Skip to content Skip to main navigation Skip to footer

Yazılı Fetvalar

Nebîmiz çocukların da namaz kıldırabileceğini söylemiş midir?

Sahabeden Amr b. Selîme/Seleme (ö. 85-704) ile ilgili olarak nakledilen bu rivayet şöyledir:

“Mekke’nin fethinden sonra Cerm ka­bilesi İslâmiyet’i kabul etmek üzere Nebî’mize bir heyet gönderdi. Amr b. Selime’nin Sahîh-i Buhârî’deki rivaye­tine göre bu heyette Amr’ın babası Selime de bulunuyordu. Nebîmiz on­lara namaz hakkında gerekli bilgileri verdikten sonra içlerinde Kur’ân’ı en iyi bi­len kimseyi imam yapmalarını söyledi. Kabilede Kur’ân’ı en iyi bilen Amr oldu­ğu için, o sıralarda altı veya yedi (Buhârî, “Meğâzî”, 53.) bir rivayete göre yedi veya sekiz (Ebû Dâvûd, “Salât”, 60.) yaşlarında bulunmasına rağmen imam­lığa geçirildi.” (Ahmet Önkal, “Amr b. Selîme”, Diyanet İslam Ansiklopedisi, c: 3, s: 91)

Buhârî ve Ebû Dâvûd’da geçen bu rivayetlerden yola çıkan Ebû Sevr, İshâk b. Râhûye ve İmam Şâfiî gibi âlimler, henüz buluğa ermemiş çocukların buluğa ermiş olan büyüklerine imamlık yapabileceğini söylemişlerdir.

Diğer mezhep imamları ise buluğa ermemiş bir çocuğun imamlık yapamayacağını, bu rivayette Nebîmizin, çocuğun imamlı­ğının caiz olduğunu ifade eden bir emri ve takdiri olmadığını, bunun o kavmin kendi tasarrufu olduğunu ileri sürmüşlerdir.

Kandil gecelerinde nişan veya düğün yapılır mı?

Regaip Kandilinde nişan veya düğün yapmanın herhangi bir sakıncası yoktur. Fakat bundan ziyade, salonda yapılacak olan düğün önemlidir.

Dinen birbirlerine yabancı olan erkeklerle kadınlar açık-saçık kıyafetlerle bir arada bulunur, birlikte oynar veya dans ederlerse işte buna Allah Teâlâ asla rıza göstermez! Dikkat edilmesi gereken husus budur. Yoksa düğünün Regaip Kandili veya diğer kandillerde olmasında bir sakınca yoktur.

Kandil geceleri ve düğün hakkında geniş bilgi edinmek için aşağıdaki linkte bulunan soru-cevapları gözden geçirmenizi tavsiye ederiz:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/kandil-geceleri

www.fetva.net/yazili-fetvalar/dugun

Demet isminin kız çocuklara verilmesinde bir sakınca var mıdır?

Türk Dil Kurumu Kişi Adları Sözlüğü ve Hakkı Açıkalın’ın Türkçedeki Yunanca Kelimeler Lugatı’na göre Yunanca kökenli olan Demet ismi; “Bitki veya çiçek destesi”, “bağlanarak oluşturulmuş deste”, “tutam”, “avuç dolusu”, “bir avuç”, “bağ” ve “koçan” gibi anlamlara gelir.

Bu ismin köken itibariyle Yunanca olmasının herhangi bir sakıncası yoktur. Kız çocuklarına isim olarak konulabilir.

Borcunu zamanında ödemeyenlerden zararımızı talep edebilir miyiz?

Malın satışında hangi fiyattan anlaşılmışsa onun ödenmesi gerekir. Alacağın geciktirilmesinden dolayı eğer bir enflasyon farkı olmuşsa o da borçludan talep edilebilir. Zira borçlanmalarda esas kaide, alacaklının da borçlunun da zarara uğramamasıdır.

Daha geniş bilgi için lütfen aşağıdaki linkleri tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/esnaf-acik-hesapla-is-yaparken-nelere-dikkat-etmeli.html

www.suleymaniyevakfi.org/arastirmalar/islam-fikhi-acisindan-borclanmalarda-enflasyon-farki.html

Kutlu Doğum Haftası dinin bir emri veya tavsiyesi midir?

İlk defa Diyanet İşleri Başkanlığı ve Türkiye Diyanet Vakfı tarafından 1989 yılında Kameri Takvim, 1994 yılından itibaren de Nebîmizin miladi doğum günü olan 20 Nisan tarihi esas alınarak Kutlu Doğum Haftası etkinlikleri yapılmaya başlanmıştır. Bu çerçevede bütün il ve ilçelerde değişik konularda panel ve konferanslar düzenlenmiş, 1994 yılından itibaren de hafta içerisinde sempozyum düzenlenmeye başlamıştır.

Görüldüğü gibi kutlu doğum haftası etkinlikleri Türkiye’de son zamanlarda ortaya çıkan ve Diyanet’in organize ettiği sosyal bir faaliyettir. İçinde bulunduğumuz hafta dinen mübarek sayılmış bir hafta değildir. Nebîmizin miladi doğum yılının 20 Nisan’a denk gelmesi münasebetiyle yurt genelinde kutlamalar, anma programları yapılmaktadır o kadar. Programda eğer tanıdığınız, bildiğiniz bir konuşmacı varsa gidip onu dinleyebilirsiniz.

Konuyla ilgili daha geniş bilgi için lütfen aşağıda bulunan KUTLU DOĞUM HAFTASI ETKİNLİKLERİ başlıklı yazıyı okuyunuz:

www.suleymaniyevakfi.org/Arastirmalar/kutlu-dogum-haftasi-etkinlikleri.html

“Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim” hadisi sahih midir?

Resûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellemin şöyle dediği rivayet edilmiştir:

“Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim.” (Muvatta, Hüsnü’l-Hulk, 8; Ahmed b. Hanbel, 2/381)

Hadisçiler, bu rivayetin hadis teknikleri açısından sorunlu olmadığını, rivayet zincirinin (isnadının) güzel olduğunu söylemişlerdir.

Allah Teâlâ, Kur’an-ı Kerim’de Peygamberimiz hakkında şöyle buyurmuştur:

“Ve şüphesiz sen büyük bir ahlak üzerindesin.” (Kalem, 68/4)

“Şüphesiz ki Allah’a, ahiret gününe iman edenlerle Allah’ı çok anan kimseler için Allah’ın elçisinde güzel bir örnek vardır.” (Ahzâb, 33/21)

Peygamber (sav)’in ahlakının ne olduğunu, nasıl olduğunu göstermesi açısından Aişe validemizden nakledilen şu rivayet oldukça önemlidir:

Bir adam: “Ey müminlerin annesi! Bize Allah’ın Resulünün ahlakından bahseder misin?” dedi. O da: “Sen hiç Kur’an okumuyor musun?” diye sordu. Adam: “Tabi ki okuyorum.” diye cevap verince Aişe de: “Onun ahlakı, Kur’an (ahlakı) idi.” dedi. (Müslim, Salâtü’l-Müsâfirîn, 139 (746).

Kur’an-ı Kerim Allah’ın son kitabıdır. Onun içinde bulunan ibadet ve ahlak esaslarında asla bir eksilme veya fazlalaşma olmayacaktır. En son inen ayette Allah Teala: “Bugün dininizi olgunlaştırdım ve size olan nimetimi tamamladım.” buyurmuştur. (Mâide, 5/3)  Yukarıdaki hadiste de esas olarak vurgulanan husus budur. Bu kitabın kendisine verildiği Peygamberimiz de onu bir hayat rehberi edinmiş, onun ahlakı ile ahlaklanmış, bütün ahlaki güzellikler onun şahsında vücut bulmuş ve bu yüzden her konuda müminlere örnek gösterilmiştir.

Katılım hesabında bulunan paranın hangi kısmı zekâta tabidir?

Katılım bankasındaki kâr-zarar ortaklığına dayanan hesapta bulunan anaparaya da onun gelirine de zekât düşer. Yılsonunda anapara + oluşan gelirin toplamından zekât vermek gerekir.

Bir misal vermek gerekirse:

Bir kişi katılım hesabına 10.000 lira yatırmış olsun. Yılsonunda hesabında biriken para 10.600 lira ise bu miktarın tamamına zekât düşecektir.

Kocası ölen kadın dört ay on gün süreyle evinden dışarı hiç çıkamaz mı?

Kocası ölen kadınların durumu ile ilgili olarak Allah Teala şöyle buyurmuştur:

“İçinizden ölenlerin geride bıraktıkları eşleri, kendi başlarına dört ay on gün beklerler. Sürelerinin sonuna vardılar mı kendileri hakkında marufa uygun olarak yaptıkları şeyde size bir günah yoktur. Allah yaptığınız her şeyin iç yüzünü bilir.” (Bakara, 2/234)

Bu ayete göre, kocası ölen kadınların dört ay on gün iddet beklemesi gerekir. İddet sona ermeden kadın başkasıyla evlenemez. Yasak sadece bununla sınırlıdır, evlilik dışında bir yasak yoktur.

İddet beklerken evden çıkmaması istenen kadınlar, kocası tarafından boşanan kadınlardır. Kaldı ki bu durumda olan kadınların evlerinden çıkmaması demek, evlerini terk etmemesi demektir. Yoksa onlar da iddet esnasında herhangi bir ihtiyacı için dışarı çıkabilirler.

Bununla ilgili daha geniş bilgi için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/kadinin-iddet-donemi-icerisinde-evden-cikmasi-veya-cikarilmasi.html

İhale görevlilerine ikramda bulunmakta bir sakınca var mıdır?

Yapılan ikramlar, ihaleden önce oluyorsa veya bir sonraki ihalelerin verilmesinde etkili ise caiz değildir.

İhaleden sonra verilmesi örf haline gelmişse verilebilir; fakat her hâlükârda kaçınılması daha iyidir.

Doç. Dr. Servet BAYINDIR

Zekât da namaz gibi bizden önceki ümmetlere farz kılınmış mıydı?

Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

شَرَعَ لَكُمْ مِنَ الدِّينِ مَا وَصَّى بِهِ نُوحًا وَالَّذِي أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ وَمَا وَصَّيْنَا بِهِ إِبْرَاهِيمَ وَمُوسَى وَعِيسَى

“Allah Nuh‘a buyurduğunu, sana vahyettiğini, İbrahim’e, Musa’ya ve İsa’ya emrettiğini sizin için bu dinin şeriatı yaptı…” (Şûrâ, 42/13)

Bu ayet, bizim şeriatımızda var olan ve İslam’ın beş esasından biri kabul edilen namaz, zekât, hac ve oruç ibadetlerinin önceki şeriatlarda da var olduğunu göstermektedir.

Zekâtın bizden önceki ümmetlere de farz olduğunu bildiren ayetlerden birçok ayet vardır. Mesela Lut (as), İbrahim (as), İshak (as) ve Yakub (as)’ın kıssaları anlatıldıktan sonra şöyle buyurulmuştur:

وَجَعَلْنَاهُمْ أَئِمَّةً يَهْدُونَ بِأَمْرِنَا وَأَوْحَيْنَا إِلَيْهِمْ فِعْلَ الْخَيْرَاتِ وَإِقَامَ الصَّلَاةِ وَإِيتَاءَ الزَّكَاةِ وَكَانُوا لَنَا عَابِدِينَ

“Onları, emrimize uygun olarak yol gösteren önderler yaptık. Hayırlı işler yapmalarını, namaz kılmalarını ve zekât vermelerini emretmiştik. Onlar yalnızca bize kulluk ederlerdi. (Enbiyâ, 21/73)

İsmail (as) ile ilgili olarak ise Kur’an’da şöyle buyurulmuştur:

وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ إِسْمَاعِيلَ إِنَّهُ كَانَ صَادِقَ الْوَعْدِ وَكَانَ رَسُولًا نَبِيًّا

وَكَانَ يَأْمُرُ أَهْلَهُ بِالصَّلَاةِ وَالزَّكَاةِ وَكَانَ عِنْدَ رَبِّهِ مَرْضِيًّا

“Kitapta İsmail’i de an! Gerçekten o, sözüne sâdıktı, resûl ve nebî idi. Ailesine/halkına namazı ve zekâtı emrederdi. Rabbi nezdinde de hoşnutluk kazanmış bir kimse idi.” (Meryem, 19/54-55)

Ehl-i kitap olarak kabul edilen Yahudi ve Hristiyanlara emredilen hükümler için de zekâtın da bunduğu şöyle bildirilmiştir:

 وَمَا أُمِرُوا إِلَّا لِيَعْبُدُوا اللَّهَ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ حُنَفَاءَ وَيُقِيمُوا الصَّلَاةَ وَيُؤْتُوا الزَّكَاةَ وَذَلِكَ دِينُ الْقَيِّمَةِ

“Onlara sadece şu emir verilmiştir: Doğrudan doğruya yalnız Allah’a boyun eğerek O’na kul olun. Namazı sürekli kılın ve zekâtı verin. İşte sağlam din budur.” (Beyyine, 98/5)

وَإِذْ أَخَذْنَا مِيثَاقَ بَنِي إِسْرَائِيلَ لَا تَعْبُدُونَ إِلَّا اللَّهَ وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَانًا وَذِي الْقُرْبَى وَالْيَتَامَى وَالْمَسَاكِينِ وَقُولُوا لِلنَّاسِ حُسْنًا وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ ثُمَّ تَوَلَّيْتُمْ إِلَّا قَلِيلًا مِنْكُمْ وَأَنْتُمْ مُعْرِضُونَ

“Bir gün İsrail oğullarından kesin söz aldık. Allah‘tan başkasına kul olmayacaksınız. Anaya-babaya iyi davranacaksınız; yakınlara, yetimlere ve çaresizlere de. İnsanlarla güzel konuşun. Namazı dosdoğru kılın ve zekâtı verin, dedik. Pek azınız bir yana, yine sözünüzden dönmüştünüz. Siz hep yan çizer durursunuz. (Bakara, 2/83)

وَلَقَدْ أَخَذَ اللَّهُ مِيثَاقَ بَنِي إِسْرَائِيلَ وَبَعَثْنَا مِنْهُمُ اثْنَيْ عَشَرَ نَقِيبًا وَقَالَ اللَّهُ إِنِّي مَعَكُمْ لَئِنْ أَقَمْتُمُ الصَّلَاةَ وَآتَيْتُمُ الزَّكَاةَ وَآمَنْتُمْ بِرُسُلِي وَعَزَّرْتُمُوهُمْ وَأَقْرَضْتُمُ اللَّهَ قَرْضًا حَسَنًا لَأُكَفِّرَنَّ عَنْكُمْ سَيِّئَاتِكُمْ وَلَأُدْخِلَنَّكُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ فَمَنْ كَفَرَ بَعْدَ ذَلِكَ مِنْكُمْ فَقَدْ ضَلَّ سَوَاءَ السَّبِيلِ

Allah on iki öncü göndererek İsrail oğullarından kesin söz almış ve demişti ki; “Ben sizinleyim. Eğer namaz kılar zekât verir, peygamberlerime inanır, onları destekler, Allah’a güzel bir ödünç verirseniz kusurlarınızı bağışlar, sizi içinden ırmaklar akan cennetlere sokarım. Bundan sonra hanginiz nankörlük ederse düz yoldan sapmış olur. (Mâide, 5/12)

Ve son olarak İsa (as)’ın diliyle zekâtın ona da emredildiği şöyle bildirilmiştir:

قَالَ إِنِّي عَبْدُ اللَّهِ آَتَانِيَ الْكِتَابَ وَجَعَلَنِي نَبِيًّا

وَجَعَلَنِي مُبَارَكًا أَيْنَ مَا كُنْتُ ‎وَأَوْصَانِي بِالصَّلَاةِ وَالزَّكَاةِ مَا دُمْتُ حَيًّا

“(İsa) Dedi ki: «Şüphesiz ben Allah’ın kuluyum. (Allah) Bana Kitabı verdi ve beni peygamber kıldı.

Nerede olursam olayım, O beni mübarek kıldı; yaşadığım sürece bana namazı ve zekâtı emretti.»” (Meryem, 19/30-31)

Bununla ilgili görüntülü cevabımızı aşağıdaki linkten izleyebilirsiniz:

www.fetva.net/zekat-fitre-yazili-fetvalar/zekat-da-namaz-gibi-bizden-onceki-ummetlere-farz-kilinmis-miydi-2.html

Betül isminin anlamı nedir?

Betül (البَتُولُ); “Erkeğe şehveti, rağbeti olmayan namuslu, temiz kadın ve bakire” anlamlarına gelir.

Bu isim, eline hiçbir erkek eli değmeyen Meryem validemizin lakabı olarak meşhur olmuştur.

Bir de Betîl kelimesinin çoğulu olan Betül vardır ki o da “Ana kökten ayrılan, başka bir yerde müstakil gibi biten hurma fidanı, dolgun uzuv” anlamlarına gelir.

Verilen bu bilgiler ışığında Betül isminin kız çocuklarına konulmasında hiçbir sakınca bulunmadığı anlaşılmaktadır.

Gayrimenkulümüzü bankalara kiralamamız caiz midir?

Doğrudan faiz veya diğer gayrimeşru işlerle iştigal eden kişi veya kurumlara gayrimenkullerin kiraya verilmesi caiz değildir.

Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

“Kim iyi bir işe aracılık ederse onun da o işten bir nasibi olur. Kim kötü bir işe aracılık ederse onun da ondan bir payı olur. Allah her şeyin karşılığını vericidir.” (Nisa, 4/85)

“İyilikte ve fenalıktan sakınmakta yardımlaşın, günah işlemek ve aşırı gitmekte yardımlaşmayın.” (Mâide, 5/2)

Ebu’z-Zubeyr’in Cabir yoluyla Hz. Peygamber’den naklettiği bir rivayet şöyledir:

“Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: ‘Faizi yiyene, yedirene, (sözleşmesini) yazana, şahitlik yapana lânet etti ve ‘Onlar müsâvîdirler/eşittirler’ dedi.” (Müslim, Müsâkât, 19 (106/1598).

Faiz büyük günahlardandır. Allah Teâlâ büyük günahlardan uzak kalmamızı emretmiştir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Size konan yasakların büyüklerinden kaçınırsanız, günahlarınızı örter, sizi şerefli bir yere yerleştiririz.” (Nisâ, 4/31)

“Göklerde ve yerde olan her şey Allah’ındır. Bu, kötü davrananları yaptıklarına karşılık cezalandırsın; güzel davrananları da daha güzeli ile karşılasın diyedir. Onlar, günahların büyüklerinden ve fuhuş çeşitlerinden kaçınanlardır; diğer günahlar başka. Senin Rabbinin affı kapsamlıdır.” (Necm, 53/31-32)

Ana işlevi faiz olan bir kuruma gayrimenkulünü kiraya veren kişi de büyük günahtan uzak durmamış sayılır.

Bununla ilgili görüntülü cevabımızı da aşağıdaki linkten izleyebilirsiniz:

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/bir-kimse-dukkanini-bankaya-veya-tekel-bayiine-kiraya-verebilir-mi.html

Vefk nedir? Vefk yaptırmakta bir sakınca var mıdır?

Vefk (الوفق); harf, rakam, kelime, esmâ-i hüsnâ, âyet ve sûrelerin belli bir düzene göre kareler içine yazılarak bunda bâtınî manalar arayan bir tılsım türüdür.

Vefk, ebced harfleri olarak bilinen, harflerin sayı değerlerinden yola çıkarak, değişik ve çoğu anlaşılmaz şekiller yapılarak duaların rakamlara, geometrik çizim ve biçimlere dökülmesidir.

Sözlükte  “uyum, uygun, münasip” anlamındaki vefk; harflerin tek olarak veya terkip halinde özelliklerini (havâs) konu edinen Hurûfiliğin bir kolu olup harflerle rakamların sihrî anlamlar taşıdığı düşüncesine dayanır.

Hiçbir dînî ve ilmî temeli olmayan, câhiliye Araplarında da kısmen bilinen vefkin İslâm coğrafyasına Hint ve Sâbiîlerden geçtiği tahmin edilmektedir.

Bunu yapan kişiler daha sonra buradan şifa, derman ve kurtuluş çaresi ürettiklerini ileri sürüyorlar.  Bu gibi şeylerin dinimizde yeri yoktur. Kesinlikle kaçınılması gerekir.

Ayrıntı için bkz: İlyas Çelebi, “Vefk”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, c: 42, s. 605-607.

www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c42/c420410.pdf

Uydurma hadislerle ilgili kaynak kitaplar hangileridir, bilgi verir misiniz?

Hadis âlimleri çeşitli metotlarla “hadis” diye uydurulmuş rivayetleri bir araya getiren çeşitli “Mevzûât (الموضوعات):” uydurma hadis kitapları telif etmişlerdir. Bu eserler sayesinde hadis ilminde uzman olmayan kimseler de uydurma hadisleri kolaylıkla tanıyabilmektedir.

Birçoğu Arapça olan bu eserlerin belli başlılarını şöyle zikredebiliriz:

el-Makdîsî (ö. 507/1113): Tezkiretu’l-Mevzû’ât

el-Cüzekânî (ö. 543/1148): el-Ebâtil ve’l-Menâkir ve’s-Sıhâh ve’l-Meşâhîr

Ebü’l-Ferec İbnü’l-Cevzî (ö. 597/1200): Kitâbu’l-Mevzû’ât mine’l-Ehâdîsi’l-Merfû’ât

Celâleddîn es-Süyûtî (ö. 911/1505): el-Leâlî’l-Masnû’a fi’l-Ehâdisi’l-Mevzû’a

İbn Arrâk (ö. 963/1556): Tenzîhu’ş-Şerî’ati’l-Merfû’a ‘ani’l-Ahbâri’ş-Şenî’ati’l-Mevzû’a

el-Fettenî (v. 986/1578): Tezkiretu’l-Mevzû’ât fi’l-Ehâdîsi’l-Merfû’ât

Ali el-Kârî (ö. 1014/1605): el-Esrâru’l-Merfûa fi’l-Ahbâri’l-Mevzûa: el-Mevzûâtü’l-Kübrâ

eş-Şevkânî (ö. 1250/1832): el-Fevâ’idu’l-Mecmû’â fi’l-Ehâdîsi’l-Mevzû’a

el-Leknevî (ö. 1304/1886): el-Âsâru’l-Merfû’a fi’l-Ahbâri’l-Mevzû’a.

 

Konu ile ilgili Türkçe kaynaklardan bazılarını da şu şekilde sıralayabiliriz:

M. Yaşar Kandemir: Mevzû Hadisler: Menşe’i,  Tanıma Yolları, Tenkidi

Harun Ünal:  Uydurma Hadisler (Mirac Yayınları), 6 cild; Mevzûât (Mevzû Hadisler) (Basiret Yayınları)

Sadık Cihan: Uydurma Hadislerin Doğuşu ve Sosyo-Politik Olaylarla İlgisi

Ali el-Kârî: Uydurma Olduğunda İttifak Edilen Hadisler, Tercüme: Halil İbrahim Kutlay

İbn Kayyim el-Cevziyye: Uydurma Hadisleri Tanıma Yolları (el-Menarü’l-Münif fi’s-Sahih ve’d-Daîf), Tercüme: Hanifi Akın

Abdülfettah Ebû Gudde: Sened ve Metin Yönüyle Mevzu Hadisler, Tercüme: Enbiya Yıldırım.

Kocası tarafından boşanan kadın ne kadar süre iddet beklemelidir?

Evliliği sona eren kadının yeniden evlenebilmesi için beklemesi gereken süreye “iddet” denilir. Boşanmanın iddet içinde olması, kadının bu sırada adetten temizlenmiş; ama kocasıyla ilişkiye girmemiş olması demektir.

Allah Teala şöyle buyurmuştur:

“(Kocaları tarafından) boşanmış kadınlar kendi başlarına üç kur’ beklerler.” (Bakara, 2/228)

Adet halinde ilişki yasak olduğu için kadın zaten kendi başınadır. İddet süresi içinde kocası ile aynı evi paylaşacağından buradaki kur’, onunla ilişkiye girebileceği temizlik dönemidir.

Buna göre, kocası tarafından boşanan ve adet gören kadınlar üç temizlik müddeti iddet beklerler. Adetli iken boşama gerçekleşemeyeceği için böyle bir kadının eşi ile ilişkiye girmeden geçirdiği toplam süre üç adet + üç temizlik süresidir. Bu da yaklaşık olarak üç ay kadar sürer. Üçüncü temizlik döneminin bitmesinin ardından boşanma gerçekleşmiş olur ve kadın artık bir başka erkekle nikâh kıyabilir.

Üçüncü temizlik bitmeden yani iddet tamamlanmadan kıyılacak nikâhlar geçersiz olacaktır.

Âdetten kesilen, adet görmeyen veya hamile olan kadınların iddeti ile ilgili olarak da şöyle buyurulmuştur:

“Adetten kesilmiş olanlar hakkında şüpheye düşerseniz (onların) iddetleri üç aydır; adet görmeyenler de öyle. Hamile olanların süreleri ise doğumları ile biter. Kim Allah’tan sakınırsa Allah onun işinde bir kolaylık oluşturur.” (Talak, 65/4)

Erkek, bu durumlarda olan eşini her an boşayabilir. Onun iddeti, boşama anından itibaren başlar.

İddetle ilgili daha geniş bilgi edinmek için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/bosanmalardaki-iddet-kadinin-hamile-olup-olmadigini-tespit-icin-midir.html

İnsanlar hangi amaçlarla hadis uydurma ihtiyacı hissetmişlerdir?

Hadis uydurma sebeplerini şu genel başlıklar altında toplamak mümkündür:

1) Siyasî fırka ve grupların kendi amaçları için hadis uydurması. Misal: Gadîr-i Hum ve imâmetle ilgili rivâyetler, Emevi ve Abbasi halifelerinin leh ve aleyhindeki rivâyetler, Mehdilikle alakalı rivâyetler vs.

2) Fıkhî ve kelâmî mezhep mensuplarının mezhep taassubuyla hadis uydurması: Kaza-kader, Kur’an’ın mahlûk olup olmaması, Hanefi, Şâfiî veya diğer mezhepleri öven veya eleştiren birçok rivayet.

3) Milliyetçilik ve kavmiyetçilik duygusuyla hadis uydurma. Misal: Arap, Türk ve Farsların leh ve aleyhindeki rivayetler.

4) İslâm düşmanlarının kasıtlı olarak hadis uydurmaları.

5) İslâm dinine hizmet arzusuyla hadis uydurma. Misal: Kur’an okumaya teşvik maksadıyla çeşitli surelerin faziletiyle alakalı, zühde ve ibadete teşvik maksadıyla uydurulan rivayetler.

6) Şahsî menfaat sebebiyle hadis uydurma. Misal: Dünyalık temini için nufûz ve idare sahibi birtakım yöneticilere yakın olmak, onlara yaranmak ve bahşiş elde etmek için uydurulan rivayetler.

Bu konuda daha ayrıntılı ve sağlam bilgiler edinmek için şu kaynağı tavsiye edebiliriz:

M. Yaşar Kandemir, Mevzû Hadisler: Menşe’i,  Tanıma Yolları, Tenkidi, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınevi, İstanbul, 2009.

Hz. İsa daha doğmadan dünya imtihanını kazanacağı bildirilmiş midir?

İsa aleyhisselam, kendisine yüklenecek göreve uygun bir şekilde yaratılmış ve Meryem validemize, onun yüksek kabiliyetli bir evlat olacağı müjdelenmiştir. Ancak bu müjde, İsa aleyhisselamın kesin olarak imtihanı kazanacağı garantisini taşımaz. Çünkü aşağıdaki ayette bildirilen şu söz ondan da alınmıştır:

“Unutma ki bütün nebilerden söz aldık. Senden, Nuh’tan, İbrahim’den, Musa’dan, Meryem oğlu İsa’dan ve her bir nebiden sağlam söz aldık. Bunu, doğrulara doğruluklarından sormak için yaptık. Görmezlikten gele olursa onlar için de acıklıı azap hazırladık.” (Ahzâb, 33/7-8)

Bir de şu ayet üzerinde düşünelim:

“(Ya Muhammed!) Sana da senden ön­ceki elçilere de şu, kesin olarak bildiril­miştir:Eğer şirke düşersen yaptığın yanar gider ve sen kaybeden­lerden olursun.’ Hayır; yalnız Allah’a kulluk et ve şükre­den­ler­den ol.” (Zümer 39/65–66)

NOT: Bu soruya konu olan soru cevabı aşağıdaki linkten okuyabilirsiniz:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/al-i-imran-suresi-45-ayeti-kader-acisindan-nasil-anlamamiz-gerekir.html

İhalelerin önceden belirlenen firmalara verilmesinin hükmü nedir?

Şayet ihaleyi veren kişi, işin bizzat sahibi ise bunda bir mahzur olmaz. İhaleyi istediği firmaya verebilir.

Ancak devlet veya büyük şirketler adına çalışan kişilerin yürürlükte bulunan normal ihale uygulamalarının aksine, birilerine haksız rekabet imkânı sağlamaları, rant oluşturmak ve bunu paylaşmak üzere böyle bir işe girişmeleri helal değildir.

Özellikle de kamu mallarını yöneten kişi ve kurumların bu konuda oldukça hassas olmaları, emanetçisi olarak bulundukları milletin malını haksız yere yememeleri ve yedirmemeleri gerekmektedir.

Kazancın helal olması için dikkat edilmesi gerekenlerle alakalı olarak aşağıdaki linkte yer alan bilgileri okumanızı tavsiye ederiz:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/kazancimizin-helal-olmasi-icin-ozellikle-nelere-dikkat-edelim.html

Eti helal olan hayvanların içyağlarını yemek de helal midir?

Etinin yenmesi helal olan hayvanların sakatat ve içyağları da helaldir. Bunları yasaklayan hiçbir delil bulunmamaktadır. En’âm suresinin 146. ayetinde normalde helal olan küçük ve büyükbaş hayvanların içyağlarının sadece Yahudilere ve o da ceza olarak haram kılındığı bildirilmiştir. İlgili ayet şöyledir:

“Yahudilere tüm tırnaklıları da haram kıldık. Sığır ve koyunların sırtlarına ve bağırsaklarına yapışık olanlarla kemiklerine karışanlar dışında kalan içyağlarını da haram kıldık. Bu, azgınlıklarına karşılık onlara verdiğimiz cezadır. Biz doğruyu söyleriz.” (En’âm, 6/146)

Müslümanlara haram kılınanlar ise bir önceki ayette (145. ayet) sayılmış ve orada içyağına yer verilmemiştir:

“De ki: ‘Bana gelen vahiyde yiyene yemesi haram kılınmış bir şey bulamıyorum; kendiliğinden ölmüş olan (hayvan) veya akıtılmış kan yahut domuz eti -ki o pisliktir (rics)- veyahut da yoldan çıkmak suretiyle Allah’tan başkasının adı anılarak kesilmiş olursa başka.’ Kim zorda kalır da saldırganlık etmez ve aşırı gitmezse senin Rabbin bağışlar ve merhamet eder.” (En’âm, 6/145)

Âl-i İmrân sûresi 45. ayeti kader açısından nasıl anlamamız gerekir?

Âl-i İmrân 45 ve 46. âyetler şöyledir:

“Bir gün melekler Meryem’e dedi ki: Meryem, Allah sana kendi “Söz”ünü[1] müjdeliyor. Adı Mesih’tir; Meryem’in oğlu İsa. O, Dünyada da ahirette de itibarlı ve Allah’a yakın kişilerden olacaktır. Hem beşikte hem yetişkin çağda insanlara hitap edecek ve iyilerden olacaktır.”

Allah Teala her insanı, böyle iyilerden olsun diye yaratmış; ama yanlış yapanların değerini düşürmüştür. Tîn Suresi şöyledir:

1) İncire ve zeytine,

2) Sina dağına,

3) Bir de şu güvenli şehre yemin olsun ki,

4) Biz insanı en güzel hasletlerle yarattık.

5) Sonra onu aşağıların en aşağısına çevirdik.

6) İman edip iyi işler yapmış olanlar farklıdır; oları bitmez tükenmez bir ödül beklemektedir.

7) Ey insan, bu din karşısında seni yalana sürükleyen nedir?

8) En doğru karar, Allah’ın kararı değil midir?

Her insana yapılan uyarı, İsa aleyhisselama ve bütün nebilere de yapılmıştır:

“(Ya Muhammed) De ki: ‘Ey cahiller! Allah’tan baş­kasına kulluk etmemi mi istiyorsunuz?’

Sana da senden önceki elçilere de şu mu­hak­kak vahyedil­miştir: ‘Eğer şirke düşersen yaptıkların yanar gider ve sen, kaybeden­lerden olursun.’

Hayır; yalnız Allah’a kulluk et ve şükreden­ler­den ol.

Bunlar Allah’ı gereği gibi değer­lendiremediler. Oysa kıyamet günü, bütün yer­yüzü onun avucunda, gökler de sa­ğında dürülü olacaktır. O, ortak koştuk­larından uzak ve yücedir.”  (Zümer, 39/64-67)

“Unutma ki, bütün nebilerden söz aldık. Senden, Nuh’dan, İbrahim’den, Musa’dan, Meryem oğlu İsa’dan… Her birinden sağlam söz aldık.

Bunu, doğrulara doğruluklarını sormak için yaptık. Görmezlikten gelenlere de acıklı azap hazırladık.” (Ahzâb, 33/7-8)

İsa aleyhisselam daha önce vefat ettiği için Kur’an’da onunla ilgili övücü nitelemeler vardır. Kur’an inerken Muhammed aleyhisselam hayatta olduğu için onun aşağıdaki sözlerini ve daha sonra gelen ayeti iyi anlamak gerekir:

Ensar’dan Ümmü’l-Alâ diyor ki: Muhacirlere kura çekilince bize Osman b. Maz’ûn düştü. Onu evlerimize yerleştirdik. Sonra ölümüne sebep olan hastalığa tutuldu. Vefat edince yı­kandı ve kendi elbiseleri içine kefenlendi.  Muhammed sallal­lahu aleyhi ve sellem içeri girdi. O sırada dedim ki: ‘Ebu’s-Sâib![2] Allah sana rahmet eylesin. Allah’ın sana gerçekten ikramda bulunduğuna şahidim.’ Bunun üzerine Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem şöyle dedi: ‘Allah’ın ona ikram ettiğini ne biliyorsun?’ Dedim ki, ‘Babam sana kur­ban ey Allah’ın Elçisi, Allah ya kime ikram eder?’ Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem bu­yurdu ki: ‘Evet, ona kaçınılmaz gerçek geldi. Vallahi onun için hep hayırlar bekliyorum. Ama ben Allah’ın Elçisi olduğum halde nasıl karşıla­na­cağımı vallahi bilmiyorum.’

Ümmü’l-Alâ dedi ki: Vallahi bundan sonra hiç kimseyi tezkiye etmem.”[3]

Bir âyet şöyledir:

“De ki: ‘Ben elçilerin ilki değilim; bana ve size ne yapılacağını bilmem. Ben sadece bana vahyolunana uyarım. Ben sadece apaçık bir uyarıcıyım.” (Ahkâf, 46/9)

Lütfen aşağıdaki linki de tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/hz-isa-daha-dogmadan-dunya-imtihanini-kazanacagi-bildirilmis-midir.html

 


[1] Buradaki “Söz” İsa aleyhisselamdır. Allah’ın “ol” emri ile babasız olarak Meryem anamızın rahminde oluşmaya başladığı için bu adı almıştır. Bunu bize 47. ayet haber vermektedir.

[2] Osman b. Maz’un radıyallahu anhın lakabıdır.

[3] Buhârî, Cenâiz, 3.