Skip to content Skip to main navigation Skip to footer

Yazılı Fetvalar

Cinlerden Allah’a sığınmak için “destur” dememiz mi gerekir?

Bu gibi durumlarda “destur” denilmesi gerektiğine dair kaynaklarımızda herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem tuvalete girerken, gece yatarken ve diğer zamanlarda cinlerin şerrinden “euzu…” çeker, Felak ve Nâs surelerini okuyarak Allah’a sığınırdı. Bununla ilgili rivayetler şöyledir:

Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem cinlerden ve insanın göz (değmesi)’nden (çeşitli dualar okuyarak) Allah’a sığınırdı. Muavvizateyn (Felak ve Nâs sureleri) nazil olunca bu iki sureyi esas aldı, diğerlerini terk etti. (Tirmizi, Tıbb, 16; İbn Mace, Tıbb 33)

Âişe radıyallâhu anhâ anlatıyor: “Peygamber aleyhissalâtu vesselâm her gece yatağına girdiği zaman, ellerine üfleyip Muavvizeteyn’i ve Kul huvallahu ahad’i okur, ellerini yüzüne ve vücuduna sürer ve bunu üç kere tekrar ederdi. Hastalandığı zaman aynı şeyi benim kendisine yapmamı emrederdi.” (Buhari Fedâilu’l-Kur’ân 14, Tıbb, 39, Daavat 12; Müslim, Selâm 50; Tirmizi, Daavât 21; Ebu Dâvud, Tıbb 19)

Enes b. Mâlik radıyallahu anhtan rivâyete göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem tuvalete girmek istediğinde şöyle derdi:

“Allah’ım erkek ve dişi tüm şeytanlardan ve tüm pisliklerden sana sığınırım.”(Buhârî, Vudu’, 9, Daavat, 14; Müslim, Hayz, 122- (375); Ebu Davud, Taharet, 3; Tirmizi, Taharet, 4; Nesâî, Tahâret, 17; İbn Mâce, Tahâret, 9; Ahmed b. Hanbel, 3/99, 101)

Hayattayken hibe edilen mallar mirasa dahil edilir mi?

Miras bırakanın eşine mehir olarak veya sağlığında hanımına hediye kabilinden vermiş olduğu mallar miras taksimine dâhil edilmez. Fakat ölüm hastalığı anında veya ölüme bağlı olarak hanımına verdiği mallar terekeye dâhil edildikten sonra miras taksimi yapılır. Size kalan mirasın taksimi aşağıdaki gibi olur:

Miras bırakanın karısı terekenin 1/8’ini alır, kalan 7/8’i ise çocukları arasında (eski eşinden veya sonraki eşinden olup olmadıklarına bakmaksızın) her bir erkeğin iki kadın hissesi alacağı şekilde paylaştırılır.

Matematiksel olarak, toplam tereke 40 hisse kabul edildiğinde miras bırakanın karısı terekenin 1/8’i olan 5 hisseyi alır. Her bir erkek çocuk terekenin 14’er hissesini, kız çocuk terekenin 7 hissesini alır. 5+14+14+7=40

Erkek çocuklara Bedirhan ismini koymakta bir sakınca var mıdır?

Arapça Bedir ve Türkçe Han kelimelerinden oluşan Bedirhan ismi “dolunay gibi güzel olan hükümdar” manasına gelmektedir. (Bkz: Türk Dil Kurumu Kişi Adları Sözlüğü)

Peygamberimiz sadece anlamı dine aykırılık taşıyan isimlerin değiştirilmesini istemiş, diğer isimlere dokunmamıştır. Dolayısıyla anlamında dinimize herhangi bir aykırılık barındırmayan Bedirhan isminin çocuklara isim olarak konulmasında bir sakınca yoktur. Değiştirilmesi de gerekmez.

Kaybettiğimiz yakınlarımızın ardından üzülmek, ağlamak ne kadar caiz?

Başınıza gelen, Allah Teala’nın bu dünya için koyduğu imtihan kuralı gereğidir.  O şöyle buyurmuştur:

“Sizi biraz korku, biraz açlık; mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltme ile yıpratıcı bir imtihandan geçireceğiz; bundan kaçış olmaz. Sen sabır gösterenlere müjde ver. Onlar, başlarına bir sıkıntı gelince şöyle derler: “Biz, Allah’a aidiz. Zaten, ona döneceğiz”.  Onların üzerinde Rablerinin verdiği olgunluklar ve bereket bulunur. Yola gelenler işte onlardır.” (Bakara 2/155-157)

Peygamberimizin de şöyle dediği rivayet edilmiştir:

“Şu iman ehlinin işine şaşmamak mümkün değil; bütün işleri hayırlı – bu da yalnız mü’mine mahsustur-, başına sevinecek bir iş gelse şükreder ve hakkında hayır olur; başına bir zarar gelse sabreder bu da onun için hayır olur.” (Müslim, Zühd,  64)

Başa gelen bu gibi musibetlerden sonra Allah’a isyan etmemek ve O’nun emrine teslim olmak kaydıyla üzülmekte, ağlamakta bir sakınca yoktur. Nitekim Peygamberimiz sallalahu aleyhi ve sellemin kendi çocukları ve torunlarının ölümü üzerinde ağladığı rivayet edilmiştir.

Enes b. Malik radıyallahu anhtan:  Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Bu gece bir oğlum oldu. Ona babam İbrahim’in ismini verdim.” buyurdu. (Daha sonra Enes) hadisi (n geri kalan kısmını da) riva­yet etti. (Enes, devamla şöyle) dedi: “Ben (bir süre sonra) o çocuğu Resûlullah’ın huzurunda can verirken gördüm. (O sırada) Resûlullah’ın gözlerinden yaşlar boşandı da (şöyle) buyurdu:

“Göz yaşarır, kalp üzülür, fakat biz Rabbimizin razı olacağı söz­lerden başkasını söylemeyiz. Ey İbrahim biz senin (ölümün)le gerçek­ten üzgünüz.” (Buhari, Cenaiz, 43; Müslim, Fedail, 62; Ebû Dâvûd, Cenâiz, 23-24; İbn Mâce, Cenâiz, 53)

Yine Enes b. Malik radıyallahu anhtan: Bizler Resûlullah’­ın bir kızının (Ümmü Gülsüm’ün) cenazesinde hazır bulunduk. Resûlullah kabrin bir tarafına oturmuştu. Ben Resûlullah’ın iki gözünün yaş akıtmakta olduğunu gördüm….” (Buhari, Cenâiz, 32).

Üsâme b. Zeyd radıyallahu anhtan: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemin kızı (Zeynep) Peygambere: Oğlum (başka bir rivayete göre ise: “kızım”) ölüyor, bana geliniz, diye haber gönderdi. Hz. Peygamber de kızına selâm yollayarak:

“Allah’ın aldığı ve verdiği her şey Allah’a aittir. Her şey Allah katında belirlenmiş bir müddet, bir ömür iledir. Binâenaleyh ey kızım, sabr et ve bu sabrın Allah yanında sevabı olduğunu hatırla” diye cevap yolladı.

Bu defa Zeynep, Peygambere yemin vererek: “Muhakkak gelin”, diye haber gönderdi.

Bu haber üzerine Peygamber kalktı. Beraberinde sahabeden Sa’d b. Ubâde, Muâz b. Cebel, Übeyy b. Ka’b, Zeyd b. Sabit ve bir takım insanlar olduğu halde Zeynep’in evine geldi. Çocuk Resûlullah’ın ku­cağına verildi. Çocuğun canı gidip gelmekte ve hareket hâlinde idi. Resûlullah’ın gözlerinden yaşlar boşandı. Sa’d b. Ubâde:

“Yâ Resûlallah, bu yaş, bu ağlayış nedir?” diye sordu. Resûlullah da şöyle cevap verdi:

“Bu gözyaşı, bir rahmettir ki, Allah onu kullarının gönülleri içine koymuştur. Allah ancak kullarından merhametli olanlara mer­hamet ihsan eder.” (Buhârî, Cenaiz 32, 43, Merzâ, 9, Eymân, 9, Tevhid, 2; Müslim Cenaiz, 11; Ebu Davud, Cenaiz, 23-24; Nesâî, Cenaiz, 13, 22; İbn Mace, Cenaiz 53; Ahmed b. Hanbel 1/268, 273)

Borç verip kâr payı almak caiz midir, yoksa faiz mi olur?

Borç verip gelir elde etmek faizdir. Katılım bankalarının katılım hesaplarına para yatırdığınızda sözleşme yaparak onlarla kâr-zarar ortaklığı yapmış oluyorsunuz. Fakat arkadaşınızın sizden isteği ortaklık değil, borçtur. Borçtan elde edilen gelir faizdir.

Borç verecekseniz aynısı ile geri almak üzere vermeniz ve Bakara Suresinin 282. ayetine göre iki şahit eşliğinde bunu yazıya geçirip kaydetmeniz gerekir.

Lütfen aşağıdaki linki de tıklayınız:

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/katilim-bankalarina-para-yatirmamizda-bir-sakincasi-var-mi.html

Türbenin içinde Fatiha okumakla dışında okumak arasında fark var mı?

Ölmüşlerin ardından onlar için edilen duanın mekânı önemli değildir. Kabir ziyaretinin önemi, ziyaret eden kişiye ölümü hatırlatmasıdır. Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem, kabir ziyaretini tavsiye etmiş ve: “Kabirleri ziyaret ediniz, bu size ahireti hatırlatır.” (İbn Mâce Sünen, Cenâiz, 47) buyurmuştur.

Kabir ziyaretinde bulunan kişi, ahireti hatırlamalı, dünyanın geçici olduğunu ve bir gün kendisinin de öleceğini düşünmelidir. Kabrin yanına gelince; “Müminler yurdunun sakinleri! Sizlere selam olsun. İnşâallâh biz de size katılacağız. Allah bizden ve sizden ölmüş ve ölmemiş olanlara ikramda bulunsun. Allah’tan bize ve size afiyet dileriz. Ey Allah’ım! Bunlara rahmet eyle, bunları bağışla. Cehennem azabından koru, onları Cennetine koy.” Şeklinde dualar edilebilir. Bunlar Peygamberimizin davranışları ve bizlere tavsiyesidir.

www.fetva.net/yazili-fetvalar/mezarlik-yanindan-gecerken-sarki-turku-dinlemek-caiz-mi.html

Ölmüşlerimizin ardından yapılması gerekenlerle ilgili olarak lütfen aşağıdaki linkleri tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/olulerin-ruhlarina-kuran-okunur-mu.html

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/geceleyin-mezarliktan-gecerken-fatiha-okumak-gunah-midir.html

Cesetlerin çürümesi meselesine gelince:

Allah Teala şöyle buyurmuştur:

“Sizi topraktan yarattık, yine ona döndüreceğiz ve sizi bir kere daha topraktan çıkaracağız.” (Taha 20/55)

Ayete göre bütün insanlar eninde sonunda toprak olacaklardır. Cesedin çürümesi, çeşitli fiziki şartlara bağlıdır. Yeniden yaratılışa kadar çürüyüp toprak olma işlemi tamamlanacaktır. Cesedin çürümesi ile kişinin iyiliği veya kötülüğü arasında bağlantı da yoktur. Nitekim firavunların cesetleri mumyalandığı için çürümemiştir. Ama kıyamet öncesi şartlar gerçekleşince onlar da çürüyeceklerdir.

Emin Evim-Emin Otomotiv’den ev, araç almakta bir sakınca var mıdır?

Bahsettiğiniz firma ve benzerleri ile alakalı geniş bir değerlendirme yazımızı aşağıdaki linkten okumanızı ve ona göre davranmanızı tavsiye ederiz:

www.suleymaniyevakfi.org/islam-iktisadi/el-birligi-sistemleriyle-ev-almaya-emin-miyiz.html

 

Namazları ezan okunur okunmaz hemen kılmamız mı gerekir?

Namazları ilk vaktinde kılmanın sevabı büyüktür. Namazlarınızı son vaktine kadar geciktirmeniz, namazın terkine yol açabileceği için zorunlu haller dışında bunu yapmamalısınız.

Şu hususu bir kez daha vurgulamamız gerekiyor: Hiçbir namaz vakti dışında kılınamaz. Yani namazların kazası olmaz. Bu yüzden her namazın kendi vaktinde kılınması zaruridir.

Gayrimüslim birinin hakkını yiyen Müslümanın durumu ne olur?

Öncelikle “kul” olmaları açısından Müslümanlarla gayrimüslimlerin hakları arasında herhangi bir fark olmadığını söylemek gerekiyor. Bir Müslüman, kendi dindaşlarının haklarına riayet ettiği gibi gayrimüslimlerin haklarına da riayet etmeli, onların haklarına tecavüz etmekten şiddetle kaçınmalıdır.

Sorunuza gelince: Kâfirler asla cennete giremeyecektir. Fakat böyle birinin hakkını yediyseniz ve dünyada iken aranızda bu konuyu halletmemişseniz ahirette hakkını sizden alır. Bu, onu cehennemden çıkarmaz ama hakkın durumuna göre sizi cehenneme sokabilir. Fakat “imanınızı” alacak diye bir şey söz konusu değildir. Bu yüzden ebedi olarak cehennemde kalmazsınız.

Bir erkek hasta olan eşini boşamadan baldızı ile evlenebilir mi?

Dinimize göre eşinizi boşamadan baldızınızla evlenmeniz haramdır. (Bkz: Nisa, 4/23) Fakat hasta olan eşinizi bu durumda terk etmeniz de olmaz. Evet, o hasta olduğu ve sizin hizmetlerinizi yerine getiremediği için mağdur olabilirsiniz. Bu yüzden başka bir eş alma hakkınız da var. Fakat onu boşayıp baldızınızı alarak hasta olan eşinizi tamamen yıkıma uğratacağınızı da unutmayın. Siz onu Allah’ın bir emaneti olarak aldınız. İyi günde olduğu kadar kötü günde de beraber olmak üzere sözleştiniz. Sabredin ve eşinizi tedavi ettirin.

Bundan böyle baldızınızdan da mümkün mertebe uzak durun ki şeytan ayağınızı kaydırmasın.

Kuyumcuların altını satar satmaz hemen geri alıp para vermesi caiz midir?

Bu tür bir işlem caiz değildir. Çünkü parasal özelliğe sahip malların ticaretinde sarf kurallarına uyma zorunluluğu vardır:

Bu tür malların ticaretinde temel kural; cinslerin aynı olması durumunda miktarların eşit, işlemin peşin ve teslimin elden ele olmasıdır. Cinslerin farklı olması durumunda ise (sorunuzda belirtilen para ile altının değişimi gibi) işlem peşin, teslim elden ele ve günlük bedel üzerinden olmasıdır.

Doç. Dr. Servet Bayındır

Aşure gününde oruç tutmanın hükmü nedir?

Nebîmiz sallallâhu aleyhi ve sellem, Muharrem ayının 9. ve 10. günleri yani âşûrâ/aşure günlerinde oruç tutmayı tavsiye etmiştir. Bu oruçlar hariç Muharrem ayına mahsus bir ibadet yoktur, diğer zamanlarda olan ibadetler bu ayda da devam eder. Mesela normal zamanlarda kılınan nafile namazlar, sünnet olan Pazartesi ve Perşembe oruçları, dualar… Fakat sadece Muharrem ayına mahsus olarak yukarıdaki oruç dışında bir ibadet yoktur.

Aşure orucuyla ilgili hadisler şöyledir:

Aişe (radıyallâhu anhâ) demiştir ki: “Aşure günü cahiliye devrinde, Kureyşlilerin oruç tuttukları bir gündü. O günde Resûlullâh da oruç tutuyordu. Resûlullâh, Medine’ye gelince de aşure günü oruç tuttu ve o günün orucunu emretti. Ramazan orucu farz kılınınca farz oruç Ra­mazan oldu ve aşure terk edildi. Artık isteyen o gün oruç tuttu, isteyen tutmadı.” (Buhârî, Savm 1, 68, Müslim, Sıyâm 113 (1125); Tirmizî, Savm, 49; Ebû Dâvûd, Savm, 64; Muvatta, Sıyâm, 33)

Abdullah İbn Ömer (radıyallahu anhumâ) demiştir ki: Aşure (günü), cahiliye devrinde oruç tuttuğumuz bir gündü. Ra­mazan farz kılınınca, Resûlullâh şöyle buyurdu:

“Bu (gün) Allah’ın günlerinden bir gündür. Dileyen o gün oruç tutar, dileyen tutmaz.” (Buhârî, Savm, 68; Müslim, Sıyâm, 117 (1126); Ebû Dâvûd, Savm, 64)

Abdullah İbn Abbas (radıyallahu anhumâ) demiştir ki: Resûlullâh Medine’ye gelince Yahudilerin Aşure günü oruç tuttuklarını gördü. Bunun sebebi sorulduğunda Yahudiler: “Bu (gün) Allah (c.c.)’ın Firavun’a karşı Musa’ya yardım ettiği gündür. Biz onu tazim için bugün oruç tutuyoruz” dediler. Bunun üze­rine Resûlullâh: “Biz Musa’ya sizden daha yakınız” buyurdu ve Aşure orucunu emretti. (Buhârî, Enbiyâ, 24, Menâkıbu’l-Ensâr, 52; Müslim, Sıyâm, 127 (1130); Ebû Dâvûd, Savm, 64; İbn Mâce, Sıyâm, 41; Ahmed b. Hanbel, 1/291, 310, 336, 340.)

Yukarıdaki iki hadiste Nebîmizin Mekke’de iken de aşure orucunu tuttuğu ifade ediliyor. Ama son hadiste bu orucun Medine’de başladığı anlaşılmaktadır. Bu durum, bir çelişkiyi gerektirmez. Arap­lar, Hz. İbrahim’in dininden kalma bir ibâdet olarak, Yahudi­ler de Musa Aleyhisselâma uyarak bu orucu tutmuş olabilirler. Yahudilere, Aşure günü oruç tutmalarının sebe­binin sorulması, onların bu orucu hangi gerekçeyle tuttuklarını öğrenmek için olabilir.

www.fetva.net/yazili-fetvalar/asure-gunu-alisveris-yapmak-bereketi-artirir-mi.html

Tatillerde ailesinin yanına giden öğrenciler orada seferi sayılırlar mı?

Ailenizin yanında gittiğinizde seferi olmazsınız. Fakat öğrenci olarak bulunduğunuz şehirden ayrıldığınız andan itibaren ailenizin yaşadığı şehre gelinceye kadar seferi olursunuz.

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/seferi-olmanin-sartlari-nelerdir-bursadan-istanbula-giden-seferi-olur-mu.html

Seferilikte akşam namazı üç rekât, diğer namazlar iki rekât olarak kılınmalıdır.

Bir de yolculuk esnasında ihtiyaç olursa öğle ile ikindi namazını ve akşam ile yatsı namazını birleştirebilirsiniz. Bu konuda sitemizde bir araştırma bulunmaktadır. Aşağıdaki linke tıklayarak bu araştırmayı okumanızı tavsiye ederiz:

www.suleymaniyevakfi.org/fikih-arastirmalari/namazlarin-birlestirilmesi.html

Kaçak bir mal mesela kaçak bir telefon almak günah mı?

Kaçak bir malı satın almak her şeyden önce yasal değildir. Böyle yapmakla hem kendinizi hem de başkalarını kötü duruma sokmuş oluyorsunuz. Bu konuya kul hakkı açısından bakılmalıdır. Ayrıca, bugün ilgili kuruluşlar tarafından geliştirilmiş olan sistemler satın almış olduğunuz kaçak bir cep telefonunu çalıştırmanızı engelleyebilmekte ve böylece, o malı kullanım dışı tutabilmektedir.

Kaçak bir mal satın almak o malı satan kişinin piyasaya daha çok kaçak mal sürmesine ve dürüst davranan tüccarları ciddi oranda zarara sokmasına sebep olmaktadır. Bu durumda o kişi haksız kazanç elde etmiş olur.

Bekâr bir bayan yanında kimse olmadan umreye gidebilir mi?

Nebîmiz, yol güvenliği olmadığı için kadınların mahremsiz olarak, tek başlarına yolculuk yapmalarına müsaade etmemiştir. Ama yol ve can güvenliği sağlandığı taktirde ki -bu bugün sağlanmıştır- kadınlar yolculuk yapabilirler.

www.fetva.net/yazili-fetvalar/kadinlar-tek-baslarina-yolculuk-yapabilir-mi.html

Fakat günümüz şartları düşünüldüğünde hacc veya umre yolculuğu için kadının yanında akrabalarından en az biri olmalıdır. Kadınlar mümkün mertebe bu şekilde umreye gitmeye çalışmalıdırlar. Fakat her şeye rağmen yanlarında gidecek bir mahremleri olmazsa kendilerine güvenilen bir kadınlar grubu ile de gidebilirler.

Katılım bankasının bizim yerimize ödeme yapması faize girer mi?

Her iki işlem de öz itibarıyla aynıdır; şartlarına uygun olarak yapılırsa murabaha kapsamına girerler.

Fakat dikkat edilmesi gereken husus, aracı konumundaki kişinin (bu banka veya kumaş toptancısı olabilir) malı hukuken kendisinin almış olması; hukuki mülkiyetin ve dolayısıyla bunun getirdiği risklerin önce aracı daha sonra nihai alıcıya intikal etmesidir.

Bu şartları haiz olmayan işlem murabaha olarak adlandırılamaz ve caiz  de olmaz.

Doç. Dr. Servet Bayındır


NOT: Konu hakkında daha geniş bilgi için lütfen aşağıdaki linkleri tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/katilim-bankalari-finanse-ettikleri-urunlerde-faize-sebebiyet-veriyor-mu.html

www.fetva.net/yazili-fetvalar/leasing-kullanamadigimiz-durumlarda-ne-yapmamizi-tavsiye-edersiniz.html

Zülâl ismi “altından üstünden ateşler geçen” manasına mı geliyor?

Zülâl ismi (الزلال) şeklinde zây, lâm elif ve lâm harfi ile yazılır ve “soğuk, akıcı ve tatlı su”, “her şeyin katkısız ve saf olanı” anlamlarına gelir.

İlgili ayette geçen zulel kelimesi ise (ظلل) şeklinde zî, lâm ve yine lâm harfleri ile yazılır ve “gölgeler” manasına gelir. Bu kelime çoğuldur, tekili ile “gölge” manasına gelen ez-zulletu (الظلة) dur.

Görüldüğü gibi Zümer Suresi 16. ayette geçen zulel kelimesi ile Zülâl isminin hiçbir alakası yoktur.

Zülâl ismi hakkında sitemizde yer alan cevabı okumak için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/melike-zulal-ismi-ne-manaya-gelir-kizlara-isim-olarak-konulabilir-mi.html

Kadın öldü. Kocası, bir oğlu ve dört kızı kaldı. Miras nasıl taksim edilir?

Burada annenizin sözüne uymamanız gerekir. Çünkü Allah Teâlâ terekenin mirasçılar arasında nasıl paylaştırılacağını açık açık belirlemiştir. Buna göre miras 8 paya bölünür: Miras bırakanın kocası (yani babanız) terekenin 1/4’ü olan iki hisseyi, her bir kız çocuk bir hisse (toplam olarak dört hisse), tek erkek çocuk ise iki hisse alır.

Kadınlardan nebî gelmiş midir? Gelmediyse sebebi ne olabilir?

Aşağıdaki ayetlere göre bütün nebîlerin erkek olduğu açık bir şekilde anlaşılmaktadır:

“Senden önce elçi gönderdiklerimiz, sadece kendilerine vahyettiğimiz erkeklerdi. Bilmiyorsanız o Zikri bilenlere sorun.” (Nahl, 16/43)

“Senden önce gönderdiğimiz elçiler sadece vahyettiğimiz erkeklerdi. Bilmiyorsanız o Zikri bilenlere sorun.” (Enbiyâ, 21/7)

Bu ayetlerdekiehl-i zikr”, önceki ilahi kitaplarda uzmanlaşmış kimselerdir. Bunun böyle olduğunu onlar da bilirler.

Bir konuda konuşurken öncelikle bizlerin Müslüman yani Allah’a teslim olmuş kişiler olduğumuz gerçeğini hatırlatmanız gerekir. Yani Allah Teâlâ her ne yaparsa yapsın, sebebini ister açıklasın ister açıklamasın bizler ona teslim olmuş insanlarız. Evet, hikmetleri aramamız da yanlış değildir ama bu konuda zaman zaman tatmin de olamayabiliriz. Fakat her halükarda “kul” olduğumuz için Allah Teâlâ ne demişse “işittik ve itaat ettik” der, geçeriz.

Kadınlardan niçin nebî gelmediğini merak edenler, Kur’an’da hayat mücadeleleri anlatılan nebîlerin kıssalarını okumalıdırlar. O zorlu şartlarda erkeklerin bile neler çektiklerini bilseler, o ortamda kadınların neler yapabileceğini az çok anlayabilirler. Yani nebîlik fıtrat olarak da kadınlara uygun görünmemektedir. Bundan dolayıdır ki Allah Teâlâ, müşriklerin utançlarından diri diri gömdükleri ama Allah’a isnad etmekten çekinmedikleri kız çocuklarından bahsederken şöyle buyurmuştur:

“Onlar süs içinde yetiştirilip de mücadeleye gelince beceremeyecek olan (kız çocukların)ı O’na yakıştırıyorlar öyle mi?” (Zuhruf, 43/18)

Bu ayet kadınların “genelde” bu gibi zorlu mücadeleler için erkeklere göre daha zayıf olduklarını belirtmesi bakımından büyük önem taşımaktadır. En zorlu görevlerden biri olan nebîlik göz önünde bulundurulduğunda bunun için neden erkeklerin tercih edilmiş olduğu anlaşılmaktadır.

Çocuklarımıza en doğru bir şekilde dinimizi nasıl anlatacağız?

Çocuklarınızı camiye alıştırın. Bazı kimseler yanlış yapıyor diye camiye gitmezlik edemeyiz. Kur’an okumasını, namaz kılmasını ve ihtiyaç duyduğu temel bilgileri oradan alsın. Onun dışında sitemizde yayımlanan sohbetleri dinleyebilir. Bol bol Kur’an okusun. Anlamaya çalışsın, anlayamadığı yerleri de mutlaka sorsun. O zaman iyi ile kötüyü birbirinden ayırmayı öğrenir.