Skip to content Skip to main navigation Skip to footer

İman

Allah’a sövenlerin cezası nedir? Bu adamları kurtarmak doğru mudur?

İnanan ile inanmayan arasındaki en temel fark nedir?

73 fırka hadisinde belirtilen fırka-i nâciye kimlerdir?

Kimlerin fırka-i nâciye (kurtuluşa eren grup) olduğunu öğrenmek isteyenler mutlaka Kur’an’a müracaat etmelidirler. Zira orada Allah Teâlâ birçok ayette “işte bunlar kurtuluşa erenlerdir.” buyurmuş, bunların vasıflarını uzun uzadıya anlatmıştır. Bu özellikleri kendisinde taşıyan her birey, grup, cemaat, mezhep vs. -ismi ne olursa olsun- Allah’ın izni ile kurtuluşa erecektir. Bunlar öğrenilmeden, tetkik edilmeden “biz bu gruptanız”, “şunlar bu gruptandır” demek hiç kimsenin haddine değildir. Bu konuda kıstas, Kur’an’dır: Kur’an’ın istediği ölçülere uyan Müslüman fırka-i nâciye’dendir.

İlgili ayetler şöyledir:

“Hepiniz O’na yönelerek O’na karşı gelmekten sakının, namazı kılın; müşriklerden olmayın. Onlar ki; dinlerinde ayrılığa düşüp fırka fırka olmuşlardır. Her zümre kendi yanında olanla sevinir durur.(Rûm, 30/31-32)

“Allah, insanların bir kesimini doğru yola iletti, bir kesimi de sapıklığı haketti. Çünkü onlar Allah’ı bir yana bırakarak şeytanları dost edindiler ve (buna rağmen) kendilerinin doğru yolda olduklarını sanıyorlar.” (A’râf, 7/30)

73 fırka hadisi diye bilinen meşhur hadise gelince: Bu, İslam tarihinden en çok tartışılan konulardan olmuştur. Konuyla ilgili çok sayıda hadis (Ebû Dâvûd, Tirmizî, İbn Mâce, Ahmed b. Hanbel) rivayet edilmiştir. Bunlar farklı rivayet yolları ile geldiği için aralarında mana farkı da bulunmaktadır.

Hadislerin sıhhati hadisçiler tarafından tartışılmış, kimileri bu hadislerin sahih, kimileri de zayıf olduğunu belirtmiştir.

Ayrıca İslam tarihinde ortaya çıkan her grup, fırka-i nâciye’nin kendisi olduğunu iddia etmiştir.

Bu konuda müstakil çalışmalar yapıldığı için sizlere detaylı bilgi vermek yerine bu çalışmaları tavsiye etmekle yetinebiliriz:

KİTAP: Mevlüt Özler, İslam Düşüncesinde 73 Fırka Kavramı, İstanbul: Nun Yayıncılık, 1996.

MAKALE: Ahmet Keleş, “73 Fırka Hadisi Üzerine Bir İnceleme”, Marife Dergisi, Ehl-i Sünnet Özel Sayısı, yıl:5, sayı: 3, 2005, sayfa: 25-45.

Şeytan niçin kâfir oldu?

Kâfir, Allah’ı var ve bir olarak bilen ama onu “görmezlikten gelen” kimsedir. Kâfirlik şuurlu bir eylemdir, her kâfir kendi konumunun farkındadır. Bu sebeple hiçbiri sağlam bir gerekçeye dayanmaz. Kendini savunmak zorunda kaldı mı, gerçekleri saptırır. İblis’in yoldan çıkması ile ilgili ayetler bunun için iyi bir örnektir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Sizi yaratmıştık, sonra şekil vermiştik; sonra meleklere: “Âdem’e secde edin” demiştik. Hemen secde ettiler, İblis öyle yapmadı. O secde edenler arasında yoktu.

Allah dedi ki: “Emrettiğim zaman seni secdeden alıkoyan neydi?” “Beni ateşten, onu çamurdan yarattın. Ben ondan üstünüm” diye cevap verdi.” (A’râf, 7/11-12)

İblis, Âdem’e secde etme emrinden hoşlanmamıştı. Emri verenin Allah olduğunu görmezlikten gelerek Âdem’e karşıymış gibi davrandı. Doğrudan Allah’a karşı çıkma cesaretini gösteremedi. Çünkü her şeyi Allah’a borçlu olduğunu ve kendini onun yarattığını biliyordu. Bunlar, İblis’in şu sözlerinde gizlidir:

“Ben ondan üstünüm. Beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın.” (Sâd, 38/76)

“Balçıktan, işlenebilen kara topraktan yarattığın insana secde edemem.” (Hicr, 15/33)

Hak ettiği ceza gecikmedi. Allah ona şöyle dedi:

“İn oradan! Orada büyüklenmeye hakkın yok. Defol! Sen alçağın tekisin.” (A’râf, 7/13)

İblis böyle kâfir olmuştu. Hâlbuki Allah’ın varlığından ve birliğinden şüphe etmiyordu. Ahiretin varlığını da kabul ediyordu. Çünkü kovulmasından sonra şöyle yalvarmıştı:

“Rabbim! İnsanların tekrar dirilecekleri güne kadar bana süre tanı.” (Sâd, 38/79)

Allah’ın bir tek emrini görmezlikten gelmesi, İblis’in kâfir olması için yetmişti. İnsan da öyledir; bilmediği için değil, Allah’ın emirlerini görmek istemediği için kâfir olur.

Allah Teâlâ tevbe edilse dahi şirk günahını bağışlamaz mı?

Tevbe edildiği taktirde bağışlanmayacak olan günah yoktur. Buna şirk de dâhildir. Allah’ın asla bağışlamayacağı şirk, tevbe etmeden ölenlerin şirkidir.

“Allah kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz. Bunun altında olanı, şirkten uzak kalmayı tercih eden kişi için bağışlar. Kim Allah’a ortak koşarsa derin bir sapıklığa düşmüş olur.” (Nisâ, 4/116)

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/allah-teala-sirk-gunahi-isleyeni-affediyor-mu.html

Bu ayet tevbe etmeden ölenler hakkındadır. Zira aşağıdaki ayete göre şirk dâhil her günah tevbe edildiğinde bağışlanacaktır.

“De ki: Ey kendilerine kötülük edip aşırı giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Çünkü Allah bütün günahları affeder. Zira O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.

O yüzden size azap gelip çatmadan evvel Rabbinize yönelip-dönün ve O’na teslim olun. Sonra size yardım da edilmez.” (Zümer, 39/53-54)

İmanımız akılla mı olmalıdır?

İmanın ilk şartı olan kelime-i şehadette şöyle deriz:

“Ben şehadet ederim ki Allah’tan başka ilah yoktur. Ben şehadet ederim ki Muhammed onun kulu ve elçisidir.”
 
Şahitlik etmek, bir olayı görmek demektir. Olayı görmeyene şahit denilemez. Biz Allah’ı göremeyiz ama çevremizde yaptığımız gözlemlerle onu gözümüzle görmüş gibi kavrar, ondan başka ilah olamayacağını anlarız. Dikkat ediniz “ben duyduğuma göre” veyahut “bana söylendiğine göre Allah’tan başka ilah yoktur” demiyoruz. “Ben şahitlik ediyorum” diyoruz. Yani olayı “gözümle görmüş gibi kesin olarak biliyorum.” Bu da aklımıza kabul ettirmeden iman etmiş olamayacağımızı göstermektedir.

Allah nerededir?

Sema deyince akla gelen göktür. Gök, yuvarlak dünyanın tamamını sarar. Önümüz, arkamız, üstümüz ve altımız sema ile sarılmıştır. Sema, yükseklik anlamını taşır. Araplar tavana, atın sırtına hatta yerden yükselen ota bile sema derler. (Mekâyisü’l-Luğa)

Yukarıdaki resim dünyanın fotoğrafıdır[1]. Onun üstü, altı, önü, arkası semadır.

Allah’ı benzeteceğimiz hiçbir şey yoktur. (Şûrâ, 42/11) “Gökteki ilah O’dur, yerdeki ilah da O. Bütün kararları doğru olan ve her şeyi bilen O’dur.” (Zuhruf, 43/84)

“Gökleri ve yeri altı günde yaratan odur. Sonra Arş’ı hâkimiyeti altına almıştır. Yere ne girer ondan ne çıkarsa gökten ne iner ve gökte ne yükselirse onu O bilir. Nerede olursanız olun, O sizinle beraberdir. Allah, yaptığınız her şeyi görür. Göklerde ve yerde hâkim olan yalnız O’dur. Bütün işler O’na yönlendirilir.” (Hadîd, 57/4-5)

“İnsanı biz yarattık, ona şah damarından daha yakın olduğumuzdan içinin ona ne fısıldadığını biliriz.” (Kâf, 50/16)

Allah, kudreti ve ilmi ile her yerde olduğu gibi zatıyla da her yerdedir. O, zatıyla bize, şahdamarımızdan daha yakındır. Bu sebeple içimizin bize ne fısıldadığını bilir. Üzerimizde görevli melekler de bize yakındır. Ama onların yakınlığı, içimizde olanı bilecek kadar değildir. Onlar ancak ağzımızdan çıkan sözü ve yaptığımız işi bilebilirler. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Oturmuş iki görevli, sağından ve solundan kaydederler. Ağzından ne söz çıksa onu gözeten biri mutlaka yanında hazır olur.” (Kâf, 50/17-18)

Üzerinizde korumaların olduğu bir gerçektir. Değerli yazıcılardır onlar. Yaptığınız her şeyi bilirler.” (İnfitâr, 82/10-12)

Öyleyse “Allah semadadır” sözü, ona bir yer belirlemek için değil yüceliğini ifade içindir.


[1] www.resimler.tv/resim4845.htm, sitesinden alınmıştır.

Hayır ve şerrin Allah’tan olması konusunda biraz bilgi verir misiniz?

Hayır ve şer iki türlüdür; biriyle imtihan gereği karşılaşırız; diğerini imtihan sonucu elde ederiz. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Sizi şer ve hayr ile yıpratıcı bir imtihandan geçiririz, bize döndürüleceksiniz.” (Enbiyâ, 21/35)

“Sizi biraz korku, biraz açlık; mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz eksiltme ile yıpratıcı bir imtihandan geçiririz; bundan kaçış olmaz. Sen sabredenlere müjde ver. Onlar, başlarına sıkıntı gelince şöyle derler: “Biz, Allah’a aidiz. Zaten, ona döneceğiz.” Onların üstünde Rablerinin verdiği olgunluklar ve bereket bulunur. Yola gelenler işte onlardır.” (Bakara, 2/155-157)

Hayrın ve şerrin bu türü, herkesin başına gelir. Bir de imtihan sonucunda elde edilen hayır ve şer vardır. Allah onları hak edene verir. Başımıza gelenler eğer imtihan gereği ise sabretmek ve imtihanı kazanmak gerekir. Yaptığımız hataların sonucu ise tevbe etmek ve o hatalara bir daha dönmemek icap eder.

Şeytan akılsız bir varlık mıydı da Allah’a isyan etti?

Şeytan akılsız bir varlık değildir. Allah’ın kudretinin de farkında olduğu için kovulduğunda bile O’ndan izin istemiştir. Bazı ayetlerde şeytanın Allah’tan korktuğu da ifade edilmektedir.

Fakat dikkat edilmesi gereken nokta şudur: Akıllı bir varlık olmak ile aklını kullanmak aynı şey değildir. Şeytan aklını kullanmadığı ve devamında da tevbe istiğfar etmediği için o duruma düştü. Eğer duyguları yerine aklını kullanmış olup yaptığı yanlıştan sonra Allah’a tevbe istiğfar etseydi bugün o durumda olmayacaktı. Hâşâ Allah zalim değildir ki onu yoldan çıkarsın sonra da cezalandırsın!

Âdem aleyhissselam da Allah’ı çok iyi tanıyordu. Hatta ona her şeyi Allah öğretmiştir. Bu bakımdan Allah onun öğretmenliğini yapmıştır. Allah, Âdem’e sadece bir yasak koymuştu.. Ama o gitti ve Allah’ın yasağını çiğnedi. Buraya kadar onun yaptığı ile şeytanın yaptığı arasında hiçbir fark yoktur. Birisi Allah’ın emrini yerine getirmedi, diğeri ise Allah’ın yasağını çiğnedi. İkisi arasında fark sonra ortaya çıktı. Şeytan yaptığının doğru olduğu konusunda inat etti, kibirlendi ve huzurdan kovuldu. Âdem ise yaptığının yanlış olduğunu anladı ve hemen tevbe istiğfar etti; bağışlandı. Yani ikisi de ne yaptıysa kendileri yaptılar. Bunları bu işi yapmaya Allah zorlamamıştır. İşte aklı olmak ile aklını kullanabilmenin farkı burada ortaya çıktı.

Allah Teâlâ’nın arşa istiva etmesi ne demektir?

Kur’an, halkın diliyle inmiştir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Biz, her elçiyi kendi toplumunun dili ile gönderdik ki, onlara iyice açıklasın.” (İbrahim, 14/4)

Halk dilinde arş, “saltanat koltuğu”, arşa istiva da “yönetimin başına geçme” anlamındadır. Türkçede de bu anlamda, “padişah tahta oturdu”, “falan kişi cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturdu”, gibi ifadeler kullanılır. Bunların anlamı, o kişinin o makama gelmesidir. Allah Arşa istiva etti, sözü de aynıdır. Kâinatın yönetiminin Allah’ın elinde olduğunu ifade eder.

Konuyla ilgili daha geniş bilgi için lütfen aşağıdaki linkleri de tıklayınız:

Cenab-ı Allah’ın arşa istiva etmesi ne manaya geliyor?

Kur’an’da mecaz var mıdır?

Kur’an’da mecaz olup olmadığına dair biraz daha bilgi verir misiniz?

Hayatını Allah yolunda harcamış biri ölüm anında imanını kaybeder mi?

Kur’an-ı Kerim’e bakıldığında Allah Teâlâ’nın, kâfirleri (Bakara, 2/264; Mâide, 5/67; Tevbe, 9/37; Nahl, 16/107), fâsıkları (Mâide, 5/108; Tevbe, 9/24, 80; Saff, 61/5; Münafıkûn, 63/6), zâlimleri (Bakara, 2/258; Âl-i İmrân, 3/86; Mâide, 5/51; En’âm, 6/144; Tevbe, 9/19, 109; Kasas, 28/50; Ahkâf, 46/10; Saff, 61/7; Cuma, 62/5), yalancı ve nankörleri (Zümer, 39/3), aşırı giden yalancıları (Mü’min, 40/28) ve ayetlerine inanmayanları (Nahl, 16/104) yola getirmeyeceği görülmektedir. Çünkü onlar dalâleti seçmişlerdir. Bu yüzden Allah da onları dalâlette/sapıklıkta bırakır.

Fakat Allah, kendine yöneleni (Ra’d, 13/27; Şûrâ, 42/13), rızasını gözeteni (Mâide, 5/16) ve yolunda gayret göstereni (Ankebût, 29/69) de hidayete erdireceğini bildirmiş ve “Kim Allah’a bağlanırsa kesinkes doğru yola iletilmiş olur” (Âl-i İmrân, 3/101) demiştir. Çünkü bunlar, hidayeti seçmiş, onu istemekle kalmamış, gerekli gayreti de göstermiş kişilerdir. Bu yüzden Allah onları hidayete erdirmiştir.

Siz Allah’ın istediği gibi yaşamaya çalışırsanız son nefeste de Allah sizin yanınızda olur, imanınızı zayi etmez. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“İnanıp güvenen, iyi işler yapan, namazı tam kılan ve zekâtı verenler, Rableri katında ödülü hak ederler. Onların üzerinde bir korku olmaz, üzüntü de çekmezler.” (Bakara, 2/277)

Daha ayrıntılı bilgi için lütfen aşağıdaki linkte bulunan cevabımızı da izleyin:

Ölüm anında şeytan insana Allah’ı inkar etmesini mi telkin ediyor?