Skip to content Skip to main navigation Skip to footer

Yazılı Fetvalar

Beş vakit namaz miraçta mı farz kılınmıştır?

Buhari ve Müslim başta olmak üzere birçok hadis kitabında Mirac gecesi namazın önce 50 vakit olarak farz kılındığı fakat daha sonra 5 vakte kadar indirildiği hadisi yer almaktadır. Fakat Kur’an-ı Kerim’e bakıldığında bunun doğru olmadığı açık bir şekilde görülmektedir. Zira namaz ilk peygamberden son peygambere kadar bütün peygamberlere aynı şekilde beş vakit olarak farz kılınmıştır.

Miracla ilgili diğer sorularınızın cevabı ve konuyla ilgili geniş bilgi için lütfen aşağıdaki linkleri tıklayınız:

www.suleymaniyevakfi.org/roportajlar/isra-ve-mirac.html

www.kurandersi.com/tv-programlari/hilal-tv/mirac-ozel-programi.html

www.kurandersi.com/kuran-sohbetleri/2005/necm-suresi-isra-ve-mirac.html

Mirac olayı peygamberliğin kaçıncı senesinde vuku oldu?

Kaynaklarda miracın vukuu hakkında bazı tarihler verilmekle beraber en sahih kabul edilen rivayet bunun Müslümanların Birinci ve İkinci Habeşistan hicretle­rinden sonra, Hatice ve Ebû Tâlib’in vefatlarını takip eden dönemde hicretten bir yıl önce meydana geldiği şeklindeki nakildir. (İbn Kesir’den naklen: Salih Sabri Yavuz, Mi’rac, Diyanet İslam Ansiklopedisi, c:30, s: 132)

Mirac kandilinde yapılacak olan nişan törenine katılmak gerekir mi?

Mirac kandilinde nişan veya düğün yapmanın herhangi bir sakıncası yoktur. Fakat orada yapılacak şeyler önemlidir. Dinen size yabancı olan erkeklerin yanında açık-saçık kıyafetlerle bulunur, onlarla oynar veya dans ederseniz Allah Teâlâ buna rıza göstermez. Bunun Mirac kandilinde olması veya olmaması da önemli değildir.

www.fetva.net/yazili-fetvalar/dugun

Namaz kılarken çocuklar önümüze geçerse namazı bozmalı mıyız?

Küçük çocuklar sizi çekiştirdiği zaman namazı bozmanıza gerek yoktur. Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem namazda iken kızı Zeynep’ten olma torunu Ümame onun omuzlarına çıkar, oynardı. Fakat Peygamberimiz onu engellemediği gibi kendi namazını da bozmazdı. Üstelik Resulullah torunu Ümâme sırtında olduğu halde namaz kılarken ashaba da imamlık yapmaktaydı.

Bununla ilgili bir hadis şöyledir:

Ebû Katâde’den; demiştir ki: Biz öğle yahut da ikindi na­mazı için Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemi beklemekteydik. Bilâl de Peygamberimizi na­maza davet etmiş iken bir de baktık ki, kızının (Zeynep) kızı Ümâme binti Ebi’l-Âs omzunda olarak mescide girip namaz kılacağı yere durdu. (Ona, uyarak) biz de arkasına durduk. Ümâme ise, bulunduğu yerde (yani Resûlullah’ın omzunda) duruyordu. (Resûlullah) tekbir aldı. Biz de tekbir aldık. Resûlullah rükû’a varmak isteyince onu tuttu (omzundan aşağı) indirdi. Sonra rükû ve secdeye vardı. Secdeyi bitirip de ayağa kalkmak isteyince Ümâme’yi yine (eski) yerine yani omzuna koydu. Resûlullah namazı bitirinceye kadar her rekâtta bunu yapmaya devam etti.” (Ebu Dâvûd, Salât, 164-165; Nesâî, İmamet, 37.)

Hadisten de anlaşılacağı gibi gerek anne-babanın gerekse de cami cemaati ve imamların bu gibi durumlarda çocukları üzmemesi, azarlamaması, onları namazdan ve camiden soğutacak tavırlardan uzak kalması gerekir.

Adam öldü. Annesi, babası, karısı, üç kız çocuğu mirası nasıl paylaşır?

Önce karısı mirasın 1/8’ini alır. Sonra kalanı ayrı bir taksime tutularak 1/6’şar hisse anne ve baba, 2/3 hisse de miras bırakanın üç kızı alacak şekilde paylaştırılır.

Miras 144 paya bölünür. Bunun 1/8’ini yani 18 payı miras bırakanın karısı alır. Geride kalan 126 payın 1/6’sı olan 21 payı annesi; 21 payı da babası alır. 126’nın 2/3’ü olan 84 pay da kızlardan her birine 28 pay olmak üzere paylaştırılır. 18+21+21+28+28+28=144

Hocam hangi zikir kitabını okumamızı tavsiye edersiniz?

Tavsiye edebileceğimiz tek kitap, en büyük zikir olan Kur’an-ı Kerim’dir. Zira o, okundukça insanı huzura kavuşturur. İnsanlar için bir rahmet ve şifadır.

“Ey insanlar! Size Rabbinizden bir öğüt, gönüllerde olan (dertlere) bir şifa, mü’minler için bir hidayet ve rahmet gelmiştir.” (Yunus, 10/57)

“Biz Kur’an’dan öyle bir şey indiriyoruz ki o, mü’minler için bir şifa ve rahmettir; zalimlerin ise yalnızca ziyanını artırır.” (İsra, 17/82)

Kur’an’ın bir diğer adı da “zikir” dir:

“O Zikri (Kur’an’ı) biz indirdik ve onu elbette biz koruyacağız.” (Hicr, 15/9)

Kur’an’ı Zikir olarak vasıflandıran Allah Teâlâ, kalplerin ancak bu zikri okumakla tatmin olacağını bildirmektedir:

“(Onlar) İman edenler ve gönülleri Allah’ın zikri ile sükûnete erenlerdir. Bilesiniz ki, kalpler ancak Allah’ın zikri ile sükûnet bulur.” (Ra’d, 13/28)

Durum böyle olduğuna göre bol bol Kur’an-ı Kerim okumanız gerekmektedir.

www.fetva.net/yazili-fetvalar/kuranin-zikir-olmasini-aciklarmisiniz.html

Ezanı duyduğumuzda oturuşumuzu düzeltmemiz şart mı?

Ezan, namaza çağrı, namaz vaktinin ilanıdır. Başka bir ibadetle uğraşmayan kişilerin susup ezanı dinlemesi ve Nebîmizin yaptığı ve tavsiye ettiği gibi müezzini tekrar etmesi tavsiye edilir. Nebîmizin “Müezzi­nin nidasını işittiğiniz zaman siz de onun demekte olduğu sözler gibi söyleyin” buyurduğu rivayet edilmiştir. (Buhârî, Ezan, 7; Müslim, Salât, 10  (383); Ebû Dâvûd, Salât, 36; Tirmizî, Salât, 154; Nesâî, Ezan, 33; İbn Mâce, Ezan, 4)

Ama Kur’an okumak vs. gibi bir ibadetle meşgul olanların ibadetlerini yarıda kesip ezanı dinlemeleri gerektiğine dair herhangi bir delil bulunmamaktadır.

Ezan, bir şiardır, semboldür. Allah’ın sembollerine saygı göstermek ise Allah’a saygı göstermek manasına gelir. Bununla ilgili bir ayet şöyledir:

“Müminler, Allah’ın koyduğu işaretlere/sembollere, haram ayına, hac kurbanına, gerdanlıklı kurbanlara ve Rablerinin ikramını ve rızasını aramak için Kabe’ye yönelenlere saygısızlık etmeyin…” (Mâide, 5/2)

Bir başka ayette ise Allah Teâlâ, şeâirullâh’a yani kendi koyduğu sembollere saygı gösterilmesinin, kalplerin takvasına bağlı olduğunu bildirmektedir. (Bkz: Hac, 22/32) Bu açıdan namazda gözü olan mü’minlerin sadece kulakları değil, gönülleri de ezanda olmalı ve başka bir ibadetle meşgul değilse ezanı büyük bir saygı ile dinlemelidirler.

Namaz kılmayan Müslümanların gusül abdesti almaları gerekir mi?

Cünüplük namaza engel olduğu için böyle bir kişi, namazı vaktinde kılmasına engel olmayacak kadar yıkanmadan bekleyebilir. Bundan fazla beklemesi caiz değildir.

www.fetva.net/yazili-fetvalar/cinsel-iliskiden-sonra-gusul-abdesti-ne-kadar-sure-geciktirilebilir.html

Gusül, namaz için şart kılınmıştır. Fakat şurası kesin ki “ben Müslümanım” diyen bir kişinin namaz kılmaması olacak şey değildir. Namazın kazaya bırakılması diye bir şey de yoktur. Bir namazı vaktinde kılmayan kişi, ömür boyu namaz kılsa, onun bıraktığı eksiği kapatamaz.

Geniş bilgi için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/kaza-namazi

Üç aylarda vefat edenler ne zaman sorguya çekilirler?

Dinimizde “üç aylar” mefhumu yoktur. Recep, Şaban ve Ramazan aylarına halk arasında üç aylar ismi takılmış, bu yaygınlaşmış ve bir gelenek haline gelmiştir.

Ramazan ayının önemi herkesçe malumdur. Fakat diğer aylarda olmayıp da sadece Recep ve Şaban aylarına mahsus herhangi bir ibadet çeşidi bulunmamaktadır. Sadece Şaban ayı Peygamberimizin bol bol oruç tuttuğu bir ay olmuştur. Bundan dolayı Şaban ayında nafile oruç tutulabilir.

Bu aylarda ölmekle diğer aylarda ölmek arasında fark bulunmamaktadır. Ölen herkes hep aynı muameleye tabi tutulur ve sorguya alınır. Bunun için herhangi bir zamanın bitmesi beklenmez.

Sitemizde yayınlanan benzer bir soru-cevap için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/uc-aylarda-vefat-edenler-gercekten-sorguya-cekilmezler-mi.html

Üç aylar ve kandil geceleri hakkında da aşağıdaki linkte yeteri kadar bilgi mevcuttur. Mutlaka okuyunuz:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/kandil-geceleri

Erkek çocuklara Batın ismi konulabilir mi?

el-Bâtın, Allah’ın en güzel isimlerindendir (el-esmâu’l-hüsnâ). “Gözle algılanamayan, za­man ve mekâna nisbet edilemeyip her bakımdan tek ve yegâne olan”, “bütün gizlilikleri bilen”, “ya­ratıklara her türlü nimeti lütfeden” gibi manaları vardır. Bu gibi özellikler sadece Allah Teâlâ’da olduğu için Bâtın ismi çocuklara konulmaz, konulacaksa da başına “Abd” ön eki eklenerek Abdülbâtın olarak konulmalıdır.

www.fetva.net/yazili-fetvalar/cocuklara-allahin-isimleri-verilebilir-mi.html

“Allah’tan sabır isteyen bela istemiş olur” diye bir hadis var mı?

Hadis Tirmizî’de şu şekilde geçmektedir:

Muâz b. Cebel radıyallahu anh’tan rivâyete göre, o şöyle demiştir: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, bir adamın şöyle duâ ettiğini işitti: “Allah’ım senden nimetin tamamını isterim.” Bunun üzerine Rasûlullah, “Nimetin tamamı hangi şeydir” diye sordu. Adam “Ben bir duâ ettim ve bu duâ sebebiyle hayır ümid etmekteyim” dedi. Rasûlullah, ise: “Cennete giriş ve Cehennem’den kurtuluş, nimetin tamamı sayılır” buyurdu.

Yine Rasûlullah bir adamın: “Ya ze’l-celali ve’l-ikrâm” dediğini işitti ve bunun üzerine şöyle buyurdu: “Duâ kapısı sana açıldı, dilekte bulun!”

Yine Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bir adamın: “Allah’ım senden sabır isterim” dediğini duydu ve: “Sen Allah’tan bela (sıkıntı) istemiş oldun. Ondan afiyet dile” buyurdu. (Tirmizî, Daavât, 94)

Tirmizî bu hadisin sonuna “hasendir” açıklamasını eklemiştir. “Hasen hadis her ne kadar ravilerinin zabtı bakımından sahih hadisten aşağı ise de, şartları itibariyle sahih hadis seviyesindedir.” (Subhi es-Sâlih, Hadis İlimleri ve Hadis Istılahları, Tercüme: M. Yaşar Kandemir, 4. Bs, Ankara, 1986, s: 129)

Hadisin nasıl anlaşılması gerektiğine gelince: Bu hadisi şerh eden hadisçiler, sabrın ancak zor ve sıkıntılı zamanlarda olacağını, dolayısıyla böyle bir durumda değilken Allah’a “Allah’ım bana sabır ver” şeklinde dua etmenin “Allah’ım beni zor ve sıkıntılı bir duruma sok ki sabredeyim” anlamına geleceğini söylemişlerdir.

Tirmizî şerhi Tuhfetü’l-Ahvezî’de bu hadisle ilgili olarak şu açıklama yer almaktadır:

“Sen Allah’tan bela (sıkıntı) istedin, çünkü sabır sıkıntıdan sonra gelir. Allah’tan afiyet iste, çünkü bunun kapsamı çok daha geniştir. Zira herkes belaya (sıkıntıya) sabredemez.

Peygamberimizin bu sözü bela gelmeden önceki durumlar için geçerlidir. Bela geldikten sonra sabır istenir. “Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır…” (A’râf, 7/126) ayeti bunu göstermektedir. (el-Mubârekfûrî, Tuhfetü’l-Ahvezî, Kahire, 2001, c: 9, s: 44, 3527. hadisin şerhi)

Davud aleyhisselam hangi hatasından dolayı Allah’a tevbe etmiştir?

Konuyu daha iyi anlayabilmek için ilgili ayetleri öncesiyle birlikte okumamız gerekiyor. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“… Eli güçlü kulumuz Davud’un doğru haberlerini oku. O hep hatadan dönen bir kimse idi.

Dağlara görev verdik, akşamüstü ve güneş doğarken onunla birlikte tesbih ediyorlardı.

Kuşlar da toplu halde ona katılırlar ve hep ona yönelirlerdi.

Onun hâkimiyetini güçlendirdik; ona doğru karar verme ve doğruyu eğriden ayırma gücü verdik.

O davacıların haberi sana geldi değil mi? Hani surlardan iç odaya sızmışlardı.

Davut’un karşısına çıktıklarında telaşa kapılmıştı. “Korkma, dediler. Biz davalı iki tarafız; birimiz ötekinin hakkına saldırdı. Sen aramızda doğru karar ver; taşkınlık etme. Bize doğru yolu göster.

“Bu, benim kardeşimdir; doksan dokuz tane koyunu var, benim de bir koyunum var, ona ben bakıyım dedi ve konuşmada bana baskın çıktı.”

Davut dedi ki: “Senin koyununu kendi koyunlarına katmak istemesi yanlıştır. Zaten malları karışmış olanların çoğu birbirlerinin hakkına saldırırlar. İnanan ve iyi iş yapanlar başka, öyleleri de pek azdır.” Davut kendisini sınadığımızı anladı. Hemen Rabbinden bağışlanma diledi, secdeye kapandı ve içten ona yöneldi.

Biz de onun bu davranışını bağışladık. Onun katımızda elde ettiği bir yakınlık ve mutlu son vardır.” (Sâd, 38/17-25)

Burada geçen “Davud kendisini sınadığımızı anladı” ifadesi önemlidir. Davud, surlarla çevrili ve askerle korunmuş bir yerde otururken, surları aşıp iç odaya kadar giren ve hiç de uzmanlık gerektirmeyen bir soru ile kendini meşgul eden bu varlıkların insan değil birer melek olduğunu ve Allah’tan başka hiçbir şeye güvenilmemesi gerektiğini çok iyi anlamış oldu. Bu ayetler, Davud aleyhisselamın, o büyük saltanatın büyüsüne kapıldığını hissettiriyor. Tevbesi de bundan dolayı olmalıdır.

Bununla ilgili görüntülü cevabımızı aşağıdaki linkten izleyebilirsiniz:

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/sad-suresi-21-24-ayetlerde-hz-davud-nicin-secdeye-kapaniyor.html

Kızıma Hz. Yusuf’un kızının adı olan Menesse ismini takabilir miyim?

Tevrat’ın Yaratılış (41/51) kitabına göre “unutturan” manasına gelen Manasse (Yahudilere göre: Menaşe) ismi, Yusuf aleyhisselamın kızının değil; Asenat isimli hanımından doğan oğlunun ismidir.

Bu isim örfümüzde yoktur. Çocuğunuz bundan dolayı ileride sıkıntı çekebilir. Bu yüzden anlamı dinimize, örfümüze uygun düşen isimler koymanızı tavsiye ederiz.

Sıcak su bulunmayan evlerde abdest ve gusül sorunu nasıl halledilir?

Gusül alacak kadar sıcak su bulmak için kombi, şofben veya elektrikli termosifon bulunması gerekmez. Ocakta veya tüpte ısıtabileceğiniz belirli miktardaki suyu, soğuk suyla karıştırıp gusül abdestinizi alabilirsiniz.

Şartları hiçbir şekilde zorlamadan hemen “gusül abdesti alamıyorum, ne yapmalıyım?” diye sormak doğru olmaz. Günümüzde hala kombisi, şofbeni olmayan birçok yerin var olduğunu ve oralarda yaşayan Müslümanların size tavsiye ettiğimiz şekilde banyo yaptıklarını unutmayın.

Gayrimüslimlere hediye vermekte bir sakınca var mıdır?

Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Allah, din hususunda sizinle savaşmayan ve sizi yurdunuzdan çıkarmayan kimselere iyilik etmenizi ve değer vermenizi yasaklamaz. Allah değer bilenleri sever. Allah sadece, din hususunda sizinle savaşmış, sizi yurdunuzdan çıkarmış ve çıkarılmanıza destek vermiş kimselere yakınlık göstermenizi yasaklar. Onlara yakınlık gösterenler zalimlik etmiş olurlar.” (Mümtahine, 60/8–9)

Ayetlere göre gayrimüslimlerle ilişkide üç kırmızıçizgimiz vardır:

1- Dinimizden dolayı bizimle savaşmaları,

2- Bizi yurdumuzdan çıkarmaları,

3- Yurdumuzdan çıkaranlara destek vermeleri.

Bu çizgileri çiğneyenlerle dostluk kuramayız. Ama bunun dışında kalan gayrimüslimlerle iyi ilişkiler kurulabilir, hediyeleşmeler yapılabilir.

Geniş bilgi için lütfen aşağıdaki linkte yer alan yazıyı okuyunuz:

www.suleymaniyevakfi.org/arastirmalar/musluman-olmayanlarla-iliskiler.html

Sadece resmi nikâhla evlenenler zina mı yapmış oluyorlar?

Hayır, zina yapmış olmazlar. Zira nikâhta esas olan hukuki denetim resmi nikâhla sağlanabilmektedir. Fakat resmi nikâhta imam nikâhında bulunan bazı unsurlar (başta mehir olmak üzere) eksiktir. Ama bu unsurlar nikâhın şartına değil, sonucuna bağlı olduğu için sadece resmi nikâhla evlenenlerin nikâhları sahih olur. Daha sonra kıyılacak imam nikâhı ile mehir gibi eksik unsurlar da yerine getirilir.

Lütfen aşağıdaki soru-cevapları da okuyunuz:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/resmi-nikah-varsa-imam-nikahi-kiydirmak-da-sart-midir.html

www.fetva.net/yazili-fetvalar/imam-nikahinin-sartlari-nelerdir.html

Hristiyanlar Meryem Validemizi de ilah edinmişler midir?

Hristiyanlar 431 yılında, üçüncü Ökümenik Efes konsilinde şu kararı aldılar:

“İsa, kendi kişiliğini, akıllı ruhla canlandırılmış bir bedenle birleştirerek insan olmuştur. Meryem Ana ise, gerçek anlamda Tanrı’nın Anasıdır ((Katolik Kilisesi Din Ve Ahlak İlkeleri, Çev. Dominik Pamir, İstanbul, 2000, paragraf: 467.)).”

Tanrının anasının da -hâşâ- tanrı olacağı açıktır!

Katoliklere göre, “Onun analığı bitmemiştir. Yinele­nen arabu­luculuğu ile ebedi esenlikler sağlayan arma­ğanları garanti altına almaya devam etmektedir. Meryem Ana’ya Kilise’de avukat, yardımcı, yardıma koşan, arabuluculuk yapan derler ((Katolik Kilisesi Din ve Ahlak İlkeleri, paragraf: 969.)).”

Onlar bu sözleriyle Meryem Validemizi tanrı/ilah yapmış olurlar. Bir gün Allah Teala şöyle diyecektir:

“Ey Meryem oğlu İsa! İnsanlara sen dedin mi ki, “Beni ve anamı Allah ile aranızda iki aracı tanrı edinin?” İsa şöyle diyecektir: “Senin böyle şeyle ne ilgin olur? Benim doğru olmayanı söylemem olacak şey değildir. Eğer söylediysem, elbette bilirsin. Sen, benim içimde olanı bilirsin ama ben senin içinde olanı bilmem; bütün bilinmeyenleri bilen sadece sensin.

“Bana ne emrettiysen onlara onu söyledim. Benim Rabbim ve sizin Rabbiniz olan Allah’a kul olun dedim. Aralarında bulunduğum sürece onlara tanıktım. Beni vefat ettirdikten sonra onları sadece sen görüp gözettin. Sen her şeye tanıksın.” (Mâide 5/116–117)

Bir erkek kendisinden yaşça büyük bir kadınla evlenebilir mi?

Evlenecek çiftlerin arasında yaş farkı olmasında herhangi bir sakınca bulunmamaktadır. Erkek büyük olabileceği gibi kadın da büyük olabilir. Nitekim Resûlullâh sallalâahu aleyhi ve sellem, Hatice validemizle evlendiğinde kendisi 25, Hatice validemiz 40 yaşındaydı. Görüldüğü gibi aralarında tam 15 yaş fark vardı. Üstelik bu, Nebîmizin ilk evliliği idi. Hatice validemiz ise daha önce iki kez evlenmiş ve iki çocuk sahibi olmuş bir hanımdı.

Daha geniş bilgi için lütfen aşağıdaki linkleri tıklayın:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/25-yasinda-bir-erkekle-45-yasinda-dul-bir-bayan-evlenebilirler-mi.html

www.fetva.net/yazili-fetvalar/hatice-validemizin-peygamberimizle-evlenmeden-once-cocugu-var-miydi.html