Skip to content Skip to main navigation Skip to footer

Blog

Namaz kılarken kendimi veremiyorum. Ne yapmalıyım?

Namaz kılarken akla değişik düşünceler gelmesi, zihnin dağılması olağandır. Bu, peygamberlerin başına bile gelmiştir. Çünkü şeytan, doğru yolda olanlarla uğraşır. Namazını kılmayan, ibadetlerini yerine getirmeyen kısaca Allah yolunda olmayanlarla şeytanın işi olmaz. Namaza kararlılıkla devam ederseniz bunlar zamanla azalır. Aşağıdaki linkte yer alan röportajımızı okuyun. İçiniz rahatlayacaktır:

www.suleymaniyevakfi.org/elestiriler/altinoluk-dergisinin-roportaji.html

Kadınlar erkeklerden farklı mı namaz kılarlar?

Kadınların namazında erkeklere göre bazı farklılıkların olduğuna dair sahih hadis kitaplarında herhangi bir hadis bulunmamaktadır. Fakat Ebu Davud’un Merâsîl adlı kitabında (Kütüb-ü Sitte’den kabul edilen Sünen adlı kitabı değil!) bir hadis bulunmaktadır. Ama bu hadis hem sağlam kaynaklarda bulunmadığı ve hem de mürsel* olduğu için delil olarak kullanılamaz. (Bkz: Nasıruddin Elbani, Hadislerle Hz. Peygamberin Namaz Kılma Şekli, Terc: Osman Arpaçukuru, İstanbul, 2004, s. 315-316)
 
Farklılıkların çoğu, fıkıh âlimlerinden kaynaklanmaktadır. Onlar bu farklılıklar sayesinde kadının “daha tesettürlü” olacağını öne sürmektedirler. Mesela Hanefi fıkıh kitapları kadının ellerini göğüslerinin üzerinde bağlamasını, rükûda daha az eğileceğini, secdede erkekten değişik oturacağını vs. anlatırken bunun kadın için “tesettüre daha uygun bir davranış” olacağını ileri sürmektedirler. Özellikle Hanefi mezhebinin temel kaynaklarından olan el-Hidâye adlı kitabına bakabilirseniz bu gibi farklılıkların gerekçesinin daima “li ennehâ esteru lehâ/bu, onlar için tesettüre daha uygundur “ olarak açıklandığını görebilirsiniz.
 
Bir kez daha söylemek gerekirse kadınların erkeklerden farklı olarak namaz kılmasının tesettüre daha uygun olacağına dair herhangi bir ayet veya delil olarak kullanılabilecek sağlam bir hadis bulunmamaktadır.
 
* Mürsel Hadis: Senedinden bir sahabi düşen hadis, tabîinden birinin senedinde sahabeyi zikretmeksizin doğrudan doğruya Hz. Peygamber’in adını anarak rivayet ettiği hadis…
 
Mürsel hadisler zayıf hadisler kapsamında değerlendirilir. Mürsel’in zayıf sayılmasının sebebi, senedinin muttasıl olmayışıdır. Mürsel adını alışının sebebi de, râvîsinin onu Resûl-i Ekrem (s.a.v.)’den dinlemiş olan sahâbîyi söylemeden doğrudan doğ­ruya Rasûlullah. (s.a.v.)’a bağlamasıdır.
 
Mürsel, dinde hüccet değildir. Bu görüş üzerinde “hadis hafız ve münekkidleri ittifak etmişler ve eserlerinde böyle söylemiş­lerdir. Müslim, Sahîh‘inin mukaddimesinde şöyle demektedir: “Bizim ve hadisçilerin kesin kanaati şudur ki, mürsel hüccet olamaz” (Subhi es-Salih, Hadis İlimleri ve Hadis Istılahları, Terc: M. Yaşar Kandemir, 4. baskı, Ankara 1986, s. 137-139)

İslam’a göre müzik ve ilahi icra etme ve dinleme caiz midir?

Kur’ân’da müzik yapmayı ve dinlemeyi yasaklayan bir ayet yoktur. Ama yasaklayıcı gibi görünen hadisler vardır. Bu hadislerin ana konusu, içinde birçok haramın işlendiği eğlencelerdir (lehv).

Müzik dinleme konusunda temel ölçüt, dinlenen şeyin içeriğidir. Eğer dinlenilen şeyde Allah’a isyan, zina, şirk vs. gibi günahlara özendirme varsa dinlemek caiz olmaz.

Müziği dini olan ve olmayan diye ayırmak doğru değildir. Önemli olan sözlerdir, içeriktir. Bazı ilahilerde Allah’ın kesin olarak yasakladığı ve en büyük suç saydığı şirk günahına özendirme vardır. Mesela Peygamberimiz için söylenen bir ilahide “Gel şefaat eyle kemter kuluna”, “Mahşerde nebiler bile senden medet ister” gibi sözler böyledir. Bunlar; kendisi de bir beşer/insan olan Peygamberimiz için söylenecek sözler değildir. İşte içinde bu ve benzeri sözler bulunan ilahileri yazmak, söylemek ve dinlemek caiz değildir.

Müzik hakkında detaylı bilgi almak için aşağıdaki linkte yer alan yazıyı okumanızı tavsiye ederiz:

www.suleymaniyevakfi.org/arastirmalar/islamda-muzik.html

NOT: Din ve Müzik konusunda düzenlediğimiz bir semineri de aşağıdaki linkten mutlaka izlemenizi tavsiye ederiz:

www.kurandersi.com/mukayeseli-fikih-dersleri/din-ve-muzik/

Müzik aleti çalmak ve müzik dinlemek nasıl caiz olabilir?

Bu hadis senet yönünden sahih olsa bile anlam yönünden sahih gözükmemektedir. Çünkü zina ve içki Kur’an’ın ağır yasaklarındandır. İpek giymek ise Peygamberimizin erkeklere olan yasağıdır; onun el genişliğinde olanına müsaade edilmiştir. (Bkz. Tirmizi, Libas, 1; Ebu Davud, Libas, 7)
 
Mizmara gelince, onu yasaklayan bir başka delil yoktur.
 
İçkiyi ve zinayı helal sayan kâfir olacağından peygamberimizin ümmeti olmaktan çıkar. İpeğin yasaklığı haberi ahad dediğimiz yoldan olduğu için onu inkâr edenin kâfirliğine hükmedilmez.
 
İpeğin ve mizmarın kesin olarak haram olduğuna hükmedilse en fazla küçük günahlar kapsamına alınabilirler. Bu takdirde de yukarıdaki hadiste büyük günahlarla küçük günahlar karıştırılmış olmaktadır. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Eğer yasaklandığınız büyük günahlardan kaçınırsanız, sizin küçük günahlarınızı örteriz ve sizi şerefli bir yere sokarız.” (Nisa, 4/31)

“O iyiler, ufak kusur ve günahlardan olmasa da, büyük günahlardan, aşikâr hayâsızlıklardan kaçınırlar. Senin Rabbinin mağfireti boldur. O sizi topraktan yaratırken ve siz annelerinizin karınlarında döl halinde iken mayanızın ne olduğunu gayet iyi bilir. Öyleyse kendinizi temize çıkarmayın, övünüp durmayın. Çünkü kimin Allah’ı daha çok sayıp O’na karşı gelmekten sakındığını O pek iyi bilmektedir.” (Necm, 53/32)
 
Ayetlerde görüldüğü gibi Allah, büyük günahlarla küçük günahları ayırt etmiştir. İçki ile zina büyük günahlardandır. Hâlbuki hiçbir kaynakta müzik aletleri çalmanın büyük günahlardan olduğu ifade edilmemiştir. Peygamberimizin böyle bir karıştırmayı yapmayacağı açıktır.
 
Allah Teala başka bir ayette ise şöyle buyurmaktadır:

“O size -zorda kaldığınız durumlar müstesna- neyi haram kılmışsa açık açık anlatmıştır.” (En’am, 6/119)
 
Peygamberimiz de şöyle buyurmuştur: “Helal bellidir, haram da bellidir.” (Buhari, İman, 39, Büyu’, 2; Müslim, Müsakat, 107; Ebu Davud, Büyu’, 3; Tirmizi, Büyu’, 2; Nesai, Büyu’, 2; İbn Mace, Fiten, 14)
 
Müzik ve müzik aletleri konusunda birkaç hadis daha bulunmaktadır. “İmam Gazzâlî, Kemâlüddin İbn Hümâm, Abdülganî Nablusî, İbn Âbidîn, Takiyyüddin Sübkî, Remlî, İbn Hazm ve Şevkânî gibi diğer bir kısım alimler bu gibi hadisleri yorumlamışlardır. Yapılan yorumlar özetle şöyledir: Hadislerin ana konuları içkili, kadınlı, içinde birçok haramın işlendiği meyhâne eğlencelerinden (lehv) oluşmaktadır. Bu da gerek çalgı aletleri gerekse diğer müzik çeşitlerinin haram olması, aletlerin ve müziğin kendileri ile ilgili bir husus olmayıp, bunlarla haram işlenmesi ya da haram işlenen ortamlarda çalınmalarından dolayıdır. Dolayısıyla bu âletler helal ve mübah eğlencelerde, içine başka bir haram karıştırılmadan kullanılırsa caizdir. Beraberinde başka haramlar işleniyorsa, “harama sebep olan şeyin kendisi de haram olur” kuralı gereği caiz olmazlar.” (Gazzâlî, ihyâ, VI, 142-144; İbn Hümâm, Fethu’l-Kadir, VI, 482; Nablusî, Îdâhû’d-Delâlât, Süleymaniye Ktp., Esat Ef., nr., 1762/1, vr., 7a-b, 8a-b, 9a, 11a, 27a, 28a; İbn Âbidîn, Hâşiyet-ü Reddi’l-Muhtâr, V, 305, 307; Şevkânî, Neylü’l-Evtâr, VIII, 113-119; Sübkî,Tekmile, XX, 230; Remlî, Nihâyetü’l-Muhtâc, VIII, 298; Muhallâ, VII, 567)
 
(Müzik ve müzik aletleri konusunda sitemizin ARAŞTIRMALAR bölümünde yer alan İSLAM’DA MÜZİK adlı çalışmayı okuyabilirsiniz.)
 
www.suleymaniyevakfi.org/arastirmalar/islamda-muzik.html

Müzik aletleri ile ilahi söylemek doğru mudur?

Dinde asıl olan her şeyin mubah olmasıdır. Yasaklar sınırlıdır ve Allah Teala bunları Kur’an-ı Kerim’de bizlere bildirmiş, Peygamberimiz de söz ve uygulamalarıyla bizlere en güzel bir şekilde örnek olmuştur. Dolayısıyla Allah ve Resulünün yasaklamadığı bir şeyi yasaklamaya kimsenin yetkisi yoktur. Müzik aletleri çalmanın yasaklandığına dair ne Kur’an’da ve ne de sünnette bir delil bulunmaktadır. Bu yüzden müzik aletleri çalmak yukarıda da belirtildiği gibi aslı gibi mubah olarak kalmıştır.

Sorunuzun ikinci bölümüne gelince, o da mubahtır. Ancak dikkat etmeniz gereken nokta başkadır: Bugün ilahi adıyla okunan musiki parçalarında çok miktarda hurafe bulunmakta, bunların bir kısmı şirke kadar uzanmaktadır. Asıl bunların ilahi diye (üstelik bir sevap umularak!) okunması ve dinlenmesi sakıncalıdır.

Kadın sesi haram mıdır?

“Kadın sesi, ses olması hasebiyle haram değildir. Bu ko­nuda Kur’ân-ı Kerim’de açık ve kesin bir nass bulunmamak­tadır. Kadının, yabancı erkekle konuşurken sesini inceltmesi, kırıla döküle, edalı ve endamlı konuşması Ahzâb suresinin 32. âyet-i kerime­sinde yasak­lanmıştır. Bunun yasaklanışı ise bu sesin avret olduğundan değil, bu tür konuşmaların erkeklerde haram duygular uyandıracağı içindir.

Büyük hadis âlimlerinden İbn Hacer ve Aynî’nin görüşü şöyledir:

“Zinaya düşme tehlikesinin ol­maması (fitne) şartıyla, köle olmasalar da genç kızların şarkılarını dinle­mek caizdir. Çünkü Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Câriyeteyn” hadisinde bunu engellememiş, aksine Hz. Ebubekir’in karşı çıkmasını en­gellemiştir.” (İbn Hacer, Fethu’l-Bârî, c: 5, s: 115; Aynî, Umdetü’l-Kârî, c: 5, s: 370.)

www.suleymaniyevakfi.org/arastirmalar/islamda-muzik.html

Dünya ahiretin tarlasıdır deniyor. Bunu nasıl izah ediyorsunuz?

Biz müslümanlar öldükten sonra dirileceğimize, dünyada yaptıklarımızdan dolayı hesaba çekileceğimize ve mümin olarak iyi işler yapmışsak cennete, günahkâr olmuşsak cehenneme gideceğimize inanıyoruz. İnanmış olan kişiler cezalarını çektikten sonra cehennemden çıkarak cennete gireceklerdir. Allah Teala dilerse günahkârları affederek hiç cehenneme sokmayabilir. Fakat inançsızlar daima cehennemde kalacak ve ceza göreceklerdir.

Burada bahsettiğimiz iman, ibadet ve güzel işler vs. hep bu dünyada yapılan şeylerdir. Cennete gidenler dünyada yaptıkları bu güzel işlerden dolayı ödüllendirilmiş olacaklardır.

İnançsızlık, haksızlık, zulüm ve günahkârlık da bu dünyada insanların yaptıkları kötü işlerdir. Böyle kişiler de cehennemde cezalandırılacaklardır. Bu, aynen tarlasını zamanında eken, bakımını yapan ve mahsulünü zamanında kaldırarak pazara süren ve yemesi için yeteri kadarını ayıran kişinin kışın rahat etmesine benzer. Tarlasını ekip biçmeyen ve kışa hazırlık yapmayan kişiler de aç kalacaklardır.

Durum bu şekilde değerlendirilirse, dünyanın niçin ahiretin tarlası olduğu anlaşılır.

Kendi rızasıyla da olsa yetimin malı yenemez mi?

Yetim malı yemek büyük günahlardandır. Fakat bu, sizin anlattığınız gibi bir durum değildir. Haram kılınan yetim malı yeme şekli, babasını kaybeden çocukları koruma / gözetim altına alanlarla (yakınları vs.) alakalıdır. Yetim çocuğun kendine ait parası olabilir. Fakat daha yaşı küçük olduğu için bu parayı sağlıklı bir şekilde harcayamaz. Yetime bakan yakınları -ki bunlar dedeler, amcalar, dayılar, halalar ve teyzeler vs. olabilir- bu yetim çocuğun malını sadece çocuğun iyiliği için kullanabilir, harcayabilirler. Ayetler bunun dışındaki bir harcamayı yasaklamaktadır. Yani yetime bakan bir kişi, yetimin malını kendi çıkarları ve faydası için kullanamaz.

Fakat yetimler rüşd çağına yani kendi başına akıllıca iş yapabilme çağına ulaştıkları zaman kendi malında tam yetkili olurlar. Artık malları kendilerine teslim edilir, onlar da nereye isterlerse harcarlar, buna kimse müdahale edemez. Dolayısıyla kendi rızaları ile arkadaşlarına ikramlarda da bulunurlar vs. vs. Arkadaşınız kendi rızası ile size ikramlarda bulunuyorsa gönül rızası ile bunu kabul edebilirsiniz. Bunda herhangi bir sakınca yoktur.

Aşağıdaki ayetleri incelerseniz yasaklanan yetim malı yeme şeklinin nasıl olduğunu daha iyi görebilirsiniz:

“Evlilik çağına gelinceye kadar yetimleri (gözetip) deneyin, eğer onlarda akılca bir olgunlaşma görürseniz hemen mallarını kendilerine verin. Büyüyecekler (de geri alacaklar) diye o malları israf ile ve tez elden yemeyin. Zengin olan (veli) iffetli olmaya çalışsın, yoksul olan da (ihtiyaç ve emeğine) uygun olarak yesin. Mallarını kendilerine verdiğiniz zaman yanlarında şahit bulundurun. Hesap sorucu olarak da Allah yeter.” (Nisa, 4/6)

“Yetimlerin mallarını haksız yere yiyenler, karınlarına ancak ateş tıkınmış olurlar, zaten onlar çılgın aleve atılacaklardır.” (Nisa, 4/10)

“Rüşd çağına erişinceye kadar, yetimin malına, sadece en iyi tutumla yaklaşın.” (En’am, 6/152)

“Allah kimseye kaldıramayacağı yük yüklemez ” bu neyi ifade ediyor?

Allah insanı belli bir kuvvet ve kısıtlı imkânlarla donatılmış bir şekilde yaratmıştır. Bu yüzden insan bazen çeşitli nedenlerden dolayı bazı sorumluluklarını yerine getiremez. Mesela yolculuk esnasında gerek meşakkat gerekse vakit darlığından dolayı namazların ifasında bazı şartlar ortadan kalkar: Farzlar iki rekâta düşer ve namazlar birleştirilebilir. Oysa namaz beş vakit olarak farz kılınmış bir ibadet olup; öğle, ikindi ve yatsı namazlarının farzları dört rekâttır. Fakat Allah bu durumda insanın güç yetiremeyeceği için bazı kolaylıklar var etmiştir. Fıkıh kitaplarından RUHSAT başlıkları adı altında işlenen konular buna örnek olabilir.

Nebîmizin doğum ve vefat tarihlerini net olarak nedir?

Nebîmizin vefat tarihinin miladi 632 olduğu konusunda ihtilaf yoktur. Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi’nde, Muhammed HAMİDULLAH’ın, Nebîmizin doğum tarihini 17 Haziran 569 Pazartesi olarak tespit ettiği yazılıdır. (Bkz: Mustafa Fayda, “Muhammed-Hayatı”, Diyanet İslam Ansiklopedisi, İstanbul, 2005, c: 30; s. 409)

Muaviye olayını nasıl anlamalıyız?

İşin bir siyasi bir de dini boyutu vardır. Siyasi olarak Muaviye ile Ali radıyallâhu anhumâ arasında çok üzücü olaylar olmuştur. Ancak Muaviye’nin Müslüman olarak yaşadığı ve Müslüman olarak öldüğü kabul edilir. Ayrıca devlet adamı olarak önemli hizmetlerde de bulunmuştur. Olayı siyasi yönden ele alan Şiiler ona lanet okurlar. Ama siyaseti bir kenara bırakanlar onu bir Müslüman ve bir sahabi olarak anarlar. Doğrusu ikinci görüştür.

Muaviye b. Ebû Süfyân hakkında ayrıntılı bilgi edinmek için lütfen aşağıdaki linke müracaat ediniz:

www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c30/c300218.pdf

Biz Âdem (a.s)’ın çocuklarının birbiri ile evlenmesi sonucu mu çoğaldık?

Allah Teala şöyle buyurmuştur:

“Ey İnsanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve aynı nefisten eşini yaratan ve bu ikisinden pek çok erkek ve kadın meydana getiren Rabbinize hürmetsizlikten sakının…” (Nisa, 5/1)

İnsan nesli ilk yaratılan Âdem ve ondan sonra ona eş olarak yaratılan Havva validemiz sayesinde meydana gelmiştir. Kaynaklarda Âdem ile Havva’nın çocuklarının biri erkek diğer kız olmak üzere ikiz doğduğu belirtilmektedir. İnsan neslinin çoğalması için ilk dönemlerde ikiz olarak doğan kardeşler diğer ikiz kardeşleri ile çapraz olarak evlenirlerdi. Aynı batında doğan kardeşler birbirleri ile değil; kendilerinden önce veya sonra doğmuş olan diğer kardeşleri ile evlenmek sureti ile insan nesli çoğalmaya başlamıştır.

Mantık olarak bu uygulamanın fazla uzun sürmediği söylenebilir. Zira kısa bir zaman sonra nesil çoğalmış; amca, hala, dayı ve teyze çocukları oluşmaya başlamış olacağı için artık kardeşlerin birbirleri ile evlenmeleri de kısa bir zaman sonra yasaklanmıştır.

Bununla ilgili görüntülü cevabımızı izlemek için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/hz-ademin-cocuklari-gercekten-birbirleriyle-evlenmis-midir.html

Cenneti kazanmak için mi ibadet edelim, yoksa Allah’ın rızasını mı?

İbadet, “Allah’a gönülden, isteyerek yönelmek, tapmak, boyun eğmek” demektir. Allah’ın emir ve yasaklarına uymada en büyük hedef, Allah’ın rızasını kazanmaktır. Fakat kullar aynı zamanda Allah’tan korktuğundan dolayı da ona ibadet edeceklerdir. Bunun yanı sıra Onun vermeyi taahhüt ettiği ödüllere ulaşmak için de Ona ibadet etmek gerekir.

Allah Teala Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır:

“Rabbinizden olan mağfirete ve eni, göklerle yer kadar olan cennete (kavuşmak için) yarışın; o, muttakîler için hazırlanmıştır.” (Al-i İmran, 3/133)

Bu ayete göre mağfiret ve Cennet, bir mü’minin hedefidir. Dolayısıyla bunlara ulaşmak için var gücüyle çalışmalıdır. Başka bir ayette ise hedefler; Allah’ın rahmeti, rızası ve yine cennet olarak gösterilmiştir:

“Rab’leri, onları kendi katından bir rahmet, bir rıza ve bir cennetle müjdeler ki o cennette onlar için bitmez tükenmez nimetler vardır.” (Tevbe, 9/21)

Bir başka ayette ise Allah Teala hedeflerin en büyüğünün kendi rızası olduğunu ilan etmektedir. O şöyle buyurmaktadır:

“Allah, mümin erkeklere ve mümin kadınlara, içinde ebedî kalmak üzere altından ırmaklar akan cennetler ve Adn cennetlerinde güzel meskenler vâdetti. Allah’ın rızası ise hepsinden büyüktür. İşte büyük kurtuluş da budur.” (Tevbe, 9/72)

Sonuç olarak bunların hepsi birbirine bağlıdır. Cennet için çalışan zaten Allah’ın rızasını kazanmak için çalışmaktadır. Allah’ın rızasını kazanmak için çalışan da hem onun rahmetini hem de cennetini kazanmak için çalışmaktadır. Fakat elbette ki bu hedeflerin en büyüğü, en yücesi Allah’ın rızasını kazanmaktır.

Bununla ilgili görüntülü cevaplarımızı aşağıdaki linklerden izleyebilirsiniz:

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/amacimiz-cenneti-mi-yoksa-allahin-rizasini-kazanmak-mi-olmali.html

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/ibadetlerimizi-cenneti-kazanmak-icin-yapmamiz-yanlis-midir.html

Enes radıyallahu anh ne zaman ölmüştür?

Uhud savaşında şehid olan Enes radıyallahu anh ile Peygamberimizin vefatından 80 sene sonra ölen Enes radıyallahu anh farklı kişilerdir. Uhud savaşında şehid olan sahabi, Ensar’dan Enes b. Nadr radıyallahu anh’dır.

Peygamberimizden 80 sene sonra vefat eden ise Enes b. Malik radıyallahu anh’dır. Enes b. Malik radıyallahu anh, Peygamberimize hizmetiyle tanınan ve en çok hadis rivayet eden sahabilerin başında yer alır. O, Hudeybiye, Hayber, Mekke’nin Fethi, Huneyn, Taif Muhasarası ve Veda Haccı gibi önemli olaylarda Peygamberimizle birlikteydi. Hicretten 10 yıl önce (miladi 612) dünyaya gelen Enes radıyallahu anh, 100 yıldan fazla yaşamıştır. Onun hicri 93 yılında vefat ettiği bilinmektedir. 90, 91, 92 veya 95 yıllarında vefat ettiğini ileri sürenler de olmuştur.

Allah için tanrı kelimesi kullanılır mı?

Allah özel isimdir, Allah’tan başkası için kullanılamaz. Tanrı ise ilah anlamında Türkçedir ve cins isimdir. Allah için de tanrı olduğu iddia edilen varlıklar için de kullanılır. “Allah’tan başka ilah yoktur” sözü ile “Allah’tan başka tanrı yoktur” sözü aynı anlama gelir. İlah kelimesi Arapça olduğu için onun yerine tanrı kelimesinden başka kullanacağımız kelime yoktur. Bu kelimeyi mahkûm etme çabaları tamamen boş ve anlamsızdır.

Bayan doktor varken erkek doktoru tercih etmek câiz midir?

Bir bayanın diz kapağı ile göbeği arasına, erkekler gibi bayanların bakması da haramdır. Fakat zaruret halinde, sadece bakılması zorunlu olan yerlere bakılabilir. Ama bayanın bakması ile erkeğin bakması aynı olmayacağı için bayan doktor tercih edilmiştir. Erkek doktoru tercih ettirecek güçlü gerekçeler varsa erkek doktor da bakabilir.