Katılım Bankaları
Katılım bankaları, sözlü olarak yaptıkları işlemlerde, işlem şayet satım ise “satıcı”, kiralama ise “kiraya veren” gibi bütün sorumlulukları üstlenmek durumundadırlar. Soruda da belirtildiği gibi eskiden birçok hukuki muamelede yazılı evrak kullanılmazdı; fakat bu işlemleri yapanlar, işlemde hangi konumda iseler o konumun gerektirdiği bütün hakları ve sorumlulukları yerine getirmekle mükellef tutulurlardı. Yani klasik dönem fıkıh kitaplarında bir arazinin satımında tapu senedinin yazılması, teslimi şart koşulmaz; fakat satıldığı belirtilen arazinin anlaşmada belirtilen şartlara sahip olmadığı anlaşılırsa sorumlusu satıcı olurdu.
Bakkaldan bir kg. peynir alındığında şayet peynirin bozuk olduğu anlaşılırsa müşteriye, peyniri bakkala götürüp iade etme ve bedelini alma hakkı doğar.
Nikâh olayı da aynı şekildedir. Şayet sözlü olarak bir nikâh kıyılmışsa bu akitten doğan bütün hak ve sorumluluklar taraflar açısından bağlayıcı olur. Yani eşlerden biri öldüğünde yahut ayrılık gerçekleştiğinde ilgili hukuki hükümler, taraflar için tatbik edilir. “Biz belge imzalamamıştık, bu sorumlulukları kabul etmiyoruz.” denemez.
Günümüz bankacılığında ise bankalar, yazılı olarak “kredi verdik”, sözlü olarak da “alım-satım yaptık” dedikleri için, akit sonrası ortaya çıkan ihtilaflarda genelde kredi sözleşmesi şartlarına göre hukuki ihtilafların çözümü yoluna gitmeleri birçok hak kaybına sebep olmaktadır. Bankaların yaptığı herhangi bir sözleşme incelenirse işlemden kaynaklanacak hiçbir sorumluluğu kabul etmediklerinin açıkça yazılı olduğu görülecektir.
Geliri helal kılan, nimetle birlikte külfete de katlanmaktır. Yalnızca nimetten yararlanıp külfete (riske) hiç katlanmadan elde edilen gelir, kâr değil, faizdir.
Doç. Dr. Servet Bayındır
Bu konuyla ilgili diğer cevaplarımızı, aşağıdaki linklerden okumanızı tavsiye ederiz:
Mevcut kredili ev alım/satımı işlemlerinde (faizli) banka, müşteriye belli miktarda kredi verir. Fakat krediyi, müşteriye teslim etmeyip, konutu satana, müşteri adına teslim eder.
Müşteri aldığı kredi ve başlangıçta belirlenen faizi kadar bankaya borçlanır. Bu işlemde banka konutu satın alıp, müşteriye satmamakta; müşterinin fiilen ve hukuken satın aldığı konutu finanse etmekte; müşteriye borç vermekte, karşılığında ise faiz almaktadır.
Katılım bankalarında da şayet aynı uygulama varsa hüküm aynı olur.
Eğer katılım bankaları, konutu, sahibinden peşin olarak alır, size vadeli şekilde satarsa veya finansal kiralama yaparsa alışverişinize haram karışmaz.
Ödenen meblağın ve vade farkının önceden belirli olması değil, bu ödemelere temel teşkil eden işlemin hukuki yapısı hüküm bakımından önemlidir. Kısaca borçtan elde edilen gelir faiz, ticaretten elde edilen gelir ise kâr olup helaldir.
Doç. Dr. Servet Bayındır
Vekâlet, bütün hak ve sorumluluklarıyla uygulansa, yapılacak bir sözleşme ile katılım bankası alıcı ve satıcı sıfatını kazansa bu alım satımın bir sakıncası olmaz. Tapu kayıtları konusu, buna uygun olarak bir kanunla düzenlenebilir.
Bugün katılım bankalarının iddia ettikleri vekâletin hiçbir hukuki sonucu yoktur. Dolayısıyla onların yaptığı gayrimenkul finansmanı ile faizli bankaların yaptığı aynıdır; her ikisi de faizli işlemdir.
Lütfen aşağıdaki linki de tıklayınız:
www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/katilim-bankalarindan-arac-ve-konut-kredisi-alinir-mi.html
Her iki işlem de öz itibarıyla aynıdır; şartlarına uygun olarak yapılırsa murabaha kapsamına girerler.
Fakat dikkat edilmesi gereken husus, aracı konumundaki kişinin (bu banka veya kumaş toptancısı olabilir) malı hukuken kendisinin almış olması; hukuki mülkiyetin ve dolayısıyla bunun getirdiği risklerin önce aracı daha sonra nihai alıcıya intikal etmesidir.
Bu şartları haiz olmayan işlem murabaha olarak adlandırılamaz ve caiz de olmaz.
Doç. Dr. Servet Bayındır
NOT: Konu hakkında daha geniş bilgi için lütfen aşağıdaki linkleri tıklayınız:
Leasing sözleşmesi katılım bankalarında yalnızca tüzel kişilerle değil, gerçek kişilerle de yapılmaktadır. Şayet leasing yapma imkânı yoksa bu durumda şartlarına uygun gerçek murâbaha yöntemine başvurulabilir.
“Murâbaha, ister peşin, ister veresiye olsun, maliyetlerin ve kârın müşteriye tam olarak bildirilmesi suretiyle yapılan satıştır. Müşteri, katılım bankasının ne kadar kâr ettiğini ayrıntılarıyla bildiği için onun yaptığı her satış murâbaha olur.
Katılım bankaları, peşin alır vadeli satarlar. Böylece satıcı, malını peşin satma, alıcı da onu veresiye alma imkânını elde eder. Malın peşin satılması arzu edilse de veresiye satışlar vazgeçilemez ihtiyaçtır. Parası olmayan kişi, eline para geçinceye kadar aç bekleyemez, veresiye alım yaparak ihtiyacını giderir. Bu ihtiyacı, zaman zaman herkes duyar.
Malların peşin fiyatı ile vadeli fiyatı farklı olabilir. Bu fark faiz değildir. Faiz, borç vererek gelir elde etmektir. Satıma konu mal belli olur, fiyatı konusunda taraflar anlaşır, taksit miktarları ile ödeme günleri belli olursa satış geçerli olur. Artık o malın peşin fiyatı ile vadeli fiyatının farklı olması önemli olmaz.” (Abdülaziz Bayındır, Ticaret ve Faiz, Süleymaniye Vakfı Yayınları, İstanbul, 2007, s: 263)
NOT: Soruda bahsi geçen “Leasing” ile ilgili cevabımızı okumak için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:
www.fetva.net/yazili-fetvalar/leasing-nedir-caiz-olup-olmadigi-hakkinda-bilgi-verir-misiniz.html
Sorunuzla ilgili olarak Ticaret ve Faiz adlı kitabımızda yer alan aşağıdaki bilgileri okumanızı tavsiye ederiz:
“Belli mallar tüketici kredisiyle de vadeli olarak da alınabilir. Tüketici kredisinin daha hesaplı olduğu iddia edilerek deniyor ki:
“Otomobili tüketici kredisi ile alırsam banka adıma kredi tahsis eder ve parayı satıcıya verir. Ben de krediyi, bankaya taksit taksit öderim. Alınan borçla yapılan ödeme arasında bir fark doğar. Benzeri fark veresiye satışta da doğar. Neticede veresiye satanın da bankanın da yaptığı finansman sağlama işlemidir. Helâl ise her ikisi de helâl, haramsa her ikisi de haram olmalıdır.”
Tüketici kredisi, bankadan alınan borçtur. Onun üzerine yapılan her ilave faizdir. Otomobili kredi ile alınca iki işlem yapılmış olur. Birincisinde bankadan mesela 15.000 lira borç alınır ve 17.000 lira borçlanılır. Bu, açıkça faizdir. İkinci işlemde otomobil peşin 15.000 liraya alınır.
Vadeli alımda ise peşin fiyatı 15.000 lira olan otomobil 18.000 liraya alınmış olur. Bunda faiz yoktur.
Vadeli alım
Otomobil bedeli |
18.000 TL |
Toplam borç | 18.000 TL |
Kredili alım
Otomobil bedeli | 15.000 TL |
Bankadan alınan kredi | 15.000 TL |
Bankaya ödenecek faiz | 2.000 TL |
Toplam borç | 17.000 TL |
Örneğimizde otomobil, faizli borçla daha ucuza alınmıştır. Ucuzluk – pahalılık ayrı, faizli olup olmamak ayrıdır.
Konuyu bir de şöyle anlatalım. Aynı marka ve aynı model birer otomobil almak için Ahmet ile Mehmet birlikte bir oto galerisine giderler. Otomobilin peşin fiyatı 15.000 lira. Ahmet onu, bir yıl vadeli 18.000 liraya alır. O sırada Hasan gelir; Mehmet’e “15.000 lira vereyim, otomobili peşin al, bana bir yıl içinde 16.000 lira öde” der; Mehmet de kabul eder ve otomobili peşin 15.000 liraya alır. Bunun faizli borç olduğu açıktır. Ama otomobili Hasan alıp Mehmet’e satsaydı faiz olmazdı.
Deniyor ki:
“Asıl mesele finansman sağlamak değil midir? Hasan otomobili kendi adına alıp satsa bile onun niyeti otomobil almak değil, finansman sağlamaktır. Esas burayı aydınlatmak gerekir. Evet, burada şeklen bir farklılık var, ama işin aslı itibariyle faizli işlemle bunun arasında bir fark yokmuş gibi gözüküyor. İki şahıstan biri otomobili, ticarî yoldan daha pahalıya, diğeri faizli dediğimiz yoldan daha ucuza almış oluyor. İşin aslı bir araba almaktır. Bu bir hukukî fark gibi gözüküyor; ikisi arasında temel bir fark var mıdır?”
Hukukî fark, temel farktır. O fark bu iki şeyi ayırmakta, birine alım satım, diğerine de faizli işlem denmesine sebep olmaktadır. Bu basit bir fark olmadığı için bankalar taşıt kredisi verme yerine taşıt satışı yapamazlar. Çünkü o zaman kredi kurumu değil, ticari kurum olurlar. Bu onların ne yapısına ne de işleyişine uyar.
“İşin aslı bir araba almaktır.” deniyor. Doğru, ama biri faizli yoldan, diğeri de faizsiz yoldan almaktır. Mesela bir elma ağacının yanına iki kişi gelse, biri kabını doldurup gitse, diğeri ağacın sahibinden izin aldıktan sonra kabını doldursa, birincisi hırsız sayılıp cezalandırılır, ama ikincisine bir şey denemez. Bu hırsızlık olayı, “İşin aslı elma yemektir.” denerek savunulamaz.
Hukukî fark, temel fark olduğu için, otomobillerde bir kusur ortaya çıksa ve geri verilse, onu veresiye alan, ödediği peşinatı, taksitleri ve imzaladığı senetleri alır ve işi bitirir. Diğeri sadece 15.000 lirayı alır, ama faizli borcu devam eder. Otomobili Hasan veya banka alıp Mehmet’e satsaydı; “Otomobil almaya niyetim yoktu, onu senin için aldım.” deyip geri almazlık edemezdi.
Bir de vadeli satışlarda fiyat farkının, geçerli faiz hadlerine göre hesap edildiği öne sürülüyor. Malını vadeli satan herkes, vade farkı isterken bir hesap yapar. Hesabı, faiz hadlerini dikkate alarak yapmanın bir zararı olmaz. Sonuçta satıcı müşteriye bir fiyat teklif eder. Müşteri bu fiyata razı olursa satış olur, yoksa olmaz. Yani burada yapılan, faizli borç verme değil mal satışıdır.” (KAYNAK: Abdulaziz Bayındır, Ticaret ve Faiz, Süleymaniye Vakfı Yayınları, İstanbul, 2007, s. 147-149.)
NOT: “Ticaret ve Faiz” adlı kitaba aşağıdaki linklerden ulaşabilirsiniz:
www.suleymaniyevakfi.org/hizmetlerimiz/Kitaplarimizi-indirin.html
Bahsettiğiniz sözlü satış da aslında bir satış değildir. Çünkü satışla ilgili hiçbir hukuk doğmamakta, katılım bankası satıcı sorumluluğunu üstlenmemektedir. Yapılan işlem, her iki durumda da borç vermektir. Borçtan elde edilen gelir de faizdir.
Bu gibi konularda geniş bilgi için www.suleymaniyevakfi.com sitemizde bulunan TİCARET VE FAİZ adlı kitabı okumanızı tavsiye ederiz.
Leasing, yani finansal kiralama, bir malı satın alarak ona ihtiyaç duyan kişi ve kuruluşlara kiralamaktır. Bu, faize girmeden yatırım yapma imkânı sağlar. Kiralama ya normal şekilde, ya da mülkiyetin devriyle sonuçlanacak şekilde yapılır.
www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/leasing-sistemi-nedir-islama-gore-caiz-midir.html
Normal kiralama, kiraya verilen malın, kira müddeti bitiminde geri alınması şeklinde olur. Meselâ bir leasing şirketi, sanayicinin ihtiyaç duyduğu bir fabrika binasını yaptırır veya satın alır, ona 10 yıllığına kiraya verir. Süre sonunda sözleşme yenilenmezse binayı geri alır. Şirketle sanayici arasında bu konuda bir ön sözleşme yapılabilir. Böylece taraflar, karşılıklı taahhüde girmiş olurlar. Bu taahhüt taraflardan birinin diğerini zarara sokmasını önleyecek biçimde yapılabilir. Fabrikanın kurulması için gerekli takım ve tezgâhlar vs. de aynı usulle alınıp kiralanabilir.
Katılım bankalarının ve leasing şirketlerinin yaptığı, mülkiyetin devriyle sonuçlanan kiralamadır. Bu, satış ile kiranın birleşmesinden doğan yeni bir akit sayılmaktadır. Buna göre, kiralanan mal 100 hisse itibar edilirse ilk taksitte bunun 1 hissesinin bedeli, 99 hissesinin kirası alınır. Yani yapılan her ödemenin bir kısmı mal bedeli, bir kısmı da kira bedeli olur. Taksitler ödendikçe kiracının o maldaki payı artar. Bu pay yüzde yüze ulaşınca kiracı, malın sahibi olur.
Bize göre bu, vadeli satıştan başka bir şey değildir. Bu sebeple hukuki ilişkiler, vadeli satışa göre düzenlenmelidir. (KAYNAK: Abdülaziz Bayındır, Ticaret ve Faiz, Süleymaniye Vakfı Yayınları, İstanbul, 2007, s: 265-266)
Katılım bankalarının yani eski adlarıyla faizsiz finans kurumlarının, ödemeyi geciktiren müşterilerinden faiz alamamaları gerekir. Ama uyguladıkları gecikme cezası türlerinin tamamı faiz kapsamındadır. Diğer bankaların yaptıklarından tek farkları, adına faiz dememeleridir. Bu problemi faize girmeden çözmek mümkün olduğu halde henüz uygulanmamaktadır.
Ödemeyi geciktiren borçlulara uygulanacak cezalar konusunda aşağıdaki linkte geniş bilgi bulunmaktadır. İlgilenenlerin o yazıyı okumalarını tavsiye ederiz:
www.suleymaniyevakfi.org/arastirmalar/odemeyi-geciktiren-borcluya-maddi-ceza.html
Yeni çıkan Bankacılık Yasası, katılım bankalarının (eski adları ile; finans kurumlarının) diğer bankalar gibi çalışmalarına izin vermektedir. Ama onlar isterlerse faizsiz yöntemle, tam bir tüccar gibi çalışabilirler, kanunları buna da müsaittir. Bu durumda, faizsiz çalıştığından emin olmadığınız kuruma para yatırırsanız faize girme ihtimaliniz olur.
Katılım bankalarından para çekmenin adı kredidir. Yani bir miktar para çekip vadesi gelince o miktar ve fazlasını geri ödemektir. Eğer bahsettiğiniz kurum, kredi kullandırıyorsa (misal olarak: 1.000 TL verip 3 ay sonra 1.100 TL geri istiyorsa) bu faiz olur. Bu kurumlar daha önce böyle bir işlem yapamazlardı. Fakat son çıkan Bankacılık Kanunu’na göre katılım bankaları da diğer bankalar gibi kredi (faizli borç) vermeye başladılar. Bahsettiğiniz durum faizli borç kapsamına girer. Bu yüzden alınması caiz değildir.
Eskiden Özel Finans Kurumu diye adlandırılan kuruluşların şimdiki adı Katılım Bankası’dır. Bu kuruluşlardan; ev, otomobil veya başka bir şey almak için nakit para almak, onlardan borç almaktır. Geri öderken yapılan her türlü ilave faiz olur.
Burada iki işlem yapılmaktadır. Birincisinde bu kuruluşlardan mesela otomobil için 15.000 lira borç alınmakta ve vade sonuna kadar 20.000 lira borçlanılmaktadır. Bu, açıkça faizdir.
İkinci işlemde otomobil peşin 15.000 liraya alınır ki, bu alımda faiz yoktur. Bunlar otomobili kendileri alsa ve size satsalar faiz olmaz. Çünkü bu normal bir ticaret olur.
Bu konu, Ticaret ve Faiz adlı kitabımızda ayrıntılı bir şekilde işlenmiştir.
Benzer bir soru cevap için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:
www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/katilim-bankalarindan-arac-ve-konut-kredisi-alinir-mi.html