Skip to content Skip to main navigation Skip to footer

İş Hayatı

Karşı cinse masaj yapmanın ve yaptırmanın hükmü nedir?

Kur’an-ı Kerim’de gerek erkeğe, gerekse kadına bakışlarını kontrol etme emri verilmiş ve avret yerlerinin kapalı tutulması özellikle emredilmiştir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Mümin erkeklere söyle, gözlerini önlerine indirsinler ve ferclerini korusunlar….” (Nur, 24/30)

“Mümin kadınlara da söyle, gözlerini önlerine indirsinler ve ferclerini korusunlar….” (Nur, 24/31)

Ferc, erkeğin ve kadının ön ve arkasıyla onları çevreleyen yere denir ki bu, diz kapağı ile göbeğinin arasıdır.  Bu bölgeyi kişinin eşi dışında kimse göremez.

Kadının eli, yüzü, bileği ve ayakları dışındaki organlarına yabancı erkeklerin bakmaları da Nur 31. ayette haram kılınmıştır. Dokunma, bakmanın bir ileri safhası olduğu için kadınlara masaj yapmanız haramdır.

Çalıştığım iş yerinde dine aykırı konuşmalar olduğunda ne yapmalıyım?

Aşağıdaki ayetlere göre iş yerinizde dine taban tabana zıt konuşmalara şahit olduğunuzda ve konuşmanız için size izin verilmediği durumlarda yapmanız gereken, tartışmaya girmek değil bir şekilde konudan/oradan uzaklaşmaktır. Ama size de görüşünüzü sorarlarsa o zaman doğru bildiklerinizi de söylemekle yükümlü olursunuz.

Allah Teala şöyle buyurmuştur:

“O, bu Kitapta size şunu indirmiştir: “Allah’ın ayetlerinin görmezlikten gelindiğini ve hafife alındığını işittiğiniz zaman onlarla oturmayın. Başka bir söze geçinceye kadar böyle yapın; yoksa siz de onlar gibi olursunuz.” Allah bütün münafıkları ve kâfirleri cehennemde toplayacaktır.” (Nisa, 4/140)

“Ayetlerimiz hakkında haddini aşanları görürsen başka konuşmaya geçinceye kadar onlardan yüz çevir.  Şeytan sana unutturursa hatırladıktan sonra artık o zalimler takımıyla bir arada olma.

“Allah’tan çekinenlere onların hesabı sorulmaz; ama bu, belki çekinirler diye onlara yapılan bir hatırlatmadır.” (En’âm, 6/68-69)

“Sen bilgi ver[1], o bilgi bir işe yararsa!

Kendine çekidüzen veren o bilgiden yararlanacaktır.

Hayırsız kişi[2] ise ondan kaçacaktır.” (A’lâ 87/9-11)

Görüntülü cevabımız için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/allahi-gormezden-gelen-insanlara-karsi-tutumumuz-nasil-olmali.html

 

[1] Bilgi diye çevrilen kelime “zikir”dir. Zikir, sürekli akılda tutulan kullanıma hazır bilgidir. (Müfredat)

[2] Burada ism-i tafdil anlamı verilmemiştir. Çünkü  أفعل  kalıbı bazen sıfat-ı müşebbehe olur.

Kredi kartı ile taksitli altın satın almak caiz mi?

Altını veresiye satmak ve almak caiz değildir. Nebîmiz altın alım satımının peşin olmasını ve altının derhal teslim alınmasını şart koşmuştur.

Tarih, alım satım görüntüsü adı altında nice faiz yollarının ortaya çıkmasının örnekleri ile doludur.  Bu yüzden kredi kartı ile altın alım satımı faize bulaşma tehlikesi olduğu için caiz değildir. Mesela kişi 1.000 liralık altını ayda 100 lira ödemek kaydıyla 10 eşit taksitle alıp aynı kişiye peşin 950 liraya satabilir. Bu durumda 950 lira almış ama 1.000 lira borçlanmış olur ki bu faiz olur.

www.suleymaniyevakfi.org sitemizin “Kitaplarımızı İndirin” bölümünde bulunan TİCARET VE FAİZ adlı kitabımızı ücretsiz olarak bilgisayarınıza indirebilir, konu ile ilgili geniş bilgileri oradan edinebilirsiniz.

www.suleymaniyevakfi.org/hizmetlerimiz/Kitaplarimizi-indirin.html

Lütfen aşağıdaki linkleri de tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/esnaftan-kredi-karti-cektirerek-nakit-para-almak-faiz-midir.html

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/kuyumcudan-altin-satin-alip-parasini-daha-sonra-odemek-caiz-mi.html

www.fetva.net/yazili-fetvalar/kuyumcularin-altini-satar-satmaz-hemen-geri-alip-para-vermesi-caiz-midir.html

Banka teminat mektubu alınmasında bir sakınca var mıdır?

Banka teminat mektubu alınmasında bir sakınca yoktur.

“Bankanın, bir kişi ya da kuruluş adına belli bir meblağa kadar doğacak borcu, belli süre için üstlendiğine dair verdiği belgeye banka teminat mektubu denir. Bu, her ne kadar kefalete benzese de kefaletten farklıdır. Çünkü kefalet bir şahsın borcunu üstlenmek ve o borcun borçlu ile birlikte kendinden istenmesini kabul etmektir. Kefalette kefil olunan kişi aleyhine doğmamış bir borç kefilden istenemez, ama teminat mektubunda istenebilir. Meselâ bir kişiden 1 milyon TL tutarında veresiye mal alacak olan kimse, o kişiye bir teminat mektubu verse de henüz hiçbir şey almasa, o kişi mektupta yazılan meblağı ilgili kurumdan alabilir. Bu durum fıkıh bakımından kabul edilemez.

Kefalet iyilik ve teberru sayıldığı için bundan ücret alınması caiz görülmemiştir.[1] Kefalet, kefilin söylediği bir söz ile tamam olur. Bunun için bir belge düzenlenmesi şart değildir. Ama teminat mektubu, özel ifadeler içeren bir belgedir. Bu belgeyi herkes değil, belli finansal kuruluşlar düzenleyebilir.

Belge düzenlemeye karşılık ücret alınabilir. Nitekim bir fakih verdiği fetvadan ücret alamaz, ama onu bir kâğıda yazmak için ücret alabilir.[2] Çünkü “Bizzat tecviz olunamayan şey bi’t-teba tecviz olunabilir.”[3] Yani tek başına yapılması caiz olmayan şey, başka bir şeye bağlı olarak yapılabilir. Fetvasını bir kâğıda yazan fakihin alacağı ücret bir kâtiplik ücreti değildir. Kâtip, hazır bir belgeyi yazar. Ama fakih yeni bir belge hazırlar. Kefalet belgesi düzenleme işi de bu kapsamdadır.” (KAYNAK: Abdülaziz Bayındır, Ticaret ve Faiz, Süleymaniye Vakfı Yayınları, İstanbul, 2007, s: 274-275)



[1] Abdullah b. Mahmud b. Mevdûd el-Mevsılî, el-İhtiyar li ta’lîli’l-Muhtâr, Mısır, 1370/1951, c. 2, s. 167.

[2] Alauddin el-Haskefi,  Dürrü’l-Muhtâr (İbn Abidin ile birlikte), Mısır, 1386/1966, c. 6, s. 92.

[3] Mecelle, madde 54.

Sabit bir kâr garantisi ile ortaklık yapmak caiz mi?

Bahsettiğiniz ortaklık fıkıhta mudarebe diye adlandırılır. Mudarebenin temel kuralı; sermaye bir taraftan onun çalıştırılması ise diğer taraftan olmak üzere kârın anlaşılan oranda bölüşülmesidir.

Zarar olması durumunda ise, sermayedar sermayesini işletmeci ise emeğini kaybeder. Bu tür bir ortaklığın meşru ve caiz olması için önceden sabit bir getirinin ve sermaye garantisinin olmaması gerekir. Soruda senet imzalandığı ve her ay belli oranda getiri ödendiği belirtilmiş. Bu durum, sermaye ve gelir garantili bir anlaşma olduğunu hissettiriyor. Şayet durum anlaşıldığı gibi ise ondan elde edilen gelir faiz olur.

Şöyle bir uygulama yapılabilir:

Aranızda sermaye-emek ortaklığı anlaşması yaparsınız. Anlaşmada sermayenin hangi alanlarda (hatta ne kadar süre ile hangi malın alımı satımında vb.) işletileceği ve oluşacak kar’ın yüzde üzerinden nasıl paylaşılacağını belirlersiniz. Zarar olması durumunda, zararın sermayeden gideceği, işletmecinin ise bu zarar mukabili emeğini kaybetmiş olacağını yazarsınız. İşletmecinin, kasıt, kusur veya ihmali sonucu doğan zararın işletmeciden tahsil edileceğini kabul ve imza edersiniz. O zaman yaptığınız ortaklık ve o yolla aldığınız gelir caiz olur.

Doç. Dr. Servet Bayındır

Ticarette bayilik alarak rekabetin engellenmesi caiz mi?

Normal şartlarda bayilik almak meşru bir işlemdir. Başkası alamadığından bir anlamda bu işlem rekabetin engellenmesini de içerir ama meşrudur.

Fakat ticari amaçla değil de sırf rekabeti engellemek maksadıyla bir bayilik alınırsa bu hukuken meşru görülse de ahlaki bakımdan sakıncalıdır.

Doç. Dr. Servet Bayındır

İnşaat başlamadan daireleri satmak, satın almak caiz midir?

Gayrimenkulle ilgili bütün özellikler projede ileride haksızlık ve anlaşmazlığa yol açmayacak şekilde belirlenirse, fıkıhtaki İstisna (sipariş) akdi kuralları doğrultusunda böyle bir işlem caiz olur.

“İstisna bir sipariş akdi, bir malın üretimi için imalatçıyla yapılan anlaşmadır. (…)

İleri bir tarihte teslim alınacak veya üretilecek bir malın bedelinin tamamen veya kısmen ödenmesi fiyatı ucuzlatır. Peşin 100 lira olan bir malın iki ay vadeli fiyatı 110 lira olursa, bedelin tamamının iki ay önceden verilmesi halinde fiyatı 90 lira civarında olabilir. Burada da bir mal alımı yapıldığı için faizli işlemden söz edilemez. Ama bu, faizsiz sermaye temini yoludur.”

KAYNAK: Abdulaziz Bayındır, Ticaret ve Faiz, Süleymaniye Vakfı Yayınları, İstanbul, 2007, s: 145-146)

Devletin verdiği teşvik kredilerini almak caiz midir?

Devletin verdiği teşvik kredileri, ülkenin ihtiyaç duyduğu yatırımları ve bir kısım ticari faaliyetleri yapmaya vatandaşı teşvik için açılan kredilerdir. Yerinde ve iyi kullanıldığı takdirde ülke bundan yararlanır. Burada devlet kredi kullanandan herhangi bir menfaat beklemez. Borç olarak verdiği değer ile geriye aldığı değer, ya birbirine eşittir ya da daha azdır. Mesela devlet yüzbin lira teşvik kredisi verir ve daha sonra onu yüz bin lira olarak geri alırsa günümüzde kronik hale gelmiş enflasyon sebebiyle bu yüz bin lira alınan borçtan daha az satın alma gücüne sahip olur ve aradaki fark, devlet tarafından o kişiye bağışlanmış sayılır.  Bazen de enflasyonun altında bir faiz alınır. Bu durumda da yapılan ödeme, yine alınan borçtan az değerde olur.

Burada devletin kârı, kamu yararına bazı yatırımların yapılmasını ve yeni iş sahalarının açılmasını sağlayarak oralarda çalıştırılacak işçi ve alacağı dolaylı ve dolaysız vergiler sebebiyle kamuya yararlı olmaktır. Bu şartlarla verilen teşvik kredisi, faizsiz borç yani karz-ı hasen sayılabilir. Çünkü borcu veren taraf, ondan bir menfaat sağlamamaktadır. Sonuç olarak borç veren devletin, verdiğinden fazlasını almayı şart koşmadığı teşvik kredileri alınabilir.

Yatırım yapmak, zor ve riskli bir iştir. İhracat da öyledir. Kamunun, her ikisine de ihtiyacı vardır. Devletin, bu işleri yapanları teşvik etmesi, günümüz şartları içinde mühimdir. Ancak şartlarına uygun olarak yapılan yatırımlar ve ihracat önemli kârlar bırakır. Bu sebeple aldığı teşvik ile başarı elde etmiş ve kârlı duruma geçmiş olan kişi ve kuruluşlar, kendilerine bu konuda yardımı olan kamuya ve onun adına hareket eden devlete karşı görevlerini yerine getirmek zorundadır. Birinci görev, para değer kaybı dolayısıyla, zimmetine geçmiş olan kamu malını, bir şekilde kamuya döndürmektir. Mesela yüz bin lira teşvik almış ve aldığı gün bunun karşılığı bir buçuk kilo altın ediyor, geriye ancak bir kilo altın değerinde ödeme yapmışsa zimmetine geçmiş olan yarım kilo altın değerindeki kamu malını kamuya döndürmelidir. İhtiyaçlılara yardım, öğretim müesseselerine destek olma vs. gibi yollarla bu meblağ kamuya döndürülebilir. Devlete ödenen vergiler de bu meblağa mahsup edilebilir.

Ticarette yüzde yüz kâr elde etmek helal midir?

Alışverişte kâr haddi ile ilgili olarak sitemizde bundan önce yayımladığımız 3 adet cevabımız bulunmaktadır. Aşağıdaki linklere tıklayarak ilgili cevaplara ulaşabilirsiniz:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/alim-satimda-bir-kar-haddi-var-midir.html

www.fetva.net/yazili-fetvalar/islam-hukuku-alisveriste-kar-haddi-belirlemis-midir.html

www.fetva.net/yazili-fetvalar/imam-ebu-hanifenin-kar-haddini-sinirlamasi.html

Parfüm alım satımı yapan kişi vebal altına girer mi?

Parfümü Müslüman olmayanlar da alabilir. Veyahut Müslüman da olsalar sadece eşlerinin ve kendisine dinen yabancı olmayanların yanında parfüm sıkan kadınlar da vardır. Parfüm satmak helal işlerdendir. Kimse kimsenin günahını üstlenmeyeceğinden (İsra, 17/15) parfüm satmakta bir sakınca olmaz.

“Cinayet de işlenebilir” diye bıçak yapıp satan kişinin o işi terk etmesi nasıl doğru değilse, “parfüm sıkıp dışarı çıkarlar” diye parfüm satıcısına da o işi terk etmesi gerektiğini söylemek doğru olmaz.

Sonuç olarak sorumluluk satıcıda değil, müşteridedir.

Kadınların parfüm sürünmeleri konusundaki cevabımız için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/kadinlarin-koku-parfum-surunmeleri-kesin-olarak-yasak-midir.html

İş kurarken ortaklardan birinin sermayesine teminat istemesi caiz midir?

Birden fazla kişinin belli oranda sermaye koyarak gerçekleştirdikleri ortaklığa sermaye ortaklığı (müşareke) adı verilir. Sermaye ortaklığında zarar, katılımcıların payları oranında olmak zorundadır; kâr ise anlaştıkları oran üzerinden olabilir. Dolayısıyla ortaklıktan söz edebilmek için sermaye ve maktu gelir teminatı olmamalıdır. Bu tür bir teminat, ortaklığı ortadan kaldırır ve caiz olmaz.

Dolayısıyla taraflardan birinin “ben ortak değilim, yalnızca kâra ortak olurum, verdiğim sermayeye de teminat isterim” şeklindeki şartını içeren bir anlaşma yapılamaz. Şayet hiç bir gelir beklemeksizin altı aylığına karşılıksız “karz” verirse bu işlem caiz olur, aksi halde olmaz.

Doç. Dr. Servet Bayındır

Benzer bir soru-cevap için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/zarara-katlanmadan-sadece-kara-dayali-ortaklik-kurulabilir-mi.html

Kuyumcuların altını satar satmaz hemen geri alıp para vermesi caiz midir?

Bu tür bir işlem caiz değildir. Çünkü parasal özelliğe sahip malların ticaretinde sarf kurallarına uyma zorunluluğu vardır:

Bu tür malların ticaretinde temel kural; cinslerin aynı olması durumunda miktarların eşit, işlemin peşin ve teslimin elden ele olmasıdır. Cinslerin farklı olması durumunda ise (sorunuzda belirtilen para ile altının değişimi gibi) işlem peşin, teslim elden ele ve günlük bedel üzerinden olmasıdır.

Doç. Dr. Servet Bayındır

Zarara katlanmadan, sadece kâra dayalı bir ortaklık kurulabilir mi?

Şayet para karşı tarafça çalıştırılıp -zarar çıktıktan sonra- kalan kârın tümü veya belli bir oranı para sahibine kar payı olarak ödenmek şartıyla verilmişse böyle bir sözleşme caiz olur. Bu durumda verdiğiniz parayı istediğiniz zaman alamazsınız. Ortaklığı bitirdiğiniz zaman borçlar çıktıktan sonra artan maldan payınızı alırsınız.

Fakat zarara katlanılmaksızın belli dönemlerde sabit bir meblağ ödenmek şartıyla yapılan sözleşme caiz olmaz; bu ortaklık değil faizli kredi sözleşmesi olur.

Doç. Dr. Servet Bayındır

Fizik tedavi uzmanına tatil için kaplıca tedavisi yazdırmak caiz midir?

Hakkınız olmayan bir şeyi yalan beyanla elde etmeye çalışmanız caiz değildir. Bu sebeple o parayı almamanız gerekir.

Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“Ey iman edenler, mallarınızı aranızda karşılıklı rıza ile gerçekleştirdiğiniz ticaret yolu hariç, batıl yollarla yemeyin…” (Nisa, 4/29)

Peygamberimizden de şöyle bir hadis rivayet edilmiştir:

“İslam’da ne zarara uğramak vardır ne de zarara uğratmak”. (Ahmed b. Hanbel, 1/313)

Doktora gelince; tabii ki o da görevini ihmalden ve yanlış bir işe vesile olmaktan dolayı sorumlu olur.

Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

Kim iyi bir işe aracılık ederse onun da o işten bir nasibi olur. Kim kötü bir işe aracılık ederse onun da ondan bir payı olur. Allah her şeyin karşılığını vericidir. (Nisa, 4/85)

“İyilikte ve fenalıktan sakınmakta yardımlaşın, günah işlemek ve aşırı gitmekte yardımlaşmayın.” (Maide, 5/2)

Factoring şirketleri ile işlem yapmak caiz midir?

Bahsettiğiniz uygulamada factoring şirketinin size sağladığı imkân, kredi kartı sahiplerine bankaların sağladığı imkân gibidir. Bunun ondan iki farkı vardır:

1-  Kredi kartı sahibi, 100 liralık alış-veriş yapmışsa bankaya 100 lira öder. Bankanın alacağı komisyonu satıcıya o ödemesi gerekirken oluşan teamül gereği onu satıcılar üstlenmektedir. Ama siz o komisyonu her halükarda factoring şirketine ödüyorsunuz. Bu, işlemin özünü etkilemez.

2- Sizin asıl farkınız, gününden önce temlik ettiğiniz alacakların, o gün factoring şirketi tarafından tahsil edilmesi ve borcunuzun o paradan ödenmesidir. Size borçlu olan kişi, borcunu ödemese dahi şirketin size rücû etmemesi, borçluya kefil olduğunu gösterir. Onun aldığı komisyon ise size hem mal satan ve hem de borçlu olan kişilerle ilişkileri yürütmesi karşılığında hak ettiği ücrettir.

Sonuç olarak, yukarıdaki şekilde başlayıp biten işlemleri yapmanız caizdir. Bu fetva, factoring şirketlerinin diğer işlemleri ile ilgili değildir.

İslam Hukukuna göre borcunu ödeyemeyenlere hapis cezası mı vardır?

Ödeme gücü olmadığı için borcunu ödeyemeyenlere bir ceza verilemeyeceği konusunda ittifak vardır. Çünkü ilgili ayet çok açıktır. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Eğer borçlu darlık içinde ise genişliğe çıkıncaya kadar beklemelidir. Borcu bağışlamanız hakkınızda daha hayırlıdır. Bunu bir bilseydiniz.” (Bakara, 2/280)

Ödeme gücü olduğu halde borcunu geciktirenlerin hapsedilmesini Ebû Hanîfe kabul etmiştir. Ancak o bunu, ödemeyi geciktirmenin cezası değil, borçluyu ödemeye zorlamanın ve haksızlığı önlemenin bir yolu olarak görmüştür. Zira Ebû Hanîfe, borçlunun mallarının haczedilip satılmasını kabul etmez. Ona göre, “Borçlunun malı varsa, hâkim o mal üzerinde tasarrufta bulunamaz. Borçluyu süresiz olarak hapseder ki, malını satsın ve borcunu ödesin. Bunu, alacaklılar haklarını alsınlar ve zulüm önlensin diye yapar.” (Ali b. Ebîbekr el-Merğinânî, el-Hidâye Şerhu Bidâyeti’l-Mübtedî, İstanbul, 1985, Kitâbu’l-Hacr, Babu’l-Hacr bi Sebebi’d-Deyn, c: 3, s: 285)

Borçlu, borcu ödeyince hapisten çıkacağına göre bunun, borcu geç ödemenin cezası olmadığı açıktır. Hapse atılmadan borcunu ödeyen hapse girmez.

Hapis cezasını gerekli gören başka mezhep yoktur.