Skip to content Skip to main navigation Skip to footer

Yazılı Fetvalar

Erkeklerin saçlarını uzatmalarının dinimizdeki hükmü nedir?

Dinimizde erkeklerin saçlarını uzatmalarını yasaklayan bir hüküm bulunmamaktadır. Sahih hadislerde Nebîmizin saçlarının kulak yumuşağına, kulağının yarısına veya omuzlarına kadar vardığı belirtilmektedir.

“Nevevî’nin belirttiğine göre hadisler arasındaki bu farklılıklar Resûlul­lah Efendimiz’in saçlarının değişik zamanlarda değişik uzunlukta olu­şudur. Yani saçları uzadığı zaman omuzlarına doğru sarkardı, kısalttığın­da da kulak yumuşağına veya kulağının yarısına kadar varırdı. Değişik durumlardaki görünüşü farklı rivayetlerin gelişine sebep olmuştur.

Peygamber Efendimiz’in saçlarının her zaman aynı düzeyde olmayışı saç şeklinin, uyulacak bir sünnet olmadığına delâlet eder.” (Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Necati Yeniel, Hüseyin Kayapınar, Necat Akdeniz, Şamil Yayınevi, İstanbul, 1989, c: 14, s: 257.)

Giyim kuşam, saç ve sakal gibi hususlarda Nebîmizin bizlere öğrettiği iki husus vardır:

Birincisi temizliktir. Yani saç uzatılacaksa mutlaka temiz tutulmalı, yani bakımlı olmalıdır.

İkincisi de gayrimüslimlere benzememektir. Özellikle saçın kesim şekli Müslümanı gayrimüslime benzetiyorsa ondan da sakınmak gerekir.

Ayrıntılı bilgi için lütfen aşağıdaki linki de tıklayınız:

www.fetva.net/suslenme/resulullahin-saclari-nasildi-uzun-muydu-kisa-mi.html

“Sünnetimi ihya edene yüz şehit sevabı vardır” hadisi sahih midir?

Sahih hadis kaynaklarında geçmeyen rivayet çeşitli kaynaklarda İbn Abbas ve Ebû Hureyre gibi sahabilere isnad edilerek şöyle yer almaktadır:

 مَن تَمَسَّكَ بِسُنَّتِي عِندَ فَسادِ أُمَّتِي فَلهُ أَجْرُ مِائِةِ شَهيدٍ

 “Kim ümmetimin fesadı zamanında sünnetime sarılırsa ona yüz şehit sevabı vardır.”

 اَلْمُتَمَسِّكُ بِسُنَّتِى عِنْدَ فَسَادِ اُمَّتِى لَهُ اَجْرُ شَهِيدٍ

 “Ümmetimin fesadı zamanında sünnetime sarılana bir şehit sevabı vardır.” (Taberanî, el-Mu’cemu’l-Evsat, c: 5, s: 315, hadis no: 5414; Münâvî, Feyzu’l-Kadîr, c: 6, s: 339, hadis no: 9171)

Bu rivayetler, hadis âlimlerince senet açısından “zayıf” ve râvileri de “mechûl” (tanınmaz) bulunmuştur. Bkz. (İbn Adiy, el-Kâmil fî Duafâi’r-Ricâl, Beyrut: Dârü’l-Fikr, 1998/1409, c. 2, s. 327; İbn Hacer el-Askalânî, Lisânü’l-Mîzan, Beyrut: Müessesetü’l-İlmiyye li’l-Matbûât, 1986/1406, c. 2, s. 246)

Yukarıdaki rivayetlerde “sünnet” ile kast edilen, Hz. Peygamber’in takip ettiği yol, yani Kur’an yolu, İslam yoludur. Dolayısıyla biz Müslümanların sadece zor zamanlarda değil, her zaman o yola sımsıkı sarılmamız icap eder ki kurtuluşa erebilmemiz mümkün olsun.

Taşıyıcı annelik yoluyla çocuk sahibi olmak caiz midir?

Taşıyıcı annelik yoluyla çocuk sahibi olmak caiz değildir.

Allah Teâlâ çocuğun annesinin, onu doğuran kadın olduğunu hükme bağlamıştır. O şöyle buyurmuştur:

İçinizden eşlerini analarına benzetenlerin eşleri, onların anaları olmazlar. Onların anaları, onları doğuranlardan başkaları olamaz. İşte onlar uygunsuz, yalan sözler söylüyorlar. Gerçekten Allah affedicidir, bağışlayıcıdır.” (Mücâdele, 58/2)

Allah Teâlâ birçok ayette de annenin çocuğunu karnında taşımasına vurgu yapmaktadır. (İlgili ayetler için bkz. Lokman, 31/14; Ahkâf, 46/15). Günümüzdeki tıbbî ve ilmî araştırmalar da rahimdeki çocuğun, kendisini karnında taşıyan annesinin yediğinden içtiğine kadar her türlü halinin kendisi üzerinde etkide bulunabildiğini göstermektedir.

Bir de bu konuda Din İşleri Yüksek Kurulu’nun 05.01.2002 tarihli bir kararı bulunmaktadır. O karara biz de katılıyoruz. Kararı aşağıdaki linkten okuyabilirsiniz:

Tüp bebek yöntemi ile çocuk sahibi olmakta dinen bir sakınca var mıdır?

NOT: Bu konuda geniş bilgi edinmek isteyenler için ilmi bir makale tavsiye edebiliriz:

Ülfet Görgülü, “Taşıyıcı Annelik-Fıkhi Bir Bakış”, İslam Hukuku Araştırmaları Dergisi, 2010, sayı: 15, s. 197-208.

Makaleye İslam Hukuku Araştırmaları Dergisi veya İSAM Kütüphanesi web sayfalarından ulaşılabilir.

Âdetli kadınların tırnak kesmeleri ve vücut temizliği yapmaları caiz midir?

Kadının âdetli iken tırnak kesmesinde veya vücut temizliği yapmasında dinen herhangi bir sakınca bulunmamaktadır.

Kadının âdetli iken yapamayacağı tek şey eşi ile cinsel ilişkiye girmektir. Bunun dışında herhangi bir yasak yoktur.

Lütfen aşağıdaki linkleri de tıklayınız:

www.suleymaniyevakfi.org/ramazan-ve-oruc/detli-kadinin-orucu-ve-namazi.html

www.fetva.net/yazili-fetvalar/adetli-kadinlar-camiye-girebilirler-mi.html

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/adetli-kadinlar-kuran-okuyabilir-dua-edebilirler-mi.html

Kadın şarkıcıdan müzik dinleyenlerin kulaklarına bakır mı dökülecek?

Bazı kaynaklarda bu rivayet şu şekilde geçmektedir:

من جلس إلى قينة يسمع منها صب في أذنيه الآنك يوم القيامة

“Kim bir kadın şarkıcının yanında oturarak ondan şarkı dinlerse kulaklarına kıyamette bakır dökülecektir.” (İbnü’l-Arabî, Ahkâmü’l-Kur’ân, c. 3,  s. 525).

Sahih hadis kaynaklarında yer almayan bu rivayet hadis âlimlerince “uydurma” olarak değerlendirilmiştir. Büyük muhaddislerden Ahmed b. Hanbel’in de bu rivayete “bâtıl” dediği kaydedilmiştir. (Bkz. İbnü’l-Cevzî, el-İlelü’l-Mütenâhiye, Beyrut, Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1403, c. 2, s. 786)

Dolayısıyla aslı-astarı olmayan bu rivayete bakılarak kadın bir şarkıcıdan şarkı, türkü dinleyenlerin kulaklarına kıyamet günü bakır döküleceğini söylemek mümkün değildir.

www.fetva.net/yazili-fetvalar/kadin-sesi-haram-midir.html

İslam’da müziğin yeri, hangi durumlarda müzik yapma ve dinlemenin caiz olup olmayacağıyla ilgili geniş bilgiye aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/islama-gore-muzik-ve-ilahi-icra-etme-ve-dinleme-caiz-midir.html

Muharrem ayında yapılması gereken özel ibadetler var mıdır?

Muharrem ayında tutulması tavsiye edilen orucun Ramazan ayında tutulan oruçtan mahiyet açısından bir farkı yoktur. İster farz olsun ister sünnet oruçluyken yapılması yasak olan, yani orucu bozan şeyler üçtür: Yemek, içmek ve cinsel ilişkiye girmek. Bunun dışında Muharrem ayı orucunda herhangi bir farklılık yoktur.

Bunun yanı sıra diğer aylarda olmayıp da sadece Muharrem ayına özel herhangi bir ibadet de bulunmamaktadır. Ayrıca bu ayı tamamen oruçlu geçirmek tavsiye edilmediği gibi kurban kesilmesi de istenmemiştir.

Muharrem ayında bulunan Aşure Günü’nde oruç tutmak ve o gün alış-veriş yapmak hakkında daha önce sitemize eklediğimiz soru-cevapları da aşağıdaki linkten okumanızı tavsiye ederiz:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/asure-gununde-oruc-tutmanin-hukmu-nedir.html

Aile içi cinsel tacize uğrayan çocuk aslında veled-i zina mıdır?

Böyle kötü bir muameleye maruz kalan çocuğun veled-i zina olduğu yolundaki iddia kabul edilemez. Bu iddia, o çocuğu doğuran kadının itirafı ile veya dört şahit ile ispatlanamadığı takdirde iffetli kadına zina iftirası atılmış olur. Bunun cezası da o iddiayı ortaya atanlara 80 kırbaç vurulması ve bir daha asla şahitliklerinin kabul edilmemesidir.

Bununla ilgili ayet şöyledir:

“İffetli kadınlara zina suçu atan, sonra da dört ş‏ahit getiremeyenlere seksener değnek vurun. Onların şahitliğini hiçbir zaman kabul etmeyin. Onlar yoldan çıkmışlardır.” (Nûr, 24/4)

Bir kadın kendi isteği ile boşandığı eski kocasıyla tekrar evlenebilir mi?

Allah Teala tarafından Kur’an-ı Kerim’de belirtilen kurallara uygun olarak yapılan iftidâdan sonra kadın, yeni bir nikâh kıymak şartıyla boşandığı eski eşine dönebilir.

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/bosanma-talebi-kadindan-gelirse-hangi-hukumler-gecerli-olur.html

Kadının evlilik esnasında aldığı mehri geri vermek şartıyla kocasından boşanması demek olan iftidâ hakkında geniş bilgi edinmek için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:

www.suleymaniyevakfi.org/kuran-arastirmalari/kadinin-bosanmasi-iftid.html

Eflal isminin anlamı nedir? Kızımıza bu ismi koyabilir miyiz?

Eflal (افلال) kelimesi Arapça sözlüklerde ‘kurak, bitkisiz yer’, ‘hezimete uğrayan’ manalarına gelen el-fell (الفل) kelimesinin çoğulu olarak geçmektedir.

Buna göre Eflal, ‘kurak, bitkisiz yerler’, ‘hezimete uğrayanlar’ manalarına gelir.

Görüldüğü gibi mana açısından bu ismin çocuklara isim olarak verilmesi uygun düşmez. Bunun yerine anlamı dinimize, örfümüze uygun düşen isimler koymanızı tavsiye ederiz.

Sitemizin ÇOCUK İSİMLERİ kategorisinde yer alan isimleri aşağıdaki linkten inceleyebilirsiniz:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/isim

Şeytan, çeşitli şekillere girerek insanlara görünür mü?

Diğer ruhanî varlıklar gibi İblis yani şeytanın da insanlara görünüp görünmeyeceği konusu tartışmalıdır. Âlimlerin çoğu, onun latîf bir varlık olduğunu ve çeşitli şekillere bürünüp insanlara görünebileceğini söylerler. Bu kişiler Kur’an’da ve hadislerde şeytanın Hz. Âdem, Hz. İbrahim, Hz. Musa, Hz. Süleyman ve Hz. Muhammed’e göründüğünün haber verildiğini, Bedir Savaşı sırasında da Sürâka b. Mâlik’in sûretinde müşriklere cesaret verdiğini, sonra da sırt çevirip gittiğini delil olarak gösterirler (bk. Enfâl, 8/48).

Ancak şeytanı gerçek suretiyle görmek mümkün değildir.

Bir ayette ise şeytan ve grubunun insanları gördüğüne şöyle işaret edilir:

“O ve onun gibiler, sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler…” (A‘râf, 7/27)

Dr. Osman Demir

Lütfen aşağıdaki linki de tıklayınız:

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/iblis-ile-seytan-ayni-varlik-midir-seytan-da-bir-gun-olecek-mi.html

İhramdan çıkmak için kesilmesi gereken saç miktarı ne kadardır?

Bu konuda mezheplerde farklı görüşler mevcuttur. Hanefiler saçın en az dörtte birinin kesilmesini, Şafiiler ise en az üç telin kesilmesini yeterli görürlerken Maliki ve Hanbelîler saçın tamamının kesilmesini gerekli görmüşlerdir.

Mezheplerdeki bu ihtilaf, bu konuda kesin ölçü bildiren bir delilin bulunmadığını göstermektedir. Fetih suresinin 27. ayetinde saçların dipten kesilmesi (halk: حلق) birinci, kısaltılması (taksîr: تقصير) ise ikinci sırada yer aldığı için erkeklerin saçlarını dipten tıraş etmelerinin  daha iyi olacağı söylenmiştir.

Örfen saçınız hangi miktarda kesildiğinde kısalmış sayılıyorsa o miktarda kestirmeniz ihramdan çıkmak için yeterli olacaktır.

Allah’ın Zâhir ve Bâtın olması ne demek?

İlgili ayet şöyledir:

هُوَ الْأَوَّلُ وَالْآخِرُ وَالظَّاهِرُ وَالْبَاطِنُ وَهُوَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ

O, ilktir, sondur, zâhirdir, bâtındır. O her şeyi bilendir.” (Hadîd, 57/3)

ez-Zâhir isminin masdarı olan “zuhûr” sözlükte ‘açık olmak’, ‘aşikâr olmak’, ‘görülmek’, ‘muttali olmak’ anlamına geldiği gibi el-Bâtın kelimesinin masdarı olan “butûn” da sözlükte, ‘gizli olmak’, ‘bilmek’, ‘bir şeyin iç yüzü ve sırlarına vâkıf olmak’ gibi anlamlara gelir. (Bkz. İbn Manzûr, Lisânu’l-Arab,  (ظهر maddesi) c: 4, s: 520; (بطن maddesi) c: 13, s: 52)

Zâhir ve bâtınla aynı kökten türemiş kelimelerin Kur’an’da geçtiği ayetlerden bazıları için bkz: En’am, 6/151; A’râf, 7/33; Tevbe, 9/33; Kehf, 18/20, 22, 97; Rum, 30/7, 41; Lokman, 31/20; Sebe, 34/18; Hadîd, 57/13; Cinn, 72/26.

Ebû Hureyre (r.a.)’den, Peygamber (sav)’in yatmadan önce yapılmasını tavsiye ettiği bir dua nakledilmektedir. Nakledilen bu duadaki Peygamber (sav)’in ifadeleri de ez-Zâhir ve el-Bâtın isimlerinin anlaşılması açısından önemlidir. İlgili ifadeler şöyledir:

“Allah’ım! Sen Evvelsin, senden önce hiçbir şey yoktur; sen Âhirsin, senden sonra da hiçbir şey yoktur. Sen Zâhirsin, fevkinde/üstünde hiçbir şey yoktur; sen Bâtınsın, dûnunda (senden öte/senden yakın) hiçbir şey yoktur.” (Müslim, Zikir, 17 (61/2713); Ebû Dâvud, Edeb, 107)

Müslim’in Sahîh’ini şerh eden İmâm Nevevî’nin açıklamaları da dikkat çekicidir. O, Allah’ın Zâhir olmasından maksadın kahhâr, güçlü, galip, tam kudret sahibi olması; Bâtın olmasından maksadın da gizli saklı her şeyi ve yaratılmışların her şeyini bilmesi olduğunu söylemektedir  (Bkz. İmam Nevevî, Sahihi Müslim bi-Şerhi’n-Nevevî, 2. bs., Beyrut: Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-Arabî, 1392, c: 17, s. 36).

Bu konuda çeşitli görüş ve açıklamalar için de bakınız. Topaloğlu, Bekir, “Bâtın”, Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, c: 5, s. 187.

Adam öldü. Annesi, bir oğlu, üç kızı kaldı. Miras nasıl taksim edilir?

Ülkemizde yürürlükte bulunan Medeni Kanun’da kişinin çocuklarının veya torunlarının olması halinde anne ve babası mirasçı olamasa da İslam’a göre, ölüp de geriye miras bırakan kişinin anne ve babası her durumda (yani ölenin çocukları olsa da olmasa da) çocuklarına mirasçı olurlar.

Bununla ilgili ayet-i kerime şöyledir:

“…Ölenin çocuğu varsa anne ve babasının her birinin mirastan altıda bir hissesi vardır. Ölenin çocuğu olmaz, anası babası ona varis olursa anasına üçte bir pay verilir. Kardeşleri varsa, altıda biri annesinindir…” (Nisâ, 4/11)

Bu ayete göre soruda yer alan miras altıya bölünür; bir hisse ölenin annesine, birer hisse kızlarına, iki hisse de erkek çocuğuna verilir. 1+ (1+1+1)+2= 6

Bir kız öğrencinin erkek hocanın evinde ders alması caiz midir?

Allah Teâlâ kadınlarla ilgili olarak şöyle buyurmuştur:

“Mümin kadınlara da söyle gözlerini sakınsınlar; edep yerlerini ve çevresini örtsünler. Görünen kısım dışındaki süslerini açmasınlar.  Başörtülerini yakaları üstüne kadar indirsinler. Kocaları,  babaları, kocalarının babaları, oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kendi kadınları, elleri altında bulunan esirler, ele bakar hale gelmiş ve erkekliği kalmamış kimselerle kadınların edep yerlerinin farkına varamamış çocuklar dışında hiç kimseye süslerini açmasınlar…” (Nûr, 24/31)

Buna göre bir kadın ancak yukarıda belirtilen erkeklerin yanında oturabilir. Bu sayılanların dışında kalan akrabalar da olsa yabancı sayılırlar ve bir kadın o erkeklerin yanında mahrem yerlerini açamaz ve onlarla asla kapalı bir yerde baş başa kalamaz. Ama umuma açık yerlerde konuşması, selamlaşması yasak değildir. Bu kişilerin yanına tesettürlü kıyafetlerle de çıkabilir.

Peygamberimizden rivayet edilen bir hadis şöyledir:

“Hiç bir erkek yalnız başına bulunan bir kadının yanına girmesin, yanında bir iki kişi olursa girebilir.” (Müslim, Selam 8 (2173).

Müslümanların haramdan kaçınmaları gerektiği gibi harama götüren yollardan da kaçınmaları gerekir. Allah Teâlâ özellikle büyük günahları haram kılarken “onlara yaklaşmayın”, “onlardan uzak durun” buyurmuştur.

Zina ile ilgili Allah şöyle buyurmuştur:

“Zinaya yaklaşmayın. Çünkü o, çok çirkin bir iş ve kötü bir yoldur.” (İsrâ, 17/32)

Buna göre ders esnasında yanınızda mutlaka hocanın eşi veya çocukları bulunmalıdır. Aksi takdirde sadece hocanın bulunduğu bir odada ders yapmanız caiz olmaz.

Bununla ilgili görüntülü cevaplarımızı aşağıdaki linklerden izlemenizi tavsiye ederiz:

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/bir-kadinin-erkekten-bir-erkegin-de-kadindan-ders-almasi-caiz-midir.html

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/bir-kadinin-erkek-hocadan-ozel-ders-almasi-caiz-midir.html

Çalışamayan engelliler paralarını faizde değerlendirebilirler mi?

Dinimizde faiz kesin bir şekilde ve tüm Müslümanlar için haram kılınmıştır. Kişinin engelli olması, çalışamaması, ticaretten anlamaması vs. gibi durumlar onun faiz almasını meşru kılmaz.

Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

Faiz yiyenler, şeytanın içine sokulup aklını çeldiği kimsenin dav­ranışından farklı bir davranış göstermezler. Bu onların, ‘Alım satım da tıpkı faizli işlem gibidir’ de­meleri sebebiyledir. Allah alım-satımı helâl, faizli işlemi haram kılmıştır. Her kime, Rabbinden bir öğüt ula­şır da faize son verirse geçmişte olan kendinindir; artık onun işi Allah’a aittir. Kim de de­vam ederse, işte onlar cehen­nemliktir. Onlar orada temelli kala­caklardır.

Allah faizi eksiltir, sadakaları bereketlendirir. Allah, nankörlük edip duran günahkârların tamamını sevmez.

Kimler de inanmış, iyi işler yapmış, namazı kılmış, zekâtı vermiş olurlarsa onların Rableri katında ücretleri vardır. Üstlerinde ne bir korku olur, ne de üzüntü çekerler.

Müminler! Allah’­tan korkun, faizden ge­riye ne kalmışsa onu bıra­kın. Eğer inanmış kişilerseniz (böyle yaparsınız.)

Bunu yapmadınız mı bilin ki; Allah ve Elçisi tarafından bir savaşla yüz yüze gelirsiniz. Eğer tövbe eder­seniz, ana mallarınız sizindir. Ne haksızlık edersiniz ne de haksızlığa uğrarsınız.” (Bakara, 2/275-279)

Kişi parasını, bizzat kendisi ticaret yaparak değerlendirme imkânına sahip değilse helal bir şekilde yatırım yaparak, güvendiği kişilerle çeşitli ortaklıklar yaparak veya faizsiz çalıştığı kesin olan finans kurumlarıyla kâr-zarar ortaklığı prensiplerine göre değerlendirebilir.

Gayrimüslim bir ülkede içki satmanın hükmü nedir?

Yaşadığınız yer gayrimüslim bir ülke de olsa orada içki satmanız caiz değildir. Allah’ın emir ve yasakları ülkelere göre değişiklik göstermez! Bir ülkede haram olan bir eylem diğer yerde helal olamaz. Haram her yerde haramdır.

Ayrıca Allah Teala sarhoş edici şeyleri yasaklarken “onları içmeyin” “onları kullanmayın” şeklinde özel değil “onlardan uzak durun” şeklinde genel bir ifade kullanmıştır. O, şöyle buyurmuştur:

“Müminler! Hamr (kişiyi sarhoş eden şey), kumar, dikili taşlar, fal okları birer şeytan işi pisliktir; bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz.” (Mâide, 5/90)

Uzak durmak, araya mesafe koymak demektir. İçki içmeyen; ama dükkânında satan veya hadiste yasaklanan diğer şeyleri yapan kişi, bu uzak durma emrini yerine getirmemiş olur.

Enes radıyallâhu anh’tan gelen bir rivayet şöyledir:

“Allah’ın Peygamberi sallallahu aleyhi ve sellem sarhoşluk veren içki ile ilgili olarak on kişiye lanet etmiştir: Sıkana, sıktırana, içene, taşıyana, taşıtana, sunana, satana, parasını yiyene, satın alana ve satın aldırana.” (Tirmizî, Büyû’, 59)

Bu ayet ve hadisler ışığında Müslümanlar yaşadıkları her yerde helal ve harama dikkat etmeli ve Allah’ın emirlerini yerine getirmelidirler.

NOT: Haramların ülkelere göre değişiklik arz etmeyeceğine dair oldukça önemli olan dârülharpta faiz almak meselesini de aşağıdaki linkten okumanızı tavsiye ederiz.

www.fetva.net/yazili-fetvalar/faiz-ve-darul-harp.html

Maçı kaybeden taraf saha parasını öderse bunda bir sakınca olur mu?

Kaybedenin hesabı, halı saha parasını ödemesi veya kazanan tarafa tatlı vs. alması şartıyla oynanan bütün oyunlar (adı her ne olursa olsun) kumar kapsamına girmektedir. Meblağın çok düşük olması bunun hükmünü değiştirmez.

Bu, “maç yapmayın”, “oyun oynamayın” anlamına da gelmez; ama hesabı ya ortaklaşa ya da sırayla ödeyin, sadece kaybeden ödemesin.

Allah Teâlâ kumarı şeytan işi bir pislik olarak nitelendirmiş ve her bakımdan ondan “uzak durmamızı” emretmiştir. İlgili ayet şöyledir:

Müminler! İçki, kumar, dikili taslar ve fal okları şeytan isi pisliklerdir. Onlardan uzak durun ki umduğunuza kavuşasınız. Şeytanın istediği tek şey içki ve kumarla aranıza düşmanlık ve kin sokmak  bir de Allah’ın zikrinden (Kur’an’dan) ve namazdan sizi alıkoymaktadır. Artık vazgeçersiniz değil mi?” (Mâide, 5/90-92)

Hüma ne anlama gelir? Bebeğimize bu ismi koyabilir miyiz?

Hümâ ismi Farsça kökenli olup ‘başına konduğu kimseye mutluluk getirdiğine inanılan devlet kuşu, talih kuşu’ ile ‘mutluluk ve saadet’ gibi anlamlara gelir.

Hümâ’nın kız çocuklarına isim olarak verilmesinde bir sakınca yoktur.

Şarta bağlanan talak (boşanma) geçerli olur mu?

Şartlı talak (boşanma), “annenin evine gidersen boşsun” vs. gibi sözlerle ileride bir işin olmasına veya olmamasına bağlanan talâktır. Böyle bir boşama Kur’ân’da ve sahih sünnette yoktur, dolayısıyla geçersizdir!

Allah’ın emrettiği şekilde talâkın gerçekleşmesi için bu esnada kadının adetli olmayıp temizlik döneminde olması ve bu dönemde eşiyle cinsel ilişkide bulunmamış olması, iki şahit bulundurulması, erkeğin iddeti sayması ve kadının boşanma gerçekleşene kadar oturduğu evi terk etmemesi gerekir.

Allah Teâlâ talakla ilgili bu hükümlerden sonra şöyle buyurmuştur:

“…İşte bunlar, Allah’ın çizdiği sınırlardır. Sakın bunları aşmayın, Her kim Allah’ın sınırlarını aşarsa işte onlar zalimlerdir.” (Bakara, 2/229)

“… Bunlar Allah’ın sınırlarıdır. Kim Allah’ın sınırlarını aşarsa kendine kötülük etmiş olur…” (Talak, 65/1)

Dolayısıyla şarta bağlanan talakı geçerli saymak, Allah’ın çizdiği sınırları aşmak olur.

Şarta bağlanan talak ile ilgili geniş bilgi, aşağıdaki linklerde bulunmaktadır. Okumanızı tavsiye ederiz:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/karima-annenin-evine-gidersen-bossun-dedim-bosanma-olur-mu.html

www.suleymaniyevakfi.org/fikih-arastirmalari/sarta-baglanan-talk-master-tezi.html

Çocuğumuz olmadığı için evlatlık almak istiyoruz, caiz midir?

Dinimizde yetim ve kimsesiz çocuklara bakmak, büyütmek, onların malı mülkünü korumak sevap olduğu gibi onlara kötü davranmak, haklarını yemek de günahtır. (Yetimler konusundaki ayetler için bkz. Bakara, 2/83, 215; Nisâ, 4/6, 8, 10, 36, 127; En’âm, 6/152; İsrâ, 17/34; İnsân, 76/8; Mâûn, 107/2).

Geçim güçlüğü çeken bir akrabanın çocuğuna bakmak, terbiye ve eğitimine yardımcı olmak da bu şekilde düşünülebilir. Nitekim Peygamber (sav)’in dedesi Abdülmuttalib vefat edince amcası Ebû Talib onun bakımını üstlenmişti.

Fakat dinimizde evlatlık almak caiz olmadığı gibi bir çocuğun gerçek anne ve babasını ona unutturmak da caiz değildir. İslam, cahiliye Araplarında yaygın olarak mevcut olan bu evlatlık müessesini kaldırmıştır.

Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

” … (Allah) Evlatlıklarınızı öz oğullarınız olarak tanımadı… Onları babalarının kim olduğunu bildirerek çağırın. Allah yanında en doğrusu budur. Eğer babalarını bilmiyorsanız onlar din kardeşleriniz ve dostlarınızdır.” (Ahzâb, 33/4-5)

Konu hakkında daha geniş bilgi için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/yeni-dogmus-bir-bebegi-evlat-edinmenin-hukmu-nedir.html