Skip to content Skip to main navigation Skip to footer

Zekat-Fitre

Biriktirilen para artmamasına rağmen niçin zekâta tabi?

Paranın kendisi, hiçbir ihtiyacı karşılamaz. Ne yenir ne içilir ne de giyilir. Ama kimin eline geçerse onun ihtiyacını karşılamanın vasıtası olur. Bu sebeple para, damardaki kan gibi dolaşımda olmalıdır. Dolaşımda olmayan paranın kimseye faydası olmaz.

Kur’an, biriktirmeyi değil; infakı emreder. Arapçada tünele “nafak” (النفق), bir şeyi tünelden geçirmeye “infâk” (انفاق) denir. Kan, nasıl damarlardan geçip vücuda yayılırsa gelir ve servet de infak yoluyla, yani harcama kanallarıyla topluma yayılır.

Dolaşımdaki para, uğradığı her kişinin işini görür. Kiminin borcunu öder, kimine mal alır, kimine üretim yaptırır, kimileri için işçi ücreti olur… Üretimi artırıcı ve işsizliği azaltıcı etki yapar. Fakat bu süre içinde o paranın miktarı ne artar ne de eksilir. Kendinde bir artma ve eksilme olmamasına rağmen para nemalanan mal sayılır. Çünkü piyasaya giren her para, ekonomiye hareket kazandırır. Piyasadan çekilen her para da ekonomiyi daraltır. Bu sebeple yastık altına gitmemesi için paradan zekât alınması gerekir.

Eskiden para, altın ve gümüştü. Bununla ilgili olarak Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“… Altını ve gümüşü kasalarda saklayıp da Allah yolunda harcamayanları acıklı bir azap ile müjdele.

O alevli ateş içinde kızdırılarak bunlarla(altın ve gümüşle) alınlarının, sırtlarının ve yanlarının dağlanacağı gün onlara şöyle denecektir. “İşte kendiniz için biriktirdikleriniz! Birikimlerinizin tadına varın bakalım.” (Tevbe 9/34-35)

Zekât nisabı konusunda yeni ayarlamalar yapılması mümkün müdür?

Altın ve gümüş, paradır. Sürekli dolaşımda olmalıdır. Ne kadar çok dolaşırsa o kadar çok kişinin işini görür. 100 gr. altın, bir ayda 100 el değiştirse 10 kilo altının işini görür. Ayrıca kişi, onu saklayıp piyasaya çıkarmayabilir. Piyasaya sürülmeyen paranın kimseye faydası olmaz. Zekât, parayı piyasaya sürme zorunluluğu getirmektedir.

Büyük ve küçükbaş hayvanlar öyle değildir. Onlar sürekli bakım ister. Dünyanın en cimri adamı bile insanları onlardan yararlandırmak zorundadır. Sütünü, yağını, peynirini, etini vs. satar. Bu da insanların ihtiyaç duydukları malların bir kısmını elde etmelerini sağlar. Bu sebeple yılın altı ayından fazla kırlarda otlayarak beslenemeyen hayvanın zekâtı olmaz.

Bu sistemi bugünkü teşvike benzetebilirsiniz. Tarım ve hayvancılık, en çok teşvik gören iş kollarındandır. Ama parayı saklayıp yastık altında biriktirmek asla tasvip edilmez.

Nisap miktarı olarak hangi ölçüyü almamız gerekir?

Hayvanların zekâtı ile paranın ve ticaret mallarının zekâtı farklıdır; bunlardan biri ile ilgili nisap diğerinde uygulanamaz. Mesela 40 koyundan 120 koyuna kadar 1 koyun zekât verilir. Yılın altı ayından fazla beslenen hayvandan zekât alınmaz.

Hayvancılık zor bir iştir, hiç kimse hayvanlarını başıboş bırakıp bir yere gidemez. Ne kadar cimri de olsa o onların etinden ve sütünden ve diğer ürünlerinden insanları yararlandırır.

Ticaret malı, satmak için alınan maldır. Bir mal, satma niyetiyle alınmaz ve o niyetle elde tutulmazsa ondan zekat verilmez. Mesela iki kişi birer araba alırlar. Biri kullanmak için, diğeri satmak için alır. Kullanmak için alanınkinden zekat gerekmez ama satmak için alanınki ticaret malı olur.

Para, daha farklıdır, kan gibi sürekli dolaşımda bulunması gerekir. Hangi maksatla bulundurulursa bulundurulsun, 20 miskal altın değerine ulaşınca zekâtını vermek gerekir. Sonuç olarak bu mallardan her birinin farklı değerlendirilmesi gerekir.

Benzer bir cevabımızı okumak için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/zekat-nisabi.html

İnfak emrinin hikmeti ne olabilir?

İnsanın fıtratında cimrilik vardır. Bu sebeple olmalı ki, Kur’an’da servet biriktirme ile ilgili bir emir yoktur, bütün emirler infaka yöneliktir. Arapça’da tünele nafak (النفق) denir. İnfak, bir şeyi tünelden geçirmektir. Damarlar tünel gibidir. Kan, onlar vasıtasıyla nasıl vücudu dolaşırsa, gelir ve servet de infak yoluyla her yeri dolaşır. İnfak, harcama demektir. Allah rızası için infak ise zayıf kesime hibe şeklinde yapılan harcamadır, bu sebeple etkisi büyük olur. Allah Teâlâ bu etkiyi şöyle örneklendirir:

“Mallarını Allah yolunda harcayanların yaptıkları iş, toprağa bir buğday tanesi atmaya benzer. O tane yedi başak bitirmiştir. Her başakta yüz tane vardır. Allah, dilediğine kat kat verir. Allah’ın imkânları geniştir, her şeyi bilir.” (Bakara 2/261)

Ayet, Allah yolunda infakın çarpan etkisi olduğunu gösteriyor. Fakir, aldığı parayı hemen harcar. Mesela bakkala olan borcunu verir. Bakkal o parayı toptancıya, toptancı işçisine verir. İşçi de ihtiyaçları için harcar… Böylece zincir uzar gider. Verilen bir lira, bir süre sonra yedi yüz liralık hatta daha çok iş görmüş ve kendi çapında bir hareket başlatmış olur. Bu hareketlenmenin faydası, infakı yapan kişiye kadar ulaşır. O yardımı yapan, bu hareketlenmeye sebep olduğu için bunların sevabını da alır.

Cimrilik kötüdür. İnsan ne kadar zengin olursa olsun, onun az bir kısmını tüketebilir. Başkalarının istifadesine sunulmayan mal, zayi olur. Aklını kullanan insan, cimriliği kötü görür. Harcanmayan paranın da kimseye faydası olmaz. Para, mal ve hizmet akışını sağladığı için ekonominin ana direğidir. İhtiyaçlar onun aracılığı ile karşılanır. O, vücuttaki kan gibidir, sürekli dolaşımda olmalıdır. Fakirlere yapılan harcama da kılcal damarlara kan pompalanmasına benzer. Bu olmazsa ülke felç olmaya başlar. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Mallarınız ve evlatlarınız sadece sınanmanız içindir. Allah’a gelince, büyük ödül, onun yanındadır.

Onun için gücünüzün yettiği kadar Allah’tan sakının. Dinleyin; itaat edin, infak edin ve kendiniz için hayır yapın. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa onlar umduklarını bulurlar.

Allah’a güzel bir ödünç verirseniz o, onu sizin için kat kat artırır ve sizi bağışlar, Allah iyiliği karşılıksız bırakmaz ve yumuşak davranır.” (Teğabun 64/15-16-17)

Mallarını Allah yolunda harcayanlar, sonra yaptıkları iyiliği başa kakmayan ve incitmeyenler; onlara Rableri katında ödül vardır. Üzerlerinde ne bir korku olur, ne de üzülürler.

Bir tatlı dil, bir bağışlama, incitme ile sonuçlanan yardımdan iyidir. Allah zengindir, acelesi yoktur.

Ey inananlar! Yaptığınız yardımları, başa kakarak ve inciterek değersiz hale getirmeyin. İnsanlara gösteriş olsun diye malını harcayan, ama Allah‘a ve Ahiret gününe inanmayan kişi gibi olmayın. Onun durumu, üzerinde biraz toprak bulunan kayaya benzer. Şiddetli bir yağmur yağar ve onu çıplak bırakır. İstedikleri bir tek şeyi bile elde edemezler. Allah nankörler takımını yola getirmez.

Allah‘ın rızasını kazanmak ve kendilerini sağlama almak için mallarını harcayanların durumu tepe üstüne kurulu bahçeye benzer. Bol yağmur yağarsa iki kat ürün verir. Yağmur yağmazsa çisenti olur. Allah yaptığınız her şeyi görür.

Hanginiz ister ki, hurması ve üzümü olan ve içinden sular akan bir bahçesi olsun, orada her türlü meyve bulunsun; ihtiyarlık gelip çatmış, çocukları da güçsüz olsun. Sonra orayı ateşli bir kasırga vursun da bahçe yanıp kavrulsun… İşte böyle. Allah o âyetleri size iyice açıklar[1]. Belki düşünürsünüz.

Müminler! Kazandıklarınızın iyilerinden ve sizin için yerden çıkardıklarımızdan hayra harcayın. Kötü kısmını vermeye kalkmayın; siz olsanız almazsınız; göz yumarsanız başka. Bilin ki, Allah zengindir, ne yaparsa, güzelini yapar.

Şeytan sizi yoksul düşmekle tehdit eder. Sizden çirkin şeyler ister. Allah ise suçunuzu bağışlama ve ikramda bulunma sözü verir. Allah’ın imkanları geniştir, her şeyi bilir.” (Bakara 2/262-268)

Zekât ve fitrenin Ramazanda verilmesi zorunlu mudur?

Fitrenin Ramazan ayında verilmesi zorunludur. Zira bu tamamen oruçla ilgili bir ibadettir. Nebîmizden gelen bir hadis şöyledir:

“Kim fıtır sadakasını bayram namazından önce verirse bu, makbul bir zekât olur. Kim de namazdan sonra verirse artık bu, sadakalardan bir sadaka olur.” (Ebû Dâvûd, Zekât, 18)

Zekât ise yıllık bir ibadettir. Elde bulunan para, mal, altın, hayvan vs. gibi üzerinden bir kameri yıl (354 gün) geçtiği zaman bunların zekâtlarının verilmesi gerekir. Dolayısıyla zekât, fitre gibi Ramazana has bir ibadet değildir. Ramazan dışında da verilir.

Bununla ilgili görüntülü cevabımızı aşağıdaki linkten izleyebilirsiniz:

www.fetva.net/zekat-fitre-yazili-fetvalar/zekat-ve-fitrenin-ramazanda-verilmesi-zorunlu-mu.html

Zekâtın kırkta biri nasıl hesaplanıyor?

Zekâtın kırkta biri demek, asli ihtiyaçlarınızın ve borçlarınızın dışında elinizde bulunan ve nisap miktarını aşan (85 gram altın veya değeri para, mal) şeyin % 2,5 (yüzde iki buçuğu)nu gerekli yerlere vermektir. Mesela asli ihtiyaçlarınızın ve borçlarınızın dışında elinizde, bir yıldan beri 10.000 TL paranız varsa bunun % 2,5’u olan 250 TL’yi zekât olarak verirsiniz.

Lütfen aşağıdaki linkleri de tıklayınız:

www.fetva.net/zekat-fitre-yazili-fetvalar/zekatin-kirkta-biri-nasil-hesaplanir.html

www.fetva.net/yazili-fetvalar/paramiz-malimiz-yil-icinde-artiyor-eksiliyor-zekatini-nasil-hesaplayacagiz.html

Bir kadın kocasına zekât verebilir mi?

Hanefi mezhebinden İmamı Azam’a göre, bir kadın zekâtını, fakir bulunan kocasına veremez. Çünkü âdete göre, aralarında bir menfaat ortaklığı vardır. Fakat yine Hanefi mezhebinin önde gelen iki imamı İmam Muhammed ile Ebu Yusuf’a göre bir kadın fakir olan kocasına zekâtını verebilir. Çünkü koca, karısının geçimini sağlamak zorunda olduğu halde kadın, kocasının geçimini sağlamak zorunda değildir.

Bizce de doğru olan budur.