Hac-Umre
Arafat’ta vakfe yapmak, hac ibadetinin farz olan rükünlerindendir. Vakfe yapmaya Kur’an’da şöyle işaret edilmektedir:
“(Hac mevsiminde) Rabbinizin ikramını aramanızda bir günah yoktur. Arafat’tan boşalıp aktığınız zaman Meş’ar-i Haram yanında Allah’ı anın. Size nasıl gösterdiyse öyle anın. Doğrusu, bundan önce siz gerçekten yanlış yolda idiniz.” (Bakara, 2/198).
Ayetteki “Arafat’tan boşalıp aktığınız zaman Meş’ar-i Haram yanında Allah’ı anın” ifadesi Arafat ve Müzdelife vakfelerine işaret etmektedir. Arafat ve Müzdelife vakfesine işaret eden bir âyet de şöyledir:
“Aynı zamanda[1] tefeslerini (Arafat ve Müzdelife vakfelerini) tamamlasınlar, adaklarını yerine getirsinler[2] ve o şerefli Beyti (Kâbe’yi) tavaf etsinler.” (el-Hac, 22/29)
Ayette geçen “tefes” kelimesiyle kastedilenin Arafat ve Müzdelife vakfesi olduğu Peygamber (sav)’den nakledilen şu rivayetten anlaşılmaktadır:
Tay kabilesinden Urve b. Mudarris dedi ki, Resulullah sallallaha aleyhi ve selleme geldim, Cem’de (Müzdelife’de) vakfe yerindeydi. Dedim ki, “Ya Resulallah! Tay dağından geldim. Bineğim perişan oldu, kendimi de yordum. Vallahi üzerinde beklemediğim bir kum tepesi olmadı, ben hacı olabilir miyim? Resulullah dedi ki: “Kim bizimle birlikte şu namazı kılar ve daha önce gece veya gündüz Arafat’a gelmiş olursa haccını tamamlamış, tefesini yerine getirmiş olur.” (Ebû Davûd, “Menasik”, 69; Tirmizî, “Hac”, 57; Nesâî,”Menâsik”, 211)
[1] Ayetin Arapçasında geçen ثُمَّ kelimesi “maa” anlamındadır.
[2] Kurbandan çeşitli ayetlerde bahsedildiği için buradaki adaklar hacının, ihrama girmekle birlikte üstlenmiş olduğu görevlerdir. Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Hac bilinen aylardadır. Kim o aylarda hacca başlarsa, hac sırasında ne müstehcenlik yapar, ne günaha girer ne de kavga eder.” (Bakara 2/197)
İhrama girdikten sonra misk, anber, kâfur vs. gibi güzel kokuları vücuda veya ihrama sürmek ulemanın çoğunluğuna göre yasaktır. İhramlı kimsenin; vücuduna, yatılacak yere, ihram örtüsüne, saç ve sakalına koku sürmesi, parfüm, sprey kullanması fakihlere göre cezayı gerektirir. Bunun delili şu rivayettir:
Resulullah’a soruldu: “Koku süründükten sonra cübbe giyerek ihrama giren bir adamın durumu hakkında ne buyurursun?” O da şöyle cevap verdi:
“Bedenine sürdüğün kokuyu üç kez yıka. Üzerindeki cübbeyi çıkar. Sonra da hac ibadetinde yaptığını umrede de yap.” (Buhârî, Hac, 17, Umre, 10; Müslim, Hac, 6)
Mâlikîler kokuyu, hissedilip rengi kalıcı olmayan yasemin, reyhan, gül, menekşe ve benzeri gibi kokular ile kokusu hissedilip rengi kalıcı olan misk, zaferân, kâfur, amber ve benzeri gibi olanlar şeklinde ikiye ayırmaktadırlar. İlkinin koklanması ve kullanılması mekruh olup fidye gerektirmezken ikincisinin kullanılması veya dokunulması kokusu hissedilsin ya da hissedilmesin, eseri kalsın ya da kalmasın mekruh olup fidye gerektirir. Hanefî ve Hanbelîlere göre, elbiseye koku sürmek hiçbir surette caiz değildir.
Bununla birlikte Aişe validemizden gelen ve aşağıda nakledilecek rivayet ise hicretin onuncu yılında Veda Haccı’nda cereyan etmiş olduğundan, bu son durum birinci olayla gelen hükmü geçersiz kılmaktadır. Bu konuda Şâfiî mezhebinin de ihramlıyken elbiseye koku sürmenin caiz olduğuna delil aldıkları rivâyetler şöyledir:
Aişe validemizden şöyle nakledilmiştir:
“Ben Allah’ın Elçisi’ne ihrama girerken bulabildiğim en güzel kokuyu sürerdim.” (Buhârî, Hac, 7, Libâs, 79, 81; Müslim, Hac, 37; Tirmizî, Hac, 77; Dârimî, Menâsik, 10)
“Allah’ın Elçisi telbiye getirirken saçlarının arasında misk parıltısını görüyor gibiyim.” (Müslim, “Hac”, 39)
“Allah’ın Elçisi, ihrama gireceği zaman bulabildiği en güzel kokuyu kullanırdı. Sonra kokunun parıltısını başında ve sakalında görürdüm.” (Buharî, Hac, 144)
Bu ifadeler kokunun ihramdan sonra devam etmesinin yasak olmadığını göstermektedir. Bu olay Veda Haccı sırasında cereyan etmiştir. Şayet sakıncalı olsaydı Allah’ın Elçisi buna müsaade etmezdi. Hatta ihramdan önce güzel koku sürünmek yalnızca caiz olmayıp aksine, Peygamber (sav)’in davranışı olduğu için sünnet kapsamında bile değerlendirilebilir.
KAYNAK: Abdullah Tırabzon, Hac İbadetinde Yasak Davranışlar, (Basılmamış Doktora Tezi), İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul, 2008, s. 122-124.
Bu konuda mezheplerde farklı görüşler mevcuttur. Hanefiler saçın en az dörtte birinin kesilmesini, Şafiiler ise en az üç telin kesilmesini yeterli görürlerken Maliki ve Hanbelîler saçın tamamının kesilmesini gerekli görmüşlerdir.
Mezheplerdeki bu ihtilaf, bu konuda kesin ölçü bildiren bir delilin bulunmadığını göstermektedir. Fetih suresinin 27. ayetinde saçların dipten kesilmesi (halk: حلق) birinci, kısaltılması (taksîr: تقصير) ise ikinci sırada yer aldığı için erkeklerin saçlarını dipten tıraş etmelerinin daha iyi olacağı söylenmiştir.
Örfen saçınız hangi miktarda kesildiğinde kısalmış sayılıyorsa o miktarda kestirmeniz ihramdan çıkmak için yeterli olacaktır.
Hac yapan kişi, bayramın birinci günü büyük şeytanı taşladıktan sonra kurban kesip tıraş olur ve ihramdan çıkar. Bu ihramdan çıkmakla o kişi için karı-koca ilişkisinden başka ihram yasağı kalmaz. Daha sonra Kâbe’ye giderek tavaf ve sa’y yapar. Aynı gün tekrar Mina’ya döner. Zilhicce ayının 11 ve 12. günleri orada kalır ve her gün üç şeytanı da taşlar. İsterse 13. günü de orada kalır. Öğleden sonra üç şeytanı da taşlayıp Mekke’ye döner.
İfrad, kıran veya temettu’ olsun, hac bu şekilde olur.
Teşrik günlerinde en az iki gün şeytan taşlamadıkça hac ibadeti bitmiş sayılmaz. Dolayısıyla bu araya umre ibadeti sokulamaz.