Skip to content Skip to main navigation Skip to footer

Yazılı Fetvalar

Cennette de bu dünyadaki ailemizle birlikte olabilecek miyiz?

Cennetliklerin Cennette; eşleri, ataları ve soylarıyla birlikte olacağını Allah Teâlâ şöyle bildirmiştir:

“Rabbinden sana indirilenin doğru olduğunu bilen kişi, kör gibi olur mu? O bilgiden yararlananlar sadece özü temiz olanlardır.

Bunlar Allah’a verdikleri sözü yerine getiren ve antlaşmayı bozmayan kimselerdir.

Bunlar, Allah’ın kurulmasını istediği bağı kuran, Rablerinden korkan ve kötü hesap vermekten endişe edenlerdir.

Yine bunlar, Rableri yüzlerine baksın diye çaba sarf eden, namazı kılan, kendilerine verdiğimiz rızıktan gizli-açık harcayan ve kötülüğü iyilikle savan kimselerdir. Bu dünyanın sonu onlarındır.

Kalıcı bahçelere/cennetlere gireceklerdir; babalarından, eşlerinden ve evlatlarından uygun olanlar da girecekler. Melekler her kapıdan yanlarına girerek ‘Sabrınızın karşılığı olarak huzur ve güvendesiniz. O dünyanın sonu ne güzelmiş!’ diyeceklerdir.” (Ra’d, 13/19-24)

Cennete giren herkesin kötü alışkanlıkları, içlerindeki kin, nefret ve kıskançlıklar giderilmiş olacaktır:

“İçlerindeki kötü bağlantıları söküp atmışızdır. Alt taraflarından ırmaklar akacak ve diyeceklerdir ki: ‘Bizi bu nimetlere kavuşturan Allah, her şeyi pek güzel yapmış. Allah bize bu yolu göstermeseydi onu kendiliğimizden bulamazdık. Rabbimizin elçileri gerçekten doğruyu getirmişler (doğruları gösterir içerikte).’ Onlara şöyle seslenilecektir: ‘İşte size Cennet… Siz, yaptıklarınıza karşılık ona sahip oldunuz.’” (A’râf, 7/43)

“Allah’tan çekinenler ise bahçelerde ve pınar başlarında olurlar.

‘Oralara esenlikle ve güvenle girin.’ denmiştir.

İçlerindeki bütün engelleri söküp atmışızdır. Kardeşler halinde karşılıklı tahtlar üzerindedirler.

Onlar orada yorgunluk nedir bilmezler. Oradan çıkarılacak da değildirler.” (Hicr, 15/46-48)

Cennete giden kadınlar, hurilerle kıyaslanamayacak kadar güzel olacaklardır. Dünyada onların benzetilebileceği bir şey olmadığı için Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“Aranıza ölüm kuralını biz koyduk; bizim önümüze geçilemez

Bu, görüntünüzü değiştirip bilemeyeceğiniz bir yapıda sizi yeniden yaratmamız içindir.” (Vâkıa, 56/60-61)

“Bu, vücutlarını, daha iyisiyle değiştirmemiz içindir…” (Meâric, 70/41)

Aynı şey erkekler için de olacaktır. Ancak şu ayetler sırf kadınlarla ilgilidir:

“Biz onları yeni bir vücut yapısına kavuşturacağız.

Bakireler haline getirecek; kocalarına düşkün ve aynı yaşta yapacağız.” (Vâkıa, 56/35-37)

Dolayısıyla ahirette bahsettiğiniz şekilde bir adaletsizlik olmayacak, ayetlerde belirtildiği gibi herkes eşleri ve çoluk-çocuğu ile mutlu-mesut bir şekilde yaşayacaktır.

Bir kişi faizde tuttuğu parasıyla babasının kredi borcunu ödeyebilir mi?

Bankaya paranın faize verilmesi de bankadan faizli kredi alınması da haramdır. Dolayısıyla bankadaki faize bırakılmış paranın bir an önce oradan çekilip tahakkuk etmiş olan faizin de bir karşılık beklemeksizin, fakirlere, felakete uğramışlara harcama suretiyle elden çıkarılması gerekir.

Faiz parasını alıp yemekle, onunla daha önceden doğan bir borcu kapatmak arasında fark yoktur. Fakat bahsedilen şekilde bir durum söz konusu ise mevcut mahzurlu durumdan bir an önce kurtulmak için, öncelikle faizli borcun kapatılması gerekir. Bunun için bankadaki paranın sadece faizini değil tümünü çekip faizli borcu kapatmak, daha sonra da borcun kapatılması için ödenen faize tekabül eden miktarı, uygun yerlere harcamak suretiyle sorumluluğundan kurtulmak gerekir.

Doç. Dr. Servet Bayındır

Faiz parasının ne yapılması gerektiğine dair aşağıdaki linklerde bulunan cevapları okumanızı tavsiye ederiz:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/banka-hesaplarinda-istenmeden-olusan-faizi-fakirlere-vermek.html

www.fetva.net/yazili-fetvalar/faiz-parasini-fakirlere-verirken-bunun-faiz-oldugunu-soylemeli-miyiz.html

Geçici bir süreyle içkili yerlerde çalışmak caiz olur mu?

Kendinize başka bir iş bulmaya gayret edin. “İmkânsız” demişsiniz; ama başka bir iş bulmak imkânsız değildir. Çalışıp gayret ederseniz bulabilirsiniz. Aksi takdirde zamanla psikolojiniz bozulur ve şeytan sizi daha kötü alanlara çeker, başka yanlış işler yapmaya sevk eder.

Yeni bir iş buluncaya kadar da bu işten para kazanmaya devam edersiniz. Kazandığınız bu para da “zaruret” dolayısıyla size haram olmaz. Ama bunun şartı, başka bir iş bulmaya gayret etmektir.

Ölünün arkasından yapılan ıskatın dinimizde yeri var mıdır?

Fıkıhta bu uygulama, “ıskât-ı salât (namaz borcunu düşürme)” ve “ıskât-ı savm” (oruç borcunu düşürme) olarak meşhurdur. Ancak eldeki bütün deliller böyle bir iskâtın olmayacağı yönündedir. Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

وَأَنْفِقُوا مِنْ مَا رَزَقْنَاكُمْ مِنْ قَبْلِ أَنْ يَأْتِيَ أَحَدَكُمُ الْمَوْتُ فَيَقُولَ رَبِّ لَوْلَا أَخَّرْتَنِي إِلَى أَجَلٍ قَرِيبٍ فَأَصَّدَّقَ وَأَكُنْ مِنَ الصَّالِحِينَ

“Sizden birine ölüm gelmeden verdiğimiz rızıktan hayra harcasın. Yoksa şöyle der: ‘Rabbim! Kısa bir süreliğine ölümü ertelesen de sadaka versem ve salihlerden olsam!’ Allah eceli gelmiş olan hiç kimseyi ertelemez. Allah yaptığınız her şeyin iç yüzünü bilir.” (Münâfikûn, 63/10-11)

Ölen kişinin geriye bıraktığı mal, artık mirasçılarınındır. Öldükten sonra tereke doğrudan mirasçılarına intikal ettiğinden terekeden ölmüş kişi adına harcama yapmak söz konusu değildir.

عَلِمَتْ نَفْسٌ مَا قَدَّمَتْ وَأَخَّرَتْ

“Her insan neyi yapmış neyi sonraya bırakmış bilecektir.” (İnfitâr, 82/5)

Ebû Hureyre radıyallahu anh’tan: Resulullah sallallahu aleyhi ve selleme bir adam gelerek:

“Ya Resûlallah!  (Sevap itibarı ile) sadakanın hangisi daha büyüktür?” diye sordu. Resulullah da şöyle buyurdular:

“Senin sıhhatli, son derece cimri olduğun, fakirlikten korkar ve zenginliği umar bir halde verdiğin sadakadır. (Bu işi), can gırtlağa gelip de filâna şu kadar, filâna da şu kadar (verilsin) deyinceye kadar geri bırakma. Dikkat et ki (o mal) zaten filanın olmuştur.” (Buhari, Zekât, 10; Müslim, Zekât, 92 (1032)

www.fetva.net/yazili-fetvalar/olulerin-ardindan-verilen-sadakanin-sevabi-onlara-ulasir-mi.html

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/olen-kisinin-namaz-ve-oruc-borclari-iskat-ile-dusurulebilir-mi.html

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/iskat-konusunda-bize-bilgi-verebilir-misiniz.html

Konu ile ilgili olarak Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi’nde şu bilgiler vardır:

“Bu ıskat namaz, oruç, kurban, adak, kefaret gibi ibadet ve borçları ifade etmeden ölen bir kimseyi bu borçlarından kurtarmak için fakirlere fidye ödenmesi işlemini ifade eder… Hz. Peygamber, sahabe ve tâbiîn ve tebe-i tâbiîn dönemlerinde bu anlamda ıskat söz konusu değildir.

İbadetler ve bu nitelikteki keffaretler Allah hakkı grubunda yer aldığı için kural olarak ıskat kabul etmez.  Dinî mükellefiyetlerin ifasında mükellefin niyeti ve ibadetin Allah rızası için yapılması ibadetin özünü, şekil şartları ise maddi unsurunu teşkil edeceğinden ibadetler ancak şâriin (Allah’ın) belirlediği sebeplere bağlı olarak ve O’nun emrettiği tarzda yerine getirilirse ifa edilmiş sayılır.” (Ayrıntı için bakınız. Ali Bardakoğlu, “Iskat”,  Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, c: 19, s: 137-143).

Iskat konusunda geniş bilgi edinmek isteyenler, 16 Ocak 2010 tarihinde yapılan ve aşağıdaki linkte bulunan mukayeseli fıkıh müzakeresini izleyebilirler:

www.kurandersi.com/mukayeseli-fikih-dersleri/iskat-olen-kimseyi-ibadet-borclarindan-kurtarmak/

 

Adam öldü. Karısı, üç oğlu, iki kızı kaldı. Miras nasıl taksim edilir?

Öncelikle anneniz mirasın sekizde birini alır. Kalanı da çocuklar, erkeklerin iki kız hissesi alacağı şekilde paylaşırlar. Buna göre terekenin toplamı 64 hisse kabul edilirse anneniz sekizde biri olan 8 hisseyi alır. Kalan 56 hisseden de her bir erkek çocuk 14’er hisse, her bir kız çocuk 7 hisse alır.

150.000 lirayı 64 eşit hisseye böldüğümüzde bir hisse 2.343,75 liraya tekabül eder. Buna göre mirası şu şekilde paylaşmanız gerekir:

Miras bırakanın eşi yani anneniz: 8 x 2.343,75 = 18.750 lira

Her bir erkek çocuk: 14 x 2.343,75 = 32.812 lira (toplam 98.437)

Her bir kız çocuk: 7 x 2.343,75 = 16.406 lira (toplam 32.812)

Playstation cafe açmak ve buradan gelir elde etmek caiz midir?

Bir Müslüman, gençler vakitlerini heba etsin, kumara alışsın, sigara içsin diye oyun salonu açamaz, haramdır. Fakat gençleri başıboş dolanmaktan, kahve köşelerinden çekip çıkarmak ve hiç olmazsa hayırlı bir işe yönlendiririz düşüncesi ve niyeti ile olursa bu mazur görülebilir.

Belirttiğiniz şekilde kumara vb. haram ve kötü alışkanlıklara bulaşılmayan oyunların oynatıldığı, helal yiyecek ve içeceklerin satışının yapıldığı iş yerini işletmenizde bir sakınca yoktur.

Hicretten sonra Müslümanlar Kureyş kervanlarına niçin saldırmışlardır?

Öncelikle tarihi olayları incelerken ilgili konuları sebep ve sonuçlarıyla bir bütün olarak öncesi ve sonrasıyla birlikte değerlendirmek, parçacı yaklaşmamak oldukça önemlidir.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ve ashabı, sadece dini inançları sebebiyle yurtlarını ve tüm varlıklarını terk etmeye zorlanmış, bunlardan bir kısmı Habeşistan’a bir kısmı da Medine’ye hicret etmek zorunda kalmışlardır. Mekkeliler, Müslümanları yurtlarından çıkartmak ve mal-mülklerini ele geçirmekle kalmamış, aynı zamanda Müslümanların sığındıkları Habeşistan ve Medine idarecilerine, bunların nüfuzlu insanlarına çeşitli siyasi baskılar uygulayarak onları korumamalarını da istemişlerdir. (Bkz: İbn Hişam, Sîretü İbn Hişâm, s. 217 vd.; Ahmed b. Hanbel, c: 4, s: 198)

Kur’an’da Müslümanların gayrimüslimlerle ilişkilerinde uymaları gereken kırmızıçizgiler şöyle belirtilmektedir:

“Allah, din hususunda sizinle savaşmayan ve sizi yurdunuzdan çıkarmayan kimselere iyilik etmenizi ve değer vermenizi yasaklamaz. Allah değer bilenleri sever. Allah sadece, din hususunda sizinle savaşmış, sizi yurdunuzdan çıkarmış ve çıkarılmanıza destek vermiş kimselere yakınlık göstermenizi yasaklar. Onlara yakınlık gösterenler zalimlik etmiş olurlar.” (Mümtahine, 60/8–9)

Ayetlere göre gayrimüslimlerle ilişkide üç kırmızıçizgimiz vardır:

1- Dinimizden dolayı bizimle savaşmaları,

2- Bizi yurdumuzdan çıkarmaları,

3- Yurdumuzdan çıkaranlara destek vermeleri.

Mekkelilerin bu kırmızıçizgilerin üçünü de çiğnedikleri açıkça görülmektedir.

Müslümanlar da Medine’ye hicret ettikten sonra onları iktisadi baskı altına almak ve kendi kontrol veya nüfuzu altında tuttukları Medine havalisinden Kureyşlilere ait kervanların geçmesini yasak etmek (engellemek) suretiyle misliyle mukabelede bulunuyorlardı. (Bkz. Muhammed Hamidullah, Hazreti Peygamberin Savaşları, Yağmur Yayınları, 4. bs., s: 56)

Dolayısıyla Medine’de Müslümanların Kureyş’e ait kervanlara saldırmalarına ilişkin rivayetler, savaş hukuku açısından tabiidir, normal karşılanmalıdır.

Benzer bir soru-cevap için lütfen aşağıdaki linki de tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/islam-savas-dini-midir-yoksa-baris-dini-mi.html

Müslüman olmayanlar niçin Mekke’ye sokulmuyorlar?

Allah Teâlâ sadece, Nebîmizi ve Müslümanları Mekke’den çıkmaya zorlayan müşriklerin Mekke’ye girmelerini yasaklamıştır. Ancak ayetler bağlantılarından koparılınca çok yanlış sonuçlara varılmıştır. O yanlışlardan biri de Mekke ve Medine’ye gayrimüslimlerin sokulmayacağı iddiasıdır.

Gayrimüslimleri Mekke’ye sokmama ile ilgili ayet şudur:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ إِنَّمَا الْمُشْرِكُونَ نَجَسٌ فَلاَ يَقْرَبُواْ الْمَسْجِدَ الْحَرَامَ بَعْدَ عَامِهِمْ هَـذَا وَإِنْ خِفْتُمْ عَيْلَةً فَسَوْفَ يُغْنِيكُمُ اللّهُ مِن فَضْلِهِ إِن شَاء إِنَّ اللّهَ عَلِيمٌ حَكِيمٌ

“Müminler! O müşrikler birer pisliktir; bu yıllarından sonra Mescid-i Haram’a yaklaşmasınlar. Eğer yoksul kalmaktan korkarsanız Allah emir verdiği takdirde ilerisinde ikramıyla sizi zenginleştirecektir. Allah bilir, doğru karar verir.” (Tevbe, 9/28)

Ayetteki “O müşrikler = الْمُشْرِكُونَ kelimesi, Tevbe sûresinin başında tanımlanan müşriklerdir. Onlara, işledikleri suça denk bir ceza verilmesi istenmiştir.

İlgili ayetlerden biri de şudur:

وَأَخْرِجُوهُم مِّنْ حَيْثُ أَخْرَجُوكُمْ

“Onların sizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın.” (Bakara, 2/191)

Müşrikler, Nebîmizi Mekke’den çıkmaya zorladıkları sırada onlara şöyle bir uyarı yapılmıştı:

وَإِن كَادُواْ لَيَسْتَفِزُّونَكَ مِنَ الأَرْضِ لِيُخْرِجوكَ مِنْهَا وَإِذًا لاَّ يَلْبَثُونَ خِلافَكَ إِلاَّ قَلِيلاً. سُنَّةَ مَن قَدْ أَرْسَلْنَا قَبْلَكَ مِن رُّسُلِنَا وَلاَ تَجِدُ لِسُنَّتِنَا تَحْوِيلاً .

“Seni bu topraklardan çıkarmak için yerinden oynatmak üzeredirler. Çıkarırlarsa senden sonra burada fazla kalamazlar. Senden önce gönderdiğimiz elçilere uygulanan kanun budur. Bizim kanunumuzda bir değişiklik bulamazsın.” (İsrâ, 17/76-77)

Mekke’nin fethinden sonra Müslümanlarla yaptıkları anlaşmayı bozan müşriklere 15 ay dokunulmamış; fakat sonra 4 ay ek süre verilerek Mekke’yi terk etmeleri, aksi takdirde bulundukları yerde öldürülecekleri ilan edilmiştir. İlgili ayetler şöyledir:

“Antlaşma yaptığınız müşriklere, Allah ve Elçisi tarafından yapılan ilişkiyi kesme duyurusudur.

Bu topraklarda dört ay daha dolaşın. Bilin ki, Allah’ı çaresiz bırakamazsınız. Ama Allah, görmezlik eden kâfirleri rezil eder.

Bu büyük hac gününde Allah ve Elçisi tarafından bütün insanlara bildirilen şudur: Allah’ın müşriklere desteği yoktur; Elçisinin de öyle. Ey müşrikler! Tevbe ederseniz hayrınıza olur. Sırt çevirirseniz bilin ki, siz Allah’ı çaresiz bırakamazsınız. Görmezlik eden kâfirlere acıklı bir azabı müjdele.

Bu duyuru, sizinle antlaşma yapmış ve daha sonra bir kusur işlememiş, size karşı kimseye destek vermemiş müşrikleri kapsamaz. Onlara karşı olan andınızı süresinin sonuna kadar koruyun. Allah korunanları sever.

(Dört) yasak ay [1] çıkınca o müşrikleri[2] bulduğunuz yerde öldürün. Onları yakalayın, onları kuşatın, onlar için her gözetleme yerinde oturun. Ama tevbe ederler, namaz kılarlar, zekât verirlerse yollarını açın. Allah’ın bağışlaması çok, ikramı boldur.

O müşriklerden biri senden güvence isterse ona güvence ver ki Allah’ın sözünü dinlesin. Sonra onu, kendi güvenlik bölgesine ulaştır. Böyle yap; çünkü onlar bilgisiz bir toplumdur.” (Tevbe, 9/1-6)

Antlaşmayı bozmamış olan müşrikler için ise bir yasak konmamıştır. Ama antlaşmayı bozanlar, geçici süreyle de olsa Mekke’ye giremeyeceklerdi. Bunun Mekke’nin ekonomisini etkileyeceği açıktır. Şu ayette olayın bu yanına dikkat çekilmiştir:

“Müminler! O müşrikler birer pisliktir; bu yıllarından sonra Mescid-i Haram’a yaklaşmasınlar. Eğer yoksul kalmaktan korkarsanız Allah emir verirse ilerisinde ikramıyla sizi zenginleştirir. Allah bilir, doğru karar verir.” (Tevbe, 9/28)

Görüldüğü gibi Mekke’ye girme ile ilgili yasak, Nebîmizi ve Müslümanları Mekke’den çıkaran ve daha sonra yapılmış antlaşmayı bozanlarla ilgilidir. Ancak ayetler, tarih içinde bağlantılarından koparılarak Müslüman-gayrimüslim ilişkileri, her sahada yanlış bir zemine çekilmiştir. Mesela İmam Mâlik, gerek Mescid-i Haram’a ve gerekse diğer mescitlere gayrimüslimlerin girmesinin yasak olduğunu söylemiştir. İmam Şâfii’ye göre de gayrimüslimler özellikle Mescid-i Haram’dan menolunurlar. Bu yüzden İslam devlet başkanı Mekke’de bulunsa ve müşriklerden bir elçi gelse devlet başkanının onu Harem bölgesinin dışında karşılaması ve kabul etmesi gerekir. Ama İmamı Azam’a göre gayrimüslimler Mekke’de hac ve umre yapmaktan yasaklanmışlardır. “Mescid-i Haram’a yaklaşmasınlar.” demek, “Hacca ve umreye gelmesinler.” demektir. Yani hac içinde Harem dâhiline girmelerine, Mekke, Arafat ve Müzdelife vesair yerlerde Müslümanlarla birlikte hac menâsikini icra etmelerine izin verilmez. Dolayısıyla başka mescitlere ve hacla ilgili olmayan hususlarda onlara izin verilebilir. (Bkz: Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, Tevbe suresi 28. ayetin tefsiri)

Müslümanların gayrimüslimlerle ilişkisindeki temel ayetler şunlardır:

“Allah, din hususunda sizinle savaşmayan ve sizi yurdunuzdan çıkarmayan kimselere iyilik etmenizi ve değer vermenizi yasaklamaz. Allah değer bilenleri sever. Allah sadece, din hususunda sizinle savaşmış, sizi yurdunuzdan çıkarmış ve çıkarılmanıza destek vermiş kimselere yakınlık göstermenizi yasaklar. Onlara yakınlık gösterenler zalimlik etmiş olurlar.” (Mümtahine, 60/8–9)

Ayetlerde gayrimüslimler için üç kırmızı çizgi belirlemiştir:

1. Dinimizden dolayı bizimle savaşmaları,

2. Bizi yurdumuzdan çıkarmaları,

3. Yurdumuzdan çıkaranlara destek vermeleri.

Gayrimüslimlerle ilişkiler konusunda aşağıdaki adresleri de inceleyebilirsiniz:

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/gayrimuslimlerin-mekkeye-girmesi-kesin-olarak-yasak-midir.html

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/tevbe-suresinin-29-ayetine-gore-ehl-i-kitapla-savasmamiz-mi-gerekiyor.html

www.suleymaniyevakfi.org/arastirmalar/musluman-olmayanlarla-iliskiler.html


[1] Yukarıdaki duyuru, haram aylarının ikincisi olan Zilhicce’de yapılmıştı. Buradaki haram aylar (el-eşhuru’l-hurum) bilinen aylar değil, ikinci ayette belirtilen dört aydır. Haram denmesi, bu süre içinde muhatapların dokunulmaz sayılmasından dolayıdır.

[2] Antlaşmayı bozan müşrikleri.

Bir kadın sadece kocasının bulunduğu yerde mayo ile denize girebilir mi?

Eşinizden başka kimseye görünmemeyi başarabilirseniz mayo ile denize girmenizde bir sakınca olmaz. Ama bu, kolay bir iş olmayacağı için oldukça dikkatli olmanız gerekir.

www.fetva.net/yazili-fetvalar/musluman-hanimlar-denize-girebilirler-mi.html

Şunu bilmeniz gerekir ki Allah’ın göremeyeceği hiçbir yer yoktur! Ama bu durum, kadının her zaman tesettürlü olmasını gerektirmez. Kadın, kendisine dinen yabancı olan erkeklerin yanında örtülü olmak zorundadır. Bunun dışında babasının, çocuklarının, erkek kardeşlerinin, kayınpederinin yanında başı, kolları ve dizden aşağı bacakları açık bir şekilde bulunabilir. Kocasının yanında ise her yeri açık bulunabilir. Hâlbuki Allah Teala orada da onları görmektedir!

Lütfen aşağıdaki linki de tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/gece-yatarken-kadinlarin-ortulu-olmasi-mi-gerekiyor.html

İslam savaş dini midir, yoksa barış dini mi?

İslam, sözlükte “barış yapmak”, “kurtuluşa ermek”, “boyun eğmek”, “teslim olmak”, “vermek”  anlamlarındaki Arapça “silm” kökünden türemiştir.

İslâm’ın getirmiş olduğu hükümler ve Peygamber (sav)’in uygulaması da İslam’ın bir barış, adalet dini olduğunu açıkça göstermektedir.

Peygamber (sav)’in yaptığı savaşların sebeplerini ve sonuçlarını ele almaksızın İslam’ı bir kılıç dini olarak nitelendirmenin hiçbir temeli bulunmamaktadır.

Peygamber (sav)’in savaşlarıyla ilgili bir eser kaleme alan Muhammed Hamidullah’ın bu savaşlarla ilgili değerlendirmeleri dikkat çekicidir:

“On sene süren fiili bir siyasî faaliyetten sonra son nefesini verdiği sırada O, iki milyon kilometre kareye yaklaşan bir sahada kurulu bir devlet idare etmekteydi. Rusya hariç, Avrupa büyüklüğünde ve üzerinde o zaman milyonlarca halkın yaşadığı bu geniş saha, harp meydanlarında düşman ordu saflarında maktul düşen takriben 250 insana mukabil fethedilmiştir. On senelik bu zaman neticesinde Müslümanların kaybı ise ortalama ayda bir şehit olarak hesaplanabilir. İnsan kanına verilen değer ve hürmetin bir eşine daha insanlık tarihinde rastlanamaz.”

Hamidullah, Peygamber (sav)’in savaşlarında sadece 250 düşman askerinin öldüğünün hesaplanmasını tarihi kaynaklara dayanarak şöyle açıklamaktadır:

“İbn Hişam’a göre Hz. Peygamber, Medine’den 27 sefere (gazve’ye) bizzat çıkmış ve fakat bunlardan sadece 9’unda savaş vuku bulmuştur. Birçoğu askeri maksatlarla olmasa bile sahabenin kumandası altında Medine’den çıkılan sefer yahut gönderilen askeri birliklerin adedi ise aynı kaynağa nazaran 38’dir. Bazı sefer ve gazvelerdeki zayiat hakkında malumat bulunmaması dolayısıyla aşağıya dercedilen kayıp listesi tam ve kat’i sayılamaz; bununla beraber o devrin savaşları hakkında bize kabaca bir fikir verme niteliğindedir:

 

Sefer

Düşman mevcudu

Düşman zayiatı

İslam ordusu

Şehit say.

Bedir

950

70

313

14

Uhud

3000

22

700

70

Mustalik

200 (?)

10

30 (?)

1

Hendek

12000

8

3000

6

Hayber

20000

93

1500

15

Mu’te

100.000

?

3000

13

Mekke Fethi

?

13

10.000

3

Huneyn

?

?

12.000

4

Ta’if muhasr.

?

?

12.000

12

Toplam

 

216

 

138

 


 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yukarıda verilen rakamlara, Raci’ ve Bi’r Ma’ûna’da haince katledilen ve sayıları 44 kadar olan İslam mübelliği dâhil değildir. Kezâ,  Benû Kurayza ile yapılan harpte esir düşen düşman askerlerine savaştan sonra kendi seçtikleri bir hakem tarafından Tevrat hükümlerine göre (Tesniye, XX/13-14) verilen hüküm neticesi tatbik edilen ölüm cezası dolayısıyla hâsıl olan düşman zayiatı hariç tutulmuştur. (Ayrıntı için bakınız. Muhammed Hamidullah, Hazreti Peygamberin Savaşları, Yağmur Yayınları, 4.bs., İstanbul, 1991, s. 21-22).

Akîka kurbanının dini hükmü nedir? Kesilmesi gerekli midir, değil midir?

Çocuğun doğumu sebebiyle Allah’a şükür için kesilen kurbana “akîka kurbanı” denir.

Akîka (العقيقة), Arapçada yeni doğan çocuğun başındaki saçın adıdır. Akîka kurbanı kesildiği gün çocuğun başı tıraş edildiği için kurban bu adı almıştır. Nebîmiz, bir şükür ifadesi olarak kesilen bu kurban için “itaat ve ibadet” anlamına gelen “nüsük” kökünden türetilmiş “nesîke” tabirini kullanmayı tercih etmiştir. (Muvatta, Akika, 1; Nesâî, Akika, 1; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 2/182)

Âişe validemizin rivayetine göre, Resûlullâh, torunları Hasan ile Hüseyin’in doğumlarının yedinci günü akîka kurbanlarını kesmiş ve adlarını koymuştur.  (Tecrîd-i Sarîh Tercümesi, c: 11, s: 401)

O, Cahiliye döneminde sadece erkek çocukları için kesilen bu kurbanın kız çocukları için de kesilmesini tavsiye etmiştir.

Mâlikî, Şâfiî ve Hanbelî mezheplerine göre bu kurbanı kesmek sünnettir. Hanefi mezhebine göre mubah, bazı kaynaklara göre ise mendubtur. Bu bilgilere göre akîka kurbanını kestirmeyen kişi günahkar olmaz.

Akîka kurbanı çocuk doğduğu günden bulûğ çağına kadar kesilebilirse de ilk günlerde özellikle de doğumunun yedinci gününde kesilmesi müstehab kabul edilmiştir.

Akîka kurbanı, eşe-dosta, konu-komşuya dağıtılabileceği gibi kesen kişi ve ailesi tarafından da yenilebilir.

Allah Teala sevmediği yöneticilere dalkavuklar mı musallat eder?

Belirttiğiniz anlama gelen bir rivayet, kaynaklarda aşağıdaki metinle geçmektedir:

إِذَا أَرَادَ اللَّهُ بِالأَمِيرِ خَيْرًا جَعَلَ لَهُ وَزِيرَ صِدْقٍ إِنْ نَسِىَ ذَكَّرَهُ وَإِنْ ذَكَرَ أَعَانَهُ وَإِذَا أَرَادَ اللَّهُ بِهِ غَيْرَ ذَلِكَ جَعَلَ لَهُ وَزِيرَ سُوءٍ إِنْ نَسِىَ لَمْ يُذَكِّرْهُ وَإِنْ ذَكَرَ لَمْ يُعِنْهُ

Aişe validemiz, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemin şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:

“Allah bir başkan/yönetici hakkında hayır dilediği zaman ona doğru (konuşan ve doğru iş yapan) bir yardımcı verir. Eğer o (başkan yapılması gereken bir işi) unutursa (bu yardımcı, unutulan işi) ona ha­tırlatır. Eğer başkan bu işi kendisi hatırlarsa (o zaman da bu yardımcı o işin yapılması hususunda) başkana yardımcı olur.

Eğer Allah onun hakkında başka bir şey dilemişse ona kötü (huy­lu) bir yardımcı verir. Eğer (yapılması gereken bir işi) unutursa (vezir bu işi) ona hatırlatmaz. Eğer (başkan bu işi kendiliğinden) hatırlarsa (o zaman da bu yardımcı o işin yapılmasında) ona yardımcı olmaz.” (Ebû Dâvûd, Harac, 4; Nesâî, Bey’at, 33; Ahmed b. Hanbel, 6/70)

Azra isminin anlamı nedir? Bu ismi koymakta bir sakınca var mıdır?

Azra (العذراء) ismi, Arapça kökenli bir isim olup “el değmemiş bakire kız, delinmemiş inci, ayak basılmamış kum” gibi anlamlara gelir.

Kız çocuklarına bu ismin verilmesinde herhangi bir sakınca yoktur.

Kredi kullanan bir iş yerinde çalışan işçinin maaşı haram mı olur?

Asıl olan, hiç bir şekilde faiz vb. haram işlere bulaşmamaktır. Ancak soruda belirtilen kazanç kaynağının karışık olduğu durumlarda elde edilen kazancın asıl hangi kanaldan geldiğine bakılır.

Şayet kazancın önemli bir bölümü haram nitelikli işlerin yapılmasından geliyorsa bunun terki gerekir. Yok, kazancın büyük kısmı helal nitelikli işlerden olduğu halde, az bir kısmı haram nitelikli işlerden ise buna umum-u belvâ gereği katlanılır ve fakat bu meblağın hesaplanıp elden çıkarılması tavsiye olunur.

www.fetva.net/yazili-fetvalar/dinimize-gore-muhasebecilik-yapmak-caiz-midir.html

Bankadan kredi kullanan bir iş yeri, faiz yemiş değil yedirmiş olacağı için bundan dolayı sizin kazancınıza faiz parası karışmış olmaz.

Doç. Dr. Servet Bayındır

İblis, Âdem’i kandırdığında Âdem o zaman nebî miydi?

Âdem Aleyhisselama nebîlik, İblis’in onu kandırmasından ve hep birlikte yaşadıkları yerden (dünyadaki bahçeden) çıkarılmalarından sonra verilmiştir.

www.fetva.net/yazili-fetvalar/seytan-adem-ve-havvayi-kandirmak-icin-cennete-nasil-girdi.html

Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“Meleklere ‘Âdem’e secde edin.’ dediğimizde hemen secde ettiler; ama İblis öyle yapmadı. Kendini büyük görerek direndi ve kâfirlerden oldu.

Dedik ki ‘Âdem! Sen eşinle birlikte şu bahçeye yerleş. Beğendiğiniz yerlerden bolca yiyin. Ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa yanlış yapmış olursunuz.’

Sonra Şeytan, o ağaç yüzünden onların ayaklarını kaydırdı da bulundukları yerden çıkardı. Onlara şöyle dedik: ‘İnin oradan! Biriniz diğerinin düşmanıdır. Sizin için yeryüzünde yerleşecek bir yer, bir süreye kadar da geçimlik bulunmaktadır.’

Âdem Rabbinden uyarılar aldı. Sonra Rabbi tevbesini kabul etti. O, tevbeleri kabul eder, ikramı boldur.

‘Oradan birlikte inin.’ dedik. ‘Benim tarafımdan size bir yol gösteren gelir de kim benim yol göstericime uyarsa, onlar üstünde ne bir korku olur, ne de üzülürler.’

Ayetlerimiz karşısında yalan söyleyerek onları görmezlikten gelenler ise cehennemin halkıdır. Orada ölümsüz olacaklardır.” (Bakara, 2/34-39)

38. ayette altı çizili olan yerden Âdem’in o zaman nebî olmadığı anlaşılmaktadır.

Bir kızla evlenmek maksadıyla uzun seneler arkadaşlık yapılabilir mi?

8 senedir konuşuyor olmak “evlilik maksadı ile birbirine tanıma” tarifine girmez. Evlilik niyetinde olduğunuz bir kişi ile birbirinizi tanıyacak miktarda zaman geçirdikten sonra -duruma göre- ya hemen evlilik hazırlıklarına başlar ya da bu birlikteliğe son verirsiniz. Çünkü bu birliktelik artık flörte dönmüş olur ki -sizin durumunuz budur- İslam dininde flört etmek haramdır.

www.fetva.net/yazili-fetvalar/flort-zina-midir.html

Bu yüzden ulema, kişilerin birbirini tanıma süresinin birkaç ayla sınırlandırılması gerektiğini söylemişlerdir. Bu iki durumu birbirine karıştırmamak gerekir.

Bu durumda olan gençlerin nasıl davranmaları gerektiği ile alakalı geniş bilgi için lütfen aşağıdaki linklerde bulunan soru-cevapları da tıklayın:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/birbirimizi-seviyoruz-bundan-sonra-ne-yapmamiz-gerekiyor.html

www.fetva.net/yazili-fetvalar/gunah-islememek-icin-nikah-kiymak-istiyoruz-olur-mu.html

www.fetva.net/yazili-fetvalar/kiz-arkadasla-yakinlasmalar-zina-kapsamina-girer-mi.html

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/kredi-cekmezsek-evlenemiyoruz-bile-peki-ne-yapacagiz.html

“Recep Allah’ın ayı, Şa’ban ise benim ayımdır.” hadisi sahih midir?

Bahsi geçen yazıda belirtildiği üzere Aclûnî de diğer imamlar gibi Keşfü’l-Hafâ adlı kitabında bu rivayete eserinde yer vermiş, Deylemî ve başkalarının bunu Enes’ten merfû (senedi Hz. Peygambere ulaşan rivayet) olarak rivayet ettiklerini; ama İbnü’l-Cevzî’nin bu rivayete el-Mevdûat (Uydurmalar) kitabında yer verdiğini söylemiştir. (bkz: Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, c: 1, s: 423-424, hadis no: 1358. ayrıca bkz: İbnü’l-Cevzî, Kitâbu’l-Mevdûat, c: 2, s: 47-48.)

Her ne kadar açık bir şekilde söylemese de buradan sanki Aclûnî’nin de bu rivayetin uydurma olduğu kanaatinde olduğu anlaşılmaktadır.

“Recep Allah’ın, Şa’ban benim Ramazan ise ümmetimin ayıdır.”, “Recep’in ilk Cuma gecesinden gafil olmayasınız. Zira o gece, meleklerin “Regâib” ismini verdikleri gecedir.” Ve “Her kim Recep ayında bir gün oruç tutar ve dört rekâtlık bir namaz kılarsa ve bu namazın ilk rekâtında yüz defa Ayete’l-Kürsî, ikinci rekâtında yüz defa İhlâs suresini okursa o kişi Cennetteki yerini görmeden ölmez.” vb. gibi rivayetlerin sıhhati hakkında geniş bilgi edinmek için aşağıdaki linkte bulunan araştırmayı okumanızı tavsiye ederiz.

www.suleymaniyevakfi.org/kandil-geceleri/recep-ayi-hakkinda-uydurulmus-hadisler.html

Ayrıca aşağıdaki linklerden Recep ayı ile ilgili olarak daha önce sitemize eklediğimiz soru-cevapları da okuyabilirsiniz:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/hz-ebu-bekir-ve-hz-omer-recep-ayinda-oruc-tutanlara-kizmislar-midir.html

www.fetva.net/yazili-fetvalar/regaip-kandilinde-kilinmasi-gereken-bir-namaz-var-midir.html

Teheccüd namazı hangi vakitte ve nasıl kılınmalıdır?

Yatsı namazı ile fecr-i sâdık arasında bir müddet uyuyup uyandıktan sonra kılınan nafile gece namazına “teheccüd namazı” denir.

İsra suresinin 79. ayetinin delaletine göre teheccüd namazı, sadece Peygamberimize farz olup diğer mü’minler için “sünnet-i müekkede” yani kuvvetli sünnettir. Tüm mü’minlere farz olan ise beş vakit namazdır ve bu, ayetlerle sabittir. Peygamberimiz “Farz namazdan sonra en faziletli namaz, gece na­mazıdır.” (Müslim, Sıyâm, 202 (1163), 203)   buyurarak bu gerçeğe işaret etmiştir.

Fazileti oldukça büyük olan bu namaz, bizden önceki salih kulların devam ettiği, Allah’a yaklaşmaya vesilen olan, günahları örten ve engelleyen bir ibadettir. (Bkz: Tirmizi, Daavât, 115)

Ebû Hureyre’den rivayet edilen bir hadis-i şerifte Peygamberimiz, teheccüd namazının en faziletli vaktini şöyle belirtmiştir:

“Farz namazdan sonra en faziletli namaz, gece namazıdır. Geceyi iki kısma bölersen son kısmı namaz için en faziletli vakittir. Eğer geceyi üçe bölersen ortası en faziletli vakittir.” (Tecrîd-i Sarîh Tercemesi ve Şerhi, c: 4, s: 16)

Teheccüt namazı, diğer nafile/sünnet namazlar gibi kılınır. Yalnız kıraatin sesli veya sessiz olması hususunda kişi serbesttir. Dilerse tek başına kılmasına rağmen kıraati sesli yapabilir.

İki rekâttan fazla kılınacaksa ikinci rekâtta bir selam vermek tavsiye edilir. Fakat tek selamla 4 rekât kılınacaksa birinci oturuşta sadece Tahiyyat okunur, Salli-Barik duaları okunmaz.