Gayrimüslimler
Tebliğde ölçü Kur’ân ayetlerini, kendi anlayacağı dille anlayarak okumak veya dinlemektir. Kendi anladığı dilde Kur’an okumamış veya okumasa da dinlememiş kişilere tebliğ ulaşmış sayılmaz. İslam’dan medya vasıtasıyla haberdar olmak yeterli değildir. Hatta siz buna imamların, hoca efendilerin ve Kur’an’ı ezbere bilen hafızların birçoğunu da katabilirsiniz! Her gün Kur’an okuyup da ne okuduğunu bilmeyen ve kendisine “bilmemesi, anlamaması gerektiği” belletilen kişilerdir bunlar… Evet, bu gibi kişiler de şirkten ve evrensel (fıtrî) doğruları yapıp (adil, doğru sözlü olmak vs.) evrensel yasaklardan (yalan, zina, hırsızlık vs.) kaçınmakla sorumludurlar. Ölçü budur.
Geniş bilgi için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:
www.fetva.net/yazili-fetvalar/kuran-teblig-edilmemis-bir-kisinin-allaha-karsi-sorumlulugu-nedir.html
Ehl-i kitabın diğer kâfirlerden bir ayrıcalığı yoktur. Ancak tarih boyunca bu, yanlış algılanmıştır. Bu konuda www.kurandersi.com sitemizdeki oldukça geniş bilgi bulunmaktadır. Aşağıdaki linklerden ehl-i kitap ve müşriklerle ilgili olarak düzenlediğimiz dersleri izleyebilirsiniz:
www.kurandersi.com/konulu-kuran-sohbetleri/2009/ehli-kitap.html
www.kurandersi.com/konulu-kuran-sohbetleri/2009/ehli-kitap-ve-musrikler.html
www.kurandersi.com/mukayeseli-fikih-muzakereleri/2009/ehli-kitap-ve-musrikler-1.html
www.kurandersi.com/mukayeseli-fikih-muzakereleri/2009/ehli-kitap-ve-musrikler-2.html
Sorunuzun kâfirlerle ilişkiler kısmı hakkında da www.suleymaniyevakfi.org sitemizin ARAŞTIRMALAR bölümünde bulunan Müslüman Olmayanlarla İlişkiler başlıklı yazıyı okumanızı tavsiye ederiz:
www.suleymaniyevakfi.org/arastirmalar/musluman-olmayanlarla-iliskiler.html
Diğer dinlere mensup olan kişiler, özel hukuku ilgilendiren konularda, varsa kendi hukuklarına tabi tutulabilirler. Yoksa İslam ülkesinde, zorunlu olarak İslam hukukuna uymaları gerekir. Kamu hukuku ile ilgili hususlarda ve Müslümanlarla ilgili davalarda da Müslümanların mahkemesine gitmeleri zorunludur.
Denebilir, günahı yoktur. Peygamberimizden nakledilen; “Arapların en hayırlıları, cahiliye döneminde hayırlı oldukları gibi İslam döneminde de hayırlı olanlarıdır” hadisi Müslüman olmasa da insanların hayırlı işler yapabileceklerini gösterir. (Bkz: Buhârî, Enbiya 8, 14, 19, Menâkib 1, 25, Tefsir, Yusuf 1; Müslim, Fezâil 168, (2378); Ahmed b. Hanbel, Müsned, 2/, 257, 260, 391)
Bundan dolayı Allah Teâlâ kendilerine kitap verildiği bildirilen Yahudi ve Hristiyanlardan bahsettikten sonra; “Herkesin bir hedefi vardır, o ona yönelir. Siz iyiliklerde yarışın. Nerede olursanız olun, Allah sizi bir araya getirecektir. Allah’ın gücü her şeye yeter.” (Bakara, 2/148) buyurmuş, Müslümanlara onlarla hayırlı olan her işte yarışma emri vermiştir.
Ayrıca Yusuf aleyhisselam, henüz Müslüman olmayan efendisinden bahsederken; “o benim efendimdir, bana iyi bakmıştır.” (Yusuf, 12/23) buyurarak onu takdir etmiştir.
Bunlar gösteriyor ki kendileri Müslüman olmasalar dahi işlerini güzel yapan insanlar Müslümanlar tarafından takdir edilebilir. Bunun herhangi bir günahı olmaz.
Lanet; dışlama, beddua, azab, Allah’ın rahmetinden uzaklaşma, gazap etme, buğz etme gibi anlamlara gelir. İsrailoğullarından kâfir olanların Davud ve İsa (as) gibi peygamberlerin dili ile lanetlenmeleri, onların Allah’ın rahmetinden uzak olduklarını gösterir. Allah’ın rahmetinden uzak olmaları etkisini bu dünyada gösterse de bunun gerçek etkisi ahirette ortaya çıkar. Çünkü Allah bu dünyada çalışma kurallarına göre çalışanları başarı ile ödüllendirmektedir. Eğer bunlar sadece dünyayı istiyorlarsa onlara Allah dünyada istediklerini verecek ama onları ahiretten mahrum bırakacaktır. Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
“Her kim bu çarçabuk geçen dünyayı dilerse ona, yani dilediğimiz kimseye dilediğimiz kadarını dünyada hemen verir, sonra da onu, kınanmış ve kovulmuş olarak gireceği cehenneme sokarız.
Her kim de ahireti ister ve inanarak orası için gerekli çalışmayı yaparsa, işte bunların çalışması şükre değer.
Hepsine, onlara da bunlara da (dünyayı isteyenlere de ahireti isteyenlere de) Rabbinin ihsanından (istediklerini) veririz. Rabbinin ihsanı kısıtlanmış değildir.” (İsrâ, 17/18-20)
Yahudilerin bugün tüm dünyada etkin güç olmaları ile ilgili ayetler de vardır. Ama yanlış yaptıkları için yakında büyük bir acı çekecekleri de ifade edilmiştir. İlgili ayetler şöyledir:
“Kitaba İsrailoğulları ile ilgili olarak şu kararı koyduk: “Siz o topraklarda iki kere fesat çıkaracak ve büyüdükçe büyüyeceksiniz.
Birincinin günü gelince savaş gücü yüksek kullarımızı üzerinize gönderdik; evlerin arasına kadar sokuldular. Bu, yerine getirilmiş bir söz oldu.
Sonra size yeniden onlara karşı güç verdik. Mallar ve oğullarla destekledik ve size daha fazla caydırıcı güç verdik.
İyilik ederseniz kendinize etmiş olursunuz. Kötülük ederseniz onu da kendinize etmiş olursunuz. İkincinin günü gelince yüzünüze karşı kötülük etsinler ve o Mescide ilkin girdikleri gibi girsinler ve alt ettikleri her şeyi dağıtsınlar diye (sizi bir kez daha cezalandırdık). (İsrâ, 17/4-7)
Ayette anlatılanlardan birincisi Babil kralı II. Nebukadnezzar (Buhtunnasr) komutasındaki ordu tarafından, M.Ö. 587 yılında, ikincisi de Bizans komutanı Titus tarafından M.S. 70 yılında gerçekleştirilmiştir. Bundan sonraki durumu şu ayet özetlemektedir:
“Belki Rabbiniz size yine de iyilik edecektir. Bozgunculuğa dönerseniz biz de döneriz. Cehennem’i de kâfirler için tıkılıp kalma yeri yaptık.” (İsrâ, 17/8)
Mâide sûresinin 5. ayetine göre Yahudi ve Hristiyanların kestiği hayvanların etleri yenilir.
Balıklarla ilgili hiçbir kural yoktur. Tamamı helaldir.
Medine’deki Müslümanların bu konuda şüpheleri olmuş ve Nebîmize şu soruyu sormuşlar:
“Halk bize et getiriyor, kesilirken besmele çekilip çekilmediğini bilmiyoruz, ne yapalım?”
Nebîmiz de şu cevabı vermiştir: “Siz besmele çekin ve yiyin!” (Buhârî, Sayd, 21, Büyû’ 5, Tevhîd 13; Muvatta, Zebâih, 1; Ebû Dâvûd, Edâhî, 19; Nesâî, Dahâyâ, 39)
Daha geniş bilgi için lütfen aşağıdaki linkleri tıklayınız:
www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/yahudilerin-ve-hristiyanlarin-kestiklerini-yemek-caiz-midir.html
www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/besmele-cekilmeden-kesilen-hayvanlari-yemek-haram-mi.html
NOT: Yahudi ve Hristiyanların kestikleri ile ilgili olarak Süleymaniye Vakfı Yayınlarından çıkan “Kur’an ve Sünnet Işığında Helal Gıda” kitabını okumanızı tavsiye ederiz. O kitapta konuyla ilgili lehte ve aleyhteki tüm deliller mukayeseli olarak ayrıntılı bir şekilde incelenmiştir.
Kitabı edinmek için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:
www.suleymaniyevakfi.com/kuran-ve-sunnet-isiginda-helal-gida
Mâide sûresinin 43 ve 44. ayetleri Tevrat’ın bir bütün olarak korunduğunu ifade etmez. İlgili ayetler şöyledir:
“Ellerinde Tevrat içinde de Allahın hükmü varken nasıl oluyor da seni hakem yapıyor sonra da yüz çeviriyorlar? Bunlar inançlı kimseler değillerdir.
“Tevrat’ı biz indirdik. Onda bir hidayet ve bir nur vardır. Allah’a teslim olmuş nebîler, Yahudiler arasında onunla hüküm verirlerdi. Hocalar[1] ve âlimler de Allah’ın kitabından korunmuş olanla hükmederlerdi. Onlar bu hükme şahit idiler. Siz, insanlardan korkmayın; benden korkun. Ayetlerimi bir kaç akçeye değişmeyin. Her kim Allahın indirdiği hükümlerle hüküm vermezse kâfirlerdendir.” (Mâide, 5/43-44)
Dikkat edilirse 43. ayette “içinde de Allah’ın hükmü varken”, 44. ayette de “onda bir hidayet ve nur vardır” buyurulmaktadır. Bunlar her ne kadar tahrif edilmiş olsa da Tevrat’ta hala bozulmamış hükümler bulunduğunu bildirmektedir. Benzer ifadeler 46. ayette İncil için de kullanılmaktadır. Fakat Kur’an için bir bütün olarak “o hidayet rehberidir”, “o bir nûrdur” buyurulmaktadır. (Bkz: Nisâ, 4/174; Mâide, 5/15) Bu ifadeler aynı değildir. Önceki kitapların tahrif edildiğini bildiren diğer ayetler bunu açıklamaktadır.
Allah Teâlâ da Yahudileri birçok ayette Tevrat’ı uygulamaya çağırmış ama onlar buna yanaşmamışlardır. Çünkü gerçek anlamda Tevrat’ı uygulasalar Kur’an’a ve Muhammed Aleyhisselâm’a iman etmeleri gerekirdi. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“Ey Kitap ehli! Tevrat’ı, İncil’i ve Rabbinizden size indirileni (Kur’an’ı) gereğince uygulamadıkça bir temeliniz olmaz. And olsun ki Rabbinden sana indirilen, Kur’an, onlardan çoğunun azgınlık ve küfrünü artırır. Öyleyse kâfirler için tasalanma.” (Mâide, 5/68)
Şu ayetler de gösteriyor ki onlar sadece Tevrat’a değil; bizim kitabımıza ve nebîmize ide nanmakla mükelleftirler. Aksi takdirde Allah onları hidayette kabul etmemektedir:
“Dediler ki: “Yahudi veya Hristiyan olun ki doğru yolu bulasınız!” De ki: “Hayır, İbrahim‘in dosdoğru dininden olmak gerekir. O, müşriklere katılmamıştı.”
Şöyle deyin: “Biz Allah‘a inandık; bize indirilen her şeye; İbrahim‘e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a ve torunlarına indirilene, Musa‘ya ve İsa‘ya verilene. Nebîlere Rablerinden ne verilmişse hepsine inandık. Hiç birini diğerinden ayırmayız. Biz Allah’a teslim olmuş kimseleriz.”
Onlar da sizin inandığınız gibi inansalar yola gelmiş olurlar. Yüz çevirirlerse tam bir ayrılık içine düşerler. Onlara karşı Allah sana yetecektir. O işitendir, bilendir.” (Bakara, 2/135-137)
Kur’an-ı Kerim bugünkü Tevrat ve İncil üzerinde söz sahibidir ve bir ölçüttür. Eğer o kitaplardaki hükümler Kur’an’la uyuşursa biz onları alırız. Fakat Kur’ân’a aykırı ise almayız. Kur’an’ın diğer kitaplar üzerine hâkim olduğunu bildiren ayet şöyledir:
“Kendinde olanla öncekileri onaylayan ve koruma altına alan bu kitabı, sana hak olarak indirdik. O halde aralarında Allah’ın indirdiği ile hükmet. Sana gelen doğruları bırakıp onların arzularına uyma. Her birinize bir şeriat ve bir yol belirledik. Allah zorlayıcı kanun koysaydı hepinizi tek bir ümmet yapardı. Oysa verdiği hükümlerle sizi yıpratıcı bir imtihandan geçirmek için böyle yaptı. Artık hayırlı işlerde yarışın. Hepinizin dönüşü Allah’adır. O, uyuşmazlığa düştüğünüz şeyleri size bildirecektir.” (Mâide, 5/48)
Konuyla ilgili görüntülü cevap için de lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:
www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/kuran-tahrif-edilmis-olan-tevrat-ve-incili-tasdik-mi-ediyor.html
[1] Allah bir kimseye Kitap, hikmet ve nebîlik versin, o da tutsun halka; “Allah’tan önce bana kul olun” desin; kimsenin buna hakkı yoktur. Onun diyeceği şudur: “Kitabı öğrettiğinize ve okuduğunuza göre sadece Rabbe kul olun”. (Al-i İmran 3/79)
Böyle bir şey kesinlikle doğru değildir. İster Yahudi olsun ister başka bir din mensubu isterse de dinsiz, herkes karar verdiği anda derhal ve direkt olarak Müslüman olabilir. Önce başka bir dine sonra İslam’a geçilmesi diye bir şey asla söz konusu değildir.
Doğuştan lanetli olma diye bir şey yoktur. Zira mükellefiyet (sorumluluk) kişinin ergenlik çağına ermesi ile başlar. Bundan önceki dönemde kişi dini bakımdan sorumlu tutulamaz. Fakat ergenlik çağından sonraki tercihler, kişinin rahmete veya lanete müstehak olup olmayacağını belirler. Kur’an-ı Kerim’in lanet ile ilgili ayetleri incelendiğinde lanetlenen kişilerin -ki bunun birçoğu İsrailoğullarına aittir.- bu lanete doğuştan değil kendi işledikleri suçlar yüzünden uğradığı görülmektedir. Şu ayet bunu göstermektedir:
“İsrail oğullarından kâfir olanlar, Davud’un ve Meryem oğlu İsa’nın diliyle lânetlendiler (dışlandılar). Bunun sebebi, isyan etmeleri ve saldırgan olmalarıydı.” (Mâide, 5/78)
Bu ayetten anlaşıldığı gibi kimse doğuştan kaybetmez! Ergenlik çağına gelir de tercihini küfürden yana kullanırsa işte o zaman Allah’ın laneti onun üzerine olur.
Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“İndirdiğimiz açıklayıcı ayetleri ve ana yolu bu Kitapta insanlara açıkladığımız halde onları gizleyenler… İşte Allah onlara lanet edecektir. Lanet edecek olanlar da lanet edecektir.
Tevbe edip kendini düzelten ve onları açıklayanlar başka. Onların tevbesini kabul ederim. Ben tevbeleri kabul ederim, ikramım boldur.
Âyetlerimizi görmezlikten gelen ve görmez halde iken ölenler… Allah‘ın, meleklerin ve bütün insanların laneti işte onların üzerinedir.
Onlar, sürekli o lanet altında kalırlar. Ne azapları hafifletilir, ne de ara verilir.” (Bakara, 2/159-162)
Bu ayete göre Allah’ın ayetlerini gizleyen kişi ister Müslüman olsun isterse başka bir dinden olsun Allah’ın lanetine maruz kalır.
Allah Teala Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır:
“Allah, din uğrunda sizinle savaşmayan, sizi yurdunuzdan çıkarmayan kimselere iyilik yapmanızı ve onlara karşı adil davranmanızı yasak kılmaz; doğrusu Allah adil olanları sever.
Allah sadece, dininizden ötürü sizinle savaşan, sizi yerinizden yurdunuzdan kovan ve kovulmanıza destek veren kâfirleri dost edinmenizi yasaklar. Her kim onları dost edinirse, işte onlar zalimlerin ta kendileridir.” (Mümtahine, 8-9)
Kendileri ile savaşılacak olan kimseler ayete göre üç kırmızı çizgiyi çiğneyenlerdir. Yani ya bize, fiili olarak savaş açmış olacaklar, ya bizi yurdumuzdan çıkaracaklar ya da bunlara destek vereceklerdir. Bunların dışında hiçbir kafir öldürülemez. Sorunuzdaki durumlar aşağıdaki ayetin kapsamına girer:
“Mallarınız ve canlarınız konusunda yıpratıcı bir imtihandan geçirileceksiniz; bir de sizden önce Kitap verilenlerden ve müşriklerden çok üzücü sözler işiteceksiniz; bunlardan kaçış olmaz. Eğer sabreder, korunursanız, işte bu kararlılık gerektiren işlerdendir. (Âl-i İmrân, 3/186)
Üzücü söz söyleyen ve hakaret edenlere karşı sabırlı, tedbirli ve kararlı olma dışında bir yol gösterilmemiştir.
Gayrimüslimlerle ilişkiler konusunda daha geniş bilgi için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:
www.suleymaniyevakfi.org/arastirmalar/musluman-olmayanlarla-iliskiler.html
Yahudi ve Hristiyanlar ile işbirliği yapılabilir. Bunu yasaklayan ne bir ayet ne de hadis vardır. Peygamberimiz Medine’ye geldiğinde Yahudi ve müşriklerle sözleşme yaparak birlikte şehri yönetme imkânı elde etmiştir.
Herhangi bir kimseye şirin gözükmek için fetva vermek, Allah’ın dinini arzularına alet etmek olur ki, sorumluluğu çok büyüktür.
Müslümanların canlı bomba olarak kendilerini feda etmeleri kitap ve sünnete uymayan bir davranıştır. Bu konuda verilen fetvanın sağlam bir dayanağı yoktur. Bu başka, dinini ve vatanını savunan bu kimseleri terörist görmek başkadır. Onları terörist saymak kabul edilebilir bir davranış değildir.
Hayır, onlara bir haksızlık olmuyor. Onlar bizim sorumlu olduğumuz birçok şeyden sorumlu değiller. Onların sorumlu oldukları şeyler; Allah’a ortak koşmamak ve insan fıtratının iyi gördüğü şeyleri yapmak, kötü gördüğü şeyleri de yapmamaktır. Ancak bir peygamberden öğrenilebilecek şeylerden sorumlu değillerdir. Kendilerine bir peygamber tebliği ulaştığında ise o peygambere uymak zorundadırlar.
Detaylı bilgi için lütfen aşağıdaki linkleri tıklayınız:
www.fetva.net/yazili-fetvalar/kuran-teblig-edilmemis-bir-kisinin-allaha-karsi-sorumlulugu-nedir.html
Cennetle ödüllendirmenin veya cehennemle cezalandırmanın ölçüsü imandır. Allah’ı görmezlik eden, O’na şirk koşan her kim olursa olsun onun dünyadaki bütün amelleri/güzel davranışları boşa gidecektir ve asla cennete giremeyecektir.
Konu ile ilgili ayetler şunlardır:
“…Kim imanını göz ardı ederse şüphesiz amelleri boşa gider. Ahirette de kaybedenlere karışır.” (Mâide, 5/5)
“Kim dünya hayatını ve dünyanın süsünü isteyecek olursa onlara yaptıklarının karşılığını orada tastamam veririz. Onlardan bir kesinti yapılmaz.
Onlar ahirette, o ateşten başka alacağı kalmamış kimselerdir. Dünyada işledikleri yok olmuş ve bütün çalışmaları boşa çıkmış olur.” (Hûd, 11/15-16)
“Ayetlerimizi ve Ahiretteki karşılaşmayı yalan sayanların yaptıkları iyilikler boşa çıkar. Onlar ettiklerinden başkasını mı bulacaklar?” (A’râf, 7/147)
” Müşrikler, kendi kâfirliklerine kendileri şahitken, Allah’ın mescitlerine hizmete yetkili değillerdir. Onların çalışmaları boşunadır. Onlar hep ateş içinde ölümsüz olacaklardır.” (Tevbe, 9/17)
“De ki: İşleri en büyük zararla kapanacekları size haber vereyim mi?
Dünya hayatında güzel iş yaptıklarını sandıkları halde çalışmaları hedefinden şaşanlardır.
Onlar, Rablerinin âyetlerini ve O’nunla karşılaşmayı göz ardı etmekte direnenlerdir. Bu yüzden yaptıkları işler boşa gider. (Mezardan) kalkış gününde onlar için artık tartı kurmayız “
İşte böyle. Ayetleri görmezlikte direnmelerine karşılık cezaları cehennemdir. Onlar, âyetlerimi ve elçilerimi hafife almışlardır.” (Kehf, 18/103-106)
“ (Ey Muhammed) Sana da senden önceki nebilere de şu kesin olarak bildirilmiştir: Eğer şirke düşersen yaptığın yanar gider ve sen de kaybedenlerden olursun.
Sakın ha! Yalnız Allah’a kulluk et ve görevlerini yerine getirenlerden ol.” (Zümer, 39/65-66)
“Ayetleri görmezlikten gelenlerin (kafirlerin) hakkı yıkılıp gitmektir. Allah, onların işlerini hedefine ulaştırmaz.
Bu, Allah’ın indirdiğinden hoşlanmamalarına karşılıktır. Allah da işlerini boşa çıkarır.” (Muhammed, 47/8-9)
“Ayetleri görmezlikten gelenler ve Allah’ın yolundan engelleyenler, doğruları açıkça gördükleri halde Elçi’ye ters düşenler, Allah’a zarar veremezler. Allah, onların işlerini boşa çıkaracaktır.” (Muhammed, 47/32)
Fakat adı ne olursa olsun kendisine peygamber tebliği ulaşmamış olup da şirk koşmadan Allah’a ve ahiret gününe inanan ve bundan sonra iyi işler yapanlar cennete girmeye hak kazanacaklardır. Bununla ilgili olarak aşağıdaki linkte yer alan yazıyı okumanızı tavsiye ederiz.
www.fetva.net/yazili-fetvalar/kuran-teblig-edilmemis-bir-kisinin-allaha-karsi-sorumlulugu-nedir.html