Enfal, Kur’an-ı Kerim’in 8. suresinin adıdır. “Ganimetler, bağışlar, hibeler” anlamına gelir. Sahra ise “açık alan ve çöl” anlamına gelir. Bunların isim olarak konma âdeti yoktur. İlerisinde çocuğunuz, bu yüzden rahatsız edilebilir. Daha uygun ve alışılmış isimlerden koymanızı tavsiye ederiz.
Yazılı Fetvalar
Bir Müslüman ibadetlerini yerine getirmezse bunun hesabını Allah’a verecektir. Bize düşen ise ona ilgili ayetleri okuyarak telkinlerde bulunmaktır.
Size tavsiyemiz, onun bu durumunu kabullenmeniz ve ona dostça davranmaya devam etmenizdir. Bir Kur’an meali alın, her gün ona birkaç âyet okuyun. İmanla, ibadetle özellikle de namazla ilgili ayetlerin meallerini okuyun. İnşaallah bundan etkilenir de namazlarını kılmaya başlar. Buna rağmen kılmazsa siz yine de ona olan saygınızı muhafaza edin. Peygamberimiz şöyle buyurmaktadır:
“Küçüklerimize merhamet etmeyen, büyüklerimize de saygı göstermeyen bizden değildir.” (Tirmizi, Birr, 15; Ebu Davud, Edeb, 66; Müsned, 1/257)
www.fetva.net/yazili-fetvalar/kayinvalideme-bakmak-zorunda-miyim.html
Boşanmalarda şahit tutulması şarttır. Fakat gerdeğe girmeyen kadının iddet beklemesi diye bir şey olmadığı için iddeti içerisinde boşanması da olmaz. Yani kocası onu her zaman, şahitler huzurunda boşayabilir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“Müminler! Mümin kadınlarla nikâhlanıp, onları, temasta bulunmadan boşadığınızda, artık onlar için size iddet saymaya lüzum yoktur. Kendilerine bağışta bulunarak onları güzellikle serbest bırakın.” (Ahzâb, 33/49)
Benzer bir cevap için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:
www.fetva.net/yazili-fetvalar/sahitsiz-bosanmalar-gecerli-midir.html
Boşanma ile ilgili olarak geniş bilgiye aşağıdaki linkte bulunan Talak (Erkeğin Boşama Hakkı) başlıklı yazıdan ulaşabilirsiniz.
www.suleymaniyevakfi.org/kuran-arastirmalari/talak-erkegin-bosama-hakki.html
Kur’an’da meyte (leş), kan, domuz eti ve Allah’tan başkası adına kesilen hayvanların “yenilmesi” haram kılınmıştır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“De ki: «Bana vahyolunanda, leş, akıtılmış kan, domuz eti -ki pistir- ve Allah yolundan çıkarak Allah’tan başkası adına kesilen hayvandan başkasını yemenin haram olduğuna dair bir emir bulamıyorum; fakat darda kalan, başkasının payına el uzatmamak ve zaruret miktarını aşmamak üzere bunlardan da yiyebilir.» Doğrusu Rabbin bağışlar ve merhamet eder.” (En’am, 6/145)
Yukarıda ayette görüldüğü gibi domuzun eti pis (rics) olarak nitelendirilmiş ve bu yüzden haram kılındığı bildirilmiştir. Domuzun derisini, kılını da bu hükme dâhil etmek, ayete ilave yapmak olur. Dolayısıyla domuz kılından imal edilmiş fırçalar kullanılabilir.
www.suleymaniyevakfi.org sitemizde bu konuya benzer bir yazımız bulunmaktadır. Okumak için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:
Nisa suresinin 12. ayetine göre ölenin karısı, mirasın sekizde birini alır.
“…Sizin çocuğunuz yoksa ettiğiniz vasiyet veya borç çıktıktan sonra bıraktıklarınızın dörtte biri karılarınızındır; çocuğunuz varsa, bıraktıklarınızın sekizde biri onlarındır…” (Nisa, 4/12)
Aynı surenin 11. ayetine göre de kız, erkek kardeşinin yarısı kadar miras alır:
“Allah evladınız hakkında, erkeğe iki kız hissesi kadar tavsiye eder…” (Nisa, 4/11)
Bu durumda miras 40 paya bölünür. 5 pay ölenin eşi alır. 7 pay kız alır. Erkek çocukların her biri de 14’er pay alırlar.
Bir annenin bebeğini emzireceği zaman abdestli olması şart değildir. Her durumda bebek emzirilebilir: Abdestli, abdestsiz, cünüp veya âdetli bir durumdayken emzirmenin bebeğin maneviyatına olumsuz etkisi olmaz. Bu konuyla ilgili olarak anlatılan şeylerin herhangi bir dayanağı yoktur. O yüzden içiniz rahat olsun. Çocuğun maneviyatına etki edecek olan, sizin davranışlarınız ve ona öğreteceğiniz şeylerdir.
Abdestin sadece namaz için gerekli olduğuna dair aşağıdaki linkte yer alan cevabımızı da okumanızı tavsiye ederiz:
www.fetva.net/yazili-fetvalar/abdestli-olmayanin-yaptigi-yemek-yenir-mi.html
Kur’an-ı Kerim’de sık sık İbrahim Aleyhisselâmın kıssasına yer verildiği görülmektedir. Birçok ayette Allah Teâlâ Resûlullâh’a “İbrahim’in dinine tabi ol” emri vermektedir. Aynı emir diğer Müslümanlara, Mekkeli müşriklere, Yahudilere ve Hristiyanlara da verilmiştir. Zira bu üç zümre de kendilerini İbrahim aleyhisselâma nispet etmekte ve ona değer vermektedirler. Bu açıdan İbrahim Aleyhisselâm diğer nebîlerden farklıdır. O, “nebîlerin babası” olarak da bilinir. Resûlullâh’ın namazlarda ona dua etmesinin sebebi bu olabilir.
Ayrıca Kur’an’da İbrahim Aleyhisselâmın “(Rabbim!) Sonrakilerin beni güzel şekilde anmalarını sağla.” (Şuarâ, 26/84) şeklindeki duasına yer verilir. Namazlarımızda ona da salât ve bereket dilenmesi bu duanın kabulü sayılabilir.
Bârik, “bereketlendir” anlamına gelir. Bereket; çoğalma ve artma demektir. İbrahim Aleyhisselâma bereket dilenmesi, maddi ve manevi olarak kendisinin ve mü’min zürriyetinin Allah’ın nimetlerinden bolca faydalanmasını ve isminin kıyamete kadar baki kılınmasını ve sürekli onun övülmesini, hayrının, iyiliğinin hatırlanmasını Cenab-ı Allah’tan niyaz etmektir. Bir ayette şöyle buyurulmuştur:
“İnsanlar içinde İbrahim’e en yakın olanlar, ona tâbi olanlar, bu Nebî ve bu Nebî‘ye iman edenlerdir. Allah müminlerin dostudur.” (Âl-i İmrân, 3/68)
Ayette görüldüğü gibi İbrahim Aleyhisselâma en yakın olanlardan biri bizim Nebîmizdir. Dolayısıyla onun, namazlarda İbrahim Aleyhisselâma dua etmesinin ve bizlerden dua etmemizi istemesinin bir sebebi de bu yakınlık olabilir.
Cevabın yayımlandığı yer için bkz: Yahya Şenol-Enes Alimoğlu, İnsanlık Tarihi Boyunca O Namaz, Süleymaniye Vakfı Yayınları, 3. Baskı, İstanbul, 2016, s. 164-165.
Bir erkek kendisinden yaşça büyük bir kadınla evlenebilir. Fakat nikâh için kadının velisinin izni şarttır. Bu şart yerine getirilmeden nikâh kıyılamaz.
Evlenmek istediğiniz hanımın velisi kimse (baba, dede, oğullar, erkek kardeşler, amca vs.) önce ona gideceksiniz. Onlar sadece yaşlarınızı bahane ederek evlenmenize karşı çıkarlarsa Evlendirme Memurluğu’na başvurup resmi nikâhınızı kıydırın. İmam nikâhınızı resmi nikâhtan sonra kıydırırsınız.
Bunun dışında kimsenin haberi olmadan, gizli bir şekilde nikâh kıyamazsınız. Gizli nikâhlar geçersizdir. Nikâhın geçerli olmasının olmazsa olmaz şartı, bu nikâhın bir yetkili tarafından denetlenmesidir. Bu da öncelikle kızın/kadının velisi, bunların olmaması yahut sebepsiz yere sorun çıkarması durumunda da yetkili resmi makamlardır.
Benzer bir soru-cevap için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:
www.fetva.net/yazili-fetvalar/dul-kadinlar-ailesinden-izin-almadan-nikahlanabilirler-mi.html
Velisiz nikâh olmayacağı konusunda daha detaylı bilgiye aşağıdaki linklerden ulaşabilirsiniz:
www.suleymaniyevakfi.org/arastirmalar/velisiz-nikah.html
www.suleymaniyevakfi.org/arastirmalar/nikah-sozlesmesinde-veli.html
Bankalar vermiş oldukları kredi kartları sayesinde üye işyerlerine İmprinter ve POS makineleri kurarak işyerinin bu cihazlardan yaralanmasını sağlar. Kredi kartının kullanımı sayesinde fazla vakit ve emek kaybetmeksizin hesaplar düzenli bir şekilde tutulmakta, alacağın gerek müşteriden gerekse bankadan tahsili sırasında işlemler elektronik ortamda gerçekleştiğinden daha hızlı ve güvenli bir şekilde yapılmaktadır. Banka, hem borçluya kefil olmakta hem de iş yerinin takip edip tahsil etmesi gereken alacağı takip ve tahsil etmektedir. Bu hizmetlere karşı bankanın aldığı para, faiz değil, hizmetin bedelidir, bu da caizdir. Bu bedeli kart sahibinin ödemesi gerekirken çoğu zaman satıcı ödemektedir.
Benzer bir soru-cevap için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:
www.fetva.net/yazili-fetvalar/faizli-bankalarin-pos-cihazlarini-kullanmak-caiz-midir.html
Fıkıh kitapları kadına erkeğin boşama hakkının verilebileceğini söylerler. Ancak Kur’an buna manidir. Mezhepler kadının “iftida” hakkını elinden almışlar ve yetkileri olmadığı halde ona böyle bir hak tanımışlardır. Kur’an’a göre talak erkeğin hakkı, iftida da kadının hakkıdır. Bu haklardan biri diğerine geçmez. Dolayısıyla kadına, nikah sırasında talak hakkı verilmiş, o da bu hakkı kullanarak kocasından ayrılmışsa yaptığı boşama geçersizdir.
Kadının talak değil iftida hakkı vardır. Kadın kocası ile birlikte yaşamayacağına karar verirse durumu yetkililere bildirir, onlar da bunun yerinde olduğunu anlarlarsa kadına iftida hakkını verirler. Bu durumda kadın kocasından aldığı mehri iade ederek kocasından ayrılır.
Açıklamalı bilgi aşağıdaki linkte bulunan yazıdadır:
www.suleymaniyevakfi.org/arastirmalar/kadinin-bosanmasi.html
Dinimizde suçun şahsiliği prensibi esastır. Kim günah işlerse ceza ona verilir. Bu açıdan başı açık olan eşle evli olan erkek, uygun zamanlarda eşine gerekli uyarıları yapar. Ona örtünme ile ilgili ayetleri ve hadisleri okur, okutur. Bundan sonrası kadına kalmıştır. Dilerse başını örter, günahtan kurtulur; dilerse örtmez, günahkâr olur. Koca bu yüzden eşine baskı yapamaz.
Benzer bir soru-cevap için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:
www.fetva.net/yazili-fetvalar/bir-erkegin-karisina-emir-verme-hakki-ve-yetkisi-var-midir.html
NOT: Bu konuda sitemizin ana sayfasında yer alan BAŞÖRTÜSÜ VE ÖRTÜNME başlıklı dosyayı incelemenizi tavsiye ederiz. Orada bulunan yazıların çıktısını alıp birlikte okuyabilirsiniz.
www.suleymaniyevakfi.org/arastirmalar/basortusu-ve-ortunme.html
Karanlıkta namaz kılmayı yasaklayan ayet veya hadis yoktur. Aksine Resûlullâh’ın karanlıkta namaz kıldığı rivayet edilmiştir. Konuyla ilgili bir hadis şöyledir:
Âişe validemiz şöyle demiştir:
“Ben Resûlullah’ın ön tarafında, ayaklarım onun kıblesine (yani secde edeceği yere) gelmek üzere uyurdum. O secdeye vardığı zaman eliyle beni dürterdi, ben de ayaklarımı geriye çekerdim. Secdeden kalktığı zaman yine uzatırdım.” Âişe validemiz devamla demiştir ki: “O zamanlarda evlerde kandiller (yani ışıklar) yoktu.” (Buhârî, Salât, 22, 104; Müslim, Salât, 272; Nesâî, Tahâret, 19; Muvatta, Salâtü’l-Leyl, 2; Ahmed b. Hanbel, 6/148, 225)
Önemli olan secde edilecek olan yerin namaz kılmaya elverişli olmasıdır. Bazen namaz kılınacak yerde namaza engel bir necaset veya secde edildiğinde kişiye zarar verebilecek cam kırıkları, iğne vb. şeyler bulunabilir. Eğer böyle bir şey yoksa karanlıkta namaz kılmakta herhangi bir sakınca olmaz.
Cevabın yayımlandığı yer için bkz: Yahya Şenol-Enes Alimoğlu, İnsanlık Tarihi Boyunca O Namaz, Süleymaniye Vakfı Yayınları, 3. Baskı, İstanbul, 2016, s. 179-180.
İnsanlara doğruları tebliğ etmeden, anlatmadan onları müşrik diye damgalamak doğru olmaz. Bizim insanları müşrik olanlar-olmayanlar diye ikiye ayırmak gibi bir hakkımız da yok yetkimiz de… Biz elimizden geldiği kadar doğruları yaşamak ve anlatmakla sorumluyuz. Bundan sonrası insanlara kalmıştır. Bu esnada onlarla bayramlaşmalar dâhil her türlü ilişkilerimizi sürdürmeye devam etmek durumundayız. Bu ilişkiler bizim imanımızı asla zedelemez. Bu gibi kişilerle görüşmenizde, arkadaşlık etmenizde dinen herhangi bir sakınca olmaz. Evinize de çağırabilirsiniz. Birlikte olduğunuz zamanlarda doğruları onlara anlatmaya çalışırsınız. Sadece farklı düşünüyor ve inanıyorlar diye onları dışlamanız doğru olmaz. Neticede Allah Teâlâ insanları inanıp inanmama konusunda serbest bırakmıştır.
İmanı zedeleyecek olan ilişkiler; Müslümanlarla savaş halinde olan, Müslümanları yurtlarından sürüp çıkaran ve onlara destek verenlerle olan ilişkilerdir. Bunlar bizim üç kırmızı çizgimizdir. Bunları ihlal etmeyenler gayrimüslim dahi olsalar onlarla iyi ilişkiler içinde olmalıyız. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“Allah, din hususunda sizinle savaşmayan ve sizi yurdunuzdan çıkarmayan kimselere iyilik etmenizi ve değer vermenizi yasaklamaz. Allah değer bilenleri sever. Allah sadece, din hususunda sizinle savaşmış, sizi yurdunuzdan çıkarmış ve çıkarılmanıza destek vermiş kimselere yakınlık göstermenizi yasaklar. Onlara yakınlık gösterenler zalimlik etmiş olurlar.” (Mümtahine, 60/8–9)
Müslüman olmayanlarla ilişkiler konusunda sitemizde bulunan bir yazıyı okumak için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:
www.suleymaniyevakfi.org/arastirmalar/musluman-olmayanlarla-iliskiler.html
Diyanet İşleri Başkanlığı devlete bağlı resmi bir kuruluştur. Bizim gibi hür ve serbest değillerdir; her istediklerini söyleyemezler. Onlar bu gibi konularda, kendilerine göre bir siyaset uyguluyorlar. Türk milleti içinde kök salmış ve artık tam bir gelenek halini almış bu gibi konularda onlardan aksi bir davranış beklemek pek de gerçekçi değildir.
Her konuda en büyük görev ise bilinçli Müslümanlara düşmektedir. Vatandaş bilinçlendikçe Diyanetin tavrı da değişir.
Kandil Geceleri hakkında sitemizde bulunan yazıyı okumak için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:
www.suleymaniyevakfi.org/tarih-arastirmalari/kandil-geceleri.html
Babanıza akraba ile iyi geçinmeyi tavsiye eden ayet-i kerimeleri gösterin. Allah’ın ve peygamberinin bu işe ne kadar önem verdiğini izah etmeye çalışın. Eğer kendisi okuma yazma biliyorsa bizzat ona okutun; bilmiyorsa siz okuyun, o dinlesin. Bunun yanı sıra onun sevdiği, beğendiği bir hoca efendi varsa onu ziyarete gidin; durumu bir de o izah etsin. Her şeye rağmen hâlâ yanlışta ısrar ederse siz yine de babanızı üzmemeye, kırmamaya çalışın fakat akrabanızla ilişkinizi hiçbir zaman kesmeyin. O istemese de siz onlarla görüşün. Bu konuda babanızın “hakkımı helal etmem” demeye hakkı yoktur. Zira Allah’ın emrettiği bir hususu hiç kimsenin yasaklamaya hakkı yoktur. Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
“Ey insanoğlu! Annen ve baban seni, körü körüne Bana ortak koşman için zorlarlarsa, onlara itaat etme; dünya işlerinde onlarla güzel geçin; Bana yönelen kimsenin yoluna uy; sonunda dönüşünüz Bana’dır. O zaman, yaptıklarınızı size bildiririm.” (Lokman, 31/15)
“Adını anarak birbirinizden bir şeyler istediğiniz Allah’a karşı gelmekten sakının ve akrabalık bağlarına saygı gösterin.” (Nisa, 4/1)
“Allah’a kulluk edin, O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana-babaya, akrabalara, yetimlere, düşkünlere, yakın ve uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya ve size hizmet eden kimselere iyilik edin. Allah, kendini beğenip öğünenleri elbette sevmez. “ (Nisa, 4/36).
“Akrabalarına, düşküne ve yolcuya hakkını ver, elindekileri de hepten savurma.” (İsra, 17/26).
Resûlullâh sallallahu aleyhi ve sellem , “Kime iyilik edeyim ya Resulallah!” diye soran bir sahâbîye, “Annene, babana, kız kardeşine, erkek kardeşine ve bunları takip eden akrabalarına iyilik etmek senin görevindir” şeklinde cevap vermiştir. (Buhârî, Edeb, 25).
Bir başka hadislerinde ise şöyle buyurmuştur:
“Allah’a ve ahiret gününe iman eden kimse misafirine ikram etsin. Allah’a ve ahiret gününe iman eden kimse akrabasına iyilik etsin. Allah’a ve ahiret gününe iman eden kimse ya faydalı söz söylesin veya sussun!” (Buhârî, Edeb 85; Müslim, İman 74, 75.)
Ön safta yer olmadığı için yalnız başına arkada namaz kılmak mecburiyetinde kalan kimsenin durumunda ihtilâf edilmiştir.
a. İmam Şafii’ye göre, bu kimse ön saftan birini yanına çekmeden tek başına kılar. Çünkü eğer ön saftan birini yanına çekecek olursa evvelâ o kimseyi ön safta bulunmanın faziletinden mahrum eder ve ayrıca o safta da bir gedik açmış olur. Bu bakımdan yalnız başına kılar.
b. İmam Malik’e göre ise, safların arkasında namaz kılan kimsenin namazı tamdır. Önden bir kimseyi yanına çekmesine lüzum yoktur. Şayet çekecek olursa, çekilen kimse o adama itaat etmemelidir.
c. Bazı âlimler de ön safta bulunan bir kimseyi arka safa çekmenin o kimseye zulüm olduğunu söylemişlerdir.
d. Hanefilere göre ise, o kimse imam rükû’a eğilmek isteyinceye kadar bir kimsenin dışarıdan gelmesini bekler. Gelmeyeceğini anlayınca da imam rükû’a varmadan ön safta bulunan birisini yanına çeker ve namazım öyle kılar. Bu hareketiyle hadis-i şerifteki nehye muhatap olmaktan kurtulur.
Şafiî ulemasının çoğunluğuna göre bu durumda kalan kimse namaza durduktan sonra ön safta bulunan bir kimseyi çekerek yanına durdurur. O kimse de bu adamın isteğine itaat etmekle büyük ecirlere nail olur.
Her ne kadar hüküm bu ise de, zamanımız insanlarının bunu bilmemesi, tatbikinden doğacak mahzurları da göz önüne alarak safta tek başına namazını kılabileceği ifade edilmiştir.
Nimet-i İslâm müellifi merhum Mehmed Zihni Efendi’nin şu kıymetli mütalaasını da unutmamak lâzımdır:
“Yalnız durmak zamanınızda evlâdır. Çünkü namaz meselelerini bilmemek halkın büyük çoğunluğu arasında yaygın olduğundan çekilen kişinin namazının fasit olma ihtimali vardır.”
KAYNAK: Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Necati Yeniel, Hüseyin Kayapınar, Kontrol: Mehmed Savaş, Şamil Yayınevi, İstanbul, 1988, c: 3, s: 47-48.
Kadınların kadınlara avreti göbek ile diz kapakları arasındaki yerlerdir. Bir kadın, arzu duysun veya duymasın diğer bir kadının dizkapağı ile göbeğinin arasına bakamaz. Bu sebeple bir kadın, başka bir kadının yanında diz kapağı ile göbeğinin arasını kapamak zorundadır, bu ona farzdır. Dolayısıyla bayan kuaförde epilasyon için bu bölgenin açılmaması gerekir. Aynı şey ağda için de geçerlidir. Bunun dışında kalan bölgelere epilasyon yapılmasında bir sakınca yoktur.
www.suleymaniyevakfi.org/arastirmalar/basortusu-ve-ortunme.html
Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem, yeni Müslüman olan sahabilerden sadece isimleri İslam’a aykırı olanların isimlerini değiştirmiş, diğerlerine isimlerini değiştirmeleri gerektiğini söylememiştir. Meriç isminin İslam’a aykırı bir tarafı yoktur. Dolayısıyla değiştirilmesi gerekmez.
Munâfikûn sûresinde Abdullah b. Übeyy ve arkadaşlarının mürted olduğu açıkça ifade edilmektedir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“Bunun sebebi şudur: Onlar inandılar, sonra kâfir oldular, bu yüzden kalplerinde yeni bir huy oluştu; artık onlar anlamazlar.
Onları gördüğün zaman kalıpları hoşuna gider, konuşurlarsa sözlerini dinlersin. Onlar sanki dayanmış keresteler gibidirler. Her gürültüyü kendi aleyhlerine sanırlar. Onlar düşmandır, onlardan sakın. Allah onları kahretsin! Nasıl olup da döndürülüyorlar?” (Munâfikûn, 63/3-4)
Allah Teâlâ onların müminken kâfir olduklarını ama yine de mümin gözükmeye çalıştıklarını açıkça beyan ettikten sonra onlara karşı olan davranış biçimini şöyle bildirmektedir:
“…Onlar düşmandır, onlardan sakın…”
Nebîmiz bu emre uygun olarak davranmıştır.
“Resûlullâh’ın Abdullah b. Übey gibileri öldürtmemesinin sebebi, “Muhammed güçlendi, şimdi arkadaşlarını öldürtüyor” diye konuşmalarına engel olmak içindir.” şeklindeki iddia öteden beri yapılır. Ancak bu, Nebîmizin, bazı şartlarda Allah’ın emirlerini uygulamadığı anlamına gelir ki bu, ona yapılacak en büyük iftira olur.
NOT: Mürtedlerin öldürülüp öldürülmeyecekleri ile ilgili olarak aşağıdaki linkte yer alan cevabımızı okumanızı tavsiye ederiz:
www.fetva.net/yazili-fetvalar/murtedler-oldurulmeli-mi.html
Bunun yanı sıra gayrimüslimlerle ilişkiler konusunda www.suleymaniyevakfi.org sitemizde bulunan “Müslüman Olmayanlarla İlişkiler” başlıklı yazıyı da okumanızı tavsiye ederiz. Yazıya aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz:
www.suleymaniyevakfi.org/arastirmalar/musluman-olmayanlarla-iliskiler.html
Yemin keffareti ile ilgili olarak Allah Teâlâ Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyurmuştur:
“Allah, kasıtsız olarak ağzınızdan çıkıveren yeminlerinizden dolayı sizi sorumlu tutmaz, fakat bilerek yaptığınız yeminlerden dolayı sizi sorumlu tutar. Bunun da keffâreti, ailenize yedirdiğiniz yemeğin orta hallisinden on fakire yedirmek yahut onları giydirmek yahut da bir köle azat etmektir. Bunları bulamayan üç gün oruç tutmalıdır. Yemin ettiğiniz takdirde yeminlerinizin keffareti işte budur. Yeminlerinizi koruyun (onlara riayet edin). Allah size ayetlerini açıklıyor; umulur ki şükredersiniz!” (Mâide, 5/89)
On miskin olabilmesi için bir fakirin 10 ayrı günde yedirilmesi gerekir. Bu, ayetin delaletidir.
Ancak keffaret, kişinin ailesine yedirdiğinin ortalaması olarak verilmelidir, fitre olarak değil. Ayetteki “ailenize yedirdiğiniz yemeğin orta hallisinden” ifadesi bunu göstermektedir.