Kur’an-ı Kerim’de Yakub aleyhisselamın Yusuf ve onun haricinde on bir (11) oğlu olduğundan bahsedilmektedir. Bunlardan sadece Yusuf aleyhisselamın ismi açıkça zikredilmekte, diğer çocuklarının isimlerinden veya herhangi bir kızı olup olmadığından bahsedilmemektedir. Fakat Tevrat’a bakıldığında Yakub aleyhisselamın Lea adlı hanımından Dina isminde bir kızı olduğu görülmektedir. (Bkz. Tevrat, Yaratılış, 30:21 ve 46:15)
Nebîler
Kur’an-ı Kerim’in zahirine ve tefsircilerin büyük çoğunluğuna göre Azer, Hz. İbrahim’in babasıdır. Amcaya ve dedeye de baba tabirinin kullanıldığını ve Nebîmizin soyunda hiç kâfir bulunmadığını iddia ederek bazıları, Azer’in Hz. İbrahim’in amcası olduğunu söylemişlerdir ki Şiiler bu görüştedir. Fakat Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır’ın da isabetle belirttiği gibi bu iddialar, Kur’an’ın zahirine karşı zorlama ve lüzumsuz bir taassuptan başka bir şey değildir.
(Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, İstanbul, 1936, c: 3, s. 1964-1965, En’âm Suresi 74. ayetin tefsiri)
Nebîmizin vefat tarihinin miladi 632 olduğu konusunda ihtilaf yoktur. Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi’nde, Muhammed HAMİDULLAH’ın, Nebîmizin doğum tarihini 17 Haziran 569 Pazartesi olarak tespit ettiği yazılıdır. (Bkz: Mustafa Fayda, “Muhammed-Hayatı”, Diyanet İslam Ansiklopedisi, İstanbul, 2005, c: 30; s. 409)
Siyer kaynaklarında yer alan rivayetlere göre Nebîmizin kızlarından Zeyneb’in Ümâme adında bir kızı ile Ali adında bir oğlu; Rukiyye’nin Abdullah adında bir oğlu; Fatıma’nın Hasan, Hüseyin ve Muhsin adında oğulları ile Ümmü Gülsüm ve Zeynep adında kızlarının olduğu bilinmektedir.
Tarihi kaynaklarda Nebîmizin neslinin bunlardan sadece Hasan ve Hüseyin radıyallahu anhumâ yoluyla devam ettiği belirtilmiştir.
Lütfen aşağıdaki linki de tıklayınız:
www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/peygamber-efendimizin-soyundan-gelen-kisilere-ne-ad-verilir.html
Balina ve yunuslar deniz memelileri sınıfı içinde yer alırlar. Bunların birçoğu karaya çıkarak ölür. Nitekim basında bu konudaki haberler sık sık duyulur. Arama motorlarına “balina intiharları”, “karaya vuran balinalar” gibi kelimeleri aratırsanız birçok fotoğraf görebilirsiniz.
Yunus Aleyhisselâmı yutan balık, balina veya yunus balığı olmalıdır. Demek ki balık, Yunus Aleyhisselâmı dışarı atmasaydı o, balığın midesinde ölecek (Sâffât, 37/143-144), ikisi birlikte denizden dışarı atılacaklar (Kalem, 68/49) ve balığın karnı Yunus Aleyhisselâmın kabri olacaktı. İki ayet birlikte düşünülünce çıkan sonuç budur.
Allah Teala, Tevbe suresinde şöyle buyurmaktadır:
“Gökleri ve yeri yarattığı gün, Allah’ın Kitabında olan şudur: Allah katında ayların sayısı on ikidir; bunlardan dördü haram aylardır. İşte doğru hesap budur. Öyleyse siz bu aylarda kendinizi kötü duruma düşürmeyin. O müşrikler nasıl sizinle topyekûn savaşıyorlarsa siz de onlarla topyekûn savaşın. Bilin ki, Allah korunanlarla beraberdir.” (Tevbe, 9/36)
Bu ayete göre dünya yaratıldığı andan beri 1 yıl, 12 aydan oluşmaktadır. Dolayısıyla Nuh aleyhisselamın yaşadığı zaman 950 ay değil, ayette açık bir şekilde belirtildiği gibi 950 yıldır. Bizi Sümerler ile ilgili bilgi değil; Allah’ın sözleri bağlar.
Bununla ilgili görüntülü cevabımızı aşağıdaki linkten izleyebilirsiniz:
www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/hz-nuh-gercekten-de-950-seneden-fazla-mi-yasamistir.html
Kur’an’daki Zülkarneyn’in, Büyük İskender, Himyerli Ebû Karib Sammar, Merzubân b. Merdubâ el-Yunânî, eş-Şa’b b. Yezen el-Himyerî ve Hermes, hatta bir melek olduğu rivayet edilmiştir. Zülkarneyn’in Büyük İskender olduğuna dair İslami kaynaklarda oldukça yaygın rivayetler vardır.
Kur’an’da söz konusu edilen Zülkarneyn, gerek özellikleri ve gerekse fethettiği bölgelerin özellikleri sebebiyle çivi yazılı tabletlerde benzer ifadelerle anılan ve iki boynuzlu miğferi ile kabartma resimleri bulunan Akad kralı Naram-Sin, Akad kralı Sargon’un oğlu veya torunudur. 2230-2174 yılları arasında 56 yıl veya 2254-2218 yılları arasında 37 yıl hüküm sürmüş, imparatorluğun sınırlarını dört yönde genişleterek Mezopotamya, İran’ın batı kısımları (Kuzistan), Arabistan’ın kuzey yarısı (veya tamamı), Mısır, Filistin, Lübnan, Suriye, Güney ve Güneydoğu Anadolu, Kıbrıs ve Bahreyn’i fethetmiştir. Naram-Sin’in çok üzün müddet hüküm sürmesi, çok ülkeyi fethetmesi yanında diğer bir önemli özelliği de putperest mabetleri yıkarak, tanrı heykellerini parçalamasıdır. Bu da, Zülkarneyn’in Kur’an’da belirtilen muvahhid oluşuna uymaktadır.
İbn Kesir, Kur’an’da zikredilen Zülkarneyn’in İskender olduğunu düşünenlerin büyük hata işlediklerini belirtir. Ona göre Zülkarneyn, salih bir melik (kral), aynı zamanda nebidir. Hâlbuki İskender müşriktir.
Zülkarneyn’in peygamber mi yoksa veli mi olduğu tartışmalıdır. Hz. Ali, Zülkarneyn’in salih bir kul olduğunu, Allah’ı sevdiğini ve Allah tarafından sevildiğini ifade etmiştir. (Ömer Faruk Harman, “Zülkarneyn (Hz.)”, İslam’da İnanç İbadet ve Günlük Yaşayış Ansiklopedisi, İlmi Müşavir: İbrahim Kafi Dönmez, İfav Yay. İstanbul, 1997, c: 4, s: 598-599)
Ayetler şöyledir:
“Seni sıkıntıya sokarak sana vahyettiğimiz şeyden, az kalsın uzaklaştıracak gibi oldular. O zaman seni elbette dost edinirlerdi.
Seni dik tutmasaydık, onlara meyledecek gibi olmuştun.” (İsrâ 17/73-74)
Sizin zihninize, “Seni dik tutmasaydık” diye meal verdiğimiz (وَلَوْلاَ أَن ثَبَّتْنَاكَ) ifadesi takılmış olmalıdır. Bu ilhamı Allah, her insana yapar. İlgili ayetler şöyledir:
“(Nefse) yaptığının kötü veya iyi olduğunu ilham edene yemin olsun ki,
Kendini geliştiren umduğunu elde eder.
Kendini pis işlere sokan da kaybeder.” (Şems 91/8-10)
Nefse isyankârlığı ve takvası ilham ediliyor.
Kötü işe yönelen biri, hem o işi yapmadan önce hem de sonra bir huzursuzluk duyar. Buna iç sıkıntısı veya vicdan azabı denir. İşte bu Allah’ın ilhamı, yani kişiyi uyarmasıdır.
Yusuf aleyhisselamı Züleyha’dan uzaklaştıran burhan da Allah’ın bu ilhamıdır. Yusuf suresinin 24. âyetinde şöyle buyruluyor:
“And olsun ki, kadın ona meyletti. Eğer Rabbinin burhanını görmeseydi o da kadına meyledecekti…”
Yanlış bir iş karşısında insan önce irkilir, sonra ya vazgeçer ya da o işe dalar. İşte insanı irkilten, Allah Teâlâ’nın ilhamıdır. O işi yaptıktan sonra da iç sıkıntısı vererek kişiyi tevbeye teşvik eder.
Bu irkilmenin Müslüman olmayan insanlarda da olduğunu aşağıdaki âyetlerden anlayabiliriz. Önce âyetlerin inişine sebep olan olaya bakalım.
Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve selleme eziyet eden Ebu Cehil, Ebu Leheb, Ebu Süfyan, Velîd b. Muğîre, Nadr b. Hars, Ümeyye b. Halef ve As b. Vail bir araya geldi ve dediler ki, “Hac zamanında Arap heyetleri gelip bize Muhammed hakkında soru soruyorlar, her birimiz bir başka cevap veriyoruz. Birimiz deli, diğerimiz kâhin, bir başkamız da şairdir diyor. Cevapların farklı olmasından dolayı Araplar, bunların hepsinin yanlış olduğu sonucunu çıkarıyor. Gelin, Muhammed’e bir tek isim vermek üzere anlaşalım.”
Birisi dedi ki, “O şairdir.” Velid b. Muğîre; “Ben Ubeyd b. el-Ebras ve Ümeyye b. Ebî’s-Salt’ın şiirlerini dinledim, bunun sözü onlarınkine benzemiyor.” dedi.
Bir başkası dedi ki, “O kâhindir.” Velid, “Kâhin kime derler?” diye sordu. “Bazen doğru bazen de yalan söyleyen kimsedir.” dediler. Velid dedi ki, “Muhammed asla yalan söylememiştir.”
Biri de “O delidir.” dedi. Velid, “Deli kime derler?” diye sordu. “İnsanları korkutan kişiye.” dediler. Velid, “Şimdiye kadar Muhammed’le kimse korkutulmamıştır.” dedi.
Sonra Velid kalktı, evine gitti. Herkes, Velid b. Muğîre din değiştirdi, dedi. Ebu Cehil hemen onun yanına gitti ve dedi ki, “Senin neyin var? İşte Kureyş, sana yardım topladı. Onlar senin ihtiyaç içine düşüp dinini değiştirdiğin kanaatindeler.” Velid dedi ki, “benim ona ihtiyacım yok, ama Muhammed hakkında düşündüm; o sihirbazdır, diyorum. Çünkü sihirbaz, baba ile oğulun, kardeş ile kardeşin, karı ile kocanın arasını ayırır.”
Sonra ona sihirbaz lakabı takmak için anlaştılar. Çıkıp Mekke‘de yüksek sesle bağırdılar. Halk toplu haldeydi, dediler ki; “Muhammed gerçekten sihirbazdır.” Bu söz halk arasında yankılandı. Bu Allah’ın Elçisi sallallahu aleyhi ve selleme çok ağır geldi. Evine döndü ve üzerini elbisesiyle örttü. Bunun üzerine Müddessir suresi indi (Fahrüddin er-Razî, c. VIII, s.347).
Velid b. Muğîre’nin bu kararı verirken iç sıkıntısı çektiği ve zorlandığı görülüyor. Çünkü büyük bir isyan içindeydi. Aşağıdaki âyetler bunu ortaya koyuyor.
“O bir düşündü, ölçtü biçti. Kahrolası ne biçim ölçme biçmeydi o öyle.
Vah kahrolasıca vah, ne biçim ölçme biçmeydi o öyle.
Sonra bir bakındı.
Sonra kaşlarını çattı ve surat astı.
Sonra ardına döndü ve büyüklük tasladı.
Hemen şöyle dedi: “Bu olsa olsa üstün bir sihir olabilir.
Bu olsa olsa bir insan sözü olabilir.” (Müddessir 74/18-25)
Bu yüzden kâfirler hep kuşku içinde olurlar. “Kurdukları binalar, kalpleri parçalanıncaya kadar, içlerinde bir kuşku olarak kalmaya devam eder. ” (Tevbe 9/110) Bu kuşku, Allah’ın onlara olan merhametindendir. Kimilerinin bu sayede akılları başlarına gelir ve girdikleri yanlış yoldan vazgeçerler.
İşte Nebîmizin dik durmasını sağlayan, Allah’ın ona yaptığı ilhamdır.
Konuyla ilgili ayet şöyledir:
“Süleyman’ın ölümüne karar verdiğimizde onun öldüğünü, düşmesini geciktiren şeyi (minsee) kemiren bir kara dâbbesi ortaya çıkardı. Süleyman düşünce anlaşıldı ki, eğer cinler gaybı bileselerdi o aşağılayıcı azap içinde kalmayı sürdürmezlerdi.” (Sebe’, 34/14)
Ayette geçen “Minsee” meallerde “değnek” olarak tercüme edilirse de doğru değildir. Çünkü ölen kişi değneğe dayalı olarak ayakta duramaz. Bu, ancak üzerine tam olarak yerleştiği bir “taht” olabilir.
Kara dâbbesi de “ağaç kurdu” olamaz. Çünkü onun böyle bir şeyi kemirmesi uzun zaman alır. Bu süre içinde Süleyman aleyhisselamın cesedi kokar. Bu, köstebek veya kunduz gibi büyük bir kemirgen olabilir.