Skip to content Skip to main navigation Skip to footer

Namaz

Namazların birleştirilmesi hakkında bilgi verir misiniz?

Öğle ile ikindi ve akşam ile yatsı namazlarının birini diğerinin vaktinde kılmak mümkündür. Bu bazen öne alma (cem-i takdim), bazen de geri bırakma (cem-i tehir) şeklinde olur. Nebimizin buna dair birçok uygulaması mevcuttur. Kur’an-ı Kerim’de de buna engel bir hüküm yoktur.

Konuyla ilgili ayrıntılı bilgi için NAMAZLARIN BİRLEŞTİRİLMESİ başlıklı yazıyı okumanızı tavsiye ederiz. İlgili yazıya aşağıdaki bağlantıyı tıklayarak ulaşabilirsiniz:

www.suleymaniyevakfi.org/arastirmalar/fikih-arastirmalari/namazlarin-birlestirilmesi.html

 

Namazdayken çalan cep telefonunu kapatmak namazı bozar mı?

Namazda huşûya engel olacak şeyler ortadan kaldırılmalıdır. Cep telefonu namazda huşûyu engelleyen şeylerin başında gelmektedir. Cemaatle namaz kılan bir kişinin kapatmayı unuttuğu cep telefonu çalarsa derhal kapatmalıdır. Yoksa cemaatin huzurunu bozacağından vebal altına girer.

Namazdayken telefonu kapatmak, namazın huşu içinde kılınmasına yardımcı olduğu için namazı bozmaz.

Ebû Katâde’den rivayet edildiğine göre o demiştir ki: Biz öğle yahut da ikindi na­mazı için Resûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellemi beklemekteydik. Bilâl de Resûlullâh’ı na­maza davet etmiş iken bir de baktık ki, kızının (Zeynep) kızı Ümâme binti Ebi’l-Âs omzunda olarak mescide girip namaz kılacağı yere durdu. (Ona uyarak) biz de arkasına durduk. Ümâme, bulunduğu yerde (yani Resûlullâh’ın omzunda) duruyordu. (Resûlullâh) tekbir aldı. Biz de tekbir aldık. Resûlullâh rükû’a varmak isteyince onu tuttu (omzundan aşağı) indirdi. Sonra rükû ve secdeye vardı. Secdeyi bitirip de ayağa kalkmak isteyince Ümâme’yi yine (eski) yerine yani omzuna koydu. Resûlullâh namazı bitirinceye kadar her rekâtta bunu yapmaya devam etti.” (Ebû Dâvûd, Salât, 164-165; Nesâî, İmâmet, 37)

Hadiste de görüldüğü gibi bu tür davranışlar namazı bozmaz. Üstelik Resûlullâh torunu Ümâme sırtında olduğu halde namaz kılarken ashaba da imamlık yapmaktaydı. Demek ki bu tür davranışları yapma konusunda farz-nafile namaz ve imam-cemaat ayrımı yoktur.

Cevabın yayımlandığı yer için bkz: Yahya Şenol-Enes Alimoğlu, İnsanlık Tarihi Boyunca O Namaz, Süleymaniye Vakfı Yayınları, 3. Baskı, İstanbul, 2016, s. 169-170.

Bir evlat babasına imam olamaz mı?

Fıkıh kitaplarına göre imam olacak bir kişide bulunması gereken özellikler şunlardır:

Müslüman olmak, akıllı olmak, erginlik çağına ermek, erkek olmak, Kur’an bilmek..

Bu şartları barındıran herkes imam olabilir. Fakat cemaat arasında imamlığa en layık olanlar ise şunlardır: Dini ilimlerde bilgi sahibi olmak, Kur’an’ı güzel okumak, takva sahibi olmak.

Dolayısıyla bir evlat, babasına imam olabilir.

Tren, uçak, gemi, veya otobüste namaz kılınır mı?

Tren veya herhangi bir vasıta ile seyahat ederken namazlara özellikle dikkat edilmesi gerekir. Namaz vaktinin kaçmaması için kişi elinden geleni yapmalıdır. Fakat vasıtayı durdurmak mümkün olmaz ve namaz vaktinin de geçeceği endişesi vaki olursa vasıta üzerinde namaz kılınır. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

Eğer korku duyacak bir haldeyseniz namazı yürüyerek yahut binek üstünde kılın. Güvene kavuşunca da bilmediğiniz şeyleri size öğreten Allah’ın öğrettiği gibi Allah’ı anın. (Bakara, 2/239)

Buna göre eğer seferilik hükümlerini taşıyorsanız (akşam namazı hariç) farz namazları iki rekât olarak kılarsınız. “Namaz Vakitleri” bölümünde açıklandığı gibi yolculukta öğle ile ikindi namazı, akşam ile de yatsı namazı biri diğerinin vaktinde birleştirilerek kılınabilir. Kıble için de namaza başlarken kendiniz kıble cihetini tayin veya tahmin ederek namaza başlarsınız, daha sonra tren -veya başka bir vasıta- hangi cihete dönerse dönsün ilk başladığınız gibi devam edersiniz. Bu gibi durumlarda kıble şartı aranmaz.

Eğer rükû’ veya secde etme imkânınız da olmazsa başınızla rükû’da biraz öne eğilerek, secdede rükû’dan da biraz daha eğilerek namazınızı tamamlarsınız.

Cenab-ı Allah şöyle buyurmuştur:

“Allah hiç kimseyi gücünün yetmediği şeyden sorumlu tutmaz.” (Bakara, 2/286)

Cevabın yayımlandığı yer için bkz: Yahya Şenol-Enes Alimoğlu, İnsanlık Tarihi Boyunca O Namaz, Süleymaniye Vakfı Yayınları, İstanbul, 2016, s. 157-158.

İnsan niçin namazdayken namazı unutur? Gaflete düşer?

Namaz kılan kişi, doğru yolda olduğu için şeytan onun önüne geçip namazını unutturabilir. Bu, Mâûn Suresindeki ayetin kapsamına girmez. Orada “an salâtihim sâhûn” (namazlarının farkında olmazlar) buyurulur, “fî salâtihim sâhûn” Yani “Namaz kılarken onun farkında olmazlar.” buyurulmaz. Bu sebeple namazın farzları, vacipleri ve sünnetleri arasında, içine vesvese getirmemek diye bir görev yer almaz. Çünkü buna kimsenin gücü yetmez.

Daha geniş bilgi için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:

Namazda huşû nasıl olmalı?

Namaz kılarken hafif seste dini müzik dinleyebilir miyiz?

Allah Teala namaz kılan müminlerle ilgili olarak şöyle buyurmaktadır:

“Onlar ki namazlarında huşu içerisindedirler.” (Mu’minûn, 23/2)

İnsana huzuru veren, bizzat namazın kendisidir. Bunun dışında kalan her şey huşuya engel olur. Eğer kılınan namaz manevi huzur vermiyorsa demek ki o namaz Allah’ın istediği namaz değildir! Bu yüzden namaz esnasında müzik dinlemek huşuya engeldir, kişiyi namazdan alıkoyar. Müslüman namazda Rabbi ile beraberdir. Bu beraberliği bozacak her şeyi terk etmesi gerekir.

Daha geniş bilgi için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/namazda-husu-nasil-olmali.html

Uzaydaki astronotlar nasıl ibadet yapacak?

Kişi 24 saat içinde beş vakit namaz kılmakla sorumludur. Oruç da tan yerinin ağarmasından güneşin batmasına kadar tutulur. Astronot, kendi durumunu Dünyadaki durumla kıyaslar, bir vakit belirler ve ibadetlerini ona göre yapar.

Uzay elbiseleri içinde abdest ve teyemmümün nasıl olacağını anlatabilmek için o elbiselerle ilgili geniş bilgiye ihtiyaç vardır.

Hiçbir sebep yokken sünnet namazları oturarak kılabilir miyiz?

Namazda kıyamın farz (rükün) oluşu farz ve vacip namazlar içindir. Sünnet ve müstehap namazlar kolaylık esasına da­yandığından bir özür bulunmasa da oturarak kılınabilir; ancak ayakta kılmak da­ha faziletlidir. Nitekim bir hadiste oturu­larak kılınan namazın ecrinin ayakta kılı­nana göre yarım olduğu belirtilmiş ve bu nafile grubundaki namazlar hakkında bir açıklama olarak anlaşılmıştır. (Buhârî, Taksîrü’s-Salât, 17; Ebu Davud, Salât, 175) Ebû Hanîfe sabah namazının sünne­tini bunlardan istisna ederek onun ma­zeretsiz oturarak kılınmasını caiz görme­miştir. Teravih namazını oturarak kılmak ise caiz olmakla birlikte mekruh görül­müştür. (Ebubekir Sifil, “Kıyam”, Diyanet İslam Ansiklopedisi, c: 25, s: 514.)
 
Konuyla ilgili olarak Ebu Davud’da geçen hadis şöyledir:
 
İmrân b. Husayn (r.a.)’den rivayet edildiğine göre O, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e bir kimsenin oturarak kıldığı namazın hükmünü sormuş, Peygamberimiz de şu karşılığı vermiştir:

“Ayakta kıldığı namaz, oturarak kıldığı namazdan daha faziletlidir. Oturarak kıldığı namaz(ın sevabı) ayakta kıldığının yarısı kadar, uzanmış halde kıldığının (sevabı da) oturarak kıldığının yarısı kadardır.” (Ebu Davud, Salât, 179, Bâb fi Salâti’l-Kâid, hadis no: 951)
 
Bu hadisin şerhinde Hâttabî şunları söyler:
 
“Resulullah’ın, “oturarak kıldığı namazın sevabı ayakta kıldığının yarısı kadar…” sözü sadece nafile namazlarla ilgilidir. Çünkü ayakta durabilen kişinin, oturduğu yerden farz kılması caiz değildir. Bu, caiz olmadığına göre oturarak farz kılana hiçbir ecir yoktur.

“Uzanmış halde kılınan namazın sevabının oturarak kılınanınkinin yarısı kadar” olduğuna dair olan sözü, ben ilk defa bu hadiste işittim ve ulemadan, özürsüz yere uzanmış halde nafile namaza cevaz veren hiç kimseyi bilmiyorum. Eğer hadis sahih ve bu söz râvilerden birine ait değilse, Hz. Peygamber bunu, ya oturarak namaz kılmaya ya da oturmaya gücü yetmeyen hastanın yattığı yerden kıldığı namaza kıyas etmiştir. Ancak bu mülâhazaya göre oturabilecek durumda olan kimsenin yattığı yerden nafile kılması caizdir. Fakat kıyas yönünden, bu kimsenin uzanarak nafile kılması caiz değildir. Çünkü oturma namazın bir şeklidir. Fakat namaz içinde uzanma şekli mevcut değildir.” (Bkz: Hattâbî, Meâlimu’s-Sünen (Sünen-i Ebî Davud ile Birlikte), Salât, 179, Bâb fi Salâti’l-Kâid, 951. hadisin şerhi)

Namaz dışında başımı açıyorum. Namazlarım kabul olur mu?

Beş vakit namaz Allah’ın emri olduğu gibi, bir müslüman kadının, dinen kendisine yabancı olan erkekler yanında başını örtmesi de O’nun emridir. Emri inkâr etmezse başını açması onun günahı olur. Namaza titizlikle devam ederse günahlara karşı ilgisi azalır ve bu sayede birçok günahının affedileceği de umulur. Allah Teala şöyle buyurmuştur:

“Gündüzün iki tarafında ve gecenin gündüze yakın saatlerinde namazı kıl. İyilikler kötülükleri giderir. Bu, bilenler için doğru bilgidir.” (Hûd, 11/114)

Benzer bir soru-cevap için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/ortunmenin-farz-oldugunu-inkar-etmek.html

İçki içen bir insan 40 gün namaz kılamaz mı?

Allah Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de sarhoş edici şeyler içmeyi kesin olarak yasaklamış, şöyle buyurmuştur:

“Ey iman edenler! Sarhoş edici şeyler, kumar, dikili taşlar (putlar), fal ve şans okları birer şeytan işi pisliktir. Bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz.” (Mâide, 5/90)

Buna rağmen bir Müslüman haram olduğunu bilerek ve inkâr etmeden içki içerse günahkâr olur. Fakat bu, onun ibadetlerini yapmasına engel değildir. Allah Teâlâ bu konuda bir ölçü koymuştur. Bir ayette şöyle buyrulmaktadır:

“Ey inananlar! Sarhoşken, ne dediğinizi bilene kadar (…) namaza yaklaşmayın.” (Nisâ, 4/43)

Buna göre içki içen bir Müslüman namaz kılmak isterse sarhoş olmamalı, ayakta durabilmeli ve ne söylediğinin farkında olmalıdır. İçki içen kişi işte bu şartları yerine getirene kadar namaz kılamaz.

İçki içen; ama namaz kılmak isteyen veya içkiyi bırakıp tevbe eden bir Müslüman namaz için kesinlikle kırk gün beklememeli, en yakın vakitten başlayarak namazlarını kılmalıdır.

İçki içen kimsenin 40 gün süreyle namazlarının kabul edilemeyeceğine dair hadis kitaplarında yer alan bir rivayet şöyledir:

Abdullah b. Ömer’den rivayete göre Resûlullâh şöyle buyurmuştur:

“İçki içen kimsenin kırk gün namazı kabul olmaz. Tevbe ederse Allah tevbesini kabul eder. Yine içki içmeye dönerse Allah kırk gün onun namazını kabul etmez. Tevbe ederse Allah yine tevbesini kabul eder. Yine içki içmeye dönerse Allah kırk gün onun namazını kabul etmez. Tevbe ederse yine tevbesini kabul eder. Dördüncü sefer içki içmeye devam ederse yine kırk gün o kimsenin namazını kabul etmez tevbe etse bile tevbesini de kabul etmez ve ona Cehennemde Habal nehrinden içki içirir.” Bunun üzerine Ey Ebû Abdurrahman Habal nehri nedir? Diye soruldu. O da dedi ki: Cehennemliklerin irinlerinden meydana gelen bir ırmaktır.” (Tirmizî, Eşribe, 1; Ebû Dâvûd, Eşribe, 5; İbn Mâce, Eşribe, 1)

İmam-ı Azam Ebû Hanife’nin bu rivayetle ilgili yorumu şöyledir:

“(Ben bu) sözün açıklamasını bilmiyorum. Söz sahiplerinin sözlerinin, hakikate kesin olarak aykırı olduğunu bildiğimiz bir açıklama yapmadıkları sürece, onları yalanlamam. Biz biliyoruz ki Allah, kulunu işlediği günahtan dolayı cezalandırır veya günahını affeder. Allah, kulunu işlemediği günahtan ötürü cezalandırmaz, kulun işlediği farzları hesap eder, günahlarını da yazar. Mesela, bir kimsenin malının zekâtından, daha fazla vermesi gerekirken elli dirhem verdiğini kabul edelim. Bu durumda Allah onu verdiği miktardan dolayı değil, vermediği miktardan dolayı cezalandırır. Verdiği miktarı kul lehinde değerlendirir. Keza bu kimse oruç tutar, namaz kılar, hacca gider ve adam öldürürse, bu hususta iyilikleri hesap edilir, kötülükleri ise aleyhine yazılır. Allah bu konuda Kur’an’da şöyle buyurur:

Kazandığı iyilik kendi lehine, yaptığı kötülük de kendi aleyhinedir.” (Bakara, 2/285), “Bir iş yapanın amelini ben, elbette boşa çıkarmam.” (Âl-i İmrân, 3/195), “Yalnız işlediklerinizin karşılığı ile cezalandırılacaksınız.” (Yasin 36/54), “Ancak işlediklerinizin cezasını göreceksiniz.” (Tahrîm, 66/7), “Kim zerre miktarı iyilik işlerse karşılığını görür, kim de zerre miktarı kötülük işlerse karşılığını görür.” (Zilzâl, 99/7-8), “Küçük, büyük her şey yazılıdır.” (Kamer, 54/54)

Bu duruma göre iyilik ve kötülükler az bile olsa Allah tarafından yazılmaktadır.

“Biz kıyamet günü adalet terazilerini koyacağız. Hiçbir kimse hiçbir şeyle haksızlığa uğratılmayacaktır. Hardal tanesi ağırlığınca olsa da biz onu hesaba katacağız. Hesap gören olarak Biz yeteriz.” (Enbiyâ, 21/47)

Bütün bunların aksini iddia eden kimse Allah’ı zulümle tavsif etmiş olur. Oysaki Allah zulmetmeyeceği hususunda kullarını temin etmiştir:

“Hiçbir kimse hiçbir şeyle haksızlığa uğratılmaz.” (Enbiyâ, 21/47), “Ancak işlediklerinizin cezasını görürsünüz.” (Sâffât, 37/39), “Kim bir zerre miktarı iyilik işlerse onun mükâfatını, kim de zerre miktarı bir kötülük işlerse onun cezasını görür.” (Zilzâl, 99/7-8) âyetleri bu hususu belirtmektedir. Allah, iyiliklere mukabelede bulunduğu için, kendisinin şekûr olduğunu ifade etmiştir. O, merhametlilerin merhametlisidir.

İyiliklere gelince, onları üç şeyden biri boşa çıkarır:

Bunların birincisi, Allah’a şirk koşmaktır. Bu konuda Allah “Her kim imanı inkâr ederse, bütün işledikleri boşa gider.” (Mâide, 5/5) buyurmuştur.

İkincisi, bir kimseyi azad etmek veya sıla-i rahimde bulunmak yahut Allah rızası için bir malı sadaka olarak verdikten sonra gazaplanmak veya gazap haricinde iyilik yaptığı kimseyi minnet altında bırakmak için “Ben sana sıla-i rahimde bulunmadım mı?” ve benzeri şeyler söyleyerek başa kakma durumudur. Bu ve benzeri durumlarda o kimsenin sevabı suratına çarpılır. Zira Yüce Allah “Sadakalarınızı, başa kakma ve eza vermek suretiyle iptal etmeyin.” (Bakara, 2/264) buyurmaktadır.

Üçüncüsü, başkalarına gösteriş yapmak için, amel işlemektir. Riya için yapılan salih ameli Allah kabul etmez. Bu üç günahın ötesindekiler, iyilikleri yıkıp boşa çıkarmazlar.” (İmam-ı Azam Ebû Hanife, İmam-ı Azam’ın Beş Eseri, Tercüme: Mustafa Öz, İFAV Yayınları, İstanbul, 2008, “al-Âlim ve’l-Müteallim”, s: 25-26.)

Cevabın yayımlandığı yer için bkz: Yahya Şenol-Enes Alimoğlu, İnsanlık Tarihi Boyunca O Namaz, Süleymaniye Vakfı Yayınları, 3. Baskı, İstanbul, 2016, s. 172-175.

“Koku sürünmüş kadın gusletmeden namaz kılamazmış” doğru mu?

Daha iyi anlaşılması için cevapları maddeler halinde sıralayalım:
 
1. Kadınların koku sürünmeleri haram değildir. Haram olan, sürdükleri çekici kokularla erkeklerin arasına girip onları tahrik etmeleridir.
 
2. Parfüm, deodorant vb. sürünmüş olan kadınlar namaz kılabilirler. Koku sürünmelerinden dolayı abdest ve gusül almaları gerekmez.
 
3. Konu ile ilgili hadisler, cemaatle namaza katılmak için mescide giden kadınların koku sürünmelerini yasaklamaktadır. Hadisler şöyledir:
 
Zeyneb es-Sakafiyye, Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemden naklen şu hadisi rivayet et­miştir: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem:
 
«Kadınlar! Sizden biriniz yatsı namazına çıkacaksa o gece koku sürün­mesin»   buyurmuşlardır. (Müslim, Salât, 141 (443)
 
Bir başka hadiste de «Sizden biriniz mescide giderse kokuya el sürmesin.» buyurmuştur. (Müslim, Salât, 142)
 
Ebû Hüreyre şöyle rivayet etmiştir: Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem:
 
«Her hangi bir kadın koku sürünürse bizimle beraber yatsı namazında bulunmasın.»   buyurdular. (Müslim, Salât, 143 (444)
 
Ebû Hureyre radıyallahu anh’ten Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin şöyle buyurdu­ğu rivayet edilmiştir:

“Allah’ın kadın kullarını Allah’ın mescitlerinden men etmeyin/namaza gelmelerine engel olmayın. Fakat onlar da süslenmemiş ve koku sürünmemiş olarak camiye gelsinler.” (Ebu Davud, Salât, 52)

Öğrenciler okulda namazlarını nasıl kılarlar?

Vakit, namazın olmazsa olmaz şartlarındandır. Vakit çıktıktan sonra namaz kılınamayacağı gibi vakit girmeden önce de namaz kılınamaz. Dolayısıyla öğrenciler, vakti girmeden öğle namazını kılamazlar. Fakat yapabilecekleri bazı alternatifler vardır:

1. İlk teneffüslerinde öğle vakti içinde öğle ile ikindiyi birleştirerek kılabilirler (cem-i takdîm). Bunun için namazların sadece farzlarını kılmaları yeterlidir.

2. Veya ikindi vakti girdiğinde yine teneffüste önce öğle namazının farzını, ardından da ikindinin farzını kılarak öğle ile ikindiyi birleştirebilirler (cem-i te’hîr).

3. Namaz kılmaları için bir mescide gitmeleri şart değildir. Sınıflarında veya okulun namaz kılmaya müsait olan herhangi bir yerinde kılabilirler.

4. Çok zor durumda kalırlarsa Bakara sûresinin 239. ayetine göre yürüyerek veya oturarak bile namaz kılabilirler. Ama hiçbir halde namazlarını kazaya bırakamazlar.

5. Abdest alırken ve namaz kılarken ayakkabılarını çıkarmaları şart değildir. Abdestte ayakkabıların üzerine mesh edebilecekleri gibi ayakkabı ile de namazlarını kılabilirler. Bunlar dinimizin istifade edilebilir kolaylıklarındandır.

Cevabın yayımlandığı yer için bkz: Yahya Şenol-Enes Alimoğlu, İnsanlık Tarihi Boyunca O Namaz, Süleymaniye Vakfı Yayınları, İstanbul, 2016, s. 154-155.

Namazların birleştirilmesi ile ilgili geniş bilgi için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:

www.suleymaniyevakfi.org/fikih-arastirmalari/namazlarin-birlestirilmesi.html

Kadın, kadınlara imamlık yapabilir mi?

İmamlık, bir kişiye uyarak birlikte namaz kılmaktır. Kadınlar, namaz kılarken içlerinden birine uyarak kılabilirler. Aişe validemiz ile sahabi hanımlardan Ümmü Varaka’nın kadınlara imamlık yaptığı, sahih yollarla bize ulaşmıştır.

Kadının kadına imamlık yapıp yapamayacağı konusunda fıkıh kitaplarında ihtilaf mevcuttur. Peygamberimizin eşlerinden Hz. Aişe ile Ümmü Seleme, tabiin ulemasından Atâ, Sevrî, Evzâî ile İmam Şafii, İshâk ve Ebû Sevr gibi âlimler kadının kadına imamlık yapmasını müstehab kabul etmişlerdir.

Ahmed b. Hanbel müstehab olmadığını söylerken Hanefiler’in başını çektiği Ashâb-ı Re’y ve İmam Malik bunu mekruh kabul etmekle birlikte namazın geçerli olduğunu söylerler.

Yine tabiinden Şa’bî, Nehaî ve Katâde kadının sadece nafile namazlarda kadınlara imamlık yapabileceğini, farz namazlarda yapamayacağını kabul ederler.

Hasan-ı Basri ve Süleyman b. Yesâr ise kadının ister nafile ister farz hiçbir namazda kadınlara imamlık yapamayacağını söylemişlerdir.

Kadının kadına imamlık yapabileceğini kabul edenler Aişe validemiz ile yine sahabi hanımlardan Ümmü Varaka’nın kadınlara imamlık yapmasını bu görüşlerine delil olarak gösterirler ki bize göre de doğru olan görüş budur. Bu görüşte olanlar, imamlık yapacak olan kadının erkek imam gibi cemaatin önünde durmayacağını, safın içinde cemaatle birlikte durması gerektiğini söylemişlerdir. (İbn Kudâme, Muvaffakuddîn Ebî Muhammed Abdillâh b. Ahmed, İbn Kudâme el-Makdîsî, Şemsuddin Ebi’l-Ferec Abdirrahman b. Ebî Ömer Muhammed b. Ahmed: el-Muğnî ve’ş-Şerhu’l-Kebîr alâ Metni’l-Mukni’, Dâru’l-Fikr, Beyrut, 1984, c: 2, s: 36, 1145. mesele)

Hanefi mezhebi gibi kadının kadına imamlık yapmasını mekruh kabul edenler de vardır. Bunlar, kendi görüşlerini dayanak yapmış, imam olan kadının cemaatin önüne geçemeyeceğini, imamlık yapmasının bu yüzden mekruh olduğunu söylemişlerdir. Ama hem imam olan kadının hem de ona uyan kadın cemaatin namazını geçerli saymışlardır.

Konuyla ilgili detaylı bilgi için www.kurandersi.com sitemizde yer alan Mukayeseli Fıkıh Dersleri‘nin ilgili bölümünü izlemenizi tavsiye ederiz.

Namazdan sonra imamın abdestsiz olduğu ortaya çıkarsa ne olur?

Bir imam abdestsiz veya cünüp olduğunu bilmeyerek/unutarak cemaate namaz kıldırır da namaz bitinceye kadar bunun farkına varmazsa;

1. Hanefilere göre imamın da cemaatin de namazı yeniden kılmaları gerekir.

2. Hulefâ-i Râşidîn’den Ömer b. Hattâb, Osman b. Affân, Ali b. Ebî Talib ve Abdullah İbn Ömer radıyallâhu anhum gibi sahabiler ile Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelîler’e göre böyle bir durumda cemaatin namazı geçerli; fakat imamın namazı geçersiz olur.

Hanefilere göre cemaatin namazın sahih olması, imamın namazının sahih olmasına bağlıdır. Unutmuş dahi olsa abdestsiz bir şekilde namaz kıldıran imamın namazı geçersiz olduğu için cemaatin de namazı geçersiz olur.

Diğer grupta yer alanlara göre ise cemaatin namazının sahih olması, imamın namazına bağlı değildir. Bu yüzden namaz kıldırdıktan sonra abdestsiz olduğunu hatırlayan imamın namazı geçersiz; fakat cemaatin namazı geçerli olur. Bunların diğer delilleri ise şunlardır:

Ömer radıyallâhu anh, bir sabah namazını kıldırdıktan sonra cünüp olduğunu hatırlamış, bunun üzerine kendi namazını tekrar kılmış; fakat cemaat tekrar kılmamıştır.

Aynı olayın Osman radıyallâhu anh’ın başından geçtiği ve onun da kendisinin namazı iade ettiği; fakat cemaate iade etme emri vermediği rivayet edilmiştir.

Ali radıyallâhu anh’ın da şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Cünüp bir kimse imamlık yapsa ve bu şekilde namazı bitirse ona gusül abdesti almasını ve namazını iade etmesini emrederim. Fakat cemaatin namazlarını iade etmesini emretmem.”

Abdullah İbn Ömer de bir gün öğle namazını kıldırmış fakat daha sonra abdestsiz olduğunu hatırlayınca kendisi namazı tekrar kılmış; fakat cemaat kılmamıştı. (Bkz: İbn Kudâme, el-Muğnî, c. 1, s: 777, 1004. mesele; İbn Rüşd, Bidâyetü’l-Müctehid, c: 1, s: 122; Vehbe ez-Zuhayli, el-Fıkhu’l- İslâmî ve Edilletuhû, c: 2, s: 199-200)

Deliller, abdestsiz veya cünüp olduğunu bilmeyerek/unutarak cemaate namaz kıldıran ve namaz bitinceye kadar bunun farkına varmayan imamın, yalnızca kendi namazını iade etmesi gerektiğini ve cemaatin namazının tamam olduğunu göstermektedir. Çünkü imama uymak, namaz kılma görevini ona yüklemek değil, ona uyarak namazı birlikte kılmak demektir. Bu da demek oluyor ki herkes kendi namazını kılmakta, birinin kusuru diğerini etkilememektedir.

Cevabın yayımlandığı yer için bkz: Yahya Şenol-Enes Alimoğlu, İnsanlık Tarihi Boyunca O Namaz, Süleymaniye Vakfı Yayınları, 3. Baskı, İstanbul, 2016, s. 175-177.

Namaz hangi hallerde yürüyerek kılınabilir?

Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

Eğer korku duyacak bir haldeyseniz namazı yürüyerek yahut binek üstünde kılın. Güvene kavuşunca da bilmediğiniz şeyleri size öğreten Allah’ın öğrettiği gibi Allah’ı anın. (Bakara, 2/239)

Bu ayette korkunun tarifi yapılmamıştır. Korku, kişilere göre farklılık arz eder. Düşmandan veya bir hayvandan korkma, namazın kılınamayacağı korkusu, namaz vaktinin çıkma tehlikesi vs… Bunlar farz namazların binekli veya yaya olarak kılınabileceğini gösteren korku çeşitleridir. Korku yokken farz namazların yürüyerek veya binekte kılınması caiz değildir.

Namazın yürüyerek veya binek üzerinde kılınacağı durumlarda gayet tabii olarak kıble, rükû, secde, ka’de gibi şartlar ortadan kalkar. Bu durumda kişi iftitâh tekbirini getirir, Fatiha ve zamm-ı sûreden sonra başını hafifçe öne eğerek rükû, biraz daha öne eğerek de secdesini yapar. Ve namazını bu şekilde tamamlayarak eda eder.

Cevabın yayımlandığı yer için bkz: Yahya Şenol-Enes Alimoğlu, İnsanlık Tarihi Boyunca O Namaz, Süleymaniye Vakfı Yayınları, 3. Baskı, İstanbul, 2016, s. 177.

İş yerinde mesai saatlerinde nasıl namaz kılınır?

Namaz kılmak Allah Teâlâ’nın emridir. Bu emrin yerine getirilmemesi O’na isyan sayılır. Allah’a isyan sayılacak hususlarda hiç kimseye boyun eğilmez. İşveren razı olmuyor diye namaz terk edilemez. Fakat böyle durumlarda namazların sadece farzları kılınır; sünnetlerle, nafilelerle meşgul olunmaz.[1]

Mesela öğle namazının veya ikindi namazının dört rekâtlık farzı kılınır ve selamdan sonra hemen işe dönülür. Daha da sıkışık bir durum halinde namazlar birleştirilebilir. Tesbih ve dua ile de meşgul olunmaz. Ancak ideal olan, işverenin çalışma şartlarını, ibadet ölçülerine göre düzenlemesidir.

Cevabın yayımlandığı yer için bkz: Yahya Şenol-Enes Alimoğlu, İnsanlık Tarihi Boyunca O Namaz, Süleymaniye Vakfı Yayınları, İstanbul, 2016, s. 152-153.

[1] Bkz: İbn Âbidin, Hâşiyetü Reddi’l-Muhtar, Kahraman Yay., İstanbul, 1984, c: 6 s: 70, “Matlab Leyse li’l-Ecîri’l-Hâssı en Yusalliye’n-Nafilete.”

İşçilerimiz namazlarını kazaya bıraksalar olmaz mı?

Namaz Allah’ın kesin emri ve Müslümanların temel dini görevlerindendir. Her Müslümanın onu zamanında ve şartlarına uygun olarak güzelce kılması gerekir. Farz bir namaz, işin aksaması gerekçe gösterilerek kazaya bırakılamaz. Cephede savaşan Müslüman askerler, çatışma zamanına denk gelse dahi namazlarını kazaya bırakamazlar. Bu durumda nöbetleşe namaz kılarlar. Sizin işçileriniz de işi aksatmayacak şekilde nöbetleşe namaz kılabilirler. Önce bir grup gider, namaz kılar gelir, sonra ikinci grup gider kılar. Bu şekilde bir düzenleme yapılırsa sıkıntı olmaz.

Ayrıca Kur’an ve sünnette namazın kazasının söz konusu olmadığını bir kez daha hatırlatmakta fayda vardır. Sadece “uyuyan” ve “unutan” kimseler, uyandıklarında/hatırladıklarında namazlarını vakitleri dışında kılabilirler. Bu, onlar için bir kaza değil; edâ olur. Bunun dışında kalan kimselerin gerek keyfi olarak gerekse gevşeklikten, tembellikten ve çalışmaktan dolayı namazları vakit dışında kılmaları diye bir şey söz konusu değildir.

Cevabın yayımlandığı yer için bkz: Yahya Şenol-Enes Alimoğlu, İnsanlık Tarihi Boyunca O Namaz, Süleymaniye Vakfı Yayınları, İstanbul, 2016, s. 153-154.

Namaz kılan birinin önünden kadın geçerse namaz bozulur mu?

Köpek, eşek ve kadının namaz kılan bir kişinin önünden geçmesi halinde namazı bozacağına dair bazı rivayetler, Kütüb-ü Sitte diye tabir edilen Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî ve Nesâî gibi hadis kitaplarında bulunmaktadır. Hadislerin farklı rivayetlerinde namazı bozacağı söylenen bu üç şey; “kara köpek-eşek-kadın”, “kara köpek-hayızlı kadın”, “domuz-Yahudi-Mecusi”, “eşek-kâfir-köpek-kadın” şeklinde sıralanmaktadır. (Hadisler için bkz: Şevkâni, Neylü’l-Evtâr, c: 3, s. 11-12.)

Fakat yine aynı kitaplarda Aişe validemizin bu rivayetleri reddettiğine dair bilgiler de vardır. Aişe’nin yanında köpek, eşek ve kadının namazı bozacağı konusu geçtiğinde şöyle demişti:

“Bizi eşek ve köpekle bir tutmakla ne kötü bir iş yaptınız! Yemin olsun, ben bilirim ki Resûlullâh namaz kılarken onunla kıblesi arasında yatmış olurdum da secde etmek istediğinde ayaklarıma dokunurdu, ben de onları çekerdim.” (Buhârî, Salât, 108; Müslim, Salât, 269-271; Ebû Dâvûd, Salât, 111; Nesâi, Kıble, 10.)

Buhârî ve Müslim’in –ki ikisinin birden rivayet ettiği hadislere müttefekun aleyh denilir- diğer bir rivayetinde şöyle gelmiştir:

Aişe radıyallâhu anhâ’nın yanında namazı bozan şeylerden söz açılmıştı. Bu meyanda köpek, eşek ve kadının da zikri geçti. Aişe:

“Bizi yine eşeklere ve köpeklere benzettiniz. Vallahi, ben Resûlullâh’ı kıblesiyle arasında yatakta yatar olduğum halde namaz kılarken gördüm. Benim için ihtiyaç hâsıl olunca oturup onu rahatsız etmek istemezdim (yatağın) ayak tarafından sıyrılıp çıkardım.” (Buharî, Salât, 99, 102, 105, 108; Müslim, Salât, 269-271.)

İmam Nevevî’nin beyanına göre İmam Mâlik, Ebû Hanife ve İmam Şâfiî gibi mezhep imamları da dâhil olmak üzere âlimlerin çoğunluğu (cumhûr-u ulemâ), yukarıda sayılan ve sayılmayan şeylerin namaz kılanın önünden geçmesi ile namazın bozulmayacağını söylemişlerdir (İmam Nevevî, Şerhu Sahîhi Müslim, c: 4, s: 227) ki bize göre doğru olan da budur.

Cevabın yayımlandığı yer için bkz: Yahya Şenol-Enes Alimoğlu, İnsanlık Tarihi Boyunca O Namaz, Süleymaniye Vakfı Yayınları, 3. Baskı, İstanbul, 2016, s. 178-179.