Skip to content Skip to main navigation Skip to footer

Yazılı Fetvalar

Bir kız üvey kardeşlerinin yanında başı açık durabilir mi?

Onlar her ne kadar örfen sizin üvey kardeşiniz sayılırsa da dinen onlar size helal, siz de onlara helal olursunuz. Yani yabancı erkek konumundadırlar. Dolayısıyla onların yanında başı açık bir şekilde bulunmanız caiz değildir.

Allah Teâlâ Nûr Suresinin 31. aye­tinde şöyle buyurur:

“Mümin kadınlara da söyle gözlerini sakınsınlar; edep yerlerini ve çevresini örtsünler. Görünen kısım dışındaki süslerini açmasınlar.  Başörtülerini yakaları üstüne kadar indirsinler. Kocaları,  babaları, kocalarının babaları, oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kendi kadınları, elleri altında bulunan esirler, ele bakar hale gelmiş ve erkekliği kalmamış kimselerle kadınların edep yerlerinin farkına varamamış çocuklar dışında hiç kimseye süslerini açmasınlar…” (Nûr, 24/31)

Bu ayete göre Müslüman bir hanım sadece yukarıda belirtilen kimselerin yanında başını açabilir.

Üç aylarda vefat edenler gerçekten sorguya çekilmezler mi?

Hayır, böyle bir şey yoktur. Kıyamet günü Allah Teâlâ’nın huzurunda O’nun elçileri dâhil hesap vermeyecek, sorguya çekilmeyecek hiç kimse olmayacaktır. Bu gerçeği bildiren bazı ayetler şöyledir:

Kendilerine elçi gönderilenlere elbette soracağız. Elbette elçilere de soracağız!” (A’râf, 7/6)

Kur’an, hem senin için hem de halkın için doğru bilgidir. Yakında bu konuda sorguya çekileceksiniz.” (Zuhruf, 43/44)

“Tercihi Allah yapsaydı sizi bir tek toplum (ümmet) yapardı. Ama o, sapıklığı tercih edeni sapık sayar, hidayeti tercih edeni de yoluna kabul eder. Yaptıklarınızdan elbette sorumlu tutulacaksınız.” (Nahl, 16/93)

 “Size verilen nimetlerden işte o gün sorguya çekileceksiniz.” (Tekâsür, 102/8)

 

Tiyatrolarda kılık değiştirmek günah mı?

Bazı hadislerde kadınların erkeklere, erkeklerin de kadınlara benzememesi gerektiği yönünde uyarılar vardır. Fakat bunlar hayat tarzı ile ilgilidir. Yani kadınların tıpkı erkekler gibi giyinip onlar gibi hareket etmeye çalışması ya da erkeklerin kadınlar gibi giyinip onlar gibi davranmaya başlaması… Fakat şaka, eğlence olarak veya tiyatro gibi oyunlarda görülen kılık değiştirmeler bu yasağın kapsamına dâhil değildir. Bunlar mubah eğlencelerdir. Dolayısıyla bunlar günah değildir.

Saflar dolmadığı halde müezzin mahfilinde namaz kılmak doğru mudur?

Cami duvarlarının içi tek bir mekân sayıldığı için müezzinler için ayrılan yerde namaz kılınabilir. Ama ön saflar dolmadan arkada namaz kılmak mekruh olur. Caminin ve cemaatin eşyasını korumak maksadıyla orada duruluyorsa mekruh olmaktan çıkar. Safların tertibi ile ilgili hadislerden birkaç tanesi şöyledir:

Nu’man b. Beşir radıyallahu anh anlatıyor: “Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

“Ya saflarınızı düzeltirsiniz ya da Allah kalplerinize (veya yüzlerinize) muhalefet atar …” (Buharî, Ezân 71, Müslim, Salât 127, (436); Ebu Davud, Salât 94; Tirmizi, Salât 167; Nesâî, İmâmet 25.)

Enes radıyallahu anh anlatıyor: “Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

“Saflarınızı düzgün tutun, zira safların düzeltilmesi namazın kemalini(i sağlayan şartlar)dandır.” (Buharî, Ezân 132, 72, 74, 76; Müslim, Salât 124, (433, 434); Ebu Dâvud, Salât 94; Nesâî, İmâmet 27, 28, 30.)

Abdullah İbn Ömer radıyallahu anhumâ anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

“Safları düz tutun, omuzları bir hizaya getirin, aradaki boşlukları kapatın, kardeşlerinizin (sizi düzeltmeye çalışan) ellerine karsı nezaketli olun. Arada şeytan gedikleri bırakmayın. Kim safa kavuşursa Allah ona kavuşur. Kim de saftan koparsa Allah da ondan kopar.” (Ebu Davud, Salât 94; Nesâî, İmâmet 31.

Vâbisa b. Ma’bed radıyallahu anh anlatıyor:

“Resulullah aleyhissalâtu vesselâm bir adam gördü, safın gerisinde tek başına namaz killiyordu. Ona namazını yeniden kılmayı emretti.” (Ebu Dâvud, Salât 100; Tirmizî, Salât 170.)

Resulullah aleyhissalâtu vesselâm, Ashabında bir gerileme görmüştü:

“İlerleyin bana uyun. Sizden sonrakiler de size uysunlar. Bir kavim gerilemeye devam eder eder de Allah da onları geriletiverir ” buyurdu.” (Müslim, Salât 130, (438); Ebu Davud, Salât 98; Nesâî, İmâmet 17)

Câbir b. Semüre radıyallahu anh anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

Meleklerin Rabbleri indinde saf tutmaları gibi siz de saf tutmaz mısınız?” Biz: “Melekler nasıl saf tutarlar? ” dedik.

Onlar dedi, ön safları tamamlarlar ve safta muntazam dururlar.” (Müslim, Salât 119, (430); Ebu Dâvud, Salât 94.)

Ecrin isminin anlamı nedir? İsim olarak konulabilir mi?

Bu isim Arapça kökenlidir. Arapçası “ecr” dir. Anlamı ise “ücret”, “karşılık”, “mükâfat”tır.

Arap dili kurallarına göre bu kelime cümle içindeki görevine bağlı olarak “ecran”, “ecrun”, veya “ecrin” olarak okunabilir. Fakat kelime isim olarak sadece “ecr” şeklinde kullanılır.

Bu açıdan kızınıza anlamı dinimize uygun, örfümüzce-kültürümüzce malum ve her zaman genel geçer olacak bir isim koymanızı tavsiye ederiz.

Duadan sonra ellerimizi yüzümüze sürmenin hükmü nedir?

Ömer b. Hattâb radıyallahu anh’tan rivayet edildiğine göre, o şöyle demiştir:

“Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem duâda ellerini kaldırdığı zaman onları yüzüne sürmedikçe indirmezdi.” Muhammed b. Müsenna kendi rivâyetinde: “Onları yüzüne sürmedikçe indirmezdi” demektedir. (Tirmizî, Daavât, 11.)

Bu hadisi rivayet eden Tirmizî şöyle bir açıklama yapmıştır:

Bu hadis, sahih garibtir. Sadece Hammad b. İsa’nın rivayetiyle bilmekteyiz. O, bu hadisi tek başına rivayet etmiştir. Bu kimsenin hadis rivayeti azdır. Bazı kimseler ondan hadis rivayet etmişlerdir. Hanzale b. Ebî Sûfyân güvenilir bir kimse olduğunu söylemiştir.

Hadis âlimlerinden İbn Hacer el-Askalânî, Bulûğu’l-Merâm adlı kitabında, Ebû Dâvûd ve diğer bazı hadis kitaplarında Abdullah İbn Abbas’tan buna benzer başka bir hadisin de nakledildiğini, bu hadisler birlikte değerlendirildiğinde bunun hasen bir hadis olduğunu ifade etmektedir. (Bkz: İbn Hacer el-Askalânî, Bulûğu’l-Merâm, Bâbu’z-Zikr ve’d-Duâ, 1582-1583 numaralı hadisler) 

Bu bilgiler ışığında duadan sonra elleri yüze sürmenin sünnet olduğu söylenebilir.

Mesleğimiz doktorluksa dünyanın en iyi doktor olmaya mı çalışmalıyız?

Dine aykırı bir husus teşkil etmediği sürece yaptığımız iş her ne olursa olsun o işin bir numarası olmak durumundayız. Bir ayet şöyledir:

“De ki: “Benim duam, ibadetim, hayatım ve ölümüm, varlıkların Rabbi olan Allah içindir.

Onun ortağı yoktur. Böyle emir aldım. Ben Müslümanların en önde olanıyım.”(En’am, 6/162-163)

Buna göre her Müslüman imanında, ibadetinde, işinde, aile hayatında, sosyal hayatta kısaca her alanda bir numara olmak durumundadır.

Birkaç ayette Allah Teâlâ hayırlı işlerde yarışmayı emretmiş, (Bkz: Âl-i İmrân, 3/133; Mâide, 5/48, Hadîd, 57/21) ve bu yarışta olan kullarından övgü ile bahsetmiştir. (Bkz: Âl-i İmran, 3/114, Enbiya, 21/90; Mu’minun, 23/61) ve onlara şu şekilde dua etmeyi tavsiye etmiştir:

“Ve o kullar: Rabbimiz! Bize gözümüzü aydınlatacak eşler ve zürriyetler bağışla ve bizi takva sahiplerine önder kıl! Derler.” (Furkân, 25/74)

Yarışmak; dereceye girmek, birinci olmak içindir. Müslümanın yapacağı her iş hayırlı olmak durumunda olduğu için her alanda bir numara olmak Müslümanların öncelikli hedefi olmak zorundadır.

Şeddâd b. Evs’ten nakledilen bir rivâyete göre, Resûlullah şöyle buyurmaktadır:

“Allah Teâlâ her şeyde iyilik ve güzelliği (ihsânı) emretmiştir. Öyleyse öldürülmeyi hak etmiş birini öldürdüğünüz zaman, öldürmeyi bile güzel yapınız. Hayvan kesecek olursanız kesimi iyi yapınız. Bıçağınızı bileyin ve hayvana zahmet vermeyin, rahat ettirin.” (Müslim, Sayd, 57; İbn Mâce, Zebâih, 3; Ebû Dâvûd, Edâhî, 11; Tirmizî, Diyât, 14; Nesâî, Dahâyâ, 22, 26, 37; Ahmed b. Hanbel, 4/123, 124, 125)

Savaş meydanında düşmanını öldürürken veya hayvan keserken bile en güzelini yapmayı tavsiye eden bir dinin, mensuplarına hayatın her alanında bir numara olmalarını hedef göstermesinden daha tabii ne olabilir?

Ayrıca diğer din mensuplarıyla bu konuda yarışmamız da emredilir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Herkesin bir hedefi vardır, o ona yönelir. Siz iyiliklerde yarışın. Nerede olursanız olun, Allah izi bir araya getirecektir. Allah her şeye bir ölçü koyar.” (Bakara, 2/148)

Dünyalık kazanırken asıl hedef, ihtiyaç sahiplerine daha çok destek verebilmek olmalıdır. Allah Teâlâ bu gibi kişilerin umduğuna kavuşanlardan olacağını bildirerek şöyle buyuruyor:

“Onlar (umduklarına kavuşanlar) zekât için çalışanlardır.” (Mü’minûn, 23/4)

Toprakla elleri ovalamak fakirlik sebebi midir?

İçinde çeşitli organik maddeler bulunan, genellikle killi, koyu, yapışkan çamura balçık denilir. Bunun fakirliğe sebebiyet verdiğine dair yorum Mızraklı İlmihali‘nin müellifine aittir. Bunu doğrulayan herhangi bir ayet veya hadis bulunmamaktadır.

Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın Marifetname adlı kitabında da soğan ve sarımsak kabuklarını yakmak, geceleyin evi süpürmek, yaşından büyüklerin önünde yürümek, kapının bir kanadına dayanmak, eşik üzerinde oturmak, sabah namazını kıldıktan sonra camiden erken çıkmak, her sabah çarşıya erken gitmek, çarşıdan eve geç dönmek, sarığını otururken sarmak, mumu, kandili nefesle söndürmek, kapısız evde yalnız yatmak vs. gibi şeyler de fakirlik sebebi olarak gösterilmiştir. (Erzurumlu İbrahim Hakkı, Marifetname, Osmanlıcadan Sadeleştiren: Faruk Meyan, Bedir Yayınları, İstanbul, 1980, s: 836-837)

Bunların hiçbirisinin gerçekle uzaktan yakından alakası yoktur.

Evleneceklerini herkese duyuran kişiler birlikte yaşayabilirler mi?

Bir kadınla erkeğin evleneceklerini duyurmaları evlenmiş oldukları anlamına gelmez. İlerisinde evlenmeye karar verdiklerini gösterir, o kadar. Ne zaman evlilik akdini yerine getirirlersa o zaman evlenmiş sayılırlar.

Nikâhta velinin şart kılınmış olması, nikâhın hukuki olarak denetlenmesi demektir. Bugün için nikâhın hukuki denetimi yetkili makamlarca yapılmaktadır. Bu açıdan kıyılacak olan nikâhın yetkili makam olan Nikâh Dairesi tarafından denetlenmesi gerekir.

İkincisi, mehir nikâhın şartlarından değil; sonuçlarındandır. Yani nikâh esnasında mehir belirlenmese bile nikâh geçerli olur. Bu takdirde mehir hakkı kendiliğinden doğar. Bu şekilde kendiliğinden doğan mehire mehr-i misil denir. Bunun miktarı ve ödeme şekli, o kadına denk sayılan diğer bir kadının aldığı mehire bakılarak tespit edilir.

Daha ayrıntılı bilgi için lütfen aşağıdaki linkleri tıklayınız:

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/resmi-nikah-dini-nikah.html

www.fetva.net/yazili-fetvalar/imam-nikahinin-sartlari-nelerdir.html

 

İbrahim aleyhisselâm hangi oğlunu kurban etmek istedi?

Hz. İbrahim’in kurban etmesi emredilen çocuğunun kim olduğu konusunda İslam âlimleri arasında bir ittifak yoktur. Bir kısmı bunun İsmail aleyhisselâm olduğunu söylerken bir kısmı ise İshak aleyhisselâm olduğunu söylemişlerdir. Her iki grubun delillerine yer verip “hangisinin kurban edilmek istendiğini en iyi Allah bilir” deyip herhangi bir görüşe meyledemeyenler de vardır.

Yahudilerin de Müslümanların da ittifakla kabul ettiklerine göre İbrahim aleyhisselâmın ilk oğlu İsmail’dir. Sâffât sûresinin 100. ayetinde İbrahim aleyhisselâmın “Rabbim, bana salihlerden olacak bir evlat nasip eyle” şeklindeki duasına yer verildikten sonra 101. ayette bu duasının kabul edildiği ve kendisine yumuşak başlı, uysal (halim) bir çocuk bahşedildiği belirtilmiştir. Buradan, İbrahim aleyhisselâmın daha önce hiç çocuğunun olmadığı anlaşılmaktadır. Öyleyse duasına karşılık kendisine ihsan edilen çocuk İsmail aleyhisselâmdır. Daha sonra 102. ve devamı olan ayetlerde bu çocuğun kurban edilmesi ve neticesinde hem çocuğun hem de İbrahim aleyhisselâmın imtihanı başarı ile geçtikleri anlatılmıştır. Demek ki İbrahim aleyhisselâmın rüyasında kurban etmesi emredilen oğlu, ilk oğlu İsmail’dir. Zaten o ayetlerin hemen devamında yer alan 112. ayette İbrahim’e ikinci bir müjde olarak ileride peygamber olacak olan ikinci oğlu İshak da müjdelenmiştir.

Bir de şuna dikkat etmek gerekir. Allah Teâlâ İbrahim aleyhisselâma, yaşı bir hayli ilerlemiş ve kısır olan eşi Sare validemizden bir çocuğu olacağı müjdesini verirken çocuğu “bilgin bir çocuk (ğulâmin alîm)” olarak nitelemiştir. (Bkz: Hicr, 15/53; Zariyat, 51/28) İbrahim’in Sare validemizden olan bu çocuğunun İshak aleyhisselâm olduğu konusunda da hiçbir görüş ayrılığı yoktur. Fakat yukarıda da görüldüğü gibi kurban edilmesi emredilen çocuk için “halim selim bir çocuk (ğulâmin halîm)” nitelemesi yapılmıştır. Nitekim bu çocuk babasının kendisini kurban edeceğini duyduğunda bu duruma “Babacığım sana ne emrediliyorsa yap, inşaallah beni sabredenlerden bulacaksın”(Sâffât, 37/102) şeklinde karşılık vererek kendisi için verilen halimlik vasfını ispat etmiştir.

Bununla ilgili görüntülü cevabımızı aşağıdaki linkten izlemenizi tavsiye ederiz:

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/hz-ibrahimin-kurban-etmek-istedigi-oglu-hz-ismail-mi-hz-ishak-mi.html

İmam nikahı kıyıldıktan sonra boşanma olursa mehir verilir mi?

Eğer bu nikâhtan kızın ailesinin haberi ve izni yoksa (ve cinsel birliktelik gerçekleşmemişse) nikâh geçersiz olduğu için herhangi bir mehir ödenmesi gerekmez. Fakat ailesinin izni dâhilinde kıyılmış ve mehir belirlenmişse resmi nikâh olmasa da belirlenen mehirin yarısının verilmesi gerekir. Henüz mehir belirlenmeden boşanma olursa o zaman erkeğin, kıza yararlanacağı bir mal vermesi gerekir. 

 İlgili ayetler şöyledir:

 “Kadınları, mehirlerini belirleyinceye kadar el sürmeden boşarsanız, bunun size günahı yoktur. Onlara yararlanacakları bir şey verin. İmkânı olan, gücü ölçüsünde, darlık içinde olan da gücü ölçüsünde, marufa uygun olarak, onları yararlandırsın. Bu, güzel davrananlar üzerine bir borçtur.

 Kadınları, mehirlerini belirledikten sonra, el sürmeden boşarsanız, belirlediğiniz mehrin yarısı gerekir; kadınlar veya nikâh düğümü elinde olan taraf hakkından vazgeçerse başka. Sizin vazgeçmeniz, korunmak için daha uygundur. Aranızdaki üstünlüğü unutmayın. Allah yaptığınız her şeyi görür.” (Bakara, 2/236-237) 

Radyo, televizyon ve cd’den Kur’an dinlemek hatim yerine geçer mi?

Kur’an’ı okuyanlar okuma sevabı alırlar, dinleyenler ise dinleme sevabı alırlar. Fakat Kur’an okumada asıl olan hiçbir şey anlamadan hatim indirmek değil; onu anlamaya ve yaşamaya çalışmaktır. Kur’an’a bu şekilde yaklaşanlar çok sevap alırlar. Bir kasetten, cd’den Kur’an dinleyecekseniz mealli olanlardan dinleyin. Yani önce ayetin Arapçasını, ardından Türkçe mealini… Böylece yavaş yavaş Kur’an’ı anlamaya başlarsınız.

Kur’an dinlerken tahiyyattaki gibi oturmak gerekmez. Önemli olan o anda başka bir şeyle uğraşmıyor olmanızdır. Kur’an dinleyecekseniz okunan ayetlere yoğunlaşmanız gerekir.

Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“Kur’ân okunduğu zaman onu dinleyin ve susun; belki ikram görürsünüz.” (A’raf, 7/204)

Daha geniş bilgi için aşağıdaki linklerde yer alan yazılara da müracaat edebilirsiniz:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/kurani-arapca-olarak-mi-okumak-daha-iyi-yoksa-mealinden-okumak-mi.html

www.suleymaniyevakfi.org/ramazan/ramazan-ve-kuran.html

NOT: Mealli Kur’an hatmi için www.kurandersi.com/ sitemizden yardım alabilirsiniz. Oradan bilgisayarınıza, cep telefonunuza, MP3’e meal indirebilir veya site üzerinden dinleyebilirsiniz.

Bir Müslüman meslek olarak mankenlik yapabilir mi?

Bir Müslüman erkek veya bayan sadece Allah’ın helal kıldığı şekilde para kazanmak zorundadır. Buna göre bir Müslüman kumar oynayarak ve oynatarak, içki, domuz vs. satarak para kazanamayacağı gibi başkaları için açması yasak olan avret bölgelerini açarak da para kazanamaz! Bu, haramdır.

Bu yüzden size gelen teklifi ve ailenizin endişelerini helal-haram açısından düşünerek karar vermelisiniz. Helal yollardan kazanma fırsatı varken Allah’ın yasakladığı yollardan para kazanmayı asla düşünmeyin. Ama avret bölgelerinizi açmadan ve açanlarla birlikte olmadan çalışabileceğiniz bir işi yapabilirsiniz.  

Aşure günü alışveriş yapmak bereketi artırır mı?

Aşure günü alışveriş yapmanın bereket getireceğine, o gün gusül abdesti alanların bir yıl boyunca hasta olmayacağına dair herhangi bir ayet, hadis, sahabe veya tabiin uygulaması bulunmamaktadır. Bunlar halk arasında yaygın; ama herhangi bir mesnedi olmayan inanışlardır. Herhangi bir dini değerleri yoktur.

Beyhakî ve Taberânî’de Aşure günü ailesine karşı cömert olanlara Allah’ın da yıl boyu cömert davranacağına dair bir hadis rivayet edilmektedir. Bu rivayetin tüm senetleri zayıf yollarla nakledilmiştir. İmam Suyûtî, “bu zayıf yolların hepsi birbirini destekler ve hadisi kuvvetlendirir” dese de İmam Zerkeşî bu rivayet hakkında “aslı yoktur, bu söz Muhammed b. el-Münteşir’e aittir.” demiştir. (Bkz: Aliyyu’l-Kârî, el-Esrâru’l-Merfûa, s: 345-346, hadis no: 532; Sehâvî, Mekâsıdü’l-Hasene, s: 504-505, hadis no: 1193; Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, c: 2, s: 283-284, hadis no: 2642)

Zayıf da olsa nakledilen bu hadisten aşure gününde alışveriş yapmanın bereket getireceği sonucuna varılamaz.

Benzer bir rivayet de şöyledir:

“Allah İsrailoğullarına senede bir gün oruç tutmayı emretti ki o gün Aşure günüdür. O da Muharrem’in onuncu günüdür. O günü oruç tutun ve ailenize karşı cömert olun. Çünkü o gün Allah Âdem’in tevbesini kabul etmiştir.”

Bu rivayet ise uydurmadır. (Bkz: Şevkânî, Fevâidü’l-Mecmûa, s: 96, hadis no: 283)

Diyanet İslam Ansiklopedisi’nin “Âşûrâ” maddesinde şu bilgiler yer almaktadır:

“Âşûrâda oruç tutmanın fazileti konu­sunda sahih hadislerin bulunmasına kar­şılık o gün yıkanmak, gözlere sürme çek­mek, süslenmek, kına yakmak, bayram­laşmak, hububat karışımı aş (aşure) pi­şirmek, sadaka vermek, mescidleri ziya­ret etmek, kurban kesmek gibi fiiller hakkında sahih bir rivayete rastlanma­mıştır. Hadis olduğu öne sürülen metin­lerin birçoğunun gerçekte hadis olmayıp Câhiliye âdetlerine ve Yahudi gelenekle­rine dayanması kuvvetle muhtemeldir. Zira bu âdetleri Resûlullah’ın ve asha­bının yaptığına dair herhangi bir kayıt yoktur. Meselâ, “Âşûrâ günü sürme çe­ken helak olmaz”, “Âşûrâ günü gusle­den o yıl hasta olmaz” tarzındaki riva­yetler son devir kitaplarında yer almış ve İbn Teymiyye’nin ifadesine göre bu gibi hususlar Ehl-i beyte buğzeden Nâsibîler tarafından uydurulmuştur.” (Yusuf Şevki Yavuz, “Âşûrâ”, Diyanet İslam Ansiklopedisi, c: 4, s: 25)

www.fetva.net/yazili-fetvalar/asure-gununde-oruc-tutmanin-hukmu-nedir.html

Karısının kendisini aldattığından emin olan koca ne yapmalıdır?

Öncelikle evli bir kadının veya evli bir erkeğin zinasının cezasının taşlanarak öldürülme yani recim olmadığını özellikle belirtmek isteriz. Kur’an ve sünnete göre evli veya bekâr olup olmadığına bakılmaksızın her kim zina ederse onun cezası yüz değnektir. Bu konu hakkında sitemizde bulunan Nesih ve Zina Cezası başlıklı araştırmayı okumalısınız. Yazıya şu linkten ulaşabilirsiniz:

www.suleymaniyevakfi.org/kuran-arastirmalari/nesih-ve-recim-cezasi.html

Sorunuzun ikinci bölümüne gelince:

Öncelikle kocanın bu konuda oldukça dikkatli olması gerekir. Zira kişinin kendi eşi hakkında zina iddiasında bulunması oldukça riskli bir iştir ve 4 şahitle ispatlanmadıkça koca iftiracılıkla suçlanır! Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmaktadır:

“ Karılarına zina suçu atan ve kendileri dışında şahitleri olmayanlar… Böyle birinin şahitliği, kesinkes doğru söylediğine dair dört defa Allah’ı şahit tutması ile olur

Beşincisinde, eğer yalan söylüyorsa Allah’ın lanetine uğramayı diler.

Kadından o azabı (el- azâb) giderecek olan şu şekilde dört defa şahitlik etmesidir: Allah şahit, kocası kesinkes yalan söylüyor.

Beşincisinde, eğer doğru söylüyorsa Allah’ın gazabına uğramayı diler.” (Nûr, 24/6-9)

Zinanın tespiti halinde koca, olayı gizlemekle mahkemeye gitme arasında kalır. Mahkemede olayı ispatlasa karısı bundan dolayı hem itibarını kaybeder hem de 100 değnek yer.

Olayı yalnız koca görmüş olur da dört şahitle ispatlayamazsa o zaman liân yaparak evliliğe son verebilir. Liânda kadının kendini korumasına imkân verilir. Ama gerek liân ve gerekse suçun mahkemede şahitle ispatı hem kadın için hem de aile için yıpratıcı olur. Bu sebeple erkek davayı mahkemeye taşımak istemeyebilir. Hatta kimi zaman eşini boşaması bile uygun olmayabilir. Bu durumda kadının yanlış davranışını da kimseye söyleyemez. Çünkü söyler de dört şahitle ispatlayamazsa ya iftira cezası giyer, ya da liân yapmak zorunda kalır.

Başörtüsüz kılınan namazın kabul olmayacağına dair hadis sahih mi?

Ebû Dâvûd’da geçen “Allah, hayız gören bir kadının namazını ancak başörtüsü ile kabul eder” hadisi biri mevsûl (senedinde herhangi bir kopukluk olmayan hadis), diğeri ise mürsel (tâbiîn’den olan ravinin sahabî’yi zikretmeden rivayet ettiği hadis) olmak üzere iki yolla rivayet edilmiştir. (Bkz: Halil Ahmed es-Sehârenfûrî, Bezlu’l-Mechûd fî Halli Ebî Dâvûd, Beyrut, trs, c: 4, s. 305, Bâbu’l-Mer’eti Tusallî bi gayr-i Hımârin)

Hadiste “hayız gören kadın” ifadesi ile “hayız görme çağına ulaşmış kadın” kastedilmiştir. Hadisten “adetli kadınların namaz kılabileceği” şeklinde bir sonuç çıkarılabilmesi için ibarede “hayız gördüğü günlerde” (fî eyyâmi hayzihâ) cümlesinin olması gerekirdi. (Bkz: Hattâbî, Meâlimu’s-Sünen (Sünen-i Ebî Dâvûd ile Birlikte), Salât, 85, 641. hadisin şerhi) Hâlbuki hadiste öyle bir ifade yoktur. Dolayısıyla ifadenin “hayız çağına gelmiş bir kadın” şeklinde anlaşılması gerekir.

NOT: Soruda adı geçen Başörtüsü ve Örtünme başlıklı yazıya aşağıdaki linkten ulaşılabilir:

www.suleymaniyevakfi.org/arastirmalar/basortusu-ve-ortunme.html

Bir erkek, kendi ablasının sütkız kardeşi ile evlenebilir mi?

Kadından emen kız, o kadının süt çocuğu olur. Dolayısıyla onun erkek çocukları ile evlenemez, haramdır. Fakat emen kızın diğer kardeşleri ile emziren kadının hiçbir ilgisi yoktur. Dolayısıyla emen kızın erkek kardeşi, emziren kadının kızı ile evlenebilir.

Evlilikte süt akrabalığı konusunda geniş bilgi için aşağıdaki linklerde yer alan dersimizi izlemenizi tavsiye ederiz:

www.kurandersi.com/konulu-kuran-sohbetleri/2009/sut-akrabaligi-1.html

www.kurandersi.com/konulu-kuran-sohbetleri/2009/sut-akrabaligi-2.html

Doğum günü kutlamak günah mıdır?

“Doğum günü kutlamalarını yapılış amacı ve doğurduğu sonuçları açısından değerlendirmek gerekir. Bu kutlamalarda amaç, bir kişinin doğmuş veya o anda kutlamış olduğu yaşa gelmiş olmasının sevincini çevresi ile paylaşmaktan, bir araya gelip hoşça vakit getirmekten ibaret ise kutlamanın meşru ölçüler içinde yapılması şartıyla makul ve caiz olduğu söylenebilir. Fakat yılbaşı eğlence ve kutlamalarında olduğu gibi, bu tür kutlamaların yabancı kültüre imrenme ve taklit unsurları galip gelirse, kutlamalarda meşru ölçüler dışına çıkılırsa sakıncalı olacağı tabiidir.” (H. Yunus Apaydın, Diyanet İlmihal: II, İslam Ve Toplum, s: 483)

Hz. Peygamber’in kaç hadisi vardır? Hadis sayısında artma var mıdır?

Hadislerin sayısı konusunda doktora yapan ve bunu bir kitap halinde yayınlayan Doç. Dr. Mustafa Karataş,  Peygamberimiz döneminde rivayet sahasında dolaşan hadis sayısının 5.000’den (beş yüz değil, beş bin) fazla olduğunu söylemenin mümkün olmadığı sonucuna varmıştır. Tabii ki bu sayı tekrarsız hadisler için verilmiş bir sayıdır. Karataş, bu sayının tekrarları ile birlikte Kütüb-i Tis’a* denilen meşhur dokuz hadis kitabında 10.000 civarında olduğunu, sahabe ve tabiin sözleri de dâhil tekrarsız toplam hadis sayısının 30.000’i geçmediği kanaatindedir. Daha sonra farklı rivayet veya tekrarlanma suretiyle hadisler artmış ve hicri 3. asırda 1.500.000’e ulaşmıştır. (Mustafa Karataş, Rivayet Tekniği Açısından Hadislerin Artması ve Sayısı, Basılmamış Doktora Tezi, İstanbul, 1998, s: 230-231)

İlk dönemdeki 5.000 hadisi tespit eden ve bunların “sahih”, “zayıf”, “uydurma” şeklinde sınıflandırmasını yapan herhangi bir çalışma olup olmadığını bilmiyoruz.

* Kütüb-i Tis’a: Buhari, Müslim, Tirmizi, Ebu Davud, İbn Mace, Nesai, Darimi, Muvatta, Ahmed b. Hanbel.

Abdestte organları peş peşe yıkamanın hükmü nedir?

Abdest organlarının peş peşe yıkanması demek olan müvâlât/vilâ Hanefi ve Şâfiî mezheplerine göre sünnet, Mâlikî ve Hanbelî mezheplerine göre ise farzdır. (Bkz: Vehbe ez-Zuhaylî, el-Fikhu’l-İslâmî ve Edilletuh, c: 1, s. 233-234) Yani bir organ yıkandıktan sonra başka bir şeyle uğraşmadan hemen diğer organı yıkamak veya mesh etmek gerekir.

Abdesti tarif eden Mâide sûresi 5. ayetten ve konuyla ilgili hadislerden hareketle bunun farz olduğu söylenemez. Fakat yine de başka bir işle uğraşmadan hemen diğer organa geçmek ve daha önce yıkanan organları kurulamayı en sona bırakmak gerekir.