Skip to content Skip to main navigation Skip to footer

Yazılı Fetvalar

Ölüm parasında öleninin anne ve babasının da hakkı var mıdır?

Kaskodan aldığınız para dâhil, eşinizin mirasının sekizde biri sizindir. Arta kalan kısmın yarısı kızınızın, altıda biri eşinizin annesinin, altıda biri de babasınındır.

Mirası 48 paya bölersiniz. Onun 6 payı sizin, 7 payı annesinin, 7 payı babasının, kalan 28 payı da kızınızın olur. 21 pay kalan mirasın yarısından, 7 pay da artan mirastan almış olur.

Tebliğde ölçü nedir? Bu çağda İslam’ı duymayan kalmış mıdır?

Tebliğde ölçü Kur’ân ayetlerini, kendi anlayacağı dille anlayarak okumak veya dinlemektir. Kendi anladığı dilde Kur’an okumamış veya okumasa da dinlememiş kişilere tebliğ ulaşmış sayılmaz. İslam’dan medya vasıtasıyla haberdar olmak yeterli değildir. Hatta siz buna imamların, hoca efendilerin ve Kur’an’ı ezbere bilen hafızların birçoğunu da katabilirsiniz! Her gün Kur’an okuyup da ne okuduğunu bilmeyen ve kendisine “bilmemesi, anlamaması gerektiği” belletilen kişilerdir bunlar… Evet, bu gibi kişiler de şirkten ve evrensel (fıtrî) doğruları yapıp (adil, doğru sözlü olmak vs.) evrensel yasaklardan (yalan, zina, hırsızlık vs.) kaçınmakla sorumludurlar. Ölçü budur.

Geniş bilgi için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/kuran-teblig-edilmemis-bir-kisinin-allaha-karsi-sorumlulugu-nedir.html

Elimde bulunan haram parayı ihtiyaç sahibi birine verebilir miyim?

Allah’ın haram kıldığı yoldan para kazanmak kişiyi büyük vebal altına sokar. Fakat bu, sadece parayı kazanan kişiye aittir. Haram olan, paranın kendisi değil; kazanma yoludur. O kişinin bakmakla yükümlü olduğu kişilerin, dostlarının, akrabasının, yanında çalıştırdığı işçisinin bunda bir sorumluluğu olmaz. Bu kişilerin ikram ettikleri ve hediyeleri kabul edilebilir.

Haram paradan sahibinin hiçbir şekilde istifade etmesi caiz değildir. Bu yüzden haram olması kuvvetle muhtemel olan miktarı hesap edip ihtiyaç sahibi olan kayınpederinize verebilirsiniz. Bunu verirken incitmemek için haram para olduğunu da söylememelisiniz.

Haram ve çeşitleri ile ilgili olarak aşağıdaki linkte daha geniş bilgi vardır. Okumanızı tavsiye ederiz.

www.fetva.net/yazili-fetvalar/haram-nedir-cesitleri-nelerdir.html

Hataen adam öldüren kişi diyeti nasıl ve ne kadar ödemeli?

Hataen/yanlışlıkla adam öldürme ile olarak Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“Bir müminin bir mümini öldürmeye hakkı yoktur; yanlışlıkla olursa başka. Kim bir mümini yanlışlıkla öldürürse, bir mümin esiri özgürleştirmesi ve öldürülenin ailesine ödenecek diyet vermesi gerekir; (öldürülenin velileri) bağışlarlarsa başka. Eğer öldürülen mümin, size düşman olan topluluktan ise mümin bir esiri özgürleştirmek gerekir. Eğer aranızda anlaşma olan bir topluluktan ise ailesine ödenecek diyet ve bir mümin esiri özgürleştirmesi gerekir. Kim bulamazsa art arda iki ay oruç tutar. Bu, Allah tarafından dönüşünün (tevbesinin) kabulü içindir. Allah bilir, doğru kararlar verir. ” (Nisâ, 4/92)

Hataen adam öldürmenin diyeti, beş cins deveden yirmişer tane olmak üzere toplam 100 devedir. Beş cins deve şöyledir:

  1. Binti mehaz: İki yaşına girmiş dişi deve: 20 adet
  2. Binti lebûn: Üç yaşına girmiş dişi deve: 20 adet
  3. Hikka: Dört yaşına girmiş dişi deve: 20 adet
  4. Cezea: Beş yaşına girmiş dişi deve: 20 adet
  5. İbn mehaz: İki yaşına girmiş erkek deve: 20 adet (Ömer Nasuhi Bilmen, Hukuki İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye Kamusu, cilt: 3, sayfa: 48)

Bugün bu 100 devenin kaç lira ettiği hesaplanır ve maktülün ailesine ödenir. Bunun yanı sıra iki ay peş peşe oruç tutulması da gerekir.

Nebîmiz zamanında bunların değeri 1.000 dinar yani 4.350 gr. altın ediyormuş. Bu sebeple fıkıh kitapları diyet olarak 1.000 dinar ödemenin de yeterli olacağını söylerler.  Bunu üç yıl içinde taksit taksit ödersiniz.

Bir erkeğin kadınlık görevini yapmayan karısını aldatma hakkı olabilir mi?

Hiçbir gerekçe zinayı gerekli kılamaz. Fakat siz madem eşinizi seviyorsunuz, onun istediklerini yapmalısınız.

Evlilikte cinsellik son derece önemlidir. Bu yüzden cinsel yönden sorun yaşayan eşlerin sorunlarını mutlaka çözmeleri gerekir. Bunun için ilk yapmanız gereken şey, bu alanda uzman bir doktora/psikoloğa/evlilik danışmanına birlikte gitmek ve durumunuzu izah etmektir. Sizin veya eşinizin tedavi veya terapi ile düzelecek bir durumunuz varsa işleriniz yoluna girer. Sorunu düzeltmek için elinizden ne geliyorsa onu yapmaya çalışın. Bu gibi durumlar tedavisi mümkün ve kolay olan durumlardır. Allah bir dert vermişse mutlaka devasını da vermiştir.

Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

Üsâme b. Şerîk radıyallahu anh’den rivayete göre o şöyle demiştir: Bedeviler: “Ey Allah’ın Resulü! Hastalanırsak tedavi yoluna gidelim mi? Dediler. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Evet tedavi görün. Ey Allah’ın kulları tedavi olunuz. Çünkü Allah yarattığı her bir hastalık için mutlaka şifasını/devasını yaratmıştır. Ancak bir hastalık müstesnadır” buyurdular. Bunun üzerine o bir hastalık nedir? Ey Allah’ın Resulü dediklerinde; “İhtiyarlıktır” buyurdu. (Tirmizi, Tıp, 2; Ebû Dâvûd, Tıp, 1; İbn Mâce, Tıp: 1)

Benzer bir soru-cevap için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/cinsel-sorunlar-yasayan-evli-bir-erkek-baska-kadinlarla-birlikte-olabilir-mi.html

Boşanmalarda karı kocanın lanetleşmesi diye bir şey var mı?

Kocanın karısını zina ile suçlaması ve bunu dört şahitle ispat edememesi halinde, hâkim önünde özel şekilde ve karşılıklı olarak yeminleşme anlamına gelen İslâm hukuku terimine liân denilir.

Bu konuda Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Kadınlarınızdan zina edenlere karşı içinizden dört şahit getirin. Eğer şahitlik ederlerse onları ölünceye veya Allah onlar için bir yol açıncaya kadar evlerde hapsedin.” (Nisa 4/15)

Allah Teâlâ Nûr suresinde ise şöyle buyurur:

“Karılarına zina suçu atan ve kendileri dışında şahitleri olmayanlar… Böyle birinin şahitliği, “Allah şahit kesinkes doğru söylüyorum” diye dört defa şahitlik etmesidir.

Beşincisinde, eğer yalan söylüyorsa Allah’ın lanetine uğramayı diler.

Kadından o azabı giderecek olan şu şekilde dört defa şahitlik etmesidir: “Allah şahit, kocam kesinkes yalan söylüyor.”

Beşincisinde, eğer doğru söylüyorsa Allah’ın gazabına uğramayı diler.” (Nur 24/6-9)

Burada erkeğin, “Allah şahit kesinkes doğru söylüyorum” diye verdiği her ifade bir şahitlik sayılmıştır. Bunu dört defa tekrarlaması, dört şahitlik sayılarak erkek, zina iftirası suçundan kurtulmaktadır.

Kadının, “Allah şahit, kocam kesinkes yalan söylüyor” demesi bir şahitlik sayılmıştır. Bunu dört kere tekrarlaması, dört şahitlik sayılarak cezadan kurtulmasını sağlamıştır. Böylece kocanın dört şahitliği kadının dört şahitliğine denk tutulmuş olmaktadır.

www.fetva.net/yazili-fetvalar/karisinin-kendisini-aldattigindan-emin-olan-koca-ne-yapmalidir.html

Gizli nikâhın geçersiz olduğunu öğrendik. Peki ne yapmamız gerekiyor?

Yaptığınızın doğru olmadığını anlayıp pişmanlık duymanız sizdeki Allah korkusunu göstermektedir. Bu çok önemli bir şeydir. Nice insanlar var ki yaptıklarının yanlış olduğunu bile kabul etmiyorlar. Madem ki yanlışınızın farkına vardınız, öyleyse bu yanlıştan dönmenin vakti geldiğini de bilmelisiniz.

Bir erkeği sevebilirsiniz. Bunun günahı olmaz. Günah olan, dinen birbirlerine yabancı olan bir erkekle bir bayanın el ele tutuşmaları, yalnız başlarına kalmaları, herkesten gizli bir şekilde imam nikâhı kıydırmaları vesairedir.

Durumunuzu ailenize mutlaka açmanız gerekir. Onlara durumu güzelce ve tatlı bir dille anlatmalısınız. İzin vermemeleri halinde dinen zor duruma düşeceğinizi, evlenmeniz için onların rızasına ihtiyaç duyduğunuzu vs. güzelce izah edin. İzin verirlerse en kısa zamanda nikâhınızı kıydırır, evlenirsiniz. Karşı çıkarlarsa Evlendirme Dairesine başvurur, resmi nikâhınızı kıydırırsınız. Bu iki yoldan başka yapacağınız herhangi bir şey yoktur.

Ayrıca bugün için sadece imam nikâhı ile evlenmeniz sizi mağdur eder, ortada kalırsınız. Yarın bir gün herhangi bir ayrılık durumunda hiç bir hak iddia edemezsiniz. İşte bunun için ya aileniz devreye girecek ya da resmi nikâhla evlenecek, haklarınızı hukuki koruma altına alacaksınız. Bunu da yapmazsanız evleninceye kadar sabredin, vakitlerinizi oruçlu geçirmeye çalışın. Zira oruç tutmak, insanın nefsini terbiye eder. Bu konuda Peygamberimiz sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

“Gençler! Kimin maddi imkânı varsa hemen evlensin. Kim de maddi imkân bulamazsa (nafile) oruç tutsun. Çünkü oruç, onun için şehveti kırıcıdır.” (Buhârî, Nikâh, 3; Müslim, Nikâh, 1)

Benzer bir soru-cevap için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/birbirimizi-seviyoruz-bundan-sonra-ne-yapmamiz-gerekiyor.html

Güneş doğduktan sonra sabah namazı kılınabilir mi?

“Sabah namazı öğle ezanı okuyuncaya kadar kaza değil; eda edilir” sözü, namazını kasten kılmayanlar için geçerli değildir. Uyanmak istediği halde uyanamayan kişiler uyandıkları zaman namazlarını hemen kılarlar. Onlar için sabah namazı kaza değil; eda olur. Özürsüz olarak namazı kılmayanlar o namazı artık kılamazlar. Sabah namazının vakti güneşin doğması ile birlikte çıkar. Bir namazı özürsüz olarak vaktinde kılmamak büyük günahlardandır.

www.fetva.net/yazili-fetvalar/kaza-namazi

Erken kalkmanın ve gün içinde yorgun düşmemenin en temel şartı; erken yatmaktır. Yapılan araştırmalar yetişkin bir insana bir günde 6-7 saatlik bir uykunun yeterli olacağını göstermektedir. Bugünlerde İstanbul’da güneşin doğuşu 06.46 civarındadır. Eğer akşam 12’de yatar 06.00’da uyanırsanız namazınızı kılar, ardından derse gideceğiniz vakte kadar tekrar uyuyabilirsiniz. Böylece hem namazınızı rahat bir şekilde kılar hem de güne dinç bir şekilde başlamış olursunuz.

Benzer sorular için lütfen aşağıdaki linkleri tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/bazen-sabah-namazlarina-kalkamiyorum-bu-durumu-nasil-gideririm.html

www.fetva.net/yazili-fetvalar/nasil-olsa-kalkinca-kilinabiliyorsa-sabah-namazina-neden-kalkalim.html

Kadınlar kocalarının mallarına hangi oranda mirasçı olurlar?

Mirasla ilgili ayette Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

“Yapacakları vasiyetten ve borçtan sonra eşlerinizin, eğer çocukları yoksa bıraktıklarının yarısı sizindir. Çocukları varsa bıraktıklarının dörtte biri sizindir. Çocuğunuz yoksa, sizin de, yapacağınız vasiyetten ve borçtan sonra, bıraktığınızın dörtte biri onlarındır (zevcelerinizindir). Çocuğunuz varsa, bıraktığınızın sekizde biri onlarındır…” (Nisa, 4/12)

Ayette altı çizili yerde görüldüğü gibi bir kadın, kocasının malına iki şekilde mirasçı olabilir:

1. Eğer çocukları olmasaydı, kocasının malının dörtte birine

2. Çocukları varsa – ki var- kocasının malının sekizde birine mirasçı olur.

Babanızın çocuğu olduğuna göre anneniz onun mirasının sekizde birini alır.

Işın tedavisi gören bir hasta gusül yerine teyemmüm alsa olur mu?

Allah Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır:

“Allah, kimseye gücünün yeteceğinden fazlasını yüklemez.”(Bakara, 2/286)

Dinin emrettiği konular hususunda Allah Teâlâ insanlara hiçbir zorluk yüklememiştir. O şöyle buyurmaktadır:

“Allah size bir güçlük çıkarmak istemiyor, fakat sizi arındırmak ve size olan nimetini tamamlamak istiyor. Belki şükredersiniz.” (Maide, 5/6)

“O, din konusunda size hiçbir zorluk yüklemedi.” (Hacc, 22/78)

“Köre vebal yoktur, topala da vebal yoktur, hastaya da vebal yoktur.” (Fetih, 48/17)

Eğer bu süre içinde vücudunuzun hiçbir yerine su değmemesi gerekiyorsa o zaman teyemmüm edebilirsiniz. Bu, Allah’ın sizin için verdiği bir kolaylıktır. Ama ışın tedavisinin uygulandığı bölge çok küçük bir bölge ise ve vücudun geri kalan bölümlerinin yıkanması zarar vermeyecekse o bölge bir sargı ile sarılır ve diğer yerler yıkanır. Tabii bunun şartı tedavinize zarar gelmemesidir. Zarar gelecekse başta da dediğimiz gibi teyemmüm almanız gerekir.

Konuyla ilgili olarak Peygamberimiz döneminde yaşanan bir olay şöyledir:

Cabir b. Abdillah radıyallahu anhden rivayet edildiğine göre o şöyle demiştir:

Bir sefere çıkmıştık, içimizden bir adama taş isabet etti ve başını yardı. Sonra bu zat ihtilam oldu. Arkadaşlarına: “Benim teyemmüm etmeme ruhsat buluyor musunuz?” diye sordu. Onlar da: “Sen suyu kullanabilirsin, sana (teyemmüm için) ruhsat bulmu­yoruz” dediler. Bunun üzerine adam yıkandı ve akabinde de öldü. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemin huzuruna geldiğimizde bu hâdise (kendisine) haber verildi. Bunun üzerine Peygamberimiz şöyle buyurdu:

“Adamı öldürmüşler, Allah da onların canını alsın! Madem bilmiyorlardı, niye sormadılar? Bilgisizliğin şifası sualdir/sormaktır. Ona teyemmüm yeterli olurdu. Yarasına bir bez sarılmalı ve üzerinden mesh edilmeli, sonra da bedeninin geri kalan kısmı yıkanmalıydı.” (Ebu Dâvûd, Taharet, 125, hadis no: 336)

Kadınlara cuma namazı farz mıdır?

Beş vakit namazdan farklı olarak mutlaka cemaatle kılınması gerekli olan Cuma namazı, Yüce Rabbimizin erkek-kadın ayrımı yapmaksızın Kur’an’ın Cuma sûresinin 9. ayetiyle emrettiği bir namazdır. Ancak meşrû mazeretler sebebiyle erkeklere olduğu gibi kadınlara da Cuma namazlarına katılmama ruhsatı verilmiştir.

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/cuma-namazi-sadece-erkeklere-mi-farz.html

Bu konuda geniş bilgi için lütfen aşağıdaki linkte yer alan yazıyı okuyunuz:

www.suleymaniyevakfi.org/kadin/kadinlarin-cuma-namazi.html

Peygamberimizi herkesten çok sevmek gerektiğine dair bir hadis var mı?

Kur’an-ı Kerim’de Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabanız kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız meskenler size Allah’tan, Resûlünden ve Allah yolunda cihad etmekten daha sevgili ise, artık Allah emrini getirinceye kadar bekleyin. Allah fâsıklar topluluğunu hidayete erdirmez.” (Tevbe, 9/24)

“Peygamber, müminlere kendi canlarından daha yakındır. Eşleri de onların analarıdır…” (Ahzab, 33/6)

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem de şöyle buyurmuştur:

“Nefsim elinde olan Allah’a yemin ederim ki hiçbiriniz, ben ken­disine babasından da, evlâdından da daha sevgili olmadıkça iman etmiş olmaz.” (Buhari, İman, 7)

Enes b. Mâlik radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

“Üç özellik vardır ki; bunlar kimde bulunursa o, imanın tadını tatmış demektir:

1. Allah ve Resulünü, herkesten fazla sevmek.

2. Sevdiğini Allah için sevmek.

3. Allah kendisini küfür bataklığından kurtardıktan sonra tekrar küfre dönmeyi, ateşe atılmak gibi çirkin ve tehlikeli görmek.” (Buhârî, İman 9, 14, İkrah 1, Edeb 42; Müslim, İman 67.)

Görüldüğü gibi Peygamber sevgisi ile ilgili ayet ve hadisler tam bir bütünlük arz etmektedir. Bir Müslüman için Allah ve Resulünün sevgisi her şeyden önce gelir.

Konuyla ilgili görüntülü cevaplarımızı aşağıdaki linklerden izleyebilirsiniz:

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/allah-ve-resulunu-her-seyden-cok-sevmek-ne-demektir.html

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/hz-peygamberi-kendi-canindan-cok-sevmeyen-iman-etmis-olur-mu.html

Âdeti bittikten sonra tekrar kanaması olan kadın nasıl hareket etmeli?

Eşinizin âdeti sona ermiştir. O kan, âdet dışı bir kanamadır, muhtemelen bir damar çatlamasından dolayı geliyordur. Buna İslam Hukukunda “özür kanı” anlamına gelen “istihaza” adı verilir. Bu durumda olan bir kadından namaz sorumluluğu düşmez. İlişkiye de girebilir.

www.suleymaniyevakfi.org/ramazan-ve-oruc/adetli-kadinin-orucu-ve-namazi.html

Kadınların özel halleri konusunda sağlam ve geniş bilgi edinmek için kadın hastalıkları ve doğum uzmanı bir jinekolog doktor tarafından vakfımızda verilen semineri izlemenizi tavsiye ederiz. Bu seminerde kadınların âdet günleri, âdet düzensizlikleri, âdet dışı lekelenmeler, lohusalık, lohusalık müddeti ve günlük normal akıntılar hakkında bilgi verilmiştir. Semineri aşağıdaki linkten izleyebilirsiniz:

www.kurandersi.com/vakif-etkinlikleri/kadinin-ozel-halleri-2/

Eslem ismini koymakta bir sakınca var mıdır?

Eslem kelimesi Arapçada “Çok (daha, en, pek) doğru, çok sağlam ve emin kişi, şey” anlamlarına gelir.

Kız çocuklarına bu ismin konulmasında herhangi bir sakınca bulunmamaktadır.

Kur’an ve fıtrat ilişkisi konusunda bilgi verir misiniz?

İnsan, doğumundan ölümüne kadar, Allah’ın âyetleri ile yüz yüze yaşar.  Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Biz onlara ayetlerimizi, hem çevrelerinde hem de kendi içlerinde göstereceğiz, sonunda onun gerçek olduğu onlar açısından iyice anlaşılacaktır.” (Fussilet, 41/53)

Allah’ın ayetleri yalnız Kur’an’da olanlar değildir. Tüm varlıklarda; göklerde, yerde, hayvanlarda, bitkilerde, kendi içimizde hâsılı her yerde onun ayetleri vardır.  Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Sağlam bilgisi olanlar için yeryüzünde ayetler vardır;

Kendinizde de vardır; onları görmez misiniz?” (Zariyât, 51/20-21)

Her insan, bu ayetlere bakarak Allah’ın varlığı ve birliği konusunda tam bir kanaate ulaşır. Bu sebeple bütün dinlerde ve bütün toplumlarda Allah inancı vardır. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Onlara sorsan ki:“Gökleri ve yeri ya­ratan, Güneş’e ve Ay’a boyun eğdiren kimdir?” Kesinlikle “Allah’tır” derler. Öyleyse nereden destek alıyor da halden hale giriyorlar?

Allah rızkı, kullarından isteyen ve gerekli güce sahip olan için yayar. Allah her şeyi bilir.

Onlara sorsan ki; “Gökten su indirip ölü toprağı dirilten kimdir?” Şüphesiz “Allah’tır” diyeceklerdir. De ki; Allah neylerse güzel eyler. Ama onların çoğu bunu düşünmezler.” (Ankebut, 29/61-63)

“De ki: Gökten ve yerden size rızık veren kim? Ya da işitmeyi ve görmeyi sağlayan kim? Kimdir o diriyi ölüden çıkaran, ölüyü de diriden çıkaran? Ya her işi çekip çeviren kim? “Allah’tır” di­yeceklerdir. De ki; öyleyse hiç sa­kınmaz mısınız?

İşte sizin gerçek Rabbiniz Allah’tır. Hakkın ötesi sapıklık değildir de ya nedir? Nasıl da döndürülüyorsunuz?” (Yunus, 10/31-32)

İnsana düşen, Allah’tan başka tanrı olmadığına inanmak ve ondan başkasına kul olmamaktır. Bunu yapmayan şirke düşer, yani Allah’ın yanında bir başka varlığı da tanrı edinmiş olur.

Şirk, ortak etmek demektir. Allah’a şirk, ona ait özelliklerden birini veya bir kaçını başka bir varlıkta da görmektir. Bu varlık kimi zaman kişinin kendi arzuları olur ama çoğunlukla Allah’a yakın sayılan büyükler ve ruhanilerdir. Din büyükleri ve ruhaniler, yarı insan yarı tanrı sayılarak Allah ile insan arasında arabuluculuk konumuna getirilirler. Onları din adamları temsil eder. Allah’ın ortağı ile ilişkide olmak, Allah ile ilişkide olmak sayılacağından din adamları bu yolla büyük bir din sömürüsü yaparlar. Her namazda okunan Fatiha suresinde “Allahım! Yalnız sana kul olur, yalnız senden yardım dileriz” ayeti yer alır. Bu ayetin gereğini yapan Müslümanlar, şirkten ve sömürüden uzak bir dini hayat sürerler. Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Allah şirki bağışla­maz, onun dışında kalanı dilediği kimse için bağışlar.” (Nisa 4/48)

İnsanların ve tüm varlıkların temel yapısını oluşturan yaratılış, değişim ve gelişim ilke ve kanunları vardır, ona fıtrat denir ((Fıtrat kavramı, Avrupa bilim ve felsefe tarihinde varlık felsefesi olarak yer alır ve son üç yüz yılda ontoloji adı ile anılır.)). Göklerin, yerin, insanların, hayvanların, bitkilerin yani her şeyin yapısı ve işleyişi ona göredir. Bilimde, teknolojide ve insan ilişkilerindeki temel kanunlar da bunlardır. İslam dini tümüyle bu kanunlara uygundur. Çünkü bu dinin sahibi, o kanunları yaratan Allah’tır. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Sen yüzünü dosdoğru bu dine, Allah’ın fıtratına çevir. O, insanları ona göre yaratmış­tır. Allah’ın yarattığının yerini tutacak bir şey yoktur. İşte sağlam din bu dindir. Ama in­sanların çoğu bunu bilmez­ler.” (Rum 30/30)

İslam dinine uyan, fıtrata, yani tüm varlıkları oluşturan, geliştiren ve değiştiren kurallar bütününe uymuş, varlıklar âlemiyle tam bir uyum içine girmiş olur. Bu uyumu bozacak oluşumlar, kişiyi, toplumu ve çevreyi de bozar. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Şunu görmen gerekmez mi: Göklerde ne var, yerde ne varsa; güneş, ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar ve hayvanlar ile insanların birçoğu Allah’a boyun eğmektedir. Birçok kimse de azabı hak etmiştir. Allah kimi aşağılık saymışsa ona değer verecek biri çıkmaz. Allah ne dilerse onu yapar.” (Hac 22/18)

Kur’an ve fıtrat konusunda sitelerimizde daha geniş bilgiler de bulunmaktadır. Aşağıdaki linklerde bulunan yazılarımızdan konu hakkında geniş bilgi edinmeniz mümkündür:

www.suleymaniyevakfi.org/arastirmalar/kuran-fitrat-iliskisi.html

www.suleymaniyevakfi.org/akaid-arastirmalari/kuranda-sey-mesiet-irade-ve-fitrat.html

www.suleymaniyevakfi.org/arastirmalar/kurani-aciklamada-usul.html 

 

Nikâh akdinde velinin bulunması ve onlara sorulması şart mıdır?

Veli, yapılacak olan nikâhı denetleyen kişidir. Bu, kızın ailesidir. Yani aile, kızlarına talip olan erkeği araştıracak ve bunun neticesinde kızlarını verip vermeyeceklerine karar verecektir. Bundan sonraki aşamada nikâhın hukuki olarak kayıt altına alınması gerekiyor ki bu da bugün resmi nikâhlarla sağlanmaktadır.

Nikâh esnasında aileye soru sorulması ve onaylarının alınması gerekmez. Nikâh için “evet” veya “hayır” diyecek olan, evlenecek çiftlerdir.

Daha geniş bilgi için lütfen aşağıdaki linkleri tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/nikahta-neden-veli-sarti-kosuluyor.html

www.fetva.net/yazili-fetvalar/biz-kiz-vekil-tayin-ettigi-halde-kendi-nikahinda-bulunabilir-mi.html

www.suleymaniyevakfi.org/arastirmalar/nikah-sozlesmesinde-veli.html

Nebîmizin teri ve tükürüğüyle teberrük meselesini açıklar mısınız?

“Hz. Peygamberi canından çok seven bazı sahabiler, onun vücudundan bir parçaya veya tenine değen bir eşyaya sahip olmanın kendilerine dünya ve ahirette fayda sağlayacağına inanıyorlardı. Hadis kaynaklarında yer alan rivayetlere göre Resûlullah’ın saçından kıllar alıp muhafaza edenler, uyurken terini silip kokusuna karıştıranlar, elini yüzüne ve vücuduna sürenler, kanını içenler, tükürüğünü ve abdest suyunun artanını vücuduna süren veya tedavi maksatlı kullananlar ve dokunduğu eşyayı muhafaza edenler olmuştur.

Gerek Hz. Peygamberin zatı, gerekse kullandığı eşya ile teberrük meselesi azınlıkta kalan bazı sahabilerin şahsi tavırları olarak telakki edilebilir. Onların içinde bulundukları psiko-sosyal şartlar muvacehesinde sergiledikleri bu tür davranışların uyulması gereken sünnet kabilinden olmadığı da herkesçe malumdur. Ashabın ileri gelenleri bu nevi davranışlara değer vermemişler, onun sünnetine uymaya çalışmışlardır.

Ashabı ve ümmeti tarafından büyük bir sevgiye mazhar olmuş  bir peygamberin eşyasının değerli bir hatıra olarak muhafaza altına alınıp korunması, uygun zaman ve mekânlarda teşhir edilerek hatırasının yâd edilmesi meşru ve makul sayılır. Nitekim günümüze kadar titizlikle korunan Peygamberimize ait eşyalar, mukaddes emanetler adı altında dini kültürümüzün bir unsuru olmaya devam etmektedir.”

KAYNAK: Nuri TOPALOĞLU, “Hazreti Peygamber’in Zatı ve Eşyası İle Teberrük Meselesi”, Hadis Tetkikleri Dergisi, I/1, 2003, s. 71-95.

Çekini ciro ettiğim esnaftan kâr almam caiz midir?

Arkadaşınızın çeklerini ciro etmekle ona kefil oluyorsunuz. Fıkıh âlimlerinin tamamı bundan dolayı bir gelir elde edilemeyeceği konusunda görüş birliği içindedirler. Bahsettiğiniz malı siz alır, arkadaşınıza satarsanız ondan kâr elde edebilirsiniz.

5 çocuklu eşim bir başka erkekle kaçtı. Onu geri alabilir miyim?

Siz boşamadığınıza göre eşinizin başka bir erkekle kıydığı nikâh geçersizdir; zina yapmışlardır. Eğer onu tekrar kabul etmek isterseniz edebilirsiniz. Tevbe etmesini ve artık böyle şeylerden tamamen uzaklaşmasını istersiniz. Eğer kabul ederseniz hamile olmadığı kesin olarak belli oluncaya dek onunla ilişkiye girmemeniz gerekir.

Lütfen aşağıdaki linkte yer alan cevapları da okuyunuz:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/karisinin-kendisini-aldattigindan-emin-olan-koca-ne-yapmalidir.html

www.fetva.net/yazili-fetvalar/zina-yapmak-nikahi-bozar-mi.html

www.fetva.net/yazili-fetvalar/tevbe-yazili-fetvalar

Adam öldü. Karısı, iki oğlu ve iki kızı kaldı. Miras nasıl taksim edilir?

Miras bırakan geride karısı, iki erkek ve iki kız çocuğunu bırakarak vefat ediyor. Buna göre miras 48’e bölünür. Altı hisse (terekenin 1/8’i) miras bırakanın karısına verilir. Kız çocuklardan her birisi yedişer (toplamda 14) hisse, erkek çocuklardan her birisi on dörder (toplamda 28 hisse) alırlar. 6+7+7+14+14=48

Mirasçılardan herhangi birisinin hakkı, evde oturmak isteyenler tarafından gerek dükkândaki haklarından veya soruda belirtildiği gibi evin toplam değeri hesaplanarak (evde oturmak isteyen mirasçılar tarafından) para olarak ödenebilir.