Skip to content Skip to main navigation Skip to footer

Yazılı Fetvalar

Nikâhta Allah’ın şahit olması yetmez mi?

Evlilik için şahit de yetmez, birçok kimsenin hazır olup o evliliği görmeleri gerekir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“İçinizden evli olmayanları evlendirin …” (Nûr, 24/32)

“Kocaları ile örfe uygun olarak anlaşmışlarsa evlenmelerine engel olmayın.” (Bakara, 2/232)

Bu ve benzeri ayetler, evliliğin denetlenmesini zorunlu kılmaktadır. Bu sebeple sadece iki kişinin şahitliği ile kıyılan nikâhla da evlilik olmaz, denetlenmesi ve birçok müslümanın bundan bilgisinin olması gerekir.

Dinen evlenmeleri mümkün olan bir müslüman erkekle bir müslüman bayan aralarında nikâh olmadığı müddetçe yalnız başlarına kalamazlar, el ele tutuşamazlar vs. Bunlar, bizlerin değil; Allah’ın koymuş olduğu kurallardır. Biz dünyaya imtihan için gönderildik, imtihan edecek olan ise Allah’tır. Bu durumda bütün kuralları o koyar, bizler değil! Bizlere düşen bu kurallara uymaktır. Ahirette ise kimin ne derece bu kurallara uyduğu belli olacak, buna göre kimine rahmet kimine de azap edilecek.

Sitemizin www.suleymaniyevakfi.org sitemizin NİKÂH/EVLİLİK başlığı altında yazılar-araştırmalar, bir de soru-cevap kısmı bulunmaktadır. Oradaki yazıları dikkatli bir şekilde okursanız sorularınıza net cevaplar bulabilirsiniz. Nikâhta velinin yeri, velisiz nikâh, gizli nikâh gibi konuların işlendiği bu yazıları okuyunca gizli nikâh kıyılamayacağını, ailelerin kızlarını zorla evlendiremeyeceğini veya sebepsiz yere evlenmesini engelleyemeyeceğini vs. göreceksiniz.

Günah işlememek için nikâh kıymak istiyoruz, olur mu?

Dinen evlenmeleri mümkün olan bir erkekle bir kadın, aralarında nikâh olmadığı müddetçe yalnız başlarına kalamazlar, el ele tutuşamazlar. Sadece el ele tutuşmak için kıyılan bir nikâh çeşidi yoktur! Nikâh tektir ve o da kıyıldı mı normal karı-koca hayatı başlar. Bu durumda cinsel birleşmeyi resmi nikâhtan sonraya ertelemenin hiçbir mantığı yoktur.

Nikâh, yalnızca kız ile erkeğin anlaşması ile kıyılamaz. Bunun için bazı şartlar vardır; bunlar mutlaka yerine getirilmelidir. Aksi takdirde kıyılan nikâh geçerli olmaz.

www.fetva.net/yazili-fetvalar/imam-nikahinin-sartlari-nelerdir.html

Nikâh için öncelikle kızın velisinin izni, onayı gereklidir. Daha sonra erkeğin eşine ödemesi gereken mehrin belirlenmesi ve son olarak da kıyılan bu nikâhın ilan edilmesi lazımdır. Dolayısıyla ailelerinizden habersiz, herkesten gizli olarak kıyacağınız bu nikâh geçersiz olacaktır.

İşin özü, günaha düşmemek için nikâh kıyılmaz.  İşi bir an önce resmiyete dökmeniz gerekmektedir. Zira dinimiz flörtü yasaklamıştır. Benzer bir soru-cevabı okumak için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/gizli-nikah-gecerli-olur-mu.html

Nikâhta niçin veli şartı koşuluyor?

Nikâhta bir velinin şart koşulması, bu nikâhın denetlenmesi içindir. Bunu denetleyecek olan ilk makam, kişinin ailesidir. Eğer aralarında bir anlaşmazlık çıkarsa yahut veli bulunmazsa bu durumda veli, yetkili makam olur. Bu durumda bugün reşit olmuş iki insanın yalnızca kendi aralarında anlaşmaları ve kendilerince şahit belirlemeleri (ister arkadaş olsun ister akraba) yeterli görülmez. Bu nikâhın hukuki olarak denetlenmesi gerekmektedir. Bunu yapan makam ise bugün Belediye’dir. Dolayısıyla nikâh kıydırmak isteyenler önce ailelerin onayını almak durumundadırlar. Alınamazsa resmi nikâhtan başka çıkar yol bulunmamaktadır.

Nikâhın Denetlenmesi konusunda geniş bilgi için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:

www.suleymaniyevakfi.org/arastirmalar/nikahin-denetlenmesi.html

Babam imam nikâhına karşı. Yine de ondan izin alacak mıyım?

Nikâhta esas olan denetimdir. Bu denetim günümüzde resmi nikâh sayesinde hukuken yerine getirilmektedir. Resmi nikâhınızı kıydıktan sonra babanız izin vermese de imam nikâhınızı kıyabilirsiniz.

Veli izni olmadan geçersiz olan nikâh, resmi nikâh da olmayan yani hiçbir makam tarafından denetlenmeyen ve sadece kız-erkek ve iki şahidin bulunduğu nikâhtır. Dolayısıyla sizin resmi nikâhtan sonra kıyacağınız imam nikâhınız geçerli olacaktır.

Ben biriyle çıkıyorum. Kendi aramızda nikâh kıyabilir miyiz?

Gelecek ile ilgili planlar yaptığınıza göre artık yeterince birbirinizi tanıyorsunuz demektir. Evlilik öncesi görüşmeler de ancak bu amaçla ve bu kadar olabilir. Bundan sonra yapacağınız şey, en kısa zamanda ailelerinize durumunuzu açmaktır. Onlara birbirinizi sevdiğinizi, evlenmeyi düşündüğünüzü ve aranızda nikâh olmadığı müddetçe günaha gireceğinizi anlatın. Onların da oluru ile nikâhınızı kıydırır, eğitiminize karı koca olarak devam edersiniz.

Yok, onlar hiçbir şekilde izin vermezlerse size iki yol kalır:

1. Ya gider resmi nikâhınızı kıydırırsınız,

2. Ya da aileleriniz evlenmenize yani nikâhınızın kıyılmasına izin verinceye kadar sabreder, o erkekle görüşmezsiniz.

Bunun dışında yapabileceğiniz herhangi bir şey yoktur.

Lütfen aşağıdaki linkleri de tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/aileden-habersiz-nikah-gecerli-olur-mu.html

www.fetva.net/yazili-fetvalar/gizli-nikah-gecerli-olur-mu.html

www.fetva.net/yazili-fetvalar/flort-zina-midir.html

Bir yıl sonra evleneceğiz. Gizli olarak nikâh kıydırabilir miyiz?

Her ne şekilde olursa olsun ailelerden ve resmi makamlardan gizli olarak nikâh kıyılmaz. Yapacağınız şey aslında o kadar da zor değil. Mademki birbirinizi sevdiniz, bunu ailelerinize açıklamalısınız. Onların da rızasını aldıktan sonra fazla vakit geçirmeden düğün hazırlıklarına başlayın.

Düğünü ertelemek kesinlikle iyi bir şey değildir. Bütçenizi sarsmadan, orta halli bir şekilde hazırlanarak düğününüzü yapın. Günah işlemeden rahatça gezip tozmak amacı ile nikâh kıymak bizim dinimizde yoktur. Bazı işgüzarların böyle yapması asla bunun doğru olduğunu göstermez. Siz hayırlı bir işe giriştiğinizde yardımcınız Allah olacaktır.

Lütfen aşağıdaki linki de tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/gizli-nikah-gecerli-olur-mu.html

İmam nikâhını kıyacak kişinin hoca olması şart mı?

Nikâhı kıyan kişinin imam, hoca olması gerekmez. Önemli olan, bu nikâhın, geçerli olabilmesi için gerekli şartları taşıyıp taşımadığıdır.

Erkeğin babası nikâhla ilgili bilgilere vakıfsa nikâhı kıyabilir. Akraba olması sorun değildir.

Nikâh için gerekli şartlara dair aşağıdaki linklerden bilgi edinebilirsiniz:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/imam-nikahinin-sartlari-nelerdir.html

www.fetva.net/yazili-fetvalar/imam-nikahinin-dindeki-yeri-nedir.html

Nikâhta vekalet caiz midir?

Nikâhta vekalet caizdir. Nikâh bir akittir/sözleşmedir. Bu akitte söz sahibi olan taraflar kız ile erkektir. Kız da erkek de nikâh için başkasını vekil olarak tayin edebilir. Bu şekilde kıyılan nikâh geçerlidir. (Bkz: Ömer Nasuhi Bilmen, Hukuk-ı İslamiye ve Istılahat-ı Fıkhiyye Kamusu, c: 2, s: 58, 197. paragraf.)

Bir kız vekil tayin ettiği halde kendi nikâhında bulunabilir mi?

Nikâhta bizzat kızın olmaması, gelenekten kaynaklanmaktadır. Birçok yerde kızlar, nikâh akdinin tarafı olmaktan hoşlanmazlar. Bazen kızın, evliliğe onay verip vermediğini öğrenmek bile zor olabilir. Resûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellemin konu ile ilgili sözleri şöyledir:

“Dul kadın, kendisi ile ilgili olarak velisinden daha çok hakka sahiptir. Bakirenin onayı alınır. Dendi ki, “Ey Allah’ın Elçisi, bakire konuşmaktan utanır.” Dedi ki, “Onun susması, onay vermesi demektir.” (Müslim, Nikâh, 66, 67, 68; Ebû Dâvûd, Nikâh, 26; İbn Mâce, Nikâh, 11; Nesâî, Nikâh, 33, 34.)

“Dul, kendi ile ilgili açık konuşur. Bakirenin susması, onay vermesi demektir.” (İbn Mâce, Nikâh, 1872.)

Nikâhta erkek için velinin izni şart mı?

Nikâhta velinin izni ve onayı erkek için değil; kız için şarttır. Yani kızın annesi ve babasının izni ve onayı olduktan sonra erkeğin ailesinin haberi olmasa da şahitlerin huzurunda kıyılan nikâh geçerli olur. Fakat kızın velisinin izni olmadan kıyılan nikâh geçersizdir. İşte bunun vebali çok büyük olur. Bu nikâhı kıyan her kim ise günah işlemiş olur.

Lütfen aşağıdaki linki de tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/nikahta-neden-veli-sarti-kosuluyor.html

Resmi nikâh varsa imam nikâhı kıydırmak da şart mıdır?

Nikâh, mutlaka “yetkili” birileri tarafından bir kayıt ve “denetim” altında kıyılmalıdır. Bugün bu denetimi nikâh memurlukları aracılığıyla belediyeler yapmaktadır. Resmi nikâhınızı kıydırdığınızda bu şartı yerine getirmiş olursunuz.

Dini nikâhta olan mehir, resmi nikâhta olmadığı için bir de mehir, yani erkeğin evleneceği eşine vereceği bir mal belirleyerek eksiği gidermiş olursunuz.

İmam nikâhı diye bir kavram dinimizde yoktur. Bu kavram, 1926’da İsviçre Medeni Kanununun kabul edilmesi ile birlikte ortaya çıkmıştır. Kanundaki “kilise nikâhı”, dini nikâh diye tercüme edilmiş, daha sonra bu kavram imam nikâhı olarak anılır olmuştur.

İslam Hukukuna göre nikâh, kızın velisinin onayıyla ve bir tören eşliğinde kıyılır. Veli karşı çıkıyorsa yetkili makama başvurulur. Velinin onayını aldıktan sonra bir mehir belirleyin, tıpkı resmi nikâhta olduğu gibi evlenme beyanlarınızı bildirin ve bunu şahitler ve davetliler huzurunda açıklayın. Mehir miktarını, şahitlerin adını vs. bir kâğıda yazıp kayıt altına alın. Karı koca olarak siz ve şahitler bunu imzalayın. Evliliğiniz için hayır dualar ederek töreni tamamlayın.

Dul kadınlar evlenmek için kimden izin almalıdırlar?

Dinimize göre nikâh ancak ve ancak bir denetim altında kıyılabilir. Bu denetimi sağlayacak olan ilk merci ise kadının velisidir. Veli, baba, dede, oğullar, erkek kardeşler amca vs. dir. Bunlar bulunmaz veya bulunur da görevini yapmazsa görev yetkili amire geçer.

Bunlar hayattayken kadın çocuklarından izin almak zorunda değildir. Hele hele eski kocasından hiç değildir. Velisi olan kişiler izin verdikten sonra kadın istediği kişi ile nikâhlanabilir. Bunun dışında hiç kimsenin onu cezalandırma hakkı ve yetkisi yoktur!

Lütfen aşağıdaki linki de tıklayın:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/dul-kadinlar-ailesinden-izin-almadan-nikahlanabilirler-mi.html

Nikâhın kayda geçirilmesi ve şahitlere sorulması şart mıdır?

Şahitlere sorulma ve nikâhın kayda geçirilmesi nikâhın olmazsa olmazlarından değildir. Fakat Allah Teâlâ her şeyde ihsanı yani işi güzel yapmayı emretmiştir. Bunun için yazıya geçirilmesi “tavsiye edilir.” Buna aykırı olarak kıyılan nikâh, dini bakımdan geçersiz değildir; tekrarlanmasına gerek yoktur.

İmam nikâhı konusunda niçin herkes farklı şeyler söylüyor?

İmam nikâhını her sitenin farklı yorumlaması değil, bu konuda Allah’ın ve elçisinin ne dediğidir önemli olan! Sitemizde bu konuyla ilgili yazıları okuduysanız Hanefi mezhebine göre sadece iki şahitle kıyılacak olan nikâhın geçerli olacağı görüşünün HATALI olduğu ilgili ayet ve hadislerle ortaya konulmuştur. Farklı dediğiniz yorumlar da işte bu yanlış görüşe dayanmaktadır.

Bir Müslüman olarak size düşen; doğrunun peşinde olmak, onu aramak ve bulduğunda amel etmektir. Sakın bilmediğiniz konularda kendi fikrinize göre amel etmeye kalkışmayın. İşinize gelen ve hoşunuza giden yorumlara değil; hoşunuza gitmese de doğru olan bilgilere tabi olmanız gerekir. Doğruluğun ölçüsü de söylenenlerin konuyla ilgili ayet ve hadislere aykırı düşmemesidir.

Sitemizin nikâhla ilgili özel bölümünde yer alan yazılarımızı, soru-cevapları bir kez daha okuyun. Konuyla ilgili ayet ve hadisleri gözlerinizle görün. Ondan sonra hangisinin doğru olduğuna karar verebilirsiniz.

İctihad nedir?

İctihad kelimesinin sözlük anlamı, güçlüğe katlanmak ve çaba sarfetmektir. Terim anlamı ise, bir fıkıh bilgininin, şer’î bir hükmü delilinden çıkarmak için çaba sarfetmesi ve bu hususta bü­tün gücünü kullanmasıdır. Burada delil, İslam hukukunun temel kaynakları olan Kur’an-ı Kerim ve Hz. Peygamber sallalahu aleyhi ve sellem’in sünnetidir.

İctihad yapan alime müctehid, ictihada konu olan şer’î hükme de müctehidün fîh denir. İslam hukukunun bütün konularında ictihad yapabilecek olan fıkıh bilginine müctehid-i mutlak, yalnızca bazı ko­nularda ictihad yapabilecek olanına müctehid-i mukayyed denir. İc­tihad yapabilecek seviyeye ulaşmamış fıkıh bilginlerine de mukallid denir. Çünkü bunların çalışmaları, bir başka müctehidin görüşlerini anlama, kavrama ve ona göre fetva vermekle sınırlıdır. Genellikle bir mezhebe bağlı olurlar ve eserlerinde o mezhebin hükümlerini, meselelerini ve rivayetlerini toplarlar. Kendilerine has bir metodla (usul-i fıkıh) ictihad yapacak olan bir müctehidin Kur’an-ı Kerim, hadis-i şerifleri iyi bilmesi gerekir. Fıkıhla ilgili ayetlerin yani ahkâm ayetlerinin dil ve şeriat açısından anlamını iyi bilmeli, hâs, âmm, mücmel, müfesser, nâsih, mensûh gibi Kur’an bilgilerine vâkıf olmalıdır. Ahkâm hadislerinin anlamını dil ve şeriat açısından iyi bilmesi yanında bunların bize ka­dar nasıl rivayet edildiğini de iyi bilmelidir.

İctihadda kıyasın çok önemli bir yeri vardır. Yanlış kıyaslar yapmamak için müctehidin kıyası iyi bilmesi icabe­der. İmam Ebu Hanife (öl. 150/767), İmam Şafiî (öl. 204/819), İmam Mâlik (öl. 179/795) ve İmam Ahmed b. Hanbel (öl. 241/855) bütün bu şartları kendilerinde toplamış olan alimlerdi. Mutlak müctehidler yalnız bu dört zatla sınırlı değildir. Bunların dışında çok sayıda mut­lak müctehid olmakla beraber bu dört zat bugüne kadar taraftar bul­dukları için bunların görüşleri kendi delil ve metodlarını benimseyen çok sayıda fıkıh bilgininin katkısıyla bir mezhep haline gelmiş olup varlıklarını sürdürmektedirler.

İctihad, fıkıh bilgininin bir konu ile ilgili olarak İslam hukuku­nun temel kaynakları üzerinde derinlemesine yaptığı çalışmalar so­nucu elde ettiği kesin görüş ve kanaatidir. Vardığı sonucun hatalı olması ihtimalinden dolayı buna zann-ı gâlip denir. Bu yüzden hiç bir müctehid, kendi ictihadının tam doğru ve diğer ictihadların yan­lış olduğunu kesin bir şekilde iddia edemez.

Şeriatın temel kaynakları olan Kur’an-ı Kerim ve hadis-i şerif­lerde her hukuki olayla ilgili detaylı açıklama yoktur. Ama bunları tâbi olabileceği genel kurallar ve mutlak ifadeler yer almıştır. İşte müctehidler bu genel kurallar ve mutlak ifadelere dayanarak, karşı­laştıkları ya da tasarladıkları hukuki olayların şer’î hükümlerini or­taya koymuşlardır.

Muaz b. Cebel (öl. 18/629) radiyallahu anh’ın rivayetine göre Hz. Peygamber sallalahu aleyhi ve sellem onu Yemen’e gönder­diğinde şöyle buyurmuştu:

– Ne ile hükmedeceksin ya Muaz!

– Allah Teâlâ’nın kitabında olanla.

– Eğer onu Allah Teâlâ’nın kitabında bulamazsan?

– Resulüllah sallallahu aleyhi ve sellem’in hükmettiğiyle hük­mederim.

– Onu Resulüllah’ın hükmettiğinde de bulamazsan?

– Re’yimle ictihad ederim.

Bunun üzerine Resulüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle bu­yurdu: “Resulünün memurunu başarılı kılan Allah’a hamdolsun.” (Ebu Davud, K. Akdeye Bab 11; Şemsüddin es-Serahsî, el-Mebsut, C. XVI, s.76)

Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in Muaz (r. a.)’a aradığı hükmü Kur’an-ı Kerim ve hadis-i şeriflerde bulamaması halinde ne yapacağını sorması, bu iki kaynağın her olayın açık hükmünü ortaya koymadığını göstermektedir. Hadisin devamında da bu konuda ya­pılması gerekenin ictihad olduğu belirtilmektedir. Abdullah b. Ömer (r. anhüma)’nın rivayetine göre Resulüllah sallallahu aleyhi ve sel­lem bir gün Amr İbn’ül-As’a (r. a.):

– Şu iki kişi arasında kadılık yap, buyurdu.

Amr İbn’ül-As:

– Sen buradayken ben kadılık yapabilir miyim? dedi.

Resulüllah sallallahu aleyhi ve sellem:

– Evet, dedi.

– Neye göre hükmedeyim? diye sordu.

– İctihadına göre, eğer ictihad yapar doğruyu bulursan on sevap, yok eğer hata edersen bir sevap kazanırsın, buyurdu. (Şemsüddin es-Serahsî, el-Mebsut, Mısır C. XVI, s.76)

Hz. Peygamberin, hata eden müctehidin dahi sevap kazanacağını belirtmesi İslam alimleri için cesaret verici bir şeydir. Böylece dur­madan değişen olaylar karşısında yeni yeni ictihadlar yapma husu­sunda bir çekingenlik söz konusu olmayacaktır.

“İsa kıyamet için bir bilgidir” ayetini nasıl anlamalıyız?

İlgili ayet şöyledir:

(De ki:) İsa, o saat /yeniden diriliş saati için kesinlikle bir ilimdir. Sakın o saat hakkında tartışmaya girmeyin! Siz bana uyun; bu dosdoğru bir yoldur.” (Zuhruf 43/61)

suleymaniyevakfimeali.com/Meal/Zuhruf.htm#61

Yukarıda zikredilen ayette Allah Teâlâ, İsa aleyhisselamın kıyamet için bir bilgi/ilim olduğunu bildirmektedir. Bunu anlamak için İsa aleyhisselamın yaratılışına bakmak gerekir. İsa aleyhisselam babasız olarak dünyaya gelmiştir. Allah Teâlâ onun yaratılışının Âdem’in yaratılışı gibi olduğunu bildirmektedir.

Allah katında İsa’nın durumu tıpkı Adem’in durumu gibidir. Âdem’i topraktan yarattı sonra “Ol!” dedi; o da oluştu. (Âl-i İmrân, 3/59)

Âdem aleyhisselam topraktan yaratıldı. Onun İsa aleyhisselam gibi bir annesi de yoktu. Niçin Allah onu İsa’ya benzetti? Çünkü toprak, tıpkı Meryem gibi ona annelik vasfı görmüştü. İkisinin de ortak yönü, babasız dünyaya gelmeleriydi. İşte kıyamet günü insanların kalkışı da aynen böyle olacaktır. Yani babasız ama anne vasıflı topraktan… İsa aleyhisselam işte bu açıdan kıyamet için bir ilimdir/bilgidir. Yani İsa aleyhisselam nasıl babasız dünyaya gelmişse kıyamette insanlar böyle dirilecektir. Kıyamette yeniden dirilmeyi kabul etmeyenlere, imkânsız görenlere Allah Teâlâ İsa aleyhisselamı örnek vermiştir. İsa’nın yaratılışı nasıl olduysa, Âdem’in yaratılışı öyledir; dolayısıyla sizin de yeniden dirilişiniz onun gibi olacaktır.

Görüldüğü gibi ayet, İsa aleyhisselamın kıyametten önce tekrar dünyaya geleceğinden bahsetmemektedir.

İsa aleyhisselamın kıyametten önce tekrar dünyaya gelip gelmeyeceği konusunda daha önce verdiğimiz cevabı okumak için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/isa-aleyhisselamin-bedeni-mi-yukseltildi-ruhu-mu.html

Hz. İsa’nın soyu Hz. İshak’a mı dayanıyor?

Meryem validemiz Harun aleyhisselamın soyundandır. O da İshak aleyhisselamın soyundan gelir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

«Ey Harun’un kız kardeşi! Senin baban kötü bir adam değildi, annen de iffetsiz bir kadın değildi.» (Meryem, 19/28)

Harun’un kız kardeşi sözü, Araplarda kullanılan bir ifade tarzıdır; Harun soyundan geldiğini göstermek içindir. (Bu görüş, İbn Kesir tefsirinden Ali b. Ebî Talha ve Süddî’nin görüşü olarak verilir. Bkz: İbn Kesir, c: 5, s: 233; tahk: Seyyid Muhammed Seyyid, Vecih Muhammed Ahmed, Mustafa Fethi Abdulhakim, Seyyid İbrahim Sadık. 1426/2005, Kahire.)

Meryem sûresinde İsa aleyhisselam anlatıldıktan sonra birkaç Peygamberden de bahsedilir ve şöyle buyrulur:

“İşte bunlar Allah’ın kendilerine nimetler sunduğu peygamberler; Âdem’in soyundan, Nuh ile beraber taşıdıklarımızdan; İbrahim ve İsrail’in (Yakup’un) neslinden ve doğru yola erdirdiğimizden, seçip beğendiklerimizdendirler. Rahman’ın ayetleri onlara okunduğu zaman ağlayarak secdeye kapanırlardı.” (Meryem, 19/58)

İşte bu ayet de İsa aleyhisselamın İshak aleyhisselamın soyundan olduğunu gösterir.

Hz. İsa ile ilgili olan Nisâ 159. ayeti nasıl anlamalıyız?

İsa aleyhisselamın tekrar geleceğini söyleyenler buradaki “o” zamirini İsa aleyhisselama gönderirler. Arapçada zamir en yakınını gösterir, uzağı göstermesi için karine gerekir. Zamirin yakını ehli kitaptır. Zamiri oraya gönderince mana şöyle olur:

“Kitap ehlinden İsa’ya, ölmeden önce inanmayacak kimse yoktur.”

Burada sözü edilen kitap ehli, Yahudilerdir. Onlar, ölünceye kadar, İsa aleyhisselam ile ilgili bir kanaate varacaklar, demek olur. Yani her bir Yahudi ölmeden önce ona inanacaktır.

Ona inanmaları, bu inancı yaşayacaklar demek olmaz. Kur’an-ı Kerim’i incelerseniz görürsünüz ki bütün kafirler, zamanla inanmaları gereken şey konusunda tam bir kanaate varırlar. Sonra ona göre davranmadıkları için Allah’ın huzurunda kendilerini savunma imkanları kalmaz. İşte Yahudiler de bu konuda kendilerini savunma imkanı bulamayacaklardır. Çünkü ayetin devamı bunu ispatlamaktadır: “Kıyamet günü onların aleyhine şahit olacaktır.” Onlar İsa aleyhisselamın Peygamber olduğu kanaatine varmadan ölürlerse aleyhte şahitlik için bir gerekçe bulunmaz. Çünkü hiç kimse gücünün yetmediği şeyden sorumlu olmaz.

Buradaki zamirin İsa aleyhisselama gönderilmesini gerektirecek karine olmadığı gibi önemli bir engel de vardır. O da şudur: İsa aleyhisselam kıyametten önce yeniden dirilip, sonra bütün ehli kitap ona inanacaksa; ehli kitabın tamamının da ona inanmak için yeniden dirilmesi gerekir. Çünkü ayet, inanmayacak bir tek kişinin kalmayacağını göstermektedir. Eğer sadece yeniden dirileceği gün yaşayanlar inanacaktır denirse, ondan önce yaşayanlar ona inanmadan ölmüş olacaklardır. Bu, zamirin İsa aleyhisselama gönderilmesini engelleyen önemli bir karinedir.

Hz. İsa tekrar dünyaya gelecek mi?

Kur’an-ı Kerim’e göre İsa aleyhisselam canlı değildir, Allah onu vefat ettirmiştir:

“Bir gün Allah şöyle dedi: Ey İsa! Seni vefat ettireceğim ve katıma yükselteceğim. Kafirlik eden şu insanlardan (onların iftiralarından) seni arındıracağım…” (Âl-i İmrân 3/55 )

“ (İsa der ki:) Onlara sadece senin bana emrettiğini söyledim: ‘Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a kulluk edin!’ dedim. Aralarında bulunduğum sürece onlara şahittim (o zaman bunu diyen yoktu). Ne zaman ki beni vefat ettirdin, onları görüp gözeten sadece sen kaldın. Her şeye şahit olan sensin.” (Mâide 5/117)

Kur’an’da Allah, Hz. İsa’yı Yahudilerin elinden kurtardığını bildirmiştir. Çünkü onlar onu çarmıha germek istiyorlardı. İlgili ayetler şöyledir:

“(Yahudiler) ‘Biz, Allah’ın elçisi Meryemoğlu İsa Mesih’i öldürdük.’ demeleri yüzünden de (cezalandırıldılar). Halbuki onu ne öldürdüler ne de astılar; ama  onlara öyle gösterildi. Bu konuda ihtilaf edenler tam bir ikilem içindedir. Onların bununla ilgili hiçbir bilgileri yoktur; sadece varsayımlarının peşinden giderler. Onu öldürdüklerine dair kesin bir kanaatleri yoktur. Aslında Allah, onu kendine yükseltmiştir. Allah daima üstün olan ve bütün kararları doğru olandır.” (Nisa 4/157-158)

İslam alimlerinin bir çoğu bu ayetteki “Allah onu kendine yükseltmiştir” ifadesine bakarak İsa aleyhisselamın ölmediğini ileri sürmüşlerdir. Onlara göre Allah, onu kudretiyle manevi semalardaki hususi mevkiine kaldırmış, kıyametten önce tekrar dünyaya gönderecektir. Halbuki yukarıda verilen ilk iki ayette Allah, Hz. İsa’nın öldüğünü açık bir şekilde bildirmiştir. Ayrıca ilk ayette “seni katıma yükselteceğim” ifadesi, “seni vefat ettireceğim” ifadesinden sonra geçmektedir: “Seni vefat ettireceğim ve katıma yükselteceğim.”

Bu ayetten anlaşıldığı gibi Allah, eceli gelince İsa aleyhisselamı vefat ettirmiş ve onun ruhunu kendi katına almıştır.

İsa aleyhisselamın kıyametten önce tekrar dünyaya geleceğini bildiren bazı hadisler bulunmaktadır. Bunlardan bir tanesi şöyledir:

“Ruhum yed-i kudretinde olan Allah’a yemin ederim ki, Meryemin oğlu İsa, adil bir hakem olarak aranıza inecek, haçı kıracak, domuzu öldürecek, cizyeyi kaldıracak, İslamdan başka şeyi kabul etmeyecektir. Mal o kadar çok olacak ki, kimse dönüp de bakmayacaktır. Fakat bir secde, dünya ve dünyadaki her şeyden daha hayırlı olacaktır.” (Buhârî, Enbiyâ, 50; Müslim, İman, 71; Tirmizî, Fiten, 54)

Bu ve bunun gibi hadisler incelendiğinde hepsinin ana teması şudur: İsa ve Mehdi gelecek, sıkıntı ve buhran içinde bocalayan müslümanları kurtaracaktır. Hatta başka bir hadiste: “Su kabı su ile dolduğu gibi, yeryüzü barışla dolacaktır. Din birliği de olacak, artık Allah’tan başkasına tapılmayacaktır.” (İbni Mâce, Fiten, 33) idafesi geçmektedir.

Dikkat edilirse İsa aleyhisselamın dünyaya tekrar geldiğinde yapacağı söylenen domuzu öldürme, haçı kırma, gayrimüslimlerden alınan cizyeyi kaldırma, herkesi müslüman yapma gibi şeylerin tek bir örneği dahi Kur’an’da yoktur. Ayrıca Allah’ın hiçbir elçisinin insanları zorla müslüman yapma görevi yoktur. Onların görevi sadece tebliğdir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Bu dinde hiçbir zorlama olamaz; doğrular, yanlış kurgulardan kesin olarak ayrılıp ortaya çıkmıştır. Artık kim tağutları /haddini aşanları tanımaz da Allah’a inanıp güvenirse en sağlam kulpa yapışmış olur. Allah daima dinleyen ve bilendir.” (Bakara 2/256)

“Resûle düşen, sadece tebliğdir…” (Mâide 5/99)

“Onların yüz çevirmeleri sana ağır mı geliyor! Öyleyse haydi gücün yetiyorsa yer altına inen bir delik veya göğe doğru bir merdiven bul da onlara bir mucize getir! Tercihi (insanlara bırakmayıp) Allah yapsaydı elbette onları doğru yolda toplardı. O halde sakın cahillik edenlerden olma!” (En’am 6/35)

Tercihi (size bırakmayıp da) Rabbin yapsaydı yeryüzünde olanların tamamı, kesinlikle inanırdı. Durum böyleyken, mümin olsunlar diye bu insanları sen mi zorlayacaksın? (Yunus 10/99)

“De ki: Bu gerçek /Kur’an Rabbinizdendir. Artık isteyen inansın, isteyen kâfirlik etsin…” (Kehf 18/29)

Biz onların neler söylediklerini iyi biliriz. Sen onlara zorbalık edecek değilsin. Öyleyse tehdidimden korkanları Kur’an ile bilgilendir.” (Kâf 50/45)

Öyleyse sen doğru bilgi ver /Kur’an’ı anlat! Sen sadece doğru bilgi vermekle görevlisin. Sen onları zorla hizaya getirecek değilsin!” (Ğaşiye 88/21-22)  

Birçok İslam alimi, bu hadislerin sadece Kütüb-i Sitte (meşhur altı hadis kitabı)’de yer almalarını yeterli görmüşlerdir. Bu eserlerin müelliflerinin (Buhârî, Müslim, Ebû Dâvûd, Nesâî, Tirmizî, İbn Mâce) otoriteleri, bu rivayetlerin eleştirilmesinin önünde doğal bir engel oluşturmuştur.

Bu tür hadislerin senedleri sahih olsa bile, bu iddialar metin yönünden Kur’an ile uyuşmamaktadır. Çünkü Allah, Kur’an-ı Kerim’de elçilerinin birer müjdeliyici ve uyarıcı olduklarını bildirmektedir:

“Biz elçileri, sadece birer müjdeci ve uyarıcı olsunlar diye göndeririz. Kim inanıp güvenir ve kendini düzeltirse onların üzerinde ne bir korku olur ne de onlar üzülürler.” (En’âm 6/48)

Sen sadece bir uyarıcısın. Biz seni, bu gerçekle (Kur’an ile) müjdeleyen ve uyaran bir elçi olarak gönderdik. Hiç bir toplum yoktur ki aralarında uyarıcılık yapan biri gelip geçmiş olmasın. (Fâtır 35/23-24)

Yüz çevirirlerse (bil ki) seni onlara bekçi olarak göndermedik. Sana düşen sadece tebliğdir /ayetleri bildirmektir...” (Şûrâ 42/48)

İsa aleyhisselamın kıyametten önce geleceğine inanmak, bir inanç konusu yapılmıştır. Halbuki bunu iddia eden alimler, âhâd haberle (mütevatir derecesine ulaşmayan haber) inanç belirlenemeyeceğini söylerler. Hz. İsa’nın geleceğini bildiren hadisler âhâd haberlerdir.

Sonuç olarak müslümanların “nasıl olsa İsa gelecek, dünyayı kurtaracak” şeklinde bir beklentiye son vermeleri ve var güçleri ile İslam için çalışmaları gerekmektedir. Çünkü, Allah Teâlâ şöyle buyurur:

Bir toplum kendinde olanı değiştirmedikçe Allah da o toplumda olanı değiştirmez… (Ra’d 13/11)

“İnsanın çalışmasından başkası kendinin değildir.” (Necm 53/39)

Lütfen aşağıdaki bağlantıyı da tıklayın:

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/maide-117-ayet-varken-hz-isanin-tekrar-gelecegi-soylenebilir-mi.html

Kırk uçurmasının dinimizdeki yeri nedir?

Çocuklar için kırk uçurması denilen olay bir gelenek – görenektir. Dinimizde böyle bir şey yoktur.

Gusül abdesti de namaz için gereklidir. Bebeklerin veya ergenlik çağına ermemiş çocukların namaz kılmaları farz olmadığı için gusül abdesti almaları diye bir durum söz konusu değildir. Onlar sadece temizlik gereği yıkanırlar o kadar.