Skip to content Skip to main navigation Skip to footer

Yazılı Fetvalar

Annemi boşayıp başkasıyla evlenen babama karşı görevlerim nelerdir?

Anneniz babanızdan boşandığı için artık babanıza yanı eski kocasına karşı herhangi bir sorumluluğu bulunmamaktadır. Siz ise hala babanızın oğlusunuz, onun diğer oğlu da sizin baba bir kardeşinizdir. Babanız din düşmanı da olsa onunla ilişkiyi kesmeniz günahtır. Kendilerini sevin veya sevmeyin bir evlat ve kardeş olarak babanızın ve kardeşinizin muhtaç olmaları halinde nafakalarını karşılamakla yükümlüsünüz. Bu durum, babanızın kalbinin ısındırılması açısından da önemlidir.

Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

Annen ve baban seni, körü körüne bana ortak koşman için zorlarlarsa onlara itaat etme; ama dünya işlerinde onlarla güzel geçin. Bana yönelen kimsenin yoluna uy. Sonunda dönüşünüz banadır. O zaman yaptıklarınızı size bildiririm.” (Lokman, 31/15)

Adını anarak birbirinizden bir şeyler istediğiniz Allah’a karşı gelmekten sakının ve akrabalık bağlarına saygı gösterin.” (Nisa, 4/1)

Allah’a kulluk edin, O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana-babaya, akrabalara, yetimlere, düşkünlere, yakın ve uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya ve size hizmet eden kimselere iyilik edin. Allah, kendini beğenip öğünenleri elbette sevmez.” (Nisa, 4/36).

Akrabalarına, düşküne ve yolcuya hakkını ver; ama elindekileri de tamamıyla savurma.” (İsra, 17/26).

Konuyla ilgili ayrıntı için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/babam-hicbir-akrabamiz-ile-gorusmuyor-bu-sorunu-nasil-duzeltiriz.html

Mirasta ağabeyler kardeşlerinden daha fazla hak talep edebilirler mi?

Miras paylaşımında mirasçıların yaşları değil, cinsiyetleri ve ölen kimseye olan yakınlıkları dikkate alınır. Miras bırakanın belirttiğiniz şekilde farklı yaşlarda üç çocuğunu geride bırakması durumunda kardeşlerin tamamı erkekse tereke eşit olarak üçe pay edilir. Eğer çocuklardan birisi kadınsa terekeden erkek çocuk iki kız çocuk hissesi kadar pay alır. İlgili ayet şöyledir:

“Allah size, çocuklarınız hakkında, erkeğe kadının payının iki misli (miras vermenizi) emreder. (Çocuklar) ikiden fazla kadın iseler, ölünün bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer yalnız bir kadınsa yarısı onundur…” (Nisâ, 4/11)

Babanız vefat etmediğine göre bir miras paylaşımı da olmayacaktır. Eğer kendi kazandığınız mallar varsa onları paylaştırmak için bir veya birkaç kişiyi hakem tayin etmenizi ve malınızı ona göre paylaşmanızı tavsiye ederiz.

Resûlullâh’ın ve şehitlerin ruhları Çanakkale’de savaşmışlar mıdır?

Resûlullâh aleyhissalâtu vesselâm’ın ve şehitlerin savaşlara katılması mümkün değildir. Fakat Allah Teâlâ kendi kurallarına uyan kullarının yardımına meleklerini gönderir.  Konu ile ilgili olarak Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“Siz güvenlik zaafına düşmüşken bile Allah, Bedir’de yardımıyla sizi zafere ulaştırdı. Öyleyse Allah’tan çekinerek kendinizi koruyun ki O’na karşı görevinizi yerine getiresiniz.

O gün müminlere şöyle diyordun: Allah’ın, inen üç bin melekle yardım etmesi size yetmez mi?

Yeter tabii. Ama koruma tedbirlerinizi alarak sabırlı davranırsanız onlar da bu hırsla üzerinize gelirlerse Rabbiniz size, onların peşlerini bırakmayan beş bin melekle destek verecektir.

Allah bu desteği, sadece bir zafer müjdesi olsun ve kalpleriniz yatışsın diye verir. Yoksa zafer, yalnızca Allah katındandır. O üstündür, doğru kararlar verir.” (Âl-i İmrân, 3/123-126)

“O gün Rabbinizden yardım istiyordunuz. O da ‘Bir biri ardınca bin melek ile size destek veriyorum’ diye cevap vermişti.

Allah bunu size, sırf bir müjde olsun ve kalpleriniz yatışsın diye yapmıştı. Yoksa zafer, sadece Allah katındandır. Allah güçlüdür, doğru kararlar verir.

O gün güven içinde sizi uykuya daldırmış, sizi arındırmak, sizden şeytanın pisliğini gidermek, kalplerinizi birbirine bağlamak ve ayaklarınızı yere sağlam bastırmak için üzerinize gökten yağmur yağdırmıştı.

O gün meleklere de şunu vahyediyordu: Ben sizinle beraberim, kâfirlerin yüreklerine korku salacağım. Siz de müminleri cesaretlendirin. Öyleyse (ey müminler!) onların boyunlarının üstüne ve parmak uçlarına vurun!” (Enfâl, 8/9-12)

Yukarıdaki ayetlerden net bir şekilde anlaşıldığına göre Allah Teâlâ melekleri, kâfirleri öldürsünler diye değil; müminler için müjde olsun ve kalpleri yatışsın diye göndermiştir. Bedir savaşında müşriklerin sayısı binden azdı. Gelen bin melek onların boyunlarına ve parmak uçlarına vursaydı hiçbir müşrik ayakta kalamazdı. Bu sebeple ayetteki “boyunlarının üstüne ve parmak uçlarına vurun” emri meleklere değil, Müslümanlara verilmiştir. Dolayısıyla melekler, mücahitler gibi elde kılıçla savaşmamış; fakat yanlarında bulunmaları sebebiyle müminlere moral, müjde ve güven sağlamışlardır.

Ayrıca “Yetiş ya Muhammed! Kitabın gidiyor.” sözü şirktir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“Allah ile aranıza koyup yardım istedikleriniz de sizin gibi kullardır. Samimi iseniz seslenin de size cevap versinler. Ayakları mı var ki yürüsünler. Elleri mi var ki tutsunlar. Gözleri mi var ki görsünler. Kulakları mı var ki işitsinler. De ki: ‘Çağırın ortaklarınızı, sonra bana tuzak kurun, hiç göz açtırmayın. Benim velim, bu Kitabı indiren Allah’tır. O, iyilere velilik eder.  Allah ile aranıza koyup yardıma çağırdıklarınız size yardım etmek şöyle dursun, kendilerine bile yardım edemezler.” (A’râf, 7/194-197)

“Belki yardımları dokunur diye Allah ile aralarına ilahlar koyup onlara tutundular. Onlar, aracılar için hazır asker oldukları halde, aracıların onlara yardıma güçleri yetmez.” (Yâsin, 36/74-75)

“Kendileri için bir güç olsun diye, Allah ile aralarına koydukları ilahlara tutundular. Aksine onlar bu kişilerin kulluğunu tanımayacak ve onlarla ters düşeceklerdir.” (Meryem, 19/81-82)

Kimlerin cenaze namazı kılınır, kimlerinki kılınmaz?

Günahkâr da olsa Müslüman olduğu bilinenlerle İslam ülkesinde ölmüş veya öldürülmüş ve dinine ilişkin herhangi bir bilgi bulunamayanların cenaze namazı kılınır.

Nebimizin, zina gibi büyük günah işleyen kişinin cenaze namazını kıldığı kaynaklarda zikredilmektedir. (Müslim, Hudûd, 24 (1696).

Allah Teâlâ, gerçek yüzlerini açıkladığı bir kısım münafıklarla ilgili şöyle buyurmaktadır:

وَلَا تُصَلِّ عَلَى أَحَدٍ مِنْهُمْ مَاتَ أَبَدًا وَلَا تَقُمْ عَلَى قَبْرِهِ إِنَّهُمْ كَفَرُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ وَمَاتُوا وَهُمْ فَاسِقُونَ

Onlardan ölen birinin namazını asla kılma, kabrinin başında da bulunma. Çünkü onlar, Allah’ı ve resulünü görmezlikte direnmiş /kâfirlik etmişlerdir. Onlar yoldan çıkmış olarak ölmüşlerdir. (Tevbe, 9/84)

Kâfirlik, Allah’ı ve elçisini görmezlikten gelmektir. Ayeti kerime, kâfir olduğu bilinenlerin cenaze namazını kılmayı ve onlar için kabre kadar gitmeyi yasaklamaktadır.

Ölü olarak doğan bebeklerin cenaze namazının kılınıp kılınmayacağı ile ilgili cevap için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/dusuk-veya-olu-olarak-dogan-cocuklarla-ilgili-hukumler-nelerdir.html

Altınlarımın geçmiş yıllarda vermediğim zekâtını nasıl hesaplamalıyım?

Zekât fakirlerin, zenginlerin malındaki hakkıdır. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

خُذْ مِنْ أَمْوَالِهِمْ صَدَقَةً تُطَهِّرُهُمْ وَتُزَكِّيهِمْ بِهَا وَصَلِّ عَلَيْهِمْ إِنَّ صَلَاتَكَ سَكَنٌ لَهُمْ وَاللَّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ

“Mallarından sadaka al; böylece onları arındırmış ve geliştirmiş olursun. Bir de onlar için dua et; senin duan onları rahatlatır. Allah işitir, bilir.” (Tevbe, 9/103)

وَفِي أَمْوَالِهِمْ حَقٌّ لِلسَّائِلِ وَالْمَحْرُومِ

“Mallarında, muhtaç ve yoksular için bir hak vardır.” (Zâriyât, 51/19)

Kişinin vermediği zekâtlar, zimmetinde borç olarak kalmaya devam eder. Sahip olduğunuz altının üç yıldır zekâtını vermediyseniz onu altın olarak hesaplamanız gerekir. Ödeme anında zekâtı altın olarak verebileceğiniz gibi verdiğiniz günün fiyatı üzerinden paraya da çevirebilirsiniz.

Hesabı ise şöyle yaparsınız:

Elinizdeki altının tamamı 100 gr kabul edilirse ilk yıl için bunun kırkta biri olan 2,5 gr; ikinci yıl için kalan 97,5 gramın kırkta biri olan 2,43 gr; üçüncü yıl için de 95,07 gramın kırkta biri olan 2,37 gr altını zekât olarak verirsiniz.

Lütfen aşağıdaki linkleri de tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/zekatin-kirkta-biri-nasil-hesaplaniyor.html

www.fetva.net/yazili-fetvalar/zekat-konusunda-14-ayar-ile-22-ayar-altin-hesabi-farkli-midir.html

Mirasla ilgili hükümler niçin farklı farklı ayetlerde anlatılıyor?

Kur’an, bir fizik, bir hukuk, bir matematik kitabı gibi konulara ayrılmış değildir. Öyle olsa ancak sayılı birkaç konuya değinebilirdi. Hâlbuki o, her şeyi açıklayan Kitaptır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“Biz bu Kitab’ı sana indirdik ki her şeyi açıklasın, doğru yolu göstersin, ona bağlananlara bir ikram ve bir müjde olsun.” (Nahl 16/89)

www.fetva.net/yazili-fetvalar/kuranda-konular-nicin-farkli-farkli-surelerde-islenmis.html

Her şeyi açıklamasının belli bir usulü vardır. Bununla ilgili ayetler şöyledir:

Elif, Lâm, Râ. Bu öyle bir kitaptır ki ayetleri muhkem kılınmış, sonra hakîm olan ve her şeyin iç yüzünü bilen Allah tarafından açıklanmıştır.” (Hûd 11/1)

Allah sözün en güzelini, müteşâbih mesânî bir kitap olarak indirmiştir.” (Zümer 39/23)

Birbirine benzeyen iki şeye müteşâbih denir. Mesânî (مثَانِي) ise ikişer anlamına gelen mesnâ (مثَنى)’nın çoğuludur. Demek ki, Kur’ân ayetleri birbirine benzer ikişerli kümelerden oluşmaktadır. Bu, bir ayetin birçok ayetle benzeştiğini ve ikili ilişki içinde olduğunu gösterir.

Mirasla ilgili ayetler de böyledir. Bakara 180. ayette mirası paylaştırma görevi, topluma yani Müslümanlara yüklenmiştir. Bunu ayetin “size farz kılındı (كتب عليكم)”  ifadesinden anlamaktayız. “Marufa uygun olarak (بالمعروف) ifadesinden de bunun “belirli hisseler” olduğu anlaşılmaktadır. Oranların değişmez olduğu ise hem Nisa 11. ayette hem de Bakara 181. ayette açıkça bildirmektedir.

Miras hükümleri, Bakara 180; Nisâ 7, 11, 12 ve 176. âyetlerde doğrudan yer aldığı gibi Enfâl 8/75 gibi bazı âyetlerde de dolaylı olarak yer almaktadır.

Kur’an’ın Kur’an’ı açıklaması usulü hakkında ayrıntı için de lütfen bakınız:

www.suleymaniyevakfi.org/arastirmalar/kurani-aciklamada-usul.html

Ölülere telkin vermenin sünnet olduğunu söyleyenler var. Bu, doğru mu?

Telkine dair delil getirilen rivayetlerin sahih hadis kaynaklarında geçmediği ve bunların hadis âlimlerince “zayıf” görülerek hüccet olmadıkları belirtilmektedir. Delil olarak belirtilen ayetler ise bağlamlarından koparılmışlardır.

Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Dirilerle ölüler bir olmaz. Allah ölçüsüne uygun olana işittirir. Sen kabirdekilere bir şey işittiremezsin.” (Fâtır, 35/22)

Ölmek üzere olan kişi, Müslüman veya kâfir olmasına göre bir muameleye tabi tutulur. Müminse canı ona göre alınır (Vakıa, 56/90-91), kâfirse belirli bir azapla alınır (Fussilet, 41/30). Öldükten sonra hayır ve hasenatı devam edecek olanlar, ölmeden geride bir şeyler bırakabilmiş olanlardır. Onlarla ilgili olarak Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“Ölüleri diriltecek olan biziz. Yaptıkları şeyi de geride bıraktıklarını da yazmaktayız…” (Yasin, 36/12)

Ebû Hureyre radıyallahu anh’tan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

“İnsan ölünce, şu üç ameli dışında bütün amellerinin sevabı kesilir:

1. Sadaka-i cariye, (bir kimsenin ölümünden sonra da devam eden ve Allah rızası için insanların istifadesine sunulmuş olan sadaka).

2. Kendisinden istifade edilen ilim,

3. Arkasından dua eden hayırlı evlât.” (Müslim, Vasiyyet 14 (1631). Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Vasâyâ 14; Tirmizî, Ahkâm 36; Nesâî, Vasâyâ 8)

Ayrıca telkinle ilgili rivayetleri inceleyerek değerlendiren Ali Çolak, makalesinde sonuç olarak şöyle demektedir:

“…Anlaşıldığı üzere, ölüye verilen telkin bidattir. Bu konuda delil olarak getirilen rivayet, İbn Kayyım’ın (v.1350) Zâdu’l- Meâd adlı eserinde belirttiği gibi sahih değildir. en-Nevevî (v.676/1277) ve başkaları da zayıf görmüşlerdir. San’ânî (v.1182/1768) de Subulu’s-Selam adlı eserinde bu görüşe katılmaktadır. Aslında telkini yapan, ölüye telkin yaparak yeniden Müslüman olmasını istemekle alay konusu olmaktadır. Hz. Peygamber’in bu konudaki sünneti, cenazeyi gömme sırasında oradaki insanlara yapılan telkindir.” (s. 213) (Makale için bkz: Ali Çolak, “Ölmek Üzere Olan Kişiye ve Mezardaki Ölüye Yapılan Telkin ile İlgili Rivayetler”, Çukurova Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2004, cilt: 4, sayı: 2, s: 201-222.)

Konuyla ilgili ayrıntılı bilgi için lütfen aşağıdaki linkleri tıklayın:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/cenaze-defnedildikten-sonra-imamin-telkin-yapmasi-gerekir-mi.html

www.fetva.net/yazili-fetvalar/olulerin-ardindan-verilen-sadakanin-sevabi-onlara-ulasir-mi.html

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/olen-kisinin-mali-ile-hayir-yapilmasi-ona-bir-fayda-saglar-mi.html

Dinin temel amacı güzel ahlak mıdır?

Dinin temel amacı, insanın Allah’tan başkasına kul olmamasını temindir. Allah’tan başkasına kul olmaması, hür yaratılmış insanın, yaratılışına uygun yaşaması demektir. Ahlak da yaratılışa uygun yaşamaktır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“Sen yüzünü dosdoğru bu dine, Allah’ın fıtratına çevir. O, insanları ona göre yaratmıştır. Allah’ın yarattığının yerini tutacak bir şey yoktur. İşte sağlam din bu dindir. Ama insanların çoğu bunu bilmezler.” (Rûm, 30/30)

Dolayısıyla bu dine uyan kişi, yaratılışına uygun davranacağı için son derece ahlaklı da olur. Bunu en iyi yapan Allah’ın Elçisidir, Allah Teâla şöyle buyurmuştur:

وَإِنَّكَ لَعَلَى خُلُقٍ عَظِيمٍ

“Sen büyük bir ahlak üzeresin.” (Kalem, 68/4).

Aişe validemiz bir soru üzerine Allah’ın Elçisinin ahlakının Kur’ân olduğunu bildirmiştir. (Müslim, Salâtü’l-Müsafirîn, 139 (746).

Konuyla ilgili olarak aşağıdaki linkte yer alan soru-cevabı da okumanızı tavsiye ederiz:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/ahlakimi-guzellestirmek-istiyorum-bana-ne-tavsiye-edersiniz.html

“Ümmetimin ömrü 1.500 seneyi geçmez.” şeklinde bir hadis var mıdır?

Hadis kaynaklarında bu şekilde bir hadis yoktur. Bu rivayet, İmam Suyûtî (v. 911/1505)’nin el-Hâvî adlı kitabında kıyamet ve dünyanın ömrüne ilişkin – hadis âlimlerince çoğu “uydurma” ve “zayıf” olduğu belirtilen- çeşitli rivayetlere yer verdikten sonra kendi değerlendirmesi ve çıkarımı olarak yer almaktadır. Suyûtî’nin ifadesi şöyledir:

أولاً الذي دلت عليه الآثار أن مدة هذه الأمة تزيد على ألف سنة ولا تبلغ الزيادة عليها خمسمائة سنة

“Öncelikle bu rivayetler, bu ümmetin ömrünün bin yılı aşacağına; ancak bin beş yüz yılı geçmeyeceğine delalet eder.” (Bkz: Suyûtî, el-Hâvî li’l-Fetvâ, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, 2000, c: 2, s: 82)

Bu ifadeler, kıyametin vaktini bilme iddiasını taşımaktadır. Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurur:

“Sana kıyameti, ne zaman gelip çatacağını soruyorlar. De ki: Onun ilmi ancak Rabbimin katındadır. Onun vaktini O’ndan başkası açıklayamaz. O göklere de yere de ağır gelmiştir. O size ansızın gelecektir. Sanki sen onu biliyormuşsun gibi sana soruyorlar. De ki: Onun bilgisi ancak Allah’ın katındadır; ama insanların çoğu bilmezler.” (A’râf, 7/187)

“Sana kıyameti sorarlar: Gelip çatması ne zamandır? Sen onu nereden bilip bildireceksin! Onun ilmi yalnız Rabbine aittir.” (Nâziât, 79/42-44)

“İnsanlar sana kıyametin zamanını soruyorlar. De ki: Onun bilgisi Allah katındadır. Ne bilirsin, belki de zamanı yakındır.” (Ahzâb, 33/63)

Görüldüğü üzere Allah Teâlâ, kıyametin vaktinin kendisinden başka hiç kimse tarafından bilinemeyeceğini açıkça belirtmektedir.

Kıyamet alametleri ile ilgili bir soruya verdiğimiz cevaba aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz:

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/kiyamet-alametleri-nelerdir-kuran-bu-konuda-ne-diyor.html

Leasing için mutlaka katılım bankalarına mı başvurmamız lazım?

Leasing bazı kusurlarıyla birlikte günümüz fıkıhçılarınca caiz kabul edilen bir işlemdir. Bu işlemin faizsiz çalışan kurumlarla yapılması tavsiye edilirse de bu, şart değildir. Zaten faizli bankalar bizzat kendileri kanunen leasing yapamazlar. Onların ancak yan şirketleri leasing yapabilmektedir.

Sonuç olarak katılım bankaları ile yapmak mümkün değilse diğer leasing şirketleriyle de yapılabilir. Çünkü işlemin bizzat kendisi meşru kabul edilmektedir.

Ortaklarınız bu tür bir tercihte bulunduklarında sizin fıkhen ortaklıktan ayrılmanızı gerektiren bir durum söz konusu olmaz.

Doç. Dr. Servet Bayındır

Leasing sistemi hakkındaki cevabımızı aşağıdaki linkten okuyabilirsiniz:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/leasing-nedir-caiz-olup-olmadigi-hakkinda-bilgi-verir-misiniz.html

Öğlenin ilk dört sünnetini kılmayana şefaatim ulaşmaz hadisi sahih midir?

Sizin de belirttiğiniz gibi hadis kaynaklarında değil de daha çok fıkıh kitaplarında geçen ve Peygamberimizin söylediği belirtilen rivayet şöyledir:

مَنْ تَرَكَ الْأَرْبَعَ قَبْلَ الظُّهْرِ، لَمْ تَنَلْهُ شَفَاعَتِي

“Kim öğle namazından önceki dört rekâtı terk ederse o kişiye şefaatim ulaşmaz.” (Bkz: İbrahim el-Merğinânî, el-Hidâye, Kahraman Yayınları, İstanbul, 1986, c: 1, s: 72)

Hanefi fıkhının temel kaynaklarından kabul edilen el-Hidâye’nin hadislerini incelediği Nasbu’r-Râye adlı eserinde bu rivayete yer veren İmam Zeylaî, rivayeti “garîbun cidden” şeklinde nitelemiş ve rivayetin hiçbir ravisini zikretmemiştir. (Bkz. Zeylaî, Nasbu’r-Râye, c: 2, s: 162).

İbn Hacer el-Askalânî de el-Hidâye’nin hadislerini incelediği ed-Dirâye adlı eserinde bu rivayetle ilgili olarak “Onu (kaynağını) bulamadım.” demiştir. (Bkz: İbn Hacer, ed-Dirâye, c: 1, s: 205).

Ayrıca İmam Nevevî’nin de “Bu rivayetin aslı yoktur.” dediği nakledilmiştir. (Fetteni, Tezkiretü’l-Mevdûât, c: 1, s: 48)

Sonuç olarak bu rivayet, hadis ilmi açısından delil alınabilecek durumda değildir.

Kişinin sorumluluğu, farz namazları kılmaktır. Sünnetleri kılan sevabını alır; ama kılmayan bundan dolayı günaha girmiş olmaz.

Konuyla ilgili görüntülü cevaplarımız için lütfen aşağıdaki linkleri tıklayınız:

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/sunnet-i-muekkede-neye-denir-sunnetler-kilinmazsa-ne-olur.html

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/sunnet-namazlari-peygamberimize-allah-mi-emretmistir.html

Ağniya isminin anlamı nedir? Çocuklara isim olarak konulabilir mi?

Sözlükte ‘zenginler’ anlamına gelen ve “ğanî” kelimesinin çoğulu olan Ağniyâ (اغنياء) Kur’an’da geçmektedir. Bu kelimenin geçtiği ilgili ayetler şöyledir:

“Harcamayı Allah yolunda hizmete kapanıp kalmış ihtiyaç sahiplerine yapın. Onlar dışarıda dolaşıp çalışma fırsatı bulamazlar. Ağır başlı oldukları için bilmeyenler onları zengin (اغنياء) sanırlar. Sen onları simalarından tanırsın. Kimseden ısrarla bir şey istemezler. Hayra yapacağınız her harcamayı Allah elbette bilir.” (Bakara, 2/273).

“Allah fakir; biz zenginiz (اغنياء)” diyenlerin sözünü Allah elbette işitti. Onların sözlerini ve nebilerini haksız yere öldürmelerini kaydedeceğiz ve bir gün şöyle diyeceğiz: “Şu yangının azabını tadın bakalım.” (Al-i İmran, 3/181).

“Sorumlu tutulacak olanlar, zengin (اغنياء) oldukları halde senden izin isteyenlerdir. Muhaliflerle birlikte kalmak bunların hoşuna gitmişti. Allah bunların kalpleri üzerinde yeni bir yapı oluşturdu; artık bilemezler.” (Tevbe, 9/93).

Bu kelimenin Kur’an’da geçmesi çocuklara isim olarak verilebileceği anlamına gelmez. Ayrıca bir ismin çocuğa verilmesi için Kur’an’da geçmesi de şart değildir. Anlamı dinimize ve örfümüze uygun düşen daha güzel isimler bulmanızı tavsiye ederiz.

Bankalarda altın hesabı açtırmak ve oraya para yatırmak caiz midir?

Günümüzde banka ve diğer bazı finansal kuruluşların altın hesabı aracılığıyla yaptıkları işlemler temelde ikiye ayrılır:

1) Türev nitelikli işlemler: Yani kasada da başka bir yerde de altın bulunmadığı halde, elektronik ortamda veya kâğıt üzerinden kaydi şekilde altın alım ve satımı, hatta fon işletimi yapılmaktadır. Bu tür işlemler fıkhın konuya ilişkin birçok kuralının ihlalini barındırdığından fıkhen caiz değildir.

2) Bizzat altını alıp satmak suretiyle yapılan işlem: Bu da iki şekilde olmaktadır:

Birincisi, bankanın kasasında, -bu kasa ister merkezde isterse şubede olsun fark etmez- belli bir miktar altın bulunur. Banka para yatıran kişiye, yatırdığı paraya karşılık gelen miktarı altın olarak ya hemen teslim eder yahut onun adına açılan hesaba kaydeder. Kişi istediği zaman gidip altını ya bizzat ya da TL veya başka para birimine bozdurarak alır. Bu şekildeki bir işlemde fıkhen sakınca yoktur. Elden alındığında “fiili kabz”, hesaba kayıt şeklinde teslim alındığında ise “hükmi kabz” gerçekleşmiş olur. Altın kişinin hesabına kaydedilmek şartıyla, talep edildiğinde bir veya iki gün gibi bir süre içerisinde teslimi fıkhen mahzur taşımaz. Önemli olan akdin bitirilmiş, bedellerin tarafların hesabına nakledilmiş ve fiilen yatırılmış olmasıdır.

İkincisi, bazı katılım bankaları altın borsasındaki depolarda adlarına belli meblağda külçe halinde altın alıp tutarlar. Talep eden müşterilerine bu depodaki altını satmakta (satın alan kişi adına altın hesabı açarak kaydetmekte), hesaba altın kaydedildikçe depodaki altından o miktardaki kısım düşülmekte ve böylece depodaki altının tükenmesi durumunda yeni bir meblağ alınıp işlemler onun üzerinden devam ettirilmektedir. Bu tür işlemde altınlar külçe halinde olduğundan, depolama, taşıma, bozdurma vb. masraflara katlanmamak, bu masrafları sonuçta müşteriye yansıtmamak için yani ticari nedenlerle küçük meblağlı işlemlerde altın bizzat teslim edilmemektedir. Fakat altını satın alan kişi veya kişiler (örneğin 1 kg. ve katları gibi, bankaya göre değişmekte) belli bir yekûn tutan altını satın alır da bizzat teslimini talep ederlerse bu durumda bahsedilen masraflar yansıtılarak teslim edilmektedir.

Sonuç olarak birinci şıkta (türev nitelikli işlemler) anlatıldığı şekliyle altın ticareti fıkha aykırıdır.

İkinci şıkta (bizzat altını alıp satmak suretiyle yapılan işlem) söz konusu edilen her iki işlem çeşidi de anlatılan şekilde gerçekleştirilmek şartıyla caiz olur. Burada önemli olan, işlemin anlatıldığı gibi gerçekleşip gerçekleşmediğinin net bir şekilde belirlenmesidir.

Bununla ilgili görüntülü cevabımızı aşağıdaki linkten izleyebilirsiniz:

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/altin-hesabi-hangi-sartlarda-caiz-hangi-sartlarda-caiz-degildir.html

Prof. Dr. Servet Bayındır

Ehl-i kıbleyi tekfir ne demektir?

Ehl-i kıble, inanç esaslarını değişik şekillerde yorumlayan farklı itikadi mezheplere bağlı bütün Müslümanları kapsayan bir tabirdir.

“Kâbe’ye doğru yönelerek namaz kılanlar” anlamındaki ehl-i kıble (ehlü’l-kıble) tamlaması, küfre girmediği kabul edilen ve Kâbe’ye doğru yönelerek namaz kılmanın farz olduğuna inanan ve bunu yapan Müslümanları ifade etmek için kullanılan bir terimdir. Başlangıçta bunun yerine daha çok ehl-i salât tabiri kullanılmıştır.

Ehl-i kıble’yi tekfir ise böyle birini kâfir saymak demektir. Hiçbir Müslümanın kendisi gibi ehl-i kıble olan diğer kardeşlerini tekfir etme hakkı ve yetkisi yoktur.

(Ehl-i kıble için ayrıca bkz: Metin Yurdagür, “Ehl-i Kıble”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, c: 10, s. 515-516)

Lütfen aşağıdaki linki de tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/dinini-yasamayan-muslumanlarla-iliskilerimiz-nasil-olmali.html

İnsan ölüm esnasında bedenen şiddetli acı hisseder mi?

Ayetler, bazı kimselerin ölüm esnasında çok acı çekeceklerini bildirmektedir. İlgili ayetler şöyledir:

“Allah’a karşı yalan uydurandan veya kendine bir şey vahy edilmediği halde ‘Bana vahiy gelir.’ diyenden, bir de ‘Allah’ın indirdiği gibi ben de indireceğim.’ diyenden daha zalim kim olabilir? Bu zalimleri can çekişirlerken bir görsen! Melekler ellerini uzatır şöyle derler: ‘Verin bakalım canlarınızı! Siz, Allah’a karşı gerçek dışı şeyler söylerdiniz, kendinizi onun ayetlerinden yukarı bir yerde görürdünüz. Ona karşılık bugün alçaltıcı bir cezaya çarptırılacaksınız.’

Bakın bize teker teker geldiniz; tıpkı sizi ilk defa yarattığımız gibi. Size yaptığımız ikramları arkanızda bıraktınız. Yanınızda şefaatçilerinizi de göremiyoruz; onların size eşlik edeceğini umuyordunuz. Bakın, aranızdaki bağlar tümüyle kopmuş. Umut besledikleriniz sizden ayrılıp gitmişler.” (En’âm, 6/93-94)

“Melekler, inkâr edenlerin yüzlerine ve sırtlarına vurarak ‘Yakıcı azabı tadın bakalım.’ diyerek canlarını alırken bir görsen! Bu, kendi ellerinizle yaptığınızın karşılığıdır. Yoksa Allah kullara asla zulmetmez.” (Enfâl, 8/50-51)

İslam dininin doğruluğunu iyice kavradıktan sonra dinden dönenler için de şöyle buyrulmuştur:

“Kendileri içi o gerçek, tümüyle ortaya çıktıktan sonra gerisin geri dönenlere Şeytan işlerini kolay gösterir ve kendilerine uzun vadeli kurgular kurdurur.

Bunun sebebi, onların, Allah’ın indirdiğinden hoşlanmayanlara ‘Bazı konularda sizi dinleyeceğiz.’ demeleridir. Oysa Allah, onların ne gizlediklerini biliyor.

Melekler, yüzlerine ve arkalarına vura vura canlarını alırlarken ne hale geleceklerdir! Öyle olacak, çünkü onlar Allah’ı kızdıracak şeylere yapıştı ve rızasını kazandıracak şeylerden hoşlanmadılar. O da, onların bütün amellerini boşa çıkardı.” (Muhammed, 47/25-28)

Dürüst davranan müminlerin ölüm esnasında karşılaşacakları güzel muamele hakkında ise şöyle buyrulmaktadır:

“Rabbimiz Allah’tır diyen, sonra doğru davrananlar… Onların üzerlerine melekler iner ve ‘Korkmayın, üzülmeyin, size söz verilmiş cennet ile sevinin.’ derler. ‘Biz dünya hayatında da ahirette de sizin dostlarınızız. Ahirette sizin için canınızın çektiği her şey vardır. Sizin için orada istediğiniz her şey vardır. Bu, bağışlaması ve ikramı bol olan Allah tarafından bir ziyafet olarak verilecektir.” (Fussilet, 41/30-32)

“Melekler iyi kulların canlarını alırken kendilerine ‘Selam olsun üzerinize, yapmış olduğunuz iyiliklerin karşılığı olarak cennete giriniz.’ derler.” (Nahl, 16/32)

Ölüm esnasıyla ilgili başka bir cevabımızı aşağıdaki linkten okumanızı tavsiye ederiz:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/olum-esnasinda-seytan-kisinin-imanini-almak-icin-gelir-mi.html

Paraları bankada faizli hesapta tutulan işçilerin maaşı haram olur mu?

İşçilere dağıtılacak olan para, işveren tarafından bankada bir menfaat karşılığı, kredi şeklinde tutuluyorsa bu, işveren açısından caiz değildir; ama işçiler bundan sorumlu olmaz. Onların aldıkları maaş helal olur.

Haramlık ya bir şeyin yapısından ya da elde etme şeklinden kaynaklanır. İçki ve domuz eti gibi haramlık o şeyin yapısında ise ona haram li aynihî denir ve bu her Müslümana haram olur. Ama faiz ve kumardan elde edilen para gibi haramlık o şeyin yapısından değil de elde edilme şeklinden kaynaklanıyorsa ona da haram li gayrihî denir ve bu şekilde elde edilen para sadece o işi yapana haram olur. Öyle olmasa, herkes kendine verilen para veya malın kaynağını sormak zorunda olur ki, bunu tam olarak hiç kimse yapamaz.

Konuyla ilgili geniş bilgi için lütfen aşağıdaki linkleri de tıklayınız:

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/kumardan-kazanilmis-para-mirascilara-helal-olur-mu.html

www.fetva.net/yazili-fetvalar/haram-nedir-cesitleri-nelerdir.html

Ülkemizde bitmek bilmeyen etnik ayrımcılıkların dinimizdeki yeri nedir?

Kişinin etnik kökeni ve dili, kendi tercihi değil, Allah’ın takdiridir. Kişinin kendine ait olan, kendi yaptığıdır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“İnsanın kendi yaptığından başkası kendinin değildir.” (Necm, 53/39)

“Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah’tan korkun ki esirgenesiniz.” (Hucurât, 49/10)

“Ey insanlar! Sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Milletler ve kabileler haline koyduk ki birbirinizle tanışasınız. Kolayca tanıyasınız. Şüphesiz, Allah katında en değerliniz, O’na karşı gelmekten en çok sakınanızdır. Allah bilendir, haberdardır.” (Hucurât, 49/13)

Nebîmizin de şunları söylediği rivayet edilmiştir:

“İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız.” (Müslim, İman, 22 (54/93); Ahmed b.Hanbel,  2/391)

“…(Kavmiyetçilik) asabiyet duygusuyla öfkelenen, asabiyet uğruna savaşırken yahut asabiyet davası güderken körü körüne açılmış bir bayrak/amaç altında ölen kimsenin ölümü cahiliye ölümüdür.” (Müslim, İmâre, 57; Nesâî, Tahrîm, 28; İbn Mâce, Fiten 7).

Bütün bu ayet ve hadisler, ırkçılığın/etnik ayrımcılığın dinimizde yeri olmadığını açıkça göstermektedir.

Biraz daha geniş bilgi için lütfen aşağıdaki linkleri tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/ne-mutlu-turkum-diyene-dayatmaciligini-degerlendirirmisiniz.html

www.fetva.net/yazili-fetvalar/milliyetcilik-turk-milliyetciligi-vs-gibi-kavramlari-kullanmak-yanlis-midir.html

Bekâr bir erkekle bekâr bir kızın aynı evde kalmaları günah mıdır?

Nebîmiz sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

“Sizleri (beraberinde mahremi bulunmayan) kadınların yanlarına girmekten men ederim.” Bunun üzerine Ensâr’dan bir adam “Ya Resûlallâh! (Kocanın babaları ve oğullarından başka diğer) erkek akrabalarına ne dersin?” diye sordu. Resûlullah da “Onlarla halvet (baş başa kalmak) ölümdür.” buyurdu.” (Buhârî, Nikâh, 112; Müslim, Selâm, 20 (2172).

Allah Teâlâ kadınlarla ilgili olarak şöyle buyurmuştur:

“Mümin kadınlara da söyle gözlerini sakınsınlar; edep yerlerini ve çevresini örtsünler. Görünen kısım dışındaki süslerini açmasınlar.  Başörtülerini yakaları üstüne kadar indirsinler. Kocaları,  babaları, kocalarının babaları, oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kendi kadınları, elleri altında bulunan esirler, ele bakar hale gelmiş ve erkekliği kalmamış kimselerle kadınların edep yerlerinin farkına varamamış çocuklar dışında hiç kimseye süslerini açmasınlar…” (Nûr, 24/31)

Buna göre bir kadın ancak yukarıda belirtilen erkeklerin yanında oturabilir ve başını açabilir. Bu sayılanların dışında kalan akrabalar da olsa yabancı sayılırlar ve bir kadın o erkeklerin yanında mahrem yerlerini açamaz ve onlarla asla kapalı bir yerde baş başa kalamaz. Ama onlarla umuma açık yerlerde konuşması, selamlaşması yasak değildir. Bu kişilerin yanına tesettürlü kıyafetlerle çıkabilir.

Müslümanların haramlardan kaçınmaları gerektiği gibi haramlara götüren yollardan da kaçınmaları gerekir. Allah Teâlâ özellikle büyük günahları haram kılarken “onlara yaklaşmayın”, “onlardan uzak durun” buyurmuştur.

Zina ile ilgili Allah şöyle buyurmuştur:

“Zinaya yaklaşmayın. Çünkü o, çok çirkin bir iş ve kötü bir yoldur.” (İsrâ, 17/32)

Yaklaşmamak da ancak araya mesafe koymakla olur ki bunlar da yani mefsedete götüren vasıtalar da dinen yasaklanmıştır.

www.fetva.net/yazili-fetvalar/harama-goturen-yollar-da-haram-midir.html

Üçüncü bir kişinin bilerek evini bu gibi kişilere teslim etmesi de onların günahına ortam sağlamak sayılacağından günahtır, günaha destek vermektir. Bununla ilgili olarak da Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“İyi bir işe arka çıkan ondan bir pay alır; kötü bir işe arka çıkan da onun sıkıntısına katılır. Allah, her şeyin karşılığını verir.” (Nisâ, 4/85)

“İyilikte ve fenalıktan sakınmakta yardımlaşın, günah işlemek ve aşırı gitmekte yardımlaşmayın.” (Mâide, 5/2)

Farklılıkları ve ortak noktalarıyla nebi ve resul kelimelerini açıklar mısınız?

Kur’ân’da resul kelimesi, melekler için de kullanılmaktadır. Hac suresinin 75. ayetinde meleklerden bahsedilmektedir. Mesela Cebrail bir melektir ve Kur’ân’ın pek çok ayetinde “resul” yani ‘nebilere vahiy getiren elçi’ anlamında kullanılır. Resul, kelimesi insanlar için kullanıldığında:

1. Bir insanın bir insana gönderdiği elçi (risaletle ilgili değil) (Yusuf 12/50; Neml 27/35.)

2. Bir nebinin risaletini/kitabını tebliğ eden; ama nebi olmayan kişi (Yâsîn 36/13-17; Şu’arâ 26/105.)

3. Nebi/peygamber olan kişi (Nisâ 4/163-165) anlamlarına gelir.

İbrahim suresinde geçen resul, ‘bir Nebi’ye indirilmiş Kitabı başkalarına duyuran; ama nebi olmayan insanlar’ anlamında kullanılmaktadır. Mesela biz Türklere bir nebi gelmemiştir; ama resuller vasıtasıyla Kur’an’dan haberdar olduk. Resul kelimesinin bu anlamdaki kullanımı, resul gönderilmediği sürece sorumluluk bulunmadığına (İsrâ 17/15), her kavme kendi diliyle resul gönderilmiş olmasına (Nahl 16/36; İbrahim 14/4) ve Muhammed (s.a.v.) ile nübüvvetin sona ermesine rağmen ilgili ayette (Ahzâb 33/40) resullüğe dair böyle bir kaydın olmamasıyla da örtüşmektedir.

Kur’an’da “nebi resûl (رَسُولاً نَّبِيّاً) ifadesi geçmesine rağmen (Meryem 19/51; A’râf 7/157) “resul nebi (نبيا رسولا) ifadesinin geçmiyor olması da bunu desteklemektedir. O halde şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Her nebi resuldür; ancak her resul nebi değildir.

Konu hakkında geniş bilgi edinmek için aşağıdaki linkte bulunan Kur’an’a Ve Geleneğe Göre Nebi Ve Resul başlıklı yazımızı mutlaka okuyunuz:

www.suleymaniyevakfi.org/kutsanan-gelenek-ve-kuran/kurana-ve-gelenege-gore-nebi-ve-resul.html

 

3 adet evim var. Bunların zekâtını nasıl hesaplamalıyım?

Birden fazla konut ya kira gelirinden istifade edilmek ya da ticaret yapmak için elde bulunur. Buna göre;

1. Ticaret için elde bulunan evler, boş da dursa sahibine mal oluş fiyatı hesaplanarak zekâtı verilmelidir.

2. Ticaret için alınmayan evler içinse zekât vermek gerekmez. Bunların yıllık geliri, nasıl olsa diğer gelirlere katılır, zekât o gelirlerin toplamı üzerinden hesap edilir.

Lütfen aşağıdaki linki de tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/kirada-olan-evlerin-zekati-nasil-verilir.html