Tag: büyük günahlar
Büyük günahlara “kebâir” denilir. Onların belli başlıları şunlardır:
Allah’a ortak koşmak, adam öldürmek, zina iftirasında bulunmak, zina etmek, cihattan kaçmak, sihir yapmak, yetimin malını yemek, ana-babaya karşı gelmek, kul hakkı yemek, Mekke’nin hareminde günâh işlemek, faiz yemek, hırsızlık yapmak, içki içmek, kumar oynamak.
Bir Müslüman hafife almadan, kalbinde tasdik olduğu halde büyük günah işlerse, dinden çıkıp kâfir olmaz.
Kebâirin (büyük günahların) en büyüğü Allah’ı ikinci sıraya koyarak Allah’ın bazı özelliklerine sahip sayılan bir varlığı öne almaktır. Bu, Allah’a şirk koşmak olur.. Buna ekberu’l-kebâir denir.
“Allah kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz, bunun altındaki günahı, bağışlama düzenine uyan için bağışlar. Kim Allah’a ortak koşarsa, ona büyük bir iftirada bulunmuş olur.” (Nisâ, 4/48)
Günahların büyük ve küçük diye ikiye ayrılması ayetler ve hadislerle sabittir. İlgili ayetler şunlardır:
“Eğer yasaklandığınız büyük günahlardan kaçınırsanız, sizin küçük günahlarınızı örteriz ve sizi şerefli bir yere sokarız.” (Nisâ, 4/31)
“Onlar (mü’minler), büyük günahlardan ve hayâsızlıktan kaçınırlar; kızdıkları zaman da kusurları bağışlarlar.” (Şûrâ, 42/37)
“Ufak tefek kusurları dışında, büyük günahlardan ve edepsizliklerden kaçınanlara gelince, bil ki Rabbin, affı bol olandır. O, sizi daha topraktan yarattığı zaman ve siz annelerinizin karınlarında bulunduğunuz sırada (bile), sizi en iyi bilendir. Bunun için kendinizi temize çıkarmayın. Çünkü O, kötülükten sakınanı daha iyi bilir.” (Necm, 53/32)
De ki: “Gelin, Rabbinizin size neleri haram kıldığını sıralayayım: Hiçbir şeyi Allah ile bir tutmayın, anaya babaya iyilikten geri durmayın, yoksulluk korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin, onların ve sizin rızkınızı veren Allah’tır. Fuhşun açığına da gizlisine de yaklaşmayın, Allah’ın dokunulmaz kıldığı cana kıymayın, haklı sebeple olursa başka. İşte bunlar, Allah’ın size yüklediği görevlerdir, belki aklınızı kullanırsınız.
Rüşt çağına ulaşıncaya kadar yetimin malına yaklaşmayın, onun iyiliğine olan bir yolla olursa başka. Ölçü ve tartı işlemlerini tam ve dengeli yapın. Biz kimseyi gücünden fazlasıyla yükümlü tutmayız. Yakınınız da olsa söz söylediğinizde adaletli olun. Allah’a verdiğiniz sözü tam olarak yerine getirin. İşte Allah sizden bir de bunları istemiştir, belki aklınızı başınıza alırsınız.
İşte bu benim dosdoğru yolumdur; onu takip edin, başka yolları takip etmeyin, yoksa o takip sizi benim yolumdan ayırır. Bunlar da Allah’ın sizden istekleridir, belki korunursunuz. (En’âm, 6/151-153)
“Rabbin kararını vermiştir; ondan başkasına kulluk etmeyeceksiniz ve anaya babaya iyilikte bulunacaksınız. Onlardan biri, ya da ikisi yanında ihtiyarlayacak olursa sen onlara of! deme ve ilgisiz davranma, ikisine de saygı dolu sözler söyle.
Onları merhamet kanatlarının altına al. De ki; “Rabbim! Küçükken onlar bana nasıl iyilikte bulundularsa sen de onlara o şekilde iyilikte bulun.”
Rabbiniz içinizde olanı en iyi bilendir. Siz iyi davranırsanız o, yanlıştan dönenleri bağışlar.
Yakınlarına, yoksullara ve yolda kalanlara hakkını ver ama saçıp savurma.
Saçıp savuranlar şeytanların yoldaşlarıdır. Şeytan Rabbine karşı çok nankördür.
Rabbinden beklediğin bir ikramın peşinde olduğun için uzak durursan onlara teselli edici sözler söyle.
Ne eli sıkı ol, ne de onu büsbütün aç. Yoksa hem dile düşmüş, hem de açıkta bırakılmış olarak oturur kalırsın.
Senin Rabbin, düzenine uyan ve gerekli güce sahip olan için rızkı yayar. O, kullarının içini bilir ve her şeyi görür.
Yoksulluk korkusuyla evladınızı öldürmeyin. Onların rızkını biz veririz; sizinkini de. Onları öldürmek büyük bir yanlıştır.
Zinaya yaklaşmayın; o, çirkin bir iştir, kötü bir yoldur.
Allah’ın dokunulmaz kıldığı insanı öldürmeyin; haklı sebeple olursa başka. Kim haksız yere öldürülürse onun velisine yetki vermişizdir; o da katili öldürme işinde aşırıya kaçmasın. Çünkü o yardım görmüştür.
Güçlü haline ulaşıncaya kadar yetimin malına el sürmeyin; daha iyi bir sebeple olursa başka. Bir de verdiğiniz sözü yerine getirin. Çünkü verilen söz sorumluluk doğurur.
Ölçerken tam ölçün ve doğru tartıyla tartın. Böylesi hem hayırlıdır, hem de sonu daha güzel olur.
Bilgi sahibi olmadığın şeye körü körüne uyma. Kulak, göz ve gönül; bütün bunlar ondan sorumlu tutulur.
Yeryüzünde şımarık şımarık yürüme. Çünkü ne yeri yarabilirsin ne de dağların boyuna ulaşabilirsin.
Buradakiler kötü olanları Rabbin katında çirkin görülmüştür.
Bunlar, Rabbinin sana vahyettiği hikmetler, doğru hükümlerdir. Allah’ın yanında bir başka tanrı oluşturma; yoksa yerilmiş ve kovulmuş olarak Cehennem’e atılırsın. (İsrâ, 17/23-39)
Allah’ın Elçisi şöyle demiştir:
“Felâkete sürükleyen yedi şeyden sakınınız.”
-Ey Allah’ın Elçisi nelerdir onlar?
–Allah’a ortak koşmak, sihir, haklı sebeple olması bir yana Allah’ın dokunulmaz kıldığı bir canı öldürmek, faiz yemek, yetim malı yemek, düşmana toplu hücum yapılacağı sırada savaştan kaçmak ve kötü yolla ilgisi olmayan namuslu mümin kadınlara zina iftirasında bulunmaktır.” (Buhârî, Vesâyâ, 23; Müslim, İman 145 (89)
Lütfen aşağıdaki linki de tıklayınız:
www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/buyuk-gunah-isleyenler-mutlaka-cehenneme-girecekler-mi.html
Sorunuzu maddeler halinde cevaplandırmaya çalışalım:
1. Allah Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de, büyük günahlardan saydığı zinayı yasaklarken hiçbir yerde “zina yapmayın” veya “zina haramdır” dememiş fakat; “zinaya yaklaşmayın!” buyurmuştur. Bu, “zina yapmayın” demekten daha ileri bir ifade tarzıdır.
İçki de öyledir. Allah Teâlâ’nın “ondan uzak durun!” demesi, tıpkı “zinaya yaklaşmayın!” yasağı gibidir. Hüküm bakımından ikisi de aynıdır, haramdır. Zaten buna da gerek kalmayacak bir şekilde, Bakara sûresinin 219. ayetinde içki ve kumar için “ikisinde de büyük günah vardır” buyurularak bunların büyük günahlar kapsamında olduğu bildirilmiştir. İçkinin bir taraftan büyük günah olması, diğer taraftan haram olmaması mümkün değildir!
Ayrıca ayette “Onlardan uzak durun” emri bulunduğu için sarhoşluk veren içki, uyuşturucu gibi maddelerin üretimi, alımı, satımı, taşınması ve sunulması da caiz olmaz. Çünkü “uzak durmak”, ancak o şeyle araya mesafe koymakla mümkün olur. Bundan dolayı Nebîmizin sarhoş edici şeylerle ilgili olarak on kişiye lanet ettiği rivayet edilmiştir:
“Sıkana, sıktırana, içene, taşıyana, taşıtana, sunana, satana, parasını yiyene, satın alana ve satın aldırana.” (Tirmizî, Büyû, 59; Ebû Dâvûd, Eşribe, 2)
Görüldüğü gibi bu lanet, “uzak durma” yasağını ihlal edenlerle alakalıdır.
Ayrıca bildiğiniz gibi benzin istasyonlarında “ateşle yaklaşmayın” levhaları aslıdır. Bu cümle “ateşle yaklaşmayın ama istasyonda ateş yakabilirsiniz” anlamına gelmez. Ateşle yaklaşmanın yasak olduğu yerde ateş yakmak, daha büyük bir yasak olur.
2. İçki ayetinde yer alan “uzak durmak” ifadesi sadece içki veya zina için değil, bütün büyük günahlar için de kullanılmıştır. Aşağıdaki ayetlerde Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“Eğer yasaklandığınız büyük günahlardan “kaçınırsanız” sizin diğer günahlarınızı örteriz ve sizi şerefli bir yere sokarız.” (Nisâ, 4/31)
“Onlar (mü’minler), büyük günahlardan ve hayâsızlıktan “kaçınırlar”; kızdıkları zaman da kusurları bağışlarlar.” (Şûrâ, 42/37)
“Ufak tefek kusurları dışında, büyük günahlardan ve edepsizliklerden “kaçınanlara” gelince, bil ki Rabbin, affı bol olandır. O, sizi daha topraktan yarattığı zaman ve siz annelerinizin karınlarında bulunduğunuz sırada (bile), sizi en iyi bilendir. Bunun için kendinizi temize çıkarmayın. Çünkü O, kötülükten sakınanı daha iyi bilir.” (Necm, 53/32)
Şimdi bu ifadelere bakarak zina etmek, adam öldürmek, hırsızlık yapmak, namuslu kadına zina iftirasında bulunmak vb. gibi büyük günahların da aslında yasak olmadıkları sonucunu mu çıkartacaksınız?!
3. Allah Teâlâ sarhoşluk veren maddeleri yasaklarken onun şeytan işi bir pislik/rics olduğunu belirtmiştir. Kur’an’da dört ayette haram kılındığı belirtilen domuz etinin niçin haram kıldığı açıklanırken “çünkü o ricstir/pisliktir” (En’âm, 6/145) buyurulmuştur. Demek ki bir şeyin “rics” olması, onun haram olmasını gerektirmektedir. Zaten rics kelimesinin eşanlamlısı olan “habis/pis” kelimesi de bunu göstermektedir. Allah Teâlâ, Resûlullâh’tan bahsederken “o, habîs olan şeyleri haram kılar” (A’râf, 7/157) buyurmuştur. İçki de habis olduğuna göre ayetlerin delaleti ile onun da haram olduğu kesin bir şekilde ortaya çıkmaktadır.
Görüldüğü gibi içki, ayetlerin açık beyanları ile BÜYÜK GÜNAHLARDANDIR. Bu konuda sünnette yer alan açıklamalar Kur’an’da bulunanları başka bir dille ifade etmektedir. Sünnetin ayetlere ilave yapması veya ondan bir şey çıkarması söz konusu değildir.
Yahya Şenol
İnsan, tabiatı itibariyle günah işlemeye meyilli yaratılmıştır. Ve dünya, imtihan dünyasıdır. İnsanın önüne onu günaha sürükleyecek, yoldan çıkaracak türlü türlü şeyler çıkacaktır. Bunların başında “şeytan” gelmektedir. Şeytan, kıyamet gününe kadar, insanları yoldan çıkarmak için Allah’tan izin almıştır. Bu durum Kur’an-ı Kerim’de şöyle anlatılır:
“İblis (Allah’a): “Bana insanların tekrar dirilecekleri güne kadar mühlet ver.” Dedi. Allah: “Haydi sen mühlet verilenlerdensin.” Buyurdu. İblis: “Öyleyse beni azdırmana karşılık, and içerim ki ben de onları saptırmak için senin doğru yolunun üstüne oturacağım. Sonra elbette onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından sokulacağım ve sen onların çoğunu şükredenlerden bulamayacaksın.” Dedi.” (A’râf, 7/14-17)
Ayetlerde görüldüğü gibi şeytan sürekli insanlara sokulacak; önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından. Ve böylece insanlar harama, günaha düşeceklerdir. Peki, sonra ne olacak? Yaptığı kötü işlerden utanan, pişman olanlar ne yapacak? İşte tam burada Allah “tevbe” müessesesini getirmiştir. Yaptığından pişman olanlar, bir daha yapmamak üzere samimi bir şekilde tevbe edecek, Allah’ın af ve mağfiretine sığınacak ve Allah da onları affedecektir. O, şöyle buyurmuştur:
“O iyi davranış gösteren kullar, çirkin bir günah işlediklerinde veya kendilerine zulmettiklerinde Allah’ı hatırlayıp günahlarından dolayı hemen tevbe – istiğfar ederler. Zaten günahları Allah’tan başka kim bağışlayabilir ki! Bir de onlar, işledikleri kötülüklerde, bile bile ısrar etmezler.
İşte onların mükâfatı, Rableri tarafından bağışlanma ve altlarından ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetlerdir. Böyle amel edenlerin mükâfatı ne güzeldir.” (Âl-i İmrân, 3/135-136)
“Kötülükleri işleyip de sonra ardından tevbe edenler ile iman (larında sebat) edenlere gelince şüphe yok ki, Rabbin ondan (tevbeden) sonra elbette çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” (A’râf, 7/153)
“Sonra, şüphesiz ki Rabbin; cahillik sebebiyle kötülük yapan, sonra bunun ardından tevbe eden ve durumunu düzeltenlerden yanadır. Şüphesiz Rabbin bundan sonra da elbette çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” (Nahl, 16/119)
“Allah katında (makbul) tevbe, ancak bilmeyerek günah işleyip sonra çok geçmeden tevbe edenlerin tevbesidir. İşte Allah bunların tevbelerini kabul buyurur. Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Nisâ, 4/17)
“Şüphe yok ki ben, tevbe edip inanan ve salih ameller işleyen, sonra da doğru yol üzere devam eden kimse için son derece affediciyim.” (Tâhâ, 20/82)
“De ki: “Ey kendilerinin aleyhine aşırı giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah bütün günahları affeder. Çünkü O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” (Zümer, 39/53)
Ayetlerde çok açık bir şekilde görüldüğü gibi günahından tevbe eden ve iyi işler yapanı Allah bağışlamaktadır.
Sorunuzda bahsettiğiniz fiil, zina, Allah’ın yasaklamış olduğu büyük günahlardan bir tanesidir. Değil o işi yapmak, ona “yaklaşmak” bile haram kılınmıştır. Allah Teala şöyle buyurmuştur:
“Zinaya yaklaşmayın. Çünkü o, son derece çirkin bir iştir ve çok kötü bir yoldur.” (İsrâ, 17/32)
Ama yapılan bu işten pişman olunmuş, tevbe edilmişse -inşaallah- bu günah bağışlanacaktır. Önemli olan kişinin durumunu düzeltmesi ve güzel işler / amel-i sâlih yapmasıdır.
Buna göre cahillik, gençlik vs. gibi herhangi bir sebeple zina yapmış ama sonra bu günahtan pişman olup tevbe etmiş ve güzel davranışlar sergilemeye başlamış biri ile evlenmekte bir sakınca bulunmamaktadır.
Çünkü Nûr suresinin üçüncü ayetinde: “Zina eden bir erkek ancak zina eden veya Allah’a eş koşan bir kadınla evlenebilir. Zina eden bir kadın da ancak zina eden veya Allah’a eş koşan bir erkekle evlenebilir. Evlenmenin bu türlüsü müminlere haram kılınmıştır.” hükmünün yanı sıra, yine bu surenin 5. ayetinde tevbe edip, kendisini düzeltenlerle evliliğe müsaade edilmiştir. Ayet şöyledir:
“Ancak, bunun ardından tevbe edip düzelen kimseler için söz yoktur. Çünkü Allah bağışlayıcıdır, merhametlidir.”
Hassasiyetinizden dolayı teşekkür ederim. Perukla ilgili fetvamız şöyledir:
“Bir kadın günümüz şartları içerisinde başını açmak zorunda kaldığı için peruk takarsa başını açmış sayılmaz. Çünkü peruk bir örtüdür.”
Fetvada peruğun başörtüsü görevini üstlendiğinden bahsedilmemektedir.
Peruk kullananların bir çoğu, boğazını da örtebilmektedir. Bu durumda peruk, “tam manasıyla tesettür” değil, “mümkün olduğu kadar tesettür”dür. Çünkü zaruretler kendi miktarlarınca takdir olunur.
Peruk takan bir kadının yabancı erkeklerin şehvet arzularını uyandırması mümkündür. İlgili ayette Allah Teala şöyle buyurmaktadır:
“Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına dış örtülerini üstlerine almalarını söyle. Onların tanınması ve incitilmemesi için en elverişli olan budur.” (Ahzab 33/59)
Peruk takılmasına cevaz verilen ortamlar, müslüman kadınların başörtüsünden dolayı incitildikleri ve eziyet gördükleri ortamlardır. Zaruret de bundan doğmaktadır.
“… hiçbir sebep, kadının başını açtırmak için dinen geçerli sayılamaz, kabul edilemezken…” diyorsunuz. Bilgilerinizi Kur’an’dan almadığınız için böyle söylüyor olmalısınız. Allah Teala şöyle buyurur:
“Eğer yasaklandığınız büyük günahlardan kaçınırsanız, sizin diğer günahlarınızı örteriz ve sizi şerefli bir yere sokarız.” (Nisa 4/31)
“Göklerde ve yerde bulunanlar hep Allah’ındır. Bu, Allah’ın, kötülük edenleri yaptıklarıyla cezalandırması, güzel davrananları da daha güzeliyle mükafatlandırması içindir.
Bunlar büyük günahlardan ve fuhuştan kaçınanlardır. Diğer günahlar başka. Senin Rabbin, affı bol olandır.” (Necm 53/31-32)
Baş açmanın “büyük günahlar”dan olmadığı açıktır.
Hassasiyetinizden dolayı tekrar teşekkür eder, hayırlı işlerinizde başarılar dilerim.
İslam hukukunda cezalar kısas, had ve ta’zir olmak üzere üç ana grupta tanzim edilmiştir. Kur’an ve sahih sünnette belirlenmiş, kısas ve diyet dışındaki cezaî müeyyideleri ifade eden fıkıh terimine had denir. Ta’zir ise İslâm hukukunda had ve kısas cezaları dışında kalan ve içtihat ile belirlenen cezaları ifade eden bir terimdir.
Kur’an’a göre had cezaları şunlardır:
1- Zina edene 100 sopa (celde) vurulması,
2- İffetli bir kadına zina iftirasında bulunan kişiye seksen sopa vurulması ve ayrıca şahitliğinin kabul edilmemesi,
3- Hırsızın elinin kesilmesi,
4- Silâhlı gasp, yol kesme ve eşkıyalık gibi suçları işleyenlerin öldürülmesi, asılması, el ve ayaklarının çapraz kesilmesi veya sürgün edilmesi.
“Kur’an ve Sünnette şarap içme ve sarhoşluk açıkça yasaklanmış olmakla birlikte şarap içen kimseye Hz. Peygamber döneminde sayı ve keyfiyet bakımından farklı celde cezalarının ve ilâve cezaların uygulanmış olması, (Buhârî, “Hudûd”, 4; Ebû Dâvûd, “Hudûd”. 35-36; Şevkânî, VII, 156-157) Hz. Ebû Bekir’in şarap içene kırk, Hz. Ömer’in ise sahabe ile yaptığı istişare sonunda seksen sopa vurdurması (Ebû Dâvûd, “Hudûd”, 37; Şevkânî, VII, 156-157) , bu cezanın ne ölçüde had cezası sayılacağıyla ilgili tartışmaları da beraberinde getirmiştir.
Hanefî, Mâliki ve Hanbelî fakihlerine göre şarap içene (sarhoşa) uygulanacak seksen celdenin tamamı had, Şâfiîler’e, Zâhirîler’e ve Zeydîler’e göre ise ilk kırk celde had, ikincisi ta’zîr grubunda yer alır.
Her iki taraf da şarap içene kırk veya seksen celde uygulanacağında sahabe icmaının bulunduğunu ileri sürse de Hz. Peygamber ve Hulefâ-yi Râşidîn döneminde farklı uygulamalardan söz eden rivayetler göz önüne alındığında Resûl-i Ekrem’in tatbikatının bile ta’zîr grubunda değerlendirilmesi imkânı ortaya çıkar.” (Ali Bardakoğlu, “Had”, Diyanet İslam Ansiklopedisi, İstanbul, 1996, c: 14, s: 548.)