Skip to content Skip to main navigation Skip to footer

Yazılı Fetvalar

İşim gereği yetişkin bayanlarla başbaşa kalmam caiz mi?

Kapısı kilitli bir odada baş başa kalmanız dinen uygun değildir. Ya yanınızda başka bir kişinin bulunması ya da odanın her an başkalarının girebileceği şekilde müsait olması gerekir.

Nebîmizden rivayet edilen bir hadis şöyledir:

“Hiç bir erkek yalnız başına bulunan bir kadının yanına girmesin, yanında bir iki kişi olursa girebilir.” (Müslim, Selam 8 (2173).

Akraba da olsa bu gibi “yalnız kalma”lardan şiddetle kaçınmak gerekir. Bununla ilgili bir cevap için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/yakin-akraba-arasinda-mahremiyet.html

Bir bayan olarak, bayan kuaförlüğü yapmam caiz mi?

Kadınların kadınlara avreti göbek ile diz kapakları arasındaki yerlerdir. Bir kadın, arzu duysun veya duyma­sın diğer bir kadının dizkapağı ile göbeğinin arasına bakamaz. Arzu duymamak şartı ile diğer organlarına bakabilir. Eğer arzu duyuyorsa diğer organlarına bakması da haram olur. Bu sebeple bir kadın, başka bir kadının yanında diz kapağı ile göbeğinin arasını kapamak zorun­dadır, bu ona farzdır. Dolayısıyla bayan kuaförde kadınların bu bölgelerinin açılmaması gerekir.

Buna dikkat ettikten sonra kuaförlük yapmanızda bir sakınca olmaz.

Kredi kullanan kişilere araba satmakta bir sakınca var mı?

Siz müşterilerinizin kredi almalarına aracı olmayın yeter. Onun dışında yapabileceğiniz bir şey yoktur.

Müşterinin parasını helal veya haram yoldan kazanıp kazanmadığını takip etmek ve sorgulamak sizin göreviniz değildir. Haram yoldan kazanıp sizden araba alırlarsa bunda sizin bir sorumluluğunuz olmaz.

Yurt dışında kaçak çalışmak caiz mi?

Allah’a isyan olmayan konularda yöneticilerin koyduğu kanunlara itaat etmeniz gerekmektedir. Dolayısıyla yurtdışına kaçak olarak çıkmanız doğru olmaz. İşinizi normal yollardan halletmeye çalışınız. Fakat bununla birlikte orada kazandığınız para sırf bu sebepten dolayı size haram olmaz. Meşru bir işten kazandıysanız herhangi bir sakıncası olmaz.

Çocuklara Allah’ın isimleri verilebilir mi?

Çocuğa Allah Teala’nın isimlerinden verilirken “Abd” yani “kul” ön eki kullanılır. Mesela; Abdullah, Abdurrahman, Abdülbaki, Abdülaziz, Abdüssamed gibi. Bu isimlerdeki Rahman, Baki, Aziz ve Samed Allah’ın isimleridir. Bunlar, abd ekini aldığı zaman “Rahman olan Allah’ın kulu”, Azîz olan Allah’ın kulu” anlamlarına gelir.

Esmâ-i Hüsnâ’ya dahil olan her ismin başına “Abd” getirilmesi tavsiye edilir. Fakat insanlar için kullanılmayan er-Rahmân, el-Hâlik, el-Bâri’, el-Gaffâr, el-Vahhâb vb. gibi isimler mutlaka başlarına “abd” eklenerek konulmalıdır: Abdurrahman, Abdülhâlik, Abdülbâri’, Abdülgaffâr, Abdülvahhab vs. gibi…

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de çocuklara Abdullah ve Abdurrahman isimlerinin konulmasını tavsiye ederdi. Abdullah İbn Ömer radıyallahu anh’tan rivayet edildiğine göre Resûlullah şöyle buyurmuştur:

“Allah’a en sevimli gelen isimler Abdullah ve Abdurrahman’dır.” (Müslim, Âdâb, 2, (2132); Ebu Dâvud, Edeb 69; Tirmizî, Edeb 64)

Çocuğumuza Sude ismini koymamız uygun mu?

Sûde; Farsça ‘sürmek’, ‘değmek’, ‘ezmek’, ‘ezilmek’, ‘sıvamak’ gibi anlamlara gelen Sûden (سودن) kökünden türemiş bir sıfat-isimdir. (Ziya Şükûn, Farsça-Türkçe Lûgat = Gencine-i Güftâr Ferheng-i Ziyâ, MEB, İstanbul, 1996, c: 2, s: 1233)

Buna göre Sûde, sürmüş, sürülmüş, ezmiş, ezilmiş manalarına gelmektedir. Türk Dil Kurumu, Kişi Adları Sözlüğü’nde bu isim için “sürülmüş”, “sürmeli, boyalı” karşılığını vermiştir.

Halk arasında Sûde’nin “cennette bir su damlası” anlamında olduğu yaygın olsa da biz bu anlama rastlayamadık. Bu ismi koymanızda herhangi bir sakınca olmamasına rağmen bu ismin yerine Sevde ismini tavsiye ederiz. Sevde, Peygamberimizin hanımlarından olup, mü’minlerin annesi olma şerefine nail olmuştur.

“Nur” ismi sadece Allah’a ait bir isim mi?

Sözlükte “aydın ve ışıklı olmak” manasındaki nevr kökünden türemiş olan nûr “aydınlık, ışık” demektir. Ayrıca “apaçık olan, nesne ve olayların mahiyetini ortaya koyup aydınlatan şey”e de nur denir. Kelime Allah’a nispet edildiğinde “nur kaynağı” veya sıfat olarak “nurlandıran, her şeyi aydınlatan diye açıklanır.” (Bekir Topaloğlu, “Nûr”, Diyanet İslam Ansiklopedisi, c: 33, s: 243)

Nûr kelimesi Kur’an’ı Kerim’de “Allah, göklerin ve yerin nurudur” (Nûr, 24/35) şeklinde Allah için kullanıldığı gibi, bazı ayetlerde Kur’an-ı Kerim için (Nisa, 174; A’râf, 7/157), bazı ayetlerde gökteki ay için (Yunus, 10/5; Nuh, 71/16) çoğu ayette de Allah’ın doğru yolu/hidayeti için kullanılmıştır. (Bkz: Bakara, 2/257; İbrahim, 14/1, Hadid, 57/9)

Görüldüğü gibi bu kelime, sadece Allah için kullanılan isimlerden değildir. Bu yüzden çocuklara isim olarak verilmesinde herhangi bir sakınca bulunmamaktadır.

Çocuğuma Sara ismini koymam uygun olur mu?

Sara ismi kaynaklara göre Farsça kökenli olup “halis, katkısız, temiz” gibi manaları vardır. Dinimizde çocuğa isim koyarken dikkat edilecek olan en temel nokta, ismin dinimizin onaylamadığı bir manasının olmamasıdır. Bu isim, onlardan değildir. İbrahim aleyhisselamın hanımının da ismi olan bu güzel ismi değiştirmenize gerek yoktur. Sara isminin özellikle yabancılar tarafından da konulmasına bakarak bazılarının bunu hoş karşılamaması dikkate alınmamalıdır. Onlarla ortak noktalarımızın olması gayet doğaldır.

Tuana ismi ne anlama gelir?

Yazılı ve görsel iletişim araçlarında Tuana isminin “cennete düşen ilk yağmur damlası” manasına geldiği yazılı olmasına rağmen hiçbir kaynakta bunun doğruluğu tespit edilememiştir. Fakat Türk Dil Kurumu’nun Kişi Adları Sözlüğü’nde belirtildiğine göre “güçlü, kuvvetli” anlamına gelen Farsça TUVANA ismi bulunmaktadır. Milli Eğitim Bakanlığı tarafından bastırılan Farsça-Türkçe Lûgat’ta ise “güçlü-kuvvetli” anlamına gelen bu ismin orijinali TEVÂNÂ ve TÂVÂNÂ olarak yer almaktadır. (Bkz: Ziya Şükûn, Farsça-Türkçe Lûgat = Gencine-i Güftâr Ferheng-i Ziyâ, MEB, İstanbul, 1996, c: 1, s: 556 ve 614.)

Türkçeye TUANA olarak geçen kelime büyük ihtimalle bu olmalıdır. Görüldüğü gibi manasında dinimize göre herhangi bir aykırılık bulunmadığı için bu ismin kullanılmasında bir sakınca olmaz. Fakat dilimizce ve örfümüzce hem manası hem de söylenişi daha güzel olan isimlerin kullanılmasının daha isabetli olacağı kanaatindeyiz.

Kız çocuğuna Hafsa ismi koymak uygun mudur? Ne anlama gelir?

Hafsa, özel bir isimdir. Bazı sözlüklerde “arslan yavrusu”, “sırtlan yavrusu” gibi manaları olduğu verilse de bunu kesin olarak doğrulatacak bir bilgimiz yoktur. (Bkz: İbn Manzûr, Lisânu’l-Arab, h-f-s mad., c: 7, s: 16) Fakat kesin olarak bildiğimiz şudur: Hafsa, ikinci halife Ömer b. Hattab radıyallahu anh’ın kızı olup Peygamberimizin eşlerinden yani mü’minlerin annelerinden (ümmehâtü’l-mü’minîn) olmuş bir sahabidir. Anlamı hoş olmayan isimleri değiştirdiği bilinen Peygamberimizin, bu eşinin ismini değiştirmemiş olması bunu onayladığı anlamına gelir. Dolayısıyla kız çocuğuna Hafsa ismi konulmasında hiçbir sakınca bulunmamakta, aksine tavsiye edilmektedir.

Arda ismini koymamızda bir sakınca var mı?

Arda ismi ile alakalı olarak Türk Dil Kurumu Kişi Adları Sözlüğü’nde “hükümdar veya kumandan asası”, “işaret olarak yere dikilen çubuk”, “sonra gelen”, “Meriç ırmağının Edirne yöresindeki önemli bir kolu”, “Uygur yazılarında geçen çok eski bir Türk adı” manaları verilmektedir. Bu anlamların hiçbirisi dinimize, örfümüze, kültürümüze aykırı değildir. Bu yüzden isim olarak kullanılmasında herhangi bir sakınca yoktur.

Berre, Berra gibi isimleri koymak uygun mudur?

Berre, “çok hayırlı, çok iyi, çok cömert kimse” manalarına gelmektedir. Nebîmiz bu ismi hoş karşılamamış ve değiştirilmesini istemiştir.

Konuyla ilgili hadisler şöyledir:

Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor:

“Zeyneb binti Ebî Seleme’nin ismi Berre idi. “Nefsini tezkiye ediyor / temize çıkarıyor” denildi. Bunun üzerine Resûlullâh onu Zeynep diye isimlendirdi.” (Buhârî, Edeb, 108; Müslim, Edeb 17, (2141).

İbn Abbâs radıyallahu anh anlatıyor:

“Cüveyriye Bintu’l-Hâris’in ismi Berre idi. Resûlullâh onun ismini Cüveyriye diye değiştirdi. Zira, O “Berre’nin yanından çıktı” denmesini sevmiyordu.” (Müslim, Edeb 16 (2140).

Muhammed b. Amr b. Atâ’dan:

“Ben kı­zıma Berra ismini verdim. Müteakiben Zeyneb binti Ebî Seleme bana şunu söyledi: Resûlullâh bu ismi yasakladı. Benim adım da Berra idi. O “Kendinizi temize çekmeyin! Allah sizin iyi olanlarınızı pek âlâ bilir.” dedi. (Oradakiler) :

– Ona ne isim verelim? diye sordular. “Zeynep ismini verin.” buyurdu. (Müslim, Edeb 19, (2142).

İsim hangi durumlarda değiştirilmelidir?

Resûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem yeni Müslüman olan sahabilerden sadece isimleri İslam’a aykırı olanların isimlerini değiştirmiş, diğerlerine isimlerini değiştirmeleri gerektiğini söylememiştir.

Melisa, Türk Dil Kurumu’nun belirttiğine göre Rum kökenli bir isimdir ve “oğul otu” manasına gelir. Yani bir çeşit bitkidir, çiçektir. Görüldüğü gibi bu ismin İslam’a aykırı bir tarafı yoktur. Sadece yabancı kökenli olması nedeniyle ismin değiştirilmesi gerekmez.

İntihar etmenin hükmü nedir?

İntihar, kişinin kendini öldürmesidir. Allah Teâlâ bunu kesin olarak yasaklamış, “kendi kendinizi öldürmeyiniz.” (Nisâ, 4/29) buyurmuştur.

Problemler karşısında bunalan, ümidini kaybeden ve bir çıkış yolu göremeyen insanlar intihara yönelebilirler. Bir müslümanın bu duruma düşmesi mümkün değildir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü Allah’ın rahmetinden ümit kesenler yalnız onu tanımayanlar takımıdır.” (Yusuf, 12/87)

Hicr sûresinde Hz. İbrahim’in ağzından şu ifadeler dökülmektedir:

“Rabbimin rahmetinden ümidini sapıklardan başka kim keser?” (Hicr, 15/56)

Bir ayette de şöyle buyuruluyor:

“İnsan iyilik istemekten hiç usanmaz. Ama başına bir sıkıntı geldi mi bezginleşir, umutsuzlaşır.” (Fussilet, 41/49)

Ebû Hureyre (r.a.) Resûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellemin şöyle dediğini rivayet etmiştir:

“Kim kendini bir dağdan atar da intihar ederse o Cehennem ateşinde kendini hep ateşe atıp durur. Sonsuza dek böyle devam eder. Kim zehir içerek intihar ederse Cehennem ateşi içinde zehiri elinde onu içer durur. Sonsuza dek böyle devam eder. Kim bir demir parçasıyla intihar ederse demir parçası elinde Cehennem ateşi içinde onu ha bire kendine vurup durur. Sonsuza dek böyle devam eder.” (Buhârî, Edeb 44, 73, Tıp 56; Müslim, İman 175, 177; Tirmizî, İman 16, Tıp 7)

Ebû Hureyre, Resûlullâh’tan şunu da rivayet etmiştir:

“Kendini boğarak intihar eden Cehennemde de boğar. Kendine bir şey batırarak intihar eden Cehennem ateşi içinde de onu batırır. Kendini yüksekten atan Cehennemde de yüksekten atar.” (Buhârî, Cenâiz, 83)

Sehl b. Sa’d (r. a.) şunu rivayet ediyor:

“Resûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem müşriklerle karşılaştı ve savaştı. Resûlullâh geri çekildi, diğer taraf da geri çekildi. Resûlullâh’ın ashabı içerisinde bir kişi vardı ki tek başına düşmanın peşine düşmüş kılıcıyla vuruyordu. Denildi ki bugün bizden hiç kimse onun yaptığını yapamadı.

Resûlullâh buyurdu ki, «Ama o Cehennemliktir.» Birisi dedi ki, «Ben hep onu takip edeceğim.» Sonra onunla çıktı. O nerede durduysa o da orada durdu. Hızlanınca da onunla birlikte hızlandı. Adam ağır bir yara aldı. Bir an önce ölmek isteyerek kılıcını yere koydu, ucunu da iki memesinin arasına getirdi. Sonra bütün gücüyle kılıç üzerine yüklendi ve intihar etti. Adam çıkıp Resûlullâh’a geldi.

Dedi ki, «Senin gerçekten Allah’ın elçisi olduğuna şahitlik ederim.»

«Neyin var?» dedi

Sözüne şöyle devam etti: «Bir müddet önce Cehennemlik olduğunu söylediğin bir adam vardı. Herkes bunu şaşkınlıkla karşılamıştı. Demiştim ki ben bu işi çözerim. Adamın peşine düştüm. Ağır bir yara aldı. Bir an önce ölmek istedi. Kılıcının kabzasını yere, ucunu da memelerinin arasına koydu. Sonra kılıcının üzerine bütün gücüyle yüklendi ve intihar etti.»

Bunun üzerine Resûlullâh şöyle buyurdu:

«Bir kişi insanlar nazarında Cennetlik kimse gibi davranış gösterebilir. Ama o aslında cehennemliktir. Bir başkası da insanlar nazarında Cehennemlik kimse gibi davranış gösterebilir. Ama aslında o cennetliktir.» (Buhârî, Meğâzî, 38)

İntiharla ilgili görüntülü cevaplarımızı aşağıdaki linklerden izleyebilirsiniz:

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/intihar-etmenin-hukmu-nedir-ayetler-isiginda-aciklar-misiniz.html

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/intihar-ecel-midir-kesin-hukmu-nedir.html

Aileden habersiz yapılan nikâh geçerli olur mu?

Nikâh, hem aile hem de toplum için büyük öneme sahip bir sözleşmedir. Bu sebeple yalnızca kadın ile erkeğin evlenmek üzere anlaşmaları yeterli görülmez. Bu konuda her toplumun, kendi inancına, gelenek ve göreneklerine göre koyduğu kurallar vardır. İslam’dan önce Mekke’de kız, babasından veya velisinden istenir, kıza mehri verilir ve nikâhı kıyılırdı. İslam bu uygulamayı kabul etmiştir. Buna göre kızın ailesinin izni ve onayı olmadan kıyılan nikâh geçerli değildir.

Bu konu çok önemli bir konudur. Bugüne kadar yanlış anlaşılmalara sebebiyet olan bu konuda meşhur mezhepler Kur’an-ı Kerim ile bağdaşmayan görüşler bildirmişlerdir. Mesela Hanefi mezhebi, iki şahitle kıyılan denetimsiz nikahı geçerli saydığı için bu görüş; okullarda, iş yerlerinde ve bir çok mekanda gizli nikâhlara veya kız kaçırmalarına yol açmıştır. Kaçırılan kıza iki şahit huzurunda “evet” dedirtilerek iş bitirilmiştir.

Şafiî, Malikî ve Hanbelî mezheplerinin nikâhta velâyet görüşü ise, başlık parasına yol açmıştır. Madem velinin taraf olmadığı nikâh geçersizdir, öyleyse onu ikna etmek gerekir. Bunun en kısa yolu başlık vermektir! Başlığı mehirle karıştırmamak gerekir. Mehir kızın kendine verilir. Başlık ise babasına, kardeşine, amcasına vs. verilir.

www.suleymaniyevakfi.org sitemizin ana sayfasında bulunan Nikâh / Evlilik başlıklı özel bölümde, bu konu ile ilgili çok önemli bir ilmi çalışmamız yer almaktadır: “NİKÂH SÖZLEŞMESİNDE VELİNİN YERİ.”

www.suleymaniyevakfi.org/arastirmalar/nikah-sozlesmesinde-veli.html

Bu makaleyi okuyarak; Kur’an’a uygun, Kur’an’ın onayladığı bir nikâhın nasıl olması gerektiğini, velinin nikâh sözleşmesindeki yerini, aileden habersiz bir şekilde nikâh kıyılıp kıyılamayacağını vb. konuları Kur’an ve Sünnet ışığında öğrenebilirsiniz.