Abdest
Siz zaten yapılması gerekenleri yapıyorsunuz. Bundan başka bir şey yapmanız gerekmez. Fakat yapmamanız gereken bir şey var! O da tenasül organın içerine kâğıt mendil koyup kontrol etmek! Bundan kaçınmanız gerekir. Oranın ıslak yahut kuru olmasının abdestle herhangi bir ilişkisi yoktur. Böyle yaparak sağlığınızı tehlikeye atıyorsunuz. Bu tip şeyler insanda oluşan vesveseden kaynaklanmaktadır. Vesvese şeytandandır.
Abdest ve namaz diğer ibadetlerde olduğu gibi sadece Nebîmize ve biz ümmetine değil, her nebîye ve ümmetlerine farz kılınmıştır. Übeyy İbn Ka’b’ın şöyle dediği rivayet olunmuştur:
“Resûlullâh su istedi ve abdest uzuvlarını birer defa yıkayarak abdest aldı. Sonra buyurdu ki:
‘Bu, kişinin öyle bir abdestidir ki onu almazsa Allah, hiç bir namazını kabul etmez.’
Bundan sonra o, uzuvlarını ikişer defa yıkayarak abdest aldı ve şöyle buyurdu:
‘Bu, kişinin öyle bir abdestidir ki onu aldığı zaman Allah iki kat sevap verir.’
Daha sonra o, uzuvlarını üçer defa yıkamak suretiyle abdest aldı ve sonra şöyle buyurdu:
‘Bu, benim ve benden önceki Resûllerin abdestidir.’ (İbn Mâce, Tahâret, 47)
Hadisin Ahmed b. Hanbel rivayetinde bu son cümle “Bu, benim ve benden önceki nebîlerin abdestidir.” şeklinde yer almaktadır. (Ahmed b. Hanbel, 2/98.)
Hadiste görüldüğü gibi Nebîmiz “Bu, benim ve benden önceki Resûllerin/Nebîlerin abdestidir.” dediğine göre, abdestin Mekke’de biliniyor olması ve namazların ta en başından beri abdestli olarak kılınmış olması gerekir.
Üsâme b. Zeyd’in, babası Zeyd b. Hârise’ye dayanarak rivayet ettiği bir başka hadise göre abdest ve namaz, ilk gelen vahiyle birlikte Cebrail Aleyhisselâm tarafından Nebîmize öğretilmiştir. (Ahmed b. Hanbel, 4/161)
Abdest ayeti olarak bilinen Mâide sûresi 6. ayetin Medine döneminde nazil olması, içerdiği bir kolaylıkla alakalıdır ki o da abdest alırken ayakların mesh edilebilmesidir. Öyle bir kolaylık gelmeyecek olsaydı muhtemelen abdesti tarif eden herhangi bir ayet bulunmayacak; fakat buna rağmen namazlar yine de abdestsiz kılınmayacaktı. Çünkü tarihi geçmişi ilk peygambere kadar dayanan namaz ibadetinin hangi ön şartlar (abdest, gusül, vakit, kıble vs.) altında ifa edileceği gayet iyi bir şekilde biliniyor olacaktı.
İlave bilgi olarak şunlar da söylenebilir:
“ … Cebrail’in Hz. Peygamber’e namaz ve abdesti öğreterek birlikte abdest alıp namaz kıldıkları ve söz konusu ayetin nüzulünden önce asla abdestsiz namaz kılınmadığı, siyer âlimlerinin üzerinde ittifak ettikleri bir husustur. Abdestin ilgili ayetle farz kılındığı, daha önceleri ise namaz için abdest almanın mendub olduğu yolundaki münferit görüşler bir yana, bütün Müslüman âlimler abdestin Cebrail’in öğretmesiyle Mekke’de namazla birlikte farz kılındığını, zikredilen ayetin de mevcut bir hükmün ehemmiyetine binaen teyit ve takriri mahiyetinde olduğunu kabul ederler. Böylece abdest, üzerinde ihtilâf söz konusu olamayacak kesin ve müstakil bir nassa dayandırılmış olup, namaza bağlı tâli bir hüküm mülahazasıyla zamanla önemsenmeyerek ihmal edilmesi ihtimali ortadan kaldırılmıştır.” (Abdulkadir Şener, “Abdest”, Diyanet İslam Ansiklopedisi, c: 1, s: 69.)
Cevabın yayımlandığı yer için bkz: Yahya Şenol-Enes Alimoğlu, İnsanlık Tarihi Boyunca O Namaz, Süleymaniye Vakfı Yayınları, İstanbul, 2016, s. 141-143.
Her ne kadar fıkıh ve ilmihal kitaplarında “su bulununca teyemmüm bozulur” dense de suyun bulunması ile ne abdest bozulur ne de gusül. Çünkü suyun bulunması, abdesti veya guslü gerektiren bir şey değildir; sadece yeni bir teyemmüme engeldir o kadar.
Abdesti bozan şeyler –tuvalet dışında olsa da- tuvalette olan şeylerdir. Bunlar yellenme, büyük abdest ve küçük abdestten ibarettir.
Guslü gerektiren durumlar da cinsel ilişki, rüyada veya uyanıkken boşalma ve kadınların adet ve lohusalık bitimidir.
Abdestten sonra kelime-i şehadet getirmeniz yeterlidir. Aşağıdaki hadise göre bu, Peygamberimizin güzel bir tavsiyesidir.
Ukbe b. Amir demiştir ki: “Biz Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin yanında iken kendi işimizi kendimiz görürdük, kendi develerimizi de sırayla güderdik. (Bir gün) deve gütme sırası bende idi. Develeri akşamleyin ağıllarına götürdüm. Resûl-ü Ekrem’e halka hitap ederken yetiştim. (Şunları) söylediğini işittim:
“Sizden biriniz abdesti güzelce alır, sonra kalbi ve yüzüyle (namaza) yönelerek iki rekât namaz kılarsa (Allah celle celâluh o kimsenin cennete girmesine) kesinlikle hükmeder.”
Ben, “Oh oh ne güzel şey” dedim, önümde bulunan bir kimse de, “Ey Ukbe bundan önceki bundan daha da güzeldi.” dedi. Bir de baktım ki bu Ömer radıyallahu anh… “Ey Ebû Hafs, bundan öncekiler neydi?” diye sordum. O da -Sen gelmeden biraz önce Resûlullah:
“Sizden biriniz güzelce abdest alır, abdestini aldıktan sonra da: “Eşhedü ellâ ilâhe illallâh ve eşhedü enne Muhammeden abduhu ve resuluh: Ben Allah’tan başka ilâh olmadığına, ortağı olmayıp tek olduğuna ve Muhammed’in Allah’ın kulu ve Rasûlü olduğuna şahitlik ederim” derse, o kimseye cennetin sekiz kapısı (birden) açılır, istediğinden girer” buyurdu, diye cevap verdi. (Müslim, Taharet 17 (234); Ebu Davud, Taharet, 65; Nesai, Taharet, 109)
Hadiste geçen cennet kapılarının açılması ifadesinden maksat, “ya o anda o kişiye cennet kapılarının gerçek manada açılarak o kimseyi beklemesidir. Yahut kapının açılmasından maksat, o kimsenin cennetin kapılarının açılmasını temin edecek işi işlemiş olmasıdır.” (Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Necati Yeniel, Hüseyin Kayapınar, Kontrol: Mehmed Savaş, Şamil Yayıncılık, İstanbul, 1987, c: 1, s: 309)
Abdest ve guslün tarif edildiği ayet şöyledir:
“Müminler! Namaza kalktığınız zaman yüzlerinizi ve dirseklerinize kadar ellerinizi yıkayın. Başınıza meshedin ayaklarınızı da topuklarınıza kadar. Eğer cünüp iseniz yıkanın. Hasta veya yolculuk halinde olursanız ya da sizden biri abdest bozduğu yerden gelirse yahut kadınlarınızla birleşir de su kullanma imkanı bulamazsanız temiz bir yüzeye yönelip onunla yüzünüzü ve ellerinizi meshedin. Allah, size güçlük çıkarmak istemez. Ama sizi arındırmak ve size olan nimetini tamamlamak ister. Belki görevlerinizi yerine getirirsiniz. ” (Mâide, 5/6)
Bu ayete göre cünüp olanlar ancak gusül abdesti almak sureti ile namaz kılabileceklerdir. Dolayısıyla bir kişi gusül abdesti aldıktan sonra abdesti bozucu herhangi bir sebep olmadığı müddetçe yeni bir namaz abdesti almaya gerek olmadan namaz kılabilir. Bu konuda gusül yeterlidir.
Âişe radıyallâhu anhâ’dan şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem gusül alır, iki rekât (sünnet)i ve sabah namazını(n farzını) kılardı. Onun gusülden sonra (bir de) abdestini yenilediğini hatırlamıyorum.” (Ebû Dâvûd, Tahâret, 98)
Yine Âişe Validemizden şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullâh gusülden sonra (ayrıca) abdest almazdı.” (Tirmizî, Tahâret, 79; Nesâî, Tahâret 160; İbn Mâce, Tahâret, 96; Ahmed b. Hanbel, 6/68, 192)
Bu hadisi rivayet ettikten sonra İmam Tirmizî: “Sahabe ve tabiin ilim adamlarından birçoğunun görüşü budur. Yani ‘Gusülden sonra abdest almak gerekmez’ derler” açıklamasını yapmıştır.
Abdullah İbn Ömer’den rivayet edildiğine göre, Resûlullâh’a gusül abdesti aldıktan sonra abdest almakla alakalı bir soru sorulunca O; “Hangi abdest gusülden daha iyi olabilir ki!” buyurmuştur. (Hâkim, Müstedrek, Tahâret, hadis no: 103 (548).
İlgili cevapta belirtildiği gibi kınanın altına su geçmesi, altının yıkanması anlamına gelmez. Emir, oraya suyu ulaştırmak değil, yıkamaktır. Bu sebeple altına suyun geçmesi ile geçmemesi arasında bir fark yoktur. Yazıyı tekrar ve dikkatlice okursanız sorularınızın tamamının cevabını bulabilirsiniz.
www.fetva.net/yazili-fetvalar/oje-abdeste-ve-gusul-abdestine-mani-midir.html
Kınayı bir veya iki kere sürdüğünüzde bahsettiğiniz durum olabilir; ama sürekli sürerseniz bir tabaka oluşturduğunu görürsünüz.
Aşağıdaki linkte bulunan görüntülü cevabımızı da izlemenizi tavsiye ederiz:
www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/ojeli-tirnaklarla-abdest-alinabilir-mi.html
Eğer gaz kaçırmadığınızdan eminseniz kesinlikle namaza devam etmelisiniz. Zira fıkıhta “şekk ile yakîn zâil olmaz” (Mecelle, madde: 4) diye bir prensip vardır. Yani şüpheyle gerçekler ortadan kalkmaz. Bu konuda taviz vermemeli, namaza devam etmelisiniz. Aksi takdirde zamanla vesveseye düşer, hayatınızı zindana çevirirsiniz. Vesvese şeytandır. Bu konuda ona prim vermeyin.
Bu gibi konularda yaşanan vesveselerden kurtulmakla alakalı olarak aşağıdaki linkte yer alan görüntülü cevabımızı izlemenizi tavsiye ederiz:
www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/ibadetlerimde-asiri-derecede-vesvese-var-nasil-kurtulabilirim.html
Bir annenin bebeğini emzireceği zaman abdestli olması şart değildir. Her durumda bebek emzirilebilir: Abdestli, abdestsiz, cünüp veya âdetli bir durumdayken emzirmenin bebeğin maneviyatına olumsuz etkisi olmaz. Bu konuyla ilgili olarak anlatılan şeylerin herhangi bir dayanağı yoktur. O yüzden içiniz rahat olsun. Çocuğun maneviyatına etki edecek olan, sizin davranışlarınız ve ona öğreteceğiniz şeylerdir.
Abdestin sadece namaz için gerekli olduğuna dair aşağıdaki linkte yer alan cevabımızı da okumanızı tavsiye ederiz:
www.fetva.net/yazili-fetvalar/abdestli-olmayanin-yaptigi-yemek-yenir-mi.html
Abdest organlarının peş peşe yıkanması demek olan müvâlât/vilâ Hanefi ve Şâfiî mezheplerine göre sünnet, Mâlikî ve Hanbelî mezheplerine göre ise farzdır. (Bkz: Vehbe ez-Zuhaylî, el-Fikhu’l-İslâmî ve Edilletuh, c: 1, s. 233-234) Yani bir organ yıkandıktan sonra başka bir şeyle uğraşmadan hemen diğer organı yıkamak veya mesh etmek gerekir.
Abdesti tarif eden Mâide sûresi 5. ayetten ve konuyla ilgili hadislerden hareketle bunun farz olduğu söylenemez. Fakat yine de başka bir işle uğraşmadan hemen diğer organa geçmek ve daha önce yıkanan organları kurulamayı en sona bırakmak gerekir.
Gözlerin içi namaz abdestinde de gusülde de yıkanmaz. Dolayısıyla gözünüzde lens olup olmamasının abdestinize ve guslünüze bir etkisi yoktur. Onları çıkarmadan aldığınız abdestle namaz kılabilirsiniz.
Benzer bir cevap için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:
www.fetva.net/yazili-fetvalar/abdest-alirken-gozlerin-ici-yikanir-mi.html
Her abdest öncesinde iç çamaşırın kontrol edilmesi gerekmez. Fakat küçük abdestinizi yaptıktan sonra sızma olmaması için istibra yapmanız gerekir. İstibra sayesinde sızmanın ve dolayısıyla çamaşırın kirlenmesinin önüne geçmiş olursunuz.
Daha geniş bilgi için şu linke girebilirsiniz.
Mâide sûresinin 6. ayetine göre tuvalete gitmek yani orada ihtiyaç gidermek abdesti bozar. Tuvalette olan eylemlerden biri de yellenmek, gaz çıkarmak olduğuna göre bunun abdesti bozacağı açıktır.
Uyku halinde ise kişinin farkında olmadan abdestinin bozulmuş olması ihtimalinin derecesine itibar edilir. Bu sebeple yatarak derin uykuya dalmak abdesti bozar. Uyku ile uyanıklık arasındaki hal ise bozmaz.
www.fetva.net/yazili-fetvalar/yellenmek-neden-abdesti-bozar.html
Mesh, sözlükte ‘bir şeyi silmek, sıvazlamak’ demektir. Abdestte başın meshi, ıslak olan elin başın bir bölümü üzerine sürülmesidir. Saç diplerinin ıslanması şart değildir. Böyle olsaydı bunun adı mesh değil; yıkama olurdu.
Oje, tırnakların üzerinde tabaka oluşturan ve suyun tırnakların altına geçmesini engelleyen bir maddedir. Kadınlar bunu süslenme amacı ile tırnaklarına sürerler. Eski ulema döneminde böyle bir maddenin olmamasından dolayı, bunun abdeste veya boy abdestine (gusle) engel olup olmayacağı konusunda tereddütler ortaya çıkmıştır.
Eskiden kadınlar ellerine kına yakar, kına parçacıkları tırnaklar üzerinde bir tabaka oluştururdu. Kına yakma adeti hâlâ devam etmektedir.
Abdest ayetinde Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
“Mü’minler! Namaza kalktığınızda yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayınız.” (Mâide, 5/6)
Yıkama, organın üzerinden suyun akıtılması şeklinde tarif edilmiştir. Ebu Hanife ve İmam Muhammed’e göre bir damla da olsa suyun akması gerekir. Yağ sürer gibi suyu organa sürmek yeterli olmaz. Ebu Yusuf ise organın ıslanmasını yeterli görmüş, suyun akmasını şart koşmamıştır. (İbn Âbidîn, Hâşiyetü Reddi’l-Muhtâr, İstanbul, 1984, c. 1, s. 96) Organın üzerine su sürmenin yıkama olmayacağı açıktır. Çünkü bu, organı ıslak elle mesh etmek olur. Halbuki ayette emredilen, yıkamadır; mesh değil.
Kına çok ince de olsa tırnak üzerinde bir tabaka oluşturur. Başka bir şekilde o rengin tırnak üzerinde kalması mümkün olmaz. Kına çamurunun parçacıkları tırnak diplerinde sert tabaka oluşturur ve suyun tırnağa ulaşmasını engeller. Kına, oje gibi değildir. Gözeneklerinden tırnağa su ulaşabilir. Ancak bu suyun tırnağın tamamına ulaşması ve tırnağın üzerinden akıp gitmesi mümkün değildir. Bunun olabilmesi için, suyun tırnakla kınanın arasına girmesi gerekir ki bu durumda tırnakta kına kalmaz. Böyle bir şeyin mümkün olmadığı açıktır. Bu sebeple kınalı tırnağın emredildiği şekilde yıkanması mümkün değildir.
Abdest ayetinin sonunda Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
“Allah size (abdest ve guslü emretmekle) bir güçlük çıkarmak istemiyor. Ama sizi arındırmak ve size olan nimetinin tamamlamak istiyor. Belki şükredersiniz.” (Mâide, 5/6)
Kadının süslenmesi yasak olmadığından abdest alırken tırnağındaki kınayı kazımasını emretmenin güçlük doğuracağı kesindir. Bu sebeple fakihler, kınanın abdeste ve gusle mani olmayacağını söylemişlerdir. Hanefilerin konu ile ilgili görüşleri şöyledir:
“Kına, pire pisliği, kir tabakaları, vücuda sürülen yağ, krem, tırnak aralarına giren kirler vs. her ne kadar suyun organ üzerinden akmasına mâni ise de zaruretten dolayı abdeste ve gusle mâni olmazlar.” (İbn Âbidîn, Hâşiyetü Reddi’l-Muhtâr, c. 1, s. 155-156)
Buradaki ‘zaruret’ yukarıdaki şeyleri temizleme sıkıntısından doğan zarurettir. Çünkü onları temizleme emredilecek olsa insanlar zor durumda kalır ve bir çoğu abdest alıp namaz kılma imkanı bulamazdı. Oje de yukarıdaki maddelerle aynı konumdadır. Kadının tırnaklarına oje sürmesini veya tırnaklarını cilalamasını yasaklayan bir hüküm olmadığına göre abdest veya gusülden önce bunların temizlenmesini şart koşmanın güçlük doğuracağı açıktır. Yukarıdaki ayet, Allah’ın güçlük çıkarmak istemediğini ama bizi arındırmak istediğini bildirmektedir. Tırnakları ojeli veya cilalı olan kişiler ellerini yıkadıkları zaman temiz sayılacaklarından, Allah’ın bu konudaki emri de yerine gelmiş olmalıdır.
Sonuç olarak oje ve tırnak cilası abdest ve gusle mâni değildir.
Aşağıdaki linkte bulunan görüntülü cevabımızı da izlemenizi tavsiye ederiz:
www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/ojeli-tirnaklarla-abdest-alinabilir-mi.html
Âlimlerin büyük çoğunluğu tilavet secdesini namazdan bir parça olarak kabul etmiş ve namaz için gerekli olan abdest, kıble, setr-i avret gibi şartları, tilâvet secdesi için de şart koşmuşlardır.
Bu konuda İmam Şevkânî şu açıklamaları yapmıştır:
“Tilâvet secdesi ile ilgili hadislerde, secde edenin abdestli olacağına dair bir işaret yoktur. Secde ayeti okunduğunda Resûlullâh’la beraber yanında kim bulunuyorsa hep birlikte secde ederlerdi. Onların hiçbirinden Resûlullâh’ın kendilerine, “abdest alın” diye emrettiği naklolunmadı. Aynı anda hepsinin abdestli bulunması ise uzak bir ihtimaldir. Aynı şekilde onunla beraber (Mekkeli) müşrikler de secde ediyordu (Bkz: Buhârî, Sucûdu’l-Kur’ân, 4). Hâlbuki onlar pistir, dolayısıyla abdestleri sahih bile değildir. Yine Buhârî’nin rivayetine göre Hz. Ömer’in oğlu Abdullah, abdestsiz olarak tilavet secdesi yapardı.
İbn Hacer’in Fethu’l-Bârî (c: 5, s. 252-253, 1071. hadisin şerhi) adlı kitabında konu ile ilgili şu bilgiler yer almaktadır:
“Tilâvet secdesinin abdestsiz olarak yapılmasının caiz olduğu konusunda Abdullah İbn Ömer’e, Şa’bî”den başka kimse tâbi olmamıştır.” Bu haberi İbn Ebî Şeybe sahih bir senetle tahric etmiştir. Yine İbn Ebî Şeybe’nin Ebû Abdurrahmân es-Sülemî’den tahric ettiğine göre; “Abdullah İbn Ömer secde ayetini okur, abdestsiz olduğu halde kıbleye de dönmeyerek yürüdüğü halde ve îmâ ile secde ederdi.” (eş-Şevkânî, Neylü’l-Evtâr, c: 3, s. 119, Bâbu’t-Tekbîr li’s-Sücûd ve mâ Yegûlü fîhi; Seyyid Sâbık, Fıkhu’s-Sünne, 12. Baskı, Beyrut, 1996, c: 1, s. 166)
Yukarıda söylenenler Mâide sûresinin 6. ayetine uygundur. O ayette Allah Teâlâ, abdesti namaz kılmak için şart koşmaktadır. Tilavet secdesi ise her ne kadar namazdan bir parça gibi gözükse de gerçekte namaz değildir. Dolayısıyla abdestsiz olarak yapılmasında bir sakınca yoktur.
NOT: Buhârî’nin “Abdullah İbn Ömer abdestsiz olarak tilavet secdesi yapardı” rivayeti Buhârî’nin bazı baskılarında, el-Asîlî rivayetinde “Abdullah İbn Ömer abdestli olarak tilavet secdesi yapardı” şeklindedir. Fakat İbn Hacer’in belirttiğine göre doğrusu, İbn Ömer’in abdestsiz olarak bu secdeyi yaptığıdır. Nitekim çoğu baskıda rivayet bu şekildedir. (Bkz: Fethu’l-Bârî, c: 5, s. 252, 1071. hadisin şerhi)
Yemek yapmak veya yemek için abdestli olmak gerekmez. Dinimizde böyle bir şey yoktur. Abdullah İbn Abbâs’tan rivâyete göre, Resûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem tuvaletten çıktıktan sonra kendisine yemek hazırlanmıştı. Oradakiler “sana abdest suyu getirelim mi?” dediler. Bunun üzerine Resûlullâh şöyle buyurmuştur:
“(Hayır!) Ben ancak namaza kalktığım zaman abdest almakla emrolundum.” (Tirmizî, Et’ime, 40; Ebû Dâvûd, Et’ime, 11)
NebÎmiz; “Ben ancak namaza kalktığım zaman abdest almakla emrolundum” sözüyle, “Müminler! Namaza kalktığınız zaman yüzlerinizi ve dirseklerinize kadar ellerinizi yıkayın. Başınıza mesh edin ayaklarınızı da topuklarınıza kadar…” (Mâide, 5/6) âyet-i kerimesine işaret etmiş ve namaza kalkmanın dışında hiçbir iş için abdest almakla emrolunmadığını ifade buyurmuştur.
Hanefilere göre meshin müddeti, ikamet halinde olan (yolcu hükmünde bulunmayan) kimse için bir gün bir gece, yani yirmi dört saattir. En az on sekiz saat (üç günlük) bir mesafeye gitmek üzere yola çıkan bir misafir (yolcu) için ise, üç gün (yetmiş iki saat) geçerlidir. Bu müddetin başlangıcı, mestler giyildikten sonra ilk abdestin bozulma zamanından itibarendir. Örnek verilirse bir kimse abdestini tamamladıktan sonra o taharet üzerine mestlerini giyse de beş saat sonra ondan abdesti bozucu bir hal meydana gelse bu beşinci saatten itibaren meshin müddeti mukim için yirmi dört saat ve misafir için yetmiş iki saat devam eder. Mestleri giyiş zamanına bakılmaz.
Malikîlere göre, mesh için bir zaman yoktur. Guslü gerektiren bir durum olmadıkça, mestler üzerine daima mesh yapılabilir. Ancak cuma namazını kılacak kimseler için, her cuma günü mestlerini çıkarıp ayaklarını yıkamaları mendubdur.
Şafiî ve Hanbelîlere göre, mubah bir yolculukta bulunan kimse için mesh müddeti üç gün, üç gecedir (yetmiş iki saat). Ma’siyet sayılan bir seferde ise bu müddet bir gün bir gecedir (yirmi dört saat). (Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslam İlmihali, “Mesh Müddeti”, s. 77; 156 ve 158. paragraflar)