Zekat-Fitre
Geçen yıl zekât mükellefi idiyseniz bu sene elinizde olan zekâta tabi mallarınızdan ve paranızdan zekât vermeniz gerekir.
Daha önce zekât mükellefi olmadığınız halde iş yerinizi devrettiğiniz günden itibaren zekât verecek güce geldiyseniz onun üzerinden bir kameri yıl (354 gün) geçmesini bekler, o gün sahibi olduğunuz mallarınızın ve paranızın zekâtını verirsiniz.
Lütfen aşağıdaki linki de tıklayınız:
Müslüman bir insanın üst soydan (usûl) olan anne, baba, dede, nine gibi yakınları ile alt soydan olan çocukları ve torunları (fürû) bakıma muhtaçsa onlara bakmakla yükümlüdür. Onlara zekât vermesi halinde menfaat yine kendisine dönmüş olacaktır. Bu yüzden fıkıh kitaplarında bu kişilere zekât verilemeyeceği söylenmiştir.
Katılım bankasındaki kâr-zarar ortaklığına dayanan hesapta bulunan anaparaya da onun gelirine de zekât düşer. Yılsonunda anapara + oluşan gelirin toplamından zekât vermek gerekir.
Bir misal vermek gerekirse:
Bir kişi katılım hesabına 10.000 lira yatırmış olsun. Yılsonunda hesabında biriken para 10.600 lira ise bu miktarın tamamına zekât düşecektir.
Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
شَرَعَ لَكُمْ مِنَ الدِّينِ مَا وَصَّى بِهِ نُوحًا وَالَّذِي أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ وَمَا وَصَّيْنَا بِهِ إِبْرَاهِيمَ وَمُوسَى وَعِيسَى
“Allah Nuh‘a buyurduğunu, sana vahyettiğini, İbrahim’e, Musa’ya ve İsa’ya emrettiğini sizin için bu dinin şeriatı yaptı…” (Şûrâ, 42/13)
Bu ayet, bizim şeriatımızda var olan ve İslam’ın beş esasından biri kabul edilen namaz, zekât, hac ve oruç ibadetlerinin önceki şeriatlarda da var olduğunu göstermektedir.
Zekâtın bizden önceki ümmetlere de farz olduğunu bildiren ayetlerden birçok ayet vardır. Mesela Lut (as), İbrahim (as), İshak (as) ve Yakub (as)’ın kıssaları anlatıldıktan sonra şöyle buyurulmuştur:
وَجَعَلْنَاهُمْ أَئِمَّةً يَهْدُونَ بِأَمْرِنَا وَأَوْحَيْنَا إِلَيْهِمْ فِعْلَ الْخَيْرَاتِ وَإِقَامَ الصَّلَاةِ وَإِيتَاءَ الزَّكَاةِ وَكَانُوا لَنَا عَابِدِينَ
“Onları, emrimize uygun olarak yol gösteren önderler yaptık. Hayırlı işler yapmalarını, namaz kılmalarını ve zekât vermelerini emretmiştik. Onlar yalnızca bize kulluk ederlerdi.” (Enbiyâ, 21/73)
İsmail (as) ile ilgili olarak ise Kur’an’da şöyle buyurulmuştur:
وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ إِسْمَاعِيلَ إِنَّهُ كَانَ صَادِقَ الْوَعْدِ وَكَانَ رَسُولًا نَبِيًّا
وَكَانَ يَأْمُرُ أَهْلَهُ بِالصَّلَاةِ وَالزَّكَاةِ وَكَانَ عِنْدَ رَبِّهِ مَرْضِيًّا
“Kitapta İsmail’i de an! Gerçekten o, sözüne sâdıktı, resûl ve nebî idi. Ailesine/halkına namazı ve zekâtı emrederdi. Rabbi nezdinde de hoşnutluk kazanmış bir kimse idi.” (Meryem, 19/54-55)
Ehl-i kitap olarak kabul edilen Yahudi ve Hristiyanlara emredilen hükümler için de zekâtın da bunduğu şöyle bildirilmiştir:
وَمَا أُمِرُوا إِلَّا لِيَعْبُدُوا اللَّهَ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ حُنَفَاءَ وَيُقِيمُوا الصَّلَاةَ وَيُؤْتُوا الزَّكَاةَ وَذَلِكَ دِينُ الْقَيِّمَةِ
“Onlara sadece şu emir verilmiştir: Doğrudan doğruya yalnız Allah’a boyun eğerek O’na kul olun. Namazı sürekli kılın ve zekâtı verin. İşte sağlam din budur.” (Beyyine, 98/5)
وَإِذْ أَخَذْنَا مِيثَاقَ بَنِي إِسْرَائِيلَ لَا تَعْبُدُونَ إِلَّا اللَّهَ وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَانًا وَذِي الْقُرْبَى وَالْيَتَامَى وَالْمَسَاكِينِ وَقُولُوا لِلنَّاسِ حُسْنًا وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ ثُمَّ تَوَلَّيْتُمْ إِلَّا قَلِيلًا مِنْكُمْ وَأَنْتُمْ مُعْرِضُونَ
“Bir gün İsrail oğullarından kesin söz aldık. Allah‘tan başkasına kul olmayacaksınız. Anaya-babaya iyi davranacaksınız; yakınlara, yetimlere ve çaresizlere de. İnsanlarla güzel konuşun. Namazı dosdoğru kılın ve zekâtı verin, dedik. Pek azınız bir yana, yine sözünüzden dönmüştünüz. Siz hep yan çizer durursunuz.” (Bakara, 2/83)
وَلَقَدْ أَخَذَ اللَّهُ مِيثَاقَ بَنِي إِسْرَائِيلَ وَبَعَثْنَا مِنْهُمُ اثْنَيْ عَشَرَ نَقِيبًا وَقَالَ اللَّهُ إِنِّي مَعَكُمْ لَئِنْ أَقَمْتُمُ الصَّلَاةَ وَآتَيْتُمُ الزَّكَاةَ وَآمَنْتُمْ بِرُسُلِي وَعَزَّرْتُمُوهُمْ وَأَقْرَضْتُمُ اللَّهَ قَرْضًا حَسَنًا لَأُكَفِّرَنَّ عَنْكُمْ سَيِّئَاتِكُمْ وَلَأُدْخِلَنَّكُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ فَمَنْ كَفَرَ بَعْدَ ذَلِكَ مِنْكُمْ فَقَدْ ضَلَّ سَوَاءَ السَّبِيلِ
“Allah on iki öncü göndererek İsrail oğullarından kesin söz almış ve demişti ki; “Ben sizinleyim. Eğer namaz kılar zekât verir, peygamberlerime inanır, onları destekler, Allah’a güzel bir ödünç verirseniz kusurlarınızı bağışlar, sizi içinden ırmaklar akan cennetlere sokarım. Bundan sonra hanginiz nankörlük ederse düz yoldan sapmış olur.” (Mâide, 5/12)
Ve son olarak İsa (as)’ın diliyle zekâtın ona da emredildiği şöyle bildirilmiştir:
قَالَ إِنِّي عَبْدُ اللَّهِ آَتَانِيَ الْكِتَابَ وَجَعَلَنِي نَبِيًّا
وَجَعَلَنِي مُبَارَكًا أَيْنَ مَا كُنْتُ وَأَوْصَانِي بِالصَّلَاةِ وَالزَّكَاةِ مَا دُمْتُ حَيًّا
“(İsa) Dedi ki: «Şüphesiz ben Allah’ın kuluyum. (Allah) Bana Kitabı verdi ve beni peygamber kıldı.
Nerede olursam olayım, O beni mübarek kıldı; yaşadığım sürece bana namazı ve zekâtı emretti.»” (Meryem, 19/30-31)
Bununla ilgili görüntülü cevabımızı aşağıdaki linkten izleyebilirsiniz:
Ticaret mallarını sayı ile sınırlamak mümkün değildir. Satıp kâr elde etmek amacıyla alınan her çeşit giyim eşyası, gıda maddeleri, inşaat malzemeleri vs. ticaret malıdır ve zekâta tabidir. Bunların temel özellikleri, ticarete konu olmalarıdır.
Bir malın ticaret malı olabilmesi için iki unsurun bulunması gerekir:
1) Satmak için almak,
2) Kâr etme maksadı ve niyeti.
Bunlardan biri eksik olsa o mal ticaret malı olmaz.
Misal vermek gerekirse binek olarak kullanmak için alınan otomobiller ticaret malı olmaz; bunun zekâtı da verilmez. Fakat bir kişi otomobil alım satımı ile meşgul olsa ve bu araçları satmak niyeti ile elinde bulundursa onların zekâtını alış fiyatlarına ve maliyetlerine göre tespit ederek vermekle mükellef olur.
Aşağıdaki adresleri de inceleyebilirsiniz:
www.fetva.net/yazili-fetvalar/ticaret-mallari-icin-zekat-verileceginin-delili-nedir.html
www.fetva.net/yazili-fetvalar/3-adet-evim-var-bunlarin-zekatini-nasil-hesaplamaliyim.html
www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/yatirim-amaciyla-satin-alinan-arsanin-zekati-verilir-mi.html
Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا أَنْفِقُوا مِنْ طَيِّبَاتِ مَا كَسَبْتُمْ وَمِمَّا أَخْرَجْنَا لَكُمْ مِنَ الْأَرْضِ وَلَا تَيَمَّمُوا الْخَبِيثَ مِنْهُ تُنْفِقُونَ وَلَسْتُمْ بِآخِذِيهِ إِلَّا أَنْ تُغْمِضُوا فِيهِ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ غَنِيٌّ حَمِيدٌ
“Müminler! Kazandıklarınızın iyilerinden ve sizin için yerden çıkardıklarımızdan hayra harcayın. Sizin göz yummadan almayacağınız kötü kısmını vermeye kalkmayın. Bilin ki Allah zengindir, ne yaparsa, güzelini yapar.” (Bakara, 2/267).
Ayetteki “Kazandıklarınızdan (مَا كَسَبْتُمْ)” ifadesinin ticari malları da kapsadığı açık bir şekilde anlaşılmaktadır. Peygamber (sav)’den nakledilen bir rivayet de şöyledir:
عَنْ سَمُرَةَ بْنِ جُنْدُبٍ قَالَ أَمَّا بَعْدُ فَإِنَّ رَسُولَ اللَّهِ -صلى الله عليه وسلم- كَانَ يَأْمُرُنَا أَنْ نُخْرِجَ الصَّدَقَةَ مِنَ الَّذِى نُعِدُّ لِلْبَيْعِ
Semure b. Cündüb (r.a.)’ten rivayet edildiğine göre o demiştir ki: “Şüphesiz Resûlullah (sav) satış için hazırladığımız (eşyâ) dan zekât vermemizi emrederdi.” (Ebû Dâvûd, Zekât, 3).
İlgili ayet ve hadis birlikte değerlendirildiğinde ticaret mallarının da zekâta tabi olduğu görülmektedir.
Zekât hesabı yapılırken ticaret mallarının o anki satış fiyatları değil, mal oluş fiyatları dikkate alınır.
Bir kadının zekât veya fitre alabilmesi için sadece dul olması yeterli değildir. Zekât veya fitre alabilmek için dinen fakir sayılmak, yani nisap miktarı mala sahip olmamak şarttır. Kişiyi dinen zengin kılan nisap ise zaruri ihtiyaçların giderilmesinin ardından 85 gr altın veya 595 gr gümüş ya da buna denk para veyahut ticaret malına sahip olmaktır. Eğer halanızın nisap miktarı varsa dul olsa dahi ona zekât verilmez. Ama bu kadar altını veya parası yoksa zekât veya fitrenizi verebilirsiniz.
Lütfen aşağıdaki linkleri de tıklayınız:
www.fetva.net/yazili-fetvalar/nisap-miktari-parasi-olan-dul-kadina-zekat-verilir-mi.html