Skip to content Skip to main navigation Skip to footer

Dua

Cevşenin hadis ilmi açısından değeri nedir?

Cevşen Duasının Hadis İlmi Açısından Kritiği başlıklı bir yüksek lisans tezi hazırlayan Adnan Yeniay, çalışmasının “Sonuç” bölümünde Cevşen ile ilgili olarak ulaştığı bulguları şöyle sıralamıştır:

1- Cevşen duası ne Ehl-i Sünnet’in, ne de Şia’nın hadis kitaplarında yer almaktadır.

2- Cevşen duasının faziletleri hakkında gelen rivayetler, İslam’ın özüne ters düşmektedir. Cevşen duası okunduğunda veya insanların üzerinde taşındığında söz konusu faziletlerin gerçekleşeceğini söylemek ilmen doğru görünmemektedir.

3- Cevşen duasıyla ilgili akla-mantığa uymayan rivayetler bulunmaktadır.

Örneğin; rivayete göre Cebrail’in, Peygamberimizden duayı kâfirlere öğretmemesini istediği iddia edilmektedir, fakat Cevşen duası iddia edilen rivayetin aksine herkesin vâkıf olabileceği bir açıklıkta literatüre geçtiği için, duanın gizli tutulması imkânsızdır. Bu durumdan da anlaşılmaktadır ki Cebrail, Peygamberimize böyle bir şey söylememiştir.

4- Peygamberimiz ve sahabe döneminde kendisine ümit bağlanılan, güvenilen ve onunla korunulacağı düşünülen tek varlık Allah’tır. Allah’tan başka böylesine ümit bağlanılan, güvenilen ve onunla korunulacağı düşünülen hiçbir şey olmamıştır. Rasûlullâh’ın sünnetine bakıldığında da sadece Allah’a güvenildiği ortaya çıkmaktadır. Mesela Hz. Peygamber, sahabelerine ayakkabılarının bağı koptuğunda, onu dahi Allah’tan istemeyi talim etmiştir.

5- Peygamberimize nispet edilen bu duanın Rasûlullâh’ı, sahabeyi ve duayı okuyan kişiyi koruyacağı söylenmektedir. Ancak Hz. Peygamber’e ve sahabeye yapılan onca işkenceler, çektikleri sıkıntılar ve gazalarda aldıkları yaralar söz konusudur. Cevşen duası madem Rasûlullâh’ı ve sahabeyi koruyacaksa Hz. Peygamber ve ashabı niçin bu duayı okuyup sıkıntılardan, işkencelerden kurtulma yoluna gitmediler? Oysa Cevşen duası Hz. Peygamber’e gelseydi ve bahsedilen koruma işlevini ifa edecek olsaydı, Hz. Peygamber bu duayı hem okur hem de sahabelerine okumalarını tavsiye ederdi, fakat böyle bir durum olmadığı için Cevşen duasının da Rasûlullâh’a ait olmadığı ortaya çıkmaktadır.

6- Kendisine Arapça vahiy inen bir Peygambere, Farsça kalkan anlamına gelen Cevşen duasının geldiğinin iddia edilmesine karşın; Cevşen, ne birinci derece ne de ikinci derece hadis kaynaklarında bulunmaktadır.

Yukarıda sıraladığımız sebeplerden dolayı Peygamber’e nispet edilmiş bir hadis olarak rivayet edilen yaklaşık on beş sayfalık metnin sahih olması mümkün görünmemektedir. Cevşen duasının tamamı peygamberimize ait değildir, bazı bölümleri, cümleleri hadis veya ayet olarak nitelendirilebilirse de tamamının peygamberimize aidiyeti imkânsız görünmektedir.”

KAYNAK: Adnan Yeniay, Cevşen Duasının Hadis İlmi Açısından Kritiği, Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 2008, Danışman: Enbiya Yıldırım, s: 70-71.

Cevşen hakkında sitemizde yayımlanan cevabımızı aşağıdaki linkten inceleyebilirsiniz:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/cevsen-hakkinda-bilgi-verir-misiniz-hukmu-nedir.html

Ezan duasını camide cemaatle birlikte toplu olarak yapmak doğru mu?

Ezan duasında sünnete uygun olan, ezanı dinleyen her bireyin duayı tek başına yapmasıdır.

Peygamberimizin ezan okunurken müezzinin söylediklerini tekrarladığı ve ezan bittikten sonra da ezan duasını yaptığı (Bkz. Buhari, Ezan, 8) kaydedilirken toplu olarak cemaate dua yaptırdığına ilişkin herhangi bir rivayet yoktur.

Cemaatle yapılan toplu dualar hakkında bilgi edinmek için aşağıdaki linkte bulunan cevabımızı okumanızı tavsiye ederiz:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/toplu-duanin-islamiyetteki-yeri-nedir.html

Tesettüre giren bir kadının yapması gereken bir dua var mıdır?

Dinimizde “tesettür duası” diye özel bir dua yoktur. Ancak örtünme emrini yerine getirmeye yeni başladıysanız bu ibadette Allah’ın sizi sabit ve devamlı kılmasını isteyerek bu emri onun rızası için yapmaya devam etmenizi, bu konuda size güç ve sebat vermesini dileyebilirsiniz. Yani içinizden geldiğince Allah’a dua edebilirsiniz. 

Başörtüsü ile ilgili ayrıntı için lütfen aşağıdaki adresi tıklayınız:

www.suleymaniyevakfi.org/arastirmalar/basortusu-ve-ortunme.html

Âmâ bir sahabi Peygamberimizi vesile ederek mi Allah’a dua etmiştir?

Sorunuzla ilgili olarak Kur’an Işığında Tarikatçılığa Bakış kitabımızda şu bilgiler bulunmaktadır.

ŞEYH EFENDİ – Sen vesileyi kabul etmi­yor­sun. Vesileye dair delilimiz vardır. Bir zatın göz­leri âmâ olmuştu.  Muhammed sallal­lahu aleyhi ve selleme geldi, ona dua etmesini söy­ledi. O da:

“Abdest al, iki rekât namaz kıl ve ‘Ya Rabbi! Elçini ve­sile ede­rek senden şifa istiyo­rum.’ diye dua et, buyurdu.

O şahıs bu dua ile beraber “Ya Rabbi peygambe­rini hak­kımda şefaatçi kıl.” dedi. Bu sahih ha­distir. Bu hadisi kabul etmezsen biz de seni kabul etme­yiz.

BAYINDIR– Bu hadis, Tirmîzî’de, İbn Mâce’de ve Ahmed b. Han­bel’in Müsned’inde geçer.

“Gözleri kör bir adam Muhammed sallallahu aleyhi ve sel­leme gelir ve şöyle der:

– ‘Allah’a dua et, bana şifa versin.’ Allah’ın Elçisi buyurur ki:

– ‘İstersen dua ederim, istersen durumuna sab­redersin daha iyi olur.’ Adam:

– ‘Dua et’ der.

Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem ona, güzelce abdest al­masını, iki rekât namaz kılmasını ve şöyle dua etme­sini emreder:

Allah’ım! Senden istiyorum, rahmet peygam­beri Muhammed ile birlikte sana yö­neliyorum.’

– Ya Muhammed, şu ihtiyacımın görülmesi için seninle Al­lah’a yö­neldim. Ya Rabb! Onu benim hakkımda şefaatçi kıl.”[1]

“… Onu benim hakkımda şefaatçi kıl…” demek, “onun benimle ilgili duasını kabul et” demektir. Çünkü şefaat, yardımcı olmak ve istekte bulunmak için birine eşlik etmektir.[2] O,  Peygamberden, duasına eşlik etmesini istemiş, O da dua etmeye söz ve­rmiş ve onun da kendisiyle birlikte şöyle demesini istemiştir:

اللهم إني أسألك وأتوجه إليك بنبيك محمد نبي الرحمة

Allah’ım senden istiyorum, rahmet peygam­beri Muhammed ile birlikte sana yö­neliyorum.”

“Nebi” keli­mesinin başındaki bâ harf-i cerri, yanıl­tıcı olabilir. Bu harf “ilsâq” anlamı verir. İlsâq, yapış­tırmak ve bir şeyi öbürünün parçası haline getirmek demektir. Bu se­beple duanın doğru ma­nası yukarıda yazıldığı gibidir.

Aksini düşünmek şu ayete aykırı olur:

“(Ya Muhammed) De ki: Allah’ın dilemesi dışında ben ken­dime bile bir fayda ve zarar verecek durumda değilim.” (A’râf, 7/188)

KAYNAK: Abdulaziz Bayındır, Kur’an Işığında Tarikatçılığa Bakış, Süleymaniye Vakfı Yayınları, 6. Baskı, İstanbul, 2010, s: 22-24.


[1] Tirmizî, Daavât, 119. Hadis no 3578. Tirmizi hadisin sonuna şu notu düşmüştür: “Bu hasen, sahih, ga­rib bir hadistir. Hadisi sadece bu vecih­ten biliyoruz, Hatmî’li Ebu Cafer hadisinden.

İbn Mace, İkâmet’us-salât (hacet namazı), 189, no 1385; Ah­med b. Hanbel, c. IV s.138.

[2]  الشفاعة: الإنضمام إلى آخر ناصرا له وسائلا عنه Rağıb el-İsfahânî, el-Müfredât, Safvân Adnan Davudî’nin tahkikiyle) Dımaşk ve Beyrut 1412/1992, ş-f-a maddesi.

Biz de dualarımızda Nebimiz gibi refiki alayı talep edebilir miyiz

Konuyla ilgili hadislere göre Resûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem, vefatı esnasında “Allahım, beni er-Refîku’l-A’lâ zümresine kat!” (اَللَّهُمَّ … وَأَلْحِقْنِي بِالّرَفِيقِ الْأَعْلى) şeklinde dua etmiştir (Buhari, Merdâ, 19, Fedâilu’s-Sahâbe, 5, Megâzî, 83, 84; Müslim, Selâm, 46 (2191).

O zümreye dâhil olabilmek için bizlerin de aynı şekilde dua etmemizde herhangi bir sakınca yoktur.

Âmin kelimesi İslâm’a Yahudilik’ten mi geçmiştir?

Dualardan sonra “kabul buyur”, “icâbet eyle” anlamında kullanılmakta olan âmin (آمين) kelimesini söylemek sünnettir. Bu, bizzat Nebîmiz tarafından böyle yapılmış ve yapılması tavsiye edilmiştir. Konu ile ilgili hadisler şöyledir:

Ebû Hureyre radıyallâhu anh anlatıyor:

“Resûlullâh aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “İmam âmin deyince siz de âmin deyin. Zira kimin âmini meleklerin âminine tevafuk ederse geçmiş günahları affedilir.” İbn Şihâb der ki: “Resûlullâh âmîn derdi.” (Buhârî, Ezân 112; Müslim, Salât 72, (410); Muvatta, Salât 44, (1, 87); Ebû Dâvûd, Salât 172; Tirmizî, Salât 185; Nesâî, İftitâh 34, 35; İbn Mâce İkâmet 14).

Buhârî’de diğer bir rivayette şöyle gelmiştir:

“Kârî (okuyucu) âmîn deyince siz de âmîn deyin. Zira melekler de “âmin” der. Kimin âmin’i meleklerin âmin’ine tevafuk ederse geçmiş günahları affedilir.” (Buhârî, Daavât, 63.)

Bazı kaynaklara bakarak bu kelimenin İsrailiyattan gelmiş olabileceğini kabul edenler acaba niçin aynı kaynaklarda geçen yukarıdaki bilgilere itibar etmezler?! Kelimenin kaynağından ziyade Arap dilinde ve Resûlullâh tarafından hangi anlamda kullanıldığının bir önemi yok mudur? Sadece Resûlullâh tarafından kullanılmış olması bile bir Müslüman için yeterli değil midir?

Amin kelimesinin kökenine ve anlamlarına dair geniş bilgi için lütfen aşağıdaki linkte belirtilen kaynağa müracaat ediniz:

cdn.islamansiklopedisi.org.tr/dosya/3/C03001070.pdf

Benzer bir soru-cevap için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/amin-demenin-dini-dayanagi-nedir.html

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/sumer-kitabeleri-ve-dinler-arasindaki-iliskiyi-nasil-degerlendiriyorsunuz.html

Cinsel ilişkiden önce edilmesi tavsiye edilen bir dua var mıdır?

Cinsel ilişki öncesinde yapılması gereken dua ile alakalı olarak Nebîmizden şöyle bir hadis rivayet edilmiştir:

“Ümmetimden biri eşine yakınlık etmek istediği vakit:

بِاسْمِ اللهِ اَلّلهُمَّ جَنِّبْنا الشَّيْطانَ وَجَنَّبِ الشَّيْطانَ ما رَزَقْتَنا

OKUNUŞU: Bismillâh. Allâhümme cennibne’ş-şeytâne ve cennibi’ş-şeytâne mâ razektenâ.

ANLAMI: “Bismillâh. Ya Rabbi! Bizden ve bize vereceğin çocuktan Şeytanı uzak kıl” derse ve bu birleşmeden dolayı kendilerine bir çocuk verilecek olursa Şeytan o çocuğa hiçbir zaman zarar veremez.” (Buhârî, Bed’ü’l-Halk 11, Daavât 55, Tevhid 13; Müslim, Nikâh 116 (1434); Ebu Dâvûd, Nikâh 44-45; Tirmizî, Nikâh 8; İbn Mâce, Nikâh 27; Ahmed b. Hanbel, 1/217)

Gerdek gecesine özel bir dua var mıdır?

Abdullah İbn Mes’ud radıyallahu anh’dan gelen bir rivayete göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

“(Düğün gecesi) gelin damadın yanına girdiğinde, damat namaza kalkar, gelin de onun arkasında durur ve birlikte iki rekât namaz kılarlar. Ardından erkek şöyle dua eder:

اَلّلهُمَّ بارِكْ لِي فِي أَهْلِي وَبارِكْ لِأَهْلِي فِيَّ

اَلّلهُمَّ ارْزُقْهُمْ مِنِّي وَارْزُقْنِي مِنْهُمْ

أَلّلهُمَّ اجْمَعْ بَيْنَنا ما جَمَعْتَ فِي خَيْرٍ وَفَرِّقْ بَيْنَنا إِذا فَرَقْتَ إِلى خَيْرٍ.

OKUNUŞU: Allâhümme bârik lî fî ehlî ve bârik li ehlî fiyye

Allâhümme’r-zuknî minnî ve’r-zuknî minhum

Allâhümme’c-ma’ beynenâ mâ cema’te fi hayrin ve ferrik beynenâ izâ ferakte ilâ hayrin.

ANLAMI: “Allahım! Beni ve eşimi birbirimize karşı bereketli kıl. ِAllahım! Eşimin benden rızıklanmasını (faydalanmasını) benim de ondan rızıklanmamı sağla. Allahım! Bizleri bir arada tuttuğun sürece hayırda tut ve ayırırsan da hayır üzerine ayır.” (Ali b. Ebu Bekir el-Heysemi, Mecmau’z-Zevaid ve Menbe’ul-Fevaid, c.4, s: 291-292)

Bu rivayet, senedinde bulunan bazı kimselerden dolayı zayıftır. Taberâni’de geçen ve buna göre daha sağlam olan rivayette ise bu dua Peygamberimizin değil; bizzat Abdullah İbn Mesud’un tavsiyesi olarak geçmektedir. (Bkz: Heysemî, a.g.e, c: 4, s: 292)

Bazı dualarda ellerin ters çevrilmesinin sebebi nedir?

Bazı dualarda avuç içlerinin yere çevrilmesi ile ilgili rivayetler vardır. Bunlardan bir tanesi yağmur duasıdır.

Enes b. Mâlik şöyle rivayet etmiştir: 

“Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem yağmur duası yapmış ve ellerinin arkası ile gökyüzüne işaret etmiştir.” (Müslim, Salâtü’l-İstiskâ, 6 (896).

Bu hadisi şerh eden İmam Nevevi şöyle diyor:

“Bizim ulemamız (Şafiiler) ile başkalarından müte­şekkil bir grup âlim, kıtlık gibi bir belanın def-i için yapılan dualarda el­ler kaldırılarak, avuçların sırtlarının semaya çevrilmesi; bunun dışında herhangi bir istekte bulunulduğu zaman ise avuç içlerinin gökyüzüne çevrilmesi sünnettir, demişlerdir.” (İmam Nevevî, Şerh-u Sahîh-i Müslim, c: 6, s: 190, hadis no: 896)

Konuyla ilgili olarak Ahmed b. Hanbel’in Müsned’inde de şöyle bir rivayet bulunmaktadır:

“Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem, Allah’tan herhangi bir şey istediği zaman avuç içlerini yukarıya çevirirdi. Ancak bir şeyden sakınacağı zaman avuçlarının dışını yukarı çevirirdi.” (Müsned, Ahmed b. Hanbel, 4/56)

Heysemî, her ne kadar bu hadisin isnadının “hasen” olduğunu söylüyorsa da (Bkz: Mecmau’z-Zevaid, c: 10 s: 168), rivayet zincirinde bulunan İbn Lehîa’dan dolayı bu hadisin “zayıf” olduğu bildirilmiştir. (Bkz: Şevkânî, Neylü’l-Evtâr, c: 4, s: 10)

Duada ellerin durumu ile ilgili başka bir cevabımız için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/duada-iki-elimizi-acik-mi-tutalim-yoksa-birlestirelim-mi.html

Kunut duasını bilmeyenler vitir namazında hangi duayı okumalı?

Kunut duaları ayet değildir. Bu yüzden bu duaları bilmeyenler dua mahiyetindeki ayetleri veya ezbere bildikleri herhangi bir duayı okuyabilirler.

KUNUT DUALARI:

اَللَّهُمَّ إِنَّا نَسْتَعِينُكَ وَ نَسْتَغْفِرُكَ وَ نَسْتَهْدِيكَ، وَ نُؤْمِنُ بِكَ وَ نَتُوبُ اِلَيْكَ،
وَ نَتَوَكَّلُ عَلَيْكَ وَنُثْنِى عَلَيْك اْلخَيْرَ كُلَّهُ نَشْكُرُكَ وَ لاَ نَكْفُرُكَ، وَ نَخْلَعُ وَ نَتْرُكُ مَنْ يَفْجُرُكَ
.

OKUNUŞU: “Allâhümme innâ nesteînüke ve nestağfiruke ve nestehdîk. Ve nü’minü bike ve netûbu ileyk. Ve netevekkelu aleyk. Ve nüsnî aleyke’l-hayra küllehû neşküruke ve lâ nekfüruk. Ve nahleu ve netrukü men yefcüruk.

ANLAMI: “Allahım, biz senden yardım dileriz, günahlarımızı örtmeni isteriz, bizi yoluna kabul etmeni umarız. Sana inanır, sana yönelir ve seni kendimize vekil ederiz. Yaptığın bütün hayırları yâd eder, sana teşekkür ederiz. Nankör olmayız. Sana karşı günah işleyenle ilişkimizi keser, onu terk ederiz.”

اَللَّهُمَّ اِيَّاكَ نَعْبُدُ وَ لَكَ نُصَلِّى وَ نَسْجُدُ، وَ اِلَيْكَ نَسعْىَ وَ نَحْفِدُ،
نَرْجُو رَحْمَتَكَ وَ نَخْشَى عَذَابَكَ، اِنَّ عَذَابَكَ بِاْلكُفَّارِ مُلْحِقٌ

OKUNUŞU: Allâhümme iyyâke na’budu ve leke nusallî ve nescüd. Ve ileyke nes’â ve nahfid. Nercû rahmeteke ve nahşâ azâbek. İnne azâbeke bi’l-küffâri mülhık.”

ANLAMI: “Allahım, yalnız sana kul olur, senin için namaz kılar, secde ederiz. Sana yönelir, emrine derhal uyarız. Rahmetini umar, azabından da korkarız. Çünkü senin azabın kâfirlerin peşini bırakmaz.”

Bu duaların yerine Resûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellemin Ali radıyallâhu anh’a öğrettiği şu duanın da okunması tavsiye edilir:

اللَّهُمَّ اهْدِنيِ فِيمَنْ هَدَيْتَ وَعَافِنيِ فِيمَنْ عَافَيْتَ وَتَوَلَّنِي فِيمَنْ تَوَلَّيْتَ وَباَرِكْ ليِ فِيماَ أَعْطَيْتَ وَ قِنيِ شَرَّ ماَ قَضَيْتَ فَإِنَّكَ تَقْضِي وَلاَ يُقْضَي عَلَيْكَ وَإنَّهُ لاَ يَذِلُّ مَنْ وَالَيْتَ تَبَارَكْتَ رَبَّناَ وَتَعَالَيْتَ

OKUNUŞU: Allâhümme’hdinî fîmen hedeyt. Ve âfinî fîmen âfeyt. Ve tevellenî fîmen tevelleyt. Ve bârik lî fîmâ a’dayt. Ve qınî şerra mâ qadayt. Fe inneke taqdî ve lâ yuqdâ aleyk. Ve innehû lâ yezillu men vâleyt. Tebârakte rabbenâ ve teâleyt.

ANLAMI: “Ey Allahım! Hidayet verdiğin kimseler içerisinde bana da hidayet ver. Afiyet verdiğin kimseler içerisinde bana da afiyet ver. Sevdiğin kimseler içerisinde beni de sev. Bana verdiğin şeylerde bereket ver. Takdir ettiklerinin şerrinden beni koru. Senin velisi olduğun kimse alçalmaz. Sen kutlu ve yücesin ey Rabbimiz.” (Tirmizî, Salât, 341)

Bunları ezberleyemeyenler Rabbenâ âtina fi’d-dünyâ haseneten ve fi’l-âhireti haseneten ve qınâ azâbe’n-nâr” (Bakara, 2/201) duasını okuyabilirler. Anlamı: “Rabbimiz! Bize bu dünyada güzellik ver, Ahirette de güzellik ver. Bizi o ateşin azabından koru!”

Bunu da bilmeyenlerin üç defa; “Allâhümmağfirlî (Allah’ım beni bağışla)” veya üç defa; “Ya Rabbî (Ey Rabbim)” demeleri caizdir.

Peygamberimize salavat getirilmezse dua Allah’a ulaşmaz mı?

Namazdan sonra veya dua edileceği her zaman duaya Allah’a hamd-ü sena ve Peygamberimize salât-ü selamla başlamak şart değil, bir tavsiyedir. Bir hadis şöyledir:

Fedâle b. Ubeyd radıyallahu anh’tan rivayete göre, o şöyle demiştir: Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, mescitte oturmakta iken bir adam geldi namaz kıldı sonra şöyle dua etti: “Allah’ım beni bağışla bana acı.” Bunun üzerine Resûlullah: “Ey namaz kılan acele ettin, namaz kılıp oturduğun vakit Allah’a layık olduğu şekilde hamd et, sonra bana salât ve selam et, sonra da yapacağın duayı yap.” Bundan sonra başka biri namaz kıldı. Namazdan sonra Allah’a hamd etti ve Peygambere salât ve selam getirdi. Başka bir şey yapmadı. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.), o kimseye şöyle buyurdu: “Ey namaz kılan kimse! Dua et, duan kabul edilsin.” (Tirmizî, Daavat, 65)

Peygamberimize salâvat getirmeden duaların Allah katına yükselmeyeceğini söyleyenler de şu rivayete dayanmaktadırlar:

Ömer b. Hattâb radıyallahu anh’tan rivayete göre, o şöyle demiştir:

“Dua gök ile yer arasında durur, Peygamber (s.a.v.)’e salâvat getirinceye kadar o duadan hiçbir şey Allah katına yükselmez.” (Tirmizî, Salât, 352)

Tirmizi’nin hadislerini şerh eden el-Mübarekfûri, bu sözün Peygamberimize değil; Hz. Ömer’e ait olması ve senedinde bulunan ravi Ebu Kurra el-Esedi’nin mechul/tanınmayan biri olması sebebiyle hadisin zayıf olduğunu söylemiştir. (el-Mübarekfuri, Tuhfetü’l-Ahvezi, c: 2, s: 357, 486. hadisin şerhi.)

Yüce rabbimiz “bana dua edin duanızı kabul edeyim. Bana kulluk etmeyi büyüklüklerine yediremeyenler hor ve hakir olarak cehenneme gireceklerdir.” (Mü’min, 40/60) buyurmuştur. Görüldüğü gibi ayette duadan önce hamd-ü sena ve salât-ü selâm getirilmesi diye bir şarttan bahsedilmemektedir.

Allah Teâlâ kendisinden nasıl yardım isteneceğini açık bir şekilde bildirmiştir. Ayetler şöyledir:

“Ey iman edenler! Sabır ve namaz ile Allah’tan yardım isteyin. Çünkü Allah muhakkak sabredenlerle beraberdir.” (Bakara, 2/153)

Kullarım sana beni sorarlarsa, ben yakınım. Bana dua edince, dua edenin duasına karşılık veririm. Onlar da bana karşılık versinler. Bana güvensinler. Böylece olgunlaşırlar.” (Bakara, 2/186)

“En güzel isimler (el-esmâü’l-hüsnâ) Allah’ındır. O halde O’na o güzel isimlerle dua edin.” (A’raf, 7/180)

“Rabbinize yalvara yalvara ve gizlice dua edin. Çünkü O, haddi aşanları sevmez.” (A’raf, 7/55)

“… Güzel sözler O’na yükselir, o sözleri de yararlı iş (salih amel) yükseltir…” (Fâtır, 35/10)

Son ayette yer alan salih amel, sadece salât-ü selamdan ibaret olmadığına göre yukarıdaki hadisin ayetlerle de bağdaşmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz.

Yemeğin ortasında dua etmek sünnet midir?

Hadis kitaplarında konuyla ilgili rivayetlere baktığımızda Peygamberimizin yemeğin ortasında dua ettiğine dair herhangi bir rivayete rastlayamadık. O, yemeğin başında besmele çeker ve çekilmesini tavsiye eder, yemeğin başında unutulması halinde ortasında veya sonunda da besmele çekilebileceğini söylerdi. Duayı ise yemeği bitirdikten sonra ederdi. Konuyla ilgili rivayetler şöyledir:

Âişe radıyallahu anhâ Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu söyledi:

“Biriniz yemek yerken besmele çeksin. Şayet yemeğe başlarken besmele çekmeyi unutursa, hatırladığı anda ‘baştan sona bismillah’ desin.” (Ebû Dâvûd, Et’ime 15; Tirmizî, Et’ime 47)

Ümeyye b. Mahşi radıyallahu anh’tan: “Allah’ın resulü bir gün otururken yanında birisi yemek yiyordu, besmele çekmemişti. Yemeği bitirdi, ancak son bir lokması kalmıştı ki onu ağzına atarken: “Başında da sonunda da Bismillah olsun!” dedi. Bunun üzerine Resul-i Ekrem güldü ve sonra: “Şeytan durmadan bu adamla beraber yiyordu. Adam, Allah’ın adını zikredince şeytan ne yediyse kustu.” buyurdu.” (Müslim, Eşribe, 103; İbn Mâce, Dua, 19; Ebû Dâvûd, Et’ime, 15; Ahmed b. Hanbel, 3/344.)

Ebû Ümâme radıyallahu anh’tan rivayet edildiğine göre Peygamber aleyhisselâm sofrasını kaldırdığı zaman şöyle derdi:

“Ey Rabbimiz! Sana tertemiz duygularla, eksilmeyip artan, huzurundan geri çevrilmeyip kabul edilen sayısız hamd ile hamd ederiz.” (Buhârî, Et`ime 54. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Et`ime 52; Tirmizî, Daavât 55; İbni Mâce, Et`ime 16)

Muâz b. Enes radıyallahu anh’tan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Bir kimse yemek yedikten sonra: Bana bu yemeği yediren, sonucu etkileyecek bir güç ve kudretim olmaksızın onu bana nasip eden Allah’a hamd olsun, derse, geçmiş günahları bağışlanır.” (Ebû Dâvûd, Libâs 1; Tirmizî, Daavât 56. Ayrıca bk. İbni Mâce, Et’ime 16)