Zina
Kur’ân ışığında yaptığımız çalışmalardan ortaya çıkan sonuca göre tecavüz suçu işleyene iki tür yaptırım uygulanmalıdır. Bunlardan ilki kul hakkı kapsamındaki tazminatlar, ikincisi ise ceza kapsamındaki yaptırımdır. Suçla birlikte doğan Allah hakkı ise suçlu ile Allah arasındadır; kişi tövbe eder, kendini düzeltirse uhrevî cezadan kurtulur. İşlediği suça karşı verilecek ceza kamu hakkı kapsamında olduğu için, suç sabit olduktan sonra suçlu hiçbir şekilde cezadan kurtulamaz. Verilecek tazminat cezaları kul hakkı kapsamında olduğu için mağdur tarafından affedilebilir.
1. TAZMİNATLAR
Mağdurun durumuna göre tazminatın miktarı değişir. Aşağıdakilerden biri veya birkaçı aynı anda takdir edilebilir.
a. Diyet: Tecavüz fiilinden dolayı vücutta meydana gelebilecek doku yaralanmalarına karşılık ödenecek tazminat tam diyet üzerinden tespit edilir.
b. Mehr-i Misil: Evliliğinin zamansız bitmesi veya hiç evlenememe veyahut dengi olmayanla evlenme zorunda kalması ihtimaline binaen suçluya mehr-i misil yükletilir. Mesela bekar bir kızın tecavüze uğraması neticesinde artık hak ettiği dengi biriyle evlenememe veya dul biriyle evlenmek zorunda kalma ihtimali, evli kadının tecavüze uğraması sonucunda kocasının onu boşaması gibi durumlara karşılık olmak üzere faile mehr-i misil yükletilir.
c. Hükümet-i Adl: Mağdurun sahip olduğu maddi menfaati kaybetmesi durumunda bilirkişilerce usulü dairesince takdir ve tayin edilecek diyettir. Örneğin mağdurun işini, çevresini ve itibarını kaybetmesi gibi durumlarda faile yükletilir.
2. CERRÂHÎ KASTRASYON CEZASI
Fail hukûken ve ahlâken dokunulması yasak bir organa hakkı olmayarak ve zorla zarar verdiği için kendi organına da zarar verilmesini hak eder. Failin verdiği zarar mağdurda bir ömür boyu etkisini sürdürecektir. Suçun bu vasfından dolayı verilecek ceza da fail üzerinde bir ömür boyu kalıcı olmalıdır. Bu vasfı sağlayacak ceza; cerrâhî kastrasyon yani cerrâhî hadım işlemidir. Şu halde tecavüz suçunun cezası cerrâhî hadımdır.
Bu ceza ile birlikte bir defalık zarara karşı sürekli zarar verilmiş olur denecek olursa: hırsızlık suçunda da fail bir defa zarara karşılık ömür boyu kesik elle dolaşmak zorunda kalmaktadır.
Ceza ağır denilecek olursa, cezanın ağırlığı suçun ağırlığından kaynaklanmaktadır. Normal hırsızlıkta sadece el kesiliyorken, fesat yollu hırsızlıkta (hirabe durumunda) elle birlikte ayak da kesilmektedir (Bkz: Mâide, 5/33). Suçun ağırlığı arttıkça cezanın ağırlığı da artmaktadır.
Tecavüz suçunun cezasına dair daha geniş bilgi için aşağıdaki linkte bulunan mukayeseli fıkıh müzakeresinin izlenmesini tavsiye ederiz:
www.kurandersi.com/mukayeseli-fikih-dersleri/tecavuz-sucunun-cezasi/
Dr. Adem Yıldırım
Not: Konuyla ilgili olarak kaleme aldığımız akademik bir makale hakemli dergide yayımlanmıştır. Aşağıdaki bağlantıdan ulaşılabilir:
Zina edenlerin hem bu dünyada hem de ahirette cezası vardır. Bununla ilgili olarak Allah Teala şöyle buyurmuştur:
“Zina eden kadınla zina eden erkekten her birine yüz sopa vurun. Eğer Allah’a ve son güne inanıyorsanız, Allah’ın verdiği cezayı yerine getirirken onlara karşı yumuşamayın. İnananlardan bir takımı da onlara yapılan azabı gözleriyle görsün” (Nûr, 24/2)
Zina edene 100 sopa vurulması imgesel değil, gerçek bir cezadır. Aksi takdirde ayette belirtilen “İnananlardan bir kısmı da onlara yapılan azabı gözleriyle görsün” ifadesinin bir anlamı olmazdı.
Zina edenlere vurulan 100 sopa cezası dünyadaki cezadır. Kişi tövbe etmediyse bunun ahiretteki cezası ayrıdır.
www.suleymaniyevakfi.org/kuran-arastirmalari/nesih-ve-recim-cezasi.html
Allah Teâlâ zinayı büyük günahlar arasında sayarak ahiretteki cezasıyla ilgili de şöyle buyurmaktadır:
“Onlar, Allah’la beraber bir başka tanrı oluşturarak ondan yardım dilemezler. Allah’ın dokunulmaz kıldığı bir cana haklı sebep olmadan kıymazlar. Zina da etmezler. Her kim bunları yaparsa şerre yaklaşmış olur ve kıyamet günü onun azabı katlanır. O azap içinde alçalmış olarak ölümsüzleşir. Ancak tövbe eden, inanan ve iyi iş yapan başkadır. Allah onların günahlarını sevaba / iyiliğe çevirir. Allah bağışlar, ikram eder. Kim tövbe edip iyi davranış gösterirse, şüphesiz o, tövbesi kabul edilmiş olarak Allah’a döner. Çünkü Allah Teâlâ bağışlar ve ikramda bulunur.” (Furkân, 25/68-70).
Şartlar gerçekleştiğinde bu ceza aynen günümüzde de uygulanır. Bununla ilgili olarak daha önce gelen bir soruya verdiğimiz cevabı aşağıdaki linkten okumanızı tavsiye ederiz:
www.fetva.net/yazili-fetvalar/gunumuzde-zina-sucu-isleyen-kisilerin-cezasi-ne-olmalidir.html
Böyle kötü bir muameleye maruz kalan çocuğun veled-i zina olduğu yolundaki iddia kabul edilemez. Bu iddia, o çocuğu doğuran kadının itirafı ile veya dört şahit ile ispatlanamadığı takdirde iffetli kadına zina iftirası atılmış olur. Bunun cezası da o iddiayı ortaya atanlara 80 kırbaç vurulması ve bir daha asla şahitliklerinin kabul edilmemesidir.
Bununla ilgili ayet şöyledir:
“İffetli kadınlara zina suçu atan, sonra da dört şahit getiremeyenlere seksener değnek vurun. Onların şahitliğini hiçbir zaman kabul etmeyin. Onlar yoldan çıkmışlardır.” (Nûr, 24/4)
Nebîmiz sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“Sizleri (beraberinde mahremi bulunmayan) kadınların yanlarına girmekten men ederim.” Bunun üzerine Ensâr’dan bir adam “Ya Resûlallâh! (Kocanın babaları ve oğullarından başka diğer) erkek akrabalarına ne dersin?” diye sordu. Resûlullah da “Onlarla halvet (baş başa kalmak) ölümdür.” buyurdu.” (Buhârî, Nikâh, 112; Müslim, Selâm, 20 (2172).
Allah Teâlâ kadınlarla ilgili olarak şöyle buyurmuştur:
“Mümin kadınlara da söyle gözlerini sakınsınlar; edep yerlerini ve çevresini örtsünler. Görünen kısım dışındaki süslerini açmasınlar. Başörtülerini yakaları üstüne kadar indirsinler. Kocaları, babaları, kocalarının babaları, oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kendi kadınları, elleri altında bulunan esirler, ele bakar hale gelmiş ve erkekliği kalmamış kimselerle kadınların edep yerlerinin farkına varamamış çocuklar dışında hiç kimseye süslerini açmasınlar…” (Nûr, 24/31)
Buna göre bir kadın ancak yukarıda belirtilen erkeklerin yanında oturabilir ve başını açabilir. Bu sayılanların dışında kalan akrabalar da olsa yabancı sayılırlar ve bir kadın o erkeklerin yanında mahrem yerlerini açamaz ve onlarla asla kapalı bir yerde baş başa kalamaz. Ama onlarla umuma açık yerlerde konuşması, selamlaşması yasak değildir. Bu kişilerin yanına tesettürlü kıyafetlerle çıkabilir.
Müslümanların haramlardan kaçınmaları gerektiği gibi haramlara götüren yollardan da kaçınmaları gerekir. Allah Teâlâ özellikle büyük günahları haram kılarken “onlara yaklaşmayın”, “onlardan uzak durun” buyurmuştur.
Zina ile ilgili Allah şöyle buyurmuştur:
“Zinaya yaklaşmayın. Çünkü o, çok çirkin bir iş ve kötü bir yoldur.” (İsrâ, 17/32)
Yaklaşmamak da ancak araya mesafe koymakla olur ki bunlar da yani mefsedete götüren vasıtalar da dinen yasaklanmıştır.
www.fetva.net/yazili-fetvalar/harama-goturen-yollar-da-haram-midir.html
Üçüncü bir kişinin bilerek evini bu gibi kişilere teslim etmesi de onların günahına ortam sağlamak sayılacağından günahtır, günaha destek vermektir. Bununla ilgili olarak da Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“İyi bir işe arka çıkan ondan bir pay alır; kötü bir işe arka çıkan da onun sıkıntısına katılır. Allah, her şeyin karşılığını verir.” (Nisâ, 4/85)
“İyilikte ve fenalıktan sakınmakta yardımlaşın, günah işlemek ve aşırı gitmekte yardımlaşmayın.” (Mâide, 5/2)
Doğrudur. İmam-ı Azam Ebû Hanife, kendisine isnad edilen el-Âlim ve’l-Müteallim adlı eserinde Tirmizî ve Ebû Dâvûd’da geçen bu hadisi “Kur’an’a aykıdır” diyerek reddetmektedir. O eserin Türkçe tercümesinden ilgili bölümü aşağıya alıntılıyoruz. Okumanızı tavsiye ederiz:
Talebe (Ebû Mukâtil): “Mü’min zina edince, başından gömleğinin çıkarıldığı gibi, imanı da çıkarılır, sonra tevbe edince iman kendisine iade edilir.” (Ebû Dâvûd, Sünnet, 15; Tirmizî, İman, 11) hadisini rivayet eden kimseler için ne dersiniz? Eğer tasdik ederseniz Haricîlerin (Haricîler, ameli imanın bir parçası olarak düşünen, büyük günah işleyenin kâfir olduğunu iddia eden bir fırka) prensiplerini kabul etmiş olursunuz. Onların görüşlerinden şüphe ederseniz, Haricîlerin prensiplerinde de şüpheye düşmüş ve ifade ettiğiniz haktan rücû’ etmiş olursunuz. Eğer, râvilerin sözünü tekzip edecek olursanız, onlar da sizi Hz. Peygamber’in sözünü yalanlamış olmakla suçlarlar. Çünkü onlar, Hz. Peygamber’e ulaşıncaya kadar, bu hadisi muteber kişilerden nakletmişlerdir.
Âlim (Ebu Hanife): Tekzip etmek, ancak “Ben Hz. Peygamber’in sözünü yalanlıyorum,” diyen kimsenin yalanlamasıdır. Lâkin bir kimse “Ben Hz. Peygamber’in söylediği her şeye iman ederim, fakat o kötülük yapılmasını söylemedi, Kur’ân’a da muhalefet etmedi” derse, bu söz o kimsenin, Hz. Peygamber’i ve Kur’ân-ı Kerim’i tasdik etmesi; Allah’ın Resulünü, Kur’ân’a muhalefetten tenzih etmesidir. Eğer, Hz. Peygamber, Kur’ân’a muhalefet etse ve Allah için hak olmayan şeyleri kendiliğinden uydursa idi, Allah onun kudret ve kuvvetini alır, kalp damarını koparırdı. Nitekim bu husus Kur’ân’da şöyle belirtilir:
“Eğer peygamber söylemediklerimizi bize karşı, kendiliğinden uydurmuş olsa idi, elbette onu kuvvetle yakalar, sonra da kalp damarını koparıverirdik. Sizin hiçbiriniz de buna mâni olamazdı.” (Hâkka, 69/45-47)
Allah’ın peygamberi, Allah’ın kitabına muhalefet etmez, Allah’ın kitabına muhalefet eden kimse de Allah’ın peygamberi olamaz. Onların rivayet ettikleri bu haber Kur’ân’a muhaliftir. Çünkü Allah; Kur’ân-ı Kerîm’de “Zina eden kadın ve erkek..” (Nur, 24/2) ayetinde zâni ve zâniyeden iman vasfını nefyetmemiştir. Keza, “Sizden fuhşu irtikap edenlerin her ikisini de..” (Nisa, 4/16) ayetinde Allah “sizden” kaydı ile Yahudi ve Hıristiyanları değil, Müslümanları kastetmektedir. O halde Kur’ân-ı Kerim’in hilafına, Hz. Peygamber’den hadis nakleden herhangi bir kimseyi reddetmek, Hz. Peygamber’i reddetmek veya tekzip etmek demek değildir. Bilakis, Hz. Peygamber adına bâtılı rivayet eden kimseyi reddetmek demektir. İtham Hz. Peygamber’e değil, nakleden kimseye râcidir. Hz. Peygamber’in söylediğini duyduğumuz yahut duymadığımız her şey can, baş üstünedir. Biz onların hepsine iman ettik, onların Allah’ın Resulü’nün söylediği gibi olduğuna şehadet ederiz. Keza Hz. Peygamber’in, Allah’ın nehyettiği bir şeyi emretmediğine, Allah’ın kullarına ulaştırılmasını emrettiği bir şeye de mâni olmadığına şahitlik ederiz. O, hiçbir şeyi Allah’ın tavsif ettiğinden başka şekilde tavsif etmez. Yine şehadet ederiz ki O, bütün işlerde Allah’ın emrine muvafakat etmiş, hiçbir bid’at ortaya koymamıştır. Allah’ın söylemediği hiçbir şeyi de, Allah’a isnat etmemiştir. Bunun için Allah Teâlâ “Kim Resule itaat ederse, Allah’a itaat etmiş olur.” (Nisa, 4/80) buyurmaktadır. (İmam-ı Azam’ın Beş Eseri, Tercüme, Mustafa Öz, 2. Bs., İFAV Yayınları, İstanbul, 1992, “el-Âlim ve’l-Müteallim”, s: 24-25)
Nebîmiz zamanında bir erkek zina itirafında bulunmuştu. Allah’ın Elçisi sopa istedi. Kırık bir sopa getirildi. “Daha iyisi olsun” dedi. Yeni bir sopa getirildi, budakları yontulmamıştı. “Bundan hafif olsun” dedi. Düzgün, yumuşak bir sopa getirildi. Allah’ın Elçisi emretti, adama sopa vuruldu. Sonra şöyle dedi:
“Ey insanlar! Artık Allah’ın koyduğu sınırlardan kaçınmanızın zamanı geldi. Kim bu pisliklerden bir şey yaparsa Allah’ın örtüsüyle örtünsün. Çünkü bize yüzünü gösterene Allah’ın Kitabını uygularız.” (Muvatta, Hudûd, 2/12.)
“Kim bu pisliklerden bir şey yaparsa Allah’ın örtüsüyle örtünsün” yani tevbe etsin ve kendini düzeltsin. Tevbe, günahı bırakmaktır. Kendini düzeltmek de artık o günahı yapmamak anlamına gelir. Bir kimsenin hakkı üzerine geçmişse o hakkı iade etmeden kendini düzeltmiş olamaz.
www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/zina-eden-bir-muslumanin-kurana-gore-cezasi-nedir.html
Yukarıdaki husus, İslam hukukunun tam olarak uygulandığı bir dönem ile ilgilidir. Türkiye gibi İslam hukukunun uygulanmadığı yerlerde Allah’ın kitabını uygulayacak merci olmadığı için tevbe edip kendini düzeltmek, tek seçenek olarak kalmaktadır.
Had cezaları (Allah hakkı olarak yerine getirilmesi gereken, miktar ve keyfiyeti ayet ve hadislerle belirlenmiş cezaî müeyyideler) ile ilgili olarak sitemizde bulunan soru-cevapları aşağıdaki linklerden okuyabilirsiniz:
www.fetva.net/yazili-fetvalar/icki-icmenin-kuran-ve-sunnette-sabit-bir-cezasi-var-mi.html
www.fetva.net/yazili-fetvalar/kurandaki-hadd-cezalarini%E2%80%8En-tarihselligi-savunulabilir-mi.html
www.fetva.net/yazili-fetvalar/kuranda-zina-cezasindan-baska-ceza-olmadigini-mi-soyluyorsunuz.html
Tecavüzcüye verilecek cezayı aşağıdaki linkten okuyabilirsiniz.
www.fetva.net/yazili-fetvalar/tecavuz-eden-kimseye-nasil-bir-ceza-verilir.html
Tecavüze uğrayan bir kızın/kadının ise hiçbir sorumluluğu, günahı yoktur. Allah Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır:
“Allah, kimseye gücünün yeteceğinden fazlasını yüklemez.” (Bakara, 2/286)
Bu durumda olan kız, elinden geldiği kadar ibadetlerini yaşamalı ve vakti geldiğinde evlenmelidir. Evlenirken de tecavüze uğradığını söylemesi gerekmez. Çünkü dinimize göre kocası dahi olsa hiç kimse ona neden bakire olmadığını soramaz.
www.fetva.net/yazili-fetvalar/kadin-bakire-degilse-kocasi-bunun-sebebini-soramaz-mi.html
www.fetva.net/yazili-fetvalar/dinimizde-bekaretin-onemi-nedir.html
Kitabımızda Recmin Kalktığını Gösteren Hadisler alt başlığı altında geçen ilgili bölüm şöyledir:
“eş-Şeybânî dedi ki; Abdullah b. Ebî Evfâ’ya “Allah’ın Elçisi sallallahu aleyhi ve sellem recm cezası uyguladı mı?” diye sordum. “Evet” dedi. “Nur suresinden önce mi, sonra mı” dedim. “Bilmiyorum” dedi.” ((Buhârî, Hudûd, 21.))
Ancak aşağıdaki rivayet, recm uygulamasının Nur Suresi’nin inmesinden önce olduğunu göstermektedir:
Bir erkek zina itirafında bulunmuştu. Allah’ın Elçisi sopa istedi. Kırık bir sopa getirildi. “Daha iyisi olsun” dedi. Yeni bir sopa getirildi, budakları yontulmamıştı. “Bundan hafif olsun” dedi. Düzgün, yumuşak bir sopa getirildi. Allah’ın Elçisi emretti, adama sopa vuruldu. Sonra şöyle dedi:
“Ey insanlar! Artık Allah’ın koyduğu sınırlardan kaçınmanızın zamanı geldi. Kim bu pisliklerden bir şey yaparsa Allah’ın örtüsüyle örtünsün. ((Tevbe etsin)) Çünkü bize yüzünü gösterene Allah’ın Kitabını uygularız.” ((Muvatta, Hudûd, 2/12.))
Burada evli, ya da bekâr olduğuna bakılmaksızın, suçluya 100 değnek vurulması, sonra Allah’ın kitabının uygulandığının söylenmesi, bütün şüpheleri kaldıracak mahiyettedir. Çünkü Allah’ın Kitabı’nda 100 değnek dışında bir ceza yoktur.” (Abdülaziz Bayındır, Kur’an Işığında Doğru Bildiğimiz Yanlışlar, Süleymaniye Vakfı Yayınları, 3. Baskı, İstanbul, 2007, s: 294)
Görüldüğü gibi burada anlatılan konu zina cezasıdır. “Allah’ın Kitabı’nda 100 değnek dışında bir ceza yoktur” sözü sadece zina cezası için söylenmiştir. Bir cümleyi önünü ve arkasını keserek anlamaya çalışırsanız yanlış sonuçlara varmanız kaçınılmaz olur.
Kur’an-ı Kerim’e göre hangi suçun cezasının ne olduğunu aynı kitabımızın 262-278. sayfalarında yer alan Ceza Hukuku Prensipleri başlıklı bölümden okuyabilirsiniz.
NOT: Kur’an Işığında Doğru Bildiğimiz Yanlışlar kitabına www.suleymaniyevakfi.org/hizmetlerimiz/Kitaplarimizi-indirin.html linkinden ulaşabilirsiniz.
Nesih ve Recim Cezası yazımızı da aşağıdaki linkten okuyabilirsiniz:
www.suleymaniyevakfi.org/kuran-arastirmalari/nesih-ve-recim-cezasi.html
Öncelikle evli bir kadının veya evli bir erkeğin zinasının cezasının taşlanarak öldürülme yani recim olmadığını özellikle belirtmek isteriz. Kur’an ve sünnete göre evli veya bekâr olup olmadığına bakılmaksızın her kim zina ederse onun cezası yüz değnektir. Bu konu hakkında sitemizde bulunan Nesih ve Zina Cezası başlıklı araştırmayı okumalısınız. Yazıya şu linkten ulaşabilirsiniz:
www.suleymaniyevakfi.org/kuran-arastirmalari/nesih-ve-recim-cezasi.html
Sorunuzun ikinci bölümüne gelince:
Öncelikle kocanın bu konuda oldukça dikkatli olması gerekir. Zira kişinin kendi eşi hakkında zina iddiasında bulunması oldukça riskli bir iştir ve 4 şahitle ispatlanmadıkça koca iftiracılıkla suçlanır! Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmaktadır:
“ Karılarına zina suçu atan ve kendileri dışında şahitleri olmayanlar… Böyle birinin şahitliği, kesinkes doğru söylediğine dair dört defa Allah’ı şahit tutması ile olur
Beşincisinde, eğer yalan söylüyorsa Allah’ın lanetine uğramayı diler.
Kadından o azabı (el- azâb) giderecek olan şu şekilde dört defa şahitlik etmesidir: Allah şahit, kocası kesinkes yalan söylüyor.
Beşincisinde, eğer doğru söylüyorsa Allah’ın gazabına uğramayı diler.” (Nûr, 24/6-9)
Zinanın tespiti halinde koca, olayı gizlemekle mahkemeye gitme arasında kalır. Mahkemede olayı ispatlasa karısı bundan dolayı hem itibarını kaybeder hem de 100 değnek yer.
Olayı yalnız koca görmüş olur da dört şahitle ispatlayamazsa o zaman liân yaparak evliliğe son verebilir. Liânda kadının kendini korumasına imkân verilir. Ama gerek liân ve gerekse suçun mahkemede şahitle ispatı hem kadın için hem de aile için yıpratıcı olur. Bu sebeple erkek davayı mahkemeye taşımak istemeyebilir. Hatta kimi zaman eşini boşaması bile uygun olmayabilir. Bu durumda kadının yanlış davranışını da kimseye söyleyemez. Çünkü söyler de dört şahitle ispatlayamazsa ya iftira cezası giyer, ya da liân yapmak zorunda kalır.