Skip to content Skip to main navigation Skip to footer

Namaz

Namazda eteğin altına pijama vs. gibi bir şey giymek şart mı?

Bacakların çıplak olarak birbirine değmesi namazı bozmaz. Bayanlar ayaklarına kadar uzanan etekleri ile namaz kılabilirler. Eteğin altına pijama vs. giymeleri şart değildir. Resûlullâh mescitte erkeklerin arkasında namaz kılan kadınlara erkeklerden önce başlarını kaldırmamaları gerektiğini söylemişti. Bunun sebebi, secdeye varan erkeklerin arkadan avret bölgelerinin görülme ihtimalidir. Demek ki onların üzerlerindeki elbiseden başka iç elbiseleri yoktu ve o şekilde namaz kılıyorlardı.

Konuyla ilgili rivayetler şöyledir:

Sehl ibn Sa’d şöyle demiştir: Bazı insanlar Resûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem ile birlikte namaz kılardı. O halde ki bunlar bellerindeki futalarını[1], küçük olduğu için (çocuklar gibi) boyunlarına bağlamış olurlardı. Bu sebepten (cemaate gelen kadınlara): Erkekler doğru­lup oturmadıkça başlarınızı secdeden kaldırmayınız, denirdi. (Buhârî, Amel fi’s-Salât, 14)

Esma bint Ebî Bekr demiştir ki: Resûlullâh’ı, erkeklerin avret mahallerini görmelerinin çir­kinliğinden dolayı; “(Ey kadınlar topluluğu) sizden kim Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsa erkekler (secdeden) başlarını kaldırmadıkça başını kaldırmasın” buyururken işittim. (Ebû Dâvûd, Salât, 141-142)

[1]  Futa: Vücudun belden aşağı kısmını örtecek şekilde kuşanılan, genellikle ipekten bir nevi önlük, peştemal.

Cevabın yayımlandığı yer için bkz: Yahya Şenol-Enes Alimoğlu, İnsanlık Tarihi Boyunca O Namaz, Süleymaniye Vakfı Yayınları, 3. Baskı, İstanbul, 2016, s. 181-182.

Secdeye giderken önce alın mı yere konur, burun mu?

Namaz kılan kişi rukûdan sonra “semiallâhu li men hamideh” diyerek doğrulur ve “Rabbenâ leke’l-hamd” der. Bundan sonra “Allahu Ekber” diyerek secdeye kapanır. Secdede kişi alnını, burnunu, avuçlarını, iki dizini ve iki ayakuçlarını yere koyar. Alın veya burundan hangisinin önce yere konulacağına dair herhangi bir emir yoktur. Önemli olan bunların secde esnasında yerde olmasıdır. 
 
Konuyla ilgili olarak Peygamberimizden rivayet edilen hadisler şöyledir:
 
“Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdu ki: “Ben yedi kemik üzerine secde etmekle emrolundum: Alın -ve eliyle burnunu işaret etti- eller, diz kapakları, ayakların etrafları. Ne elbiseleri ne de saçı (secde sırasında) toplamayız.” (Buhârî, Ezan 133, 134, 137; Müslim, Salât 227-231 (490); Ebu Dâvud, Salât 155; Tirmizî, Salat 203; Nesâî, İftitah 130; İbn Mâce, İkâmet 19)
 
Abdullah İbn Ömer radıyallâhu anhümâ, Resulullah aleyhissalatu vesselâm’a nisbet ederek buyurdu ki: “Eller de secde eder, tıpkı alnın secde etmesi gibi. Öyleyse, biriniz alnını secdeye koyunca ellerini de koysun. Alnı secdeden kaldırdı mı onları da kaldırsın.” (Eb Dâvud, Salât 155; Nesâî, İftitah 129).
 
Bera radıyallâhu anh anlatıyor: “Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Secde ettiğin zaman ellerini yere koy, dirseklerini (havaya) kaldır.” (Müslim, Salât 234, (494); Tirmizî, Salât 202).
 
Abdullah İbnu Malik İbni Buhayne radıyallâhu anh anlatıyor: “Resulullah aleyhissalâtu vesselâm namazda secdeye gidince ellerinin arasını, koltuk altı beyazlıkları görününceye kadar açardı.” (Buhârî, Ezân 130, Müslîm, Salât 235, (495); Nesâî, İftitah 52).
 
Tirmizi’nin bir rivayetinde şöyle gelmiştir: “Berâ’ya: “Resulullah aleyhissalatu vesselam secde edince yüzünü nereye koyardı?” diye sordum. “Ellerinin arasına” diye cevap verdi.” (Müslim, Salât 234, (494); Tirmizî, Salât 202).

Vahhabilerin arkasında namaz kılınır mı?

İnancında şirk olduğundan emin olunan kişinin arkasında namaz kılınmaz. İmamlık görevinde bulunan kişide esas olan, inancının sahih olmasıdır. Aksi sabit oluncaya kadar her imamın arkasında namaz kılınabilir. Onların arkasında namaz kılınmayacağını söyleyenler, bu iddialarına delil getirmelidirler. Çünkü İslam hukukunda var olan bir kaideye göre iddiada bulunan kişi delil getirmek zorundadır.[1] Delil getiremezse iftira etmiş sayılır.

Cevabın yayımlandığı yer için bkz: Yahya Şenol-Enes Alimoğlu, İnsanlık Tarihi Boyunca O Namaz, Süleymaniye Vakfı Yayınları, İstanbul, 2016, s. 145-146.

[1] Beyyine (delil) müddaî (iddia sahibi) için ve yemin münkir (inkar eden kişi) üzerinedir. (Mecelle Madde 76)

Sandalyede namaz kılınır mı?

Namazı ayakta kılmaya güç yetiremeyenlerle ilgili olarak birkaç hadis bulunmaktadır:

İmrân b. Husayn şöyle demiştir: Bende hemoroit (basur) hastalığı vardı. Peygamber sallallâhu aleyhi ve selleme bu durumdayken nasıl namaz kılacağımı sordum. O da şöyle cevap verdi:

“Namazı ayakta kıl. Buna gücün yetmezse otu­rarak; buna da gücün yetmezse yan üstü yatarak kıl.”[1]

Bir de Taberânî ve Beyhakî’de geçen şöyle bir hadis vardır: Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem bir hastayı ziyaret etti. Onu bir yastık üzerinde namaz kılarken buldu. Yastığı kaldırıp attı. Bunun üzerine hasta, bir tahta buldu ve namazlarını bu tahta üzerinde kılmaya başladı. Hz. Peygamber onu da kaldırıp attı ve şöyle buyurdu:

‘Şayet yapabilirsen namazını yerde kıl. Bu şekilde de yapamazsan îmâ ile kıl; secdede rükû’dan biraz daha fazla eğilirsin.’[2]

Hadisten anlaşıldığına göre hasta olan kişi yastığı veya tahtayı, üzerine secde etmek için kullanıyordu. Peygamberimiz buna gerek görmediği için kaldırıp atmış ve ima ile kılmasını tavsiye etmiştir.

Namazlarını sandalyede kılanlar, yerde oturamadıkları için bunu yapmaktadırlar. Bunun bir sakıncası yoktur. Fakat sandalyede kılmaktansa yere oturarak kılmak daha uygun olur.

Cevabın yayımlandığı yer için bkz: Yahya Şenol-Enes Alimoğlu, İnsanlık Tarihi Boyunca O Namaz, Süleymaniye Vakfı Yayınları, İstanbul, 2016, s. 148-149.

[1] Buhârî, Taksîru’s-Salât, 19, Ebû Dâvûd, Salât, 174.

[2] Ebû Bekir Ahmed b. Hüseyin b. Ali el-Beyhakî, es-Sünenü’l-Kübrâ, Dâru’l-Marife, Beyrut, 1992, c: 2, s: 306. Konuyla ilgili diğer hadisler için bkz.: Ali b. Ebî Bekr el-Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, 1988, c: 2, s: 148-150.

Fasık imamların arkasında namaz kılmak caiz midir?

İnancında şirk olduğundan emin olunan kişinin arkasında namaz kılınmaz. Ama imamlık görevinde bulunan kişide esas olan, inancının sahih olmasıdır. Aksi sabit oluncaya kadar her imamın arkasında namaz kılınabilir.

Lütfen aşağıdaki linkte bulunan soru-cevabı da okuyunuz:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/sakalsiz-bir-kimse-imam-olabilir-mi.html

Namaz hangi durumlarda kazaya bırakılır?

Bir kişinin namazı; ya uykuda, ya unuttuğu için, ya da kılmasını imkânsız hale getiren fiziki şartlardan dolayı kazaya kalabilir. Bunların dışında namazı kazaya bırakmak haramdır. Hanefi, Şafii ve Maliki mezhepleri böyle bir kişinin hem tevbe etmesi hem de kazaya kalan namazını kılması gerektiğini söylerler. Hanbelî mezhebi ise bu kişinin tevbe edip, bir daha namazını kazaya bırakmaması gerektiği görüşündedir. Onlar, yukarıdaki üç sebep dışında kılınamayan bir namazın kaza edilmesini caiz görmezler.

İşin aslına gelince: Kur’an ve sünnette namazın kazası diye bir şey yoktur. Sadece uyuyan ve unutan kimseler uyandıklarında / hatırladıklarında namazlarını vakitleri dışında kılabilirler. Bu, onlar için bir kaza değil; eda olur. Nitekim Peygamber Efendimiz de bir defasında uyanamadıkları için sabah namazını ((Buhari, Mevâkîtu’s-Salât, 35; Müslim, Mesâcid, 310-313; Nesâî, Mevâkît, 55; Ahmed b. Hanbel, 2/428, 4/441.)) , bir defasında da (Hendek Savaşı’nda) unuttukları için ikindi namazını ((Buhari, Mevâkîtu’s-Salât, 36, 38, Ezan, 26, Salâtü’l-Havf, 4, Megâzî, 29.)) kılamamışlardı. Bunun dışında kalan kimselerin gerek keyfi olarak gerekse gevşeklikten, tembellikten dolayı namazları vakit dışında kılmaları diye bir şey söz konusu değildir. Bunlar büyük bir günah işlemişlerdir. Tek yapacakları şey derhal tevbe- istiğfar etmek ve bir daha asla namaz kaçırmamaktır. Zaten Peygamberimiz de uyuya kalıp kılamadıkları sabah namazından sonra yaptığı şu açıklamada keyfi olarak kılınmayan namazların kazasından bahsetmemiştir:

“Dikkat edin! Sizin için, bende bir örnek vardır.” (Sonra sözlerine şöyle devam etmiştir:) “Dikkat edin! Uyku sebebi ile namaz kaçırmakta bir kusur yok­tur. Kusur, ancak namazını başka namazın vakti gelinceye kadar kılma­yan kimsede vardır. Binaenaleyh bu uyuyup kalma işi kimin başına gelirse o kişi uyan­dığı zaman o namazı kılıversin! Ama ertesi gün, o namazı her zamanki vaktinde kılsın!…” (Müslim, Mesâcid, 311 (681)

Kaza namazı var mıdır?

Peygamber efendimizin uygulamasında bu iki durumun dışında, bir de hendek savaşında düşmanın fırsat vermemesi sebebiyle namazın kazaya kalması vardır. Hanbeli mezhebi bu üç durum dışında kazayı kabul etmez. Deliller bu mezhebi desteklemektedir. Şafiî, Malikî ve Hanefî mezhepleri ise yukarıdaki olaylara kıyasla vaktinde kılınamayan her namazın kaza edileceği görüşüne varmışlardır.

Görme özürlüler imamlık yapabilir mi?

İmamlık bilgi ve yeteneğine sahip olan âmâ bir insanın bu görevi yapmasında bir sakınca yoktur. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem, Medine dışına çıktığı zamanlarda yerine vekil ve imam olarak âmâ bir sahabî olan Abdullah İbn Ümmi Mektûm’u bırakırdı.

Âmâların imamlık yapmasını mekruh gören bazı Hanefî fakihler vardır. Onlar bunun sebebini, âmâların gözleri görmediği için elbiselerini temiz tutamama ihtimali olarak belirtirler.

Şafii mezhebine göre imamlık konusunda gözleri gören ile görmeyen arasında herhangi bir fark yoktur.

Maliki ve Hanbelî mezheplerine göre de âmânın imamlığı caizdir; yalnız temizlik konusunda gerekli titizliği göstermesi bakımından sağlam kimsenin imamlığı tercih edilir.[1]

Demek ki elbisesinde namaza mani olacak bir pislik bulunmayan ve imamlık bilgi ve yeteneğine sahip bulunan âmâların imamlık yapmasında herhangi bir sakınca yoktur.

Cevabın yayımlandığı yer için bkz: Yahya Şenol-Enes Alimoğlu, İnsanlık Tarihi Boyunca O Namaz, Süleymaniye Vakfı Yayınları, İstanbul, 2016, s. 146.

[1] Ahmet Özel, “A’mâ”, DİA, İstanbul, 1989, c: 2, s: 554.

Namaz kılmamıza izin verilmiyor? Ne yapalım?

Namaz, Allah’ın kulları üzerine farz kıldığı bir ibadet olup onu terk etmek veya geciktirmek asla söz konusu değildir. İnsanların bu ibadeti kolay yapabilmesi için Allah bazı hafifletmelerde bulunmuştur. Mesela yolculukta bazı namazların rekât sayısının kısaltılması, öğle ile ikindi ve akşam ile de yatsı namazlarının birleştirilerek kılınması gibi. Bu birleştirmeye yolculukta ruhsat verildiği gibi, mukimlikte de ruhsat verilmektedir. Dolayısıyla söz konusu insanlar iş yerlerinde namazlarını birleştirerek kılabilirler. Mesela öğle paydosunda öğle ve ikindi namazlarını birleştirerek kılmalarında bir sakınca yoktur. Bir işçi iş yerinde kaç namaz vakti kalmaktadır? Genellikle öğle ve ikindi namazlarını eda etmede bir zorluk yaşanmaktadır. Bu sorun da verilen aralarda, paydoslarda, öğle ile ikindiyi birleştirerek kılmak suretiyle aşılabilir. Namazların sadece farzlarını kılmak yeterlidir.

Gece vardiyasında çalışan biri, iş yerinde akşam namazını kılma fırsatı bulamazsa onu da yatsı namazı ile birleştirerek kılabilir. Bu iki namazı, akşam vaktinde birleştirebileceği gibi yatsı vaktinde de birleştirebilir. Bu durumda da namazların sırf farzını kılması yeterlidir. Yani hiçbir surette namazını terk edemez. Kişi, aç kalmamak için nasıl çalışmaya muhtaç ise Müslüman kalabilmek için de ibadete muhtaçtır.

Ayrıca şu da bilinmelidir ki abdest alırken ve namaz kılarken ayakkabıların çıkarılması şart değildir. Abdestte ayakkabıların üzerine mesh edilebileceği gibi ayakkabılarla namaz da kılınabilir.

Cuma namazı konusuna gelince: Eğer çevrede cuma namazı kılınan ve isteyen herkesin katılabileceği bir cami/mescit varsa bu insanlar Cuma namazına gitmek için ellerinden gelen gayreti göstermelidirler. Fakat her yolu denemelerine rağmen Cuma namazına gidemezlerse diğer günlerde olduğu gibi öğle namazını kılmaları gerekir.

Cevabın yayımlandığı yer için bkz: Yahya Şenol-Enes Alimoğlu, İnsanlık Tarihi Boyunca O Namaz, Süleymaniye Vakfı Yayınları, İstanbul, 2016, s. 151-152.

Tesbih namazının hükmü nedir?

Tesbih namazı kılınması hakkında Nebîmizden nakledildiği söylenen hadisler mevcuttur. Fakat bu hadislerin sağlamlılığı konusunda âlimler üç gruba ayrılmıştır: Hadis “sahihtir” diyenler, “zayıftır” diyenler ve “uydurmadır” diyenler. Bunlardan, hadis zayıftır diyenler çoğunluğu oluşturmaktadır ve onların delilleri diğerlerine göre daha kuvvetlidir.

Mesela Ahmed b. Hanbel tesbih namazı ve rivayetleri hakkında “Bunlar hoşuma gitmiyor” demiştir. Sebebini soranlara “Çünkü bu konuda sahih hiçbir şey yoktur” demiş ve bu konudaki hadisleri reddetmiştir. (Bkz: İbn Kudâme, Muvaffakuddîn Ebî Muhammed Abdillâh b. Ahmed, İbn Kudâme el-Makdîsî, Şemsuddin Ebi’l-Ferec Abdirrahman b. Ebî Ömer Muhammed b. Ahmed: el-Muğnî ve’ş-Şerhu’l-Kebîr alâ Metni’l-Mukni’, Dâru’l-Fikr, Beyrut, 1984, cilt: 1, sayfa: 778)

Yine hadis alimlerinden el-Aclûnî, el-Ukaylî ve Mâlikî âlimlerden Ebû Bekir İbnu’l-Arabî tesbih namazı konusunda herhangi bir sağlam hadis bulunmadığını söylemektedirler. (İsmail b. Muhammed el-Aclûnî, Keşfu’l-Hafâ, 3. bs., Beyrut, 1988, c. 2 s. 421, Hâtime bölümü, bâbu salâti’t-tesbîh; Molla Munâvî, Feyzu’l-Kadîr Şerhu Camii’s-Sağîr, cilt: 6, s: 263, 8952. hadis.)

“Zayıf da olsa bu rivayetlerle amel edilemez mi?” sorusuna da Subhi es-Salih’in şu sözleriyle cevap verilebilir:

“Şu noktada hiç şüphe yoktur ki, -din nazarında- zayıf rivayetler ne şer’î bir hüküm ne de ahlâkî bir fazilet için kaynak olur; zira zan, gerçekten hiçbir şey ifade etmez. Fezâil (amellerin faziletleri) de ahkâm gibi dinin esas prensiplerindendir. Binaenaleyh bu prensipleri çürük bir temel üzerine, paramparça olacağı bir uçurum kenarına bina etmek doğru olamaz. (…) Gerek şer’î ahkâm ve gerekse fezâil babında, elimizde, başkasına lüzum bırakmayacak kadar çok sahîh ve hasen hadis vardır. Biz -bu şart­ların çokluğuna rağmen- zayıf hadislerin sabit olduğuna bir türlü inanamıyoruz. Böyle olsaydı ona hiç zayıf der miydik? Hâsılı, zayıf hadisler hakkında şüphe etmekten kendimizi alamıyoruz. Zaten dinde, yakînî olmayan şeylerin hiçbir değeri yoktur.” (Subhi es-Sâlih, Hadis İlimleri ve Hadis Istılahları, Terc: M. Yaşar Kandemir, 4. Baskı, Ankara, 1986, s. 178-179.)

Cevabın yayımlandığı yer için bkz: Yahya Şenol-Enes Alimoğlu, İnsanlık Tarihi Boyunca O Namaz, Süleymaniye Vakfı Yayınları, 3. Baskı, İstanbul, 2016, s. 156-158.

Mâlikîler namazda niçin ellerini bağlamazlar?

Mâlikîler kıyasa dayanarak namazda ellerin bağlanmayacağı hükmüne varmışlardır. Onlar, bunu namazda bir yere veya bir şeye dayanmaya kıyas etmişlerdir. Yani namazda bir yere/bir şeye yaslanmak, ondan kuvvet almak nasıl mekruh ise elleri bağlamak da aynı şekilde mekruhtur. Bu mezhebin kurucusu İmam Mâlik, namazda ellerin bağlanması hususunda kendisine herhangi bir bilgi ulaşmadığını, dolayısıyla farz namazlarda ellerin bağlanmaması gerektiğini söylemiştir. Ona göre nafile namazlarda kıyâm uzun sürerse o zaman ellerin bağlanmasında bir sakınca olmaz. (Sehnûn b. Saîd et-Tenûhî, el- Müdevvenetu’l-Kübrâ, Mısır, tarihsiz, c: 1, s. 74; Ebu’l-Berekât Ahmed b. Muhammed b. Ahmed ed-Derdîr, eş-Şerhu’s-Sağîr alâ Akrebi’l-Mesâlik ilâ Mezhebi’l-İmam Mâlik, Dâru’l-Maârif, Beyrut, tarihsiz, c: 1, s. 324.)

Mâlikîlerin bu konudaki ikinci delili ise Nebîmizin namazda ellerini bağladığını zikretmeyen rivayetlerin, namazda ellerin bağlanacağına dair rivayet edilen hadislerinden daha çok olduğudur. Buna rağmen bir kısım Mâlikî âlimler (ve İmam Mâlik’ten rivayet edilen başka bir görüşe göre) namazda ellerin bağlanmasını, hem bağlanacağına dair rivayet edilen diğer hadislere hem de namazdaki huşû haline daha uygun olduğu için kabul etmişlerdir.

Cevabın yayımlandığı yer için bkz: Yahya Şenol-Enes Alimoğlu, İnsanlık Tarihi Boyunca O Namaz, Süleymaniye Vakfı Yayınları, 3. Baskı, İstanbul, 2016, s. 160-161.

Camimizin kıblesi 45 derece yanlış yapılmış. Ne yapılmalı?

Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“(Namaza) kalktığın her yerde yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir. Nerede olursanız olun, yüzünüzü onun tarafına çevirin ki, insanların elinde size karşı delil bulunmasın. İleri geri konuşan konuşur; onlardan korkmayın, benden korkun. Bir de bu, size olan iyiliklerimi tamamlayayım diyedir. Belki işlerinizi yoluna koyarsınız.” (Bakara, 2/150)

Mescid-i Haram, Kâbe’nin yakın çevresine verilen addır. Orada Kâbe tavaf edilir. Mescid-i Haram’da namaz kılanlar yüzlerini Kâbe’ye döndürürler. Dışarıda olanlar da namaz kılarken Mescid-i Haram’ın bulunduğu tarafa yönelirler. Burada ana yönler esas alınır. Ebû Hureyre’nin bildirdiğine göre Allah’ın Elçisi sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

“Doğu ile batı arasında tek bir kıble vardır.” (Tirmizî, Salât 256, (342, 343, 344).

Fıkıh kitaplarında söylenen de budur. Dolayısıyla Diyanet yetkililerinin uygulaması doğrudur. 45 derecelik sapma namaza mani olmaz. Çünkü ana yönler arasındaki sapma açısı 90 derecedir.

Hamileler nasıl namaz kılar?

İslam dini kolaylık dinidir. Allah Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır:

“Allah, kimseye gücünün yeteceğinden fazlasını yüklemez.” (Bakara, 2/286)

Dinin emrettiği konular hususunda Allah Teâlâ insanlara hiçbir zorluk yüklememiştir. O şöyle buyurmaktadır:

“Allah size bir güçlük çıkarmak istemiyor, fakat sizi arındırmak ve size olan nimetini tamamlamak istiyor. Belki şükredersiniz.” (Mâide, 5/6)

“(Allah) Din konusunda size hiçbir zorluk yüklememiştir.” (Hacc, 22/78)

“Köre vebal yoktur, topala da vebal yoktur, hastaya da vebal yoktur.” (Fetih, 48/17)

Namazı ayakta kılmaya güç yetiremeyenlerle ilgili olarak şöyle bir hadis bulunmaktadır:

İmrân b. Husayn şöyle demiştir: Bende hemoroit (basur) hastalığı vardı. Resûlullâh sallallâhu aleyhi ve selleme bu durumdayken nasıl namaz kılacağımı sordum. O da şöyle cevap verdi:

“Namazı ayakta kıl. Buna gücün yetmezse otu­rarak; buna da gücün yetmezse yan üstü yatarak kıl.” (Buhârî, Taksîru’s-Salât, 19; Ebû Dâvûd, Salât, 174)

Siz ancak yapabileceklerinizden sorumlusunuz. Kılabildiğiniz kadar oturarak kılın. Bunu da yapamazsanız hadiste belirtildiği gibi yatarak dahi kılarsınız.

Cevabın yayımlandığı yer için bkz: Yahya Şenol-Enes Alimoğlu, İnsanlık Tarihi Boyunca O Namaz, Süleymaniye Vakfı Yayınları, 3. Baskı, İstanbul, 2016, s. 166-167.

 

Âdetli kadın namaz kılıp oruç tutabilir mi?

Âdetli kadınlar namaz da kılabilirler, oruç da tutabilirler.

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/adetli-kadinlar-ramazanda-oruc-tutabilirler-mi.html

Konuyla ilgili geniş bilgiye ADETLİ KADININ ORUCU VE NAMAZI başlıklı yazımızdan ulaşabilirsiniz:

www.suleymaniyevakfi.org/ramazan-ve-oruc/adetli-kadinin-orucu-ve-namazi.html

Kadınlarla erkekler aynı safta namaz kılabilir mi?

Resûlullâh (s.a.v.) döneminde kadınların erkeklerin arkasında saf yaptıkları Buhârî ve Müslim gibi sahih hadis kitaplarında geçmektedir. (Bkz: Buhârî, Salât 20, Ezân 78, 161, 164; Müslim, Mesâcid 266-268, (658-660); Muvatta, Kasru’s-Salât 31; Ebû Dâvud, Salât 71; Tirmizi, Salât 173; Nesâî, Mesâcid 43)

Alimler bunu, erkeklerle kadınların namazda bir araya gelmelerinin, karışmalarının önlenmesi olarak yorumlamışlardır. Fakat buna rağmen bir kadın bu kurala riayet etmezse alimlerinin çoğunluğuna (cumhûra) göre kadının namazı geçerli olur. Fakat Hanefi mezhebine göre erkeklerle aynı safta duran kadının namazı bozulmasa da erkeklerin namazı bozulur. Hanefilerin bu hükmünü “ilginç” bulan İbn Hacer el-Askalâni, bunun zorlama bir yorum olduğunu belirtmektedir. (Bkz.: İbn Hacer el-Askalânî, Fethu’l-Bârî bi Şerhi Sahîhi’l-Buhârî, Mektebetü’l-Külliyyâti’l-Ezheriyye, Mısır, 1978, c: 4, s. 111, 727. hadisin şerhi )

Hanefilerin “erkeklerle kadınların bu sırayı gözetmeleri farzdır” şeklindeki değerlendirmeleri bazı “zayıf hadis”lere dayanmaktadır. Hanefi fıkıh kitaplarında şu rivayet yer almaktadır:

“Kadınları Allah’ın koymuş olduğu yere, arkaya / arka safa koyunuz.” (Muhammed b. Yusuf ez-Zeylaî, Nasbu’r-Râye li Ahâdîsi’l-Hidâye, 2. Baskı, el-Meclisü’l-İlmî, c: 2 s. 36) Fakat bu hadis sahih hadis kitaplarında yer almamaktadır. Hadis alimleri bu sözün merfu’ (Nebîmize atfedilen hadis) olarak sabit olmadığını, sahabeden Abdullah b. Mes’ud’a ait bir mevkûf bir söz olduğunu belirtmişlerdir.

İkinci rivayet ise Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî ve Nesâî gibi hadis kitaplarında yer almaktadır. O rivayet şöyledir:

“Erkeklerin saflarının en hayırlısı ilk saf, en kötüsü ise son saftır. Kadınların saflarının en hayırlısı son saf, en kötüsü ise ilk saftır.” (Müslîm, Salât 132, (440); Ebu Dâvud, Salât 98; Tirmizî, Salât 166; Nesâî, İmâmet 32)

Fakat bu hadisten de bir farziyet çıkarılması kolay değildir. Bu bir fazilet meselesidir. “Hanefiler prensip olarak namazın farzlarının ancak yakîn ve kesinlik ifade eden yollarla sabit olabileceğini kabul ederken, bu muhazat meselesinde, yani cemaatle namaza duruş düzeninin belirlenmesinde, yakîn ifade etmeyen haber-i vahidlerle amel etmişlerdir.” (Yunus Apaydın, “Namaz – Oruç”, İlmihal – 1 İman Ve İbadetler, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkezi, s. 274)

Sonuç olarak kadınların erkeklerin arkasında saf tutmaları sünnete uygundur. Fakat buna rağmen erkeklerle yan yana dururlarsa hem kadınların hem de erkeklerin namazı geçerli olmakla birlikte bu şekilde bir saf düzeni sünnete uygun düşmez.

Bilmeden yanlış tarafa doğru kıldığım namazlar ne olacak?

Kıble yönünü bilmeyen ve yanında soracak bir adam bulamayan kimse, araştırma yapar. Bazı işaretlere, güneşe ve yıldızlara bakarak kıble yönünü araştırır ve kanaat getirdiği tarafa doğru namazını kılar. Namazını tamamladıktan sonra kıble yönünü belirlemede hata ettiğini anlarsa artık o namazı iade etmez. Fakat namaz içinde iken kıble yönünü bilecek olsa o tarafa dönerek namazını tamamlar; yeniden kılması gerekmez. Kıble yönü üzerindeki şüphe, ister şehir içinde, ister kırda, ister karanlık gecede ve gündüz vaktinde olsun, durum aynıdır. Böyle bir kimsenin kapıları çalıp kıbleyi sorması gerekmez.

Secdede Türkçe dua edilir mi?

Konuyla ilgili hadislere baktığımızda secdede ayet ve hadislerde anlatıldığı şekilde Allah’ı tesbih ettikten sonra namaz kılan kişinin istediği gibi dua edebileceğini görmekteyiz.

Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

“Kul Rabbine en ziyade secdede iken yakın olur, öyle ise secdede duayı çok yapın.” (Müslim, Salât 215, (482); Ebû Dâvud, Salât 152.)

Resûlullâh da secdede iken çeşitli dualar etmiştir. Bunlar hadis kitaplarında ayrıntılı bir şekilde nakledilmiştir. Bunlardan iki tanesi şöyledir:

“Allâhummağfirlî: Allah’ım beni bağışla”.

“Allâhummağfirlî zenbî kullehû diggahû ve cillehû ve evvelehû ve âhirehû alaniyetehû ve sirrahû: Allah’ım bütün günahlarımı, küçüğünü, büyüğünü, ilkini, sonuncusunu, açığını gizlisini bağışla.”

Resûlullâh’ın bu dualarına bakıldığında bunların ayet olmadığı, yani içinden geldiği gibi dua ettiği görülmektedir. Bu da namazda secdede iken tesbihattan sonra istenilen duanın istenilen dilde yapılacağını gösterir.

Ayrıca hadislerden anlaşıldığına göre secdede dua etmek konusunda farz veya nâfile namaz ayrımı yoktur.

CEVABIN YAYIMLANDIĞI YER İÇİN BKZ: Yahya Şenol – Enes Alimoğlu, İnsanlık Tarihi Boyunca O Namaz, 3. Bs, İstanbul, 2016, s. 80-81.

Vitir namazının ibadetlerimizdeki yeri nedir?

Vitir “tek”, “tek başına olan” anlamına gelir. Yatsı namazından sonra kılınan ve sonu tek rekatlı namazdır. 1, 3, 5, 7… gibi. Peygamberimizin gece namazının sonları her zaman tek rekatlı olurdu. Bu konudaki rivayetler kesindir. Kesin olmayan, bunun sayısıdır.

“Ey Kur’ân ehli, vitir namazını kılın! Çünkü Allah tektir, tek’i sever.” (Buhârî, Daavât, 69; Müslim, Zikir, 5-6; Nesâî, Kıyâmu’l-Leyl, 27; Tirmizî, Vitir, 2; Ebû Dâvud, Vitir, 1)

“Vitir haktır. Beş rekat ile vitir namazını kılmak isteyen kılsın. Üç rekat ile kılmak isteyen kılsın ve tek rekat ile kılmak isteyen yine kılsın.” (Nesâî, Kıyâmu’l-Leyl, 40; Ebû Dâvud, Vitir, 3; İbn Mâce, İkâme, 123).

Fakihler bu hadisleri değerlendirmiş ve farklı sonuçlara varmışlardır. Ebû Hanife vitir namazını vacip olarak kabul etmiştir. Ebû Hanife’nin talebeleri Ebû Yusuf, İmam Muhammed’e ve diğer üç mezhep imâmlarına göre ise, vitir namazı sünnet-i müekkededir.

Hanefilere göre vitir namazı üç rekattır ve sonunda selam verilir.

Şâfiîlere göre vitir namazının en azı bir rekat, en çoğu on bir rekattır. Bir rekattan fazla kılınacaksa, önce iki rekata niyet edilir ve sonunda selâm verilir. Sonra vitir namazının bir rekatına niyet edilir ve sonunda selâm verilir.

Malikîlere göre vitir namazı bir rekattır. Ondan önce yatsının farzından sonra kılınan iki rekat sünnet bulunur. Bunların arası selam ile ayrılır.

Hanbelîlere göre de, vitir namazı bir rekattır. Fakat üç veya daha çok rekat olarak da kılınabilir.

Vitir namazıyla ilgili görüntülü cevaplarımızı da aşağıdaki linklerden izlemenizi tavsiye ederiz:

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/vitir-namazinin-hukmu-nedir-farz-midir-sunnet-midir.html

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/vitir-namazini-kilmadan-yatan-bir-kimse-gunahkar-mi-olur.html