Skip to content Skip to main navigation Skip to footer

Cezalar

İnternetten izinsiz olarak yapılan indirmelerin cezası nedir?

Kur’an-Sünnet bütünlüğü çerçevesinde sınırları çizilen “nitelikli hırsızlık” suçu karşılığında öngörülen “el kesme” cezası (Mâide, 5/38), mal varlığına yönelik tüm ihlaller için öngörülen bir ceza değildir.

İnternetten hukuka aykırı olarak söz konusu dokümanların indirilmesi, herkes tarafından kolaylıkla gerçekleştirilebilen bir eylem olması sebebiyle, “nitelikli hırsızlığın” şartlarından olan, malın koruma altında/hırz bulunması şartı oluşmadığı için söz konusu fiil “basit hırsızlık” kapsamında, bilişim suçları içerisinde yer alan bir hak ihlali olarak değerlendirilebilir. Ancak bunun için de indirilen dokümanların bir kişi ya da kurumun mülkiyet hakları içerisinde yer alması gereklidir. Mülkiyet hakkı kapsamının dışında kalanlar için herhangi bir hak ihlalinden söz edilemez.

Bu durumda söz konusu hak ihlali suç-ceza ile ilgili “Bir suçun karşılığı ona uygun/misl bir cezadır.” (Şûrâ, 42/40) şeklindeki genel ilke çerçevesinde değerlendirildiğinde, hukuka aykırı olarak indirilen dokümanların ekonomik değeri kadar meblağın hak sahibine iade edilmesi, bir o kadar da toplum/kamu hakkı karşılığında, ceza olarak ödeme yapılması ve ayrıca internet hizmetinin olması gerekenin dışında kullanılması/sınırın aşılması/i’tidâ sebebiyle hak mahrumiyeti cezası şeklinde bir sonuca ulaşılır.

Konuyu bir misalle daha somut hale getirebiliriz: Bir kişi telif hakları kapsamında yer alan ve ücretsiz olarak indirilmesine izin verilmeyen dokümanları indirdikten sonra başkalarıyla da paylaştığını düşünelim. Paylaşılanlarla birlikte suça konu olan malın ekonomik değerinin 100 TL olduğunu varsayalım. Bu durumda failin 100 TL hak sahibine, 100 TL de toplum/kamu hakkı karşılığı olarak ceza ödemesi, ayrıca iyi hal (ıslah) gösterene kadar da internet erişiminin engellenmesi gerekir.

Söz konusu suçun bireysel olmanın ötesinde ticari amaçlarla işlenmesi durumunda, mağduriyetin giderilmesi ve uygulanacak mali ceza suçla orantılı olacağından daha büyük rakamlar söz konusu olacaktır. Ayrıca fail iyi hal (ıslah) gösterene kadar internet erişim ve ticari faaliyetlerden men olmak üzere hak mahrumiyeti cezası alacaktır. İnternet erişim ve ticari faaliyetlerden men cezalarının uygulamasının/infazının günümüz teknolojisi açısından pek de zor olmadığı söylenebilir.

Suat ERDOĞAN

Bir kişiyi suça teşvik etmenin İslam’daki cezası nedir?

Suçun işlenmesine katkıda bulunmanın farklı dereceleri vardır ki buna hukuk literatüründe “suça iştirak” adı verilir. Suçun birden çok kişiyle işlenmesi, azmettirme, suçu işlemeye yardım gibi farklı şekillerde suçun oluşmasına katkıda bulunmak, durumuna göre farklı cezai yaptırımlar gerektirir. Mesela adam öldürme suçunda birden çok kişinin fail olarak yer alması suça iştirak eden her biri için kısas cezasının söz konusu olacağı hususunda tüm fakihler fikir birliği içerisindedirler.[1]

Lut (a.s.)’ın eşi hakkındaki  “…Çünkü onların başına gelecek azap, onun başına da gelecektir” [2] hükmü , suça iştirak konusunda önemli bir örnektir. İlgili ayetlerde Lut (a.s.)’ın kavminin, eşcinselliği bir yaşam biçimi olarak benimsedikleri,[3] dolayısıyla neslin kısmen de olsa yok olmasıyla sonuçlanan, bir anlamda soykırım suçu işlemeleri sebebiyle cezalandırıldıkları söylenebilir. Lut (a.s.)’ın eşinin cinsiyeti itibariyle diğerleriyle aynı fiili işlemesi mümkün olmadığı halde, muhtemelen suça destek olma, ortam hazırlama ve belki de azmettirme sebebiyle aynı cezaya müstahak olduğu anlaşılmaktadır.

Benzer şekilde nitelikli hırsızlıkla ilgili olarak Hz. Yusuf’un kardeşleri kendilerine yöneltilen “…Ey kervancılar! Siz hırsızsınız” [4] şeklindeki ithamı reddettikleri, dolayısıyla suça iştirak etmedikleri ileriki ayetlerden anlaşılıyor. Ancak hitabın tüm kardeşlere yönelik olarak “Hırsızlar şeklinde cemî/çoğul olarak kullanılması dikkat çekicidir. Bu noktadan hareketle diğer kardeşlerin suçsuz olduğunun ortaya çıkmaması şeklindeki bir varsayımla her birisinin suça iştirak etmekle “hırsız” sıfatını alacağı sonucuna ulaşılabilir. Bu konuda farklı değerlendirmeler de bulunmaktadır. Mesela Ebu Hanife’ye göre bir kişi koruma (hırz) altında bulunan bir malı alıp arkadaşına verse o da söz konusu malı koruma altından dışarı çıkarsa her ikisi için de “el kesme” cezası verilmez.[5] 

Kur’an’ın ortaya koyduğu ceza belirleme sisteminde altın terazisinde tartma şeklinde nitelenebilecek hassas bir dengenin varlığından söz edebiliriz. Dolayısıyla adil bir ceza tayini için suçun tüm ayrıntılarının bilinmesi gerekir. Suçun belirlenmesinde failin amacı, sıfatı, ihlal edilen haklar, suçun işleniş şekli gibi birden çok kriterin varlığı söz konusu olmaktadır.

Sonuç olarak suça teşvik sözünden kastınız suçun içerisinde doğrudan rol almaksızın sadece sözlü olarak destek verme ise teşvikte bulunan kişinin suçun faili ile aynı konumda olmadığı, dolayısıyla aynı cezayı almayacağı şeklinde bir sonuca varılabilir. Ancak bu durumda da suça uygun bir cezanın belirlenmesi daha detaylı bilgi ve çalışmayı gerektirir. Konu ile ilgili bir ayette yer alan ifadelerle cevap verecek olursak “Kim bir suç işlerse ancak suça uygun/misl bir ceza ile cezalandırılır” [6] çerçevesinde suça uygun bir ceza belirlemek için öncelikle failin  “işlediği suçu”  görmek gerekir.

 

HAZIRLAYAN: Suat ERDOĞAN

NOT: Hırsızların ellerin kesilmesi ile ilgili olarak sitemizde bulunan diğer cevaplara aşağıdaki linklerden ulaşabilirsiniz:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/peygamberimiz-doneminde-hirsizlarin-elleri-kesiliyor-muydu.html

www.fetva.net/yazili-fetvalar/bizden-onceki-ummetlerde-de-hirsizlarin-elleri-kesiliyor-muydu.html

 


[1] İbn Kudâme el-Muğnî, c: 11, s: 490; Vehbe Zuhaylî, el-Fıkhu’l-İslamî ve Edilletühû, c: 6, s: 235 vd.; Ebu Zehra, el-Cerime, 299; TCK’da da aynı esasların gözetildiği ilgili konudaki tanımdan anlaşılmaktadır: “Suçun kanunî tanımında yer alan fiili birlikte gerçekleştiren kişilerden her biri, fail olarak sorumlu olur.” TCK, Md. 37

[2] Hûd, 11/81. Ayrıca bkz. A’râf, 7/83.

[3] Bkz. A’râf, 7/81, 82; Hicr, 15/70, 71, 72.

[4] Yusuf, 12/70.

[5] Kâsânî, Bedâiu’s-Sanâi‘, c: 7, s: 66.

[6] En’âm, 6/160.

Bizden önceki ümmetlerde de hırsızların elleri kesiliyor muydu?

Sorunuzu bir kısa, bir de uzun olmak üzere iki şekilde cevaplandırmaya çalışacağız:

KISA CEVAP: Mâide suresinin 38. ayetinin geçmiş kitaplardaki bir hükmün nesh edilmiş hali olduğunu düşünelim. Nesihte sonraki hükmün öncekinden daha hayırlı veya aynısı bir hüküm olması gerekir. Daha önceki ümmetlerde hırsızlık suçunun cezası ya el kesme idi veya bundan daha ağır bir ceza idi. Yusuf suresinin ilgili ayetlerinden (Yusuf, 12/74-75) öğrendiğimize göre Yakup aleyhisselamın şeriatında hırsızlık suçunun cezası kişinin hürriyetinin kısıtlanmasıydı. Hırsıza verilecek “hürriyetten yoksun edilme” cezasının “bilekten aşağı elinin kesilmesi” cezasından daha ağır bir ceza olduğu malumdur. Şu halde Mâide suresi 38. ayette nesh prensibiyle çelişen herhangi bir durum yoktur.

HAZIRLAYAN: Adem YILDIRIM

 

UZUN CEVAP: Kur’an’da “nitelikli hırsızlık” suçu karşılığında öngörülen “el kesme” cezası (Mâide, 5/38), bu gün elimizde bulunan Tevrat ve İncil nüshalarında bulunmamakla birlikte, İslam öncesi cahiliye dönemi uygulamalarında yer alması, söz konusu cezanın ilk olarak Kur’an tarafından öngörülmediği şeklinde bir değerlendirmeye imkân vermektedir. Bununla birlikte, Kur’an’ın Cahiliye döneminde yer alan mevcut cezayı bazı ilave ve şartlarla devralıp devam ettirdiği şeklinde kaynaklarda yer alan ifadeler[1] ise tahlile muhtaçtır. Tarihsel bir bakış açısıyla, İslam’ın kendisinden önce var olan “el kesme” cezasını devralıp devam ettirdiği şeklindeki bir yaklaşımın, Kur’an’ın suç-ceza konusundaki ilkelerini yok sayan, önceki şeriatlarla bağlantısını göz ardı eden, yüzeysel bir değerlendirme olacağı ortadadır.

El kesme cezasının İslam öncesi dönemdeki varlığını iki ihtimal üzerinden konuşmak mümkündür: İlki, ilahî bir kaynaktan bağımsız olarak, insan doğasında (fıtrat) var olan suça göre ceza belirleme içgüdüsünün bir sonucu, diğeri ise ilahî vahyin evrenselliği, değişmezliği (sünnetullah) ve Kur’an’ın kendisinden önceki kitapları/şeriat tasdik eden[2] özelliğinin bir sonucudur. İkinci ihtimal söz konusu cezanın Kur’an’dan önceki şeriatlarda yer aldığı anlamına gelmektedir. Bu bağlamda Hammurabi kanunlarında yer alan[3] hırsızlık suçu karşılığında öngörülen “el kesme” cezasının dahi vahiy kaynaklı olması ihtimal dışı değildir.

Yusuf aleyhisselamın kardeşlerinin hırsızlık suçunun cezası bağlamında kendilerine yöneltilen soruya cevap olarak verdikleri مَنْ وُجِدَ فى رَحْلِهِ فَهُوَ جَزَاؤُهُ  “… kimin yükünde bulunursa o kimse(nin alıkonması/köleleştirilmesi) onun cezasıdır…” (Yusuf, 12/75) şeklindeki ifadelerin bağlayıcılığı tartışma konusu olsa da Kur’an’da yer almasının anlamlı olduğu düşünülebilir. Hemen devamındaki كَذٰلِكَ نَجْزِى الظَّالِمينَ  “… Biz zalimleri böyle cezalandırırız.” şeklindeki ifadeler, bu sözün rastgele söylenmediği ve söz konusu yaptırımın yürürlükte olan uygulamanın varlığına işaret etmesi açısından anlamlıdır. Ayrıca bu sözü söyleyen kişilerin Yakup aleyhisselamın çocukları olduğu hesaba katıldığında sözün değeri bir kat daha artmaktadır.

Yusuf suresi 70-76. ayetler ile çerçevesi çizilen “nitelikli hırsızlık” suçu karşılığında öngörülen mülkiyet hakkına el koyma/köleleştirme cezasının, mülkiyetin yok edilmesi şeklinde suç-ceza uygunluğu açısından da yerinde bir yaptırım olması, söz konusu cezanın vahiy kaynaklı olma ihtimalini güçlendirmektedir.

Tevrat’ta yer alan “Hırsız, çaldığının karşılığını kesinlikle ödemelidir. Hiçbir şeyi yoksa hırsızlık yaptığı için köle olarak satılacaktır” (Çıkış, 22/3) şeklindeki ifadeler, borcun tahsili için bir yöntem anlamında kullanılmış olsa da Tevrat’ın tahrif edilmiş olma niteliği göz önünde bulundurulduğunda hırsızlık suçunun beraberinde “…köle olarak… satılacaktır…” ifadesi de manidar bulunabilir. Bununla birlikte Tevrat’ta konu ile ilgili ifadelerin “basit hırsızlık” şeklinde olduğu görülmektedir. (Çıkış, 22/3, 4, 7, 9) Bu sebeple cezaların “köleleştirme” ya da “el kesme”  yerine, suç-ceza genel ilkeleri çerçevesinde çalınan malın misli ile ödeme olarak gerçekleştiği görülmektedir. Yukarıda ifade edildiği üzere “el kesme” cezasının eski şeriatlardaki varlığı konusunda kesin bir bilgiye sahip olmamamız sebebiyle,  Tevrat’ta yer alan cezalar üzerinden hareketle, “el kesme” cezasının misli ile mi hayırlısıyla mı nesh edildiği konusunda kesin bir yargıya varmak mümkün gözükmemektedir.

Bununla birlikte, “el kesme”  cezasının ilahi kitaplardan ilk olarak Kur’an’da yer aldığı varsayımı ve “köleleştirme” konusunda yukarıdaki yorum üzerinden yapılacak bir değerlendirmede, “el kesme” yaptırımının önceki hükmün hayırlısıyla nesh edildiği söylenebilir. “El”in insan bedeninde mülkiyeti temsil eden bir organ olması sebebiyle “nitelikli hırsızlık” suçu karşılığında mülkiyeti temsilen kesilmesi, temsili olarak mülkiyetin yok edilmesi anlamındadır. Bu yönüyle nitelikli hırsızlık suçu karşılığında “köleleştirme” ile “el kesme” cezalarının birbirinin “misli” olan yaptırımlar olduğu da anlaşılmaktadır. “Nitelikli hırsızlık” suçu karşılığında öngörülen “köleleştirme” cezasının geri dönüşü olmayan bir yapıda olma ihtimali hesaba katıldığında “el kesme” cezasının daha hayırlı bir ceza olduğu düşünülebilir. Zira “köleleştirme” cezasında mal üzerinde tasarruf /mülkiyet hakkı temsili olarak değil, gerçek anlamda yok edilmektedir.

HAZIRLAYAN: Suat ERDOĞAN

———-

[1] İbn Kesîr, Tefsirü’l-Kur’âni’l-Azîm, V, 208; İbn Aşûr, et-Tahrîr ve’t-Tenvîr, VI, 192; Ali Bardakoğlu, “Hırsızlık”, DİA, XVII, 385.

[2] Bakara,2/41, 91, 97; Âl-i İmrân,3/3, 39, 50; Nisâ, 4/47; Mâide, 5/46, 48; Fâtır, 35/31; Ahkâf, 46/30.

[3] “Bir kişi başka biriyle tarlasını işlemesi için anlaşır ve ona ekmesi için tohum verirse boyunduruğa koşulmuş bir çift öküz ve o kişi mısırı ya da diğer ürünü çalar ve kendisine ayırırsa elleri baltayla kesilir.” Hammurabi Kanunları, md. 253.

Kur’an’da zina suçuna öngörülen ceza gerçek mi, sembolik mi?

Zina edenlerin hem bu dünyada hem de ahirette cezası vardır. Bununla ilgili olarak Allah Teala şöyle buyurmuştur:

Zina eden kadınla zina eden erkekten her birine yüz sopa vurun. Eğer Allah’a ve son güne inanıyorsanız, Allah’ın verdiği cezayı yerine getirirken onlara karşı yumuşamayın. İnananlardan bir takımı da onlara yapılan azabı gözleriyle görsün” (Nûr, 24/2)

Zina edene 100 sopa vurulması imgesel değil, gerçek bir cezadır. Aksi takdirde ayette belirtilen “İnananlardan bir kısmı da onlara yapılan azabı gözleriyle görsün” ifadesinin bir anlamı olmazdı.

Zina edenlere vurulan 100 sopa cezası dünyadaki cezadır. Kişi tövbe etmediyse bunun ahiretteki cezası ayrıdır.

www.suleymaniyevakfi.org/kuran-arastirmalari/nesih-ve-recim-cezasi.html

Allah Teâlâ zinayı büyük günahlar arasında sayarak ahiretteki cezasıyla ilgili de şöyle buyurmaktadır:

“Onlar, Allah’la beraber bir başka tanrı oluşturarak ondan yardım dilemezler. Allah’ın dokunulmaz kıldığı bir cana haklı sebep olmadan kıymazlar. Zina da etmezler. Her kim bunları yaparsa şerre yaklaşmış olur ve kıyamet günü onun azabı katlanır. O azap içinde alçalmış olarak ölümsüzleşir. Ancak tövbe eden, inanan ve iyi iş yapan başkadır. Allah onların günahlarını sevaba / iyiliğe çevirir. Allah bağışlar, ikram eder. Kim tövbe edip iyi davranış gösterirse, şüphesiz o, tövbesi kabul edilmiş olarak Allah’a döner. Çünkü Allah Teâlâ bağışlar ve ikramda bulunur.” (Furkân, 25/68-70).

Şartlar gerçekleştiğinde bu ceza aynen günümüzde de uygulanır. Bununla ilgili olarak daha önce gelen bir soruya verdiğimiz cevabı aşağıdaki linkten okumanızı tavsiye ederiz:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/gunumuzde-zina-sucu-isleyen-kisilerin-cezasi-ne-olmalidir.html

Zina cezasının anlatıldığı ayetlerdeki azap, ahiretteki azap olamaz mı?

Nûr suresinin 2. ayetinde zina yapan kadınla erkeğe verilecek cezaya (el-azâb), müminlerden bir grubun şahitlik etmesi istenmektedir. Şahitlik edilmesi istenen ceza (el-azâb), bu dünyadaki cezadır.

Aynı surenin 8. ayetinde, kocası tarafından zina yapmakla suçlanan kadının, dört kez yemin etmekle o cezadan (el-azâb) kurtulacağı belirtilmektedir. Bu kadın, gerçekten zina yapmış da olabilir. Ama kocası şahit bulamadığı için dünyadaki azaptan yani 100 celde/sopa cezasından kurtulmuş oluyor. Peki, kadın gerçekten zina yapmışsa ahiretteki cezadan kurtulabilir mi? Tabiî ki kurtulamaz. Demek ki zinadan bahseden ayetlerdeki “el-azab” kelimesi ahiretteki cezayı değil, dünyadaki cezayı yani 100 celdeyi göstermektedir.

Zina cezası ile ilgili geniş bilgi için lütfen aşağıdaki linkte bulunan yazımızı okuyunuz:

www.suleymaniyevakfi.org/kuran-arastirmalari/nesih-ve-recim-cezasi.html

Allah, anne-babanın hataları yüzünden evlatlara ceza verir mi?

Dinimizde suçun şahsiliği prensibi esastır. Buna göre Allah’ın yasakladığı bir eylemi işleyen kişi, günah kazanır ve bu günahı bir başkasını bağlamaz. Yani hiç kimse başkasının hatasından ve günahından sorumlu değildir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“Yoksa o Mûsâ’nın ve o çok vefalı İbrâhim’in sahifelerinde bulunan şu kesin gerçekler hakkında bilgi edinmedi mi ki: Hiçbir kimse başkasının günah yükünü çekemez. İnsan, emek ve gayretinin neticesinden başka şey elde edemez. Bu gayretinin semeresi de ileride ortaya çıkacaktır. Emeğinin karşılığı kendisine tam tamına ödenecektir. Elbette son durak, Rabbinin huzuru olacaktır. O’dur güldüren ve ağlatan; O’dur öldüren ve yaşatan.” (Necm, 53/36-44)

“Kim yola gelirse kendi yararına gelir, kim de yoldan çıkarsa kendi zararına çıkar. Kimse kimsenin yükünü çekmez. Biz elçi göndermeden azap etmeyiz.” (İsrâ, 17/15)

Dolayısıyla anne ve babanızın hatalarından siz sorumlu olmazsınız. Fakat elinizden geldiğince onları güzellikle uyarmalı ve mümkün mertebe hatalarını engellemeye çalışmalısınız. Gücünüzün yetmediğinden ise sorumlu tutulmayacaksınız. Allah Teala şöyle buyurmuştur:

“Allah, kimseye gücünün yettiğinden fazlasını yüklemez…” (Bakara, 2/286)

Peygamberimiz döneminde hırsızların elleri kesiliyor muydu?

Hırsızlık yapanların ellerinin kesilmesi gerektiğine dair ayet şöyledir:

“Erkek hırsız ile kadın hırsızın ellerini kesin ki kazandıklarına karşılık bir ceza, Allah tarafından bir caydırma olsun. Allah güçlüdür, doğru karar verir.” (Maide, 5/38).

Hadis kitaplarında Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellemin, yukarıdaki ayetin emri gereğince, o dönemde hırsızlık yapanların ellerini kestiği veya kestirdiği rivayet edilmektedir. Bu rivayetlerden ikisi şöyledir:

Âişe radıyallahu anhâ şöyle demiştir:

“Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, çeyrek altında ve daha fazlasında hırsızın elini keserdi.”

“Hırsızın eli ancak çeyrek altında ve daha fazlasında kesilir.” (Müslim, Hudûd, 1 (1684). Ayrıca bkz: Buhari, Hudûd, 14; Ebû Dâvûd, Hudûd, 12; Tirmizî, Hudûd, 16)

Benzer bir soruya verilen cevap için aşağıya tıklayınız.

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/maide-suresi-38-ayete-gore-hirsizlarin-iki-elini-de-kesmek-mi-gerekiyor.html

Müslüman kardeşlerini aşağılayan kişinin cezası nedir?

Onu uyarma ve nasihat etme dışında yapılabilecek bir şey yoktur. Din, ana imtihan sahasıdır. Doğruyu bulmak için tartışmak gerekir. Bu tür tartışmalar, ceza hukuku sahasına girmez. Bunun doğuracağı sıkıntılara katlanmak icap eder. Allah Teâlâ, şöyle buyurur:

“Mallarınız ve canlarınız konusunda yıpratıcı bir imtihandan geçirileceksiniz. Bir de sizden önce Kitap verilenlerden ve müşriklerden üzücü çok söz işiteceksiniz; bunlardan kaçış olmaz. Eğer sabreder, korunursanız işte bu, kararlılık gerektiren işlerdendir.” (Âl-i İmrân, 3/186)

Üzücü söz ve hakarete karşı sabırlı, tedbirli ve kararlı olma dışında bir yol gösterilmemiştir. Peygamberimiz, önce Müslüman olan, sonra dinden dönen ve problem kaynağı olan ikiyüzlülerden çok çekmiş; ama onları cezalandırmamıştır. Münafikûn Suresi, bu açıdan önemlidir. O sureyi anlayarak okumanız uygun olur.

Benzer bir soru-cevap için lütfen aşağıdaki linki de tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/dinini-yasamayan-muslumanlarla-iliskilerimiz-nasil-olmali.html