Skip to content Skip to main navigation Skip to footer

Kur’an

Alak sûresinin ilk ayetinde okunması emredilen şey nedir?

Ayette okunacak şeyin ne olduğu açıkça belli değildir. Ancak Kur’an bütünlüğünden anladığımız, Allah’ın yarattığı kitap olan kâinat yani yaratılış düzeni ve o düzeni anlatan her şey ile Allah’ın indirdiği kitap yani Kur’an’ın okunması gerektiğidir.

Lütfen aşağıdaki linklerde bulunan yazıları da okuyunuz:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/kuran-ve-fitrat-iliskisi-konusunda-bilgi-verir-misiniz.html

www.fetva.net/din-ve-fitrat-nedir

Kur’ân’daki “zenîm” kelimesini nasıl anlamalıyız?

Zenîm, “bir soydan olmadığı halde kendini ondan gösteren kişi” demektir. Bu kişi kendi soyunu inkâr etmiş olacağı için “soysuz” diye tercüme edilmiş.

Soyadı ise farklı bir kavramdır. Soyadı verilirken insanların soyları düşünülmemiştir. Bu sebeple onun tashihine ihtiyaç olmaktadır. “Benim annem ve babam şu değil, şunlardır”, derseniz o zaman soysuz konumuna düşersiniz.

Hadîd sûresinin 19. ayetini nasıl anlamalıyız?

Bahsettiğiniz ayette Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Allah’a ve elçilerine inanıp güvenenler, Rableri katında özü sözü doğru ve şahit sayılacak kimselerdir.”

Sıddîk, özü ve sözü doğru olan demektir. İslam dinine uyanlar, benliklerini koruyan, doğru olduğu için bu dini kabul edenlerdir. Allah Teâlâ bunlarla ilgili olarak şöyle buyurur:

“Rabbimiz Allah’tır diyen, sonra doğru davrananlar.. onların üzerlerine melekler iner ve «korkmayın, üzülmeyin, size söz verilmiş cennet ile sevinin» derler.

Biz dünya hayatında da ahirette de sizin dostlarınızız. Ahirette sizin için canınızın çektiği her şey vardır. Sizin için orada istediğiniz her şey vardır.

Bu, bağışlaması ve ikramı bol olan Allah tarafından bir ziyafet olarak verilecektir.

Allah’a çağıranın, iyi işler yapanın ve «ben müslümanım» diyenin sözünden daha güzeli kimin sözüdür?” (Fussilet, 41/30-33)

İslam’a uymayanlar ise sürekli şüphe içinde olurlar. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Kurdukları bina, kalplerinde sürekli bir şüphe kaynağı olmaya devam edecektir. Bu, kalpleri parça parça oluncaya kadar böyle gidecektir. Allah bilir, doğru karar verir.” (Tevbe, 9/110)

Şahit olma ise “eşhedü” diyebilmektir. Yani inandığı şeyleri, gözüyle görmüş ve eliyle tutmuş gibi kesin olarak bilmektir. Allah her elçiye, elçiliğini ispatlayacak bir belge vermiştir. Taklidi mümkün olmadığı için o belgeye mucize denir. Mucizeyi gören kişi, Allah’ın ona elçilik görevi verdiğini gözüyle görmüş gibi emin olur. “Eşhedü enne Muhammeden abduhu ve resuluh.” Yani “Ben şahitlik ederim ki, Muhammed Allah’ın kulu ve elçisidir.” dememiz bundandır. Çünkü onun elçilik belgesi olan Kur’ân’ı okuyup anlayan her insan, kolayca bu kanaate varır. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Doğru yol kendisi için apaçık belli olduktan sonra kim o elçiden ayrı düşer ve müminlerin yolundan başka bir yola girerse onu gittiği yolda bırakır ve cehenneme sokarız. Ne kötü hale gelmedir o!” (Nisâ, 4/115)

Allah ve melekleri bu peygambere salat eder ayeti ne manaya geliyor?

Kur’an ayetlerinin nüzul sebebini bilmek şart mıdır?

Peygamberlerden bazı günahlar sadır olduğu ayetlerle sabittir. Bu ayetlerden birinde Allah Tela Peygamberimize hitaben şöyle buyurmuştur:

“…Hem kendinin hem de mümin erkeklerin ve mümin kadınların günahlarının bağışlanmasını dile!” (Muhammed, 47/19. Benzer ayetler için bkz: Ğâfir, 40/55; Fetih, 48/2)

Eyüp aleyhisselamla ilgili ayette şöyle buyurulmuştur:

“Kulumuz Eyyub’u da an; Rabbine: «Doğrusu şeytan bana yorgunluk ve azap verdi» diye seslenmişti.” (Sâd, 38/41)

Allah Teâlâ, Eyüp aleyhisselamın hastalığını şeytandan bilmesini onun için bir günah kabul etmiştir. Çünkü O, insanın başına gelen her şeyin kendisinden olduğunu bildirmiş ve şöyle buyurmuştur:

“… Onlara bir iyilik gelse; “Bu Allah’tandır” derler, bir kötülük gelse “Bu da sendendir” derler. De ki: “Ne gelirse Allah’tan gelir…” (Nisa, 4/78)

Bundan dolayı Sad Suresinin 44. ayetinde Allah Teâlâ, Eyüp aleyhisselama “وَلَا تَحْنَثْ  günaha girme” buyurmuştur. Fakat bu kelime tefsir ve meallerde “yemini bozma” olarak tercüme edilmiş ve herhangi bir sahih kaynağı olmayan bir rivayete dayanılarak ayet hakkında birçok şey söylenmiştir. Hâlbuki حِنْث= hins kelimesi bir yerde daha geçmektedir. Ayet şöyledir:

وَكَانُوا يُصِرُّونَ عَلَى الْحِنْثِ الْعَظِيمِ

“Onlar, büyük günah üzerinde ısrarlı davrananlardı.” (Vâkıa, 56/46)

Burada da “yemin” manasında değil, “günah” manasınadır.

Arapça’da yeminden dönmeye de hins denir. Çünkü yemini bozmak günahtır. (Bkz: Ragıp el-İsfehani, el-Müfradât, h-n-s mad)

Bu kelime Eyup aleyhisselam ile ilgili ayette yemin manasına gelemez. Çünkü kitaplarda aktarılan rivayette Eyüp aleyhisselamın, karısına, bir suçu olmadığı halde yüz sopa vurmaya yemin ettiği iddia edilmektedir. Bu iddia kabul edilemez. Çünkü böyle bir yeminin tutulmaması gerekir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“Yeminlerinizde Allah’ı; iyilik yapmanıza, takvanıza ve insanların arasını düzeltmenize engel yapmayın. Allah işitir ve bilir.” (Bakara, 2/224)

Peygamberimiz şöyle buyurmuştur:

“Bir konuda yemin eder sonra başkasını hayırlı görürsen yeminini boz, keffaretini ver ve hayırlı gördüğüne gel.” (Buhari, Eyman, 1; Müslim, Eyman, 7)

“Günaha yemin edenin yemini yemin değildir. Akraba ile ilişkiyi kesmeye yemin edenin yemini yemin değildir.” (Ebu Davud, Talak, 7)

O halde Sad Suresinin 41-44. ayetlerinin meâli şöyle olmalıdır:

“Kulumuz Eyyûb’u da an; Rabbine: «Şeytan bana yorgunluk ve azap verdi» diye seslenmişti.

Biz de ona «Ayağını yere vur! İşte yıkanacak ve içilecek soğuk bir su» dedik.

Katımızdan bir rahmet, içi temiz olanlar için de bir öğüt olmak üzere ona, ailesini ve onlarla birlikte olanların bir mislini lutfettik.

Ona: «Eline bir demet ot al, onunla (kendine/derine) vur! Günaha da girme» dedik. Doğrusu Biz onu pek sabırlı bulduk. Ne güzel kuldu o! O, gerçekten Allah’a yönelirdi.”

Eyüp aleyhisselamın soğuk su ile yıkanıp derisine otla vurması, onun için bir tedavi yöntemi olmuştu.

Bununla ilgili görüntülü cevabımızı aşağıdaki linkten izleyebilirsiniz:

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/seytan-insana-yorgunluk-veya-azap-verebilir-mi.html