Skip to content Skip to main navigation Skip to footer

Namaz

Namazda huşû nasıl olmalı?

“Yukarıdaki ayetin tamamı şöyledir:

“Sabır göstererek ve namaz kılarak yardım isteyiniz. Bu, saygılı olanlardan başkasına gerçekten ağır bir görevdir.” (Bakara, 2/45)

Huşû sahibi olmak, saygılı olmaktır, bir ruh kıvamına ulaşmak değildir. Bu, kendini düşük, Allah’ı yüce mertebede görenlerde olur. İnsan bundan dolayı Allah’a boyun eğer. Bu olmasa kimse namazı sürekli kılmaz. Çünkü namaz zevk için değil, Allah emrettiği için kılınır. Bazen kişinin elinde olsa ne abdest alır ne namaz kılar. Ama Allah’ın emrine uyma inancı ona o namazı kıldırır. İşte kulluk budur. Yani bir şeyi, kendi istediği için değil, Allah istediği için yapmaktır. Kulluğun verdiği zevki de hiçbir şey veremez.

Mâûn sûresinde şu ayetler geçer:

Yazıklar olsun o, namaza duranlara ki onlar, namazlarının farkında olmazlar. Onlar gösteriş yaparlar. Yardımdan alıkoyarlar.” (Maûn, 107/4-7)

Müslüman namazı başkaları görsün diye değil, Allah’ın emri yerine gelsin diye kılar.

Münafık, içten inanmadığı halde inanmış gözüken kişidir. O, namazı, Allah için değil, toplumdan dışlanmamak için kılar. Onun namazı Müslümanın namazıyla kıyaslanamaz.”[1]

Namazda akla çeşitli düşüncelerin gelmesi gayet doğaldır. Buhârî’de geçen bir rivayete göre Hz. Ömer Ben namazda iken (kafamda) ordumun mühimmatını hazırlar, tertip ve tanzim ederim!” demiştir. (Buhârî, el-Amel fi’s-Salât, 18)

Yine Buhârî’de geçen bir rivayete göre Peygamberimizin de namazdayken aklına çeşitli düşünceler gelirmiş. İlgili rivayet şöyledir:

Ukbe b. Hâris radıyallâhu anh şöyle demiştir: “Ben Hz. Peygamber ile beraber ikindi namazını kıldım. O, selam verince, süratle kalktı; acele acele hanımlarından birinin yanına girdi. Sonra dışarı çıktı ve süratle gitmesinden dolayı cemaatin yüzlerindeki hayretlerini gördü ve şöyle buyurdu:

‘Ben namazda iken bizde biraz altın bulunduğunu hatırladım. Ve bizim yanımızda akşama ulaşmasını (veya) bizim yanı­mızda gecelemesini istemedim de onun taksim edilip dağıtılmasını emrettim.” (Buhârî, el-Amel fi’s-Salât, 18.)

Şeytan, Allah Teâlâ’dan kıyamete kadar süre alınca şöyle demişti:

“…. Ant olsun ki ben de onlar için, senin doğru yolunun üzerinde oturacağım. Sonra onlara; önlerinden, arkalarından, sağla­rından, sollarından sokulacağım. Onların çoğunu sana şükreder bulamayacaksın.” (A’râf, 7/16-17)

Şeytana genel bir izin verildiği için onun ves­vesesinden peygamberler bile kurtulamamışlardır. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Senden önce gönderdiğimiz bir tek nebî ve elçi yoktur ki bir şeyi arzula­dığı za­man, şeytan onun arzusuna vesvese karıştırmış olmasın. Al­lah şey­tanın karıştırdığını giderir, sonra Allah kendi ayetlerini pekiştirir. Allah bilendir, hakîm­dir.” (Hacc, 22/52)

Ayetlerden anlaşıldığında göre namaz gibi önemli ibadetlerle uğraşan insanlara bu tür vesveselerin gelmesi gayet normaldir. Önemli olan, bu vesveselere kapılmamak ve ibadetleri terk etmemektir.

KAYNAK: Yahya Şenol-Enes Alimoğlu, İnsanlık Tarihi Boyunca O Namaz, Süleymaniye Vakfı Yayınları, İstanbul, 2016, s. 143-145.

[1] Bu cevap Abdülaziz Bayındır’ın Altınoluk Dergisi’nde yayımlanan bir röportajından alıntılanmıştır. Yıl: 2001, sayı: 182. Röportajın yayımlandığı yer için bkz: http://www.suleymaniyevakfi.org/elestiriler/altinoluk-dergisinin-roportaji.html

Kadınlar çorapsız olarak namaz kılabilirler mi?

Bir kadının eli, yüzü ve ayakları haricinde bütün vücudu, açılmaması gereken süs/ziynet/avret olarak kabul edildiği için bir kadının namazda eli, yüzü ve ayakları hariç bütün vücudunu örtmesi gerekir. Avret sayılmadığı için[1] ayaklarında çorap bulunması şart değildir.

KAYNAK: Yahya Şenol-Enes Alimoğlu, İnsanlık Tarihi Boyunca O Namaz, Süleymaniye Vakfı Yayınları, İstanbul, 2016, s. 174.

[1] Talebesi Hasan b. Ziyâd’ın rivayet ettiğine göre İmam-ı Azam Ebû Hanife kadının ayağına (bilekten aşağısına) bakılmasının mubah olduğunu söylemiştir. İmam Tahâvî de aynı görüştedir. Çünkü kadınlar alım satım gibi bazı işlemlerde erkeklere karşı nasıl yüzleri ve ellerini açabiliyorlarsa yalınayak veya terlikle yürürken de ayaklarını açmak zorunda kalabilirler. Çünkü her zaman ayakkabı/bot/çizme gibi (ayağı tamamen kapatan) bir şey bulamayabilirler. Bkz: Serahsî, el-Mebsût, c: 10, s: 153. Ayrıca bkz: www.suleymaniyevakfi.org/arastirmalar/basortusu-ve-ortunme.html

Namaza nasıl niyet edilir?

Namazda niyet, hangi namazı kıldığının farkında olmaktır. Arapça, Türkçe veya başka bir dille telaffuz edilmesi şart değildir. Zaten Nebîmizim namaza dururken “niyet ettim falan namazın farzını/sünnetini kılmaya” şeklinde niyet ettiği vaki değildir. O, şöyle buyurmuştur:

“Ameller niyetlere göredir.” (Buhârî, Bed’ül-Vahy, 1, İman, 41; Müslim, İmâret, 155)

Niyetle ilgili olarak sadece bu hadis vardır. Öyleyse hangi namaz kılınacaksa kılınsın, namaz kılan kişi namaza başlama esnasında bunun şuurunda, farkında olursa bu, onun niyetidir; yani özellikle “niyet ettim şu namazın farzını/sünnetini kılmaya” şeklinde söylemesi şart değildir.

KAYNAK: Yahya Şenol-Enes Alimoğlu, İnsanlık Tarihi Boyunca O Namaz, Süleymaniye Vakfı Yayınları, İstanbul, 2016, s. 140.

Sorunun görüntülü cevabını da aşağıdaki linkten izleyebilirsiniz:

Namazda namaz sûrelerini okumak şart mıdır?

Her Müslümanın namazını kılabilecek kadar Kur’an’dan ayet veya sûre bilmesi gerekir. Madem siz bu miktarda sûre biliyorsunuz namaz için bu size yeterlidir. Fil sûresinden aşağısı, kısa sûrelerden meydana geldiği için halk arasında “namaz sûreleri” olarak meşhur olmuştur. Halkımızın büyük çoğunluğu sadece bu sureleri ezbere bildiği için namazda bunları okumaktadır. Ama namazda sadece bunların okunacağı şeklinde bir şart yoktur!

Çevrenizdekilerin namaz sûrelerini “mutlaka ezberlemen lazım” demesi bu alışkanlıklarından dolayıdır. Tabii ki bunları ezberlemeniz arzu edilir. Zira Allah’ın kitabı Kur’an-ı Kerim’den ne kadar fazla ayet ezberlerseniz sizin için o kadar iyi olur. İbadetlerinizi daha şuurlu bir şekilde yerine getirirsiniz. Fakat bundan da önemlisi metnini ezberlediğiniz ayet veya sûrelerin anlamlarını da bilmenizdir. Çünkü bir şeyin “zikir” olmasının önemli özelliklerinden biri onun ne manaya geldiğinin biliniyor olmasıdır. Bu açıdan namazda okuyacak kadar ezberleyebildiğiniz yerlerin anlamlarını da bilmeniz namazı daha bir huşû içerisinde kılmanız açısından hayli önemlidir.

Son olarak Kur’an’da geçen dua ayetlerini anlamlarıyla birlikte ezberleyip bunları namazda zamm-ı sûre olarak okumanızı da bir tavsiye olarak buraya kaydedebiliriz.

KAYNAK: Yahya Şenol-Enes Alimoğlu, İnsanlık Tarihi Boyunca O Namaz, Süleymaniye Vakfı Yayınları, İstanbul, 2016, s. 165-166.

Namaz kılarken takke takmak, sarık sarmak gerekli midir?

Peygamberimiz sallallâhu aleyhi ve sellem namaz için özel elbiseler giymezdi. Yaşadığı bölgenin sıcak olması sebebiyle genelde başı örtülü gezip dolaştığı için namazlarını da başı örtülü bir şekilde kılmıştır. Günümüzde yaygın olarak kullanıldığı gibi yanında namaza özel bir başlık (takke, sarık) taşımazdı.

Erkeklerin namazı başları açık ve çorapsız bir şekilde kılmalarının herhangi bir sakıncası bulunmamaktadır, günah değildir. Çünkü erkeklerin baş ve ayakları namazda örtülmesi gereken yerlerden değildir.

Fıkhu’s-Sünne adlı kitabında Seyyid Sâbık bu konuda şu bilgilere yer vermiştir:

“İbn Asâkir’in İbn Abbas’tan rivayet ettiğine göre Resûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem çoğu kez başındaki başlığı çıkarır, önüne sütre olarak koyar­dı.

Hanefilere göre erkeklerin başları açık olarak namaz kılmalarında bir sakınca yoktur. Fakat huşû için daha uygun olduğu düşünülürse baş açık olarak namaz kılmak müstehap olur. Namazda başı örtme­nin fazileti hakkında herhangi bir delil yoktur.” (Seyyid Sâbık, Fıkhu’s-Sünne, Dâru’l-Feth, 12. Bs., Kahire, 1996, c: 1, s. 98.)

KAYNAK: Yahya Şenol-Enes Alimoğlu, İnsanlık Tarihi Boyunca O Namaz, Süleymaniye Vakfı Yayınları, İstanbul, 2016, s. 149-150.

Bununla ilgili görüntülü bir cevabımız için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/takke-ve-sarikla-namaz-kilmak-daha-faziletli-midir.html

Hacet namazı diye bir namaz var mıdır?

Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“Ey iman edenler! Sabır ve namaz ile Allah’tan yardım isteyin. Çünkü Allah muhakkak sabredenlerle beraberdir.(Bakara, 2/153)

Buna göre Allah’tan bir şey isteneceği zaman namaz kılınması aslen ayetin hükmüdür. Dört Sünnî mezhebe ve Caferiler’e gö­re müstehap olan hacet namazının meş­ruiyetine dair şu hadis zikredilmektedir:

“Kimin Allah’tan veya insanlar tarafından giderilecek bir ihtiya­cı varsa usulüne uygun abdest alıp iki rekât namaz kılsın, arkasından Allah’a hamd edip Peygambere salâvat getirsin ve şöyle desin:


لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللَّهُ الْحَلِيمُ الْكَرِيمُ سُبْحَانَ اللَّهِ رَبِّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ الْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ أَسْأَلُكَ مُوجِبَاتِ رَحْمَتِكَ وَعَزَائِمَ مَغْفِرَتِكَ وَالْغَنِيمَةَ مِنْ كُلِّ بِرٍّ وَالسَّلاَمَةَ مِنْ كُلِّ إِثْمٍ لاَ تَدَعْ لِي ذَنْبًا إِلاَّ غَفَرْتَهُ وَلاَ هَمًّا إِلاَّ فَرَّجْتَهُ وَلاَ حَاجَةً هِيَ لَكَ رِضًا إِلاَّ قَضَيْتَهَا يَا أَرْحَمَ الرَّاحِمِينَ

“Al­lah’tan başka ilâh yoktur. O Halîmdir, Kerîm’dir. Büyük arşın rabbi olan Allah tüm eksikliklerden münezzehtir. Her şeyin sahibi ve yaptığı her şeyi güzel yapan Allah’a hamdüsenalar olsun. Allahım! Senden rah­metine ve affına ulaştıracak davranış­larda bulunmayı, her türlü iyiliği elde et­meyi, her türlü günahtan salim olmayı diliyorum. Bende bağışlamadığın günah, gidermediğin keder ve karşılamadığın rızana uygun bir ihtiyaç bırakma, ey mer­hametlilerin en merhametlisi olan Allahım!” (Tirmizî, Vitir, 17; İbn Mâce, İkâme, 189)

Her ne kadar bu hadis, hadis uzmanlarınca senet açısından tenkide tabi tutulup zayıf olarak nitelendirilmişse de yukarıda görüldüğü gibi bir hacet için namaz kılmak ayetle sabit olan bir uygulamadır. Buna göre, herhangi bir ihtiyacı olan kişi en az iki olmak üzere miktarını kendisi belirleyeceği kadar nafile namaz kılar ve ardından ister hadisteki duayı isterse de kendi istediği şekilde dua eder.

KAYNAK: Yahya Şenol-Enes Alimoğlu, İnsanlık Tarihi Boyunca O Namaz, Süleymaniye Vakfı Yayınları, İstanbul, 2016, s. 163-164.

Hiç mazeretimiz yokken farz namazları tek başımıza kılabilir miyiz?

Kur’an-ı Kerim’de cemaatle namazın önemine işaret eden birkaç ayet bulunmaktadır.[1] Peygamberimiz de cemaatle namaz kılmaya büyük önem vermiştir. Bu önem sebebiyle sahabe dönemde özürsüz yere cemaate katılmayanlara neredeyse münafık gözü ile bakıldığı rivayetlere yansımıştır![2] Bunun yanı sıra Resûlullâh, gözleri görmeyen bir sahabiye bile ezanı işittiği müddetçe cemaati terk etmemesi konusunda uyarıda bulunmuştur.[3]

Bazı âlimler konu hakkındaki delillerden hareketle cemaatle namaz kılmayı farz-ı ayn, bazıları da farz-ı kifâye kabul etmişlerdir. Fakat çoğunluğun görüşü bunun sünnet-i müekkede olduğu yönündedir ki bizce de doğrusu budur. Çünkü Abdullah İbn Ömer’den nakledilen bir hadise göre Peygamberimiz şöyle buyurmuştur:

“Cemaatle kılınan namaz tek başına kılınan namazdan yirmi yedi derece daha faziletlidir.”[4]

Buradaki “daha faziletlidir” sözü cemaatle namazın farz olmadığını göstermektedir. Fakat mümkün mertebe özürsüz olarak cemaatin terk edilmemesi gerekir. Çünkü unutmamak lazımdır ki cemaatle namaz kılmak; ezan, minare, kurban gibi ümmet-i Muhammed’in sembollerinden, nişanelerinden biri olmuştur. Asrı saadetten bu yana Müslümanlar, vakit namazlarını camide diğer kardeşleri ile birlikte omuz omuza kılmışlar, çocuklarına bu güzel ibadeti miras bırakıp bugünlere kadar gelmesine vesile olmuşlardır. Zaman zaman dini hayatta olumsuzluklar, gevşeklikler yaşanmasına rağmen bu, cemaatle namaza yansımamıştır. Sahabeden Ebu’d-Derdâ radıyallahu anh’ın “Cemaatle namaz kılmaları müstesna vallahi Muhammed ümmetini tanıyamaz oldum”[5] demesinden de anlaşıldığı gibi selef cemaatle namaz konusunda oldukça titiz davranmış, bazı şeylerden olsa da cemaatle namaz kılmaktan asla taviz vermemişlerdir.

Aslında bizzat mescitlerin/camilerin ve ezanın varlığı bile namazların cemaatle eda edilmesi gerektiğini gösterir. Zira mescitler/camiler, insanlar namazlarını cemaatle birlikte burada kılsınlar diye inşa edilmiştir. Eğer namazların evlerde/iş yerlerinde tek başına kılınması gerekli olsaydı camilerin yapılmasına ihtiyaç duyulmazdı. Aynı şey ezan için de geçerlidir. Ezan, namaz vaktinin girdiğini haber vermek için değil, namazın birlikte kılınması için yapılan bir çağrıdır. “Hayye ale’s-salât/haydi namaza”, “Hayye ale’s-felâh/haydi kurtuluşa” cümlelerinin cemaate davetten başka ne anlamı olabilir ki!

[1] Bkz: Bakara, 2/43; Nisâ, 4/102; Mâide, 5/58.

[2] Abdulah İbn Mes’ud’un bu konuda şöyle söylediği rivayet edilmiştir: “Allah’a yemin ederim ki ben nifâkı malum münafıktan veya hasta olanlardan başka hiçbirimizin cemaatle namaza katılmaktan geri kaldığını görmedim! Hatta hasta olanlar bile iki adamın arasına girerek (onların omuzlarına tutunarak) de olsa mutlaka namaza gelirlerdi…” (Müslim, Mesâcid, 256 (654).

[3] Bkz: Müslim, Mesâcid, 255 (653),

[4] Buhârî, Ezân, 30; Müslim, Mesâcid, 249-250 (650); Nesâî, İmâmet 42; İbni Mâce, Mesâcid 16. Cemaatle kılınan namazın tek başına kılınan namazdan yirmi beş derece daha faziletli olduğuna dair de hadisler vardır. Bunun için bkz: Buhârî, Ezân 30; Müslim, Mesâcid , 245-247 (649).

[5] Buhârî, Ezân, 31.

KAYNAK: Yahya Şenol-Enes Alimoğlu, İnsanlık Tarihi Boyunca O Namaz, Süleymaniye Vakfı Yayınları, İstanbul, 2016, s. 175-176.

Konuyla ilgili görüntülü cevaplarımız için lütfen aşağıdaki linkleri tıklayınız:

Namazlarımızı camide kılmak zorunda mıyız?

Cemaatle namaz kılmak için mutlaka camiye mi gidilmeli?

Bir çocuğa namaz kaç yaşında iken farz olur?

Dinimizde ibadetlerle yükümlü olmak, ergenlik çağı ile başlar. Ali radıyallâhu anh’dan rivayete göre Resûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

“Kalem (sorumluluk) üç kişiden kaldırılmıştır: Uyanıncaya kadar uyuyan kimseden, akıl baliğ oluncaya kadar çocuktan, aklî dengesi yerine gelinceye kadar deli ve benzeri kişilerden.” (Tirmizî, Hudûd, 1. Ayrıca bkz: Buhârî, Talak, 11, Hudûd, 22; Ebû Dâvûd, Hudûd, 17; Nesâî, Talak, 21; İbn Mâce, Talak, 15; Ahmed b. Hanbel, 1/116, 118.)

Diğer ibadetler gibi namaz da ergenlik çağına girmiş ve akıllı olan kadın-erkek her Müslümana farzdır. Ergenlik erkeklerin ihtilam olmaya (rüyalarında boşalmaya), kızların da âdet görmeye başladıkları zamandır.

Ergenlik çağının başlangıcı kızlar için 9, erkekler için de 12 yaştır. Ebû Hanife’ye göre erkekler 18, kızlar 17 yaşını tamamlayınca, İslam hukukçularının büyük çoğunluğuna göre ise kız-erkek ayrımı gözetilmeksizin çocuklar 15 yaşını tamamlayınca hükmen ergen olmuş sayılırlar. (Ali Bardakoğlu, “Bülûğ”, DİA, İstanbul, 1992, c: 6 s: 414) 15 yaşına kadar âdet görmeye başlamamış bir kız ile ihtilam olmamış bir erkek de ergenliğe girmiş sayılır. Dolayısıyla bu yaşta olanların namaz kılmaları farz olur.

KAYNAK: Yahya Şenol-Enes Alimoğlu, İnsanlık Tarihi Boyunca O Namaz, Süleymaniye Vakfı Yayınları, İstanbul, 2016, s. 139-140.

Görüntülü cevabımız için lütfen aşağıdaki linki tıklayın:

www.fetva.net/namaz/namaz-cocuklara-kac-yasinda-farz-olur.html