Nebîler
Kavimlerin helaki, Allah’ın kurduğu düzenin sonucudur. Cezalandırma sapıklıklarından ötürü olduğu gibi doğaya zarar verdiklerinden ötürü de olur.
Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“Kim yola gelirse kendi yararına gelir, kim de yoldan çıkarsa kendi zararına çıkar. Kimse kimsenin yükünü çekmez. Biz elçi göndermeden azap etmeyiz.
Bir kenti yok etmek istersek (elçimizle) oranın ileri gelenlerine emirlerimizi ulaştırırız; onlar, orada yoldan çıkarlar ve cezanın şartları olgunlaşır. Sonra orayı tarumar ederiz.
Nuh’tan sonra da nice nesilleri yok ettik. Kullarının günahını Rabbinin bilmesi ve görmesi yeter.” (İsra, 17/15-17)
“İnsanların ellerinin yaptığı şey sebebiyle karada ve denizde bozulmalar olur. Belki vazgeçerler diye Allah da onlara yaptıkları şeylerin bazısını tattırır.” (Rum, 30/41)
www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/bizim-ummetimiz-icin-topyekun-helak-olmasi-soz-konusu-mudur.html
“İsrâiliyat’tan kaynaklanan bazı bilgilere göre Âdem ile Havva, cennetten çıktıktan 223 gün sonra evlenmişlerdir. Havvâ, Âdem’e her batında bir kız ve bir erkek olmak üzere, yirmi batında kırk çocuk doğurmuştur. İlk ikizler Kabil ile kız kardeşi Aklima, son ikizler ise Abdülmugis ve Emetülmugis‘tir. Sadece Şît tek doğmuştur. Kabil ve Aklima‘dan sonra ise Hâbil ile Lebuda doğmuştur.
Âdem’in ilk çocuklarının isimleri, apokrif kabul edilen kitaplarda farklı şekillerde verilmektedir. “Hazineler Mağarası“na göre Kabil (Cain) ile Lebuda, Hâbil (Adel) ile Kelimath; “Âdem’in Vefatı” (La mort d’Adam) adlı esere göre Kabil ile Kainan, Hâbil ile Ema; “Âdem ve Havva’nın Mücadelesi”‘ne göre ise Kabil ile Luva, Hâbil ile de Aklejane dünyaya gelmiştir.” (Süleyman Hayri Bolay, “Âdem”, Diyanet İslam Ansiklopedisi, c: 1, s: 363)
Yukarıda da söylendiği gibi bu bilgiler ayet veya hadis değil, İsrailiyat kaynaklıdır. Yani doğruluğu şüphelidir. O gözle değerlendirilmesi gerekmektedir.
Zekeriya aleyhisselam olayında, “üç gün boyunca kimseyle konuşmayacaksın” tarzında bir yasak söz konusu değildir. Mesele şöyledir: Zekeriyya aleyhisselama melekler tarafından bir erkek evladı olacağı müjdelenince, aynen İbrahim aleyhisselam gibi (Bakara, 2/260) kalbinin yatışması içi Cenâb-ı Hak’tan bir ayet/işaret ister. Bunun üzerine Allah (c.c) şöyle buyurur:
“Senin ayetin üç gün boyunca, işaretleşme dışında insanlarla konuşamamandır. Rabbinin adını çokça an ve sabah akşam ibadet et.” (Âl-i İmrân, 3/41)
Dil açısından ayete bakıldığında olayın “konuşamama” olduğu görülecektir. Şöyle ki, “أَن لا تُكَلِّمَ” fiilin sonu mansub yani üstünle bitmektedir. Bu da fiilin başındaki “لا”nın nehyeden/yasaklayan “lâ” olmadığını, nefyeden yani olumsuzluğu ifade eden “lâ” olduğunu gösterir. Bundan dolayı fiilin sonu “أَن” ile üstün olmuştur.
Zekeriyya aleyhisselamın konuşamamasının hikmetine dair Razi tefsirinde şu açıklamalar vardır:
“Bil ki, Zekeriyya aleyhisselam kendisine verilen müjdenin aşırı sevinci, Rabbinin ikramı ve kendisine verdiği nimetinden dolayı, bu hamileliğin bulunduğuna dair bir alâmetin gösterilmesini istedi. Çünkü hamilelik durumu hemen belli olmaz. İşte bunun için O, “Ya Rabbi, bana bir alâmet göster” deyince, Cenâb-ı Hak da, “Senin alâmetin, işaretleşmen dışında, insanlara üç gün bir şey söyleyememendir” buyurmuştur.
Bunda şu iki fayda vardır:
1- Bunun, hanımının çocuğa hamile kaldığına alâmet olması.
2- Allah Teala, o süre içerisinde kendini zikir ve kendisine tâatla meşgul olsun da bu büyük nimete şükretsin diye, onun dilini dünyevî şeylerden alıkoymuş ve onu zikir, tesbih (subhânallâh) ve tehlilde (lâ ilâhe illallâh) bulunmaya teşvik etmiştir. ” (Fahreddîn er-Râzî, et-Tefsîru’l-Kebir, Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-Arabî, 3. bs: , Beyrut, 1999, c: 3, s: 215)