Kura ile altın günü yapmayı yasaklayacak herhangi bir delil bulunmamaktadır. Altın günlerinde diğer kişilerden alınan altına karşılık kişinin geri verdiği altın aynı sayıdadır. Bunda da herhangi bir sakınca yoktur.
Muhtelif
Şeytan mü’minlerin ahiret yurdu olan cennetten değil, Allah Tealanın huzurundan ve o ana kadar bulunduğu yüce mevkiden kovuldu.
Âdem ve eşi Havva ise dünyada yaratıldılar ve yine dünyada bulunan bir cennete yani bir bahçeye yerleştirildiler. Şeytanın onları kandırması da burada oldu. Yani Âdem aleyhisselamın yaşadığı cennet de ahiretteki cennet değil, dünyada bulunan bir bahçedir. Adem ve Havva’nın yasak ağacın meyvesini yemelerinin ardından hepsi birden buradaki cennetten kovuldular.
Bununla ilgili geniş bilgi için lütfen aşağıdaki linkleri tıklayınız:
www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/adem-aleyhisselam-cennette-mi-yaratildi-yoksa-bu-dunyada-mi.html
www.suleymaniyevakfi.org/sizden-gelenler/adem-aleyhisselam-ve-cennet.html
Toplantı sonlarında veya dostların, arkadaşların ayrılmaları esnasında Asr Surelerini okumaları dini bir gereklilik değildir. Fakat bazı hadis kitaplarında (Taberânî, el-Mu’cemu’l-Evsat, Dâru’l-Harameyn, Kahire, 1415 h., c: 5, s: 215 hadis no: 5124; Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, c: 10, s: 233) ashaptan iki kişinin karşılaştıkları zaman biri diğerine Asr Suresini okumadan ve ardından selam vermeden ayrılmadıkları rivayet edildiği için bu, zamanla bir “gelenek” halini almıştır. Fakat nedense toplantılarda Asr Suresi okunduktan sonra genelde “el-Fatiha” denildiği için son okunan sure Asr değil, Fatiha Suresi olmaktadır!
www.fetva.net/yazili-fetvalar/her-duadan-sonra-el-fatiha-demenin-hukmu-nedir.html
Diyanet İslam Ansiklopedisi’nin “Fatıma” maddesinde, Fatıma validemizin 609 veya 605 yılında doğduğuna dair iki rivayet verilmekte fakat 609 rivayeti tercih edilmektedir.
Fatıma validemiz Peygamberimizin vefatından beş buçuk ay sonra yani 632 yılında vefat etmiştir. Dolayısıyla birinci rivayete göre 23, ikinci rivayete göre ise 27 yaşında vefat etmiş olmaktadır. (M. Yaşar Kandemir, “Fatıma”, Diyanet İslam Ansiklopedisi, c: 12, s: 219)
Hilye Arapça’da ‘zinet, süs, yaratılış, sıfat, şekil’ manalarına gelir. Peygamberimizin sıfatlarını anlatan manzum veya nesir halindeki yazılara, kitaplara ve tablolara Hilye-i Saadet veya Hilye-i Şerif denilir.
Bunlar birer sanat eserleridir. Fakat bunların taşınmasının, evlere asılmasının herhangi bir dini değeri yoktur. Yani asanlara/taşıyanlara bir sevap getirmeyeceği gibi asmayan ve taşımayanların da bir eksiği olmaz.
Hayır, bu tür konuşmalarda bir sakınca yoktur, onlar birer tahmindir. Allah Teala’nın uyarısı, yani “inşaallah” demek gerektiği gelecekle ilgili “kesin konuşmalar” içindir.
Konuyla ilgili ayet şöyledir:
“Hiçbir şey için “yarın bunu yapacağım”, deme; “Allah şartları oluşturursa” dersen başka.” (Kehf, 18/23–24)
Ayet mealinde “Allah şartları oluşturursa” şeklinde tercüme edilen kelime inşaallahtır.
Kur’an’dan bildiklerimizi insanlara anlatmak görevimiz olduğu için böyle yapıyoruz. Eğer bildiklerimizi söylemez, gizlersek aşağıdaki ayetlerin kapsamına biz de gireriz.
Allah Teâlâ, ayetlerini gizleyenler hakkında şöyle buyurmuştur:
“Allah, kendilerine kitap verilenlerden kesin söz aldığında şunları söyledi: “O Kitabı insanlara kesinlikle açıklayacaksınız ve asla gizlemeyeceksiniz.” Ama onlar Kitabı arkalarına attılar ve karşılığında geçici bir bedel aldılar. Aldıkları o şey ne kötüdür!” (Al-i İmrân, 3/187)
“İndirdiğimiz açıklayıcı ayetleri ve ana yolu bu Kitapta insanlara açıkladığımız halde gizleyenler var ya, işte Allah onları dışlayacaktır. Dışlayacak olanlar da dışlayacaktır.
Tevbe edip kendini düzelten ve onları açıklayanlar başka. Onların tevbesini kabul ederim. Ben her tevbeyi kabul ederim, ikramım boldur.
Ayetlerimizi gizleyen ve gizlemiş halde iken ölenler var ya, Allah, melekleri ve bütün insanlar onları dışlayacaktır.
Onlar, sürekli dışlanmış olarak kalacaklardır. Ne azapları hafifletilecek, ne de ara verilecektir.” (Bakara, 2/159-162)
Kablosuz ağ yardımıyla sahibinden izinsiz olarak internet hizmetinden yararlanmak caiz değildir. Bununla ilgili cevabımız için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:
www.fetva.net/yazili-fetvalar/sahibinden-habersiz-kablosuz-internetini-kullanmak-caiz-mi.html
Biz kendimizi “şucu bucu” değil, sadece Allah’ın bizi isimlendirdiği şekilde “MÜSLÜMAN” olarak kabul ediyoruz.
Allah Teâlâ, şöyle buyurmuştur:
“Allah uğrunda gerektiği gibi savaşın. Sizi seçkin kılan Odur. Din işinde size hiçbir güçlük göstermemiştir. Atanız İbrahim’in tuttuğu yolu tutun. (O’nun) Elçisi size örnek olsun, siz de başkalarına örnek olasınız diye size bundan önce de bu Kur’ân’da “MÜSLÜMAN” adını o verdi. Öyleyse namazı kılın, zekâtı verin ve Allah’a sımsıkı sarılın. O sizin koruyucunuzdur. Ne güzel koruyucudur, ne güzel yardımcıdır o.” (Hac, 22/78)
Hangi mezhep Allah’ın kitabına uygun fetva vermişse biz ona uyarız; ama Allah’ın ayetlerine ters gördüğümüz durumlarda da hiçbir mezhebin görüşü ile amel etmeyiz. Nitekim yaptığımız çalışmalarda bu açık bir şekilde görülmektedir. www.suleymaniyevakfi.org sitemizi inceleyebilirseniz bunu görebilirsiniz.
“Dinlerini bölük bölük edip her biri bir kişinin taraftarı olmuş olanlar var ya, sen hiçbir konuda onlardan olamazsın. Onların işi, Allah’a kalmıştır. Daha sonra Allah, onların yaptıklarını kendilerine bildirecektir.” (En’âm, 6/159)