Gayrimüslimler
Âlem, “ilm” kökünden türemiştir, ‘bir şeyin varlığını gösteren iz, alâmet ve işaret’ demektir. Yaratıcının varlığını gösteren her şey, âlemdir. Dolayısıyla “âlemlerin Rabbi” demek, “bütün varlıkların Rabbi” demektir.
Bakara Suresi 47. ayette Yahudilerle ilgili olarak geçen âlem kelimesi ise sadece insan cinsini gösterir. “Sizi âlemlere üstün kıldım” sözü, Allah’ın onları diğer insanlara tercih ederek kitap ve peygamber gönderdiği anlamına gelir. Yoksa bu ifadeler, kıyamete kadar onların her şeyden ve herkesten üstün oldukları anlamına gelmez.
Konuyla yakından ilgili başka bir soru-cevabı da aşağıdaki linkten okumanızı tavsiye ederiz:
www.fetva.net/yazili-fetvalar/lanetli-olmalarina-ragmen-yahudiler-nasil-super-guc-olabiliyor.html
Siyer kaynakları, Peygamberimizle görüşmeye gelen altmış kişilik Necran Hristiyanlarının Peygamberimizin mescidinde ibadet yaptıklarını kaydetmişlerdir. Muhammed Hamidullah, İbn Hişam’dan yaptığı alıntıyla bu olayı şöyle nakletmiştir:
“Necrânlı Hristiyanlar, Midras’larının (okul ve mahkeme) başkanı ve piskoposları durumundaki Ebû Hârise İbn Alkame, onun naibi Abdu’l-Mesîh ve kervan başkanı el-Eylem’in idaresinde altmış kişilik bir heyeti Medine’ye gönderdiler. Kaynağımız bu konuda birçok ayrıntılı bilgi verir: Onların giysileri ve develeri Medinelileri çok etkilemişti; öğleden sonra geç saatlerde, Mescid-i Nebevî’de Muhammed (a.s.)’ın huzuruna çıktılar. Daha sonra kendilerine has ibâdetlerini yerine getirmek istediler; bu amaçla Resûlullah (a.s.) dışarı çıkıp Mescid’i onlara bıraktı: “İbâdetleri sırasında doğuya yöneldiler.” (Muhammed Hamidullah, İslam Peygamberi, c: 1, s: 619-620, 1022. paragraf)
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ibadet için mescidini onlara terk ettiğine göre bunda herhangi bir sakınca olmadığı anlaşılmaktadır.
Gayrimüslim olarak öldükleri kesin olarak bilinen kimselere rahmet okumak caiz değildir. Bu, aşağıdaki ayete göre yasaktır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“Cehennem ahalisi oldukları iyice belli olmuş olan müşriklerin bağışlanmalarını istemek ne Nebîye düşer ne de müminlere; isterse en yakınları olsun.” (Tevbe, 9/113)
İnsanlık için faydalı çalışmalar ortaya koyan gayrimüslimler için yapılacak dua, onların hidayetini istemektir. Yani “Allah ona/onlara hidayet nasip etsin” şeklinde dua edilebilir.
Gayrimüslim olarak ölenlerin yaptıkları ameller ile ilgili cevap için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:
www.fetva.net/yazili-fetvalar/gayrimuslimlerin-iyi-amelleri-ne-olacak-onlara-faydasi-olacak-mi.html
Aile, akraba ve dost çevrenizden vefat edenlerin cenaze törenlerine katılabilir, bu maksatla kiliseye gidebilir ve başsağlığı dileğinde bulunabilirsiniz. Ancak onlar için dua okumanız uygun olmaz. Çünkü gayrimüslim olarak öldükleri kesin olarak bilinen kimselere rahmet okumak caiz değildir. Bu, aşağıdaki ayetlere göre yasaktır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“Onlardan biri ölürse namazını asla kılma. Mezarı başında da bulunma. Çünkü onlar Allah’ı ve elçisini göz ardı ettiler ve fasık olarak öldüler.” (Tevbe, 9/84)
“Cehennemlik oldukları iyice belli olmuş olan müşriklerin bağışlanmalarını istemek ne Peygambere düşer ne de müminlere; isterse en yakınları olsun.” (Tevbe, 9/113)
Ailenize ve dostlarınıza iyi muamelede bulunmaya devam edin. Kendileri ile dostluk kurulması yasak olan kişilerin özellikleri şunlardır:
1- Dinimizden dolayı bizimle savaşmaları,
2- Bizi yurdumuzdan çıkarmaları,
3- Yurdumuzdan çıkaranlara destek vermeleri.
Bu çizgileri çiğneyenlerle dostluk kuramayız. Bahsettiğiniz kişiler bu özellikte olmadığı için onlarla ilişkilerinizi iyi tutmanızda bir sakınca yoktur. Konuyla ilgili biraz daha geniş bilgi almak için aşağıdaki linkte yer alan yazıyı okumanızı tavsiye ederiz:
www.suleymaniyevakfi.org/arastirmalar/musluman-olmayanlarla-iliskiler.html
Öncelikle “kul” olmaları açısından Müslümanlarla gayrimüslimlerin hakları arasında herhangi bir fark olmadığını söylemek gerekiyor. Bir Müslüman, kendi dindaşlarının haklarına riayet ettiği gibi gayrimüslimlerin haklarına da riayet etmeli, onların haklarına tecavüz etmekten şiddetle kaçınmalıdır.
Sorunuza gelince: Kâfirler asla cennete giremeyecektir. Fakat böyle birinin hakkını yediyseniz ve dünyada iken aranızda bu konuyu halletmemişseniz ahirette hakkını sizden alır. Bu, onu cehennemden çıkarmaz ama hakkın durumuna göre sizi cehenneme sokabilir. Fakat “imanınızı” alacak diye bir şey söz konusu değildir. Bu yüzden ebedi olarak cehennemde kalmazsınız.
Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“Allah, din hususunda sizinle savaşmayan ve sizi yurdunuzdan çıkarmayan kimselere iyilik etmenizi ve değer vermenizi yasaklamaz. Allah değer bilenleri sever. Allah sadece, din hususunda sizinle savaşmış, sizi yurdunuzdan çıkarmış ve çıkarılmanıza destek vermiş kimselere yakınlık göstermenizi yasaklar. Onlara yakınlık gösterenler zalimlik etmiş olurlar.” (Mümtahine, 60/8–9)
Ayetlere göre gayrimüslimlerle ilişkide üç kırmızıçizgimiz vardır:
1- Dinimizden dolayı bizimle savaşmaları,
2- Bizi yurdumuzdan çıkarmaları,
3- Yurdumuzdan çıkaranlara destek vermeleri.
Bu çizgileri çiğneyenlerle dostluk kuramayız. Ama bunun dışında kalan gayrimüslimlerle iyi ilişkiler kurulabilir, hediyeleşmeler yapılabilir.
Geniş bilgi için lütfen aşağıdaki linkte yer alan yazıyı okuyunuz:
www.suleymaniyevakfi.org/arastirmalar/musluman-olmayanlarla-iliskiler.html
Hristiyanlar 431 yılında, üçüncü Ökümenik Efes konsilinde şu kararı aldılar:
“İsa, kendi kişiliğini, akıllı ruhla canlandırılmış bir bedenle birleştirerek insan olmuştur. Meryem Ana ise, gerçek anlamda Tanrı’nın Anasıdır ((Katolik Kilisesi Din Ve Ahlak İlkeleri, Çev. Dominik Pamir, İstanbul, 2000, paragraf: 467.)).”
Tanrının anasının da -hâşâ- tanrı olacağı açıktır!
Katoliklere göre, “Onun analığı bitmemiştir. Yinelenen arabuluculuğu ile ebedi esenlikler sağlayan armağanları garanti altına almaya devam etmektedir. Meryem Ana’ya Kilise’de avukat, yardımcı, yardıma koşan, arabuluculuk yapan derler ((Katolik Kilisesi Din ve Ahlak İlkeleri, paragraf: 969.)).”
Onlar bu sözleriyle Meryem Validemizi tanrı/ilah yapmış olurlar. Bir gün Allah Teala şöyle diyecektir:
“Ey Meryem oğlu İsa! İnsanlara sen dedin mi ki, “Beni ve anamı Allah ile aranızda iki aracı tanrı edinin?” İsa şöyle diyecektir: “Senin böyle şeyle ne ilgin olur? Benim doğru olmayanı söylemem olacak şey değildir. Eğer söylediysem, elbette bilirsin. Sen, benim içimde olanı bilirsin ama ben senin içinde olanı bilmem; bütün bilinmeyenleri bilen sadece sensin.
“Bana ne emrettiysen onlara onu söyledim. Benim Rabbim ve sizin Rabbiniz olan Allah’a kul olun dedim. Aralarında bulunduğum sürece onlara tanıktım. Beni vefat ettirdikten sonra onları sadece sen görüp gözettin. Sen her şeye tanıksın.” (Mâide 5/116–117)