Oruç
Allah’ın koyduğu dengeye göre her mevsimde, her yerde öğle, ikindi, akşam, yatsı, gecenin ortası, seher imsak/sabah namazı vakitleri oluşur. Gecenin ortası ile seher vakti, gecenin en uzun bölümü olan gece yarısını oluşturur. 45 derece enlemin aşağısı ile yukarısı arasında tam bir denge vardır.
GECENİN YARISI |
||||
AKŞAM |
YATSI |
GECENİN ORTASI / ĞASAK’UL-LEYL Gecenin en soğuk vakti |
FECR-İ KAZİB Seher/Sahur |
FECR-İ SADIK İmsak/sabah |
Şu ayete göre gece Güneşli, gündüz de Güneşsiz olabilir.
وَجَعَلْنَا اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ آيَتَيْنِ فَمَحَوْنَا آيَةَ اللَّيْلِ وَجَعَلْنَا آيَةَالنَّهَارِ مُبْصِرَةً لِتَبْتَغُواْ فَضْلاً مِّن رَّبِّكُمْ وَلِتَعْلَمُواْ عَدَدَالسِّنِينَ وَالْحِسَابَ وَكُلَّ شَيْءٍ فَصَّلْنَاهُ تَفْصِيلاً
“Geceyi ve gündüzü iki gösterge yaptık, daha sonra gecenin göstergesini giderdik; aydınlatıcı olmayı da gündüzün göstergesi yaptık. Bu hem rabbinizin ikramını aramanız hem de yılların sayısını ve hesabı bilmeniz içindir. Biz her şeyi ayrıntılı olarak açıklamışızdır.” (İsrâ, 17/12)
Bu ölçülere uyunca, beyaz gecelerin yaşandığı yerlerde oruç süresinin oldukça kısa olduğu görülür.
“Namazı kıl“ emriyle başlayan ve namaz vakitlerini açıklayan iki ayet vardır. Onlardan birincisi şudur:
وَأَقِمِ الصَّلَاةَ طَرَفَيِ النَّهَارِ وَزُلَفًا مِنَ اللَّيْلِ إِنَّ الْحَسَنَاتِ يُذْهِبْنَ السَّيِّئَاتِ ذَلِكَ ذِكْرَى لِلذَّاكِرِينَ
“Namazı, gündüzün iki bölümünde ve gecenin zülfelerinde tam kıl.” (Hûd, 11/114)
Zülfe (زلفة) yakınlık demektir. “gecenin zülfeleri” gündüze yakın vakitleridir. Bunlar, beyaz gecelerde ısı farkıyla, diğer yerlerde de alacakaranlıkla anlaşılır. Buralarda gündüz, duhânın yani dalgalı güneş ışığının ortaya çıkması ile kaybolması arasındaki vakittir. (Bkz. Şems sûresi)
Akşamın alacakaranlığı, Güneşin batmasından sönük yıldızların gözükmesine kadar sürer. Sabahın alacakaranlığı da sönük yıldızların kaybolmasıyla başlar ve Güneşin doğmasına kadar devam eder.
“Namaz kıl” emriyle başlayan ve namaz vakitlerini anlatan ikinci ayet şudur:
أَقِمِ الصَّلَاةَ لِدُلُوكِ الشَّمْسِ إِلَى غَسَقِ اللَّيْلِ وَقُرْآنَ الْفَجْرِ إِنَّ قُرْآنَ الْفَجْرِ كَانَ مَشْهُودًا
“Namazı, Güneşin dülûku’ndan gecenin ğasakına kadar, bir de fecrin kur’ân’ında tam kıl. Fecrin kur’ânı gözle görülür.” (İsrâ 17/78)
Güneşin dülûku, batıya kaymasıdır. Gecenin ğasakı da ortası, gündüze yakın vakitlerin arasıdır. Bu sırada Güneş ışıklarının etkisi kaybolduğundan hava iyice soğumuş olur.
Fecrin kur’ânı, doğuda sabah ışıklarının yoğunlaşıp kümeleştiği imsak vaktidir. Çünkü kur’ân’ın anlamı toplamadır. Allah’ın son kitabına Kur’an denmesi, ayetleri bir araya toplamasından dolayıdır. Bu kümeleşme, dünyanın her yerinde ve her mevsimde çıplak gözle görülebilir.
Bu ayetler ve ilgili diğer ayetler ışığında hazırlanmayan takvimlerin doğru olması düşünülemez.
Ayrıntılı bilgiye şu linkten ulaşılabilir:
Yeme-içme ve cinsel ilişki sınırlamasının olduğu orucun Bakara sûresinin 183. ayetiyle farz kılındığı, daha sonra da bunun aynı sûrenin 187. ayetiyle nesh edildiğini dile getirenler vardır. 183. ayetin meali şöyledir:
“Müminler! O oruç sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Belki kendinizi korursunuz.”
İbn Abbas’tan yapılan rivayete göre, oruç önce Bakara sûresinin 183. ayetiyle önceki şeriattaki gibi, yani geceleri yeme-içme ve cinsel ilişki yasağı olduğu halde farz kılınmış, daha sonra da 187. ayetle oruç gecelerindeki bu sınırlamalar kaldırılmıştır. Nitekim aralarında Ömer b. el-Hattâb’ın da bulunduğu bazı sahabilerin oruç gecelerindeki bu sınırlamayı ihlal ettiklerine dair bazı rivayetler de bunu destekler gibidir.
Gerçekten de Bakara sûresinin 187. ayetinin, nesih unsuru taşıdığı söylenir ve bu konuda bazı rivayetlerden bahsedilir. Özetle, önceleri oruç gecelerinde yeme-içme ve cinsel ilişki konularında bazı sınırlamalar varmış. İftar eden kişiye yeme-içme ve cinsel ilişki, yatsı namazına yahut uyuyuncaya kadar mubahmış ve bu uygulama 187. ayet ininceye kadar uygulanmış. Bu yasağı ihlal edenler olunca söz konusu âyetle önceki şeriatın bu hükmü kaldırılmış ve oruç gecelerinde cinsel ilişki serbest hale gelmiş. 183 ve 184. ayetlerin, orucun zamanı ve mükellefiyet şartları hususunda neshe uğradığı; önceleri her ay üç gün tutulan ve güç yetirebilenlerin isterlerse tutmayıp yerine fidye verebilecekleri orucun daha sonra 185. âyetle Ramazan ayını oruçlu geçirme şeklinde nesh edildiğini söyleyenler de vardır. 183. âyetin neshe uğradığını söyleyenlerin olması dikkat çekicidir.
Ayet incelendiğinde, gün içinde orucun tutulma süresi ve cinsel ilişkinin hükmü hususunda bir neshin gerçekleştiği sonucuna varılabilir. Ayette geçen “أُحِلَّ لَكُمْ = sizin için helal kılındı” ifadesi öncekilerin hükmünden farklı bir hüküm söz konusu olduğunu gösterir gibidir. Nitekim 183. ayette öncekilerinki gibi farz olan orucun hüküm ve vasıf açısından benzerlik taşıdığını, bu orucun vasıf yönüyle neshinin “أُحِلَّ لَكُمْ” denilerek 187. ayetle gerçekleştiğini söyleyenler vardır.
Esasında tüm bunlar 187. ayetin metniyle de örtüşmektedir. Ayette geçen “sizin için helal kılındı = أُحِلَّ لَكُمْ” ifadesi, yeni hükmün önceki şeriattan farklı olduğuna işaret etmektedir. Yine ayette geçen “Allah, kendinize olan güveninizi sarsıcı işler yapmakta olduğunuzu bildi, tevbelerinizi kabul etti ve sizi affetti = عَلِمَ اللَّهُ أَنَّكُمْ كُنْتُمْ تَخْتَانُونَ أَنْفُسَكُمْ فَتَابَ عَلَيْكُمْ وَعَفَا عَنْكُمْ” şeklindeki ifadeler, bazılarının bu sınırı aştığını, ancak Allah’ın bunları affettiğini göstermektedir. Aynı şekilde âyette geçen “فَالْآنَ بَاشِرُوهُنَّ وَابْتَغُوا مَا كَتَبَ اللَّهُ لَكُمْ = Bu vakitte onlarla birleşin ve Allah’ın sizin için yazdığını arayın” şeklindeki ifadeden de yeni bir hükmün geldiği anlaşılmaktadır.
Resûlullah ve ona tâbî olanlar, önceki şeriata göre oruç tutuyor olmalıydılar. Nitekim buna dair rivayetler herkesin malumudur. Bu, Medine’de Bakara sûresinin 183. ayetiyle; Kur’an’i vahiyle tasdik edilmiş oluyordu. 184. ayetin başındaki “أَيَّامًا مَعْدُودَاتٍ = bilinen günlerde” şeklindeki ifade, önce tutulan ve Kur’an’la da tasdik edilen orucun zamanının bilindiğini göstermektedir. 187. ayetle, oruç gecelerindeki yeme-içme ve cinsel ilişkiye dair sınırlamalarda genişlemeler oldu. Çünkü bunu ihlal edenler oluyordu.
KAYNAK: Fatih Orum, Tasdik Tebyin ve Nesih, Süleymaniye Vakfı Yayınları, İstanbul, 2016, s. 32-35.
Şeriatlarda bütünlük ve süreklilik ilkesine dair aşağıdaki linkte bulunan soru-cevabı da gözden geçirmenizi tavsiye ederiz:
www.fetva.net/yazili-fetvalar/peygamberler-hep-ayni-seyleri-mi-teblig-etmislerdir.html
Ramazan günü imsak vaktinden sonra yemek içmek ve cinsel ilişkiye girmek haramdır. Bu davranışlar, Allah’a isyan anlamı taşır. Vebali çok büyüktür. Bir hadisi şerifte Nebîmiz şöyle buyurmuştur:
“Her kim Ramazandan bir günün orucunu özürsüz ve hastalıksız olduğu hâlde bozarsa ömür boyu tutacağı oruç o bozduğu orucun yerine geçmez.” (Buhârî, Savm, 29)
Bu durumda olan bir kişinin yapması gereken, tevbe etmek ve Allah’tan bağışlanma dilemektir. Tevbenin kabulü için de bir miktar sadaka vermesi gerekir. Kaza veya keffaret orucu tutması gerekmez.
Mâlikî fakihlerinden Ebû Bekir İbnü’l-Arabî’nin şöyle dediği nakledilir:
“Ramazan’da kasten yiyip içen kişiyle ilgili olarak bir grup; hem kaza hem keffâret gerekir derken diğer bir grup; sadece kaza gerekir, dedi. Ben, böyle bir kişiye kaza da keffâret de gerekmez görüşündeyim. Böyle bir kişinin, tutmadığı orucu kaza hakkı asla yoktur. Bağışlanma talebiyle nafile oruçlar tutar. Çünkü bize göre ibadetler vakitle sınırlıdır. İbadetlerin vaktini kasten kaçıranların hiçbir surette kaza hakları yoktur.
www.fetva.net/oruc/orucu-bilerek-bozmanin-cezasi-nedir.html
Konuyla ilgili geniş bilgi için aşağıdaki linkte bulunan “Oruç Keffâreti” başlıklı yazıyı okuyunuz:
Küfür etmek orucu bozmaz; ama sevabını alır götürür! Bir taraftan oruç tutup diğer taraftan insanlara küfürler savuran, onların kişilik haklarına tecavüz eden bir kişi boş yere aç kalmış olur. Allah Teâlâ, Kur’an-ı Kerim’de orucun amacını şöyle belirtmiştir:
“Ey inanıp güvenenler! O oruç, sizden öncekilere yazıldığı şekliyle size de yazıldı ki kendinizi koruyasınız.” (Bakara, 2/183)
Bu ayete göre, oruç tutan bir mümin, günahlara karşı kendisini diğer zamanlardan daha çok korumak durumundadır. Nebîmizden rivayet edilen bir hadis şöyledir:
“Oruç tutan öyle insanlar vardır ki kârları sadece açlık ve susuzluk çekmektir.” (İbn Mace, Sıyâm, 21; Ahmed b. Hanbel, 2/373)
Madem orucunuzu tutarak Allah’ın bir emrini yerine getiriyorsunuz; o halde onun yasakladığı şeylerden de uzak durmalısınız.
Nebîmizden rivayet edilen başka bir hadis de şöyledir:
“Oruç bir kalkandır. Oruçlu kimse kötü söz söylemesin. Kendisiyle itişmek ve dalaşmak isteyene ‘ben oruçluyum, ben oruçluyum’ desin ve onunla dalaşmasın.” (Buhârî, Savm, 2; Müslim, Sıyâm, 163; Ebû Dâvûd, Sıyâm, 25; Tirmizi, İman, 17; Nesâî, Sıyâm, 42; İbn Mâce, Sıyâm, 1; Dârimî, Savm, 27; Muvatta, Sıyâm, 57; Ahmed b. Hanbel, 1/195, 196, 2/257, 273)
YAYIMLANDIĞI YER: Yahya Şenol, Ramazan ve Oruç, 3. Baskı, Süleymaniye Vakfı Yayınları, İstanbul, 2017, s. 95-96.
Bununla ilgili görüntülü cevabımızı aşağıdaki linkten izleyebilirsiniz:
www.fetva.net/oruc/oruc-tutan-kisi-kufur-ederse-orucu-bozulur-mu.html
Oruç tutan bir müminin kazanması gereken dînî ve ahlaki değerleri anlatan bir yazımızı aşağıdaki linkten okumanızı tavsiye ederiz:
www.suleymaniyevakfi.org/ramazan-ve-oruc/firsatlar-ayi-ramazan.html
Bu ilaçlar ile mideye herhangi bir sıvı veya gıda gitmez. Zira kendileri zaten gıda içermez, solunum yollarını açan bazı maddeler içerir. Bu yüzden bunlar orucu bozmaz.
Doç. Dr. Zeki Bayraktar
Aşağıdaki linkte bulunan cevabı da gözden geçirmenizi tavsiye ederiz:
www.fetva.net/yazili-fetvalar/astim-ve-bazi-hastaliklar-icin-kullanilan-spreyler-orucu-bozar-mi.html
Kan vermek orucu bozan hallerden değildir. Yemek, içmek ve cinsel ilişkinin bozduğu orucu vücuttan çıkan hiçbir şey bozmaz. Sahabeden Abdullah İbn Abbâs, Resûlullâh’ın ihramlı ve oruçlu iken kan aldırdığını bildirmiştir. (Buhârî, Savm, 32; Ebû Dâvûd, Sıyâm, 29; Tirmizî, Savm, 61)
Hadisten anlaşıldığına göre oruçlu olmak da ihramlı olmak da kan vermeye engel değildir.
YAYIMLANDIĞI YER: Yahya Şenol, Ramazan ve Oruç, 3. Baskı, Süleymaniye Vakfı Yayınları, İstanbul, 2017, s. 105-106.
Bu tetkiklerin hiçbiri orucu bozmaz. Ancak bazı röntgen ve tomografi filmleri ilaçlı çekilir. Yani işlem öncesinde damardan bazı ilaçlar verilir. Eğer bu ilaçlar tek başına değil de serum ile birlikte verilirse oruç bozulur. Ama serum ile değil de tek başına verilirse (besleyici olmadıkları için) orucu bozmaz.
KAYNAK: Zeki Bayraktar, “Oruçlu Hastalar İçin Bazı Tıbbi Öneriler”, Kitap ve Hikmet Dergisi, Temmuz-Eylül 2015, Sayı: 10, s: 22.
Diş çekimi ve/veya tedavisi orucu bozmaz.
Lokal anestezi amacıyla diş etlerine (çeneye) yapılan iğneler de orucu bozmaz. Ancak bu hastalar eğer tedavi esnasında ve/veya tedavi sonrasında bir miktar sıvı yutabilirler. Bu durumda oruç tabi ki bozulur. Aksi halde bozulmaz. Eğer tedavi sonrasında ağrı kesici veya antibiyotik gibi ilaçlar kullanılacaksa günlük olarak ağızdan tek doz halinde alınan ilaçlar veya parenteral preparatlar (damara veya kasa yapılan iğneler) tercih edilebilir.
KAYNAK: Zeki Bayraktar, “Oruçlu Hastalar İçin Bazı Tıbbi Öneriler”, Kitap ve Hikmet Dergisi, Temmuz-Eylül 2015, Sayı: 10, s: 22.
Sonda takma işlemi orucu bozmaz. Çünkü bu işlem ile vücuda verilen herhangi bir besleyici madde yoktur.
Sondanın rahat geçmesi için idrar kanalına verilen kayganlaştırıcı madde de orucu bozmaz. Çünkü bu madde hem besleyici değildir hem de kana karışmaz.
Sonda takıldıktan sonra sondanın balonunu şişirmek için verilen 15-20 ml civarındaki sıvı da orucu bozmaz. Çünkü bu sıvı sondanın içinde kalır.
Bazı hallerde idrar kesesini (mesaneyi) yıkamak için takılan sondanın içinden verilen fizyolojik serumlar da orucu bozmaz. Çünkü bu sıvı mesaneye girer. Bu şekilde mideye veya kana karışan herhangi bir sıvı olmaz.
KAYNAK: Zeki Bayraktar, “Oruçlu Hastalar İçin Bazı Tıbbi Öneriler”, Kitap ve Hikmet Dergisi, Temmuz-Eylül 2015, Sayı: 10, s: 22.
Kanser hastalarına tatbik edilen kemoterapi ilaçları, sıklıkla belli bir miktar sıvı (serum) ile birlikte verilir. Dolayısıyla kemoterapi ilaçları değil ama onlarla birlikte verilen bu serumlar orucu bozar. Ayrıca kanser ve kemoterapi tedavisi nedeniyle zaten dirençleri düşük olan bu hastaların oruç tutması dirençlerini daha da düşürebilir. Bu nedenle kemoterapi seansları döneminde bu hastaların oruçlarını ertelemeleri caizdir.
KAYNAK: Zeki Bayraktar, “Oruçlu Hastalar İçin Bazı Tıbbi Öneriler”, Kitap ve Hikmet Dergisi, Temmuz-Eylül 2015, Sayı: 10, s: 21-22.
Kalın bağırsakların son bölümünde yer alan içeriği (gaytayı) dışarı almak için tatbik edilen maddelere lavman denilir. Genelde sıvı olan bu maddeler özel apareylerle makattan içeriye tatbik edilirler. Bunların kana karışması söz konusu değildir. Zaten bağırsak içeriği ile birlikte tekrar dışarı çıkarlar. Dolayısıyla besleyici bir mahiyeti yoktur ve orucu bozmazlar.
KAYNAK: Zeki Bayraktar, “Oruçlu Hastalar İçin Bazı Tıbbi Öneriler”, Kitap ve Hikmet Dergisi, Temmuz-Eylül 2015, Sayı: 10, s: 21.
Hayır. Çünkü bu ilaçlar mideye ulaşmaz. Hatta bu ilaçların çoğu kana bile karışmaz. Sadece burun damlalarının bir miktar kana karışması mümkün olabilir. Ama bu da orucu bozmaz. Göz ve kulak damlaları ise (tıpkı cilde uygulanan bir merhem gibi) daha çok tatbik edildikleri bölgelere etki ederler. Bu şekildeki topikal (bölgesel) ilaçların kana karışan kısımları yok denecek kadar azdır. Özetle bu ilaçlar orucu bozmaz.
KAYNAK: Zeki Bayraktar, “Oruçlu Hastalar İçin Bazı Tıbbi Öneriler”, Kitap ve Hikmet Dergisi, Temmuz-Eylül 2015, Sayı: 10, s: 21.
Dil altı (sublingual) haplar mideye ulaşmaz. Adından da anlaşılacağı üzere dil atında eriyerek ağız içi mukozadan emilir. Böylece kana karışma (ve etki) hızları diğer ilaçlara göre daha hızlı olur. Yani bu ilaçlar orucu bozmaz.
KAYNAK: Zeki Bayraktar, “Oruçlu Hastalar İçin Bazı Tıbbi Öneriler”, Kitap ve Hikmet Dergisi, Temmuz-Eylül 2015, Sayı: 10, s: 21.
Sağlıklı bir bireyin (çok özel ve nadir haller dışında) bu tür meslekleri oruçlu olarak ifa etmesine engel bir durum yoktur. Normal şartlarda da (nöbet vs gibi durumlar nedeniyle) yoğun mesai yapan bu meslek mensupları, meslekleri gereği bu şartlara zaten adapte olmuşlardır. Ancak hasta olmaları söz konusu ise elbette ki herkes için geçerli olan ruhsatlar bu tarz meslek mensupları için de geçerlidir.
KAYNAK: Zeki Bayraktar, “Oruçlu Hastalar İçin Bazı Tıbbi Öneriler”, Kitap ve Hikmet Dergisi, Temmuz-Eylül 2015, Sayı: 10, s: 21.
Aşağıdaki linkte bulunan soru-cevabı da okumanızı tavsiye ederiz:
www.fetva.net/yazili-fetvalar/susuzluktan-dolayi-gucsuz-dusenler-oruclarini-bozabilirler-mi.html