkil etmez.

 

Kur’an okunacağı zaman ne yapılması gerektiği ile alakalı olarak Allah Teala şöyle buyurmuştur:

“Kur’an okuyacağın zaman kovulmuş şeytandan Allah’a sığın.” (Nahl, 16/98)

Ayet mealinden de görüleceği gibi Kur’an okunacağı zaman şeytandan Allah’a sığınmaktan başka herhangi bir emir bulunmamaktadır.

Abdullah İbn Abbâs’tan rivâyete göre, bir defasında Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, tuvaletten çıktıktan sonra kendisine yemek hazırlanmıştı. Oradakiler “sana abdest almak için su getirelim mi?” dediler. Bunun üzerine Resûlullah şöyle buyurmuştur:

“Ben ancak namaza kalktığım zaman abdest almakla emrolundum.” (Tirmizi, Et’ime, 40; Ebû Dâvûd, Et’ime, 11)

Peygamberimiz, “Ben ancak namaza kalktığım zaman abdest almakla emrolundum” sözüyle, Müminler! Namaza kalktığınız zaman yüzlerinizi ve dirseklerinize kadar ellerinizi yıkayın. Başınıza mesh edin ayaklarınızı da topuklarınıza kadar…” (Maide, 5/6) âyet-i kerimesine işaret etmiş ve namaza kalkmanın dışında hiçbir iş için abdest almakla emrolunmadığını ifade buyurmuştur.

Konuyla ilgili ayrıntılı bilgi için lütfen aşağıdaki linkleri tıklayınız:

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/abdestsiz-bir-sekilde-kuran-okumak-veya-ona-dokunmak-caiz-mi.html

www.fetva.net/yazili-fetvalar/kuran-i-kerim-okurken-basortusu-takmak-gerekir-mi.html

Aleyna isminin anlamı nedir? İsim olarak konulması uygun mudur?

Aleyna (علينا) kelimesi Arapça kökenli olup ‘üzerine, üstüne, aleyhine’ anlamlarındaki “alâ (على)” harfi cerriyle ‘biz’ anlamındaki “nâ (نا) muttasıl/birleşik zamirinin birleşmesinden oluşmuştur. Bu birleşik kelime “bizim üzerimize, bizim aleyhimize” manalarına gelir.

Görüldüğü gibi bu isim, tek başına bir mana ifade etmemektedir.

Ayrıca bir kelimenin Kur’an-ı Kerim’de geçiyor olması, onun çocuklara isim olarak verilebileceği anlamına gelmez. Bir ismin çocuklara verilmesi için Kur’an’da geçme zorunluluğu da yoktur.

Aleyna ismi Kuran’da geçse bile tek başına olumlu bir mana ifade etmediği için bunun isim olarak konulmasını tavsiye etmiyoruz. Bunun yerine daha anlamlı, dinimize ve örfümüze uygun başka bir isim bulmanızı tavsiye ederiz. Eğer bu ismi koymakta ısrarcı iseniz sonuna Nur ekleyerek Aleyna Nur şeklinde anlamlı bir isim haline getirerek koyabilirsiniz. Bu takdirde anlam “üzerimizdeki nur” şeklinde olur.

Nur ismi hakkında bilgi edinmek için aşağıdaki linki tıklayabilirsiniz:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/nur-ismi-sadece-allaha-ait-bir-isimmi.html

Bankalar kredi verirken para satmış yani ticaret yapmış olmuyorlar mı?

Ticaret, bir malı başka bir mal ile değiştirme işlemine denir. Borç ise aynı malın vadeli olarak değiştirilmesi işlemidir. Bankalar her ne kadar para satıyor dense de  gerçekte bu bir ticaret değil, borç işlemidir. Banka parayı verip belirli bir süre sonra aynı parayı ve fazladan faizini geri almaktadır. Önemli olan, işlemin adı değil gerçek niteliğidir. Vadeli satış ile faiz arasında benzerlik olması bunların aynı oldukları anlamına gelmez.

“Faiz, borcun getirisidir. Borçlar misliyle ödenir. Yani 100 altın borcu olan 100 altın öder. Önceden yapılan bir anlaşma gereği fazladan yapacağı her ödeme faiz olur. Alım satım ise iki farklı malı değiştirmektir.

Asıl fark, borcun zamanında ödenmemesi halinde ortaya çıkar. Vadeli satışta, gününde ödenmeyen borca ilave yapılmaz. Çünkü bu ilave faiz olur. Enflasyonlu ortamlarda, borcun gecikmesinden dolayı meydana gelen değer kaybını almanın faizle ilgisi yoktur. O, alacaklının zararını önlemek ve borçlunun haksız kazanç sağlamasına engel olmak içindir. Faizli alacaklar öyle değildir. Gününde ödenmeyen borcun tahsili için bir taraftan teminatlar devreye sokulup icra işlemleri yürütülürken diğer taraftan yeni faiz oranı tespit edilir ve geciken her gün için borca ilave yapılır. Bu da ödeme güçlüğüne düşen borçluyu büsbütün yıkar.”

Ayrıntı için lütfen bakınız. Abdülaziz Bayındır, Ticaret ve Faiz, Süleymaniye Vakfı Yayınları, İstanbul, 2007,  s: 138-149.

“Bir saat tefekkür bir sene nafile ibadetten hayırlıdır” sözü hadis mi?

Bu rivayet, kaynaklarda şöyle geçmektedir:

تفكر ساعة خير من عبادة سنة

“Bir saat tefekkür, bir  sene ibadetten hayırlıdır.”

Rivayete eserinde yer veren Aliyyü’l-Kârî, bu sözün Serî es-Sakatîye ait olduğunu bildirmiştir. (Bkz: Aliyyü’l-Kârî, el-Esrâru’l-Merfûa, s. 175)

Çeşitli hadis âlimleri de bu rivayetin “uydurma” olduğunu söylemişlerdir. (Bkz: Suyûtî, el-Leâli’l-Masnûa, c: 2, s. 276; Şevkânî, el-Fevâidü’l-Mecmûa, s: 251)

Sonuç olarak böyle bir hadis yoktur.

İslam’da mut’a nikâhı var mıdır?

Mut’a, erkeğin kadına vereceği bir mala karşılık, sadece onun cinselliğinden yararlanmasına imkân veren sözleşmedir. Bununla taraflar karı-koca sayılmaz, aralarında nafaka, miras, boşanma vs. hükümler geçerli olmaz. Süre dolunca ayrılık gerçekleşir.

Mut’anın, Resûlullâh döneminde uygulandığı iddia edilir. Ehl-i Sünnete göre daha sonra yasaklanmıştır; ama Caferîlere göre geçerliliği devam etmektedir.

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/muta-nikahinin-dinimizdeki-yeri-nedir.html

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/muta-nikahi-islamin-ilk-yillarinda-serbestti-de-sonradan-mi-yasaklandi.html

Her iki iddia da kabul edilemez. Çünkü. Mekke’de inen ayetlerde Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“Müminler, ferclerini koruyan kimselerdir[1]. Onlar sadece eşlerine veya hâkimiyetleri altındaki esirlere karşı kınanmazlar.” (Mü’minûn, 23/1-6)

Ferc, iki bacak arasına ve çevresine; erkek, kadın ve gençlerin avret yerlerine verilen isimdir[2].  Mut’a, taraflardan birini diğerinin eşi yapmayacağı için âyet, onun yanında avret yerlerini açmayı yasaklamıştır. Yanında avret yerlerini açmanın yasak olduğu kişiyle de cinsel ilişkiye girilemez.

Yazının devamı için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:

www.suleymaniyevakfi.org/nikah-evlilik/muta-nikahi.html


[1] Burada cinsel ilişki kast edilemez. Çünkü o manadaki ayetler, “fuhuş çeşitlerinden uzak duranlar” şeklinde ifade edilir. Buradaki anlam, edep yerlerinin örtülmesinden başka bir şey değildir.

[2] İbn Manzur, Cemalüddin Muhammed b. Mukerrem, Lisânu’l-Arab, Beyrut trs. فرج maddesi.

Tavuk kestirmeyi adayan birinin bu adağını yerine getirmesi gerekir mi?

Adağın geçerli olabilmesinin bir şartı, adanan şeyin cinsinden bir ibadetin bulunuyor olmasıdır. Tavuktan kurban olmayacağı için bu, adağa da konu olamaz. Dolayısıyla tavuk kestirmeniz gerekmez.

Tavuk veya horozların adağa konu edilmesi ile ilgili ayrıntılı bilgi için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/adak-olarak-tavuk-ve-horoz-kesmek-dogru-mudur.html

Yıllar önce altınla borçlanan kişi günümüzde ödemeyi nasıl yapmalıdır?

İki çeşit para vardır: Mal para ve itibari para.

Altın ve gümüş mal paradır. Yani onların paralık özelliği, değeri, onların özünden, yapısından, maddi niteliğinden kaynaklanır; değerleri gramına göre belirlenir.

Günümüzdeki yaygın kâğıt paralar ise itibari paradır. Onların değeri, sahip oldukları malın (kâğıdın) özelliğinden değil, onları piyasaya süren otoritenin ona yazdığı rakam (aynı ebattaki bir kâğıt paranın 10 TL, diğer bir kâğıt paranın 100 TL değerinde olması gibi) ve ülkenin ekonomik gücünden (yani temsil ettikleri mal ve hizmetlerden) kaynaklanır.

Dolayısıyla mallar borç olarak alındığında veya mallara dayalı olarak borçlanıldığında, o malların fiyatları değişse dahi gene o mallar aynı miktarla ödenmek zorundadır. Fakat itibari paraların değeri, temsil ettikleri mallara orantılı olduğundan onların değerleri de dayandıkları mallara göre hesaplanmalıdır.

Bu sebeple uzun süreli ödenmeyen borçlarda enflasyon farkının dikkate alınması tavsiye edilmektedir. Ama borçlanma altınla olmuşsa ödeme de aynı miktarda altınla olmalıdır. Mesela 100 gr. altın alınmışsa -değeri artsın veya azalsın- ödeme yine 100 gr altın olmak durumundadır.

Lütfen aşağıdaki linki de tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/tl-olarak-borc-verip-dolar-veya-altin-olarak-geri-almak-caiz-mi.html

Servet Bayındır

Kur’an’da adı geçen Haman ile Tevrat’taki Haman aynı kişiler mi?

“Hâmân adı Kur’ân-ı Kerim’de altı ayette Firavun’la birlikte zikredilmektedir (Kasas 28/6, 8, 38; Ankebût 29/39; Gâfir 40/24, 36). Bu ayetlerden anlaşıldığına göre Allah Hz. Musa’yı ayetler, mucizeler ve delillerle Firavun, Hâmân ve Karun’a göndermiş, fakat onlar Musa’yı “çok yalancı bir sihirbaz” diye suçlayarak tebli­ğini reddetmişlerdir (Ankebût 29/39; Gâfir 40/23-24). Hatta ilâhlık iddiasında bulunan Firavun, Musa’nın kendisini yü­ce Allah’ı kabule davet etmesi üzerine kavminin ileri gelenlerine, “Sizin için benden başka bir tanrı tanımıyorum” de­miş, Hâmân’dan da Musa’nın tanrısına ulaşıp O’nu bulmak için kendisine bir ku­le yapmasını istemiştir (Kasas 28/38; Gâfir 40/36-37). Nihayet Kârûn, Firavun ve Hâmân günahları sebebiyle cezalan­dırılmıştır (Ankebût 29/39).

Kur’an’da adı geçen Hâmân, Hz. Musa’nın muha­tap olup mücadele ettiği Firavun’un ve­ziri veya onun sarayındaki önemli şahsi­yetlerden biri ya da Amon kültünün başrahibi olmalıdır.

Hâmân adı Ahd-i Atîk’in Ester kitabın­da İran Kralı Ahaşveroş’un (İbrânîcede Ahasuerus, Latince’de Assuerus, Grek­çe’de Xerxes) veziri olarak geçmektedir. Buna göre Hâmân imparatorluktaki bü­tün Yahudilerin öldürülmesini planlamış, bu konuda kraldan izin almış, fakat Yahudi asıllı olan kraliçe Ester’in son anda­ki müdahalesi üzerine Yahudilerin yerine onların düşmanları katledilmiş, vezir Hâ­mân da oğullarıyla birlikte asılmıştır (Es­ter, 7/10; 9/7-10).

Kur’ân-ı Kerîm’de bahsedilen Hâmân ile Ahd-i Atîk’teki Hâmân aynı şahıs değildir; çünkü bunlar farklı yerlerde ve farklı asırlarda yaşamıştır. Bazı şarkiyat­çılar, Ahd-i Atîk’te anlatılan olayları ve şahısları gerçek kabul ederek Kur’an’ın yanlış bilgi verdiğini ve Pers kralının vezi­ri olan Hâmân’ı Firavun’un veziri olarak göstermekle bu iki olayı ve dönemi bir­birine karıştırdığını iddia etmektedirler. Hâlbuki Ester ki­tabının yazarı ve yazılış tarihi hakkında kesin bilgi bulunmadığı gibi anlatılan olayların gerçekliği de şüphelidir. Ester kitabında anlatılanların milâttan önce V. yüzyılda İran’da vuku bulmuş gerçek olaylar olduğunu kabul edenlerin yanın­da birçok araştırmacı, bu olayları Babilonya ve Elam ilâhları arasındaki mito­lojik mücadelenin bir yansıması olarak düşünmektedir. Bunlara göre Hâmân is­mi Elamlılar’ın ilâhı Humman’ı (Hamman) ifade etmektedir. Bazı araştırmacılar da Hâmân’ın Purim bayramıyla ilgili hayali bir kahraman olduğunu söylemektedir. Şuşan (Süse) krallık sarayı­nın ve İran’ın yönetimine dair Ester kita­bında verilen bazı bilgilerin doğru olma­sına karşılık hayali olayların da yer aldığı ileri sürülmektedir. A. Bentzen bu kitabı “tarihî roman” olarak nitelendirmiştir. Ester kitabında adı Ahaş-veroş olarak geçen İran kralının I. Xerxes (m.ö. 486-465) olduğu kabul edilir. Herodotos’un verdiği bilgiye göre kraliçenin adı da Amestris’tir. Bu krallık dönemine ait yıllıklarda Ester kitabında adı geçen kraliçe Vaşti ve Ester’den hiç söz edil­mez. Esasen Ester kitabının yahudi kut­sal kitabına alınması da uzun tartışma­lar sonucunda gerçekleşmiştir. Tarihî gerçekliği tar­tışmalı olan bir bilgiyi esas alıp Kur’an’daki bilgileri ona göre değerlendirmek yanlıştır. Kur’ân-ı Kerim’in bahsettiği Hâmân’ın Kitab-ı Mukaddes’te zikredilen Hâmân’la isim benzerliği dışında bir alâ­kası yoktur.”

(KAYNAK: Şaban Kuzgun, “Hâmân”, Diyanet İslam Ansiklopedisi, İstanbul, 1997, c: 15, s: 436-437)

Aişe Validemiz dokuz yaşındayken mi Resûlullâh ile evlendi?

Öncelikle bu gibi konuda onlarla tartışmaya girmemenizi tavsiye ederiz. Zira onlar bu gibi konuları anlayamadıkları için iman etmiyor değiller ki! Onların amacı, bu gibi tuzak sorularla iman etmiş bireylerin akıllarını karıştırmak ve onları imandan çevirmektir. Siz ne kadar izah etmeye çalışırsanız çalışın, onlar sizin dediklerinizi dinlemezler.

Kur’an’a göre Nebîmizin eşlerinin, mü’minlerin “anneleri” olduğu ve onlarla kimsenin evlenemeyeceği hükme bağlanmıştır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“Bu Nebi, müminler için kendi canlarından önce gelir; eşleri de onların anneleridir…” (Ahzâb, 33/6)

“… Allah’ın elçisini üzmeye ve onun arkasından eşlerini nikâhlamaya asla hakkınız yoktur. Böyle yapmanız Allah katında ağır bir kusur olur.” (Ahzâb, 33/53)

Her ne kadar bazı hadis kitaplarında Aişe Validemizin Nebîmizle dokuz yaşındayken evlendiği ve onun vefatında 18 yaşında olduğu bildirilmekte ise de (Bkz: Buhârî, Nikâh, 38,39; Müslim, Nikâh, 70; Tirmizî, Nikâh, 18; Ebû Dâvûd, Nikâh, 32; Nesâî, Nikâh, 29; İbn Mâce, Nikâh, 13) farklı rivayetler, tarihi olaylar arası mukayese ve çıkarımlar ve tarihi kaynaklardan hareketle Aişe Validemizin zifaf yaşının 18-21 aralığında olduğuna dair tespitler vardır. Kur’an’a uygun olan da budur. Çünkü Kur’an, Arap halkının konuştuğu dil ile inmiştir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

Biz, her resûlü kendi halkının dili ile gönderdik ki onlar için her şeyi ortaya koysun. Bundan sonra Allah, sapıklığı tercih edeni sapık sayar, hidayeti tercih edeni de yoluna kabul eder. Daima üstün ve bütün kararları doğru olan O’dur.” (İbrahim, 14/4)

Arap halkının dilinde “nikâh çağı” kavramı vardı. O kavram, buluğa ermiş ve reşit olmuş kişileri ifade ediyordu. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“Yetimleri, evlenme çağına gelene kadar deneyin. Onlarda olgunlaşma (rüşd) görürseniz mallarını kendilerine verin; büyüyüp geri alacaklar diye onları israf ederek ve tez elden yemeyin..” (Nisâ, 4/6)

Evlenmek için erkeğin kadına mehir vermesi gerekir. Bu, Araplarda da uygulanmaktaydı. Kadının da mehri teslim alacak durumda olması gerekir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“Kadınlara mehirlerini cömertçe verin. Eğer mehir olarak verdiğinizden bir şeyi gönül hoşluğu ile size bağışlarlarsa onu da gönül rahatlığıyla yiyin.” (Nisâ, 4/4)

Buna göre Arap kültüründe de evlenmek için reşit olmak gerektiği anlaşılmaktadır. Nebîmizin Aişe Validemiz ile evlenmesi, o çağda dedikodu sebebi olmadığına göre Aişe Validemizin reşit olması gerekirdi. Reşit bir kız, bugün de istediği kişi ile evlenebilir.

Hem Aişe Validemizin evlilik yaşı hem de küçüklerin evlendirilmesi konusunda geniş bilgi edinmek için aşağıdaki linkte bulunan dersimizi izlemenizi tavsiye ederiz:

www.kurandersi.com/mukayeseli-fikih-dersleri/cocuklarin-evlendirilmesi/

Küçüklerin evlendirilmesi konusunda daha önce verdiğimiz cevabı da aşağıdaki linkten okuyabilirsiniz:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/kiz-cocugunun-evlendirilme-yasi-minimum-kac-olabilir.html

Kardeş torunlarının birbirleriyle evlenmesi caiz midir?

Eğer aranızda süt kardeşliği yoksa evlenebilirsiniz.

Süt kardeşi olmadıkları sürece sadece kardeş torunları değil, kardeş çocukları yani amca, hala, dayı ve teyze çocukları da birbirleriyle evlenebilirler.

Akraba evlilikleri hakkında geniş bilgi için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/akraba-evlilikleri-hangi-batna-kadar-haramdir.html

Pazartesi ve perşembe oruçlarını tutarken sahura kalkmak şart mıdır?

Sahura kalkmak orucun şartlarından değildir. Tavsiye edilir, sünnettir, sağlık açısından da son derece faydalıdır. Bununla ilgili olarak Peygamberimiz şöyle buyurmuştur:

“Sahur yemeği yiyin. Çünkü sahurda bereket vardır.” (Buhari, Savm, 20; Müslim, Sıyâm, 45 (1095)

Fakat sahura kalkmayanlar, kalkamayanlar da oruç tutabilirler. Yeter ki imsak vakti başladıktan sonra bir şeyler yenilip içilmesin.

Tutulacak orucun farz oruç, kaza orucu veya nafile oruç olması arasında herhangi bir fark yoktur.