Çarşafa veya yorgana meni gibi herhangi bir pislik bulaşmışsa onu temizlemek gerekir. Bunun için bütün çarşafı veya battaniyeyi yıkamak gerekmez. Bulaşan kısım kurumuşsa ovmak veya kazımak, ıslak ise yıkamak yeterlidir. Başka bir işleme gerek yoktur.
Konuyla ilgili hadisler şunlardır:
Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor:
“Ben Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’ın elbisesine bulaşan meniyi yıkıyordum. O, elbisesinde ıslak kısım (kurumamış) olduğu halde namaza giderdi.” (Buhari, Vudû’ 64, 65; Müslim, Taharet 108, (289); Ebu Davud, Taharet 136; Tirmizi, Taharet 85, 86; Nesai, Taharet 187, 188).
Müslim’in bir diğer rivâyetinde şöyle gelmiştir: “Hz. Aişe radıyallahu anhâ’ya bir zât misafir oldu. Adam sabahleyin, elbisesini yıkamaya başladı. Hz. Aişe ona:
“Sana, (meni) bulaşan yeri (gördüysen) orasını yıkaman kâfi idi, göremediğin takdirde etrafını yıkardın. Ben, Resülullah aleyhissalâtu vesselâm’ın elbisesinden (meni bulaşığını) ovalamak suretiyle çıkardığımı biliyorum. O, (bir de yıkamaksızın) onun içinde namaz kılardı.”
Yahya b. Abdurrahman İbn Hatıb’ın anlattığına göre, Hz. Ömer radıyallahu anh’la -içerisinde Amr İbnu’l-As radıyallahu anh’ın da bulunduğu bir cemaatle birlikte umre yapmıştır -sefer esnasında su kaynaklarından birine yakın olan bir yolda Hz. Ömer, sabaha doğru mola verdi. (Herkes gibi kendisi de yattı. Bu esnada) ihtilam oldu. Sabah olunca kafilede, (yıkanması için yeterli) su bulunamadı. Hayvanına binip (yakınındaki) suya kadar geldi. Derhal bu ihtilamdan kalan meni bulaşığını yıkamaya başladı. Derken ortalık ağardı. Amr İbnu’l-Âs radıyallahu anh, Hz. Ömer’e:
“Sabah oldu. Yanımızda temiz elbise var, şu elbiseni (yıkamayı) bırak, bilahare yıkanır” dedi. Ancak Hz. Ömer kendisine:
“İbnu’l-Âs, hayret doğrusu! Yani sen elbise buldun diye herkes elbise mi bulacak? Allah’a yemin olsun ben senin söylediğini yapsam bu bir sünnet olur. Hayır, ben gördüğüm (meniyi) yıkarım ve görmediğime de su çiler (temizlenmiş addeder)im!” dedi.” (Muvatta, Tahâret 83).
Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor: “Resulullah’a, “bir kimse elbisesinde ıslaklık bulsa, ancak ihtilam olduğunu hatırlamasa (yıkanması gerekir mi?)” diye sorulmuştu.
“Evet, yıkanmalıdır!” diye cevap verdi.
Sonra, ihtilam olduğunu görüp de, yaşlık göremeyen kimseden soruldu:
“Aişe, bırak onu, (dilediğini sorsun!) Öyle olmasa (çocuklarda anne tarafına) benzerlik olur mu? Kadının suyu erkeğin suyuna üstün gelirse, çocuk dayılarına benzer; erkeğin suyu kadınınkine üstün gelirse, çocuk amcalarına benzer” buyurdular.” (Müslim, Hayz 33; Muvatta, Tahâret 84; Ebu Dâvud, Tahâret 96; Nesâi, Tahâret, 131)
Müslim’in bir diğer rivayetinde şu ziyade vardır:
“… Erkeğin suyu koyu ve beyazdır. Kadının suyu sarı ve akışkandır. Bunlardan hangisi üstün olur veya öne geçerse, benzerlik hâsıl olur.” (Müslim, Hayz 30)
“Her kılın altında cünüplük vardır” şeklinde Ebu Davud (Taharet, 99), Tirmizi (Taharet, 78) ve İbn Mace (Taharet, 106)’de bir hadis bulunmaktadır. Bu hadis, cünüplükten temizlenme ile ilgilidir. Abdest ile ilgisi yoktur.
Ebu Davud ve Tirmizi, bu hadisin zayıf olduğunu belirtmektedirler. Zayıf da olsa hadiste anlatılmak istenen husus, cünüp bir kişinin, kıl diplerine varıncaya kadar bütün vücudun yıkaması gereğidir. Yoksa kıl koparmakla ne gusül bozulur ne de abdest.
Tenasül uzvundan gelen sıvılar meni, mezi ve vedi olmak üzere üç çeşittir.
a) Meni: Şehvetle yerinden ayrılıp, şehvetli veya şehvetsiz olarak tenasül uzvundan dışarıya çıkan ve kendine mahsus kokusu olan beyaz renkli koyu bir sıvıdır.
b) Mezi: Tenasül uzvunun intişarından sonra, şehvetsiz olarak gelen beyaz renkli ince sıvıya denir.
c) Vedi: Küçük abdestten sonra gelen, kokusuz, beyazımsı bulanık yapışkan sıvıdır.
Bu üçünden sadece meni gusül abdestini gerektirir. Diğer ikisi sadece abdesti bozar. Birine bakmak veya birine dokunmak neticesinde eğer şehvetle meni gelirse bu, guslü gerektirir. Akan şeyin rengi ve kokusundan meni olup olmadığını anlayabilirsiniz. Eğer akan şey beyaz renkli ince bir sıvıysa bu meni değil, mezidir. Dolayısıyla boy abdestini gerektirmez, sadece abdestinizi bozar. (Geniş bilgi için Ömer Nasuhi Bilmen’in Büyük İslam İlmihali’nin Abdest ve Gusül bölümlerine bakabilirsiniz.)
Gusül abdestinde evhama düşmek şeytan vesvesesidir. Bundan korunmak için Eûzu-Besmele çekmeli, Felak ve Nas surelerini sık sık okumalı ve temizlendikten sonra hemen banyodan çıkmalısınız.
“Abdestim olmadı” gibi kuruntulara asla itibar etmeyiniz. Ancak o zaman şeytana galip gelebilirsiniz.
Örtünmek Allah’ın açık emridir. Hiçbir sebep Allah’ın emrinin terk edilmesini gerektirmez. Dinimize göre Allah’a isyan olan bir konuda yaratılmışlara itaat edilmez. Sabırlı olun, direnin ve bu durumun Allah’ın emri olduğunu ona her defasında anlatmaya çalışın. Eğer bundan dolayı sizi boşarsa o zaman Allah’tan daha hayırlısını isteyin. Göreceksiniz, hakkınızda daha hayırlısı olacaktır. Bir ayette Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“Eğer kadın, kocasının başkasına yönelmesinden veya yüz çevirmesinden korkarsa karşılıklı uzlaşmalarında bir günah yoktur. Uzlaşmak hayırlıdır. Nefisler ise kıskançlığa hazırdır. Eğer iyi davranır ve korunursanız bilin ki, Allah yaptığınız şeylerin iç yüzünü bilir.
Çok kararlı olsanız bile kadınlar arasında adil davranmaya güç yetiremezsiniz. Öyleyse bir tarafa büsbütün meyledip diğerini ortada bırakmayın. Eğer uzlaşır ve çekinirseniz bilin ki Allah bağışlar ve ikramda bulunur.
Eşler boşanacak olurlarsa, Allah her birine bir imkân vererek onu diğerine muhtaç olmaktan kurtarır. Allah’ın imkânları geniştir ve yerinde karar verir.” (Nisa 4/128-130)
Ergenlik çağına girmiş Müslüman bir genç kız artık örtünmek zorundadır. O andan itibaren dinin bütün emir ve yasaklarından sorumludur. Bu yaştan sonra anne ve babanızın dinin emrettiği hususlarda size yasak koymaları yanlıştır. Fakat onlara bu durumu güzelce izah etmelisiniz. Örtünme ile ilgili ayetleri onlara okumalı, bu ayetlerin ergenlik çağına girmiş olan bütün genç kızlara ve kadınlara hitap ettiğini anlatmaya çalışmalısınız. Allah’ın emrettiği hususları yerine getirme konusunda anne ve babanın çocuklarına destek olmaları gerektiğini de anlatmaya çalışın.
Bu konuda sitemizde BAŞÖRTÜSÜ VE ÖRTÜNME başlıklı bir yazı bulunmaktadır. Oradaki yazıyı anne ve babanızla birlikte okuyun. Onlar itiraz etseler de siz Allah’ın emrettiği konularda kesin kararlılık göstermelisiniz. Sizdeki kararlılığı görünce zamanla sizi anlayacak ve takdir etmeye başlayacaklardır.
Bir de anne ve babanızla birlikte Kur’an-ı Kerim’in 31. suresi olan Lokman suresinin 13-19. ayetlerini okumanızı tavsiye ederiz. Orada bir anne babanın çocuklarına bu gibi konularda nasıl davranacaklarına dair ayetler bulunmaktadır.
BAŞÖRTÜSÜ VE ÖRTÜNME yazısını okumak için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:
Bir bayan spor faaliyetlerine katılabilir. Kılık kıyafete ve erkeklerle bir arada spor yapmamaya dikkat etmek gerekir. Sadece bayanların bulunduğu bir spor salonunda Müslüman bir bayan rahatlıkla spor yapabilir.
Nur Suresinin 31. ayetinde başın örtülmesi özellikle emredilmiş ve örtünmenin nasıl yapılacağı da belirtilmiştir.
“Başörtülerinin bir kısmını yakalarının üstüne vursunlar….” (Nur 24/31)
Eskiden kadınlar yakaları açık elbiseler giyinirler, boyunları ve göğüs kısmı gözükürdü. Bu emirle başörtülerinin bir bölümüyle boyunlarını ve yakalarını örtmeleri istenmiştir.
Boyun, boğaz ve gerdan kısmı zaten örtülü olanların başörtüsü ile bir kez daha buraları örtmesi gerekmez. Ama dar bir elbise giymiş de göğüsleri belli oluyorsa geniş bir başörtüsü ile buraları da örtüp gizlemesi gerekir.
Haç işareti takılamaz. Çünkü haç bir dinin, Hristiyanlığın, sembolüdür. Müslüman bir insan hangi niyetle olursa olsun başka bir dinin sembollerini takamaz.
Peygamberimiz sallallâhu aleyhi ve sellem döneminde sahabeden Adiyy b. Hatim radıyallâhu anh boynuna takılı altın bir haçla Peygamberimizin yanına girince, Peygamberimiz ona: “Adiyy! At o putu” dedi.” (Tirmizî, Tefsîr’ul-Kur’ân, 10)
Peygamberimizin şu hadislerini de unutmamak gerekir:
“Kim bir kavme benzerse artık o onlardandır.” (Ebu Davud, Libas, 4)
“Bizden başkasına benzeyen bizden değildir.” (Tirmizi, İsti’zan, 7)
Peygamberimizin hadislerinde yer alan “Yahudi ve Hristiyanlara benzemeyin” ifadesi giyim kuşamda değil, dini uygulamalardadır.
Kur’an’da ve sünnette erkek ve kadın Müslümanlar için bir kıyafet tipi belirlenmemiştir. Her Müslüman kendi yaşadığı çevrenin örfüne göre giyinir. Yeter ki bu kıyafetler avret yerlerini örtsün ve ince olup altını göstermesin. Papaz kıyafeti veya haham kıyafeti gibi simge olmuş kıyafetleri giymek caiz değildir. Çünkü o kıyafetleri giyenler onlara benzemek istediklerini göstermiş olurlar. Fakat kravat, ceket ve pantolon gibi giysiler bir dinin sembolü olan giysiler değildir. Dolayısıyla kravat takmanın bir sakıncası yoktur.
Bir annenin, ergenlik çağına varmış erkek veya kız evladına sarılıp yatması caiz değildir. Aşağıdaki ayetlerden, küçük çocuklarla dahi aynı odada yatmanın uygun olmadığı anlaşılmaktadır. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“Müminler! Ellerinizin altında olan esirler ile ve sizden henüz erginliğe ermemiş olanlar, sabah namazından önce, öğle sıcağında soyunduğunuzda ve yatsı namazından sonra yanınıza gireceklerinde üç defa izin istesinler. Bunlar, sizin açık bulunabileceğiniz üç vakittir. Bu vakitlerin dışında birbirinizin yanına girip çıkmakta size de, onlara da bir sorumluluk yoktur. Böyle yapın; Allah size bu ayetleri açıklıyor. Allah bilir, doğru karar verir.
Kendi çocuklarınız ergenlik çağına erdiklerinde tıpkı kendilerinden öncekilerin izin istedikleri gibi her defasında izin istesinler. Böyle yapın. Allah size ayetlerini açıklıyor. Allah bilir, doğru karar verir.” (Nur, 24/58-59)
Ergenlik çağına girmiş bir evladın, annesinin veya babasının bulunduğu odaya her girişinde izin isteme zorunluluğu, onları çıplak görmemek içindir. Sarılıp yatma bunun ileri safhasıdır. Dolayısıyla bahsettiğiniz annenin, ergenlik çağına varmış evlatlarıyla sarılıp yatma işini derhal terk etmesi gerekir.
Allah Teala’nın emir ve yasaklarını kullar her zaman yerine getirmeyebilirler. Bunlar günahkârdırlar. Bazı kullar da bilgisizliklerinden dolayı ilk başlarda bu emirleri sorgulamaya, tartışmaya açarlar ve hâşâ doğru bulmayabilirler kendi akıllarına göre. Cahilliklerinden dolayı yaptıkları bu iş de onları günahkâr yapar fakat dinden çıkarmaz. Lakin kendilerine doğrular anlatıldığı halde yani bu konuda cahillikleri giderildiği halde Allah’ın emir ve yasaklarını beğenmeyenler, inkâr edenler kâfir olurlar.
Bu konuda Kur’an’da bir kaç kez tekrar edilen Adem ve İblis kıssasını okumanızı tavsiye ederiz. Âdem aleyhisselam Allah’ı çok iyi tanıyordu. Ona her şeyi Allah öğretmişti. Bu bakımdan Allah Teala onun öğretmenliğini yapmıştır. Allah, Adem’e sadece bir yasak koymuştu: Bir ağacın meyvesinden yememek. Ama o gitti, yasağı çiğnedi. Buraya kadar onun yaptığı ile şeytanın yaptığı arasında hiçbir fark yoktur. Zira şeytan da Allah’ın bir emrini yerine getirmemiş; Adem’e secde etmemişti. Birisi Allah’ın emrini yerine getirmedi, diğeri ise Allah’ın yasağını çiğnedi. İkisi arasındaki fark sonra ortaya çıktı. Şeytan, yaptığının doğru olduğu konusunda inat etti, kibirlendi ve kâfir oldu Âdem ise yaptığının yanlış olduğunu anladı, hemen tevbe istiğfar etti ve bağışlandı. Daha detaylı bilgi için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:
Mü’min kadınların kimlerin yanında başlarını açabilecekleri ayetle bildirilmiştir. Allah Teala şöyle buyurur:
“Mümin kadınlara da söyle gözlerini sakınsınlar; edep yerlerini ve çevresini örtsünler. Görünen kısım dışındaki süslerini açmasınlar. Başörtülerini yakaları üstüne kadar indirsinler. Kocaları, babaları, kocalarının babaları, oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kendi kadınları, elleri altında bulunan esirler, ele bakar hale gelmiş ve erkekliği kalmamış kimselerle kadınların edep yerlerinin farkına varamamış çocuklar dışında hiç kimseye süslerini açmasınlar…” (Nûr, 24/31)
“Kardeş gibi büyümek” tabiri dinimizde yoktur. Bu, insanların ürettiği bir kavramdır. Kur’an’da Allah Teala bütün mü’minlerin kardeş olduğunu belirttiği halde yukarıdaki hükümleri koymuştur. Peygamberimiz sallallâhu aleyhi ve sellem, yeğeni Ali radıyallâhu anh’ı kendi evinde büyütmüş ama sonra onu kızı Fatıma ile evlendirmiştir. Aralarında evlenme engeli bulunmayan amca çocukları arasında kardeş gibi büyüme olmaz. Bu gibi konularda dikkatli olmak lazımdır.
Peygamberimiz sallallâhu aleyhi ve sellem, bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuştur:
“Sizleri (beraberinde mahremi bulunmayan) kadınların yanlarına girmekten men ederim.” Bunun üzerine Ensâr’dan bir adam: Ya Resulallah! (Kocanın babaları ve oğullarından başka diğer) erkek akrabalarına ne dersin? diye sordu. Resûlullah: “Onlarla halvet (baş başa kalmak) ölümdür” buyurdu.” (Buhârî, Nikâh, 112; Müslim, Selâm, 20 (2172).
Hadisin Arapça metninde geçen “Hamv” kelimesi, kocanın erkek akrabasına denir. Kayınbirader ve kocanın amcasının oğlu vs. gibi.
Başka bir hadis-i şerif de şöyledir:
“Bundan sonra hiç bir erkek yalnız başına bulunan bir kadının yanına girmesin, yanında bir iki kişi olursa girebilir.” (Müslim, Selam 8 (2173).
Bu iki hadis-i şerifi birlikte değerlendirecek olursak bir erkeğin, bir odada tek başına olan bir kadının yanına girmesinin yasaklandığını görürüz. Kocanın erkek akrabasıyla bir yerde baş başa kalmanın daha tehlikeli ve fitneye sebep olması sebebiyle Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem, “Hamv, yani kadının tek başına kocasının erkek akrabasından biriyle kalması ölümdür.” diye buyurmuştur. Kadın, örtüsü içerisinde olduğu halde, açık bir yerde veya bir üçüncü şahsın da bulunduğu bir yerde yakın akrabalarıyla beraber bulunabilir.
“Mümin erkeklere söyle, bakışlarında ölçülü olsunlar ve edep yerlerini korusunlar. Onlar için nezih olan budur. Allah, yapmakta oldukları şeyin iç yüzünü bilir.
Mümin kadınlara da söyle, bakışlarında ölçülü olsunlar ve edep yerlerini korusunlar. Açıkta kalan kısım hariç, ziynetlerini /vücutlarını göstermesinler. Başörtülerinin bir kısmını da yaka açıklıklarının üzerine yerleştirsinler. Kocaları, babaları, kocalarının babaları, oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kadınlar, hâkimiyetleri altında olan esirler, cinsel ihtiyaç sahibi olmayıp (meşru bir sebeple) kendilerine bağlı olan erkekler ve kadınların mahrem yerlerinin farkında olmayan çocuklar hariç hiç kimseye ziynetlerini /vücutlarını açmasınlar. Vücutlarından örttükleri kısımlar bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Ey müminler, hepiniz Allah’a tövbe edin /dönüş yapın ki umduğunuza kavuşasınız!” (Nûr, 24/30-31)
Bu ayetlere göre bir kadın yukarıda belirtilen erkeklerin yanında oturabilir, başını açabilir. Bu sayılanların dışında kocasının erkek kardeşleri veya diğer erkek akrabalarının yanında mahrem yerlerini açamaz! Fakat bunlarla konuşması, selamlaşması yasak değildir. Bunlara karşı tesettürlü kıyafetlerle çıkabilir. Onlarla hiç selamlaşmamak, konuşmamak vs. gibi şeyler birer aşırılık tezahürleridir. Örtünme kurallarına aykırı olmadığı müddetçe yukarıdaki ayette sayılanların dışındaki erkeklerle konuşmasında bir sakınca yoktur. Sakıncalı olan durum, kadının bu erkeklerle kapalı bir yerde baş başa kalmasıdır. Konuyla ilgili hadis şöyledir:
Nebimiz sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“Sizleri (beraberinde mahremi bulunmayan) kadınların yanlarına girmekten men ederim!” Bunun üzerine Ensâr’dan bir adam: Ya Resûlallâh! (Kocanın babaları ve oğullarından başka diğer) erkek akrabalarına ne dersin? diye sordu. Resûlullâh: “Onlarla halvet (baş başa kalmak) ölümdür” buyurdu.” (Buhârî, Nikâh, 112; Müslim, Selâm, 20 (2172).
Kapalı bir yerde baş başa kalmamak şartıyla bir kadın, kendisine yabancı olan erkeklerle aynı ortamda bulunabilir, onlara hizmet edebilir. Konuyla ilgili olarak Resûlullâh döneminden nakledilen sahih bir uygulama şöyledir:
“Sehl b. Sa’d radıyallâhu anh şöyle demiştir: Ebû Useyd es-Sâidî evlendiği zaman, Resûlullâh ve ashabını düğün yemeğine davet etti. Onlar için yemeği yapan da, servis eden de Useyd’in henüz evlendiği karısı Ümmü Useyd’den başkası değildi. O, geceden taş bir tencere içinde hurmalar ıslatmış, Resûlullâh yemeğini bitirince kadın kendi eliyle o şırayı Resûlullâh sunmuş, O’na böylece ikram ederek içirmişti.” (Buhârî, Nikâh, 78)
“Ebû Hazım şöyle demiştir: Ben Sehl İbn Sa’d’dan işittim: Ebû Useyd es-Sâidî, Resûlullâh’ı kendisinin düğün yemeğine davet etti. O gün henüz yeni gelin olan karısı onlara hizmet etmekte idi…” (Buhârî, Nikâh, 79)
Son olarak aşağıdaki videoyu da izlemenizi tavsiye ederiz:
Sorunuzla ilgili olarak Almanya’da bulunan bir İslami İlimler Enstitüsü’nden aşağıdaki bilgileri aldık. Enstitünün müdürü Ali Özgür Özdil kardeşimizin bize gönderdiği yazı şöyledir:
Alman Okullarında Yüzme veya Spor Dersi
Genel Açıklama
“Almanyadaki eğitim sistemini anlayabilmek için, 16 eyaletten oluşan eyalet sistemini kavramak gerekiyor. Her eyalet birbirinden farklı hareket etme hakkına sahip olmakla beraber, mesela yüzme veya spor (yani Beden Eğitimi) dersi konusunda da, farklı kararlar alabiliyor. Mesela Baverya ve Baden-Württemberg eyaleti ortaokuldan itibaren kız ve erkek talebelerini yüzme veya spor dersinde ayırıyor. Bu karar kız talebelerin erkekler karşısında zayıf düşmelerini engellemek için alınıyor. Ayrıca şunu da ifade etmek gerekiyor: Hiç bir kanun okulu kız ve erkek talebelere ortak ders vermeye zorlamıyor.
Müslüman Talebeler
Yüzme veya spor dersi konusunda, eğer veliler tarafından arzu edilecek ve okul da bunu organize edebilecek olursa (mesela yeterince öğretmen, vakit ve yer mevcut ise), kız ve erkek talebelerinin ayrılması mümkündür. Bu konu ile ilgili tüm eyaletleri bağlayan 1993 yılından mahkeme kararı mevcuttur (Bundesverwaltungsgerichtsurteil sa25.8.1993 – 6 C 891 zu OVG Münster, 15.11.1991 -19 a 2198/91). Fakat bu karar sadece buluğ çağına girmiş olan talebeler için geçerlidir. İlkokul seviyesindeki talebeler ise, (genelde) buluğ çağına girmediklerinden dolayı, 2005 yılında alınan başka bir mahkeme kararıyla (VG Düsseldorf, Aktenzeichen 18 K 74/05), derse katılmaya mecbur tutulmaktadırlar.
Bu Konudaki Görüşümüz
Eğer bir müslüman anne veya baba bizden bu konuda yardım dilerse, onlara öncelikle mevcut mahkeme kararları üzeri bilgi verir ve okulların devlet müessesi ve öğretmenlerin devlet memuru olarak öncelikle bu kararlara bağlı olduklarını ifade ederiz. Eğer çocuk daha ilkokul talebesi ise, derse katılmasının gerektiğini ve mahkeme karşısında kazanma imkanının olmadığını, fakat ortaokul veya lise talebesi ise (buluğ çağına girdi ise), ya dersin kız ve erkek talebelere ayrı verilmesine müracat etmelerini, aksi takdirde 1993 yılının mahkeme kararı ile talebenin dersten serbest bırakılma imkanına sahip olduğunu bildirmekteyiz. Burada dikkat edilmesi gereken mesele ise, (mesela kız) talebenin mayo ile erkek talebelerin karşısına çıkmaktan utandığını ve bundan dolayı vicdan azabı çektiğini ispatlamaktır. Fakat bu ilkokul talebesi için geçerli değildir.”
Siz de bu yazıda belirtildiği şekilde davranabilirsiniz.
NOT: Yukarıdaki yazının bizlere ulaşmasını sağlayan Kuzey Almanya İslam Toplumu (BİG) Başkanı Sayın Ramazan Uçar’a teşekkür ederiz.