Tag: Kur’an’ı anlamak
Kur’an okuyan herkes onu anlar. Fakat bu herkesin bilgisi, görgüsü, kültürü ve kapasitesi ile sınırlıdır. Bir çiftçi veya bir çoban da Kur’an’ı anlayabilir; bir doktor, bir fizikçi bir mühendis de. Ama bunların anlayabilecekleri birbirinden farklı olacaktır.
Kur’an’ı anlamak başka, ondan hüküm çıkarmak başkadır. Her müslüman Kur’an’ı anlamakla mükelleftir fakat Kur’an’dan hüküm çıkarmakla mükellef değildir. Bu, âlimler topluluğunun işidir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“Bu, bilen bir kavim için, âyetleri Arapça okuyuş olarak açıklanmış bir kitaptır.” (Fussilet, 41/3)
Kavim; erkekler topluluğu demektir ama Kur’ân genelinde erkek ve kadınlardan oluşan toplum anlamında kullanılmıştır (Bkz: Ragıb el-İsfahânî, Müfredât, قوم mad). Kur’ân’ın Arapça olması, bunların içinde Arap dilini iyi bilenlerin olmasını gerektirir. Al-i İmran 7. âyette belirtildiği gibi bunlar sıradan uzmanlar değil; “er-râsihûne fi’l-ilm” yani ilimde derinleşmiş, sağlam bir yer edinmiş ve bazı kesin sonuçlara ulaşmış kimselerdir. İşte Kur’ân’ın içinde var olan açıklamalara, böyle bir topluluk ulaşabilir. Bu, toprağın içinde var olan madenlere ulaşmak gibi bir şeydir.
Kur’an’ın açıklamalarına ulaşmada Kur’an’ın gösterdiği yöntem vardır. Onu görmek için sitemizde yayımlanan bir çalışmaya aşağıdaki adresten ulaşabilirsiniz:
www.suleymaniyevakfi.org/arastirmalar/kurani-aciklamada-usul.html
Kur’an’ı okumak da dinlemek de ibadettir. Fakat ikisi de okunan Kur’an’ın anlaşılmasına bağlıdır. Anlaşılmadan salt okumanın veya dinlemenin kişiye yararlı olacağını gösteren hiçbir delil bulunmamaktadır. Zira Allah Teâlâ birçok ayette Kur’an’ın anlaşılması ve yaşanması için nâzil olduğunu haber vermiştir. Kur’an’ı okumakta veya dinlemekte amaç bu olmalıdır. Durum böyle olunca bizzat okumanın anlamaya daha yakın olduğu bir gerçektir.
Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“Bunlar Kur’an üzerinde akıl yormazlar mı? Yoksa kalpleri üzerinde kilitler mi vardır?” (Muhammed, 47/24)
“And olsun ki, biz Kur’an’ı, üzerinde düşünülsün diye kolaylaştırdık; ama hani düşünen?” (Kamer, 54/17, 22, 32 ve 40)
Müslümanlar Kur’an üzerinde düşünmeyi asırlarca unuttular. Kur’an üzerinde akıl yorma gereği unutulunca o, ulaşılamaz, erişilemez bir kutsal sayıldı ve onu anlayamayacağımız şeklinde bir kanaat oluştu. Sonra eskilerin her şeyi hallettiği savunuldu ve yeniliklere kapılar kapandı. Nihayet Kur’an, sevap kazanmak için okunan bir kitap haline dönüştü.
Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“Bu Kur’an, gerçekten en doğruya ve en sağlama ulaştırır.” (İsrâ, 17/9)
Kur’an, gerçekten en doğru ve en sağlam olana ulaştırır. Fakat o, anlamak için değil de sadece sevap olsun diye okunursa onunla bir yere ulaşılamaz. Böyle bir şey, tıpkı kaliteli bir balın, sırf görüntüsü ve kokusu ile yetinmeye benzer. Yenmeyen balın vücuda ne faydası olur! Müslümanlar asırlardır böyle yapmışlar ve Kur’an ile yeterince beslenememişlerdir. Geleneksel kültür kalıpları ile hurafeler iç içe girmiş, halkı hurafeler sarmıştır.
Kur’an okumada asıl maksat onu okumuş olmak değil; onu anlamak, düşünmek ve ona göre davranmaktır.
Abdullah İbn Mes’ûd şöyle demiştir: “Kur’an, ona uyulsun diye indirildi; ama insanlar tuttu, onu okumayı ibadet saydılar.”
Abdullah İbn Ömer de şöyle demiştir: “Biz Kur’an’dan evvel imanı elde etmeye çalıştığımız uzun bir dönem yaşadık. Kur’an sûre sûre nazil oluyordu. Bu sûrelerin helal ve haramını, emir ve yasaklarını öğrenirdik. Şimdi ise imandan evvel Kur’an’a yapışan, Fatiha sûresinden başlayarak sonuna kadar okuyan; fakat Kur’an’ın emri nedir, yasağı nedir ve neyin yanında durmak gerekir; katiyyen bilmeyen, okuduğu Kur’an ayetlerini çürük hurmalar gibi sağa-sola serpen nice kişiler görüyorum.”
Konu ile ilgili olarak sitemizde bulunan KUR’AN’I NASIL OKUMALIYIZ? başlıklı yazıyı okumanızı da tavsiye ederiz. Yazının linki aşağıdadır:
www.suleymaniyevakfi.org/arastirmalar/kurani-nasil-okumaliyiz.html