Nebîler
Yûşa’ (as)’ın, İsrailoğulları’na gönderilen nebîlerden olduğu kabul edilir. İsrailoğulları, Firavun’dan kurtulduktan sonra Kenan’a giderlerken Yûşa’ın Musa aleyhisselam ile birlikte olduğu, Mâide sûresi 23. ayette sözü edilen iki kişiden birinin ve Kehf suresi 60. ayette Musa’nın genç yardımcısı olarak bildirilen kişinin o olduğu kabul edilir.
Kur’an’da adı zikredilmeyen Yûşa’ hakkındaki bilgiler genel olarak Tevrat’a dayanmaktadır (Bkz. Sayılar, 13/8; Tesniye, 32/44; Çıkış, 33/11). Tevrat’ta ondan Musa’nın yanında olan ve Musa öldükten sonra İsrailoğulları’nı kendilerine vaat edilen topraklara sokan kişi olarak bahsedilir.
Net bir şey söylemek zor olsa da Yûşa’ın nebî olma ihtimali vardır. Nebî değilse bile en azından Musa aleyhisselama iman etmiş salih bir kişidir.
Ayrıntılı bilgi için bkz: Ömer Faruk Harman, ” Yûşa'”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, c: 44, s. 43-45.
İlgili ayet mealen şöyledir:
“Sana indirdiğimiz şeyden dolayı şüphen varsa senden önce indirilmiş kitabı okuyanlara sor. Doğrusu, Rabbinden sana aynı gerçek gelmiştir. Sakın şüphelenenlerden olma.” (Yunus, 10/94)
Bu ayette, Resûlullâh’ın şüphe duyduğu belirtilen husus, imanla ilgili değildir. Zaten “Sana indirdiğimiz şeyden dolayı şüphen varsa” ifadesinden de bu net olarak anlaşılmaktadır. Resûlullâh’ın Allah’a iman konusunda hiçbir zaman şüphesi olmamıştır. Dahası, ayetlerde O’nun muhataplarının da bu konuda herhangi bir şüphe içinde olmadıkları önemle vurgulanan hususların başında yer almaktadır. Müşrikler açısından asıl sorun, onun risaletle ilgili vahiy alıp almadığı, yani Allah’ın gönderdiği bir nebi olup olmadığı meselesidir. Muhatapları işte bunu kabul etmiyorlardı. Ona yaptıkları itiraz şuydu: “Muhammed, Allah’tan vahiy alan biri değil, belki cin vb. varlıkların etkisinde kalıp onların verdiği esin sebebiyle insanları etkileyen sözler söyleyen bir kişidir.” Bu itiraz, özellikle Mekke döneminde çok yoğundu. Hatta Mekke döneminde bu ve benzeri itirazlara değinmeyen sure neredeyse yok gibidir. Nihayetinde etten kemikten bir insan olan Resûlullâh da bu itirazlarda haklılık payının olup olmadığı hususunda şüphe yaşamış olmalıdır. Nitekim tarihi rivayetler, onun ilk vahiy tecrübesinin hemen akabinde kendisinden şüphe duyduğunu ve bu tedirginliğinin uzun bir müddet devam ettiğini aktarır. Birçok Mekkî surede de defalarca onun “mecnun”, “sihirbaz”, “kâhin” ya da “şair” olmadığı bildirilir. İşte Resûlullâh’a, yaşamış olduğu vahiy tecrübelerinin, insanların iddia ettiği gibi cin vb. varlıkların esinleri değil; bizzat Allah Teala’nın vahyi olduğu, bu konuda bir şüphe içinde bulunması halinde kendisine bildirilen vahiylerin önceki kitaplarda da olduğunu, bunu kitap ehline (ehl-i kitap) sorarak öğrenebileceği tavsiye edilmiştir.
Nebîmizin kabri, Medine şehrindeki Mescid-i Nebî’nin içinde ve kıbleye göre sol tarafta bulunmaktadır.
Nebîmizin şu an medfun bulunduğu yer, zamanında Aişe validemizle birlikte yaşadığı eviydi (Hücre-i Saadet). Burası, zamanında mescidin hemen yanı başında bulunurken yapılan genişletmeler sonucunda şu an itibarıyla mescidin içinde kıble istikametine göre sol tarafta bulunmaktadır.
Birinci halife Ebu Bekir (ra) ve ikinci halife Ömer (ra) da Nebîmizin yanı başına defnedilmişlerdir.
Mescid-i Nebî’ hakkında fotoğraflar eşliğinde geniş bilgi edinmek için aşağıdaki linki tıklamanızı tavsiye ederiz: