Skip to content Skip to main navigation Skip to footer

Kur’an

Kur’an-ı Kerim’de geçen “gizli dost”tan kasıt tam olarak nedir?

O ayetlerde “gizli dostlar” şeklinde tercüme edilen ahdân (اخدان) “dost, arkadaş” anlamına gelen hidn (خدن) kelimesinin çoğuludur. Daha çok “şehvet duygusuyla dostluk eden kişi” için kullanılır. (Râgıb el-İsfehânî, el-Müfredat, h-d-n maddesi, s: 277)

Yukarıdaki açıklamaya göre gizli dost olmak için ilişkiye giriyor olmak değil, o duyguyla arkadaşlık ediyor olmak yeterlidir.

Kur’an kavramları için hangi kitapları tavsiye edersiniz?

Her bir kelimenin Türkçe karşılığını Arapça-Türkçe sözlüklerde bulamayabilirsiniz. Zira temel Arapça sözlüklerden Türkçe’ye tercüme edilenler neredeyse yok denecek kadar azdır.

Bu tür araştırmalar için öncelikle Elmalılı tefsirinde aradığınız kelimenin geçtiği ilk ayete bakabilirsiniz. Elmalılı genelde kelimelerin kökenleri hakkında bilgi verir. Bunun yanı sıra Râgıb el-İsfehânî’nin Türkçe’ye “Müfredat: Kur’an Kavramları Sözlüğü” adıyla tercüme edilen kitabını da tavsiye edebiliriz. Bir de hangi kelimeyi arıyorsanız o kelime ile ilgili olarak Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi’ne bakmayı da ihmal etmemelisiniz.

Nâziât 29. ayetteki gün kavramını açıklar mısınız?

Bazı ayetlerdeki “altı gün”, göklerin ve yerin yaratılmasından önce başlayan ve yaratılmasıyla tamamlanan altı gündür. Dolayısıyla o, dünyanın kendi etrafında bir kere dönmesiyle oluşan günden farklıdır.

“Göğün gecesini karanlıklaştırdı ve gündüzün de ışığını çıkardı. Yeri, bundan sonra döşedi” (Naziat 79/29-30) ayetleri ise göklerin ve dünyanın yaratılmasının tamamlanmasından sonraki günü göstermektedir. Bu son ayetlerdeki gün, şu anda anladığımız gündür. Sohbetlerde bu farka dikkat çekilmektedir.

Lütfen aşağıdaki linkleri de tıklayınız:

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/yaratilisla-ilgili-ayetlerde-gecen-alti-gun-kavrami-ne-anlam-ifade-ediyor.html

www.fetva.net/yazili-fetvalar/allah-teala-yeri-mi-once-yaratti-gokleri-mi.html

Birçok ayette geçen ulul elbab ne manaya gelmektedir?

Kur’an-ı Kerim’de 16 ayette geçen “ulü’l-elbâb” ifadesini saf akıl sahipleri” olarak dilimize çeviriyoruz. (Bkz: Ragıp el-İsfahani, el-Müfredat, l-b-b mad., s: 733) Bununla, fıtratı bozulmamış, kendisi için gerçek ortaya çıktığında bunu kavrayan, kabul eden, kişisel zaaf ve beklentiler sebebiyle görmezlikten gelmeyen kişiler kastedilmektedir.

Bu tabir, sağlam duruş sergileyen kişiler için de kullanılır. Çünkü bu tür insanlar, herhangi bir konuda donanımlı olsun veya olmasın, doğrulara açıktırlar ve gerçek ortaya çıktığında herhangi bir tarafa çekmeden gerçeği kabul edip hareketlerini ona göre düzenlerler. Önyargı ve saplantıları olmadığı için sürekli gelişim halindedirler.

Kur’an’a göre cansız varlıkların da bir dili var mıdır?

Kur’ân, canlı cansız, bütün varlıkların dilinden, duygularından, ibadetlerinden ve görevlerinden bahseder. Bununla ilgili olarak kaleme aldığımız Kur’an’da Eşyanın Dili başlıklı yazımız aşağıdaki linkte bulunmaktadır. Okumanızı tavsiye ederiz:

www.suleymaniyevakfi.org/arastirmalar/kuranda-esyanin-dili.html

Allah Teâlâ insanları yoldan çıkarmak ister mi?

Hûd sûresinin 34. ayeti ve tarafımızdan yapılan meali şöyledir:

وَلاَ يَنفَعُكُمْ نُصْحِي إِنْ أَرَدتُّ أَنْ أَنصَحَ لَكُمْ إِن كَانَ اللّهُ يُرِيدُ أَن يُغْوِيَكُمْ هُوَ رَبُّكُمْ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ

“Sizin iyiliğiniz için ne kadar gayret edersem edeyim, Allah yoldan çıkışınızı onaylamışsa bu gayretlerimin size bir faydası olmaz. O, sizin Rabbinizdir. Onun huzurunu çıkarılacaksınız.”

Buradaki “irade” fiili, Yasin sûresinin son ayetinde bahsedilen irâde-i tekvîniyye kısmına girer. O ayette Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

إِنَّمَا أَمْرُهُ إِذَا أَرَادَ شَيْئًا أَنْ يَقُولَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ

 

“Bir şeyi irade ettiğinde yaptığı, sadece ona “ol” demektir; sonra o şey oluşur.” (Yasin, 36/82)

Buna göre irade ikiye ayrılır; birincisi “istek”, ikincisi “kararlılık”tır.

Şu ayet, Allah’ın “istek” anlamındaki iradesini gösterir.

وَاللَّهُ يُرِيدُ أَنْ يَتُوبَ عَلَيْكُمْ وَيُرِيدُ الَّذِينَ يَتَّبِعُونَ الشَّهَوَاتِ أَنْ تَمِيلُوا مَيْلًا عَظِيمًا

“Allah sizin tevbenizi kabul etmek ister; arzularının peşine takılanlar da büyük bir sapıklığa düşmenizi isterler.” (Nisâ, 4/27)

Allah’ın istek anlamındaki iradesi yerine gelmeyebilir. Ama karar anlamındaki iradesi kesin olarak yerine gelir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

إِنَّ رَبَّكَ فَعَّالٌ لِمَا يُرِيدُ

“Senin rabbin irade ettiği şeyi yapar.” (Hûd, 11/107)

www.fetva.net/yazili-fetvalar/kuranda-gecen-sae-ve-erade-filleri-istemek-manasina-mi-gelir.html

Hûd sûresinin 34. ayetindeki irade fiili de Allah’ın kararını yansıtmaktadır. Bu yüzden biz mealde “Allah yoldan çıkışınızı onaylamışsa” ifadesini kullandık. Allah’ın, kulun yoldan çıkışını onaylaması, uzunca bir sürecin sonu, dönüşü olmayan yolun başlangıcı, tevbenin fayda vermediği andır. Yüce Allah, kula her türlü imkânı verir. Kul için doğru yol ve diğer yollar ortaya konur. Ancak kul, doğru yola girmeme hususunda ısrarcı davranır ve bu tavır artık onun fıtratını bozarsa kul kendi yolunu seçmiş olur. Yüce Allah, bu yoldan çıkışı onayladığında -ki kul bunu kendisi seçmiştir- artık kulun yapacağı bir şey kalmaz. Bu, tüm uyarılara rağmen, bilerek, yıllarca sigara içtiği için ciğerleri iflas eden ve hayatta kalması için artık yapılabilecek bir şey olmayan hasta gibidir.

İrade ve meşiet kelimeleri hakkında geniş bilgi için lütfen aşağıdaki linkte bulunan yazıyı okuyunuz:

www.suleymaniyevakfi.org/arastirmalar/kuranda-irade-sey-ve-fitrat.html

Fatiha’da geçen sadece senden yardım dileriz ayetini açıklar mısınız?

Ayetleri, kendi başımıza açıklamaya kalkmamız doğru değildir. Çünkü Allah Teâlâ buna izin vermemekte ve şöyle buyurmaktadır:

“Elif, Lâm, Râ. Bu, ayetleri hakîm (doğru karar veren) ve habîr (her şeyden haberdar) olan Allah tarafından muhkem kılınmış ve de açıklanmış bir kitaptır. Böyle olması Allah’tan başkasına kulluk etmemeniz içindir. (De ki:) Ben de O’nun tarafından size uyarı yapan ve müjde veren biriyim.” (Hûd, 11/1-2)

Allah Teâlâ, âyetleri, âyetlerle açıklamıştır. Bize düşen ise aynı konuyla ilgili ayetleri ve Resûlullah’ın uygulamalarını toparlayarak Allah’ın açıklamalarına ulaşmaya çalışmaktır.

Buradan hareketle, Fatiha Suresinin ilgili ayetinde geçen istiâne kavramının kapsamı diğer ayetlerde açıklanmış ve gereken durumlarda insanların birbirlerinden yardım isteyebilecekleri belirtilmiştir. Fakat “olağanüstü” veya “olağandışı” dediğimiz ve sadece Allah’ın yapabileceği yardımları O’ndan başkasından istemenin şirk olduğu da yine diğer ayetlerde özellikle vurgulanmıştır. Buna göre Fatiha Suresinde geçen “sadece senden yardım isteriz” cümlesi, diğer ayetlerin delaleti ile “senden başkasının yapamayacağı şeyleri başkasından değil; sadece senden isteriz” demek olur.

Dolayısıyla ayeti sizin dediğiniz şekilde anlamlandırmak doğru olmayacaktır.

www.fetva.net/yazili-fetvalar/sadece-allahtan-yardim-istemek-ne-manaya-gelir.html

Kur’an’ı açıklamada usul konusuyla ilgili geniş bilgiye aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz:

www.suleymaniyevakfi.org/arastirmalar/kurani-aciklamada-usul.html

Resûlullâh son ayet ininceye kadar Kur’an’la hüküm vermedi mi?

Tâhâ suresinin 114. ayetinde Yüce Allah, vahiy süreci tamamlanmadan önce Resûlullah’a, Kur’an’la hüküm verme konusunda acele etmemesi gerektiğini bildiriyor. Vahiy süreci ile kastedilen, bütün Kur’an’ın değil, o konu ile ilgili ayetlerin inişidir. Çünkü Kur’an, anlam kümelerinden oluşan bir kitaptır. Konuyla ilgili anlam kümeleri tamamlandıktan sonra hüküm verilir. Resûlullah’tan istenen buydu. Kıyâmet suresinin 16 – 19. ayetleri ile İsrâ suresinin 106. ayeti bu gözle değerlendirilmelidir.

Bazı ayetler, bir konuyu çok açık olarak anlatır. O açık hüküm hemen uygulanabilir. Ama o ayette tam olarak anlaşılamayan başka hükümler de olabilir. O hüküm, ancak ilgili âyet kümesi tamamlanınca netleşir. İşte Resûlullah’a emredilen, o oluşumu beklemesidir. Yoksa ondan Kur’an’ın son ayeti ininceye kadar yani 23 yıl boyunca hiç hüküm vermemesi istenmiş değildir.

Dr. Fatih Orum