Skip to content Skip to main navigation Skip to footer

Yazılı Fetvalar

Kurban kesecek olanlar Zilhicce ayında tıraş olup tırnaklarını kesemez mi?

Konuyla ilgili hadis şöyledir:

Ümmü Seleme radıyallahu anha,  Resulullah sallallâhu aleyhi ve sellemin şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:

“Kimin kesecek bir kurbanı varsa, Zilhiccenin hilali yenilenince kurbanını kesinceye kadar saçından ve tırnaklarından bir şey al­masın.” (Müslim, Edâhî 39-42 (1977); Ebu Davud, Dahâyâ, 2-3; İbn Mâce, Edâhî 11)

“Hadisin zahirine göre, kurban bayramında kurban kesmek isteyen bir kimsenin, Zilhiccenin ilk gününden itibaren, kurbanını kesmesine kadar geçen süre içerisinde, saçlarını, sakallarını veya vücudundaki kıllarını kesip kısaltması ya da tıraş etmesi ve tırnaklarını kes­mesi yasaklanmıştır. (…)

Fıkıh âlimlerinin bu husustaki görüşlerini şu şekilde özetlemek müm­kündür:

1. İmam Ahmed’le İshak, Said b. el-Müseyyeb, Dâvûd Zahirî ve Şafiîlerden bazılarına göre; kurban sahibinin kurbanlığı bayram gününün kuş­luğunda, kesmesine kadar, vücudundaki kıl ve tırnaklardan bir şey alması haramdır. Delilleri; mevzuumuzu teşkil eden hadis-i şeriftir.

2. Hanefilere göre; kurban sahibinin sözü geçen süre içerisinde vücu­dundaki, kıllarını veya tırnaklarını kesmesi tenzîhen mekruhtur. İmam Şa­fiî’nin meşhur olan görüşü de bu olduğu gibi bu görüş İmam Mâlik’ten de rivayet olunmuştur.

Bu görüşte olan âlimlere göre; konumuzla alakalı hadis-i şerifteki kılla­rı ve tırnakları kesmekle ilgili yasak, tahrim için değil, tenzih içindir. Bu ya­sağın hükmünü haramlıktan çıkarıp tenzihen mekruhluğa çeviren delil ise; başka bir hadistir. Sözü geçen hadis-i şerifte Fahr-i kâinat Efendimizin Medine’den Mekke’ye kurbanlık gönderdiği, kendisinin Medine’de kaldığı ve kurbanlığı daha Mekke’ye ula­şıp kesilmeden önce kendisinin ihramlılar için geçerli olan yasaklara uyma­dığı ifade edilmektedir. Bu sebeple, Hattâbî de, sözü geçen hadisin konumuzu ilgilendiren hadisteki yasağın haramlık ifade etmeyip, tenzihen mekruhluk ifade ettiğine delil olduğunu söylemiştir. Ayrıca bu görüşte olan âlimlere gö­re; “kurban sahibinin kurbanı kesmeden önce, elbisesini giyip güzel kokular sürünmesinin caiz olduğunda, tüm âlimlerin ittifak etmiş olmaları da, tır­nakların ve saçların kesilmesiyle ilgili sözü geçen yasağın kerahet-i tenzihiyye ile ilgili olduğuna delâlet eden hususlardandır.” (Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Necati Yeniel, Hüseyin Kayapınar, Necat Akdeniz, Şamil Yayınevi, İstanbul, 1990, c: 10, s: 467-468.)

Kız arkadaşımla evlenmeden ilişkiye girdik. Şimdi ne yapmalıyız?

Allah insanı imtihan etmek için dünyaya göndermiştir. Bu imtihanın amacı da kimin daha iyi kul olduğunu ortaya çıkarmaktır. İmtihanın neticesinde kazananlar ödüllendirilecek, kaybedenler de cezalandırılacaktır.

İmtihan araçları çeşit çeşittir. Bunlardan bir tanesi de Allah’ın koyduğu yasaklardır. Din dilinde bu yasaklara haram denilir. Müslüman bir kişi, yaşadığı hayatta Allah’ı dikkate alan insan olduğu için, O’nun koyduğu haramları işlemekten kaçınır. Müslüman, Allah yokmuş gibi davranamaz. Her şeyi veren Allah emir de verir. Müslüman, bu ilkeyi asla göz ardı etmez.

Bu haramlardan bir tanesi de birbirlerine yabancı olan kız ve erkeğin baş başa kalmaları, el ele tutuşmaları ve cinsel beraberlik yaşamalarıdır. Birbirlerine nikâh düşen iki farklı cinsin nikâhsız olarak bu tür davranışlarda bulunması büyük günahlardandır. Siz bu büyük günahı işlemişsiniz. O halde derhal Allah’a tevbe etmeli, bağışlanmanız için O’na yalvarmalısınız. Bu tür bir davranış iyi kulların özellikleri arasındadır. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“O güzel kullar onlardır ki ‘çirkin bir hayâsızlık’ işledikleri ya da nefislerine zulmettikleri zaman, Allah’ı hatırlayıp hemen günahlarından dolayı bağışlanma isterler. Allah’tan başka günahları kim bağışlayabilir ki? Bir de onlar yaptıkları üzerinde bile bile ısrar etmezler.” (Al-i İmran, 3/135)

Eğer birbirinizi seviyorsanız bunu ailelerinize açmak zorundasınız! İslam dini öncelikle aile tarafından denetlenmeyen bir evliliği asla onaylamaz ve günah içinde bocalayıp durursunuz. Ailelerinize danışın, onların yönlendirmelerine göre hareket edin.

Eğer evlenmeniz için okulunuzu engel gösterirlerse evlenme dairesine başvurun ve aranızda resmi nikâh kıydırın, düğününüzü daha sonra yapabilirsiniz.

Benzer bir cevabımızı okumak için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/birbirimizi-seviyoruz-bundan-sonra-ne-yapmamiz-gerekiyor.html

Şeytanın kandıramadığı Adem’i Havva mı kandırdı?

Buhari ve Müslim başta olmak üzere bazı hadis kitaplarında “eğer Havva olmasaydı hiçbir kadın kocasına ihanet etmezdi” şeklinde bir hadis bulunmaktadır. (Buhari, Enbiyâ; 1; Müslim, Radâ, 62 (1470) Bu hadisi yorumlayan âlimler, Havva’nın ihanetinin Âdem’e yasak meyveyi yemesi için teşvikte bulunması ve onu kandırması olduğunu söylemişlerdir.

Âdem aleyhisselam ve İblis kıssasının yer aldığı Bakara, 2/34-39; A’raf, 7/11-25 ve Tâhâ, 20/116-123. ayetlerde Şeytan’ın Âdem ve eşini (Havva) kandırdığı ve yasak ağaçtan yemelerini sağladığı anlatılmaktadır. Bu ayetlerin hiçbirinde yasak ağaçtan ilk defa yiyenin kim olduğundan ve kimin kimi teşvik edip aldattığından bahsedilmemektedir. Aksine, Şeytan’ın her ikisini de aldattığından ve her ikisinin de yasak ağaçtan yediğinden bahsedilmektedir. Fakat aynı kıssa Tevrat’ın Yaratılış (Tekvîn) 3. bölümünde şu şekilde anlatılmaktadır:

1 RAB Tanrı’nın yarattığı yabanıl hayvanların en kurnazı yılandı. Yılan kadına, “Tanrı gerçekten, ‘Bahçedeki ağaçların hiçbirinin meyvesini yemeyin’ dedi mi?” diye sordu.

2 Kadın, “Bahçedeki ağaçların meyvelerinden yiyebiliriz” diye yanıtladı,

3 “Ama Tanrı, ‘Bahçenin ortasındaki ağacın meyvesini yemeyin, ona dokunmayın; yoksa ölürsünüz’ dedi.”

4 Yılan, “Kesinlikle ölmezsiniz” dedi,

5 “Çünkü Tanrı biliyor ki, o ağacın meyvesini yediğinizde gözleriniz açılacak, iyiyle kötüyü bilerek Tanrı gibi olacaksınız.”

6 Kadın ağacın güzel, meyvesinin yemek için uygun ve bilgelik kazanmak için çekici olduğunu gördü. Meyveyi koparıp yedi. Yanındaki kocasına verdi, o da yedi.

7 İkisinin de gözleri açıldı. Çıplak olduklarını anladılar. Bu yüzden incir yaprakları dikip kendilerine önlük yaptılar.

8 Derken, günün serinliğinde bahçede yürüyen RAB Tanrı’nın sesini duydular. O’ndan kaçıp ağaçların arasına gizlendiler.

9 RAB Tanrı Âdem’e, “Neredesin?” diye seslendi.

10 Âdem, “Bahçede sesini duyunca korktum. Çünkü çıplaktım, bu yüzden gizlendim” dedi.

11 RAB Tanrı, “Çıplak olduğunu sana kim söyledi?” diye sordu, “Sana meyvesini yeme dediğim ağaçtan mı yedin?”

12 Âdem, “Yanıma koyduğun kadın ağacın meyvesini bana verdi, ben de yedim” diye yanıtladı.

13 RAB Tanrı kadına, “Nedir bu yaptığın?” diye sordu. Kadın, “Yılan beni aldattı, o yüzden yedim” diye karşılık verdi.

14 Bunun üzerine RAB Tanrı yılana, “Bu yaptığından ötürü Bütün evcil ve yabanıl hayvanların en lanetlisi sen olacaksın” dedi, “Karnının üzerinde sürünecek, yaşamın boyunca toprak yiyeceksin.

15 Seninle kadını, onun soyuyla senin soyunu birbirinize düşman edeceğim. Onun soyu senin başını ezecek, Sen onun topuğuna saldıracaksın.”

16 RAB Tanrı kadına, “Çocuk doğururken sana çok acı çektireceğim” dedi, “Ağrı çekerek doğum yapacaksın. Kocana istek duyacaksın, Seni o yönetecek.”

17 RAB Tanrı Âdem’e, “Karının sözünü dinlediğin ve sana, Meyvesini yeme dediğim ağaçtan yediğin için Toprak senin yüzünden lanetlendi” dedi, “Yaşam boyu emek vermeden yiyecek bulamayacaksın.

18 Toprak sana diken ve çalı verecek, Yaban otu yiyeceksin.

19 Toprağa dönünceye dek Ekmeğini alın teri dökerek kazanacaksın. Çünkü topraksın, topraktan yaratıldın Ve yine toprağa döneceksin.”

Görüldüğü gibi Âdem aleyhisselamı kandıranın Havva validemiz olduğuna dair bilgiler Kur’an değil, Tevrat kaynaklıdır. Büyük ihtimalle bu bilgiler bizim kaynaklarımıza da “hadis” olarak girmiş ve öylece rivayet edilmiştir.

Koca, kendisini aldatan eşini boşarsa mehrini de vermek zorunda mı?

Eşinizi haklı bir sebeple boşamışsınız. Sizin verdiklerinizden başkasını da almamışsınız. Bu sebeple yaptığınız davranış şu ayetin kapsamına girer.

“Müminler! Kendilerinden hoşlanmadığınız halde kadınlara mirasçı olmaya kalkmanız size helal değildir. Onlara verdiğinizden geri almak için baskı da yapmayın; açık fuhuş yapmış olurlarsa o başka. Onlarla marufa uygun geçinin. Eğer onlardan hoşlanmadıysanız bakarsınız ki, siz bir şeyden hoşlanmıyorsunuz ama Allah onda birçok hayırlar yaratacak olabilir.” (Nisa 4/19)

Cenaze evinde yemek yemek günah mıdır?

Dinimizde cenaze evine taziye için giden akraba, komşu veya dostların orada yemek yemeleri değil, beraberlerinde yemek götürmeleri tavsiye edilmiştir. Peygamberimizden nakledilen bir rivayet şöyledir:

Abdullah b. Cafer’den… Demiştir ki: Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Cafer’in ev halkına yemek hazırlayınız. Çünkü onların başına kendilerini meşgul eden bir iş gelmiştir.” (Ebu Davud, Cenâiz, 25-26; Tirmizî, Cenaiz 21; İbn Mace, Cenaiz 59; Ahmed b. Hanbel, 6/380)

Bu hadis sebebiyle cenaze sahiplerinin kendilerine taziye için gelen misafirlerine yemek hazırlaması mekruh kabul edilmiştir. Hatta Cerir b. Abdullah el-Becelî radıyallahu anh tarafından söylenen “Biz ölünün ailesi yanında toplanmayı ve onların yemek hazırlamasını onun üzerine feryad-ü figan ederek ağlamaya denk (bir günah) olarak görürdük.” (İbn Mace, Cenâiz, 60) rivayeti de dikkate şayandır. Fakat uzaktan gelip de geceyi ölü evinde geçirmek mecburiyetinde kalan kimselere, ölünün ev halkı tarafından yemek hazırlanması bazı ulema tarafından caiz görülmüştür ki bizce de bu doğrudur.

Bununla ilgili görüntülü cevabımızı aşağıdaki linkten izleyebilirsiniz:

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/cenaze-evinde-uc-gun-yemek-icmek-haramdir-deniyor-dogru-mu.html

Kulaktan çıkan kirler gusül abdestini bozar mı?

Gusül abdestinde yıkanması gereken yerler, bedenin dış yüzüdür. Kulağın dış yüzeyini yani parmağınızla kolaylıkla dokunabileceğiniz, temizleyebileceğiniz yerleri de ıslatırsanız guslünüz tamam olur. Daha sonra çıkan kulak kirleri gusle engel değildir. Bu konuda vesveseye kapılmayın.

Lütfen aşağıdaki linkte yer alan görüntülü cevabımızı izleyiniz:

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/banyo-konusunda-vesvese-yapiyorum-ne-yapmam-lazim.html

Susuz içilen haplar orucu bozar mı?

Susuz da olsa hap içmek orucu bozar. Oruçla ilgili ayetlere bakıldığında hasta olanların oruçlarını tutmayabilecekleri, daha sonra iyileştiklerinde tutabilecekleri belirtilmiştir. Siz de öyle yapın. Doktorunuzun talimatı ile mutlaka hap içmeniz gerekiyorsa oruç tutmaz, iyileştiğinizde tutamadığınız oruçları gününe gün tutarsınız. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“(Size yazılan o oruç) sayılı günlerde tutulur. Sizden kim hasta veya yolculuk halinde olursa tutmadığı günler sayısınca diğer günlerde tutsun. Orucu tutabilecek olanların bir çaresizi doyuracak kadar fidye (fitre) vermesi de gerekir. Kim bir iyiliğin fazlasını yaparsa onun için iyi olur. Oruç tutmanızın ne kadar iyi olduğunu bilseniz, (hasta ve yolcu olmanıza rağmen) tutarsınız.” (Bakara, 2/184)

YAYIMLANDIĞI YER: Yahya Şenol, Ramazan ve Oruç, 3. Baskı, Süleymaniye Vakfı Yayınları, İstanbul, 2017, s. 101.

Aileden habersiz nikâh geçerli olur mu?

İmam nikâhı, yapılacak olan nikâhın yetkili bir kişi veya kurumun denetlemesi demektir. Tıpkı bugün nikâhların belediyede kıyılması gibi.

Dinimize göre nikâhı denetleme yetkisi olan ilk kişi; kızın ailesidir. Dolayısıyla öncelikle onların rızası alınmak zorundadır. Nebîmiz şöyle buyurmuştur:

“Hangi kız/kadın, velisinin izni olmadan nikahlanırsa onun nikahı geçersizdir!” (Buhârî, Nikâh, 16)

Fakat aile sebepsiz yere sorun çıkarırsa o zaman denetim, bölgenin yetkili amirine geçer. Yani bugünkü anlamı ile belediyeye.

İmam nikâhı için sadece kız ve erkeğin anlaşmaları yeterli değildir. Nikâh, bir denetim altında yapılan ve halka ilan edilen bir anlaşma türüdür. Asla gizli ve denetimsiz olarak yapılamaz.

Yapılması gereken ilk şey, kızı ailesinden istemektir. Razı oldukları taktirde usulüne uygun bir şekilde düğün yapılır, evlilik gerçekleşir. Haksız gerekçelerle buna karşı çıkarlarsa ve kızın yaşı 18’den büyükse Evlendirme Dairesi’ne başvurulur, resmi olarak evlenilir.

Nikâh bir sözleşmedir. İmam nikâhı kavramı, Hıristiyanların Kilise Nikâhı kavramına karşılık icat edilmiştir. Dinimizde böyle bir kavram yoktur. Nikâh, mutlaka “yetkili” birileri tarafından bir kayıt ve “denetim” altında kıyılmalıdır. Bugün bu denetimi belediyeler yapmaktadır.

Hanefi mezhebinde sadece iki şahit ile yetinilen nikâhın geçerli oluşu YANLIŞTIR! Bu konuda Hanefi mezhebinin görüşü ile amel edilemez! Kaldı ki Hanefi mezhebi iki şahidi yeterli görmekte; fakat nikâhın gizli olmasını kabul etmemektedir.

Bu konuda sitemizde bulunan VELİSİZ NİKÂH ve NİŞANLILARIN NİKÂHI adlı yazılarımızı okuyunuz.

www.suleymaniyevakfi.org/arastirmalar/velisiz-nikah.html

www.suleymaniyevakfi.org/arastirmalar/nisanlilarin-nikahi.html

İmam nikâhının şartları nelerdir?

Nebîmiz sallallâhu aleyhi ve sellemin şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:

“Veli ve iki güvenilir şahit olmadan nikâh olmaz. Bu şekilde kıyılmayan nikâh batıldır. Eğer anlaşamazlarsa sultan, velisi olmayanın velisidir.” (Ebû Dâvûd, Nikâh, 20; Tirmîzî, Nikâh, 14; İbn Mâce, Nikâh, 15; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 6/66)

Hadiste geçen “sultan”, yetkili amir demektir.

Veli; baba, dede, oğullar, erkek kardeşler amca vs. dir. Bunlar bulunmaz veya bulunur da görevini yapmazsa görev yetkili amire geçer.

Bugün dünyanın hiçbir yerinde velisiz nikâh kıyılmaz. Belediye başkanlarının, kilisenin, havranın veya bir başka makamın nikâhı onaylamaya veya redde yetkili olması, bunların velilik yetkisini kullanmaları demektir.

Nebîmizin erkekler için veli aramaması, kadınlar için de velinin onayını yeterli görmesi evliliği kolaylaştırmakta ve sağlıklı yuvaların kurulmasına sebep olmaktadır.

Ayrıntılı bilgi için lütfen aşağıdaki linki de tıklayınız:

www.suleymaniyevakfi.org/arastirmalar/velisiz-nikah.html

Bana verdiği nimetler için Rabbime nasıl şükredeyim?

Öncelikle Allah Teâlâ hamd-u senalar ediniz. Elinizdeki imkânları sizi imtihan etmek için verdiğini aklınızdan çıkarmayın. Bu yüzden vaktiniz varken mutlaka sadaka verin. Şu ayet hep gözünüzün önünde olsun:

“Ey iman edenler! Gerek mallarınız, gerek evlatlarınız sizi Allah’ı zikretmekten alıkoymasın! Bilin ki böyle yapanlar, en büyük kayba uğrarlar.

Sizden birinize ölüm gelip çatmadan önce, size nasip ettiğimiz imkânlardan Allah yolunda harcayın! Ölüm gelip çatınca: «Ya Rabbi, az mühlet ver bana, bak nasıl hayırlar yapacağım, tam takva ehlinden olacağım!» diyecek olsa da Allah, vâdesi gelen hiçbir kimsenin ecelini ertelemez. Allah yaptığınız her şeyden haberdardır.” (Münafikûn, 63/9-11)

Sizin durumunuz şu surede belirtilen duruma uygun düşmektedir.

“Senin içini ferahlattık değil mi?

Yükünü de kaldırdık.

O yük senin belini bükmüştü.

Bir de şanını yücelttik.

Demek ki, her güçlüğün yanında bir kolaylık varmış.

Unutma ki, o güçlüğün yanında bir kolaylık daha vardır. ((Bu ayet indiği zaman Peygamberimizin ashabına şu müjdeyi verdiği rivayet edilmiştir: “Bir güçlük iki kolaylığı asla yenemez.” Taberi.))

Öyleyse boş kalınca kalk, onun için yorul.

Ve yalnız Rabbine giden yola sarıl.” (İnşirâh, 94/1-8)

Eğer İstanbul’da iseniz vakfımızda her hafta Salı günleri saat 19-21 arasında yaptığımız Kur’an sohbetlerine, Cumartesi günleri saat 11-12:30 arasında yaptığımız Hikmet Çalışmaları programına katılabilirsiniz. Sohbetleri internetten www.kurandersi.com adresinden de takip edebilirsiniz.

Umreye gidene hac farz olur mu?

Hac ibadeti, gerekli şartları taşıyan her Müslüman’a farzdır. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

Oraya yol bulabilenlerin Kâbe’yi haccetmeleri, Allah’ın insanlar üzerinde hakkıdır…” (Al-i İmran 3/97)

Oraya yol bulabilenler, hac günlerinde orada bulunabilenlerdir. Umreye gidenler, bugünlerde orada bulunamayacakları için onlara hac farz olmaz.

www.fetva.net/yazili-fetvalar/umreye-giden-kisiye-haccin-farz-oldugu-soyleniyor-bu-dogrumu.html

Bir kadın bir hafta arayla iki kez âdet olabilir mi?

İki âdet arasındaki temizlik haline Tuhr (Temizlik) hali denir. Bunun müddeti on beş günden az olamaz.

Âdet görmekte olan bir kadından bir hastalık sebebi ile devamlı olarak kan gelecek olsa, onun hayız ve temizlik hallerindeki belli günlerine göre hüküm verilir.

Dolayısıyla siz daha önceki zamanlarınızda belli olan âdet günlerinize itibar edin. Diğer günlerde kan gelecek olsa bu, özür kanı olur, namaz kılmaya devam edersiniz.

Kadınların özel halleri ile ilgili geniş bilgi edinmek için lütfen aşağıdaki linkte yer alan konuşmayı izleyiniz:

www.kurandersi.com/vakif-etkinlikleri/kadinin-ozel-halleri-2/

Cennet anaların ayakları altındadır hadisi uydurma mıdır?

Muâviye İbn Câhime’nin anlattığına göre; Câhime radıyallahu anh Peygamber aleyhissalâtu vesselâma gelir ve: “Ey Allah’ın Resulü, ben gazveye (cihad) katılmak istiyorum, bu konuda sizinle istişare etmeye geldim” der. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm: “Annen var mı?” diye sorar. “Evet” deyince, “Öyleyse ondan ayrılma, zira cennet onun ayağının altındadır” buyurur. (Nesâî, Cihâd, 12)
 
Görüldüğü gibi hadis Kütüb-ü Sitte’de yer almaktadır. Mevzu/uydurma değildir. Fakat hadis âlimlerinden Hâkim bu hadisin muzdarip* olduğunu belirtmektedir. (Bkz.: İsmail b. Muhammed el-Aclûnî, Keşfu’l-Hafâ, 3. bs., Beyrut, 1988, c. 1 s. 335, hadis no: 1078)
 
Hadis senet yönünden zayıf olsa da mana yönünden sahih görünmektedir. Zira Kur’an-ı Kerim’e bakıldığında birçok ayette Allah’a imandan sonra ana-babaya iyilik etmek emredilmektedir. Dolayısıyla cennete giden yol da onların önünden geçmektedir.
 
* Muzdarip Hadis: Birbirine metin veya senet itibarıyla bir ya da daha fazla ravi tarafından, aralarını cem ve telif etme imkânı olmayacak şekilde farklı biçimde rivayet edilen hadis.

Yaşını doldurmamış keçiden kurban olur mu?

Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemden rivayet edilen bir hadis şöyledir:
 
“Bir yıllık hayvandan başkasını kesmeyiniz. An­cak böylesini bulmak size güç gelirse, o başka bu durumda altı ay­lık bir koyun yavrusu kesiverin.” (Müslim, Edâhi 13 (1963); Nesaî, Dahaya 13; İbn Mâce, Edâhi 7; Ebu Davud, Edâhî, 4-5)
 
Kurbanlık hayvanları bulmakta güçlükle karşılaşıldığı zaman müsinne (yaşını doldurmuş) olma şartı aranmadan kesilebilmek sadece koyunlara mahsustur. Bunların dışındaki semiz hayvanlar gösterişli de olsalar “müsinne” sayılacakları ça­ğa gelmeden kurban edilemezler. Hadis-i şerifte bu mevzudaki ruhsat sadece koyun cinsine verilmiştir.

Sa’lebe kıssası gerçek mi, yoksa sadece bir hikâye mi?

Dr. Kadir Paksoy’un Yeni Ümit Dergisi’nde yayımlanan Sa’lebe Kıssasıyla İlgili Rivayet Üzerine Sened ve Metin Esaslı Tahliller başlıklı makalesinde, bu kıssa ile ilgili olarak özetle şu bilgiler yer almaktadır:
 
“Hadis otoritelerinin raviler hakkında beyan ettikleri ifadelere göre Sa’lebe hadisi, isnâd yönünden son derece zayıf, illetli ve münker bir rivayettir.
 
İbn Hazm, Sa’lebe hadisinin Mu’ân b. Rifâa, Ali b. Yezîd ve Kâsım gibi zaîf raviler kanalıyla nakledilen asılsız ve bâtıl bir rivayet olduğunu; ayrıca nüzul sebebi yönünden de Tevbe 75-77 âyetlerinin münafıklar hakkında genel olduğunu, dolayısıyla bunun Sa’lebe ile bir ilgisinin bulunmadığını kaydeder.
 
İbnu’l-Esîr, Sa’lebe kıssasının sahih olmadığını yahut Bedir’e katılan Sa’lebe hakkında şaibeli olduğunu belirtir.
 
Zehebî, Sa’lebe hadisinin münker olduğuna temas eder.
 
Irâkî ve Heysemî, Taberânî’nin naklettiği Sa’lebe hadisinin Ali b. Yezîd adında metrûk bir ravi sebebiyle zayıf olduğuna dikkat çekmişlerdir.
 
Abdulfettah Ebû Gudde, Sa’lebe hadisinin illetli ve münker bir rivayet olmasına rağmen bilhassa müfessirler tarafından illetine ve nekaretine temas edilmeksizin nakledildiğine dikkat çeker.
 
Âlimlerin de ifade ettikleri bu tenkit ve değerlendirmelere göre Sa’lebe hadisi, son derece zayıf, illetli, münker, hatta asılsız ve bâtıl bir rivayettir. Elbette böyle bir rivayet, muhtevada sunulan hususlarda delil olamaz. Hatta bu kabil rivayetlerin nakledilmesi uygun düşmez.
 
Rivayette Sa’lebe’nin pişman olup zekâtını getirdiği halde, gerek Resulullah tarafından, gerekse halifeleri tarafından kabul edilmediği anlatılmaktadır. Zekâtını getiren kimseyi reddetmek, başta Resulullahın, sonra da Raşit Halifelerin uygulamalarına zıt düşmektedir. Özellikle Resulullah’ın münafıklara karşı izlediği tavır ve stratejiler incelenirse, nifâklarını açıkça yüzlerine vurmadığı, İbn Selûl gibi meşhur münafıkları dahi sabırla idare ettiği görülür.
 
Ayrıca Resulullah’ın ve ilk halifelerin uygulamalarına göre imkân sahiplerinden zekât alınması, gerekirse güce başvurulması söz konusudur. Üstelik bu mevzuda ilk halife Hz. Ebû Bekr’in zekât vermeyenlere karşı kararlı tutumu ve harp ilan etmesi bilinen bir vak’a iken, elbette gönül rızasıyla zekâtını getiren kimselerden reddedilmesi diye bir şey olamaz.
 
Bu itibarla Sa’lebe’nin geri çevrilmesi, ne İslâm ahkâmını tatbik eden Resulullah’ın ne de onun sünnetini takip eden halifelerin uygulamalarıyla bağdaşmaz. Bütün bu veriler, Sa’lebe hadisinin metin/ muhteva açısından çelişkilerle dolu olduğunu göstermektedir.” (Kadir Paksoy, Sa’lebe Kıssasıyla İlgili Rivayet Üzerine Sened ve Metin Esaslı Tahliller“, Yeni Ümit Dergisi, Sayı: 70, 2005.)

Namazda eteğin altına pijama vs. gibi bir şey giymek şart mı?

Bacakların çıplak olarak birbirine değmesi namazı bozmaz. Bayanlar ayaklarına kadar uzanan etekleri ile namaz kılabilirler. Eteğin altına pijama vs. giymeleri şart değildir. Resûlullâh mescitte erkeklerin arkasında namaz kılan kadınlara erkeklerden önce başlarını kaldırmamaları gerektiğini söylemişti. Bunun sebebi, secdeye varan erkeklerin arkadan avret bölgelerinin görülme ihtimalidir. Demek ki onların üzerlerindeki elbiseden başka iç elbiseleri yoktu ve o şekilde namaz kılıyorlardı.

Konuyla ilgili rivayetler şöyledir:

Sehl ibn Sa’d şöyle demiştir: Bazı insanlar Resûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem ile birlikte namaz kılardı. O halde ki bunlar bellerindeki futalarını[1], küçük olduğu için (çocuklar gibi) boyunlarına bağlamış olurlardı. Bu sebepten (cemaate gelen kadınlara): Erkekler doğru­lup oturmadıkça başlarınızı secdeden kaldırmayınız, denirdi. (Buhârî, Amel fi’s-Salât, 14)

Esma bint Ebî Bekr demiştir ki: Resûlullâh’ı, erkeklerin avret mahallerini görmelerinin çir­kinliğinden dolayı; “(Ey kadınlar topluluğu) sizden kim Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsa erkekler (secdeden) başlarını kaldırmadıkça başını kaldırmasın” buyururken işittim. (Ebû Dâvûd, Salât, 141-142)

[1]  Futa: Vücudun belden aşağı kısmını örtecek şekilde kuşanılan, genellikle ipekten bir nevi önlük, peştemal.

Cevabın yayımlandığı yer için bkz: Yahya Şenol-Enes Alimoğlu, İnsanlık Tarihi Boyunca O Namaz, Süleymaniye Vakfı Yayınları, 3. Baskı, İstanbul, 2016, s. 181-182.

Nikâh şahitlerinden birinin kadın olması nikâh zarar verir mi?

Kızın/kadının velisinin izni olması ve nikâhın gizli olmaması gibi nikâhla ilgili şartlar tamamlanmışsa bir erkek ve bir kadının şahitliği ile kıyılan nikâh geçerli olur.

Nikâh şahitlerinden birinin veya her ikisinin kadın olmasının nikâha bir zararı olmaz. Kadının şahitliği ile ilgili olarak aşağıdaki linkte yer alan yazıyı okumanızı tavsiye ederiz:

www.suleymaniyevakfi.org/arastirmalar/kadinlarin-sahitligi.html

Sadece öpüşmek gusül abdestini gerektirir mi?

Sadece öpüşmek veya okşamakla gusül abdesti gerekmez. Gusül abdestini gerektiren durum ya cinsel ilişki ya da cinsel ilişki olmasa da boşalma meydana gelmesidir. Öpüşme veya okşama neticesinde boşalma olmaz da şehvetten dolayı sadece zevk suyu/kayganlaştırıcı su gelirse gusül abdesti almak gerekmez. Bundan dolayı sadece abdest bozulur.

Benzer soru-cevaplar için lütfen aşağıdaki linkleri tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/kadinlar-da-ihtilam-olur-mu.html

www.fetva.net/yazili-fetvalar/meni-mezi-ve-vedi.html

Psikolojik kökenli hastalıklara dair dinimizin bir çözümü var mı?

Bahsettiğiniz hastalıkların çoğu psikolojik kökenli hastalıklardır. İnsanlar, Allah’ın kendilerinden istediği davranışları yapmadığı zaman fıtratları zedelenir. Fıtrat yara aldıktan sonra da bu tür hastalıkların ardı arkası kesilmez.
 
Öncelikle kişilerin dini düşüncelerini ve yaşantılarını düzeltmeleri gerekir. Bundan sonra Allah’ın izni ile bu tür psikolojik rahatsızlıklar görülmez olur.
 
Bir ayette Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
 
“İnsanların kendi elleriyle işledikleri yüzünden karada ve denizde fesat çıktı; Allah da belki dönerler diye yaptıklarının bir kısmını böylece kendilerine tattırır.” (Rum, 30/41)

Hacamat nedir? Bilgi verir miniz?

Vücudun herhangi bir yerini hafifçe çizip üzerine boynuz, bardak veya şişe oturtarak kan alma işlemine hacamat denilir.

“Bu yöntemle kan al­mak yahut vücudun istenen yerine kan toplamak için, küçük bir fanus ters tutu­larak içine süratle sokulup çıkarılan bir alev vasıtasıyla havası boşaltıldıktan son­ra vücuda kapatılmakta, böylece kanın, üzerindeki hava basıncının azaldığı o ke­sime hücum etmesi sağlanmaktadır. Eğer amaç sadece kan toplamak değil kılcal damarlardan kan almaksa fanus, o ke­sim bir bıçakla çizildikten sonra kapatılır ve bu durumda kan iç basıncın etkisiyle kolaylıkla dışarı çıkar, yani fanus tarafın­dan emilmiş olur. Bu işlemlerden birinci­sine “kuru hacamat”, ikincisine “kanlı ha­camat” denir. Ancak Türkçede hacamat denilince akla daha çok ikincisi veya atar ve toplardamarlardan fazla miktarda kan alınması gelmektedir ki bunun adı Arap­ça’da fasddır; bu işi yapana da fassâd adı verilir. Türk halkı arasında kuru hacamat için “şişe çekme” tabiri kullanılır.”

“Hacamatın Hz. Peygamber zamanında da sağlığı koruma ve bir te­davi metodu olarak uygulandığı, bizzat kendisinin hacamat yaptırdığı, hatta haca­matı teşvik ettiği bilinmektedir. Hacamatı o dönemde uygulanan en iyi tedavi me­totları arasında sayan (Buhari, Tıp, 13; Müslim, Müsâkat, 62, 63) Resul-i Ek­rem’in ve ashabının genel olarak ağrıya ve baş ağrısına karşı (Buhari, Tıp, 15; Ebu Dâvûd, Tıp, 3) baş, omuz, boyun damarları, kalça ve ayağın üstünden haca­mat yaptırdığı (Buhari, Tıp, 14, 15; Ebû Dâvûd, Menâsik, 35, Tıp, 4. 5; Tirmizî, Tıp, 12; İbn Mâce, Tıp, 21), hacama­tın akla ve hafızaya kuvvet verdiğini söy­lediği (İbn Mâce, Tıp, 22) rivayet edil­mektedir.

(KAYNAK: Abdullah Köşe, Mahmut Rıdvanoğlu, “Hacamat”, Diyanet İslam Ansiklopedisi, c: 14, s: 422-423)