Skip to content Skip to main navigation Skip to footer

Blog

“Sevdiğini ölçülü sev, kızdığına ölçülü kız” sözü hadis mi?

Ebû Hureyre radıyallahu anhtan rivayete göre, şöyle demiştir:

”Sevdiğini ölçülü sev, belki bir gün düşmanın olabilir. Kızdığına da ölçülü kız, belki bir gün dostun olabilir.” (Tirmizî, Birr ve’s-Sıla, 60)

Tirmizî: “Bu hadis garîb (senedinin bir veya birkaç tabakasında râvî adedi bire düşen hadis) olup, sadece bu senetle ve bu şekliyle bilmekteyiz. Eyyûb’ten başka senet ile de rivayet edilmiş olup Hasan b. Cafer’den gelmiştir. Ali’den gelen bir isnadla bu kimsenin rivayet ettiği hadis zayıftır. Sahih olan rivayet, bu hadisin Ali’den mevkuf olarak yapılan rivayetidir.”

Bu rivayet, aşağıdaki ayetle birlikte düşünüldüğünde daha da bir anlam kazanmaktadır:

“İyilikle kötülük bir olmaz. O halde sen kötülüğü en güzel tarzda uzaklaştırmaya bak. Bir de bakarsın ki seninle kendisi arasında düşmanlık olan kişi candan, sıcak bir dost oluvermiş!” (Fussilet, 41/34)

“Kibire kibir sadakadır” sözü Hadis-i şerif mi?

“Kibirliye karşı kibirlenmek sadakadır.” (التكبر على المتكبر صدقة et-tekebburu ale’l-mutekebbiri sadakatun) sözü, halk arasında meşhur olmuş sözlerden biri olmakla beraber hadis değildir.

Bu söz “Kibirlenen kişiye karşı kibirlenmek ibadettir”, “Kibirlenen kişiye karşı kibirlenmek hasenedir, güzel bir davranıştır.” Şeklinde de meşhurdur. (Bkz: Molla Aliyyü’l-Kârî, el-Esrâru’l-Merfûa fi’l-Ehâdîsi’l-Mevdûa (el-Mevdûâtu’l-Kübrâ), Thk: Muhammed b. Lütfi es-Sabbâğ, 2. Bs., Beyrut, 1986, s: 175; hadis no: 142; İsmail b. Muhammed el-Aclûnî, Keşfu’l-Hafâ, 3. bs., Beyrut, 1988, c. 1 s. 313, hadis no: 1011)

Mü’min bir insan kimseye karşı kibirlenmez. Fakat o “inananlara karşı saygılı, kâfirlere karşı başı dik olur. Allah yolunda cihad eder ve kınayanın kınamasından da korkmaz.” (Mâide, 5/54) Kibirlenmek başka; haksızlık karşısında, kâfirin karşısında dik durmak başkadır. Müslüman her zaman ve her yerde izzetini, şerefini korumak durumundadır.

“Atıcılığı öğrenip de terk eden bizden değildir” hadisi sahih midir?

Allah Teala Kur’an-ı Kerim’de Müslümanlara, düşmanlarına karşı her daim hazırlıklı bulunmalarını emretmiş ve şöyle buyurmuştur:

“Onlara (düşmanlara) karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve cihad için bağlanıp beslenen atlar hazırlayın. Onunla Allah’ın düşmanını, sizin düşmanınızı ve onlardan başka sizin bilmediğiniz, Allah’ın bildiği (düşman) kimseleri korkutursunuz. Allah yolunda ne harcarsanız size eksiksiz ödenir, siz asla haksızlığa uğratılmazsınız.” (Enfâl, 8/60)

Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem bu ayette geçen “kuvvet” kelimesini atmak, atıcılık olarak tefsir etmiştir. (Müslim, İmâret, 167 (1917)

Bu ve benzeri hadisler atıcılığın faziletine ve cihad niye­tiyle silah kullanmaya, atıcılığın her çeşidini öğrenmeye teşvik etmektedir. Binaenaleyh bugünkü modern silâhların her çeşidini öğrenmek hatta uçak ve motorlu vasıtaları kullanmak bu hükme dâhildir. Ata bin­mek ve harbe yarayacak yüzücülük, nişancılık ve güreş nevileri gibi spor faaliyetleri de böyledir. (Ahmed Davudoğlu, Sahih-i Müslim Tercüme ve Şerhi, İmaret, 1917. hadisin şerhi)

Bahsettiğiniz hadisi, yukarıdaki ayet ile birlikte düşündüğümüzde Peygamberimizin Müslümanları düşmana karşı daima uyanık ve hazır tutmak istediği anlaşılır.

Hadisin tamamı şöyledir:

Bize Muhammed b. Rumh b. Muhacir rivayet etti. (Dedi ki) Bize Leys, Haris b. Ya’kub’dan o da Abdurrahman b. Şumase’den naklen haber verdi ki Fukeym-i Lahmî, Ukbe b. Amir’e:

–  Şu iki hedef arasında gidip geliyorsun. Hâlbuki sen yaşlısın bu sana zor gelir demiş. Ukbe:

– Resûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem’den işittiğim bir söz ol­masaydı ben buna katlanmazdım. Cevabını vermiş. Haris diyor ki; Bunun üzerine ben İbn Şumase’ye :

–  Ne o? diye sordum.

–  Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem): «Her kim atıcılığı öğre­nir de sonra terk ederse bizden değildir. Yahut muhakkak isyan etmiştir» buyurdu dedi.” (Müslim, İmâret, 169 (1919)

Bu hadisi şerh edenler, atıcılığı öğrendikten sonra ihmal ederek unutmanın şiddetle mekruh olduğuna delalet ettiğini söylemektedirler. (Bkz: Davudoğlu, Müslim Şerhi)

Hadiste geçen “bizden değildir” cümlesi dinden çıkmak anlamında değil; “o bizim yolumuzda değildir”, “bizim emrimizle amel etmiş sayılmaz” manalarına gelir. Yani bu işleri terk eden, unutan, Allah’ın sürekli olarak uyanık olma emrini tutmamış olur manasına gelir.

Görüldüğü gibi hadisler ayetlerle birlikte anlaşıldığında tam bir bütünlük arz etmektedir.

Ümmetimin âlimleri İsrailoğullarının peygamberleri gibidir hadisi sahih mi?

Hadis diye bilinen bu söz, halk arasında oldukça meşhurdur. Fakat Demîrî, Zerkeşî ve İbn Hacer el-Askalânî gibi ileri gelen hadis âlimleri bu sözün asılsız olduğunu söylemişler, Suyûtî ve Zerkeşî de asılsız olduğunu onaylamışlardır. Bazı âlimler de bu sözün hiçbir muteber kitapta bulunmadığını belirtmişlerdir. (Bkz: Muhammed Abdurrahman es-Sehâvî, el-Makâsıdu’l-Hasene, Thk: Muhammed Osman el-Huşt, 4. Baskı, Beyrut, 2002, s: 340; hadis no: 702; Aliyyü’l-Kârî, el-Esrâru’l-Merfûa fi’l-Ehâdîsi’l-Mevdûa (el-Mevdûatu’l-Kübrâ), Thk: Muhammed Lütfi es-Sabbâğ, 2. Baskı, Beyrut, 1986, s: 247; hadis no: 298; Muhammed b. Ali b. Muhammed eş-Şevkâni, el-Fevâidu’l-Mecmûa fi’l-Ahâdîsi’l-Mevdûa, Thk. Abdurrahman el-Muallimî, 2. Baskı., Beyrut, 1392 h., s. 286; hadis no: 897.)

Yine hadis ulemasından Hâfız el-Irâkî de bu sözün asılsız olduğunu ve herhangi bir isnadının bulunmadığını söylemiştir. (Bkz: Abdurrauf el-Münâvî, Feyzu’l-Kadîr, 2. Baskı, Beyrut, 1972, c. 4 s. 384)

Ahir zamanda az ibadet yapan kurtulur mu?

Bahsedilen rivayet şöyledir:

Ebû Hureyre radıyallâhu anh’ın rivayetine göre, Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle demiştir:

“Siz öyle bir zamandasınız ki size emredilenin onda birini terk eden helak olur. Sonra öyle bir zaman gelecek ki o zaman da kendine emredilenin onda birini yapan kurtulur.” (Tirmizi, Fiten, 79)

Tirmizî bu hadisle ilgili şunları söylemiştir:

“Bu hadis garîb olup bunu sadece Nuaym b. Hammad’ın, Süfyân b. Uyeyne’den rivayeti olarak bilmekteyiz.”

Garîb hadis, senedinin bir veya birkaç tabakasında râvî adedi bire düşen hadistir.

Bu hadisin rivayet zincirinde yer alan Nuaym b. Hammâd, hemen hemen bütün hadis münekkitleri tarafından zayıf ve münker hadis rivayet etmekle tanınan ve rivayetlerinde çok yanılıp bunları birbirine karıştıran biri olarak tanıtılır. Bu kişinin rivayetlerinin delil olarak kullanılamayacağını, onun sünneti koruma gayretiyle hadis uydurduğunu söyleyenler de olmuştur. (Bkz: Ali Çelik, “Nuaym b. Hammâd”, Diyanet İslam Ansiklopedisi, c: 33, s: 219. Nuaym b. Hammâd hakkında daha detaylı bilgi için bkz: ez-Zehebî, Siyeru A’lâmi’n-Nübelâ, 4. baskı, c: 10, s: 595-612, sıra no: 209)

Görüldüğü gibi hadis, senet yönünden zayıftır. Ayrıca kimse, zamanın bozulduğunu iddia ederek suçlarının veya tembelliğinin üstünü örtemez. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Akıp giden zamana yemin ederim,

İnsan, hep ziyan içindedir.

Ama inanan, iyi işler yapan, sabrı tavsiye eden ve hakkı tavsiye edenler başka.” (Asr Suresi)

Mescid-i Nebi’de 40 vakit namaz kılmanın hükmü nedir?

Mescid-i Nebi’de kırk vakit namaz kılınması ile ilgili olarak aşağıda Prof. Dr. Abdulaziz Bayındır’ın, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Hac ile ilgili düzenlediği bir toplantıda Sn. Halil Altıntaş’ın sunduğu tebliğe hazırladığı müzakere metni yer almaktadır. İlgili yazıyı okumanızı tavsiye ederiz:
 
www.suleymaniyevakfi.org/arastirmalar/mescid-i-nebide-kirk-vakit-namaz.html

İhramdan ne zaman çıkılır?

Hacc-ı ifrad yapan kişinin kurban kesmesi gerekmez. Ama hac ile birlikte umre yapan kurban keser. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“…Güven içinde olursanız, hacca kadar umreden yararlanan kişiye, kolayına gelen bir kurban gerekir. Onu bulamayan, üç gün hacda, yedi gün de geri döndüğünde oruç tutar. Bu tam on gün eder. Bu, ailesi Mescid-i Haram civarında olmayanlar içindir. Allah’tan korkun. Bilin ki, Allah’ın cezası pek ağırdır.” (Bakara 2/196)

Hac ile umreyi bir araya getirme ya Peygamberimizin yaptığı gibi tek ihram ile olur, ya da sahabenin çoğunluğunun yaptığı gibi önce umre yapıp ihramdan çıktıktan sonra tekrar hac için ihrama girmekle olur.

Hacda şeytan taşlamanın dinimizdeki yeri nedir?

Hacda şeytan taşlama ayetle sabittir. Allah Teala şöyle buyurmuştur:

“Allah’ı sayılı günlerde anın. Kim acele eder, (Mina’dan) iki günde dönerse, üzerinde bir günah kalmaz. Kim de geri kalırsa, onun üzerinde de günah kalmaz. Bu, sakınanlar için böyledir. Allah’tan sakının. Bilin ki, siz onun huzuruna toplanacaksınız.” (Bakara, 2/203)

Kurban bayramının birinci gününe yevm-ün-nahr, ikinci, üçüncü ve dördüncü günlerine de eyyam-ı teşrîk denir. Birinci günü hacılar, şeytan taşlar, kurban keser ve Mekke’ye inip Kâbe’yi tavaf ederler. Mina’ya döndükleri zaman o gün bitmiş, ikinci gün, yani eyyâm-ı teşrîk başlamış olur. Geriye Mina’da arka arkaya üç günde yapılacak şeytan taşlama ibadeti kalır. Hacılar, peygamberimizin yaptığı gibi, her gün öğleden sonra küçük, orta ve büyük şeytanı taşlar ve hac görevlerini bitirirler. Ayette belirtildiği gibi hac görevini bitiren, eğer bu süre içinde yanlış davranışlardan sakınmışsa günahsız hale gelmiş olur. Bu görevi iki günde bitirenlerin durumu da aynıdır. Şeytana taş atarken “Bismillahi Allahu ekber” denir. Bu günlerin zikri budur. Bunu Peygamberimiz, uygulamasıyla göstermiştir.

NOT: 09 Ekim 2008 Perşembe günü katıldığımız bir televizyon programında bu konuyu tartıştık. Bu program www.kurandersi.com/ sitemize eklenmiştir. Konu ile ilgili daha geniş bilgiye o programı izleyerek ulaşabilirsiniz. Programın linki aşağıdadır:

www.kurandersi.com/tv-programlari/ulke-tv-siradisi-programi-seytan-taslama/

Bunun yanı sıra 18 Kasım 2008 Salı günü düzenlediğimiz Kur’an Sohbetinde, Kur’an’a Göre Hacc İbadeti konusunu işledik. Konuyla ilgili tüm detaylara ilgili dersten ulaşabilirsiniz. Dersin linki aşağıdadır:

www.kurandersi.com/kuran-sohbetleri/2008/hac.html

Hac ibadetinin üç aya yayılması mümkün müdür?

Hac aylarında sadece ibadet değil, ticaret ve sosyal etkinlik de yapılır. Bunlar, öteden beri bilinen aylarda, yani Zilkade, Zilhicce ve Muharrem aylarında, hac ibadeti ise sadece “hac ayı” anlamına gelen Zilhicce’de, bu ayın bilenen günlerinde; dokuzundan onüçüne kadar olur. Bir ayet şöyledir:

Hac bilinen aylardadır. Kim o aylarda hacca başlarsa (ihrama girerse) cinsel ilişkide bulunamaz, yasakları çiğneyemez ve kavga edemez. İyilik olarak ne yaparsanız Allah onu bilir. Yanınıza yolluğunuzu alın. En iyi yolluk kendinizi koruyacak kadar olandır. Ey aklıselim sahibi olanlar, bana karşı yanlış yapmaktan sakının! (Bakara 2/197)

suleymaniyevakfimeali.com/Meal/Bakara.htm#197

Allah Teâlâ İbrahim aleyhisselama şöyle emretmişti:

İnsanlara haccı ilan et; ister yaya olarak ister dağlar arasındaki yolları aşan bitkin binekler üzerinde sana gelsinler.

 Kendilerine olan faydalarını yaşayarak görmek ve Allah’ın onlara rızık olarak verdiği en’am cinsi hayvanlar üzerine, bilinen günlerde onun adını anarak kurban kesmek için (gelsinler). (Ey Kurban kesenler!) Onlardan siz yiyin, fakir olup zor durumda kalana da yedirin. (Hac 22/27-28)

Şu âyette de buna benzer bir vurgu vardır:

(Hac aylarında) Rabbinizin bir lütfunun (bir kazancın) peşinde olmanızın size bir günahı olmaz. Arafat’tan sel gibi aktığınız zaman Meş’ar-i Haram’da (Müzdelife’de) Allah’ı anın (namaz kılın). Size nasıl gösterdiyse onu öyle anın. Doğrusu bundan önce, gerçekten yanlış yolda olanlardandınız. (Bakara 2/198)

Arafat’tan boşalıp akma ve Meş’ar-i Haram yanında Allah’ı anma, Kurban bayramının birinci gününde olur. İki, üç ve dördüncü günlerinde şeytan taşlama işi yapılır. İlgili ayet şöyledir:

Allah’ı bir de (bayramın birinci gününe) eklenen günlerde anın (şeytan taşlama ibadetini yapın). Kim acele eder (şeytan taşlamayı eklenen) iki gün içinde tamamlarsa ona bir günah yoktur. Kim bir gün daha kalırsa (eklenen üçüncü günde de taşlarsa) ona da bir günah yoktur. Bu, yanlışlardan sakınanlar içindir. Allah’a karşı yanlış yapmaktan sakının ve onun huzurunda toplanacağınızı bilin. (Bakara 2/203)

Kurban bayramının birinci günü hacılar, şeytan taşlar, kurban keser ve Mekke’ye inip Kabe’yi tavaf ederler. İkinci gün, yani eyyâm-ı teşrîq başlar. Bundan sonra Mina’da arka arkaya iki gün şeytan taşlama ibadeti yapılır. Dileyen üçüncü gün de kalır ve aynı görevi yapar. Şeytana taş atarken “Bismillahi Allahu ekber” denir. Bu günlerin zikri budur. Bunu Nebimiz göstermiştir.

Hac, sadece ibadet değil, yoğun ticaret ve sosyal etkinlik mevsimidir. “Hac’da Ticaret ve Sosyal Etkinlik” başlıklı makalemizi okumanızı tavsiye ederiz. Makaleye şu adresten ulaşabilirsiniz:

www.suleymaniyevakfi.org/arastirmalar/hacda-ticaret-ve-sosyal-etkinlik.html

NOT: Konuyla ilgili daha geniş bilgi edinmek isteyenlere aşağıdaki linkte yer alan dersimizi izlemelerini tavsiye ederiz:

www.kurandersi.com/mukayeseli-fikih-dersleri/hac-farkli-aylarda-yapilabilir-mi-fikih-dersi/

Umreye giden kişiye Haccın farz olduğu söyleniyor, bu doğru mu?

İmkân bulan bir kişinin ömründe bir defa umre yapması sünnet-i müekkededir. Arife günü ile kurban bayramının ilk dört gününde umre yapmak tahrimen mekruhtur. Bunun dışında yılın her gününde umre yapılabilir.

Şevval ve Zilkade aylarıyla Zilhicce’nin ilk on günü hac mevsimidir. Hac mevsimi dışında umre yapan bir müslümanın sırf Kâbe’yi görmüş olması sebebiyle kendisine hac farz olmaz.

Umresini hac mevsimi içerisinde yapan bir kişi, orada Zilhicce’nin onuna kadar bekleyebilir. Bunun için bir hac yapma imkânı elde etmiş sayılır. Bu şekilde hac yapma fırsatı doğmuşken hac yapmayan müslümanlar bundan sorumlu olurlar.

Umre yapmak için uzak yerlerden Mekke-i Mükerreme’ye giden müslümanlar daha önce haccetmemişlerse umrelerini hac mevsimi dışında yapmalıdırlar. Hac mevsimi içerisinde umre yaparlarsa bu taktirde hac günlerine kadar bekleyip hac ibadetini de yerine getirmelidirler.

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/umreye-giden-kisi-hacca-da-gitmek-zorunda-midir.html

Hacda kesilen kurbanlar israf mı ediliyor?

Daha önceki senelerde buna benzer olayların yaşandığı maalesef doğrudur. Tabii ki bu kabul edilebilecek bir davranış değildir. Fakat son yıllarda özellikle büyük organizasyonlar neticesinde hacda kesilen kurbanların fakir ülkelere ulaştırıldığı görülmektedir. Televizyonda görülen haberlerin hepsine inanmamak gerekir.

Bununla ilgili görüntülü cevabımızı aşağıdaki linkten izleyebilirsiniz:

Hacda kurbanlarımız gerçekten kesiliyor mu?

Hacerülesved’e verilen değer bir aşırılık mıdır?

Hacerülesved’e verilen değerin putlarla ilgisi yoktur. Putperestler putlarını Allah ile kendi aralarında aracı görür, onların kendilerini Allah’a daha çok yaklaştıracaklarına ve şefaat edeceklerine inanırlardı. Hacerülesved’e böyle vasıf verilmez. O sadece tavafın başlangıcını gösterir. Onu öpmemiz, Nebimizin onu öpmesinden dolayıdır. Ömer radıyallahu anh’ın Hacerülesved için söylediği şu söz oldukça meşhurdur:

“Biliyorum ki sen bir taşsın, ne bir faydan ne de zararın vardır. Ben Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’ı seni öperken görmeseydim seni asla öpmezdim!” (Buharî, Hacc 50, 57, 60; Müslim Hacc, 248, 120; Muvatta, Hacc 36, (1367)

Hanzala diyor ki: “Tâvus merhumu (tavaf yaparken) gördüm. Rükne gelince (Hacerülesved) üzerinde izdiham bulursa sıkışıklık yapmaz, geçer giderdi; boş ve müsait bulursa üç sefer öperdi. Ömer radıyallahu anh: “Ben Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ı böyle yaparken gördüm” demiştir.” (Nesâî, Hacc 148)

Nebimizin Hz. Ömer’e şunu söylediği de rivayet edilmiştir:

“Ey Ebu Hafs! Sende fazla kuvvet var, zayıfa eziyet verme. Köşeyi boş görürsen yanaşarak öp, boş değilse tekbir getirip geç.” (Ahmed b. Hanbel 1/23)

Bugün hac ve umreye gidenlerin bir kısmı, Hacerülesved’i öpmeyi tavafın sünneti değil, kendileri için en önemli ibadet gibi görüyorlar. Yanlış olan budur. Bu konuda insanları eğitmek gerekir.

Bu konudaki görüntülü cevaplarımızı izlemek için lütfen aşağıdaki linkleri tıklayınız:

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/hacerulesvedin-hac-veya-umre-acisindan-bir-onemi-var-midir.html

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/hacerul-esved-cennetten-mi-gelmistir-onu-opmek-sart-midir.html

İfrad haccı yapanlar kurban kesmeli midirler?

Bakara suresi 196. ayetin ilgili bölümü mealen şöyledir:

“Güven içinde olursanız hacca kadar umreden yararlanan kişiye, kolayına gelen bir kurban gerekir. Onu bulamayan kişi, üç gün hacda, yedi gün de geri döndüğünde oruç tutar. Bu tam on gün eder. Bu, ailesi Mescid-i Haram civarında oturmayanlar içindir. Allah’tan korkun. Bilin ki Allah’ın cezası pek ağırdır.”

Bu ayete göre ifrad haccı, yani umre yapmaksızın sadece hacc ibadeti yapan kişiler kurban kesmezler. Ama hacca kadar umre yapan kişilerin yani temettu’ veya kıran haccı yapanların kurban kesmesi lazımdır. Eğer bunlar para bulamama vs. gibi çeşitli sebeplerle bu kurbanı kesemezlerse üç günü hacda, yedi günü hac dönüşünde olmak üzere toplam on gün oruç tutacaklardır.

Âdetli kadınlar Kabe’yi tavaf edebilirler mi?

Hayızlı bir kadının, temizleninceye kadar hac ve umre menâsikinin hepsini yapabileceğine; fakat tavaf yapamayacağına dair bazı hadisler mevcuttur:

Hz. Aişe’den rivayet edilmiştir:

“Ben âdetli olduğum bir halde Mekke’ye geldim. Kâbe’yi tavaf etmedim, Safâ İle Merve arasında da sa’y etmedim. Bu durumu Peygamberimize ilettim. O şöyle buyurdu:

“Diğer hacılar ne yapıyorlarsa sen de aynısını yap. Fakat temizleninceye kadar Kâbe’yi tavaf etme!” (Buhârî, Hacc, 81; Müslim, Hacc, 120; Ahmed b. Hanbel, 6/39, 219, 273)

“Hayızlı ve nifaslı kadınlar boy abdesti alır, ihrama girer ve Beytullâhı tavaf dışında haccın bütün menâsikini ifa ederler.” (Tirmizî, Hac, 98; Ebû Dâvûd, Menâsik, 9; Ahmed b. Hanbel, 1/364)

Bu konuda alimlerden İbn Kayyim el-Cevziyye  -özetle- şu tespitte bulunur:

“Hac ibadetinin ifa edildiği ilk zamanlarda hacca gelen kafile, bireylerinin hepsi görevlerini bitirmedikçe memleketine dönmezdi. Mesela kafileden bir kadın hayız görür de tavafını yapamazsa kafile o kadının hayızdan temizlenmesini bekler, kadın temizlenir, tavafını yapar, ondan sonra memleketlerine dönerlerdi. Fakat günümüzde durum böyle değildir. Dünyanın bir köşesinden ibadet için hacca gelmiş bir kadın, tavaf günlerinde hayızlı olursa tavafını yapamaz. Fakat hayızdan temizleninceye kadar kafilesi onu beklemeyebilir, ülkesine döner. Kadın da onlardan ayrılamayacağına göre, tavaf yapmadan ülkesine dönme tehlikesi ile karşı karşıya kalır. O zaman burada bir zaruret durumu vardır. Ve zaruretler haramları mubah kılar. Eğer kafile, kadının temizleneceği güne kadar Mekke’de kalacaksa kadın temizleninceye kadar haccın tüm gereklerini yerine getirir ama tavaf etmez. Temizlendiği zaman tavafını yerine getirir. Fakat kafile kadının temizleneceği zamana kadar Mekke’de kalmayacaksa o zaman kadın hayızlı olduğu halde ziyaret tavafını yerine getirir.” (İbn Kayyım el-Cevziyye, İ’lâmu’l-Muvakkıîn, Beyrut, 1986, c. 3, s. 25-40)

Bize göre de en uygun görüş budur.

Arafat vakfesi bazen gününde yapılmıyor olabilir mi?

Arafat vakfesi Zilhicce’nin 9. günü öğleden sonra başlar, güneş batıncaya kadar sürer. Vakfe, ertesi günü tanyeri ağarıncaya kadar da yapılabilir. Zilhicce kameri aylardandır. Ondan önce Zilkade gelir. Her kameri ay gibi Zilkade de 29 veya 30 gün çeker. Zilkade’nin 29. günü güneşin batmasından sonra batı ufkunda batmakta olan hilal görülürse Zilhicce ayı başlamış olur. Eğer hilal görülemezse Zilkade’nin 30 gün sürdüğü, ondan sonraki günün Zilhicce’nin 1. günü olduğu kanaatine varılır.

Dünyanın coğrafi konumu sebebiyle hilâl her yerde aynı gün görülmez. Bu sebeple yeni ayın başlama günü öteden beri ihtilaflı olmuştur. Buna bir son vermek için Türkiye’nin önderliğinde çalışmalar yapılmış ve İslam Ülkeleri Takvim Komisyonu kurulmuştur. Artık hilal, ilk olarak dünyanın neresinde görülürse o andan itibaren yeni ay başlamış sayılmaktadır. Takvim komisyonu gözlem yapmamakta, yeni ayın görülebilirliğini önceden hesapla belirlemektedir. Ancak eski alimlerin çoğu yeni ayın hesapla belirlenmesini doğru bulmamış, çıplak gözle gözlemeyi şart koşmuşlardır. Diyanet İşleri Başkanlığımız, müftülüklerden gözlem yapmalarını isteyerek Takvim Komisyonunun hesaplarını gözlemle de doğrulamaktadır.

Suudi Arabistan kameri ay başlarının hesapla belirlenmesi kararına uymamaktadır. Onlar, hilali gördüğünü söyleyerek yetkililere baş vuranların şahitliğine göre yeni ayı ilan etmektedirler. Zaman zaman, hilali görmenin imkansız olduğu durumlarda dahi yeni ayın ilan edilmesi, gözlem yapanların yanılmış veya yalan söylemiş olabilecekleri kanaatini doğurmaktadır. Türkiye’nin Suudlu yetkilileri bu konuda ikna çabaları bu güne kadar bir sonuç vermemiştir. Bu sebeple bu hususta öteden beri var olan ihtilaf devam etmektedir.

Ama bu ihtilaf hiç bir zaman iki ayrı günde Arafat vakfesi yapılmasına yol açmamıştır. Çünkü Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bir Hac emirliği görevi koymuştur. Hacılar, Hac Emiri’nin belirlediği tarihte Arafat vakfesi yapmak zorundadırlar. Çünkü onun ihtilaflı bir konuda verdiği karar, ihtilafı ortadan kaldıracaktır.

Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemden şöyle bir hadis rivayet edilmiştir: “Orucunuz, oruç tuttuğunuz günde, Ramazan bayramınız bayram yaptığınız günde, Arafat’ınız Arafat’a çıktığınız günde, Kurban bayramınız da kurban kestiğiniz gündedir.” ((Kemalüddin b. el-Hümâm, Şerhu Feth’il-kadîr, Beyrut, c.III, s. 169)) Buna göre Arafat vakfesinin zamanı insanların Arafe günü olduğu kanaatiyle vakfeye durdukları gündür.

İmam Muhammed’in şöyle dediği nakledilmektedir: “Hilali bizzat gören kişi, kendi tespitine göre Arefe günü olan günde vakfe yapsa vakfesi caiz olmaz. Onun Hac Emiri ile birlikte tekrar vakfe yapması gerekir. Çünkü topluca vakfe yapılan gün gerçekte bayram günü de olsa topluluk hakkında hac günü, yani arefe günü sayılır. Vakfe vaktinde ayrılığa düşmek caiz olmaz. Bu sebeple o kişinin tek başına yaptığı vakfenin bir önemi olmaz. Görüş ve kanaat belirtilmesini caiz kılacak bir sebepten dolayı Hac Emiri vakfeyi bir gün geciktirecek olsa ondan önce vakfe yapanın vakfesi de caiz olmaz. ((İbn Hümâm, Şerhu Feth’il-kadîr, c. III, s.169)) ”

Sonuç olarak Hacıların Arafat’ta yaptıkları vakfe, özel şartları sebebiyle tam ve yerindedir. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Arafat vakfesi ile ilgili farklı uygulama yapması sözkonusu olamaz.

Beraber çalışmış olan eşler hacca da beraber mi gitmelidirler?

Erkek evini geçindirmekle sorumludur. Kadının kazandığı da kendi malıdır. Eğer kazancından evin ihtiyaçlarına harcıyor ve kocasına yardımcı oluyorsa bunun sevabını alır. Hacca gitmelerine gelince, hangisinin parası var ve sağlığı hacca gitmesine müsaitse o gider. Eğer her ikisi de hacca gidebilecek kadar zenginse ikisinin de hacca gitmesi gerekir. Fakat erkeğin kendi malından harcayarak karısını hacca götürme mecburiyeti yoktur. Eğer götürürse sevabını alır.